• Sonuç bulunamadı

bu elemanlar arasındaki benimsemeyi ispat edecek olan, kullanış bakımından da münasebetlerin mevcudi- yetini ispat etmek icap etmektedir. Bu tetkik eksiklik- leri karşısında, hâdiseleri daha yakından incelemek mec- buryeti hasıl olmuştur.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "bu elemanlar arasındaki benimsemeyi ispat edecek olan, kullanış bakımından da münasebetlerin mevcudi- yetini ispat etmek icap etmektedir. Bu tetkik eksiklik- leri karşısında, hâdiseleri daha yakından incelemek mec- buryeti hasıl olmuştur. "

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

F i k i r

M İ H R A B

Yazan: Prof. Jean S A U V A G E T Tercüme eden: Y. Mimar Halûk T O G A Y

«Mihrabın kiliseden benimsenmiş olduğunu teyit hususunda birleşilmiştir vc bu yeniliğin camiyc, mimarî sebeplerden girdiği kabul edilebilir (1). «Umu- miyetle tasvip edilebilmesi için, Creswell'in Kıptî Mısır- lılara (2) bağlıyarak kendine mal etiği bu fikir, zihinleri tatminden uzaktır. Burada, ehemmiyet verilmesi gere- ken, m i h r a b, kelimesinin, menşeindeki mânası da lüzumu kadar nazarı itibara alınmamıştır. Diğer cihet- ten, bir fikir teselsülünü kurmak için. iki mimarî eleman arasında sarih bir münasebeti tespit etmek kâfi değildir;

bu elemanlar arasındaki benimsemeyi ispat edecek olan, kullanış bakımından da münasebetlerin mevcudi- yetini ispat etmek icap etmektedir. Bu tetkik eksiklik- leri karşısında, hâdiseleri daha yakından incelemek mec- buryeti hasıl olmuştur.

Mihrab kelimesinin etimolojik (iştikak) menşei şüpheli isede, kelimenin ilk mânası mevsuktur (3). Es- ki arap şairlerinin lisanında bu kelime ekseriya, sara- yın hükümdara ait kısmını, hazan ise bir heykelin kon- duğu niş'i veya misk ile itriyat koymıya mahsus yüksek mahali, ifade eder; bütün bu mefhumlar Emevîler devri

(1).— J. PEDERSEN, E. İ., sayfa 387 ve E. DİEZ. E. İ. da Mihrab bahsinde: Kezâ, aklı selimin uzun müddet üzerinde durmı- yacağı bir nazariyeyi de ortaya atmaktadır, »mihrabın, budist niş'lerden neş'et etmesi».

(2).— J. PEDERSEN, E. İ-, sayfa 98-99; Niş şeklindeki ilk mihrabın yerleştirildiği Medine Camiî Mısırlı İlciler tarafından inşa edildiğinden dolayı mihrab'ı, kıptı kiliselerinin haikal'ma bağlamaktadır. Daha yukarıda (111) üncü sayfada neden, bu nokta üzerinde durulacak bir delil bulamadığımı izah etmiştim. A. FÎKEY (Nouvelles reeherehes sur la Graııde Mosquee de Kairouan, sayfa 62), mihrabı, islâmiyetin bizatihi bir yeniliği olarak kabul etmek- tedir; bu netice, meselenin tekrardan yeni tetkik usulümüzle ince- lenmesi ve daha aşağıda kuracağımız teselsül karsısında, kendili- ğinden sükût etmektedir.

(3).— Bilhassa J. HOROVİTZ'in (Bemerkungeıı zur Gesehichte und Terminologie des islamischen Kultus) daki (sayfa 260 -263) seri halindeki misalleri E. \V. LANE, Arabic — English lexion (Arap lügatleri üzerindeki sistematik tetkiki). NÖLDEKE, Neu Beitıage zuı

1

semtisehen Sprachwissenschaft, 52, n. 3.

