• Sonuç bulunamadı

M A C I T RUŞTU KURAL

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "M A C I T RUŞTU KURAL"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K A Y B E T T İ K L E R İ M İ Z :

M A C I T R U Ş T U K U R A L

1315 — 1964

Millî Eğitim Bakanlığı Eskieserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yüksek Mimarı

ve

Gayrimenkul Eskieserler Kurulu üyesi

Yazan : Y. Mimar ŞEVKİ B A L M U M C U

1926 yılı... Mimarlık tahsilimizin orta-larındayız. O zamanki deyimiyle (Mösyö Monceri Atölyesi) Molla Fenarî ve Çatal-çeşme sokaklarının birleştikleri köşede, şim-diki (Cağaloğlu Sanat Okulu) binasının bi-rinci katında ve güney-batısındaki dikdört-gen salondu. Atölyeye kısa açıklıktaki du-var dibinden girilir, sağa dönülür ve iki tarafta sıralanmış büyükboy resim masala-rının ortasında uzayıp giden geçit takip edi-lirse, ta dipte Macit Rüştü Kural'ın crtaboy masası bulunurdu.

Uzun, kemikli ve bakıra çalan yüzü, mütevâzin burnu, sinirlerinden birisi geriI-mişçesine pek hafif süzgün sol gözü... (Ki bu göz altmış küsur yaşında onu terkedecektir!)

Orta boyuna uygun atletik, elestikî yü-rüyüşü, vakur, ölçülü jestleri, çok güzel, bel-ki yaşına göre biraz ağır giyinişi ve mektebe fasılalı devamına mukaabil çok ciddî mesai-siyle tanılan bu genç adam, ekseriya kısa fakat daima çatılı konuşur, asabî anlarında artan dil rekâketi, çalışmasındaki sarihlikle tezat teşkil ederdi. Müşahedeme göre dans-ta, bilhassa vâlste çok muvaffaktı. Bariz vasfı içliliği, çok kuvvetli bir aile terbiye-siyle tetevvüç eden içliliği idi. Ve hiç şüp-hesiz o bir mütedeyyindi.

Kural bu oluş ve görünüşleriyle çevre-sinde derin ve sürekli bir tesir bırakıyordu.

Talebelik mesaisinin İtalyan Rönesan-sı'nda o devrin bir İtalyan'ı, Fransız Klâsi-ği'nde zamanının bir Fransız'ı olabiliyor ve

Türk Röleveleri'nde billur gibi bir yurt ru-hiyle tecelli ediyordu. Eserlerinde daima zinde, daima kaliteli, derin ve samimiydi. Kural bu meslekî istidadiyle Monceri Atöl-yesi'ni (Monceri Atölyesi) yapanların başın-da gelenlerdendi. (Mezuniyetini müteakip hocanın kendisine verdiği bonserviste «Aziz meslektaşım, meslek, mesai biraderim..»

ifa-'leri bulunuyordu.)

Monceri'nin bulunduğu saatlerde par-maklarımızın ucunda ve nefes keserek gir-diğimiz atölyemiz, günün diğer mesai saat-leri arasında bazan Karakurt'ıın Erbilen'e serenatları, bazan Eldem'i sinirlendiren Ayaşlı melodileri ve bazan d?. Muammer Benli'nin kulaklarımızı çınlatan kahkahala-riyle renklenirdi. Talebeliğin hâtıramdaki bu hay ve huylarında Kural yoktur. Fakat o şapitcnun figürleri arasında, o sepye göl-gede ve o Bahçekapı Sebili'nin mutena röle-vesinde bir Macit Kural daima mevcuttur.

