• Sonuç bulunamadı

BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜN SAĞLANMASINDA CAMİLERİN ROLÜ VE ÖNEMİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜN SAĞLANMASINDA CAMİLERİN ROLÜ VE ÖNEMİ"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜN SAĞLANMASINDA CAMİLERİN ROLÜ VE ÖNEMİ

Mehmet SOYSALDI* Değerli Başkan ve Saygıdeğer Dinleyenler,

Sözlerime böyle güzel bir sempozyumun yapılmasında emeği geçen herkese teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bildiri başlığım “Birlik ve Bütünlüğümüzün Sağlanmasında Camilerin Rolü ve Önemi”dir.

Her dinin kendi müntesiplerini yapmakla yükümlü kıldığı birtakım ibadetler vardır.

Dolayısıyla inanan insanların bir araya gelip ibadetlerini yapabilecekleri bir yere ihtiyaç duyulmaktadır. İçerisinde toplanılarak ibadet edilen yerlere genel olarak mabed denilmektedir.

Mabed Arapçada “A-be-de” fiil kökünden türetilmiş olup “ibadet edilen yer” anlamında ism-i mekân olarak kullanılmaktadır.1 Mabed kelimesini terim olarak; “Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmek için insanların bir araya geldikleri yer” şeklinde tarif edebiliriz.

Yeryüzünde ilk mabedin ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem zamanında inşa edildiği söylenmektedir. Kur’an ise; “İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev, Mekke’de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.”2 demektedir.

Hz. Peygamber, ashab-ı kiramdan Ebu Zer’in sorusu üzerine yeryüzünde ilk inşa edilen mescidin Mescid-i Haram, ikincisinin ise Mescid-i Aksa olduğunu ikisi arasında kırk yıl süre bulunduğunu açıklamıştır.3 Rivayetlere göre Kâbe’yi yeryüzünde ilk inşa edenler meleklerdir.4 Daha sonra Kâbe, Hz. Âdem tarafından inşa edilmiştir.5

Her dinde mabed kelimesinin karşılığı olarak çeşitli kelimeler kullanılmaktadır. Mesela, Yahudilikte içerisinde ibadet yapılan yere sinagog, havra denilmektedir. Sinagoglar, Yahudilerin cumartesi günleri toplandıkları yerdir. Buralarda kutsal kitap okunup dua edilerek ruhbanlar tarafından idare edilen ibadetler yapılır.

Hristiyanlıkta ibadet yapılan yerin ismi ise kilisedir. Kiliseler Tanrı’nın evi olarak kabul edilir. Buralarda da sabah, akşam ve pazar günleri ibadet yapılır.

İslam dininde de içerisinde ibadet yapılan yerlere cami veya mescid denilmektedir.

Cami kelimesi Arapçada “ce-me-a” fiil kökünden türetilmiş “bir yere toplayıcı ve bir araya getirici” anlamında ism-i fail olarak kullanılmaktadır.6

Mescid kelimesi ise, yine Arapçada “se-ce-de” fiil kökünden türetilmiş “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir.7

Asr-ı Saadet’te “namaz kılınan yer, (namazgâh)” anlamında “musalla” kelimesi de kullanılmaktaydı.

Kur’an ve hadis-i şerifler başta olmak üzere ilk dönem İslam kaynaklarında mescid kelimesi kullanılmıştır. Daha sonraları ise cami kelimesinin de kullanıldığını görmekteyiz.

Cami ve mescid arasındaki farkı ise, şöyle ifade edebiliriz:

Cami, içerisinde beş vakit namazla birlikte cuma ve bayram namazlarının kılındığı yerlerdir. Mescid ise, içerisinde cuma ve bayram namazı kılınmayan sadece beş vakit namaz

* Prof.Dr. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. msoysaldi@hotmail.com

1 İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükrim, Lisanü1-Arab, Daru Sadır, Beyrut, 1300, III, 277.

2 Al-i İmran, 3/96.

3 Buharî, Enbiya, 10.

4 Ezrakî, Ebu’l-Velid Muhammed, Kâbe ve Mekke Tarihi, (çev. Y.V. Yavuz), İst., 1980, s. 30.

5 İbn İshak, Muhammed b. İshak, Siyer, (Çev. 5. Özel), İst., 1988, s. 32-41.

6 İbn Manzur, Lisanü1-Arab, VIII, 53; Rağıb, el-Isfehanî, Müfredatu Elfazı’l-Kur’an, Daru’l-Kalem, Dimeşk, 1992, s. 202.

7 İbn Manzur, Lisanü1-Arab, III, 204; Rağıb, el-Isfehanî, Müfredat, s. 397.

(2)

kılınan ibadet yeridir.8 Günümüzde ise cami ve mescid arasında fazla bir fark kalmamıştır.

Ülkemizde cami kelimesi fazla kullanılırken Arap ülkelerinde mescid kelimesi daha fazla kullanılmaktadır.

