• Sonuç bulunamadı

SÖZCÜK TÜRLERİ. 1- Ad ve Ad Soylular: Ad (İsim), Adıl (Zamir), Önad (Sıfat), Belirteç (Zarf), İlgeç (Edat), Bağlaç, Ünlem

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SÖZCÜK TÜRLERİ. 1- Ad ve Ad Soylular: Ad (İsim), Adıl (Zamir), Önad (Sıfat), Belirteç (Zarf), İlgeç (Edat), Bağlaç, Ünlem"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SÖZCÜK TÜRLERİ

*Sözcüğün türü, o sözcüğün görevi ile ilgilidir.

*Sözcük türleri iki ana gruba ayrılır:

1- Ad ve Ad Soylular:Ad (İsim),Adıl (Zamir),Önad (Sıfat),Belirteç (Zarf),İlgeç (Edat),Bağlaç,Ünlem 2-Fiil (Eylem)

*Sözcükler cümlede kullanılışlarına göre görev (tür) değiştirebilirler.

Bu elbise iyi olmuş. (Zarf) İyi bir elbise almışsın. (Sıfat)

Burada önemli bir ayrıntıyı bilmemiz gerekiyor:

İsim-Fiil Farkı:

a) Bir kök “-mek, -mak” eki alabiliyorsa bu kök, fiildir.

b) Bir kökün olumsuzu yapılabiliyorsa bu kök, fiildir.

Gelmişsin: fiil (gelmek olur) Maviymiş: İsim (mavimek olmaz) Uçtu: fiil (Uçmak olur)

Güzeldi: isim (güzelmek olmaz)

İkiz kök: Hem fiil hem isim olarak kullanılabilen köklerdir.

Boya, gül, al, var

Elindeki boyayla duvarı boya.

İsim fiil

Elimde tebeşir var. (İsim) Yarın oraya var. (Fiil)

---

İSİM (AD):

*Varlıkları, kavramları, durumları… karşılayan sembollere, kelimelere “isim/ad” denir.

İSİM ÇEŞİTLERİ:

A)VARLIKLARA VERİLİŞLERİNE GÖRE ADLAR:

1)Cins İsim (Tür adı):

*Aynı türden varlıklara verilen isimlerdir.

Balık, hamsi, masa, kuş, beşik, taş

Not: Cins isim varlığın, bazen birini, bazen de hepsini karşılar.

Ağacı kesmişler. (Bir tek ağaç) Ağaç yaşken eğilir. (Bütün ağaçlar)

Not: Cins isimler, bazen özel isim olarak kullanılabilir.

Kaya Bey geldi.

(2)

Boncuk bugün rahatsız görünüyor.

2)Özel İsim:

*Tek bir varlığı karşılayan isimlerdir.

İstanbul, Fenerbahçe, Tercüman, Türkçe, Aksiyon Not: Özel isimlerin ilk harfi büyük olur.

B)VARLIKLARIN OLUŞLARINA/NİTELİKLERİNE GÖRE ADLAR:

1) Somut İsim:

*Duyu organlarımızın herhangi biriyle algılayabildiğimiz kavramların isimleridir.

Taş, yıldırım, su, bulut, hava, elektrik…

2) Soyut İsim:

*Duyu organlarımızla algılayamadığımız kavramların isimleridir.

Sevgi, kin, nefret, akıl, erdem, melek, cin…

Not: Eylemlere ek (-mek, -me, -iş) getirilerek “eylem adları” oluşturulabilir.

Çalışma, yürüyüş, yüzmek

C)VERİLDİĞİ VARLIĞIN SAYISINA GÖRE İSİMLER:

1)Tekil İsim:

*Sayı bakımından tek varlığı karşılayan isimlerdir.

Ev, insan, çiçek

Not: Sayılamayan varlıkların isimleri de tekil isim sayılır.

Un, şeker, su

2)Çoğul İsim:

*Sayı bakımından birden fazla varlığı karşılayan isimlerdir.

*Çoğul eki alırlar. (-ler, -lar) evler, insanlar, çiçekler

3)Topluluk İsmi:

*Görünüşte tekil olduğu halde, birden fazla varlığı ifade eden isimlerdir.

*Çoğul eki almadan çokluk bildirirler.

Halk, ordu, orman, sürü, meclis, deste

Not: Topluluk ismi gibi görünen bazı isimler tekil isim olabilir.

Sınıf olarak sinemaya gittik. (Topluluk) Sınıfı süsledik. (Tekil)

(3)

İSİMLERDE KÜÇÜLTME:

*İsimlerde küçültme “-cek, -cik, -ceğiz” ekleri ile yapılır.

*Bu ekler isme farklı anlamlar katabilir.

Kulübecik, yüksek binaların arasında kalmıştı. (küçültme) Kuzucuk nereye gitti? (sevgi)

Kadıncağız yere düştü. (acıma)

--- ZAMİR (ADIL):

*İsim olmadıkları halde, ismin yerine kullanılan kelimelerdir.

Ahmet, bakkaldan ekmek aldı.

O, oradan onu aldı.

Not: Adların aldıkları çekim eklerini alabilirler.

Not: Tamlama kurabilirler.

Benim kalemim, öğrencilerin çoğu

Not: Zamirler, daha önce sözü edilen şeylerin yerini de tutabilirler.

Ali, eve yeni geldi. Buraya yeni geldi.

A) SÖZCÜK BİÇİMİNDEKİ ZAMİRLER:

1)Kişi (Şahıs) Zamiri:

*Kişi adlarının yerini tutan zamirlerdir.

Ben, Sen, O, Biz, Siz, Onlar Ben, sana demedim mi?

Siz yine bildiğinizi yapıyorsunuz.

O, bize hiç gelmedi.

Not: Ben ve sen kişi zamirleri ek alarak ses değişimine uğrayabilir.

Ben-e Sen-e Bana Sana

Not: Kişi zamiri, ad tamlaması kurar ve yalnızca tamlayan olur.

Benim elbisem, senin çantan

Dönüşlülük Zamiri:

*“Kendi” kelimesi, dönüşlülük zamiri olarak kabul edilmektedir.

*Kişi zamiriyle benzeşir. Farkı, iyelik eki alabilmesidir.

Arabayı kendi sürüyordu.

Bu tabloyu kendin mi yaptın?

Kendi evimi özledim.

O kampanyaya başkanın kendisi katılmadı.

Bu soruyu ben kendim çözdüm.

2)İşaret Zamiri:

(4)

*İsimlerin yerini işaret yoluyla tutan zamirlerdir.

