• Sonuç bulunamadı

TEKNİK İZOLASYONDA TEK İSİM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "TEKNİK İZOLASYONDA TEK İSİM "

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

TEKNİK İZOLASYONDA TEK İSİM

Î Z O C A M - m

(SAINT- GOBAIN M PROSEDESİNE GÖRE)

Sanayide kullanılan tank, kazan ve borular, genellikle, içine ko- nulan akışkanın sıcaklığı ile ilgili olarak izole edilmelidirler.

Lüzumsuz ısı kaybını önlemek ve akışkanın sıcaklığını istenen şekilde muhafaza edebilmek için kullanılan izolasyon malzemesinin cins ve kalitesine dikkat etmek gerekir. Yanmayan, asitlerden müteessir ol- mayan, tank ve kazan cidarlarında paslanma ve korozyon yapmayan, lif kalınlığı 3.8-4.5 mikron ve ısı iletkenlik katsayısı 0°de X-0.029 olan İZOCAM, kazan, tank, boru ve emsali tesisler için en ideal bir izolasyon malzemesidir.

Unutmamak gerekir ki, ısı izolasyonu için yapılan masraf, ısıtma

"enerjisinden yapılacak tasarrufla kısa zamanda kendini öder.

(3)

SAYIN MESLEKTAŞLARIMIZ,

Günümüz sorunlarından en önemlilerinden biri de gittikçe kaygı verici bir şekilde artan çevre kirlenmesidir. Sanayileşen top- lumlarda bu soruna gerektiğince eğilinmesi ve tedbirler alınması, kuşkusuz, büyük önem taşır. Bu sayımızda bu konuya geniş yer ver- meyi düşündük.

Sayın Aysen Müezzinoğlu'nun çevre sorunlarının genel niteliği- ni dile getiren bir yazısı elinizdeki dergide yer alıyor. Bu yazının to- parlanıp baskıya verilebilecek bir hale gelmesinde emeği geçen değerli arkadaşımız Cemalettin Solak'a teşekkür ederiz. Ayrıca, Kimya Sanayii ile yakın ilişkili çevre sorunlarım konu olan yazıla- rın elimize geçmesi geciktiğinden bu sayıda baskıya yetiştiremedik.

Gene bu sayıda İ.T.Ü.'den Prof. Dr. İhsan Çataltaş ile Nursen Batur'un hazırladıkları «Çevre Kirlenmesi ve Doğurduğu Sorunlar»

başlıklı yazı yer alıyor. Ayrıca, K.T.Ü.'den Dr. Erdoğan Alper'in I.C.I.'dan Prof. S.P.S. Andrevv ile birlikte hazırladığı «Lâboratuvar Denemelerinden Sınai Cihaz Dizaynı» adlı yazımn ikinci bölümü;

A. Ü. Fen Fakültesinden Doç. Dr. Şükran Gümüş'ün «Petrolde bu- lunan Vanadium'un Verdiği Zararlar ve Spektrofotometrik bir Me- todla Türk Petrolünde Vanadium Tayini» başlıklı yazı; Nilüfer Kı- lanç'ın «İmalatta Kalite Kontrolünün Gereği» adlı yazısı; ve O.D.T.Ü'den Dr. Baki Yarar'ın «Düşük Tenörlü Kolemanit Cevheri- nin Flotasyon Yoluyla Zenginleştirilmesi» başlıklı yazısı bu dergi- yi oluşturmaktadır.

Tüm üyelerimize önümüzdeki 1974 yılı için mutluluk ve başarı diler, ayrıca görev aldıkları kuruluşları yeni yıl içinde dergimize reklâm — ilân vermeye teşvik etmelerini bekleriz.

YAYIN KURULU

(4)

KİMYA MÜHENDİSLİĞİ

M E C M U A S I

T.M.M.O.B.

KIMYA MÜHENDISLERI ODASI ADINA

imtiyaz Sahibi ve Sorumlu Müdür İhsan KARABABA

— • —

Kimya Mühendisliği Mecmuası Yayın Kurulu

Prof. Dr. Cel&l TÜZÜN Dr. Oktay ORHUN

Engin AKON Nurcan BAÇ

— • —

İdaro Merkezi ı Ziya Gökalp Cad. No. 12/9

Yenişehir - Ankara Tel : 25 52 83

— • —

Dizilip Basıldığı Yer : ŞAFAK Matbaacılık Sanayi

Tel : 12 48 68 - Ankara

— • — Klişeler : Klişecilik K.

Kapak : DATA

— • — Abone Bedeli :

Sayısı 10,— TL.

Yıllık (6 sayı hesubile) 60,— TL.

öğrenciye — 45 — TL.

— • —

İLÂN • REKLÂM TARİFESİ Arka Kapak iki Renk 1.500.— TL.

Arka Kapak Tek Renk 1.000.— TL.

ö n iç kapak Tek Renk 1.000,— TL.

Arka iç kapak

Tek Renk 9C0,— TL.

Iç S a y f a l a r :

Tam sayfa tek renk ... 800,— TL.

Yarım sayfa tek renk 400,— TL.

ö n kapak için yarım sahife

ve iki renkli ilân alınır 2.500,— TL.

Bu ücretler 1974 de başlamak üzere yeniden düzenlenmiştir.

— • —

• Yayınlanan bütün yazılara telif ve tercüme bedeli ödenir.

fl İki ayda bir çıkar.

S Yazılardaki düşünce kanaatlar ve bunlardan doğacak sorum- luluk yazarlarına aittir.

• Derglmizdeki yazılar izinsiz vo kaynak gösterilmeden -ıktanla- maz.

• KİMYA MÜHENDİSLİĞİ MEC- MUAMIZ'da çıkan ilânlardan yazı işleri ve sorumlu müdür mesul değildir.

(5)

KİMYA MÜHENDİSLİĞİ MECMUASI

T U R K I S H C H E M I C A L ENGINEERING REVIEW 1NDUSTRIAL, ECONOMICAL AND TECHNICAL TOPICS E N D Ü S T R İ Y E L — E K O N O M İ K — T E K N İ K T M M O B . KİMYA MÜH. LERİ ODASI YAYIN ORGANI

Y!L : 12 CİLT : 6 SAYI: 62 ARALIK 1973

İ Ç İ N D E K İ L E R

SAYİN MESLEKTAŞLARIMIZ 3 MODERN DÜNYAYI TEHDİT EDEN

TEHLİKELİ ÇEVRE SORUNLARI 5 - ÇEVRE KİRLENMESİ VE DOĞURDUĞU

SORUNLAR 15 KİMYA MÜHENDİSLİĞİNDE LÂBORA-

TUVAR DENEMELERİNDEN SINAİ

CİHAZ DİZAYNI—2 19 PETROLDE BULUNAN VANADİUM'UN

VERDİĞİ ZARARLAR, SPEKTROFOTO-

METRİKMETODLAVANADİUM TAYİNİ 25 İMALATTA KALİTE KONTROLÜNÜN

GERECİ 29 DÜŞÜK TENÖRÜ KOLEMANİT CEVHE-

RİNİN FLOTASYON YOLUYLA ZENGİN-

LEŞTİRİLMESİ 33

KİMYASAL MADDE FİYATLARI 47

(6)

Taşıma, depolama, teknik danışma servislerimizle...

• •

İmalatçı, İthalatçı Başbayi (Birinci el) sıfatlarını ve toptancılığı birleştiren geniş

kadrolarımızla...

l ^ İ M S A N -TZhnikTfcırei

J K ^ ^ B b KİMYA MADEM SANAYİ YATIRIMLARI A.Ş. " K i m y e v i M a d d e l e r *

Unkapanı Gümüşpala cad. No: 4 Telefon: 22 43 35 (4 hat)

Telgraf: Nurteknik/istanbul

(7)

Modern Dünyayı Tehdit Eden Tehlikeli Çevre Sorunları

s

Toplumsal insanın, iki dünyası vardır.

Birisi bitki vc hayvanlarla bölüştüğü doğal dünyası diğeri ise yarattığı sosyal değerler ve araçlarla doldurduğu, doğayı kendisine ba- ğımlı kılmak hayaliyle oluşturduğu dünya.

Gerçekten insanoğlu düşünebildiği, ilk günden bu yana, çevresinde kontrol edebildi- ğini edemediğinin, işlenmişi ham olanın, plan- lıyı rasgelenin yerine kovma uğraşı içindedir.

Bu uğraşı giderek korkunç bir hız kazanmış ve çok büyük boyutlara erişmiştir, öyle ki, günümüzün hükmeden bu iki özelliği, hız ve dev boyutlar, kalkınma dediğimiz geçiş dö- nemlerininde tek stratejisi haline gelmiştir.

Çünkü sanayi dediğimiz faaliyet de aslında hız ve dev boyutlar temeline dayanır ve hızlı nüfus artışıyla, giderek kalabalıklaşan, top- lumlar, yaygınlaşmış refahın en kolay şekilde teknolojinin geniş çapta uygulamasıyla elde edebileceğini bulmuşlardır.

Hız ve dev boyutlar temelinin böylesine süratle artışı rakamlarda enerji ihtiyacında, malzemeye duyulan açlıkta kendini göstermiş ş e h i r l e r d e i n s a n yığılması t ü k e t i m eğilimleri ve hepsinin üstünde çevrenin kirlenmesi sonuç- larını doğurmuştur. Bugün nehirler, göl ve iç denizler hattâ okyanuslar, şehir ve sanayi te- sislerinden her artan nüfus başına gittikçe da- ha da artan miktarlarda artmakta olan; zehirli, mikroplu, yağlı organik maddelerle dolu veya radyoaktif artıklar içeren suların (lağım sula- rı) etkisi altında, canlı yaşamını kaybetmekte karşı karşıyadır.

Diğer taraftan insan yaşamı bakımından, tarihi süreci, incelenirse modern insanın bir çeşit beyin evrimi geçirerek günümüze ulaştı- ğını görürüz. İlk atalarımızda farklı olarak, duyu organlarımıza ilâveten soyut düşünceler geliştircbiliyoruz. Bu düşünce evrimi modern insan yaşamını öyle bir noktaya getirmiştir ki, hayvanların iç güdüsel olarak kaçınabildikleri, ortam değişiklerini bizler, kendi ellerimizle ya- ratır, olmuşuz. Fakat insanlar âlemine hükme- den çevreye uyum kabiliyet ve imkânları hâlâ ilk günlerdeki kadardır. Ve dolayısıyla insan yaşamı hâlâ çok dar fiziksel ve kimyasal sı- nırlarla kısıtlı bulunmaktadır. Onun yerine in-

Aysen MÜEZZİNOGLU Kimya Y. Müh. TBTAK

san nerede ve hangi koşullar altında bulunur sa bulunsun kendisinin optimum yaşamına uygun bir küçük çevre geliştirmek zorunda kalmıştır. L'zay ve deniz altı çalışmalarında ol- duğu gibi. Bizi böylesine sınırlayan ve olduk- ça dar olan çevremizde meydana gelecek tüm kalabalıklaşma ve kirlenmenin insan nesli üze- rinde organik ve mental hastalıklara yol aç- ması doğal görünmektedir.