İslam Dininde Camilerin Yeri ve Önemi

Kur’an’da “ibadet yeri” anlamında cami kelimesi kullanılmaz. Onun yerine mescid kelimesinin kullanıldığını görmekteyiz. Kur’an’da 22 defa mescid kelimesi, 6 defa da mesacid kelimesi kullanılmıştır.9

Kur’an’da mescitlerin Allah’a ibadet için ayrılan yerler olduğu bildirilmekte ve oralarda Allah’tan başkasına ibadet edilmemesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır.10 Ayrıca Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekât veren ve yalnız Allah’tan korkan kimselerin yapacağı ifade edilmekte ve onların doğru yolda olan kimseler olduğu belirtilerek bu kişiler övülmektedirler.11

Mescitleri yıkmaya çalışan, oralarda Allah’ın adının anılmasına ve ibadet yapılmasına engel olan insanların zalim kimseler olduğu da Kur’an’da ifade edilmektedir. Ayrıca, onlara bu yaptıklarına karşılık dünyada bir rezillik, ahirette de büyük bir azap vaad edilmiştir.12

Hz. Peygamber de mescitlerin Allah’ın yeryüzündeki evleri olduğunu söylemiştir.

Allah’ın mescitlerini ziyaret eden, oralarda ibadette bulunanlara ikramda bulunacağını belirtmektedir.

Bir hadis-i şerifte, “Kim Allah rızası için bir mescit inşa ettirirse Allah da o kuluna cennette bir köşk tahsis eder.”13 buyurulmaktadır.

Camiler, ibadetlerin yapıldığı, dua ve niyazların Yüce Allah’a arz edildiği, gönüllerin birleşerek temizlenip şifa bulduğu huzur evleridir. İnsanlar oralarda gerçek mutluluğa ve huzura kavuşurlar.

Camiler, bilmediklerimizi öğrendiğimiz, ilim ve irfanımızı artıran ilim yuvalarıdır.

Sosyal yaralarımıza merhem sürülen, manevi sığınağımız, şifa ve huzur evlerimizdir.

Camiler, kibir ve riyanın terk edildiği, dargınların barıştığı, kan davalarının unutulduğu insanların birbiriyle kucaklaştığı müstesna yerlerdir.

Camiler, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, çıplakların giydirildiği, fakir ve muhtaçlara el uzatılan iyilik ve hayır meskenleridir.

Camiler, İslam kardeşliğinin yaşandığı, dinî-millî birlik ve bütünlüğümüzün sağlandığı feyz kaynaklarıdır. Bu nedenlerle camilerin önemi ve fonksiyonları sayılamayacak kadar çoktur.

İslamda Cami ve Mescitlerin Tarihçesi

Burada İslam dinindeki cami ve mescitlerin kısa tarihçesi üzerinde durmak istiyoruz:

1.Mekke Döneminde Mescit:

Hz. Peygamber, İslam dinini tebliğ etmeye başladığı yıllarda Mekke müşriklerinden büyük bir tepki görmüş ve onlar tarafından işkenceye maruz kalmıştır. Mekke döneminde Müslümanların sayıca az olmaları ve müşriklerden gördükleri eza ve cefalar sebebiyle Müslümanlar mescit yapma imkânı bulamamışlardır. Bütün baskı, boykot ve işkencelere rağmen Hz. Peygamber (s.a.s), zaman zaman Mescid-i Haram/Kâbe’de, Hacerü’l-Esved ile Rüknü Yemânî arasında namaz kılıyordu. İlk Müslümanlar ise, Daru’l-Erkam’ı (Erkam’ın

8 Ahmet Önkal-Nebi Bozkurt, “Cami”, DİA, İstanbul, 1993, VII, 46.

9 Abdulbaki, Muhammed Fuad, el-Mucemü’l-Müfehres lielfazı’l-Kur’ani’l-Kerim, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut, trs., s. 345.

10 Cin, 72/18.

11 Tevbe, 9/18.

12 Bakara, 2/114.

13 Buharî, Salat, 65; Müslim, Mesâcid, 4; Nesâi, Mesâcid, 1; İbn Mace, Mesâcid, 1.

(3)

evi) mescit edinmişlerdi. Ayrıca evlerinde ve vadilerde gizli olarak Kur’an okuyup ibadet yapıyorlardı.

2.Medine Döneminde Mescit:

Hz. Peygamber (s.a.s), 622 yılında Mekke’den Medine-i Münevvere’ye hicreti esnasında Medine’ye 5 kilometre mesafede olan Kuba mevkiinde dört gün kalmış ve orada bir namazgâh yeri edinmiştir. Daha sonra Müslümanlar Hz. Peygamber’in namaz kıldığı o yerde bir mescit inşa etmişlerdir. Bu mescit, İslamda ilk inşa edilen mescit olmuştur. Nitekim bu mescidin faziletiyle ilgili Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “...İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.”14

Hz. Peygamber de zaman zaman bazen yürüyerek bazen de binekle Kuba Mescidi’ne gider ve orada namaz kılardı. Kuba Mescidi’nde namaz kılmanın faziletiyle ilgili de şöyle buyurmuştur: “Kim evinde güzelce temizlenir, sonra Kuba Mescidi’ne gelir ve orada namaz kılarsa, kendisine umre sevabı verilir.”15

Hz. Peygamber dört gün Kuba mevkiinde kaldıktan sonra cuma günü Medine’ye doğru hareket etmiş ve yolda Salim b. Avf b. Amr b. el-Hazrec oğullarının yaptırdığı mescitte Ranunâ Vadisi’nde ilk cuma namazını kıldırmıştır.