(4).-- J. HOROYİTZ, 362. Rabbat al-mihrab'm .kadınlara tah- sis edilmiş ikametgâh kısmı» mânası yerine, daha ziyade münde- miç bir mukayese ihtiva ve «heykel gibi güzel» den başka bir.yey ifade etmediğini zannediyorum.

lisanında da muhafaza edilmiştir (4). Kuranda bu keli- me, bir yerinde esas metne göre neresi olduğu tespit edilemiyen binanın bir kısmını (34, 12); diğer tarafta davacıların ona doğru çıktıkları, hükümdar mahkeme- sini (38, 20); bir başka yerde, mabedin kutsal yerini (3, 32-33; 19, 12) ifade eder. Son mânasında bu kelime, İncil metnindeki naos kelimesinin, Habeş lisanına ter- cümesinde kullanılmış olan, M e k u e r â b , tekabül- etmekte olduğuna (5), ve buradan da belki bu arab k e - limesi etimolojisinin neş'et etmiş (6) olduğuna işa- ret edelim. Ne olursa olsun, şarkta, eski antik devrinde kullanılan mimarî formlarla bir hayli ünsiyet peyda ettiğimizden, mihrab kelimesinin bütün bu mefhumları, aynı zamanda basit mâna inceliklerine inhisar ettirecek kadar, ihata ettiğini dermeyan edebiliriz. Mihrab zemini yükseltilmiş ve bir absid teşkil edecek kadar geniş (7), veya ancak bir heykelin sığabileceği kadar ufak olsun, yarım üstüvanevî bir oyuk, bir niş'i ifade eder. Bu suretle bu terimin islâmî mânası da sıhhatle ispat edile- bilmektedir; zira cami mihrabı da, üstüvanevî bir niştir, İslâmiyet mânası eski bir tarihte yerleşmiş olan bu k e - limeye yeni bir incelik ilâve etmiştir.

Litürjik bir ihtiyaca cevap verdiğinden, absid kili- senin zarurî bir unsuru olmuştur. Kutsal masayı ve papazların ayin mahallini ihtiva ettiğinden, absid m u - kaddes bir yerdir (8). Bugünkü kullanış idrakine göre mihrabın başlıca mümeyyiz vasfı faydasızlığıdır. Mih- rab, şüphesiz cemaate ibadet istikametini göstermekte- dir, fakat amelî olarak bir şeye yaramamaktadır. Büyük- çe bir camide, niş'in genişliği cami içine nazaran gülünç

(5).— J. HOKOVİTZ, 2fil;

(6).— Benimsenen kelimenin, halk etimolo.i isindeki (hrb) köküne bağlanarak ele alındığını farzederek.

( 7 ) — Buradaki «absid» kelimesi, hıristiyan manasına göre değil geniş manasına göre kullanılmıştır.

( 8 ) — Absid'in kiliseye ithali üzerinde, kitabın sonundaki neticelere bakınız; b'.! bahis belki kafi derecede ince noktalara te- mas etmemektedir, fakat, E. DYGGVE'in -Promleme des altchrist- lichen Kultbaus, in Zeituhrift für Klrchengeschichts, 3 e s., 59,

1940» sarih ve ilhâmkâr maddeleri üzerine kurulmuştur. Bu kitabın

173 sayfası.

(2)

denecek kadar nispetsizdir ve ancak yakında ve buııu mihverinde bulunanlar görebilmketedir; perspektiv kanunlarının ve taşıyıcı elemanların teşkil ettiği perde mihrabın diğer cihetlerden rüyetine mani olur, bu şeraitle cemaat istikametini mihrabla nasıl tayin edebilir? Tatbikatta, teveccüh mihrapla değil kıble d u - variyle olmaktadır; bu duvarın istikameti doğru olmaz ve eğer mihrab önündeki imam bildiği hataya göre va- ziyetini düzeltmez ve örnek tsşkil etmezse, cems:at doğ- ru olarak teveccüh edemez. Bu mahzuru bertaraf etmek için, umumiyetle kıble duvarının muhtelif noktalarına

Lalî nişler yerleştirilerek, mihrablar çoğaltılmıştır, fakat Emevîler devrinde bu tarz tertiplenme bilinmiyordu, zaten bu da sureta bir hal çaresindsn ibarettir.

Tek mihraplı caminin, taşıyıcı elemanları caminin genişliği nispetinde çok, sık ve hacimli olur ve mihveri niş'in faydasızlığı o derece barizleşir; ayrıca mihrabın, bir şeriat mecburiyetinin vazettiği bir âdet olarak kabu- lü de o nisbette zayıflar. Bununla beraber, âdetin umu- mî karakterine nazaran da, mihraba sadece basit bir tezyinî rol izafe etmek de imkânsızdır. Zaten nisps- tinin küçüklüğünden dolayı, bunu da çok eksik olarak ifa edebilirdi, demek önümüzde bir problem ve müb-

î'em bir problem mevcuttur.