,-jt

/Yüz yıllardır, insanlığın gelişmesinin, do- ğayı yenmesiyle mümkün olacağı öne sürül- müştür. Oysa insanın biyolojik ve psikolojik gereksimelerinin doğal imkânlarla karşı kar- şıya değil, bir arada uyarlı ve yararlı bir iş- birliğini gerektirdiği rv çevre sorunları ortaya koymuş bulunmaktadır, »oon 10 — 15 yılda farkına vardığımız bu ğereksime, yüzyılların verdiği alışkanlıklarla kıyasıya bir savaş ver- mektedir. Ne yazık ki çevrede neyin nasıl ve ne sebeple korunması gerektiğini gösteren bil- gi birikimi de mevcut değildir. Diğer taraftan doğanın nimetlerinden bütün insan topluluk- larıda avnı miktarda yararlanamamaktadır.

Buna göre düşük gelirli ve yüksek gelirli ülke- ler ya da diğer bir deyimle belli şartlar açı- sından gelişmiş ve kalkınmakta olan ülkeler ayrımı doğmuştur. Kişi başına, millî hasılala- rın belli bir sınırıyla çizilen bu ayırım aynı zamanda da birçok bakımlardan kesin olarak ikiye bölmüştür Dünya uluslarını. Denebilirki, ülkemizin de içinde bulunduğu daha az geliş- miş ülkeler çevre şartlarını etkileyen öyle so- runlarla karşı karşıyadırlar ki, bu sorunlar ile- ri tarafından hiç yaşanmamıştır, örneğin bu az gelişmiş ülkeler ileri ülkelerin gelişme sü- recinde hiç bir zaman karşılaşmadıkları bir nüfus baskısı altındadırlar. Bunun sonucu o!a- rakta şehirleşme ve sanayileşme ilişkileri alışıl- mışın dışında ve çoğunlukla çevre sağlığı açı- sından sağlıksız olmaktadır. Diğer taraftan az gelişmiş ülkelerde en aydın çevrelerde bile ülkenin mahalli ve özel nitelikte tabiat şartla- rı hakkında bilgiler mevcut değildir. Daha ön- ce de belirttiğimiz gibi insanoğlu yüz yıllar boyu iyi koşullarda yaşamını sürdürebilmeyi doğal düzende savaş ve onu yenmeye bağla mıştır. Ancak, doğal düzene insanlar tarafından yapılan saldırıların sistematik bir şekil alma-

5

(8)

»lyıu vt u<aııa ^ua c i i u u m i i vc ı ı u ı u s p a n a m a - sının yer aldığı yüz yılımızda çevre sorunları tanımaya ve önemsenmeye başlanmıştır. Yakın zamana k a d a r dünyanın her çeşit arlıklarımızı kabul edecek vc bize h a m m a d d e sağlayacak sonsuz kaynaklara sahip olduğu sanılıyordu.

Bugün bu konuda insanoğlunun yanıldığı acı örneklerle ortaya çıkmıştır.

îşte Kimya Mühendisleri Odasının bu sayısıyla varmak istediğimiz amaç, bir yandan sanayii içinde sorunlarla karşı karşıya çalışan mcslekdaşlanmıza bu sorunlarla ilgili genel bilgiler sunmanın yanında, ülkemizin mahalli tabiat şartlarıyla ilgisi açısından her çevre sorununun millî seviyede ele alınması gerekti- ğine önemle dikkat çekmek olmuştur.

Çevre sorunu kapsamı içinde kabul edilen sorunlar başlıca üç türlü olmaktadır.

1 — Çevre kirlenmesi

2 — Tabii kaynakların kullanılması 3 — Arazi kullanılması.

Bu sorunlar arasında, üzerinde en çok durmayı düşündüğümüz sorun, çevrenin kirletilmesi so- runudur. Bu sorunların kapsamına başlıca şu kirlenme türleri girmektedir.

A — Hava kirlenmesi B — Su kirlenmesi C — Gürültü.

A — HAVA KİRLENMESİ :

Ankara'nın iyi tanınan problemi ve onun benzeri küçUklü büyüklü daha bir çok kenti- mizin karşılaştığı, hava kirlenmesi sorunları- na benzer sorunlar ileri ülkelerce bundan 100 yıl kadar önce tespit edilmiş ve nihayet 1950 lerde JLondra'da meydana gelen aşırı kirlenme- lerde binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan epizot olayları bütün dünyanın dikkatini, in- sanların temiz hava soluma hakkı üzerine çek- miştir.

Modern yaşamın dev boyutlara ulaştığı enerji ihtiyaç artışı genellikle fosil yakıtlar dediğimiz petrol ve kömürün yakılmasıyla kar- şılandığı ve fertlerin hareket kabiliyetlerinin taşıt araçlarıyla desteklenmesi her şeye rağmen böylesine yaygın olduğu sürece az veya çok hava kirlenmesi olacaktır, önemli olan ekono- mik gerekleri göz önüne alarak katlanabilece- ğimiz kirlilik seviyelerinin üstüne çıkmamak;

bilimsel kabul edilebilecek seviyelerde temiz havayla solunum yapmanın, tıpkı yaşama hak- kı gibi toplumu teşkil eden bütün kişilere ta- nınması gereken bir hak olduğu fikrini benim- semektir.

ıvırıı navanın ev ve eşyalarımızı Kirletme- si, k i r l e t m e s i faydalı bitkilerin gelişmesini engellemesi, görüş mesafesinin kısıtlanması, kötü kokular taşıması gibi özellikleri iyi bi- linen gerçeklerdir. Kirlenmenin insan sağlığı üzerindeki etkileri hepsinden daha önemlidir ve etkilerin tümünü tespit etmek dahi müm- kün olamamıştır. İşte bu nedenle bir çok ile- ri ülkeler, hava kirlenmesi sorununa çevre sorunlarının başında yer vermektedirler. Oysa ülkemizde, hava kirlenmesinin önemsizliğinden değil fakat en temel içme suyu ve kanalizas- yon davalarının dahi ele alınabilmesini sağla- yacak bilgi ve örgüt noksanlığından dolayı su kirlenmesi hayati önem taşımaya devam ede- cektir.

B — SU KİRLENMESİ :

*

Su, ortamın çevreden gelen doğal olan veya olmayan etkenlerle doğal canlılık nite- liklerinin değişmesi su kirlenmesinin sonucu- dur. Çevreden su ortamına gelen etkiler, bir sanayinin sıvı artıkları şeklinde olabileceği gibi kentsel artık sular, yağmur sulan veya tarım- sal sulama sularının sürükleyip getirdiği ya- bancı maddeler doğal veya insan eliyle kirle- nen havanın sürükleyip getirdiği kirlilikte ola- bilir. Bu arada şehir artık sulanyla sürüklene- rek gelen mikroplar enerji değeri taşıyan ve su ortamının doğal yaşamı için gerekli oksije- ni tüketen organik maddeler canlı bünyesinde akümüle olan faksık mineral artıkları radyo- aktif artıklar ve parçalanamayan bazı zehirli organik bileşikler, atmosferle oksijen alış ve- rişini engelleyen yağlı ve sürfektan madde ih- tiva eden artıklar, nehir, göl vc denizlerin can- lı yaşamı vc kalitesini olumsuz yönde etkile- mekte, hatta yer altı sularımıza kadar olan sızmalarla esasen çok sınırlı olan tatlı su kay- naklarımızı dahi kirletmektedir.

Bazı hallerde su ortamında bulunan tok- sik mineral, parçalanmayan toksik organik bileşikler, bazı kalıcı ağır hidrokarbonlar çok düşük konsantrasyonlarda bulundukları halde, o ortamda yaşıyan canlıların bünyesinde bin- lerce katı konsantrasyona ulaşabilmektedir.

Buna güzel bir örnek DDT ye benzer. DDD isimli bir tarım ilâcı olmuştur. 1957 yılında' Amerika'da meydana çıkan olayda sanayi ar- tık suyu içinde D.D.D. sadece 0,02 ppm (1 mil- yon hacimde 0,02 hacim). Konsantrasyonda bulunmaktaydı. Göl sularında seyreldikten sonra ise bu konsantrasyonun yüzlerce defa azalmış olması beklenmelidir. Oysa bu gölde- ki bitkisel ve hayvansal organizmalarda yapı- lan analizler sonucu D.D.D. konsantrasyonunun bu canlılarda 5 ppm (yani artık sudakinin 250 katı) bunlarla beslenen balıklarda ise 2000

(9)

TAbLo j V-lavA K.rl<ii<ûktr Kabaklan vi ttkjİCfi

Asıl ku<y><A

SHviler»

Asıl ku<y><A

is

jg'r 4 İ f S i * ,

i r

d > h j

vı N t.

.Ov

0 r^ajrtıL^aSİftr

O l e Ç i n U r

Dı^^erfer»

W W l Ö L r ( Â U h H U r Ktbnlar; asil- le»)

Vndro İK*rWar

nUûru'r p«r k.lcrtfcWn

Petrol ürunUr» ıSfen- fp«.ı vti

t s ı ^ V Serum ilenmesi vt-.MstoİAu. to^ll\oor

ııteıuA&ı y«- ftJtKl. MoVartı*

kiAİl ftrnlınA!.' V« MotoHu» tft^ıAa.»-

Çplomnb U Vt 11 tüm! Im»5.

/ > X

X X / X

/ X X X S o k u .

V *

<

x X x

Aîcst «sLctte»-.

(K

v ü ' k M o U i H e r i ( î O j j S O * ) Karbon fJonoLc. t

o la^l M oV*>rlu '•a.^ıHo^r

iar\<rv* 0İo»>)(

v^C/ft N'lCA.f

* x x v v

X X X X '

ıftoO) X Ol. \

Katı pCU-Ç&CikjM' Karbon v» »w forvfthr.

VAtUÜ ok>Aler> Vfttu2/«r

Siirkaöar. v» wın*«rtu

Metal buk«rWı

I M o t o r iv»

R u V ı r o ' ^ r c i t Vû\ft\r 25 r

r & K S t ^ o n

X * CftojıoS*

KJÜlurdd

X

*X

<

(Çaaer.)

Sıw por^actMar

« » t i«rr«kH»

^ t i v« Jü'fH Jtrrelcr

Bey», »e k^kupo- m ı

. petrol r d f

I X

X

a«rar

(10)

ppm D.D.D.'ye raslaıımıştır. Bu ise artık su- daki konsantrasyonun tam (100.000) katı de- mektir. D.D.D. ihtiva eden bu balıklarla bes- lenen bazı balıkçıl kuş türlerinde ise kitle ö- lümlerlne raslanmıştır.