Muhteşem bir karşılama ile Medine-i Münevvere’ye gelen Hz. Peygamber’in Medine’de yaptığı ilk işi bir mescit inşa etmek olmuştur. Hz. Peygamber’in henüz evi bile yokken evden önce mescit yaptırması, onun mescide verdiği önemi göstermektedir. Mescid-i Nebevi olarak isimlendirilen bu mescit, inşa edildiği günden bugüne kadar çok önemli sosyal fonksiyonlar icra etmiştir.

İslami kaynaklarda Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevi dışında Medine dâhilinde 18 mescit, Medine civarında ise tam 40 mescit bulunduğu nakledilmektedir.16

Asr-ı Saadet’te Camilerin Fonksiyonları

Hiç şüphe yok ki, İslam tarihi boyunca Asr-ı Saadet denilen dönem, İslamın toplum ve devlet hayatında en güzel yaşandığı dönemdir. İşte bu dönemde İslamın yaşanmasında camiler ve mescitler çok farklı fonksiyonlar icra etmiştir. Bunlardan çok önemli olanları şöyle sıralayabiliriz:

1.Mescitlerin ibadet yeri olarak kullanılması

Kur’an’da insanın yaratılış gayesi, kendisini yaratan ve rızıklandıran Allah’a ibadet/kulluk etmek olarak açıklanmaktadır.17 Her ne kadar yeryüzü Ümmet-i Muhammed için mescit olarak kabul edilmiş olsa da tarif ettiğimiz anlamdaki mescitler, gerek günde beş vakit farz namazlarının gerekse haftalık cuma namazının ve de yılda iki defa bayram namazlarının cemaatle kılındığı ibadet yerleridir. Nitekim Asr-ı Saadette de mescitlerin asıl fonksiyonu ibadet yeri olarak kullanılmasıydı. Mescitler içerisinde Allah’ın adının anıldığı, dua ve ibadetlerin yapıldığı yerler olması münasebetiyle Allah’a en sevimli yerlerdir.18 Bundan dolayı mescitler Allah’ın evi olarak kabul edilir. Çünkü oraları Allah’ın nuru aydınlatmaktadır.19

Hz. Peygamber (s.a.s) mescitler içerisinde Mescid-i Haram (Ka’be), Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksa’ya özel bir değer atfetmiş, buralarda yapılan ibadetin diğer mescitlerde yapılan ibadetlerden daha faziletli olduğunu söylemiştir:

14 Tevbe, 9/108.

15 İbn Mace, İkametü’s-Salah, 197; Tirmizî, Mevâkit, 125.

16 Önkal, Ahmet, “Asr-ı Saadette Mescidin Önemi ve Yaptığı Görevler”, D.İ.D, Cilt: 19, Sayı: 3, Ank., 1983, s.

54.

17 Zariyat, 51/56.

18 Müslim, Mescid, 288,

19 Nur, 24/35-36.

(4)

Mesela Mescid-i Haram’da kılınan namaz yüz bin20, Mescid-i Nebevî’de kılınan namaz bin21, Mescid-i Aksa’da kılınan namaz ise, beş yüz defa daha faziletlidir.22 Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadislerinde; “Dünya üzerinde sadece üç mescide hususi ziyaret için sefer düzenlenip yolculuk edilir. Bu mescitler ise, Mescid-i Haram (Ka’be), Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksa’dır.”23 buyurmaktadır.

Günümüzde de mescitlerin bu fonksiyonları hala devam etmektedir. Ancak Müslümanların son zamanlarda cami ve cemaatten uzaklaşmaları mescitleri boynu bükük bırakmıştır.

2.Mescitlerin eğitim-öğretim ve kültür merkezi olarak kullanılması

Mekke döneminde ilk olarak Daru’l-Erkam, eğitim-öğretim yeri olarak kullanılmıştır.

Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra da Mescid-i Nebevî eğitim-öğretim yeridir.

Model mescit olarak kabul edilen Mescid-i Nebevi, Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar ilim halkalarının kurulduğu ve Müslümanların oralarda eğitildiği eğitim-öğretim ve kültür merkezi olmuştur. Nitekim Mescid-i Nebevî’de Suffa Ashabı olarak bilinen sayıları 400’e kadar ulaşan Sahabiler yetişmiştir.24

Burada yetişen birçok Sahabiyi Hz. Peygamber, yeni Müslüman olmuş kabilelere Kur’an ve dinî bilgileri öğretmek için öğretmen olarak göndermiştir. Camiler, bir eğitim merkezi olma özelliğini asırlar boyunca muhafaza etmiştir. Hâlen Müslümanlar, temel dinî bilgileri ve ahlâkî kaideleri camilerde yapılan vaaz ve sohbetlere katılarak öğrenmektedirler.

Ancak medreseler kurulduktan sonra camiler eğitim ve öğretim yeri olma özelliğini kısmen kaybetmişlerdir.

3.Mescitlerin devlet müessesi olarak kullanılması

Hz. Peygamber dinî kişiliğiyle birlikte İslam Devleti’nin de başkanı idi. Evi mescide bitişik olduğu için cami ile evini dinî ve idarî münasebetler yönünden âdeta bütünleştirmişti.