Artık anlaşılamıyan hâdiseler üzerine nadiren ve ekseriya Emevîler devrinden çok sonralara ait bir d e - virde az veya çok mahirane bir izah tarzı bulmakta zah- met çekmiyen, fıkıh âlimlerinin ispatları ile mihrabın bugünkü kullanılış şeklini bir kenara bırakmak husu- sunda biraz itina gösterirsek, bu meseleyi halletmek ka- dar kolay birşey yoktur. Burada g'ene, Emevîler d e v - rine ait malûmatların istizahları ile ilk kullanış tarzına vakıf olmıya çalışacağız. Böylece tefsirimizi, membalarm emin olmayışından dolayı, bilhassa dar bir temel üzeri- ne kuracağız. Fakat vasıl olacağımız neticeleri, arkeolo- jik müşahedeler de teyit ettikçe, itiraz götürmez, görü- necektir.

Emevî mihrabının kullanılışı üzerinde ancak iki m e - tinden istifade edebildim (9). Hiç olmazsa bunlar sa- rih ve her türlü şüpheden arî midir? O kadar ki, ben bunları katı addediyorum:

1° Irakta, Emevî valisi İbn Hubaira'nm huzuruna çıkan mühim bir zat vak'ayı şöyle nekletmektedir 132 H. (749-750):

«Mabeyinci, ibadet mahallinden dışarı çıkmadan, orada kaldığı, şeklinde cevap verdi. Israr ile: — Git m a - lûmat ver, mühim bir mesele için kendisini ziyarete gel-

dim; dedim. Beni huzuruna kabule rıza gösterdi ve

(9).— Adab, üzerindeki eserlerin sistematik tetkikine teşeb- büs edecek vaktim olmadı, buda zaten ancak emevîler devrine ait malûmat menbalarımızdan bihaber olanları şaşırtacak kadardır, belki bu gülünç denilebilecek kadar mahdut metinler birkaç vahit

daha artardı.

içeriye girdiğim zaman onu mihrabında oturur bul- dum.» (10).

Bir müddet sonra, Abbasîler tarafından İbn Hubai- ri öldürmeğe gönderilmiş kimseler huzuruna çıkarlar, onu aynı vaziyetle bulurlar.

cKasrın ibadet mahallindeki yerini almış, sırtını mihraba dayamış, ve yüzünü avlu istikametine çevir- mişti.»

2" İki nüshasından da istifade edeceğimiz ikinci ta- rihî fıkıa:

a) Mısır valisi tayin edilen İbn K o m i bin Şarik.

iki yol arkadaşiyle, tebdili kıyafet ederek Fustat'a gelir ve doğruca camiye gider.

«Kıble duvarı yanında namazını kıldıktan sonra, iki arkadaşı sağ ve solunda yer alır ve cemaate doğru dönerler. Cami kayyumları kendilerine gelir: — Burası valinin (meclis) oturduğu mahaldir, sizin için caminin diğer kısımlarında çok yer var.» derler. (11).

b) Aynı hâdise diğer bir muharrir tarafından, şu şekilde nakledilmiştir:

«Mihrab önünde eğilmeğe gitti, sonra bağdaş kurdu ve orada bu şekilde kaldı; iki arkadaşından biri yanında yer aldı, diğeri arkasında ayakta durdu. Hâdiseden ha- berdar olan mühim zatta, Korra'nın selefine tekrar eder: Sonra mihraba girdi ve eğildi (12).

Tek başına olarak birinci metnin ehemimyeti y o k - tur, zira bu İbn Hubaira'nm şahsî itiyadına bir imâ ola- bilir ikinciyle mukayese edilince manidar olmakta- dır, (13). Korra'nın Fustata gelişine ait yazıların ikincisi, yek nazarda, meydana çıkarılan tarih hatasından dolayı, şayanı itimat görülmemektedir. Zira, Fustat camiiniıı mihrabı, ancak Korra bin Şarik'in kendisi tarafından ve valiliği esnasında yapılmıştır. (Cresvvell, Mosq. de Amru, sayfa 126; J. Sauvaget, sayfa 140), demek burada nakle- dilen tarihten sonraya aittir. Dalgın veya lâyıkiyle malû- mattar olmıyan bir muharrir, mihrabı az evvelki bir ta- rihe mal etmekle böyle bir hataya düşmüştür (Korra Fustat'a 90 H. rebiülevvel'de gelmiş, camiin imarına 92 H. şabanda yani gelişinden 29 ay sonra başlamıştır), yani hâdise muharrir tarafından kaleme alınırken,

Korra mihrabı yaptırıyordu. Böylece bu tarih yanlışlığı, ifadedeki gerçekliğin bir nevî zımnî ispatı mıdır?

