İlmin sorumluluğu

Download (0)

Loading.... (view fulltext now)

Full text

(1)

İLMİN S0MMİLU6U

İlmin herhangi bir kolunda çalışan insan ilimler arasında birliği temin eden

,

ilim

|

adamlarına hayat ve cemiyet karşısındaki büyük sorumluluğunu öğreten tel-

j

sete kültürünü almak zorundadır. Bu kuvvetli bağ onun hatâlarını önleyecektir.

D

nsan vücudunda veya ce­ miyette ateş bacayı sa­ rınca, «Nereden başlama­ lı?» sözünün değeri yoktur. Par­ çaları bütüne sıkıdan sıkıya bağ­ lı bir canlı varlıkta her yerden başlanabilir; yeter kİ geç kalın­ mış olmasın. İşe başlama bakı­ mından uzmanların birbirine gir­ meleri ve bu yüzden vakit kay­ betmeleri kadar ödenmesi İmkân­ sız bir şey var mıdır? Ahlâktan, iktisattan, teknikten, hukuktan, teşkilâttan, eğitimden başlamak neye yarar? Eğer onlaı-ı kuşatan İçtimaî yapıyı, cemiyet bütününü kavrayacak etraflı bir kültürleri yoksa! Dar anlamı İle uzmanları bir araya getirmenin b u bakım­ dan fayda yerine zararı olabilir.

Dostum Hamdı Başar yeni ■ bir kitabında içtimai hastalığın teş­ hisini koyarken, fikrin harekete üstünlüğü zaruretinden bahsedi­ yor. Çok doğru! Bu şartla ki, fi­ kir etrafını göremiyecek kadar darlaşmış bir teknik uzmanlığı değil, uzviyet veya cemiyetin bü ­ tününü kavrayacak felsefî kültü­ re dayanan bir İlim bilgisi olsun. Uzmanlığın vatanı oian Batı memleketleri, bilginin her yön­ den gelişmelerini birbirine baglı- yan felsefi bir kültür vererek İşe başlamaktadırlar. Almanya'da E- deblyat ve Fen Fakülteleri topla­ mının Felsefe Fakültesi adını al­ ması bundandır. Kimyacı, fizikçi, biyolojisi, dilci, arkeolog, matema­ tikçi, coğrafyacı, tarihçi, sosyolog ve psikolog, kendi alanında ne ka­ dar derinleşirse derinleşsin ön­ ce Felsefe Fakültesi mezunu­ dur. Yâni, b u ilimler arasında birliği temin eden ve ilim adamı­ na hayat ve cemiyet karşısında­ ki büyük Sorumluluğunu (mesu­ liyetini) öğreten felsefe kültürünü almak zorundadır. Bu kuvvetli bağ, onun kendi ihtisasında ala­ bildiğine derinleşmesinin zarar­ larını önleyecek, uzmanların tek gözlü, dar görüşlü ve bu yüzden de yanlı? düşünceli olmalarına mâni olacaktır.

Bununla beraber, ilim veya tek­ niğin bir dalında derinleşmenin. İleri Batı milletlerinin şartlarına sahip olmıyan memleketler İçin işe yarayıp yaramıyacağı da ayrı

bir sorudur. Bir zaman bir ar­ kadaşım Almanyada ipekli ku­ maşlar üzerine emprime yapma­ sını öğrenmişti. Vatana dönünce bu bilgisi İşe j'aramadı: çünkü fabrikalarımız yalnız dokuma uz­ manı bekliyordu. Bu yüzden öm ­ rü boyunca uzmanlığı dışındaki İşlerle uğraştı. Aynı fark Alman- ışa ile aramızda değil, Almanya He bir başka Batı memleketi a- rasında da azçok vardır. Bahsimiz ilim olduğuna göre, bu konuda uzmanlığın aşın derinleşmesinin ne işe yaradığmı düşünmeliyiz. Tek bir İşin canbazı bir çok

lş-son ;jereeede j^n-ak olmalıdır. Gerçeğin labirentinde çıkmazlara saptanmalı, engele uğrayınca yeni yollar aramasını, hedefine yer yandan ilerlemesini bilmeli­ dir. Bu ise kör uzmanlık görüşü­ nün tam zıttı, etraflı ve kıvrak bir bilgi ve zihin ekzersizi ile mümkündür. Bazı memleketler­ de İlim adamları, araştırmalarının gereği olan yeni alanlara doğru ilerlerse, ortada da çalışmalarına İmkân verilmektedir. Bu gelişme­ yi tây;ih eden araştırma konusu­ nun zaruretleridir. Araştırma tek­ niklerinin bu kıvraklığı ancak