Organik artıkların tabii prosesler aracılı- ğıyla yok olabileceğine değinmiştir. Tabii bu artık miktarına vc oksijen ihtiyacına bağlı ola- rak m ü m k ü n olabilen bir d u r u m d u r . Eğer organik madde miktarı dolaylı veya dolaysız;

yollardan su oıtamınca karşılanabilen oksijen miktarını tüketecek kadar fazla ise, bu takdir- de oksijensiz kalan ortamda sadece (anaero- bik) oksijensiz yaşayabilen, mikro organizma- lar yaşayabilir. Bunlarda organik artıkları kö- tü kokula rolan NH.„ CH., R , S gibi gazlara dönüştürürlerki, bu taktirde su ortamı tama- men ölmüş demektir.

Daha oksijen azalmasının yarılandığı sıra- lardan başlayarak balık gibi bazı yüksek orga- nizmalar etkilenmeye başlar. En hassas ve ekonomik açıdan yüksek değer taşıyan türle- rinden başlayarak göç eden ya da yok olan bu balıkların yerine ekonomik değer taşımayan, dayanıklı fakat kalitesiz balık türleri almaya başlar. Türkiye çevresindeki denizler gibi kir- lenme açısından belli bir seviyeye ulaşmış de- nizler, balık varlığı açısında nişte bu durumda- dır. Küllenmelerle yavaş yavaş bozulan, eko- lojik denge, kıymetli balık türlerinin çok azal- masına, buna karşılık küçük ve dayanıklı ba- lık türlerinin çoğalmasına sebep olmaktadır.

Üstelik özellikle kimya vc metallurji sana- yi artık sularının karıştığı su ortamları, su ürünleri aracılığıyla, şehir artığı ihtiva eden mikroplu sular rekreasyon ve içme sulan ara- cılığıyla, bulanık vc renkli sular estetik bakım- dan, insan sağlığı ve yaşamını tehdit etmek- tedir. Oysa, bazı zehirli maddeler hariç diğer bir çok kirleticileri ihtiva eden en kirli sula- rın bile içilebilir, evsafa dönüştürülmesi müm- kündür. .Bunun için gereken tasfiye işlemleri, çevreye yapılan tüm etkiler göz önüne alındı- ğında, sanıldığı kadar yüksek masrafa da se- bep olmaktadırlar. Bu konuya gereken önemin verilmesi için gerekli örgütlenme ihtiyacı, çe- şitli kuruluşlarca defalarca öne sürülmüştür.

C — GÜRÜLTÜ :

Belki de gürültü konusunun çevre kirlen- mesi başlığı altında yer alması birçoklan için yadırganabilecek bir d u r u m d u r . Fakat gürül- tünün, tabiatta bulunmayan özellik ve miktar-

larda bir takım dalgalardan (tıpkı radyoaktif kirlenme gibil oluştuğu düşünülürse sanırım bu sınıflamaya hak vermek m ü m k ü n olacak- tır.

Gürültünün en güzel tarifi onun »değer taşımayan ses» olduğudur. Değer taşımayan ve istenmeyen sesler son yıllann modern ya- şantısında büyük ölçüde problem halini alınış- lir.

Gürültüye her yerde rastlamak kabildir, hava ve yer trafiği, endüstri gürültüleri, inşaat gürültüleri insanın ruhsal ve fizyolojik yapısı- nı tahdit etmektedir. Hele büyük şehirlerde yaşıyaıılar etkilerinden kaçınılamıyan bu kir- lenme şeklini karşı çoğu zaman farkına bile varmadan şuuraltı reaksiyonlar göstermekte- dirler.

Bilinen en kötü gürültü rahatsızlıklann- dan biri de endüstride olanıdır. Sürekli olarak gürültüye maruz kalan işçilerin büyük kısmın- ua işitme duyusunun hassasiyeti kaybolmakta- dır. Bu durum, çalışanların iş saatleri dışında evlerine gidip gelirken duymak zomnda kal- lenmesiyle daha da kötüleşmektedir. Ne talih- sizliktir ki, işitme organlanmızın, gözümüz ve ağzımız gibi istediğimiz zaman duyu almasını önlcyecek imkân tabiat tarafından bize bah- şedilmcmiştir. Daha da fenası uyku halinde bi- le diğer duyu organlarımız istirahat ettiği hal- de işitme organlarımız faaliyettedir. Gürültü- nün ölçü birimi ses ölçü birimi olan desibcldir.

Fikir vermek için söyleyelim bir büyük şehirde trafik takriben 90 desibellik bir gürültüye sa- bep olur. Desibel logaritmik bir ölçü birimidir.

Yani, örneğin 100 desibellik bir gürültü 90 de- sibellik olanın 10 katma, 80 desibellik olanın da 100 katına eşit olmaktadır. Çevremizde duy- duğumuz gürültülerin miktarını anlamamız için bu tarifi hatırda tutarak aşağıdaki tabloya bakmak faydalı olabilir :

Tabloda da görüldüğü gibi Endüstri gü- rültüleri takriben 60 - 120 desibellik bölgede yer almaktadır. Bu gürültülerin dikkat isteyen el işlerinde çalışan işçilere etkileri, tahminen per- formans düşüklüğüne yol açması ve belki de iş kazalanna sebep olması şeklinde belirebil- mektedir. Endüstrileşmiş ülkelerde iş emniyeti vc işçi sağlığı açılarından iş gürültüsü tahdit- leri konmuştur. Bunun yanısıra şehircilik acı- sından ses tahditleri konmuş bölgeler yaratıl- mış, bu bölgelerde endüstri kurulurken gürül- tülü cihaz ve laaliyetler için lisans alınması zonınlu tutulmuştur. Henüz araştırma niteli- ğinde olan bu tatbikat ümit verici görünmek tedir.

(11)

Yolcu )*tnm havadaki gürültüsü J#t kalkışı ( 7 m d»n) D u k û t t k . klâksoodm

A^ır m akına g ü r ü l t ü s ü Jet uçaflı k a l k ı ş ı (750 m d s n )

Bağırma (20an dsn) Kamyon trafiği ( 20 m )

Komproaör (20m dsn) Tr»n (20 m dsn) Di» yol . ajj:r t r a f i k ( 2 0 m dsn)

J £ ü m f i ^ i b a i L İ l S a v L

Hafif t r o f i k ( 2 0 m d e n ) Yctok odası , k ü t ü p h a n s Fıstltı ( 5 ı n m s s a f o d s n )

Rodyo yayın odası

Dssibsl 150

140 Istırap vsrici 130 Hoparlör üst sınırı

- 1 2 0 -

İnsan sssının üst anın 110

100 Cok rahatsız sdicı 90 ls<tm« organlarına zararlı 8 0 Rahatsız edici

70 Tslsfonda konuşma güçlüğü -60 Karıştırıcı

5C Ssssiz 40

3 0

Cok ssssiz 20

10 Ancak duyulur işrtsbilırUk sınırı

2) TABİİ KAYNAKLARIN KULLANILMA- SI :

Sanayie hammadde, yardımcı madde ola- cak kaynakların varlığıdır ki bugünkü modern vaşama seviyesine ulaşmamızı sağlamıştır.

Uluslar mevcut tabii kaynaklarının miktarına, kullanılabilirliğine ve bu kaynakları değerlen- dirmedeki başarılarına göre ileri ya da ger) kalmış uluslar olarak tanımlanmaktadırlar.

Ülkemiz de şüphesiz bu sınıflama içinde iler- liyebilmck için kaynaklarını daha etkin biçim- de değerlendirebilmek çabası içinde olmalıdır.

Bizim gibi sanayileşme savaşının başında olan

bir ülke için henüz değerlendirilmeye başlan- mamış bir takım kaynakların ileride tükenerek bizi müşkül durumda bırakacağını düşünmek şüphesiz ki güçtür. Diğer taraftan bizleri etki- leyebilecek bazı kaynak kısıtlamaları da mev- cuttur. örneğin, enerji kaynaklarımız ve bun- ların yurt sathına dağılımlarıyla kaliteleri gibi.

Ancak bütün bu konularda çok daha yetkili olanların ağzından Türkiye'nin sanayileşmesi açısından doğal kaynaklarımızın incelenmesi- nin yapılacağını tahmin ederek Türkiye'nin değil kısaca dünyanın doğal kaynak kısıtlama- larından bahsedeceğim.

9

(12)

Genel olarak çalışabilecek konsantrasyon- larda mineral yatakları dünya kabuğunun an- cak sayıl ıbirkaç bölgesine serpiştirilmiş bulun- maktadır. Cevherlerin çoğunluğu ancak çok pahalı işlemler sonucu değerlendirilebilecek konsantrasyonlarda mineraller ihtiva ederler.

Bir kısım mineraller ise dünyada gerçekten çok az miktarlarda mevcuttur. Platin, altın, çinko, kurşun, hatta bakır gibi. Bu yüzyılın sonlarına doğru ise en pahalı fiatlarla dahi uranyum, kalay vc gümüşün piyasaya arzedilc- miyeceği hesaplanmaktadır. Halihazırdaki tü- ketim seviyelerinin devamı halinde birçok az bulunan minerallerin 2050 yıllarına doğru ta- mamen tükenmesi söz konusudur. Bu tehlike- ye karşılık alınabilecek bazı tedbirler de yok değildir, örneğin bu maddelerin kullanılmadı- ğı teknolojileri geliştirmek, onların yerini tu- tabilecek yeni maddeler keşfetmek, cevher zen- ginleştirme tekniklerini yenidnc gözden geçir- mek gibi. Fakat bu tdbirlerin de getireceği ba- zı güçlükler mevcuttur, örneğin birçok metal çeşidinin yerini alabilen plâstikler başka bir çevre sorunu olan katı artıklar problemini ya- ratırlar. Civa ve helyum gibi bazı maddelerin yerini tutmak ise imkânsızdır. Bu konuda alı- nabilecek belki en etken tedbir kullanılan me- tallerin tekrar tekrar kullanılmasının temini- dir. örneğin, bakırın hurdadan tekrar elde edilerek kullanılması o kadar yaygınlaşmıştır ki, toplam bakır üretiminin % 46 sının devri- daim halinde olduğu düşünülmektedir. Son yıllarda alüminyumun devreden miktarı ise toplam üretimin % 19 una yükelmiştir. Uzun vadede hurdaların değerlendirilmesi, kaynak israfının yanısıra daha birçok önemli çevre so- runununu çözümlenmesi iiçn en etkili bir yön- tem olacağa benzemektedir.