Resim tahtası başında beyaz gömleği, sıvalı kolları, pırıl pırıl yanan kırmızı cildi ve rrk derin hüzünlü bakışları; tikleri, titiz-likleriyle de Kural ayrıca ilgiyi çekici idi. Türk bir kapı detayını hatırlarım ki. mimar-lıkta beni Türk'e bağlayan, belki onun bu eseri olmuştur. Ve bir köşk kompozisyonunu hatırlarım, ki Akdeniz güneşi gibi, hafızam-dan silinmiyor. (Hayat şartlarımız böylesine bir mimarî kaabiliyetten hakkiyle istifadeye müsait olmamıştır. Kural iştigal eylediği Eskieserler sahasında muvaffakiyetine rağ-men meslek bakımından kendisini tatmin et-miş değildi. Ertuğrul Eğilmez'e «Eskies-erlere girme!» demişti.)

Tahsil devresi içinde gün geldi kendi-mizi Fındıklıda, bugünkü Akademi'de bul-duk. Yeni yerimizde onu hiç hatırlamıyorum.

1928 de, mezuniyeti müteakip, bir ara nasıl oldu bilmem; kendimi bir restorasyon müteahhidinin refakatinde, kontrol mimarı Kural'ın karşısında buldum. Müteahhit üst kaydı çatlak sert ağaç yeni bir kapıyı kon-trola kabul ettirmeğe çalışıyordu. Kontrol

rızasının istihsâli rolünün benden beklendiği bulanık düşüncesiyle «Bu mahzuru tamiren bertaraf etsek te...» gibi bir şeyler mırıldan-dım. Kural «Sen de mi?!» dercesine acı acı baktı bana ve müteahhide «Kabul edilemez ef-ndim, değiştirilecek!» direktifini verdi. (Çok dürüsttü, işini çok sıkı tutardı. Ve en buhranlı anlarında terbiyeli, en haklı za-manlarında âlicenaptı.)

1929 da Asarı Atika Müzesi'nde vazi-feli bulunuyordu. Bir projemin ikmâli için bürosunda çalışmama müsaade etti. Orada güneş ışınlı yeşil dallar pencere camlarını dostça okşarlardı. Basık, geniş hacmin so-lunda mekteptekine kıyasla çok büyük, âdeta bir meydan - masa başında, genç mimar, bir anıt gibi görünürdü. Uygun nis-bette çerçevesiz camlara ihtimamla tesbit edilmiş, birkaç mutena fotoğraf, ciddiyeti haleldar etmiyecek şekilde duvarlara dik-katle asılmıştı. Umumî havada gösterişsiz-lik, gürültüsüzlük müessesti. Kural zannede-rim burada kendisini olgunlaştıran temel mesaiyi, geceyi gündüze katarak ikmâl etti. Hayatsızlıktaki hayatiyeti, ölülükteki diri-liği ve bunlardaki medenîdiri-liği neşir ve ispat için gerekli mükteseıbatı, gençliğinden feda-kârlık bahasına kazandı. (Ben, diyor Kural, Müze'deıı Belediye'deki Eskieser toplantıla-rına Müze Müdürü Halil Bey'in peşinde, çantası koltuğumun altında, bir çömezi gibi giderdim!)

Çalışma çevrelerinde ses işarete, sertlik tebessüme eğikti. Galatı Köprüsü tahsilda-rının elinden ve Sirkeci'nin gürültüsünden sıyrılan insan için burası ilâhî huzur yeriydi. Temizliğin ve saygının her çeşidi burada mübârekliğe yükselmişti. Bir gün burada, zannederim 1929 yılı Mimarlar Birliği Kon-gresi arefesinde. Kural kongre için hazırla-dığı çok ağır bulduğum bir mesajını, âdeta haykırarak okuyordu. Kalitesiz teşkilâtçılığın topyekûn idam hükmünü kaleme almıştı. Belki biraz insafa gelir diye «Bunu okursan kongrede seni döverler!» demiş bulundum. Bakır renkte bir morarma, sinirlerde bir

(2)

ge-rilme ve o rekâkette kalbi burkan bir inatçı tutukluk «Döğerler ha, düğerler ha?! Ben okuyacağım! Döğsünler bakayım!» Okudu ve döğülmedi! (Yalnız talebe teşekküllerinde de bir çalışma mazisi bulunan Kural, üzüle-rek hatırlarım, zamanla kongrelerden aya-ğını keser oldu, faal vazife almadı ve bana karşı daima teşkilât işlerine ilgisizmiş gibi davranmağı tercih etti. Meslekî hareketlerin her yönünde usûl ve edebe çok dikkatli, çok riayetkar idi.)