Bu, Şu, O, Bunlar, Şunlar, Onlar, Öteki, Beriki, Bura, şura, Ora Bu, bizim en büyük idealimiz.

Şunu hala almadılar.

Onlarda düzensizlikler var.

Ötekini sen çöz.

Böylesi görülmemiştir.

Buranın yazı bir başka olur. (Tamlama kurmuş) Kapının şurası kırılmış. (Tamlama kurmuş)

Not: İşaret zamirinden sonra isim gelirse, işaret sıfatı olur.

Bu maç berabere biter. (İşaret sıfatı)

Not: O ve Onlar kelimeleri insan için kullanılırsa, “Şahıs Zamiri”;

İnsan dışında varlıklar için kullanılırsa, “İşaret zamiri” olur.

Onlar memleketlerine gittiler. (Şahıs zamiri)

Onlar yıkanmadan salataya doğranmaz. (İşaret zamiri) O, lavabo açmaya yarayan bir alettir. (İşaret zamiri) O, profesyonel bir sporcuydu. (Şahıs zamiri)

Not: O ve onlar dışındaki işaret zamirleri “insan” için bile kullanılsa yine “işaret zamiri” olur.

3)Belgisiz Zamir:

*Yerini tuttuğu ismin özelliklerini tam olarak karşılayamayan (belirsiz bir şekilde karşılayan) zamirlerdir.

*Belirsizlik ve genelleme vardır.

Herkes, Kimi, Kimse, Kimisi, Biri, Birçoğu, Tümü, Çoğu, Azı, Hepsi, Bazısı, Birazı, Başkası, Şey Herkes, onun yaptıklarına güldü.

Kimisi tatlıyı sevmez.

Alınanların birçoğu telef olmuştu.

Tümünün içleri doldurulacak.

Öğrencilerin hepsi bu yarışmaya katılacak.

Başkaları bu işi daha iyi yapardı.

Not: Belgisiz zamirden sonra isim gelirse, belgisiz sıfat oluşur.

Bazı insanlar espriyi sevmez.

Çoğu öğrenci, kolay yoldan sınıf geçmeye çalışır.

4)Soru Zamiri:

*Soru yoluyla isimlerin yerini tutan sözcüklerdir.

*Soru zamirleri cevap olarak isim ya da isim soylu sözcükleri buldurur.

Kimi, Kim, Neye, Nerede, Nereden, Hangisi, Kaçı, Ne, Kaça…

Pazardan ne aldın?

Dün akşam nereye gittiniz?

Arkadaşın nerede oturuyor?

Bunu sana kim yaptı?

Öğrencilerin kaçı iyi aldı?

Hangisi bizimle gelecek?

Not: Soru zamirinden sonra isim getirilirse, soru sıfatı olur.

Ne konuda yardımcı oldu?

Kaç elbisen var?

(5)

Bu kazak kaç lira eder?

Not: “Ne” kelimesi “niçin” anlamında kullanılırsa, soru zarfı olur.

Ne geldin, buralara?

B) EK BİÇİMİNDEKİ ZAMİRLER:

1) İyelik Ekleri (İyelik Zamirleri):

*Bir varlığın ya da kavramın kime, neye, kaçıncı kişiye ait olduğunu bildiren eklere iyelik zamiri denir.

*Bu ekler “benim, senin, onun, bizim, sizin, onların” kelimelerinin anlamını karşılar.

Kalem-im,-in,-i,-imiz,-iniz,-leri

*Bu ekler aynı zamanda tamlanan ekleridir.

Bizim arabamız daha yeni.

Kalemim yazmaz oldu.

Eviniz çok güzelmiş.

Not: İyelik ekleri ile tamlama kurulduğunda; eğer anlam belirsizliği olmuyorsa, tamlayan durumundaki zamir düşürülebilir.

(Benim) Elbisem kirlendi.

(Onun, Kendi, Ali’nin vs.) Kardeşi henüz bulunamadı.

(Parantez içindekilerden herhangi biri mutlaka getirilmelidir)

2) İlgi Zamiri: (-ki)

*Adların yerini tutan –ki ekidir.

*Bu ek, isim tamlamasında, tamlanan ismin yerini tutarak, tamlayana eklenen ek durumundadır.

Benim gömleğim kirli, seninkini giyebilir miyim? (-ki=gömlek) Bizim tarlamız, sizinkinden daha geniş. (-ki=tarla)

Not: Bu eki sıfat yapan –ki ve bağlaç olan ki eki ile karıştırmamak gerekir.

Yarınki toplantıda görüşürüz. (Sıfat yapan –ki) (Bitişik yazılır)

Çalış ki, sen de iyi bir bölümü kazanasın. (Bağlaç olan ki)

(Çoğu zaman ayrı yazılır. Bitişik yazıldığı durumlar: Halbuki, çünkü, mademki, oysaki, belki…)

--- SIFAT (ÖN AD):

*Varlıkları niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir.

*Bir isimle kullanılıp isme sorulan soruya cevap verirler.

*Bir sözcüğün sıfat olabilmesi için;

a)Mutlaka bir isimden önce gelmesi ve tamlama kurması gerekir.

Mutlu yarınlar bizim olacak.

Sıfat İsim

Mavi gömleğimi daha çok seviyorum.

(6)

Sıfat İsim

Üçgen vücutlu olmak isterdim.

Sıfat İsim

Sınava kırk öğrenci katıldı.

Sıfat İsim

Bazı insanlar bencil olur.

Sıfat İsim

Hangi yürek dayanır bu acıya?

Sıfat İsim

Şu adam da gelmedi hala.

Sıfat

b)Çekim eki almaması gerekir.

Soğuklar bir süre daha devam edecekmiş. (Sıfat değildir. Çekim eki almış.) Yeşiller giymiş üzerine. (Sıfat değildir. Çekim eki almış.)

(Bunlara daha sonra “adlaşmış sıfat” diyeceğiz.)

İstisna: İyelik eki alan sıfat bulunabilir.

Güzelim araba mahvolmuş.

Not: Sıfat olan sözcük tek başına kullanıldığında, isim ya da zamir gibi farklı bir sözcük türünden olabilir.

Not: Bir sıfat birden fazla ismi niteleyebilir.

Çarşıdan, ucuz elma, portakal, havuç aldım.

sıfat isim isim isim

Not: Birden fazla sıfat bir ismi niteleyebilir.

Temel, mavi gözlü, sarı saçlı, yakışıklı bir gençti.

sıfat sıfat sıfat sıfat isim

Not: Sıfat ile nitelediği ismin arasına noktalama işareti konmaz. Ancak, istisna olarak, birden fazla sıfat, bir ismi niteleyeceği zaman, sıfatlardan sonra virgül kullanılabilir.