Dünya çapındaki enerji kısıtlamalarına ge- lince, fert başına £İcktrik tüketiminin artışını gelişmişliklerine bir kıstas olarak tanıtan ileri ülkeler diğer taraftan hava ve su kirlenmesiy- le termal kirlenmeler nedeniyle elektrik sant- ralları kurulmasını teşvik edememekte aksine zaman zaman kısıtlayıcı tedbirler almak zo- runda kalmaktadırlar. Üstelik hava ve su kir- lenmelerine karşı uyanık olan halk bir yandan da yeni yeni elektrikli aletleri alıp kullanma eğilimindedir. Buradaki çelişki, elektrik ener- jisi kaynaklarının kısıtlılığıyla daha da ciddi bir hal almak üzeredir. Fosil yakıtların dün- yada mevcut rezervleri hızla azalmaktadır, ör- neğin, yalnız elektrik üretimi için değil daha birçok şekillerde bize enerji kaynağı olan pet- rol, eğer daha verimli ve zengin yataklar he- men bulunamazsa, bu tüketim hızımızla, yüz- yılımızın sonlarına doğru bizi büyük sorunlar- la başbaşa bırakarak yükenecek gibi görün- mektedir. Hatta kömür rezervlerimiz bile en-

düstrinin tüketim hızına ancak birkaç yüzyıl daha dayanabilecek gibidir. Modern yaşamımız ve sanayiimiz insanlığa onbinlerce yılda hazır- lanıp sunulan bu nimetleri birkaç yüzyıl için- de tüketme durumundadır. Diğer taraftan ve- rimli ve yaygın şekilde güneş enerjisi, med-ce- zir enerjisi, jeotermal enerji kullanma olanak- larının yakın gelecekte doğabileceği pek sanıl- mamaktadır. Nükleer enerjinin ise yine ham- maddesel ve teknolojik kısıtlamaları olmakla beraber gelecek için nispeten ümit verici ol- duğu söylenebilir. Bu tarz bir enerji üretimi ise çok daha ciddi çevresel problemleri doğu- racağı açıktır. Radyoaktif sızmalar ve artıklar gibi.

Tabii kaynakların belki cn önemlisi olan su ise günümüzde hissedilir derecede azalmış- tır ve kalitesizleşmiştir. özellikle endüstri yö- nünden çok önemli olan bu problemin yurdu- muz için giderek daha da önem kazanacağı söylenebilir. Öyle ki bazı bölgelerde endüstri- leşmenin mümkün olabilmesi için yeraltı su kaynaklarının çok zorlanması gerekebilecektir, bu da kullanma ve t a n m için gerekli suyun

kantite ve kalite yönünden zararına olacak- tır.

Ülkemizde artık su trctmanı hemen hiç yapılmamaktadır. Kullanılmış sulann tekrar tekrar kullanılabilmesine imkân veren tretman usulleri, su kaynakları bize göre daha elveriş- li birçok ülke de bile son derece geliştirilmiş bulunmaktadır. Doğanın su devridaimini boz- madan ve yeraltı su kaynaklarına en az zarar verecek ş e k i l d e e n d ü s t r i y e l k a l k ı n m a su t r e t - manının ekonomik hudutlar içinde artık su- lara tatbik edilmesiyle olabilir. Bu suretle had safhadaki su kirlenmesi sorunlarına da bir çö- züm getirilmiş olur. Birçok fabrikanın yanyana bulunduğu İzmit gibi endüstri bölgelerinde ise bu tretmanı yapmak çeşitli yönlerden zorunlu hal almıştır.

Çevre sorunları yönünden önem taşıyan diğer bir doğal kaynakta ormanlarımızdır. Di- ğerlerine göre tek avantajlı tarafı yenilenebil- mesi olan bu kaynağı öteki doğal kaynaklar- dan ayn düşünmek olanaksızdır. Türkiye'nin enerji sorunlarıyla, su dengesiyle, erozyon gibi birinci sınıf çevre sorunlarıyla yakından ilgili olan orman faktörü, aynı zamanda birçok en- düstrinin de ham ve yardımcı maddesine kay- nak teşkil etmektedir. Arazi kullanımı, diğer sorunlara etkisi ve özellikle Türkiye'de varlığı vc miktan açısından yarattığı kritik sorun açı- sından Türkiye'nin belli başlı doğal kaynaklar- la ilgili çevre sorunlarının başında yer alan ormanlarımız, önemleri dolayısıyla araştırma ve amenajman çalışmaları yönünden en şanslı çevre sorunumuzdur denebilir. Orman konu-

(13)

sunda yetkililerin söz alarak, sanayi ile olan ilişkilerini açıklayacakları ümidindeyim.

3) ARAZİ KULLANILMASI :

Bugünkü bilgilerimizin en yaygın çevre sorunlarının başlıca iki ortamda geliştiğini gös- termektedir; şehir çevresi vc endüstri çevresi.

Türkiye'nin her iki çevrede de ortak bir arazi kullanımı sorunu vardır : Gccckondu bölgele- ri. Endüstri açısından fabrikalar çevresinde ge- niş işçi kitlelerini barındırmak üzere inşa edi- len uydurma konutlar şeklinde beliren bu so- run aynı zamanda sosyal bir takım nedenlere de dayanmaktadır ve kısa zamanda ekonomik ve sosyal derin yaralar halini almaktadır.

Burada sadece arazi kullanımı politikasıy- la ilgili bir çevre sorununun Türkiye açısından önemli ve özel bir yer işgal ettiğini belirtmek için değindiğimiz gccckondu sorununun, çeşitli ilgili kuruluşlarca ele alınarak çözüm getiril- meye çalışıldığı bilinmektedir.

Bizim gerçekte en ziyade çevre sorunu ve- ya çevre sorunu yaratabilir bir politika olarak tanıdığımız faktör arazi kullanım stratejisi, yurt çapında veya bölgesel yerleşme, endüstri, tarım alanlarıyla kara ve demir yolu güzer- gahları, havaalanı, rekreasyon alanları, suni vc tabi göller, nehirler, ormanlar v.s. ye ayrılan yerleri gösteren planlardır. Bizim de savunu- cusu olduğumuz yaygın inanca göre bu planla- rın uygun şekilde tadil edilmesiyle pek çok mcvcut ve ileriye dönük çevre sorunu, halk sağlığı vc mutluluğuyla milli ekonomimize za- r a r v e r m e d e n ç ö z ü m l e n e b i l i r , ö r n e ğ i n , kirlili- ğiyle tanınan bir endüstriye öyle bir konum planlanabilir ki, bu endüstrinin hem çevreye vereceği maddi ve manevi zararla ileride mut- laka almak zorunda kalacağı önleyici tedbirler yatınmı tutan, o endüstrinin faaliyette bulu- nacağı sürece hammadde ve mamul nakliyesi için yapacağı toplam masrafla mukayese edil- diğinde hem endüstri ve hem de çevre karlı çıksın. Endüstrilcşmiş ülkelerden bu verdiğimi- ze benzer sayısız örnekler almak mümkündür.

Arazi kullanma planlanınız ve politikamız çev- re açısından tadil edilebilir bu örneklerden alacağımız derslerle.

Çevre sorunlannın daha burada sayamadı- ğımız birçok çeşidi vardır. Katı atıklar, zarar- lı öldürücü ilâçlar sorunu gibi. Ancak bu önem- li sorunlann varlığını münhasıran sanayie yük- lemenin haksızlık olacağı düşünülerek değinil- medi. Diğer taraftan endüstri hijyeni gibi çok önemli bir konu ise konumuzun dışında tutul- muştur.

Burada sayabildiklerimiz ve sayamadıkla- nmızla beraber ne kadar çok sorun yaratırsa yaratsın sanayileşme istek ve çabalanmızı bir tarafa bırakacak değiliz şüphesiz. Çünkü bili-

yoruz ki yurdumuzun kalkınması, halkımızın mutlu ve refah içinde yaşamasını sağlıyacak en kestirme ve garantili yol sanayileşmeden geçmektedir. Ancak sanayileşmenin getircceği sorunları da iyi bilerek onlardan mümkün ol- duğunca kaçınmanın en mükemmel yol olduğu da ortadadır. Bize kıyasla sadece 15 - 20 yıl ileride sanayileşmiş ülkelerin bile çevre konu- sunda çok acı tecrübeleri vardır. Onları değer- lendirmesini bilmek çevre politikamızın bir parçası olmalıdır.

TÜRKİYE'DE ÇEVRE SORUNLARI 1 — İnsanın çevreye zararlı etkisinin ilk insanla başlamış olduğu kesindir. Ancak bu etkinin derecesi bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da yeni yeni anlaşılmaktadır. İki kıta ve iki deniz arasında bir köprü gibi uza- nan Anadolu binlerce yıldır uygarlıklara sahne olmuş, üzerinden yüzlerce istilacı kavim geçir- miş, hepsiyle birlikte doğa biraz daha yıpran- mış tükenmiştir. Bu tükenme doğanın kendi kendini yenileme ve temizleme gücünün de gi- derek azalması sonucu, özellikle biyolojik üre- tim imkânlan esasen doğal olarak düşük olan iç kesimlerde çevreyi yarı çölleşmeye kadar getirmiş bulunmaktadır. Bozkır dediğimiz iç- anadolu toprakları, bilindiği gibi doğal ve sü- rekli geniş çapta bir yeşillik örtüsünden yok- sun, üzerinde yaşayan insan ve hayvanlar için sıkıntılı, toprak erozyonuna müsait, kalitesi düşük bir çevredir.

2 — Yurdumuzda nüfusun yirminci yüz- yılın başlanndan buyana hızla artması vc bir yandan da göçlerin çoğalması, yoğunlaşan şe- hirleşme ve nihayet endüstri ve ulaşım gelişimi çevre sorunlannın mahiyetini değiştirip kap- samını daha da genişleterek, halen içinde bu- lunduğumuz durumu yaratmıştır. Bu gelişim bizi yakın bir gelecekte yurt çapında bir sorun olarak karşımıza çıkacak tehlikeli bir çevre krizine doğru götürmektedir.

3 — Çevre sorunlannı gözönüne alan bi- limsel şehircilik planlaması uygulaması olduk- ça sınırlı, yeterli alt - yapı tesislerinden yok- sun, gittikçe nüfusu artan büyük şehirlerimiz- de, diğer taraftan planlı bir yerleşmeye bağlı olarak geliştirilmemiş bulunan sanayi kuruluş- lanmızda ve çevresinde gelişen b a n n m a yer- lerinde yoğunlaşan çevre sorunlanmız hergün biraz daha çoğalmaktadır.

4 — Ankara hava kirlenmesi, Haliç, İzmit Körfezi ve Marmara Denizi akut kirlenme problemleri, Zonguldak, Karabük, Çarşamba Ovası ve Güneyde Çukurova bölgesindeki sana- yi tesislerinin çeşitli artıkları ile meydana ge len ve gelecek olan çevre sorunlan, küçük - bü- yük şehir ve kasabalanmızın artıkianyla kir- lenen akarsulanmız, göl ve sahillerimizde mey- 11

(14)

tunlarının yaygın ve gittikçe artan bir ciddiyet- le olduğunu göstermektedir.