1947 yılında kendisini Ayasofya Mü-zesi'nde bulmuştum. Şaheser mimarî kompo-zisyonun ortasında, tam yerinde idi. Sultanahmet Meydanı Atkestanesi ağaçları -Ayasofya Müzesi - Sebili - Muvakkithanesi ve c güzel Sibyan Mektebi. Sibyan Mek-îeti'nin üst hücre - oda'sında çalışıyordu. Akuarelindeki morlarla canlı açık sarılar pencerelerde cıvıldaşıyordu. Yapının min-yatür ölçüleriyle maddeten uysallaşmış fa-kat ruhan baş ucundaki kubbeyle âhenkli bir yüceliğe ulaşmıştı.

Zannediyorum Kural, Asarı Atika Mü-zesi ile Ayasofya MüMü-zesi arasındaki çok kısa yolu. memleketin hemen hemen bütün Eskieser sahalarını devrederek katetmişti. Bu yıllarda branşının zirvesinde gibi gel-miştir bana. Eskinin: sanatının zevâl bulmaz ruhunun sırrını duymuş görünüyordu. Eğer imkânlar elverseydi, eğer gerekli yardımcı teşkilât ve kadrolarla desteklenseydi saha-sında namzedi göründüğü memleket-şümûl bir organizasyonun kurculuğunu ve yöneti-ciliğini lâyıkiyle başarabilirdi. Ayasofya Müzesi, Sebili, Ka'riye Camii ve Topkapı Sarayı Müzesi onarımlarındaki çalışışlarına kısmen şâhit oldum. Bulunduğu her işde ve daima gerek ihtisas gerekse usûl ve idare yönlerinden memleketin ideâl gayelerine uy-gun bir istikamet ve seviye kaygusunu ken-disine prensip kılan bu Adam, esefle kaydet-mek lâzımdır ki, zihniyetimiz bakımından, biraz erken gelmişti. Lâyıkı bulunduğu ve memleket Eskieserciliği'nin, memleket tu-rizminin emrettiği ölçüde bir faaliyeti gös-terebilmesi için devrinin de iştiyakına lüzum ve zaruret vardı. Bu iştiyak o yıllarda kifa-yeti derecesinde tahakkuk etmemişti. Mevziî çalışmalarında dahi şart ve imkânlar ehliyet derecesine intibak şansını ekseriya bahşetmi-yordu. Enerjisi daha ziyade dürüstlük, kalite ve bilhassa zihniyet mücadeleleri yolunda harcanıyordu. Çok kere yardımcılardan hat-tâ işin icâbı kifayetli muhataptan mahrum-du. Maksadını tatbik ve icrada dahi müş-kilâta uğradığı oluyordu.

Yıllarca devam eden bu ağır şartlı mesai, Kuralı hırpalamıştı. Zaman zaman kö-püksüz ulu dalgalar gibi sabûr ve müte-cnnî... Daha verimliyi, daha müsaidi, âdeta çalışarak bekler durumda idi. Bu yıllarda hu-sûsî hayatında Ana kaybını ona yakın

ha-zin felâketler takip etti. Çok hassas bir ruh-ta derûnî kıyametlerin koptuğunu duyuyor-dum. Müstesna bir idealist, ovaya kıyasla bir dağ gibi inhilâl tehlikesine mâruzdu. Nitekim bir zaman geldi: Hastahane Doktor -Ka!b - Film kelimelerini sıkça sarfeder oldu. İstirahatlerden çalınmış saatlerde işle-re devam ediyordu. Seyişle-rek buluşmalarımız-da ıstıraplarbuluşmalarımız-dan bir nevi intikam alma yo-lunda idik:

(gj Bir gün nekaahet devremdeki mimar-lık etüdlerimi kendisine gösterdim: Yirmi yıl evvelki, atölyedeki Kural oluverdi... Ayakta, defterimden baş kaldırmaksızın... Kahırdan meserrete geçen tebessümlerle... Mukaddes dualar okuyor gibiydi... Yüzünde siyah ve kızıllar muttasıl sönüp yanıyordu... Eğik baş ve göz hareketleriyle -«Devam el, d:vam et!» der gibiydi...

gj} Yenicami avlusu'nun ihlâli karşısın-da mııztaripti, sayıp döküyordu. Bir zaman geldi «Bu konuyu yazmıyacaksan bana mü-saade et yazayım.» dedim. Müsaat etmedi. £ Ben, diyordu, Eskieser etütlerimde ölçme ve çizmeyi ikinci plâna bırakırım, eseri anlamayı, ruhunu kavramayı hedef tutarım.

Hoca Kemalettin'e saygısı çok bü-yüktü. «Kemalettin benim hocam'dır!» deyiş-lerinde pek derin bir huşû vardı.

O sıvanın, diyordu Kural, rengi daha koyu kiremit rengi, yanığa yakın bir kire-mit rengi olmak gerekirdi.

D Hayır, diyordu, o saçaktaki tuğla sıraları arasındaki harç kalınlığı fazladır. Harç şeritlerindeki kalınlık fazlalığı yerine bir sıra daha tuğla konulması icap eder. ^ O işde inşa malzemesiyle harcın ara-sındaki nisbet ve bunlarla renk tonunun, iş-çilikteki ehliyetin ve mahâlliııe uygun bir ça-lışıştn münasebet ve âhengi bozuluyor, es-kideki ru-h kayboluyor.

Bazı sorularıma Kural'ın ayaküstü ce-vaplarındandır bunlar. Eskieser konusunda «İhyâ» prensibini savunandı. Bu fikrini teb-dil veya tâteb-dil ettiğini zannetmiyorum. (Her şeye bakmakla birçoğunu gereği kadar göre-memek itiyadımız, kendisini nazarlarda bir müfrit mevkiine düşürmüş olabilir! Meslekî alanında günün üstüne yükselmekle uğra-dığı yalnızlık acı ve ibret verici idi!)

Kural, Ayasofya Müzesi'nden Topkapı Sarayı Müzesi'ne geçti. İsteksiz, üzgün görü-nüyordu. Çevresini çalışma düzenine göre tanzim etmemiş veya buna vakit bulama-mıştı. Onarımlar devam ediyordu. Bir gün ziyaretimde, «Haydi çatıyı kontrola çıka-lım!» dedi. Mânen hasta bulunuyordum, bili-yordu. Takviye kasdiyle meslek yönüme, şahsiyetime sesleniyordu. (Kural: Vekar için-de yapıcı, yükseltici, onur verici meslekî me-ziyarellere hakkiyle sâhip Örnek Adam'dı.)

1963 içinde Cerrahpaşa Hastahanesi'nde gözünden ikinci bir ameliyat geçirdi. Bu arada tebliğler, programlar hazırlıyordu. Son ziyaretimde «Çıktı! Sol gözünü almak sıhhî zarureti hâsıl oldu!» dediler. O târihten sonraki karşılaşmalarımızda başlarımızı kal-dırıp birbirimize bakamıyorduk... Müşterek bir kaybımızı ararcasına gözlerimiz yerler-deydi... Ve söyleyeceğimizi bir türlü bulup konuşamıyorduk...

Gureba Hastahanesi'ne kalbden tedavi için girdiğini öğrendim; gidemiyor, soruştu-ruyordum. «İyidir, çıkıyor!» mesut haıberini, karası tekzip etti! 12 Mart 1964... Çiçekli bir ilkbahar günü... Zincirlikuyu sırtların-da... Bembeyaz bir buket hâlinde toDrağa verdik!