Hz. Peygamber devlet yönetimi ile ilgili işleri mescitte görüşüp karara bağlardı. Hz.

Peygamber (s.a.s) diplomatik görüşmeleri de mescitte yapar, yabancı elçileri güzel elbise giyerek burada karşılardı. Asr-ı Saadet’te mescitlerin kazai işlerin yürütüldüğü mahkeme salonu gibi kullanıldığı da olmuştur.25 Ayrıca bu dönemde Mescid-i Nebevi, askerî bir karargâh, bir nevi askeri şura meclisi olarak da görev yapmıştır.26 Mescitler özellikle savaş zamanlarında hastane olarak da kullanılmıştır.27 Savaş esirleri buralarda muhafaza edilmiştir.

Bütün bu fonksiyonların yanında mescitlerin daha birçok sosyal fonksiyonlar icra ettiğini de bilmekteyiz.

Hz. Peygamber döneminde cami ve mescitlerin yerine getirmiş oldukları diğer sosyal fonksiyonları şöyle sıralayabiliriz:

1. Mescitlerde edebî yarışmalar tertiplenirdi.

2. Mescitler, misafirhane olarak kullanılırdı.

3. Mescitler, hastane olarak kullanılırdı.

4. Mescitler, hapishane olarak kullanılırdı.

5. Mescitler, ganimetlerin dağıtıldığı yer olarak kullanılırdı.

20 İbn Mâce, İķame, 195.

21 Buhârî, Fazlü’s-salat, 1; Müslim, Hac, 505-510; İbn Mâce, İķame, 195; Tirmizî, Salât, 126; Nesâî, Mesâcid, 4,7.

22 İbn Mâce, İkâmetu’s-Sala ve’s-Sunne fihâ, 5/198.

23 Buharî, Mescid-i Mekke,1, Savm, 67; Müslim, Hac, 15; Ebu Davut, Menasik, 94; Tirmizî, Salat, 126; Nesai, Mesacit, 10.

24 Kettanî, Muhammed Abdulhay, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, Beyrut, trs., II, 232-233.

25 Güner, Ahmet, “Asr-ı Saadette Mescitler/Camiler ve Fonksiyonları”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yay., İst., 1994, IV, 195.

26 Güner, “Asr-ı Saadette Mescitler/Camiler ve Fonksiyonları”, IV, 187.

27 Güner, “Asr-ı Saadette Mescitler/Camiler ve Fonksiyonları”, IV, 189.

(5)

6. Çeşitli bayram eğlenceleri buralarda tertiplenirdi.

Asr-ı Saadet’te mescidin bu çok yönlü kullanımına rağmen Hz. Peygamber, onun amacı dışında kullanılmasına kesinlikle müsaade etmezdi. Mesela Hz. Peygamber (s.a.s) mescitte şu hareketlerin yapılmasını kesinlikle yasaklamıştır:

1. Mescitte alışveriş yapılmasını.

2. Herhangi bir kayıp eşyanın ilan edilmesini.

3. Mescide cenaze sokulmasını.

4. Mescitte silah çıkarılmasını.

5. Mescitte cezaların tatbik edilmesini.

6. Mescitte saçların tıraş edilmesini.

7. Mescitlerin kirlenmesini sağlayacak bütün kötü işlerin yapılmasını yasaklamıştır.

8. Camilerde cemaatin huzurunu bozan her türlü davranıştan uzak durmak gerekir.

Soğan, sarımsak gibi ağır kokulu şeyleri yedikten sonra camiye gitmek mekruh sayıldığı gibi günümüzde camilerde çok rastladığımız, başkalarını inciterek öne geçmek, rahatsızlık verecek şekilde safları sıkıştırmak ve namaz kılanın önünden geçmek de sakınılması gereken davranışlar olarak sayılabilir.

Daha sonraki dönemlerde müstakil mahkeme binaları, hastane ve devlet binaları yapılınca camiler bu fonksiyonlarını oralara devretmiştir.

Camilerin Birlik ve Bütünlüğümüzün Sağlanmasındaki Rolü

İslam dini, tevhid dinidir. İslam dininde birlik ve beraberliğe çok önem verilmiştir.

Nitekim Yüce Allah, “Hepiniz toptan sımsıkı Allah’ın ipine sarılınız, sakın ayrılığa düşüp parçalanmayınız.”28 buyurarak Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmalarını emretmektedir.

Yine başka bir ayette Yüce Allah, “Allah’a ve O’nun Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Bir de sabırlı olun. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.”29 buyurmaktadır.

Yüce Allah, “İnananlar ancak kardeştirler.”30 buyurarak müminleri kardeş ilan etmiştir.

Bu kardeşlik kan ve nesep kardeşliğinden daha önemlidir. Din kardeşliği dediğimiz bu bağın esası, iman ve inanç birlikteliğidir. Çünkü bütün inananlar bir Allah’a kulluk etmektedirler.

Yani Rableri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, peygamberleri birdir. Bütün bu birliktelikler, inananları birbirine kenetleyen inanç bağlarıdır. Bu bağ çok kuvvetlidir. Hatta kan bağından da üstündür diyebiliriz.

İşte bütün bu bağlar, müminleri birlik ve beraberlik içinde olmaya sevk etmektedir.