5 — Çevre sorunlarının memleketimizde ne nispette mali, ekonomik, ve sosyal zararlar yarattığını henüz tam olarak bilemiyoruz. Yurt ta çevre kirlenmesinin büyük çapta tabii kay- naklarımızı ve mali imknlarımızı zorladığı ve zorlayacağı muhakkaktır. Sadece akarsuları- mız, göller ve denizlerimizin kirlenmesi sonu- dana gelen d u r u m artık Türkiye'de çevre so- cu hidrobiyolojik dengenin bozulmasıyla mey- dana gelen kıymetli su ürünlerinin azalması, sorunu bile, yalnız yüz milyonlar ve hatta mil- yarlarca maddi kayıp değil, aynı zamanda ge- çimini ve yaşamını çok su ürünlerine bağlamış halk topluluklarında ekonomik ve sosyal derin yaralar açmaktadır. Üç yanı denizlerle çevrili yurdumuzda su ürünleri kasaplık hayvan et- lerinden daha pahalı bir d u r u m a gelmiş bulun- maktadır ki, bunun benzerini başka ülkelerde bulmak hemen hemen m ü m k ü n değildir.

Memleketimizde çevre sorunlarının bilim- sel açıdan incelenmesi küçük ve sınırlı gayret- ler dışında hemen hiç yapılmamıştır. Sadece TBTAK'ın Ankara hava kirlenmesiyle ilgili bi- limsel ve teknik yönlerden geliştirilmiş araş- tırması gibi çalışmaları mevcuttur. Şehirleşme bakımından elverişli olmayan ve topografik, meteorolojik faktörlerin etkisiyle hava kirlen- mesine çok müsait bulunan Ankara'da daha çok düşük kaliteli yakıtların kullanılması ne- deniyle gittikçe artan ve toplum sağlığı için büyük bir tehlike halini alan hava kirlenmesi konusunda TBTAK'ın yaptığı araştırmalar özel likle S 02 gazı ve partiküllerin gittikçe artan konsantrasyonlarının batı ülkelerinde müsaa- de edilen tahammül hadlerinin 10 katını aşa- bildiğini göstermiş bulunuyor. Bu oranın önü- müzdeki senelerde 3 - 4 katı kadar artacağını, emisyon kaynak envanteri ve geliştirilmiş mo- dele dayanarak ifade etmek m ü m k ü n olmuş- tur. Buna göre gelecek yıllarda müsait olma- yan şartların da ilâvesiyle öldürücü episodlar meydana gelebilecek ve bu hal birçok Anka- ralının hayatına mal olabilecektir.

6 — Ülkemizde ayrıca su - hava kirlenme- lerinden başka geniş mikyasta ve kontrolsuz kullanıan zararlı mücaadele ilâçlarını teşkil eden zehirli maddelerin meydana getirdiği önemli çevre sorunları mevcuttur. Bakır ase-

tatla muamele edilen buğdayların etkisiyle meydana gelen ve Diyarbakır - Silvan bölgesin- de öldürücü bir epidem şeklinde kendisini gös- teren karavara bu maddelerle meydana gelen akut bir sorun olarak gösterilebilir. Artık bu- gün gelişmiş ülkelerde kullanılması yasak olan

DDT'nin yurdumuzda canlılar 'üzerindeki et- kisinin devam etmekte oluşunun yanında, or- ganik fosforlu ensektisitler de dahil olduğu

halde birçok kalıcı haşere ilâçlarının zararla- rı da devam edip gitmektedir.

7 — Memleketimizde sabunun yerine g j çercesine kullanılan deterjan maddelerin deg- rade olmıyanlannın diğer ülkelerde kullanıl- ması yasaklanmışsa da Türkiye'de devamlı v j yaygın bir şekilde kullanılmaları sonucu bu maddeler de gerek toprak ve akarsularımıza gerekse yeraltı sularımıza bulaşmış bulunu yor. İçtiğimiz sularda bile deterjan artıkları bulmak m ü m k ü n görülebilir.

8 — Gelişmiş ülkelerde önemle ele alınan gürültü sorunu, memleketimiz için daha da mühimdir. Sadece hava alanları, gürültülü sı- nai tesisler ve bunları çevreleyen barınma, çalışma yerleri değil, yaşadığımız şehirler, cad- deler, sokaklar ve apartmanlarıyla birer gü- rültü kaynağı halindedir. Eğlence yerlerinde insafsızca kullanılan hoparlör sisteminin ya- rattığı çevre sorununun, bilhassa gelişme ça- ğındakilcrin işitme duygularını ne nispette et- kilediğini bilemiyoruz, Nevv York şehrinde ya- şıyan 17 yaşındaki gençlerin, Libya çöllerinde- ki bedevi kabilelerinde 70 yaşındakilerden da- ha zayıf işitme organlarına sahip olduklarının bilimsel yolla ispatı yapılmış olduğuna göre Türkiye'de de gürültünün büyük bir çevre ve toplum sağlığı sorunu olduğunu kabul etmek yerinde olur.

9 — Yurdumuzda çevre sorunlarıyla ilgili tedbirlerin alınmasının yanısıra ve belki ondan önce bu sorunların artmasının önlenmesi yo- lunda çabalar gösterilmesi ilk adım olmalıdır.

Bunun için de ilk önce, öncelikli olarak yurt- ta çevre sorunlarının incelenerek sonuçlarının uyarıcı bir şekilde hem tedbir alıcılara hem de topluma intikali gereklidir. Daha sonra da geliştirilecek idari kuruluşlar imkân nispetle- rinde sorumlulukları dağıtmadan problemi ön- lemek için tedbir almakla yükümlü olmalıdır- lar.

10 — Gelişmiş ülkelerde (A.B.D., İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda gibi) çevre sorun- larını yurt çapında ele alan, başka kuruluşlar- la işbirliği yapan, diğer taraftan tedbir alın- masını sağlamakla beraber denetim gücü de olan yüksek seviyede devlet müesseseleri ge- liştiirlmiş bulunmaktadır. Bu kuruluşlar ça- lışma ve yönetimde gereken özgürlüğü ve oto- riteyi sağlıyabilmek için A.B.D.'de olduğu gibi cumhurbaşkanına veya İngiltere'de olduğu gi- bi başkanlık üstü bir seviyede başbakana bağ- lı olabilmektedirler. Yakın zamanlara kadar çeşitli ülkelerde denenmiş olan ve çevre sorun- lerina çözüm sağlamak amacıyla uygulanan araştırma ve tedbir çalışmalarının bakanlıkla- ra dağıtılması ve komisyonlara havalesinin he- men hiç fayda sağlamadığı sonucu ortadadır.

Türkiye'de ise çevreyle tüm olarak ilgilenecek

(15)

tek devlet kuruluşu kurulamamıştır. Türki- ye'de çevre sorunlar ıile ilgili görünen bakan- lıklar yürürlükteki kanunlarımıza göre pek çoktur. (İçişleri, Sağlık ve Sosyal Yardım, Enerji vc Tabii Kaynaklar, Sanayi vc Teknolo- ji, İmar ve İskan, Orman ve Tarım, Köy İş- leri, Bayındırlık Bakanlıkları gibi). Bu teşek- küllerin bünyesinde sadece çevre sorunlarıyla ilgilenen kalifiye eleman hemen hiç yoktur. Bu hizmet hazan değişik görevlerle yükümlü ida- reci elemanlara, bazan da çevre sorunlarıyla kısmen ilgilenmiş yetersiz bilgi ve tecrübede elemanlara verilmektedir. Türkiye'de ise çevre sorunlarıyla tüm olarak ilgilncn bir devlet ku- ruluşu mevcut değildir.

Üniversitelerin çeşitli Fakültelerindeki dal- larda çevre sorunlarının bu kısmıyla kendi uz- manlık dalları açısından ilgilenebilecek öğretim ve eğitim elemanları mevcut ise de, çevre so- runları kapsamı altındaki özel sorunlara şim- diye kadar tam olarak yönelmek mümkün ola- mamıştır. Gelişmiş batı ülkelerinde üniversite- ler çevre sorunları araştırma uzmanlarını özel olarak yetiştirmektedirler. Diğer gelişmekte olan ülkelerde aynı uygulamaya girişmişlerdir. Bir kısmında (veni olmakla beraber) örneğin, İs- rail'deki Üniversitelerde olduğu gibi çevre bi- limleri bölümü (Dept. of Environmental Sci- cnccs) mevcut bulunmaktadır. İsrail'de üç üni- versitenin çevre bilimleri bölümü vardır. Fakat her üç üniversitede ayrı ayrı açılardan çevre sorunlarını incelemeye yönelmiş, Tel-Aviv Üni- versitesi temel bilimler açısından, Haifa'daki T c c h n i o n Üniversitesi m ü h e n d i s l i k a ç ı s ı n d a n . Kudüs Üniversitesi ise sağlık açısından çev- reyi ele almışlardır. Ayrıca aralarında sık sık toplanarak sorunlar hakkındaki bilgi alışveri- şini de sağlamaktadırlar. Çevre sorunlarıyla ilgili toplum yönetimi tsrail Çevre Sorunları İdaresince Üniversitelerin yardımıyla olmakta hattâ bu üniversiteler tarafından Jsrail Parla- mento üyelerine 1 haftalık çevre kursları tertip lenmiş bulunmaktadır.

Türkiye'deki üniversitelerimizin de çevre sorunlarına bölgesel problemleri ve kendi özel sahalarını kapsayacak şekilde eğimeleri ve özel- likle araştırıcı eleman yetiştirmeleri zorunlu görülmektedir.

Bir kışını devlet vc iktisadi devlet teşek- külleri kendi faaliyet alanlarıyla ilgili olarak, küçük çapta çevre sorunları araştırma çaba- ları göstermişlerse de bu çalışmalar büyük çapta bilimsel değer taşımadığı gibi koordinas- yondan yoksun olunduğundan, değil yurt çapın- da, kendi açılarından bile tedbir almaya yönel- mek mümkün olamamıştır. Yetişmiş kalifiye eleman pek sınırlı ve hatta yok denecck kadar az olduğu gibi araştırma yapabilecek araç ve

gereçlerde çok az bulunmakta, diğer taraftan böyle çalışmaların metodolojileri ya bilinme- mekte ya da yurdumuzdaki uygulanabilirlikleri geliştirilmemiş bulunmaktadır. Şimdiye kadar yapılmış bilimsel bakımdan en doyurucu çalış- ma hüviyetinde görünen Ankara hava kirlenme- si araştırmamızı bile, gerçekte laboratuvar des- teği eksikliği gibi nedenlerle arzu edilen detay- lara indirilmesi mümkün olamamakta, birçok sorular cevapsız kalmaktadır.