SIFAT ÇEŞİTLERİ:

A)NİTELEME SIFATLARI:

*Varlıkların renklerini, biçimlerini, durumlarını bildiren sıfatlardır.

*İsme sorulan “nasıl?” sorusuna cevap verirler.

Mor gözlerle etrafına bakıyordu.

Uzun paragraflar zor anlaşılıyor.

Yeşil ördek gibi daldım göllere.

B)BELİRTME SIFATLARI:

*Varlıkları çeşitli yollarla belirten sıfatlardır.

1)İşaret (Gösterme) Sıfatı:

(7)

*İsmin bildirdiği varlığı, işaret yoluyla belirten sıfatlardır.

Bu, Şu, O, Öteki, Beriki, Öbür, Öyle, Şöyle, Böyle, Diğer…

Not: “Bunlar, Şunlar, Onlar” sözcükleri sıfat olarak kullanılmaz. Çünkü çekim eki almışlardır.

Bu bahaneleri çok duyduk.

Şu adamı bir yerden hatırlıyorum.

Öteki daireye bakıp, karar verelim.

Bir daha öyle kelimeler kullanma.

Bu soruyu diğer öğrencilere de soralım.

*Şunu bir yerden hatırlıyorum.

Ötekine bakıp karar verelim.

Bu cümlelerdeki “Şunu” ve “Öteki” kelimeleri işaret zamiri olur. Çünkü sonrasında isim gelmemiş.

Not: Sözcük türlerini bulurken noktalama işaretlerine dikkat etmeliyiz.

Bu, adam değil. (İşaret zamiri) Bu adam, değil. (İşaret sıfatı)

Not: “İşte” kelimesi de işaret sıfatı olarak kullanılabilir.

İşte hendek, işte deve….

2)Sayı Sıfatı:

*Varlıkları nicelik (sayısal özellikleri) yönüyle belirten sıfatlardır.

*Asıl sayı sıfatı, Sıra sayı sıfatı, Kesir sayı sıfatı, Üleştirme sayı sıfatı olmak üzere dörde ayrılır.

Bir elma (Asıl sayı sıfatı, varlığın kaç tane olduğunu bildirir. Doğal sayılarla ifade edilir.) Birinci elma (Sıra sayı sıfatı, varlığın sırasını bildirir.)

Yarım elma (Kesir sayı sıfatı, varlığın sayısını kesir sayıları kullanılarak bildirir.) Birer elma (Üleştirme sayı sıfatı, varlığın kaçar ayrıldığını bildirir.)

Son elma (Sıra sayı sıfatı) İlk elma (Sıra sayı sıfatı) Çeyrek elma (Kesir sayı sıfatı)

Not: “Bir” sözcüğü asıl sayı sıfatı olarak da, belgisiz sıfat olarak da kullanılabilir.

Bir elma yedim. (Asıl sayı sıfatı)

Bir gün sen de anlarsın. (Belgisiz sıfat)( “Herhangi” anlamında kullanılmış)

*Her soruda sözcüğün sıfat özelliğini gösterip, göstermediğine dikkat edilmeli.

Yarışmaya sekiz öğrenci katıldı. (Asıl sayı sıfatı) Kardeşim üçüncü oldu. (İsim)

3)Belgisiz Sıfat:

*Belirttikleri ismin özelliklerini tam olarak veremeyen sıfatlardır. Belirsizlik söz konusudur.

Her, bir, hiçbir, birkaç, bütün, kimi, birtakım, nice, başka, birçok, tüm, az, çok, bazı…

Az zamanda, çok işler başardık.

Her insan ölümlüdür.

Bütün paramı onun için harcadım.

Başka kalem kullanmalısın.

Nice gün oldu, dönmedi.

Kimi zaman o da beni anlayamaz.

(8)

*Bazıları tembel olur. (Belgisiz zamir)

4)Soru Sıfatı:

*Varlıkları soru yoluyla belirten sıfatlardır.

Nasıl, kaç, hangi, ne kadar, kaçıncı, kaçar, ne Nasıl bir araba bakmıştınız?

Kaç öğrenci ödevini yapmadı?

Bu bilgiyi hangi kitaptan öğrendin?

Ne kadar elma yedin?

Kaçıncı koltuk size ayrılmıştı?

Yarışmayı kaçar puanla bitirdiniz?

Daha önce ne iş yapıyordun?

*Kaçı ödevini yapmadı? (Soru Zamiri) Hangisi çalışmaya gelmedi? (Soru Zamiri) C)UNVAN SIFATLARI:

*İnsanların rütbesini, lakabını ya da sosyal durumunu bildiren sözcükler, isimle beraber kullanılırsa, unvan sıfatı olur.

*İstisna olarak unvan sıfatları isimden önce de, sonra da gelebilir.

Gazi Mustafa Kemal, Ümit Bey, Sevda Hanım, Yüzbaşı Recep, Atilla Dayı, Kel Mahmut Not: Unvan sıfatları büyük harfle başlar.

SIFATLARDA PEKİŞTİRME:

*Sıfatlarda pekiştirme, anlatımı çekici hale getirmek, anlamı kuvvetlendirmek için çeşitli yollarla yapılır:

a) Pekiştirilecek sözcüğün ilk ünlüye kadar olan kısmı (ünlü dâhil) alınır. “p,r,s,m” harflerinden uygun olan biri getirilir. Daha sonra sözcüğün tamamı yazılır.

Sarı >> Sa-p-sarı Beyaz >> Be-m-beyaz Temiz >> Te-r-temiz Katı >> Ka-s-katı

b) İlk maddeye ek olarak, “p,r,s,m” harflerinden sonra “e,a” harflerinin getirilmesi ile oluşur.

Sağlam >> Sa-p-a-sağlam Yalnız >> Ya-p-a-yalnız

c) İkilemelerle pekiştirme yapılabilir.

Kara kara bulutlar Yüce yüce dağlar Uzun uzun kavaklar

d) “mi” soru edatı ile pekiştirme yapılabilir.

Güzel mi güzel araba Hoş mu hoş koku Geniş mi geniş oda

e) Kuralsız olarak gerçekleşen pekiştirmeler vardır.

Darmadağınık, Karmakarışık

(9)

SIFATLARDA KÜÇÜLTME:

*Sıfatlarda küçültme, -cik, -ce, -cek, -imsi, -imtrak, -su, ekleriyle yapılır.