Peygamber Efendimiz de: “Allah’ın -rahmet ve inayet- eli cemaat üzerindedir.”31, “Cemaat, birlik ve beraberlik rahmettir. Ayrılık ise azaptır.”32 buyurmuştur.

Yine Hz. Peygamber Efendimiz, başka bir hadislerinde, “Size birlik hâlinde bulunmanızı tavsiye eder; ayrılıp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı isterim. Zira şeytan, yalnız başına yaşayan insana yakın olup beraber bulunan iki kişiden uzaktır. Kim cennetin ta ortasında yaşamak isterse, toplu hâlde bulunmaya baksın.”33, “Müslüman topluluğundan bir

28 Âl-i İmran, 3/103.

29 Enfâl, 8/46.

30 Hucurat, 49/10.

31 Tirmizî, Fiten, 7; Nesâî, Tahrim, 6.

32 Tirmizî, Fiten, 7.

33 Tirmizî, Fiten, 7.

(6)

karış da olsa ayrılan kimse boynundaki İslam bağını çözmüş demektir.”34, “Allah’ın yardımı cemaatle (toplulukla) beraberdir.”35

Peygamber Efendimiz bu zikretmiş olduğumuz hadis-i şeriflerinde birlik ve beraberliğe ne derece önem verdiğini bizlere açıklamaktadır.

Allah ve Resulünün emri olan birlik ve beraberlik en mükemmel bir şekilde camilerde gerçekleşmektedir. Camiler birlik ve beraberliğin simgesidir. Her gün beş kere camiye gelip cemaatle namaz kılan Müslümanlar, huzurun merkezinde iç içe ve payda ortaklığındadırlar.

Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, cami kelimesi, “cem eden, toplayan, bir araya getiren” demektir. Bu toplanma günde beş vakit namazda, cuma namazında ve senede iki defa kılınan bayram namazlarında tezahür eder.

Müslümanlar, günde beş defa camide toplanarak genç ihtiyar, zengin fakir, âmir memur, âlim câhil aynı safta omuz omuza vererek Allah’ın huzurunda olduklarının bilinci içinde kardeşliklerini teyit ederken yalnız ve kimsesiz olmadıklarını hissederler.

İslam dininde cuma ve bayram namazları camide cemaatle kılınan namazlardır.

Dolayısıyla bu namazlarda camiler yalnızca cemaatle dolup taşmaz, inançla, huzur ve mutlulukla da dolup taşar. İslam kardeşliği zirvede dalgalanan bir bayrak gibidir. Aslında Allah’ın emri olan günde beş vakit namazın da camilerde cemaatle birlikte kılınması gerekir.

Zira Hz. Peygamber farz namazların camide cemaatle kılınmasına çok önem vermiştir.

Hz. Peygamber, cemaatle kılınan namazın fert olarak kılının namazdan 25-27 derece daha faziletli olduğunu bizlere şu şekilde belirtmiştir: “Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde veya işyerinde kıldığı namazdan yirmi beş (veya yirmi yedi) derece daha sevaptır.36 Eğer sizden biri, güzelce abdest alır ve namazdan başka bir şey düşünmeksizin mescide gelirse, mescide gelirken atmış olduğu her adımdan dolayı Allah onun derecesini bir kat daha artırır ve bir hatasını da bağışlar. Mescitte kaldığı sürece de namaz kılmış kabul edilir ve melekler de kendisine dua eder.”37

Hz. Peygamber (s.a.s), farz namazların cemaatle kılınmasına o kadar önem vermiştir ki, Müslim’in Ebu Hureyre (r.a)’den rivayetine göre, bir gün Resul-i Ekrem’in yanına âmâ bir adam gelerek:

- Ya Resulallah! Beni mescide götürecek bir yardımcım yoktur, dedi. Namazı evinde kılmak için kendisine müsaade buyurulmasını istedi. Resul-i Ekrem’de ona müsaade etti. Adam dönüp giderken Rasulullah:

- Ezan sesini işitiyor musun, diye sordu.

Âmâ olan Sahabi:

- Evet, işitiyorum deyince, Rasulullah:

- Öyle ise davete icabet et, buyurdu.

Buhârî ve Müslim’de geçen başka bir hadiste Hz. Peygamber, meşru bir sebebi olmadan camide cemaatle namaz kılmaya gelmeyenlerle ilgili şu tehditli sözleri söylemiştir: “Bazen içimden öyle şeyler geçiyor ki, bir gün birine, benim yerime namaz kıldırmasını emredeyim.

Sonra cemaate katılmayanların yanlarına gidip, oradakilerden odun toplamalarını söyleyeyim ve cemaate gelmeyenlerin evlerini yakayım istiyorum.”38 Aslında Hz. Peygamber böyle bir şey yapmamıştır, fakat bu tehdit, meşru bir sebebi olmadan camiye cemaate gelmeyenlerin ne kadar kötü bir davranış sergilediklerini ifade etmek ve onların cemaate iştirak etmelerini sağlamak için söylenmiştir.