Meslek teşkilâtı fişinden: 1927 yılından itibaren Millî Eğitim Bakanlığfnda çalıştı-ğını, Akademi'nin 1928 mezûnu bulunduğu-nu, diploma numarasının: 351, Mimarlar Odası Sicil numarasının: 574 olduğunu öğre-niyoruz. (Bu fişin altında, şimdi kırmızı mürekkeple «Ölmüştür: 10.111.1964.» kaydı var!)

Muhterem âilesi'nden : Saraçhanebaşı'n-da HaySaraçhanebaşı'n-darhane mahallesinde Yeşiltekke so-kakta Münippaşa konağı bitişiğindeki evde doğduğunu, Babası'nın vaktiyle maden çıkar-ma işleri yapan yabancı firçıkar-malarla çalıştığı-nı, fevkalâde amatör bir fotoğrafçı bulunan Kural'm kendi portresinin hemen hemen mevcut olmadığını öğrendim. Ve dediler ki «Cerrahpaşa dönüşü. yeni Apt. katma nakle kadar bizde kalıyordu. «Bugün otuz yıllık bir arkadaşımın cenazesi var!» diye-rek gitti, soğuklamjş, ağzından kan gelmiş. «Ben ülserim galiba!» diyordu. Dr. derhal hastahaneye lüzum gösterdi. İyileşiyor san-dığımız bir devrede kaybettik!»

Kural : Mimar İnsanlığımız'ın, Genç Mimarlığımız'ın asîl, dinamik ruhıı; yara-tacağı yoluna kendini nezrile giren insan.

Kural : Yeni bir nefhaya, yeni bir ufka, Türk için Türk Sanatı'na vaitkâr her ham-lede tereddütsüz harekete geçen insan. £ Kural : Kifâyetsizliklere, vasıtasızlıklara rağmen en mutenayı yaratan sihirkâr.

Kural : Kubbe, sütun ve duvarlarında duyguların en zinde ruhlarla tekrar dile gel-diği muvaffak işlerin adsız, iddiasız sanat ve kültür kahramanı.

(fffe Kural : Türk azminin, Türk ruhunun, Tiirk sadakat ve zarifliğinin sembolü.

Kural : Kendisini kabûl eden toprağın yeni bir enerjiyle titrediği bîbahâ vücut.

Kural : Lâyıkı bulunduğu saadeti fele-ğin nez'ine karşı, sitemini mesâisinde haykı-ran adam.

Kural : Çorak iklimlerin az sayıdaki yaratıcıları arasında yeri boş kalan insan.

Referanslar

Benzer Belgeler

It covers all activities and processes for the design, manufacture, modification and maintenance of tire curing presses, tire curing molds, container mechanisms and tire curing

Maç, TESL GAMING tarafından yayınlanıyorsa veya başka bir şekilde canlı bir karşılaşma ise, takımın neden olduğu maç başlangıcındaki herhangi bir gecikme için

I II III A) Panama Kanalı Hürmüz Boğazı Süveyş Kanalı B) Macellan Boğazı Dover Boğazı Süveyş Kanalı C) Cebeli Tarık Boğazı Panama Kanalı

Herhangi bir şekilde diğer katılımcıları turnuva yönetiminin verdiği bilgiler dışında farklı yönlendirebilecek davranışlar büyük ceza kapsamında değerlendirilir...

SO tarafından bir atıcıya verilen poligon komutlarının çoğu güvenlik içindir, geri kalanı ise etap yönetimi içindir.Bir atıcının dünyanın herhangi bir yerinde

Duvar kaplaması : Saten alçı sıva üzeri vinyl kağıt kaplama Tavan kaplaması : Saten alçı sıva ve plastik boya, asma tavan Salon Döşeme kaplaması : Laminat parke..

A) Ekvator çizgisine paralel olarak doğu ve batı yönünde uzanır. B) Ardışık iki paralel dairesi arasında bir derecelik açı vardır. C) Ardışık iki paralel dairesi arası

5.1 Taşıma ve diğer hizmetlerin fiyatları, Kılavuzda belirtilmektedir ve gönderiden önce ödenmediği hallerde, tüm ücretler faturanın alınmasını takip eden 7 gün içinde