Ufacık ev

Derince çukur (Dikkat edin, derine yakın ama derin değil!!!) Büyücek oda

Yeşilimsi örtü Sarımtrak gömlek Çocuksu yüz

SIFATLARDA ADLAŞMA (ADLAŞMIŞ SIFAT)

*Sıfatlarda adlaşma birkaç şekilde oluşabilir:

a) Sıfat tamlamasında isim düşürülerek oluşabilir. Böyle durumlarda sıfat ismin yerini tutar.

Genç, hızla yanıma yaklaştı. (Genç adam) Mavi, sevmediğim bir renktir. (Mavi renk)

b) Sıfat durumundaki kelimeye, çekim ekleri getirilerek oluşabilir.

Yoksullara yardım etmeyi severdi. (Yoksul insanlara) Kısaları şuraya ayır. (Kısa parçaları)

c) Sıfatla isim arasına noktalama işareti getirilerek oluşabilir.

Yaşlı, hizmetçiyi yanına çağırdı.

Genç, adama yalvarıyordu.

--- ZARF (BELİRTEÇ)

*Fiilleri, fiilimsileri, sıfatları ya da kendi türünden sözcükleri anlamca etkileyen sözcüklerdir.

*Çekim eki almazlar. (Zaman zarfı hariç) Alırlarsa adlaşırlar.

*Zarfların Fiilleri Nitelemesi;

Hızlı yürüyorsun.

*Zarfların Fiilimsileri Nitelemesi;

Hızlı yürürken düştü. (Yürürken zarf-fiildir. Yani fiilimsidir.)

*Zarfların Sıfatların Derecesini Bildirmesi;

En güzel araba. (Burada “en” kelimesi “güzel” sıfatının derecesini bildirdiği için zarf olur.) En güzel, daha güzel, pek güzel, çok güzel, gayet güzel

*Zarfların yine Zarfların Derecesini Bildirmesi;

Çok hızlı yürüyorsun. (Burada “çok” kelimesi “hızlı” zarfının derecesini bildirdiği için zarf olur.) En hızlı, daha hızlı, pek hızlı, çok hızlı, gayet hızlı

(10)

Not: Görüldüğü gibi zarflar, fiilleri ve fiilimsileri niteleyebilir; sıfat ve zarfların derecesini bildirebilir.

Not: Derece bildiren zarflara “derecelendirme zarfı” da denmektedir.

ZARF ÇEŞİTLERİ:

1) Durum (Hal) Zarfı:

*Fiillerin, fiilimsilerin durumunu, niteliğini bildiren zarflardır.

* Nasıl?” sorusuna cevap verirler.

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden. (Nasıl çıkacaksın?) Bebek mışıl mışıl uyuyor. (Nasıl uyuyor?)

Malzemelerini düzenli kullanır. (Nasıl kullanır?) Anlayabilmem için yavaş konuş. (Nasıl konuş?) Ucuz gördüklerini aldı. (Nasıl gördüklerini?)

Öfkeyle kalkan, zararla oturur. (Nasıl kalkan?, Nasıl oturur?)

Not: Zarfın, etkilediği kelimeden hemen önce gelmesi şart değildir.

Güzelce yerine oturdu. (araya “yerine” kelimesi girmiş.)

Not: Bazı durum zarfları “niçin?” sorusunun cevabı olabilir.

Coşkusundan, yere göğe sığmıyordu.

Not: Olasılık, kesinlik veya dilek bildiren kelimeler durum zarfı olarak ele alınabilir.

Asla, kesinlikle, galiba, sanırım, mutlaka, hiç, belki … Belki o da bir gün beni anlar.

Onu mutlaka görmeliyim.

2) Zaman Zarfı:

*Fiilin ya da fiilimsinin gerçekleştiği zamanı bildiren zarflardır.

* “Ne zaman?, Ne zamandan beri?, Ne zamana kadar?” Sorularına cevap verirler.

Hemen yanıma gel.

Artık sınava daha ciddi hazırlanacağım.

Yarın, hepimiz için daha iyi olacak.

İşleri nedeniyle eve geç döndü.

Biz eskiden, su içerdik testiden.

Daha yanıma uğramadı.

Yanlış düşündüğümü sonra anladım.

Yine geldi şom ağızlı.

Not: Zaman bildiren sözcük, eylemi etkilemeden kullanılırsa, “isim” olur.

Yaz mevsimi kurak geçeceğe benziyor.

Gecenin karanlığı bizleri korkutuyordu.

Not: Zaman zarfları diğer zarflardan farklı olarak “hal eki” alabilirler.

(11)

Sabah-tan yola çıkacağız.

Akşam-a, gideceğimiz yere varırız.

3) Yer-Yön Zarfı:

*Eylemin genellikle yönünü belirten zarflardır.

* “Nereye?” sorusuna cevap veren “ileri, geri, içeri, dışarı, aşağı, yukarı, öte, beri” sözcükleri yer-yön zarfı kabul edilir.

Misafirler yukarı çıktı. (Yer-yön zarfı) Masayı geri çekelim. (Yer-yön zarfı) İleri git de, biz de oturalım. (Yer-yön zarfı)

Not: Bu tür zarfların hal eki almaması gerekir. Alırlarsa adlaşırlar. Bazen de sıfat olarak karşımıza çıkabilirler.

Aşağısı beni korkutuyor. (isim) İçeriye alalım. (isim)

Aşağı yoldan gidelim. (sıfat) Geri vitese alıp, gaza bastı. (sıfat)

Not: “Sağa-sola” kelimeleri yer-yön bildiriyor gibi görünse de, ek aldıkları için yer-yön zarfı sayılmazlar.

4)Azlık-Çokluk (Miktar) Zarfı:

*Miktar veya derecelendirme bildiren zarflardır.

* “Ne kadar?” sorusuna cevap verirler.

*Bunların derece bildirenlerine “derecelendirme zarfı” da denmektedir.

(daha, en, pek, epey, gayet, oldukça, böylesine vs.) Bu sınava çok çalıştık.

Verileni az görmeni kabul edemem.

Biraz gelebilir misin?

Daha güzel insanlarla beraberim. (Derecelendirme yapmış.) En yavaş yürüyen oydu. (Derecelendirme yapmış.) Daha yaşlısını görmedim. (Derecelendirme yapmış.) Pek sevimli bir çocuk olmuş. (Derecelendirme yapmış.) Gayet samimi bir ortam oluştu. (Derecelendirme yapmış.) Oldukça kolay bir sınavdı. (Derecelendirme yapmış.) Az zamanda çok mesafe aldı. (Sıfat)

Azı, bizim yaptıklarımızı fark etti. (Zamir) 5) Soru Zarfı:

*Zarfları bulmak için kullandığımız “Nasıl?, Ne zaman?, Ne kadar?, Nere(ye)?, Niçin?, Niye?” gibi soru kelimeleri fiili ya da fiilimsiyi etkilediğinde soru zarfı olur.