Bize kadar muhafaza edilmiş olan bu iki nüshanın

(10).— D İN AW ARİ. 355.

(11).— KİNDİ. 62.

(12).— İbn ABDALHAKAM, ed. Torrey, 238.

(13).— Deha sonra, Şamdaki bir Fatımi valisinin, musalla

mihrabında yer aldığını görüyoruz (İbn Qalântsi, 9). tespit etmiş

olduğumuz zaman çerçevesi dışında kaldığı için sadece tarihî bakı-

mından değil, fakat umumiyetle musalla mihrabının haiz olduğu

istisnaî ölçülerin kolaylıkla izah ettiği gibi: Mühim zat oraya, tıpkı

bir ağacın altında gibi gölgelenmiye gelmiştir; bunu bu muaraza-

dan ayırmalıdır. Burada bu teferriiatı bu gibi bir tetkikte, sağlam

bir karakteri muhafaza edebilmek için ne gibi müteyakkız bulun-

ma külfetlerinin yüklendiğini göstermek için zikrediyorum.

(3)

mukayesesiyle; bu sonuncu metinden, valinin meclisi ıı c olduğu, yer aldığı mahallin niş'in önünde mi içinde mi olduğu, önceden kestrilemiyecek şekilde, mihrab keli- mesinin asıl mânasının «Hükümdarın oturduğu absid<>

o'duğu ve resmi kabul salonlarının tertibi çıkmaktadır.

Bu iki metinden başka tarihî izler meydana çıkaramama rağmen, şurası muhakkaktır ki, bazıları bu niş'in içinde namaz kılıyordu, zira fıkıh âlimleri bu şekildeki istimali takbih için hâdiseler bulmuşlardır (14) (devrin ö r f l e - rine uygun olmadığı için şüphesiz gayrı mevsuktur.),

Mihrab bugünkü kullanılışı nazarı itibara alınırsa izah edilemiyen bazı garip karakteristikler göstermek- tedir, eğer niş'in resmi kabul salonlarındaki absidin küçülmüş bir devamı olarak kabul edilirse bunlar zah- metsizce ve eksiksiz bir surette doğrulanabilmektedir:

bu netice, evvelâ her ne kadar aykırı gözükse de, arkeo- lojik bir etiid de bunu t.eyidetmektedir.

Evvelâ meşgul olduğumuz devirde, cami tek bir mihrabı ihtiva eder: Yukarıda serdedilen. sebeplerden dolayı, bu şeriat bakımından ela gayıı kabili izahtır. Bu zevahiri gayritabiîlik, eğer mihrab, kıble istikametini göstermek için değilde, imamın yerini gösteriyorsa, ras- yonel (aklî) bir tertip olarak nazarı itibara alınmalıdır;

caminin bir mihrabı vardır, çünkü toplanan ccmaatin de bir önderi vardır.

Büyük camilerde nisbî olarak küçük olan niş ö l ç ü - leri, küçüklerde nisbî olarak çok büyüktür; Kussyr al- Hallabat'ta, binanın iç genişliği 11 m. 80 mihrap genişliği 1 m. 20 dir; Cebel Seis'te binanın iç genişliği 9 m. 30 mihrap genişliği 0,9 dur; Mşatta'da binanın iç genişliği 13 m. 40 mihrap genişliği 1 m. 62 dir (15). Bazı hallerde, niş mahallin genişliğiyle mütenasip bir gelişmeye m a z - har olsa da (Medine, Ramleh), ölçü nispeti olarak bir insanın işgal edebileceği yer nazarı itibara alınmamışsa,

(14),— Meselâ. İbrahim Bıfat Paşaya göre, Mir'at, 468, n. I.

(15).— Oresweil, şek. 331, şek. 438; Syria, X X , 1939.

böyle bir nisbetsizlik de gavrikabili izahtır.

Nihayet en mühim bir noktaya temas ediyoruz, mihrab neden bu kadar itina ile tezyin edilmiştir. M a - dinedeki Emevî camimi göz önüne getirelim, bu altın, renkli mermer, akik ile donanmış bunun üzerinde de

«Htisrev'in aynası» v e camiin yegâne avizesi bulu- nur (16). Bu binalar için esirgenmiyen kıymetli malze- menin hepsi neden ısrarla mihrab nişine yığılmıştır? Ön- derin, yerini işaret etmek için değilde, niçin? Bu h u s u - siyetin, diğer hiç bir izahı şayanı kabul değildir.