34 Tirmizi, Âdâb, 78.

35 Ebû Davûd, Salat, 46.

36 Buhârî, Ezan, 30; Müslim, Mesacid, 42.

37 Buharî, Vudu, 34; Salat, 87; Ebu Davud, Salat, 19.

38 Buhârî, Ezan, 29; Müslim, Mesacid, 42.

(7)

Buhârî ve Müslim’in Ebu Hureyre’den rivayet ettikleri bir başka hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.s): “Müminler, yatsı namazı ile sabah namazındaki sevabı bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaatle namaz kılmaya gelirlerdi.”39 buyurmuştur.

Peki, farz namazlarının camide cemaatle kılınmasındaki gaye nedir? Bu gayeyi şu şekilde açıklayabiliriz: Bir semtte bulunan müminlerin beş vakitte birbirlerinin hâllerinden haberdar olması, onlardan herhangi bir Müslümanın bir sıkıntısı varsa, elbirliği ile giderilmesi, hasta varsa, yardımına koşulması içindir. Cemaate gelmeyenin mutlaka meşru bir mazereti olduğu göz önüne alınarak evine gidilip yoklanır ve sorunu giderilmeye çalışılır.

Hz. Peygamber ve ashabı, içlerinden birinin cemaate devam etmediğini görünce hemen onu araştırıyor, şayet başına herhangi bir musibet gelmişse derhal onunla ilgileniyor ve ne yapılması gerekiyorsa gereğini anında yapıyorlardı. Nitekim Asr-ı Saadet’te, Mescid-i Nebevî’yi devamlı olarak silip süpüren, temizliğini yapan bir zenci kadın vardı. Bir ara Rasulullah (s.a.s) onu görememiş ve merak edip, ashabına o kadını sormuştu. Ashab da onun öldüğünü söyleyince, Hz. Peygamber, “Neden bana haber vermediniz?” diyerek, ashabına kızmış kadının kabrini kendisine göstermelerini istemiş ve kadının kabrine giderek onu ziyaret edip dua etmiştir.40

Bugün ise bu gayeler kaybolmuş ve Müslümanlara şahsi sevap kazanma endişesi hâkim olmuştur. Sadece nefsini düşünüp kendi meseleleri ile meşgul olarak iştirak ettiği cemaatin meseleleriyle ilgilenmeyen bir kimse, Hz. Peygamber’in müjdelediği 27 derece sevaba ulaşabilecek midir? Bu şekilde şahsi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen insanları bünyesinde toplayan cami, cemaati ile bir bütünlük ortaya koyamadığı için elbette fonksiyonunu yerine getiremeyecektir.

Hz. Peygamber, müminleri birbirlerini sevmekte ve birbirlerine destek olmakta bir vücudun organlarına benzetmiş ve şöyle buyurmuştur: “Birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine şefkat hususunda müminler sanki bir ceset gibidirler. Ondan bir uzuv şikâyet ederse, uykusuzluk ve ateşle cesedin diğer uzuvları da ona iştirak ederler.”41

“Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirine bağlayan bir tek bina gibidir.”42

Bu hadis-i şeriflerde ifade edilen müminlerin bir araya gelerek birbirine kenetlenmesi, yardımlaşma ve dayanışma içine girmeleri ancak camiye, cemaate gelerek mümkün olabilir.

Çünkü Müslümanlar camiye gelerek birbirine selam verip hal hatırlarını sorarlar, hasta veya ihtiyaç sahibi din kardeşlerinden haberdar olarak onlara yardım ellerini uzatırlar.

Hastaların ziyaret edilmesi, yardıma muhtaç olanlarla yardımlaşma ve dayanışma içerisine girilmesi Müslümanların birlik ve beraberlik şuurlarının artmasına vesile olur. Birlik ve beraberlik içinde yardımlaşma ve dayanışma içinde olan müminlerin oluşturduğu toplumda huzur ve barış toplumu olur. Böylece İslamın gerçekleştirmek istediği gaye ve hedefe ulaşılmış olur. Çünkü İslam, barış ve huzuru insanlar arasında yaygınlaştırmak ve hâkim kılmak istemektedir.

Yüce Allah Hucurat Suresi 10. Ayette “Kardeşlerinizin arasını düzeltin.” buyurmak suretiyle müminlere bir görev yüklemiştir. O görev de birbirine küskün ve dargın olan Müslümanların bir araya getirilerek barıştırılmalarıyla yerine getirilebilir. Müslümanlar camilerde bir araya gelerek ibadet etmekle kalmazlar, birbiriyle tanışır, kaynaşır ve birbirlerinden haberdar olurlar. İçlerinde birbirine dargın ve küskün olanlar varsa barıştırılır.

Aradaki anlaşmazlıklar giderilir, Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik ruhunun yeniden canlandırılarak İslam kardeşliğinin yaşanması sağlanır. Hz. Peygamber Efendimiz,

“Müslüman Müslüman kardeşiyle üç günden fazla küs durması helâl değildir. Öyle ki

39 Buhârî, Ezân, 9, 32; Müslim, Salât, 129. Ayrıca bkz., Tirmizî, Mevâkît, 52; Nesâî, Mevâkît, 22, Ezân, 31.

40 Buharî, Salat, 72; Müslim, Cenaiz, 23.

41 Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.

42 Müslim, Birr, 18.

(8)

birbirleriyle karşılaşırlar, biri bu tarafa, öbürü öbür tarafa bakıp geçer (birbirine selam verip konuşmazlar) onların en hayırlısı, ilk selam verendir.”43 buyurmuştur.