Bugünlere nasıl geldiniz?

Son kitabı ne zaman çıkmıştı?

Bunları bana niçin yapıyorsun?

Maça girebilmek için ne kadar beklediniz?

Bu saate kadar neden uyumadınız?

* “Ne” sözcüğü “niçin” anlamında kullanılırsa soru zarfı olur.

Ne bakıyorsun yüzüme?

Not: Yanıt ifade eden “evet, hayır, peki, yok” sözcükleri, farklı görüşlere göre “zarf, edat, ünlem” olarak kullanılabilmektedir.

(12)

--- EDAT (İLGEÇ)

*Kendi başlarına anlamı bulunmayan; başka söz ya da söz öbekleri ile birlikte kullanılarak anlam kazanan sözcüklerdir.

*Farklı anlamlarda kullanılabilirler.

*Cümlede belli anlam ilgileri kurmaya yararlar.

*Eklendiği sözcük ile birlikte sıfat, zarf gibi görevlerde kullanılabilirler. Yani anlam ve görevi cümle içinde belirir.

*Genelde kendilerinden önceki kelimeye hal eki ile bağlanırlar.

*Cümleden çıkarıldıklarında, cümlenin anlamı bozulur.

BAŞLICA EDATLAR:

ile, yalnız, ancak, gibi, mi, için, sanki, üzere, -e göre, -e kadar, -e doğru, -e karşı, -e karşın, -e rağmen, -e dek, -e değin, -den sonra, -den önce, -den yana, -den dolayı, -den beri, -den başka, -den ötürü, sade, sadece, tek, bir, denli, değil

Not: Bazı kelimeler kendi anlamı dışında “sadece” anlamına gelecek şekilde kullanılırsa edat olurlar.

Maçı babamla seyrettim.

Yalnız kendini düşündün.

Bilgileri ancak sana verebilirim.

İşim bitti gibi.

Bana göre doğru yapmadın.

Akşama kadar durmadan konuştu.

Sabaha doğru uyuyup kalmışım.

Görünüşü hiç iyi değil.

Senden başkası bu olayı bilmemeli.

Gelmemek üzere gitti.

Sabaha karşı top atışları duyulmaya başlandı.

Önümüzdeki haftadan sonra işe başlarsın.

Pazardan önce bu işi bitirmeliyim.

Dünden beri başımda bir ağrı var.

Senden yana korkum yok.

Acıya rağmen adım atabiliyorum.

Tatlı mı tatlı bir bakışı vardı.

Koştuğu için yoruldu.

Beni sanki görmedin.

Yıl sonuna dek sizinle beraber olacağız.

Akşama değin, gözüm yoldaydı.

Buna karşın batı cephesi ağır darbe almıştı.

Hastalığımdan dolayı onunla ilgilenemedim.

Not: Edatlar (ilgeçler) başka kelimelerle birlikte kullanılarak söz öbeği oluşturabilirler. Buna “edat öbeği” denir.

*Bu öbek farklı türlerde görev alabilir.

Düş gibi bir saat geçirdik. (sıfat)

>BAZI ÇOK KULLANILAN EDAT VE BAĞLAÇLARIN İNCELENMESİ

--- BAĞLAÇ:

*Kendi başlarına anlamı bulunmayan; sözleri, sözcük öbeklerini, bazen de cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerdir.

(13)

*Cümleden çıkarıldıklarında, cümlenin anlamı bozulmaz fakat daralabilir.

*Bazen anlamlı sözcükler de kendi anlamını yitirip, bağlaç olarak kullanılabilir.

BAŞLICA BAĞLAÇLAR:

Ve, veya, yahut, ile, ama, fakat, oysa, lakin, dahi, ya da, ancak, çünkü, belki, meğer, yani, zira, yoksa, ayrıca, öyleyse, bile, ise, üstelik, yalnız, örneğin, nitekim, hatta, halbuki, ne var ki, mesela, ki, de, mademki, yeter ki.

ya……….. ya…………. , ne……… ne………. , hem…………. hem……….. , ister…………. İster………….. , gerek………… gerek……… , …………..olsun ………olsun Son kez baktı ve ilerledi.

Sen gel veya gelme, biz gideceğiz.

Anahtar, Ahmet yahut Ali’de olmalı.

Pazardan elma ile portakal aldık.

Yemek isterim ama midem ağrıyor.

Koştum, fakat yetişemedim.

Beni sevmezdi, oysa ben onu çok severdim.

Biraz tembeldir, lakin iyi çocuktur.

Sinemaya Ahmet dahi gelmedi.

Mühendisliği ya da tıbbı seçeceğim.

Alırdım ancak param kalmadı.

Hemen yatıp uyumalıyım; çünkü çok yorgunum.

Belki yarın, belki yarından da yakın.

Çok kızmıştım, meğer suçlu o değilmiş.

Romanda betimleyici öğeler çoktu, yani, bolca sıfat kullanılmıştı.

Izdırap içindeydi, zira çok acı çekmişti.

Artık gelmiyorsun, yoksa bana küstün mü?

Bağlaçlar sözcükleri bağlar, ayrıca, cümleleri de bağlayabilir.

Korkmuyormuş, öyleyse, o da yarışmaya katılsın.

O uyuyordu, bizse, harıl harıl çalışıyorduk.

Ahmet de Veli de zayıf aldı; üstelik ikisi de çalışkandı.

Seni severim; yalnız, bu konuda haksızsın.

Bazı şairler hicvetmeyi sever; örneğin, Nef’i bunlardandır.

Bu takım böyle gitmez dedim, nitekim söylediklerimde haklı çıktım.

Gaz lambamız, hatta mumumuz bile yoktu.

Kitap üçüncü baskıyı bile yapamadı; hâlbuki büyük ümitlerle yazılmıştı.

Kimse onu sevmiyordu, ne var ki, o bunu görmezlikten geliyordu.

Meyveleri ele aldığımız da, mesela, elmada her tür vitamin vardır.

Mademki, geldin, otur konuşalım.

O kadar çok yemek yedim ki, karnım patlayacak.

Bitsin de gidelim.

Ya sev, ya terk et.

Ne kızı verir, ne dünürü küstürür.

Bu makine hem yıkar, hem kurular.

İster inan, ister inanma.

Ahmet olsun, Mehmet olsun iyi öğrencilerimdendirler.

Gerek şiiri, gerekse düz yazıyı çok severdi.