Türkiye'nin çevre orunlarının giderek arttı- ğı, zorlayıcı bir mahiyet almaya başladığı Türk toplumunca da anlaşılmaya başlamıştır. Artık Ankara hava kirlenmesi, TBTAK'ın bir araştır ma projesi olmaktan çıkarak tüm Ankaralıların hatta Türkiye'nin çözüm beklediği sorunlar lis- tesine dahil olmuştur. Aynı şekilde Karadeniz Bakır İşletmeleri ve bitişiğindeki kimyevi Güb- re Fabrikasının bulundukları Çarşamba Ovası na olan etkileri TBTAK'tan sorulmuş, ilk genel araştırmalar çevredeki tütün bitkisine zararlı SOz nin tehlikeli sınırlara yaklaştığını göster miştir. Güneyde Çukurova için de, Mersin rafi- nerisi ve kimyevi gübre fabrikaları ile İskende- run demir-çelik tesislerinin tehlike yaratabile- ceği ve buna göre çevre araştırmaları yapılması gerektiği düşünülmektedir. Karabük'te de uzun /.amandanberi devam edegclen çevre kirlenme- si bu bölgedeki insanların sağlığını tehdit eder bir mahiyet taşımaktadır.

11 — Son zamanlarda özellikle yeni sanayi tesislerimizin kuruluş veya mevcutların kapasi i ç l e r i n i n a r t t ı r ı l m a s ı a m a c ı y l a h a z ı r l a n a n tev- siat projelerinin, kurulacaktan çevre bakımın dan, bahsi geçen sorumlu bir organ tarafından dikkatle incelenmesi ve bu açıdan gerekli ted- birlerin ne lüzumundan az nc de fazla miktar- da alındıktan sonra uygulanmasının sağlanması gerekirdi. Oysa III. Beş Yıllık planda kısaca özetlenen görünüşlere göre uygulamaya girişi- lecek olursa belki kalkınmamız daha az zarar görecektir. Fakat, yaşanacak bir çevre kalitesi- nin korunabileceği de şüphelidir. Zira plan'da

«Çevre sorunlarını gidermeye yönelmiş harca- maların sanayileşmeye ayrılan fonlan olumsuz yönde etkilenmesi» şartıyla çevre sorunlarını ele alacağı ifadesi vardır ki, bu gerçekte pek az anlam taşımaktadır. Çünkü bunalım noktasına yaklaşmış çevre sorunlarıyla dolu olan ülke mizde bunların bedava çözümlenmelerini bekle- mek yersiz görünmektedir, üstelik çevre so- runlarına yeterli önem verilmeyecek olursa, bu, kısa süre sonra sanayiye aynlan fonların daha da az zararına olacaktır. Şöyle ki; genel ola rak bir tesis planlanırken, yer seçimi (en ucuz çevre korunması tedbiri) ve diğer çevre kirlen- mesi önleme tedbirleri de dikkate alınırsa, bu

13

(16)

ilk yatırımda belli bir artış yaratabilir. Fakat kurulmuş tesislerin yarattığı çevreyi kirletme orunlarının (ileride geleceği kesin olan sınırla- malar nedeniyle) önlenmesi için alınacak tedbir- lere ayrılacak, tahsisat ilk yatırımın içinde çok daha yüksek yüzdeye ulaşacaktır. Bu arada da çevre herhangi bir sanayinin para birimiyle ilade olunmayacak zararlar görecektir.

12 — Diğer taraftan enerji ve su kaynakla- rımızı gittikçe artan bir dikkatle kullanmamızı gerektiren bunalımlar hemen herkes tarafından bilinmektedir. Su kaynakları sınırlı bir tabiat ortamına sahip olan yurdumuzda oldukça be- lirgin olan kentsel su ihtiyacı ve bölgesel ola- rak, hissedilmeye başlanan endüstri suyu sıkın- tısı ortada iken, bu su kapaitesini bir tek defa kullanıp, deşarza göndermek büyük bir lüks sayılabilir. Hiç değilse en az kirlenen artık su- ların bir envanteri yaparak, bunları bir araya toplamanın mümkün olduğu yerlerde artık su arıtma tesisleri kurmak suretiyle hem kirlen menin azaltılması hem de suyun devridaimi sağ lanabilir. Bu yolda bilinen hiç bir çabanın ol- mayışı birçok bakımlardan üzülecek bir du- rumdur. Enerji israfı konusunda da kirlenme bakımından bezer öerilerde buluabilir. Yakma araçları her türlü tekik kontroldan uzaktır yur- dumuzda şehirci ve şehirler arası trafikte, dün- yanın en temiz sayılan motorlarından biri olan

dizel motorlarının ekzoz borularından simsiyah yanmamış, yakıt ve yağ artıkları atılmaktadır.

Genellikle kullanılan kalorifer kazanları ve hatta küçük sobalar bile, en basit hava-yakıt ayanndan yoksun, yakıtın kalitesine uygun ol- mayan araçlardır. Bu araçlarda yakıt özelliğine ters düşen usullerle yakılmaya çalışılan yakıt- ların, önemli bir kısım enerji istifadesine arz- olunmadan bacadan ve sağdan soldan kaçıp gitmekte, ziyan olmaktadır. İşte kullanılabilen enerji değer taşıyan bu gaz ve zerrelerdir ki, hava kirlenmesine yol açarlar. Şu halde, yakıt kalitesine uygun yakma araçları geliştirip, yak- ma uygulanması halka öğretilse ve takip edilse, motorlaın ııygun bir ayarda çalıştırılması da- ha sık kontrol edebilse, hava kirlenmesinin ön- lenmesi bir yana enerji tasarrufu sağlanırdı, kanısındayız.

Enerji tasarrufu sağlayacak önemli diğer bir kanıda iklimsel özelliklere ters düşmeyen bu şehirleşme ve bina tarzı geliştirme olmalı- dır ki, bunun kütü örneklerinin, özellikle sert kış ve rüzgârı az mevsimlerinin yaşandığı bazı büyük kentlerde raslanabilir.

13 — Böylece memleketimizde çevre sorun- ları büyük çapta etkileyici olarak gittikçe aza- metini arttırmakta ve yavaş yavaş çevrenin ko- runmasıyla ilgili toplum isteği şeklinde karşı- mıza çıkmaktadır.

Ş E K E R

İnsan Vücudunun en ucuz ve tatlı Enerji kaynağıdır,

ö m r ü uzatmak için kalbi yormamak, Kalbi yormamak için şişmanlamamak, Şişmanlamamak için açlık duymamak, açlık duymamak içinde

Yemeklerden biraz evvel bir kaç şeker yemek lazımdır.

T Ü R K İ Y E ŞEKER FABRİKALARI A. Ş.

Kimya : 135

(17)

Çevre Kirlenmesi ve Sorunlar

Doğurduğu

Prof. Dr. İhsan ÇATALTAŞ İ.T.Ü. Kimya Fakültesi

G İ R İ Ş

Çevre, insanın hayat faaliyetlerin ürdür- düğü ortam olarak tanımlanır. İnsanın çevre ile olan ilgsi, gürültü ve pis kokular, şehir su- yu temini ve lağımlar, trafik akımı vc şehir- leşme ve bunların sonucu olarak, insan sağlığı ve huzuru olarak ortaya çıkar. Diğer bir de- yimle çevre kirlenmesi, günlük hayatımızın bir parçasıdır, hepimizi ilgilendirir, bizlerle bera- berdir ve herkesin bir problemidir. Dünyanın pek çok kısmında çevre kirlenmesine sebep olan faktörler, insan ve diğer canlıların sağlığı için, istenmeyen bir düzeye ulaşmış veya ulaş- maktadır. Ayrıca bu kirlenmenin nasıl vc hangi hızla artacağını da kestirmek güçtür.

Kirlenme ve kirletme faktörleri, içerisinde yaşadığımız, çevre ile, diğer bir deyimle top- rak, hava vc su ile yakından ve doğrudan doğ- ruya ilgilidir. Bu yönü ile milli bir problem ve sınır tanımadığı için de, milletlerarası bir prob- lem olarak karşımıza çıkar, örneğin, İsveç zi- raatını kötü yönde etkileyen hava kirlenmesi, Almanya ve İngiltere'deki endüstriyel çalışma- ların bir sonucudur. Yirminci yüz yılın başın- dan bu yana nüfus artışı, çabuk gelişen şehir- leşme. endüstriyel kuruluşların ve ürünlerin hızlı bir şekilde artışı çevremizi sistematik bir şekilde kirletmektedir. Tanınmış biolog ve ya- zar Rachel Carson'un dediği gibi, «Biolojik ta- rih, canlının kendisi için uygun olmayan bir ortam içerisinde yaşayamayacağını ortaya koy- muştur, fakat insanın dışında hiç bir canlı çev- resini bilerek kirletmemiştir.»

HAVA KİRLENMESİNİN TÜRLERİ VE KAYNAKLARI

1 — Tabii hava kirlenmesi;

a) Volkan faaliyetleri.

b) Orman yangınları.

Asistan Y. Müh. Nursen BATL'R İ.T.Ü. Kimya Fakültesi

c) Tabii bozunma olayları.

2 — Günlük yaşantının ve şehirleşmenin mey- dana getirdiği hava kirlenmesi:

a) Şehir çöpleri.

b) Isıtma, yemek pişirme ve diğer amaç- larla kullanılan yakıtlar.

c) Her türlü taşıt araçlarında kullanılan yakıtlar.

3 — Endüstriyel çalışmaların meydana ge- tirdiği hava kirlenmesi :

a) Maden işletmeler: Taşıma, depolama, tanecik ayırma ve sınıflaması, karıştırma ve kurutma operasyonları.

b) Metalürji işletmeleri: Kok kömürü, de- mir, çelik, bakır, kurşun, çinko, alüminyum ü- r e t i m l e r i .

c) Kimyasal madde işletmeleri: Halojen- ler (CL, Br, vs.), asidler (HC1, H , S Ov HNO;t, HF, H;,P04 VS.), oksit hidroksit ve karbonatlar (CaO, NaCO,, NaOH vs.)

d) Suni gübre işletmeleri : Fosfat, super- fosfat ve amonyum nitrat.

e) Yanma Prosesleri : Enerji santralleri, ocak ve fırınlar, sıvı ve gaz yakıtlarla çalışan endüstriyel taşıt ve makinalar.

f) Organik madde işletmeleri : Petrol rafi- neleri ve petro-kimya tesisleri.

g) Selüloz ve kâğıt endüstrisi.

h) Yiyecek maddeleri endüstrisi ve diğer endüstri kolları.

i) Nüklcar proses ve operasyonlar.