Y d Z C m : ı — —

P r o f m

Hilm i Ziya ÜLKEN

lerin aynı zamanda bilinmesini İsteyen bir çevrede .meselâ bir kasabada işe yaramaz hâle gele­ cektir. Bazı Batı milletlerinde U- zak Çpğuya giden İlim adamları buna benzer durumlarla karşıla­ şıyorlar. İnanış ve hayat farkla­ rından dolayı aşıya, İlâca, teda­ viye, doğuma karşı bizim cemi­ yetlerimizden çok farklı tepkileri olan bu cemiyetlerde, hekimler ba­ şarı kazanmak İçin bilgilerini büsbütün yeni alanlara doğru, yaymağa mecbur olmaktadırlar. Oniar yalnız hekimliğin küçük bir dalında derinleşmiş uzman o- larak değil, hattâ umumiyetle he­ kim olarak ta değii, fakat has­ tanın çevresine, ailesine, ruhuna nüfuz edebilmek İçin etnolog o- larak, kültür ontropolofu larak, sosyal psikolog olarak alışmaya mecbur oluyorlar. Bu çalışmalar bu hekimlere peşinden tahmin etmedikleri büsbütün yeni bilgi derinliklerini kazandırıyor. E- ğer İhtisasın daralttığı çevre !- çinde inad etmiş olsalardı, hem onu hem yeni tecrübe 8ahasmı kaybetmiş olacaklardı.

Demek ki İhtisas yalnız belirli bir bilgi dalında tecrübeyi

derln-her an genişleme ve yan temasları m muhafaza gücündeki bir kül­ türle temin edilebilir.

Basit bilgi ve teknik alanında uzmanlığın ilk mahzuru, teknis­ yenin kendi işi dışında hiç. bir şeye yaramam asıdır. Bazı mem­ leketler b u krizi önlemek için ka­ lifiye işçiye bir çok işler öğret­ meye mecbur oluyorlar. İlim a- daraları da türlü şartlarda ayni krizle karşılaşabilirler. Yardımcı bilgiye sahip olmıy a n t e r it t e n d i ^

¡eştirmek İçin lâzımdır; yoksa in­ san bilgisinin bütününü görme­ mek için değil! Fakat bu tecrübe

İşlerini de başaramazlar ve ve- rimsizleşirler. Uzmanlığın ikinci mahzuru, kıvrak bir jintibak gü­ cünden mahrum katı İnsanlar ye­ tiştirmesidir. Bu insanların gü­ nün birinde parçayı bütün, yan­ lışı doğru diye göstermelerine şaşmamalıdır.

İhtisasın doğurduğu üçüncü bir mahzur da, her şeyi kendi açılarından tefsir etme yüzünden, müsbet ilim zihniyeti ile asla u z- laştırılamıyan dogmatik bir dokt­ rin tartışmasına kapı açmalarıdır. Bugün felsefede bile müsbet ve birleşik bir araştırma konusu bulmak üzere İkeıı, bu dar gö­ rüşlüler Orta - çağ zihniyetinde

doktrin kavgalarınca girişmekte­ dirler. Bunun esaslı sebebi, alabil­ diğine derinleşmiş uzmanların, müşterek konuyu daima kendi görüş açılarına İrca etmeleri ve sübjektif leşt;rmelerldlr. Bu dü­ şünce krizi tarih ve hümanizm bilgisi zayıf olan yerlerde Tıpta, biyolojide olduğu gibi içtimai 1- Umler sahasında da dalma görül­ mektedir.

Nihayet uzmanlığın en büyük mahzuru, ilim adamında İnsana, cemiyete, yaşayan her bütüne karşı büyük sorumluluğu orta­ dan kaldırmasıdır. Her parçası ayrı yapıldığı halde bir makinede bile bütünün İşleyişini bilmek lâzımdır. Nerede, kaldı kİ bir uz- vlyet ve cemiyette o kaçınılmaz zaruret olarak karşımızdadır. Her uzviyet bir bütündür. Pslko- somatik hekimlik hele insanda bütünle parça münasebetinin daha derin olduğunu göstermiş­ tir. Farçaııın bütün İçindeki ro­ lünü kavrayacak bir kültürle ta­ mamlanmış değilse, uzmanlık in­ sanın ve cemiyetin tam ve doğru olarak anlaşılmasına mâni olur. İhtisas dallarından hiç biri bütü­ ne alt sorumluluğu üzerine ala­ maz. Cemiyet içinse, mesele büsbü tün ağırlaşır. İktisatçı, ahlâkçı, hukukçu, tarihçi, demograf, maa- rtfçl, hele bunlardan horblrinln dallarında derinleşen uzman, ce­ miyet bütününün sorumluluğunu üzerine alamaz. Halbuki gerçek ve içtimai hareket başarı ister vc sorumluyu arar. Ortada hasta varsa, görüş tarzı değil paylaşıl­ mış mesuliyet lâzımdır. Sorum­ luluğu tekrar kurmak İçin, bu sorumsuz uzmanlan bir araya getirmek pek güç, hatta bazen imkânsızdır. Uzviyet ve cemiyete alt çok ciddi bir soru karşısında bulunulduğu zaman, sorumluluk­ tan kaçmak ne demektir? İlim ada minin, kendi ihtisası dışına ka­ rışmadığı bahanesiyle, yaşayan bütüne ait büyük sorumluluğu üzerinden atmasına imkân yok­ tur. İhtisasın doğurduğu bu mah­ zurların özeti, onun felsefesiz yü­ rümek İstediği cılız halinde top­ lanmaktadır.

Figure

Updating...

References

Related subjects :