>BAZI ÇOK KULLANILAN EDAT VE BAĞLAÇLARIN İNCELENMESİ ---

ÜNLEM:

*Kendi başına anlamı olmayan; sevinç, korku, heyecan, kızma, şaşma, acı, ürperme gibi duygular içeren ya da seslenme bildiren sözcüklerdir.

Ah! Ben ne yaptım böyle. (Pişmanlık) Ah ah! (Özlem)

Öf! Bu ne koku. (İğrenme)

(14)

Öf be! (Kızma) Vah vah! (Acıma) Eyvah! (Korku,şaşma) Oh be! (Rahatlama) Ay! (Canı yanma) Ey! (Seslenme) Hey! (Seslenme) Hişt! (Seslenme) Bravo! (Seslenme) Aman! (Şaşırma) Vay vay! (İğneleme) Tüh! (Pişmanlık) Eh! (Fena değil) Of! (Canı sıkılma) Yoo! (Kabul etmeme)

Not: Farklı türdeki sözcüklerde ünlem olarak kullanılabilir. Burada ses tonu önem kazanır.

Yaşa! Var ol!

Vatandaşlarım!

Yandım!

Dur!

Sus!

Yandım!

Arkadaş!

Güzel!

Yaşasın!

Sen!

Ya Rabbim!

Allah Allah!

Not: Ünlem kelimeleri ek alıp, isim olarak kullanılabilir.

Ahı tuttu, adamın. (Ahı >> isim)

---

BAZI ÇOK KULLANILAN EDAT VE BAĞLAÇLARIN İNCELENMESİ

İLE:

*Edat, Bağlaç, Zarf olarak kullanılabilir.

*Kendinden önceki sözcüğe bağlanıp, “-le, -la, -yle, -yla” şeklini alabilir.

İle: “ve” anlamında kullanılırsa, “BAĞLAÇ” olur.

Gelmesiyle gitmesi bir oldu.

Ahmet ile Hasan sinemaya gittiler.

Kalemle kâğıdı al; yazmaya başla.

İle: “araç, vasıta” ya da “birliktelik” anlamı katarsa, “EDAT” olur.

Ankara’ya uçakla gideceğiz. (vasıta) Maçı arkadaşlarla seyrettik. (birliktelik) Lütfen, ekmeği bıçakla kesin. (araç) Haberi anonsla tüm halka duyurdu. (vasıta)

(15)

İle: “durum” bildirip, “nasıl?” sorusuna cevap veriyorsa, “ZARF” olur.

Topa hızla vurdu.

Öfkeyle yerinden kalktı.

YALNIZ:

Yalnız: “sadece” anlamında kullanılırsa, “EDAT” olur.

Geride kalan yalnız sen değilsin.

Bu soruyu yalnız o çözebilir.

Yalnız: “ama, fakat” anlamındaysa, “BAĞLAÇ” olur.

Bu araba güzel, yalnız, çok pahalı.

Bu tür eserleri okurum; yalnız pek anlayamam.

Yalnız: “ismi nitelerse” , “SIFAT” olur.

Ona, “Yalnız Kovboy” diyorlardı.

Yalnız insanlara, sahip çıkmalıyız.

Yalnız: “fiili nitelerse” , “ZARF” olur.

Ölüme bile yalnız gitti.

Yalnız: “Tek başına kullanılıp”, “İSİM” olabilir.

Yıllardır, yalnızım.

GİBİ:

*Gibi, “benzetme, karşılaştırma, olasılık (tahmin), hemen” anlamları katabilir.

*Sıfat, zarf, isim olarak kullanılabilir.

Buz gibi havada dışarı mı çıkılır? (Benzetme, Sıfat grubunda yer almış.) Yapılan yemeği kurt gibi yedik. (Benzetme, Zarf grubunda yer almış.) Onun gibi çalışkan olmak isterdim. (Karşılaştırma, Sıfat grubunda yer almış.) İyice yıkayınca sakız gibi oldu. (Benzetme, Zarf grubunda yer almış.) Sınavı kazanacak gibi. (Olasılık, Edat)

Onun gibisini az bulursun. (İsim olarak kullanılmış.)

Güreşçi rakibini tuttuğu gibi yere yıktı. (Hemen, Zarf grubunda yer almış.)

ANCAK:

Ancak: “sadece” yada “olsa olsa” anlamında kullanılırsa, “edat” olur.

Bu yaptıklarına ancak o katlanır. (sadece) Ancak, ona inanırım. (sadece)

Bu kömür ancak bir ay yeter. (olsa olsa, en fazla) Bu araba ancak onbeşbin lira eder. (olsa olsa)

Ancak: “ama, fakat” anlamında kullanılırsa, “BAĞLAÇ” olur.

Çok anlattım, ancak anlamadı.

(16)

Ancak: “henüz, şu an” anlamında kullanılırsa, “ZARF” olur.

Ne bakıyorsun, ancak gelebildim.

DOĞRU:

Doğru: “yönelme” bildirirse “EDAT” olur.

Eve doğru gidiyordu.

Doğru: “ZARF” olarak kullanılabilir.

Otobüsten inince, doğru okula git.

Doğru: “SIFAT” olarak kullanılabilir.

Doğru söze ne söylenir.

Doğru: “İSİM” olarak kullanılabilir.

Doğru, o da bizimle gelmişti.

Buna, doğru parçası denir.

BAŞKA:

Başka: “hariç” anlamında kullanılarak “EDAT” olur.

Fuzuli’den başka tüm şairler bu konuyu ele aldı.

Başka: “SIFAT” olarak kullanılabilir.

Başka insanları da düşünmek zorundayız.

Başka: “ZAMİR” olarak kullanılabilir.

Başkası, bu iyiliği yapmazdı.

Başka: “ZARF” olarak kullanılabilir.

Bıktım senin başka başka konuşmalarından.

DE:

*De, “gibilik, eşitlik, katılma, pekiştirme, dahi, bile, istek vb.” anlamlar katar.

*Bağlaç olan “de” kelimeden ayrı olarak yazılır.

Ben de güvenemez oldum. (dahi, bile) Konuş da ne olduğunu anlayalım. (istek) Hazırlanacak da, biz de gideceğiz. (İğneleme)

Toplantıya Mine de geldi. (diğerleri gibi anlamı katmış.) Gitmem de gitmem diyordu. (pekiştirme.)

Not: Hal eki olan –de, kelimeye bitişik yazılır, bulunma ve yer bildirir.

Ahmet’te kalem de var.

Okulda kurallara uyardı.

1. SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ

(17)

- Sözlü anlatım türleri konusuna göre bir hazırlık gerektirir.