HAVAYI KİRLETEN MADDELERİN BÜ- YÜKLÜKLERİNE GÖRE SINIFLANMASI:

1. İri toz : 76 m'den büyük taneler.

2. Toz : 1 (i m ile 76 m arasında tanecikler.

3. Duman : 1 jım'den ufak olan tanecikler.

15

(18)

4. Sis vc duman karışımı : 1 m'dcıı ufak sıvı damlacıklarının SO.,. NOx, H,S, HCI, HF, Clj, Fj, CO gibi bileşik ve elementlerle meyda- na getirdği bileşimler.

Havada bulunan bu maddelerin insan, bitki, hayvan ve malzeme üzerindeki etkileri; kileti- cinin tipine, konsantrasyonuna, rüzgârın hız vc yönüne, bulunulan yerin arazi yapısına, iklim vc mevsimlere, sıcaklığın yatay ve düşey doğrultu- daki değişmesine ve fotokimyasal olayların meydana gelip gelmemesine bağlıdır.

Bütün canlılarda olduğu gibi insanın hayat ve çalışması havaya bağlıdır. Normal bir insan günde ortalama olarak 15,85 kgr. hava teneffüs eder. Havadaki bir kısım tozlar mikroorganiz- malarla dolu olarak bulunurlar. 1 ilâ 5 mm ara- sındaki tanccikler solunum yolu ile kolaylıkla akciğerlere erişir ve oraya yerleşebilirler. Bu gibi tozların zamanla öksürük, boğaz ağrıları, nefes alma zorluğu, hızlı kalp alışları, göz vc burun hastalıkları yaptıklaı görülmüştür.

Havadaki her türlü kirleticiler, cihazların ve malzemelerin de bozulup, kullanılmaz hale gelmelerine sebep olmaktadır. Kükürt bileşik- leri bakır ve çinkodan yapılmış cihazları kısa sürede aşındırır. Endüstriyel bölgelerde çelik, oturma bölgelerine oranla 2 ilâ 4 defa daha ça- buk aşınmakta, elektrik tesisleri ve cihazları çalışmaz hale gelmekte, kumaş dokuları zayıf- lamakta, boyalar bozulmakta, bin yüzleri ve sa- nat eserleri tahrip olmaktadır. Havadaki hcı tülü tanecikler, hassas temizleme ve hav filitre- lerinin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. O- tomobil ckzozlarında bulunan ozon, kauçuktan yapılmış maddelerin ömrünü kısaltmakda, renklerin solmasına ve tekstil maddelerinin za- var görmesine sebep olmaktadır.

SU KİRLENMESİ

Dünya Sağlık Teşkilâtı su kirlenmesini aşa- ğıdaki şekilde bir sınıflamaya tabi tutmuştur.

a) Hastalığa sebep olan bakteri, virüs vc diğer organizmalar tarafından meydana getiri- len kirlenme. İnsan ve hayvan pislikleri, lağım- lar vc lağım temizleme tesislerinin çıkışlarını alan nehirler, göller ve denizler bu tip kirlen- me ile karşıkarşıyadır.

b) Organik maddelerin meydana getirdiği kirlenme. Hayvan ve bitki artıklarının bozun- ması, bu kirlenmeyi meydana getirr.

c) Endüstriyel artıkların meydana getir- diği kirlenme.

d) Sıvı yakıtlar ve benzeri ürünler tarafın dan meydana getirilen kirlenme, rafineler, pet-

r»kimya tesisleri, gemi yapım tesisleri, liman hu ve deniz yolları üzerinde bu tip krlenme ile karşılaşılır.

e) Sentetik deterjanların meydana getirdi- ği kirlenme.

f) Radyoaktif maddelerin meydana getir- diği kilenme. Hastahaneler, araştırma merkez- leri nükleer yakıt üreten fabrikalar ve nükle- er santrallerin artıkları, radyoaktif maddelerle kirlenmiş olabilir. Ayrıca atmosferde yapılan nükleer patlamaların atıklaı da, yağmur vc kar tarafındn nehir, göl ve denizlere taşınır.

g) Ziraî mücadelc ilâçlarının meydana ge- tirdiği kirlenme. Az miktarda kullanılmasına rağmen, insan dahil bütün canlıların sağlığını tehdit etmektedirler. Ayrıca bunların sudan ay- rılmalaı da oldukça güçtür.

h) Sentetik organik maddelerin meydana getirdiği kirlenme. Sentetik maddeler biyolojik bölünmeye karşı oldukça büyük bir direnç gös- terdiklerinden sularda uzun bir süre kalmakta- dırlar.

i) İnorganik tuzların meydana getirdiği kirlenme. Bunlar daha çok Na ve Mg tuzlandır ve basit temizleme işlemleri ile giderilmeleri son dercce zordur. Sulan içme, sulama vc bir kısım endüstriyel maksatlar için elverişsiz hale sokarlar.

j) Fosfat vc nitrat gibi bitkiler için faydalı maddeler. Bu gibi maddelerin sulara karışma- sı, canlı hayatının hızlanmasına ve ötrofikasyo- na sebep olur.

k) Enerji santrallerinin ve bir kısım fab- rikaların soğutma sulannın sebep olduğu tem paratür yükselmesi, «termal kirlenme» olarak adlandırılır.

Sularda sıcaklığın yükselmesi, çözünmüş oksijenin desorpsiyonuna ve mikrobial faaliyet- lerin yavaşlamasına ve ayrıca, belirli tempera- türde yaşamaya alışık orgnizmaların ölümüne, sebep olur.

Sular ve sularla temasa gelen yiyecekler, zaman zaman büyük insan topluluklarını sıhhat yönünden tehdit etmekde vc önemli sayıda ö- lümlere sebep olmaktadır. Sularda bulunan ve hastalık yapan bütün organizmalar, bakteriler, protozoalar, kurtlar, virüsler ve mantarlar ol- mak üzere beş grupda toplanabilirler. Tifo, pa- ratifo, kolera vc basilli dizanteri, bu organizma- lann sebep olduğu hastalıkların belli başlıcala- rıdır.

Güneş ışığı, sıcaklık, rutubet ve hava oksi- jeni etkisi ile, hayvan ve bitki artıklarındaki yağ

(19)

ve proteiıılern bozunması, H..S vc NH3 yanında daha bir çok bozunma ürünü meydana getirir.

Bunlar fena kokulan ile bir yeri oturulmaz ha- le getirebildikleri gibi, hastalık da yapabilirler.

Sb, As, Cd, CN, F, Pb, Hg, Se, Zn, Cu gibi elementlerin bir kısım bileşikleri ile metilklo- rür, fenol vs. gibi bir kısım organik maddeler kimyasal zehirleyiciler diye adlandırılırlar. Bü- tün bu maddeler sularda bulunan canlıların hayatlarını doğrudan doğruya veya dolaylı ola- rak etkileyebilirler. Bu gib maddeler özellikli balık neslini tüketmekte veya balıkların doku- larında birikerek, balık yiyen insan veya hay- vanlara zararlı olmaktadır. Normal halde ze- hirli olmayan bir kısım deniz veya tatlı su bit- kileri, özellikle deniz yosunları (alg'lar), bir kısım kimyasal maddelerin etkisi ile zehirli maddeler meydana getirebilmektedirler.

Zehirli maddelerin bitki ve hayvanların ya- pıları içeisindc birikmesi ve diğer canlılar için bir tehlike teşkil etmesi şu iki hususa bağlıdır.

1) Bireylerin özelliklerine (maddeyi yapı- larından uzaklaştırma kabiliyetlerine)

b) Bireyler arasındaki ekolojik bağıntılara (Birikim genellikle balıklarda, balık yiyen kuş- larda ve av olarak tutulan kuşlarda meydana gelebilir)

Balık yiyen bir kuş üzerinde yapılan araş- tırma, Dieldrin adlı maddenin ölümlerine se- bep olduğunu ortaya çıkarmıştır, ölüm özellik- le ufak yavrularda görülmekteydi. Bunun sebe- bi araştırıldığında, bu maddelerin yavruların kuyruk kısmında toplandığı vc yavru uçmaya başladığı zaman, bütün vücuduna yayılarak, si- nir sisteminde felç meydana getirdiği, anlaşıl ağırlığının % 12'sini kaybetmekten başka, bu dı. Aynı durum kuluçkaya yatan diş kuşto da görülmüştür. Kuluçka süresince dişi kr zehirli madde kuşun kuyruk kısmındaki yağlı dokular içerisinde birikmekte ve kuş yeniden uçmaya başladığı zaman, bütün vücuduna da- ğılmaktaydı.

Balıklar tarafından 20 - 30 ppm (milyonda kısım) civarında absorplanan Hg, 12'si yeni doğ- muş çocuk olmak üzere 120 kişinin ölümüne sebep olmuştur. Hg'yı metal katalizatör olarak kullanan bir endüstrinin bulunduğu bu bölge-

de, pek çok insan beyin hastalıklarına tutulmuş, güzleri görmemeye ve hareketlerinde titreklik olmaya başlamıştır.

Ham petrol ve ürünleri, suların üst kısımın- da, suyun karekterine bağlı olarak sürüklen- mekte, suların hava ile temasını keserek oksi- jen transferini önlemektedir. Suların kirlenme- sine sebep olan maddelerin pek çoğu endüstri artıklarıdır. Bu artıklar çok çeşitli bileşim ve karekterdc olup, çökebilen maddeler, suda çö- zünebilen madedler ve su yüzeyinde yüzebilen maddeler diye sınıflandırılabilirler.

Denizler doğrudan doğruya veya, suları en- düstri artıkları tarafından kirletilmiş, nehir su- ları tarafından kirletilmektedir. Endüstri artık- ları dışında şehir çöpleri ve gemilerin, özellik- le tankerlerin bazen kazaen vc çok kere de ka- sıtlı olarak, denize döktükleri yakıt artıkları, deniz, nehir ve gölleri süratle kirletmektedir.

Şehirleşme ve şehirlerin büyümesi de, hava ve su kirlenmesini hızlandırmaktadır. 18. nci yüzyılın sonlarında dünyada nüfusu 100.000'in üstünde sadece 20 şehir varken, 1975'de tahmin- lere göre nüfusu 1.000.000 üstünde olan az 100 büyük şehir bulunacaktır. Bunun bir sonucu olarak çöpler ve lağımlar gittikçe artmakta ve belirli bölgelerde toplanmaktadır.

Şehir çöpleri çok değişik bileşim ve yapıda bulunmaktadır. Şehirler, çöplerin özelliklerine göre yakma veya bozulma metodlarından birini uygulamaktadır.