Camilere gelen insanlar, birbirleriyle tanışır, aralarında sevgi ve saygı bağları oluşur, dostluklar kurarlar. Hastaları ziyaret eder, muhtaçların dertlerine çareler ararlar, kardeşlik, paylaşım ve eşitlik ruhunu oralarda tazelerler.

Sonuç

İslam, sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya önem veren bir dindir. Sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın azami ölçüde gerçekleşebilmesi için birlik ve beraberliğin sağlanması gerekir. Birlik ve beraberliğin sağlanmasına yardımcı olan müstesna kurumlardan biri de camilerdir. Nitekim tarih boyunca camiler, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin pekişmesinde çok önemli roller oynamıştır. Camiler hiçbir zaman anlaşmazlık, ayrılık, fitne ve fesadın körüklendiği, düşmanlık tohumlarının atıldığı yerler olmamıştır.

Günümüzde her zamandan daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardır.

Dolayısıyla camiler asr-ı saadette olduğu gibi bu dönemde de birlik ve beraberliğin sağlanmasında önemli fonksiyonlar icra edebilirler. Camiler sadece ibadet yapılan bir yer olmamalı, aynı zamanda müslümanların dinlerini en doğru öğrenebildikleri bir eğitim öğretim yuvaları olmalıdır. Ülkemizde sayıları 86248’e ulaşan camiler, bu amaca uygun olarak kullanıldığında birlik ve beraberliğimiz adına ne büyük kazançlara vesile olacağı asla göz ardı edilmemelidir. Beş vakit namaz başta olmak üzere Cuma namazı, teravih namazı ve bayram namazlarını eda etmek üzere gelen milyonlarca insanımıza birlik ve beraberlik ruhu camilerde aşılanabilir. Zira insanlar bu müstesna mekânlarda aynı duygu ve aynı heyecanı paylaşarak tek amaç etrafında kenetlenmektedirler.

Değerli Dinleyenler!

İslam tarihi boyunca camiler, Müslümanların yetişmesinde ve birlik ve beraberliğin sağlanmasında çok önemli rol oynamıştır. Ancak günümüzde Müslümanların cami ve cemaatten uzaklaşmaları sonucu, camiler bu önemli fonksiyonlarını yitirmeye başlamışlardır.

Camilerin Asr-ı Saadet’teki önemli fonksiyonlarını yeniden icra edebilmeleri için şu hususlara dikkat edilmesi gerekir.

1. Camiler içerisinde sadece ibadet yapılan yerler olmaktan çıkarılmalı, Müslümanların dinlerini doğru öğrenebilecekleri eğitim yuvalarına dönüştürülmelidir.

2. Camilerde insanlarımızı eğitecek ve onlara doğru ve sağlam dinî bilgileri verecek olan din görevlilerimizdir. O hâlde bilgili, kabiliyetli, İslamı anlatmak için çırpınan fedakâr imam-hatipler yetiştirilmelidir.

3. Camilerde görevli olan mevcut din görevlerimiz de kendilerini sürekli yenilemeli, insanlara dinî bilgileri aktarırken ilim ve tekniğin imkânlarından azami ölçüde yararlanmalıdırlar. Şunu iyi bilmeliyiz ki, âlimler peygamberlerin mirasçılarıdırlar. Kur’an’da ifade edildiği gibi Hz. Muhammed (s.a.s) peygamberlerin sonuncusudur. Ondan sonra başka bir peygamber gelmeyecektir. O hâlde onun hayattayken icra ettiği o değerli görevi bugün din görevlilerimiz yürütmektedir. Bu kutsal görevi, en mükemmel bir şekilde yerine getirmemiz için elimizden gelen gayreti sarf etmek zorundayız. Bunu yaparken de tek örneğimiz ve rehberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)’dir. Zira Yüce Allah, onu Allah’a ve ahiret gününe inanan ve Allah’a kavuşmayı uman mü’minler için en güzel örnek olarak takdim etmektedir.

4. Din görevlileri, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ruhunun aşılanmasında, birlik ve beraberliğin sağlanmasında önemli görevler icra etmek durumundadırlar. Dolayısıyla bu kutsal görevlerinde başarılı olabilmeleri için daima birleştirici, bütünleştirici ve barıştırıcı bir tutum ve davranış sergilemelidirler.

43 Buharî, Edeb, 57, 62; Müslim, Birr, 25.

(9)

5. İnsanları camilere çekebilmek için oraları cazibe merkezi hâline getirmeliyiz. Bunun için cami çevresinde Müslümanların sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak kurumlar yapılmalıdır.

6. Yoğun ve sıkıcı günlük işlerden bunalan insanların huzur ve rahata erişebilmeleri için camilerin en güzel yerler olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Bunun için de camileri pırıl pırıl temiz ve nezih ortamlar hâline getirmeliyiz.

7. Özellikle gençleri camilere çekebilmek için cami müştemilatı içerisinde onların ilgisini çeken oyun ve spor yerleri yapılabilir.