- Bu hazırlık bir yıl sürebileceği gibi birkaç yılda sürebilir. Kongre örneğinde olduğu gibi.

- Sözlü anlatım türlerinin ön hazırlığı yapılır. Bu hazırlık bazen özet bazende tamamı metin olarak kabul ve değerlendirmeye alınır.

- Daha ziyade uzmanlık alanı gerektiren türlerdir.

- Konularına göre bilim ve onur kuralları ve sekreterya marifetiyle icra edilenleri vardır. Kongre, sempozyum örneğinde olduğu gibi.

- Sözlü anlatım türlerinde sözlü kompozisyon kuralları ile diksiyon kuralları önemli yer tutar.

- Bu türlerde fikri plan uygulanır. Her hazırlık giriş-gelişme, sonuç bölümlerinden meydana gelir.

SÖZLÜ KOMPOZİSYON TÜRLERİ İKİYE AYRILIR 1. Tartışmaya dayalı anlatım

2. Görüşmeye dayalı anlatım

1. Tartışmaya dayalı anlatım türleri şunlardır:

1. Tartışma 2. Panel 3. Forum 4. Açık oturum 5. Münazara 2. Görüşmeye dayalı anlatım türleri şunlardır:

1. Sempozyum 2. Mülakat 3. Konferans 4. Kongre 5. Nutuk 1. Tartışmaya dayalı anlatım türleri

TARTIŞMA

- Tartışma, bir konu üzerinde birbirine aykırı olan görüş ve delilleri karşılıklı olarak tartıp savunma işidir.

- Konu ile ilgili görüşleri savunan kişilerden her birine tartışmacı denir.

- Tartışma ile günlük hayatta başvurduğumuz ağız dalaşı ile tartışma türünü birbirine karıştırmamak gerekir.

- Tartışma, karşıt düşünceleri olan kişilerin, görüşlerini medeni ölçüler içinde eleştirel bir bakışla ortaya koymaktır.

- Tartışma türü öncelikle bir ön hazırlığı gerektirmektedir.

- Seçilen konu üzerinde iyi düşünülür. Başka kaynaklara başvurulur. Her türlü kaynaktan yararlanılır.

- Tartışmayı bir başkan yönetir. Konu seviyeli bir üslup içinde tahlil edilir. Kanıtlarla konu detaylı işlenir.

- Tartışmanın amacı gerçeği bulmak ve ikna etmektir.

- Radyo, televizyon ve salon programlarında en çok kullanılan sözlü kompozisyon türlerinden biridir.

PANEL

- Dinleyiciler önünde, genellikle ilmi, sosyal ya da politik bir konuyu tartışmak amacıyla düzenlenen toplantılardır. Üye sayısı 3-6 arası değişir, bir başkan ve üyeler bir masanın etrafında oturarak icra edilir.

- Konu resmiyetten uzak, samimi bir havada icra edilir.

- Panelde amaç, sonuca varmak değil, konuyu açıklayan farklı görüş ve eğilimleri ortaya koymaktır.

- Panelde seyirciyle soru-cevap şeklinde bir bütünlük ve katılım sağlanır.

- Daha çok uygulaması salon programları olarak yapılır.

FORUM

- Dinleyicilerin düşüncelerini harekete geçirecek, konunun daha iyi anlaşılmasını ve açıklık kazanmasını sağlamak için yapılan sözlü anlatım türüdür.

- Forum bir başkan tarafından yürütülür. Katılımcı sayısı hayli fazladır.

- Başkan konuşmacılara süre verir. Tartışmalara fazla yer verilmez. Tartışma hakkı anca dinleyiciye verilir.

- Forum daha önceden belirlenen bir konu önceden ilan edilir. Ön çalışmalar ve katılımcılar belirlenir.

Dinleyiciyle iç içe yapılır.

AÇIK OTURUM

(18)

- Belli bir konuda, değişik düşüncelere sahip yetkili kişilerin bir araya gelerek, bir başkan yönetiminde bu dinleyiciler önünde yapılan toplantılara denir.

- Açık oturum bir tartışma çeşididir.

- Geniş bir salonda, radyo ve televizyonlarda uygulanır.

- Geniş halk kitlelerinin ilgisini çekecek konularak belirlenir.

- Alanında bilgi ve deneyim sahibi tanınmış kişiler açık oturuma davet edilir. Bu davet beş kişiyi geçmez.

MÜNAZARA

- Birbirine karşıt görüşleri savunan iki grubun yaptığı konuşma ve tartışmalara denir.

- Uygulaması okullarda, radyo ve televizyonlarda yapılır.

- Önceden belirlenen iki konu gruplara verilir.

- Ön çalışma yapıldıktan sonra uygulaması yapılır.

- Bu uygulama jüri önünde yapılır. Jüri hazırlık, savunma, çürütme, diksiyon, orjinallik gibi başlıklarda konuşmacılara puan verir. Her iki gruptan bir konuşmacı başkan olur. Konuşma sıralarını belirler.

Başkan ilk ve son olmak üzere iki konuşma yapar.

- Münazarada sonuç ne olursa olsun olgunlukla karşılanmalı ağırbaşlı bir kişilik sergilenmelidir.

ÖRNEK MÜNAZARA KONULARI

- Uygarlık insanı mutlu kılar mı, kılmaz mı?

- Çocuğun eğitiminde anne mi yoksa baba mı önemlidir?

- Savaşlar yapıcımıdır yıkıcımıdır?

- Uygarlığın gelişmesinde sanat mı, bilim mi önemlidir?

2. GÖRÜŞMEYE DAYALI ANLATIM TÜRLERİ

Sempozyum, Kongre, Konferans, Nutuk gibi türlerdir.

SEMPOZYUM

- Bir konu veya değişik kişiler üzerinde yapılan ve dizi konuşmalardan oluşan toplantıya denir.

- Amaç; konuya yetkili kişilerin kendi inceleme ve araştırmalarına dayalı görüşleriyle katkıda bulunmaktır.

- Uygulaması en çok üniversitelerde ve devlet kurumlarında yapılmaktadır.

- Sempozyumda farklı kişiler farklı konuşmalar sunsalar da konu bütünlüğü göz önünde tutularak icra edilir.

- Sempozyum bir başkan tarafından yönetilir.

- Sunulan bildiriler daha sonra kitap haline getirilir.

- Ön hazırlık yapılarak hazırlanır.

KONFERANS

- Bir kişinin uzmanlık alanı olduğu konuda duygu ve düşüncelerini açıklamak, dinleyenleri bilgilendirmek amacıyla bir topluluk karşısında yapılan hazırlıklı konuşmaya denir.

- Konferans veren kişiye konferansçı denir.