Görüp, işittiklerimiz, gazetelerimizin yaz- dıkları ve gün geçtikçe artan şikâyetler, konu- nun memleket için büyük bir önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Ayrıca FAO raporunda Av- rupa'nın en kirli Şehirleri arasında İstanbul'un da adı geçmektedir. Bu gün çevreyi insanın tah- ribinden koruyacak bir kanun ve tüzük olma- dığı gibi, kontrolü yapacak kuruluş ve perso- nel de yeteri kadar yetiştirilmemiştir. Çok şey söylenmekte fakat esaslı bir tedbir alınmamak- tadır. Başta hükümet olmak üzere, bütün be- lediyeler, devlete ve özel sektöre ait endüstriler ve nihayet bu memleketin bir ferdi olarak he- pimiz, bu konuya önemle eğilmek zorundayız.

Durum gün geçtikçe kötüye gitmektedir ve her an büyük bir üzüntü ile karşılaşılabilir.

17

(20)

PAKSU

• su tasfiye cihaz ve tesisleri

• bulanıklık ve koku alma filtreler;

• hızlı kum filtreleri

• klorlama saplama

• içme suyu tesisleri

o komple su şartlandırma tesisleri o demsneralizasyon tesisleri

osu yumuşatma tesisleri o yüzme havuzu tesisleri

( ( sanayi apartman ve kat tipleri))

PAKSU KLORLAMA VE

SU TASFİYE CİHAZLARI SANAYİ VE TİC. LİMŞIİ

FAB: SİTELER YAPICI SOK NO: 16 TEL: 16 35 77 M A Ğ : GÖKDELEN Z E M İ N N O I O TEL: 1742 64

(21)

Kimya Mühendisliğinde Laboratuvar Denemelerinden Sinai Cihaz Dizaynı 2 - Raflı Damıtma Kulelerinin Dizaynı

Prof. S. P. S. ANDREW, I. C. I. Agricultural Division, Billlngham, ingiltere.

Summary

In distillation it is possible to scale up from a laboratory scale cqııipment, such as a small glass Oldershavv column vvith perforated plates, to the full scale by a factor of 10* — İCK"'; but it can involve large errors. In order to reduce these errors it is necessary to thoroughly under- stand both the physical and the chemical as- pects of the transfer processes both on the la- boratory scale and on the full scale.

GİRİŞ:

Kimya mühendisliği Birim işlemlerinin teorilerinde, damıtma - vc dc absorpsiyon için kullanılan cihazların dizaynının fiziksel ve kimyasal yönlerini ayrı birer sorun olarak düşünmek gelenek halini almıştır. Dizayn he- saplarının kimyasal yönü, çoğunlukla deneysel denge verileri toplamakla yanıtlandırılır; prob- lemin fiziksel yönü ise kimya mühendislerini daha çok ilgilendirmiş ve dikkatlerini çekmiş tir. Böylece mühendisler yayınma katsayılarını (Dg,Dı) hesaplarlar; kütle transferi katsayıla rını (kı,kg), iki faz arasındaki alanı (a), «nok ta» vc «raf» verimliliklerini ve HTU yu bağıntı- lardan elde ederler. Sonra denge ve transfer

\crileri ile hidrodinamik bilgiler bir araya ge- tirilerek sınai cihazın boyutlarını elde etmek- te kullanılır. Örneğin, kimyasal reaksiyona girmeyen, denge ve fiziko - kimyasal verileri bilinen sistemlerin damıtılmasında kullanılan raflı kulelerin dizaynı, Amerikan Kimya Mü- hendisleri Kurumunun (A. I. Ch. E.) hazırladı- ğı «Bubble Tray Dcsign Manual» (I) yardımıy- la gerçekleştirilebilir. Eğer bir kimyasal reak- siyon varsa, yada denge ya da fizikokimyasal veriler bilinmiyorsa, raflı kule dizaynı çözümü çok daha zor olan bir sorun olur. Bu durumlar-

Dr. Erdoğan ALPER, Kimya Bölümü, K. T. U., Trabzon.

da, dizayn mühendisinin yapabileceği tek işlem, sınai cihazın yalnızca ilgili bütün özelliklerini taşıyan bir laboratuvar modelini geliştirmek ve bu denemelerden dizaynda direkt olarak faydalanmaktır. Bunun için genellikle raflı Oldershavv tipi bir kolon kullanılır ve aynı ge- ri akım oranı (reflux) ve ayırımda (seperation) çalışıldığında sınai cihaz ile Oldershavv kolonu- nun raf sayıları arasında belirli bir oran ola- cağı ümit edilir. Böye bir yöntem geçerlidir;

ancak dikkat edilmediği takdirde gerçekten ya- nıltıcı neticeler dc verebilir. Burada Oldershavv tipi laboratuvar modelinin dizaynda kullanılışı ve dikkat edilmesi gereken noktalar gözden ge- çirilecektir.

OLDERSHAVV KOLONU

Şekil (I) camdan yapılmış delikli bir Ol- dershavv rafını göstermektedir. Böyle bir raf, ideal olarak, tipik bir sınai raf gibi davrana- bilir; ancak bunu gerçekleştirmek için boş ku le hızı (u) ve birim raf alanındaki sıvı hacmi (S) gerekli oranda küçültülmelidir. Böylccc, ti- pik bir sınai rafta u 200cm/s vc S 5cm ise, Ol- dershavv rafında bunJar sırasıyla 20 cm ve 0,5 cm ye düşürülmelidir; çünkü deneysel verilere göre (2), sınai bir cihazda transfer birimlerinin sayısı ( S / u ) V üe orantılıdır.

Böylece aynı (S/u) oranında sınai raf model- deki «nokta» verimliliklerin aynı olacağı ümit edilir. Bununla beraber, sınai raflarda çapraz akım nedeniyle artan «nokta» verimliliklerinin Oldershavv kolunu gibi küçük bir cihazda ger- çekleşemeyeccğinede dikkat edilmelidir. Fakat, genel olarak Oldershavv raflarının verimlilik- leri, yukarıda çıkarılan kanıta da uygun ola- rak sınai cihazinkilere yakındır. Onun yanın- da, Oldershavv raflarının verimlilikleri siste- min «köpürme» (frothing) karakteristiğine

19

(22)

çok bağlıdır; fakat bu faktörün sıvı geçiş bo- rulu( dovvncomers) sınai cihazlarda hiç bir et- kisi yoktur. «Köpürme» karakteristiğinin Ol- dershavv rafındaki etkisi Şekil (I) de açıkça görülmektedir; aynı etkenin NTU ya etkisi ise boş kule hızının bir fonksiyonu olarak Şekil (2) dc gösterilmiştir. Kabaca ( + ) «köpürme»

sistcmlcri-ki bunlarda yüzey gerilim kulede yüksenildikçe azalır - için NTU, (—) «kanatlan- ma» (channelling) sistemleri - ki bunlarda ku lede yüksenildikçe yüzey perilim artar - için olan NTU değerinin iki katıdır. Sınai cihaz ve Oldershavv kolonu arasındaki bu farklı davra nişin nedeni, sınai cihazda büyük boş kule hiz- larında çalışıldığından buharın sürekli ortam, sıvı damlacıklartnında dispersiyon olarak bu- lunması bunun yanında çok daha düşük boş kule hızlarında çalışan Oldershavv kolonunda, sıvının kolayca sürekli ortam olabilmesi vc böylece buharı emulsife edebilmesidir.

Bunun için Oldershavv kolonunun pertor- mansını dizaynda kullanmadan önce, kolonda- ki kaç rafın «kanallama» ya da «köpürme»

rejimlerinde çalıştığını çıplak gözle saplamak

gerekmektedir. Böylece sınai rafların sayısını elde ederken uygun bir düzeltme yapmak müm kündür. Ancak bu düzeltmenin hesaplanması hiçte kolay değildir; çünkü «köpürme» ve «ka- nallanma» sistemleri için sınai raftaki ve Ol dershavv kolonundaki «nokta» verimliliklerinin oranını, her iki cihazda gerçek «nokta» verim- liliklerini bilmeden tahmin etmek gerekmek tedir. Oldershavv kolonu için, (E köpük / E kanal) oranının limit değerlerinin çok düşük verimlilikler için 2 - böylece, oran = NTU köpük / NTU kanal —, % 100 e yaklaşan ve- rimliliklerde - ÇOK büyük NTU değerlerinde - I olacağı açıkça bellidir. Aynı şekilde, ( E sınai / E Oldershavv ) oranında E çok büyükken I c yaklaşır. Bunun için belirli bir sistem ile ve belirli bir ayırım ve geri akım oranında ölçü- len rafların sayısını uygun bir şekilde dizaynda kullanmadan önce, kaba bile olsa, Oldershavv rafındaki «nokta» verimliliğini deneysel veri- lerden yoksun iken tahmin edebilecek bir ta- kım yollar bulmak zorunlıığu vardır. Genel olarak buhar - sıvı denge verileri yeterli doğ- rulukta bilinmediğinden, dizayn mühendisleri

Ş e k i l 1 5 c m ç a p l ı O l d e r s h a v v k o l o n u n u n d a v r a n ı ş l a n ( 1 8 4 - 1 1 m m l i k d e l i k r a f .

a r a l ı n ı: 6 c m , s a v a k .• 1,5 m m ) b <-;

Referanslar

Benzer Belgeler

İşte bu kitapta yabancı bir kaynağa dayanılarak verilen bir istatistikten anlıyoruz ki 2001 yılında dünyada transgenik (yani GDO’lu) bitkilerin alan olarak %77’si herbisite

Yörelerinde aynı oyunları oynayan ekipler arasında oyunlarını eskiden oynandığı gibi noksansız yani tüm figürleriyle oynayan ekipler yarışmalı, değerlendirilmeli

Örnek olarak Balıkesir Sebzecilik Üretme istasyonu, Yalova, Eskişehir, Ege, Antalya Araştırma Enstitüleri Tarım Bakanlığı bünyesindeki Tarım İşletmelerinde tohum

Bulgaristan göçmenlerinin müstahsil hale getirilmesi için 30 milyon, çiftçi- lere ikraz edilmek üzere S milyon, has- tane inşa ve teçhizi için 7 milyon 300 bin, kuyu

• Metin tümcelerine üreteninin kim olduğu, nerede ve ne zaman üretildiği ve hangi amaçla üretildiği gibi kullanımsal sorular yöneltilebilir.. Dizge tümceleriyle

Bu bilgi bizim için bir inanç olmadan önce, bizim kendi kendimize þu soru- larý sormuþ olmamýz lâzýmdýr: Ýnsanlarý sevmek doðru mudur.. Onlarýn birçok kötülük- leri

Emsal duygusu öteki kişileri bizim gibi özneler olarak kavrama, onların da kendi hedefleri ve bu hedefleri gözetmeye hakları olduğunu, bizimkine benzer duygular

Ahmet Bey anlamıştı, o kapı ile birlikte tüm dünyaya kapılarının kapandığını.. Oğlu ise çoktan çalıştırmıştı