8. Camiler sadece erkeklere has ibadet yerleri değildir. Ülkemizde bayanlar camilerden âdeta tecrit edilmişlerdir. Onların da camilere gelip cemaatle birlikte ibadetlerini yapmaları ve yapılan vaaz ve nasihatlerden istifade etmeleri için onlara has yerler ayrılmalı ve o yerler sürekli açık tutulmalıdır.

9. İnsanları camilere çekebilmek için müezzinler başta olmak üzere imam-hatipler ses ve makam yönünden özel eğitilmelidirler. Okunan güzel ezanlarla insanlar camiye celbedilmeli, okunan Kur’anlarla insanların huşu ve huzur içerisinde ibadet yapmaları temin edilmelidir.

10. Camilerde yapılan vaaz ve nasihatlerde insanların anlayış kabiliyetleri göz önünde bulundurulmalı, onların eksiklikleri ve ihtiyaç duydukları konularda vaaz ve sohbetler yapılmalıdır.

Değerli dinleyenler, beni sabır ve dikkatle dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, bu sempozyumun hayırlara vesile olmasını dileyerek saygılar sunuyorum. Hoşça kalın, Allah yardımcınız olsun.

KAYNAKLAR

ABDULBAKİ, Muhammed Fuad, - el-Mucemü’l-Müfehres lielfazı’l-Kur’ani’l-Kerim, Daru İhyai’t- Türasi’l-Arabi, Beyrut, trs.

BOZKURT, Nebi, Ahmet Önkal, - “Cami”, DİA, İstanbul, 1993.

BUHÂRÎ, Muhammed b. İsmail, (ö.256/879), - el-Câmiu’s-Sahih (Sahihu Buhârî), Mısır, 1345.

EBÛ DÂVÛD, Süleyman b. el-Eş’as es-Sicistânî, (ö.275/ 888), - Sünen, Mısır, 1951.

EZRAKÎ, Ebu’l-Velid Muhammed, - Kâbe ve Mekke Tarihi, (çev. Y.V. Yavuz), İst., 1980.

GÜNER, Ahmet, - “Asr-ı Saadette Mescitler/Camiler ve Fonksiyonları”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yay., İst., 1994.

İBN İSHAK, Muhammed b. İshak, - Siyer, (Çev. 5. Özel), İst., 1988.

İBN MÂCE, Muhammed b. Yezid Kazvinî, (ö.275/888), - es-Sünen, (Thk. M.Fuad Abdulbaki), İst., 1981.

İBN MANZUR, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükrim, - Lisanü1-Arab, Daru Sadır, Beyrut, 1300.

KETTANÎ, Muhammed Abdulhay, - et-Terâtîbü’l-İdâriyye, Beyrut, trs.

MÜSLİM, Ebû’l-Hüseyin Müslim b. el-Haccac el-Kuşeyrî, (ö.261/874), - es-Sahih, (Thk. M.Fuad Abdulbakî), İst., 1981.

NESÂÎ, Ebû Abdirrahman Ahmed b.Şuayb (ö.303/916), - Sünenü’n-Nesâî, Çağrı Yay., İst., 1981.

ÖNKAL, Ahmet, - “Asr-ı Saadette Mescidin Önemi ve Yaptığı Görevler”, D.İ.D, Cilt: 19, Sayı: 3, Ank., 1983.

RAĞIB, el-Isfehanî, - Müfredatu Elfazı’l-Kur’an, Daru’l-Kalem, Dimeşk, 1992.

TİRMİZÎ, Ebû İshak Muhammed b. İsa es-Sevrî, (ö.279/ 892), - Sünenü’t-Tirmizî, Mısır, 1965.

Referanslar

Benzer Belgeler

İstatiksel analiz sırasında Elazığ ili için Weibull olasılık yoğunluk fonksiyonu, Weibull kümülatif dağılım fonksiyonu, Rayleigh yoğunluk fonksiyon, Rayleigh

Alumina desteklerin üzerine ara katman olarak kullanılan saf PES katmanı, membran çözeltisinin destek gözenekleri içerisine girişini önlemiş, yüksek H 2 /C n

Ruh ve arkadaşları [16] montajlı parça üretiminde boşluğu sinterlemedeki hacimsel çekme farkından dolayı gerçekleştirmiş, ancak iki farklı besleme stoku kullanıldığı için

Müdürü Hasan Demirbağ, “ Konya Mesleki ve Teknik Anadolu Lise- si olarak koronavirüsle mücadele kapsamında Mehmet Tuza Pakpen Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ile

Deutsche Post AG’ de şu anda yürütülmekte olan 2020 toplu sözleşme müzakerelerinin konusu senin ücret anlaşman, yani cebine daha fazla para girmesi.. Toplu

Doğumla ilgili olan Hera, Zeus’un kızına bu yetkiyi verdiğine yakınır (Erhat, 2003: 58) Doğada egemen, canlıların ölüm, kalımını elinde tutan güçlü tanrıça

Çalışmada tabandan tepeye kadar boy kesiti ve kalınlığı değişmeyen dikdörtgen payandalara sahip duvarlar incelenecektir. Payandaların birbirlerinden eşit mesafelerde olduğu

Çelik fiber katkısı olmayan numunelerde yüksek boyuna donatı oranına sahip döşeme boyuna donatısında akma gerçekleşmeden gevrek bir şekilde zımbalama