Emevî resmi kabul salonlarında birçok benzerini gördüğümüz ve bazı. camilerde (Medine, Şam) b u l u - nan mihrabın Önündeki revak kubbeleri de işaret e d e - lim.

Netice olarak: Mihrabın camideki yer v c rolü res- mi kabul salonlarının mihver absidinin yer ve rolüne tekabül etmektedir, tıpkı şeklinin de abside benzemesi gibi bu iki mimarî eleman arasındaki müşabehet, Medine ve Ramleh'de olduğu gibi, geniş açıklıklı mihı-ablarda daha bariz olmuştur. Demek mihrab, saray absidinin ufaltılmış bir karşılığıdır ve cami ile sarayların yeni bir müşterek elemanını teşkil eder. Eğer daha bazı engeller mevcut görünüyorsa, şimdilik bunları bir kenara bıra- kalım, kısa bir müddet sonra bunları lâyık oldukları şekilde ele alırız.

«Bu makale, 194T de Vanoest yayınevi tarafından bastırılan , College de France Profesörlerinden Jean Sauvaget'nin (La mosquee Omoyyade de Medine, etüde sur les origines de la mosqu£e et de la basillique) adlı eserinin 145 ilâ 149 un sayfalarından tercüme edilmiştir;

eser Şam'daki İnstitut Français adına yayınlanmıştır.»

16.— Ahmet FİKRİ (Nouv. reeh. s. la gr. mosquee de Kai- irouan, 62). bizimkine yakın bir neticeye vasıl olmaktadır, — mih- rab imamın dua etmesine tahsis edilmiş bir yerdir —; fakat ispat ile hareket edeceği yerde caminin dini veçhesini nazarı itibara alarak nazarî mülâhazalara dalmaktadır.

( Başı Sayfa 83 de )

Demir inşaatın tercihinde ikinci bir sebeb de, b u systemin ltabilî tadil olmasıdır. Tiyatro yapacak olan mimarların bu ciheti nazarı dikkate almaları lâzımdır.

Tiyatro tekniğinde viicude gelen tarakkiyatı, sahnede tahakkuk ettirebilmek için binanın tadilâta müsait ol- ması şarttır.

Demir inşaatın yangına karşı korunması için, y e - ni bazı kaplama tekniği tatbik edildiği takdirde bu mahzur önlenebilir. Mamafi tiyatroda çıkışlar v e im-

dat teşkilâtı büyük rol oynar. Bu tiyatroda bu mesele- ler mimar tarafından iyice etüd edilmiştir.

Tiyatronun sahne iskeleti üç mafsallı bir portik olarak tanzim edilmiştir. Bu portiğin açıklığı 19-20 yüksekliği 21 metredir.

Tiyatroda akustik meselesini hal için D u d o k ve mütehassıslar aşağıdaki cihetlerden mülhem olmuşlar- dır.

İdeal olarak salondaki seyircilerin hepsinin sah-

nede konuşulan sözleri doğrudan doğruya işitmesinin

temini düşünülmüştür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Haber vereni ve verdiği haberi şüphe ve tereddüde yer vermeksizin tas- dik eden kişiye mümin denir. 40 İmanın zıddı olan küfür de yalanlama ve inkâr etmek demektir. Zan

[r]

Ayrıca aynı Kanun m.204 hükmü, ilamlarla noterler tarafından düzenlenen senetleri, sahtelikleri ispat olunmadıkça, kesin delil saymış ve bu suretle resmi sicil ve

Bunun nedeni, ısıtılan gaz moleküllerinin daha hızlı hareket etmesi ve kabın duvarlarına daha şiddetli çarpmasıdır. Sabit kanatlar suyun

Okul Yıllarında İspat Öğretimini Destekleyen Çok Yönlü Bir Bakış Anı Yayıncılık,

Common-interest User Subgroup Extraction Finding Path Member Grouping Social Group Common interest Subgroup Subgroup Recommendation Entire Dataset SVD Improved

iskele meydanından hükümet meydanına kadar olan kısmın geniş bir sahil gezinti caddesi olması uygun gö- rülmüştür; Hükümet meydanından Arnavut köyüne doğru sahiı

Mihrab bugünkü kullanılışı nazarı itibara alınırsa izah edilemiyen bazı garip karakteristikler göstermek- tedir, eğer niş'in resmi kabul salonlarındaki absidin