- Bilim, teknik, fen, sanat, edebiyat, eğitim, ekonomi, tarım, vb. her konuda verilir.

- Konferans konuşma türleri içinde en güçlü olanıdır.

Konferansta şu ilkelere uyulur;

1- Konu ilgi çekici olmalıdır.

2- İyi bir hazırlık yapılmalıdır.

3- Cümleler kısa, etkili ve açıklayıcı olmalıdır.

4- Diksiyon kurallarına hakim olunmalıdır.

(19)

5- Kılık kıyafete özen gösterilmelidir.

Üniversitelerde en çok uygulanan sözlü komp. türüdür.

KONGRE

- Konuyla ilgili birçok kişinin katıldığı, belli bir zaman aralıklarında gerçekleştirilen toplantı çeşididir.

- Kurum veya kuruluşlar tarafından düzenlenir.

- Ulusal ve uluslar arası niteliği olan bir türdür.

- Kongreye katılan kişiler bildiriler sunarlar. Bunlar tartışmalı bir şekilde değerlendirilir.

- Teknik imkânlardan çokça yararlanılır.

- Sunucular ve dinleyiciler alanının uzmanlarından oluşur.

- Her türlü konuda düzenlenir.

- Kongre sonunda sunulan bildiriler kitap haline getirilir.

- Kongrelerde en az bir yıllık bir çalışma yapılır. Sekreterya, bilim kurulu, onur kurulu gibi heyetler oluşur.

- İktisat kongresi.

- Dünya gübre kongresi - Türkoloji kongresi

- Tıp kongresi gibi çokça örnekleri vardır.

NUTUK

- Bir topluluğa bir fikri, bir amacı anlatmak, dinleyenleri inandırmak, heyecanlandırmak amacıyla yapılan hazırlıklı konuşmalardır.

- Konuşmayı yapan kişiye hatip denir.

- Ses tonu, jest-mimik, diksiyon kuralları hitapta çok önemlidir.

- Dinleyiciler ile hatip arasında ortak fikir ve heyecandan oluşan bir köprü kurulur.

- Daha ziyade milli, dini, siyasi, askeri konularda uygulaması yapılır.

- Hatip, alanında geniş bir kültüre, ikna kabiliyetine sahip olmalı, cesaretli ve ağırbaşlı davranmalıdır.

- Parlamento kürsüleri, miting alanları, ibadethaneler, kışla vb. alanlar nutukların icra edildiği alanlardır. Fikri plan uygulanır.

Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku Halide Edib’in Kara Bir Gün Nutku

Hamdullah Suphi’nin nutukları edebiyatımızın en güzel örnekleridir.

Örnek Sorular 1: Aşağıdakilerden hangisi hareketli planla yazılan bir yazı türüdür?

A) Şiir B) Deneme C) Roman D) Fıkra E)Makale

Örnek 2: Aşağıdakilerden hangisi konusu düşünceye dayalı türlerden biri değildir?

A) Makale B) Tiyatro C) Deneme D) Konferans E) Sohbet Örnek 3: Aşağıdakilerden hangisi hikayeyi tamamlayan temel öğelerden biri değildir?

A) Zaman B)Düşünce C) İnsan D) Mekan E) Plan

Örnek 4: Aşağıdakilerden hangisinde konuyla ilgili ileri sürülen görüşlerin ispatı yapılır?

A) Deneme B) Gezi C) Anı D) Makale E) Söyleşi

Örnek 5: Aşağıdakilerden hangisi bir toplu tartışma türü değildir?

A) Panel B) Sempozyum C) Açık Oturum D) Forum E) Eleştiri

Örnek 6: Bilim, sanat, kültür ve benzeri konularda yeni bilgiler vermek, bir konuya açıklık getirmek, yeni bir görüşü savunmak amacıyla seçkin bir dinleyici topluluğu karşısında yapılan hazırlıklı konuşmaya ne denir?

A) Konferans B) Sempozyum C) Münazara D) Panel E) Forum TÜRKÇEDE ANLATIM TÜRLERİ

Türkçede anlatım türlerini önce ikiye ayırıyoruz;

(20)

1. Yazılı Anlatım 2. Sözlü Anlatım

Yazılı anlatımı kendi arasında üçe ayırıyoruz;

1. Duygu ağırlıklı yazılar (şiirsel anlatım) 2. Olay ağırlıklı yazılar

3. Düşünce ağırlıklı yazılar

1. Duygu ağırlıklı yazılar (Şiirsel anlatım) - Şiir en eski edebiyat türüdür.

- Her millet sanat amacıyla ilk önce şiir söylemiştir.

- Nesir ancak yazılın bulunmasıyla sanat alanına girmiştir.

- Şiir insanı bir ruh halinden başka bir ruh haline taşıyan büyülü yazıdır.

- Ses, ölçü, kafiye gibi ahenk unsurlarıyla örtülü sanatlı sözlerdir.

- Şiir bir kelime mimarisidir.

- Şiir ruha seslenir, hayallere renk katar, hayatı mısralarda yaşatır.

- Şiir olmayan yerde insan sevgisi yoktur.

- Şiir musikinin de temelidir. Her beste sağlam bir güfte (şiir) üzerine bina edilir.

- Şiirde hissi plan uygulanır.

- Şiir bir üslup işidir; şiir yazıldığı dilin içindedir.

- Şiir dilin işleyişini gelecek kuşaklara anlatır.

Konularına göre şiir türleri;

1. Epik Şiir: Destan niteliğinde olan şiirdir.

Destan: Eski çağlarda, savaş, göç ve afet gibi önemli olayların etkisiyle söylenmiş, uzun manzum yiğitlik hikâyelerinin derlenip düzenlendiği eserlere denir.

Destan ikiye ayrılır.

1. Doğal Destan; Çok eski devirlerde millet vicdanında derin izler bırakan olayların şair ya da saz şairleri tarafından söylenen biçimidir.

Saka Destanları: Alp Er Tunga – Şu Destanı Hun Destanı: Oğuz Kağan Destanı

Gök-Tür Destanı: Bozkurt – Ergenekon Destanı Uygur Destanları: Türeyiş – Göç Destanı Dünyada: Yunan – Lidya, Odesa

Fin - Kalevela

Hint – Ramayana gibi örnekler verilebilir.

2. Yapma Destan: Yakın ve yakın çağlarda bir şair tarafından destan kurallarına uygun olarak yazılmış biçimidir.

Fazıl Hüsnü Dağlarca: Üç Şehitler Destanı Mustafa Kemal’i gördüm düşümde Daha, diyordu

Şehit olasım geldi, Sabaha, diyordu

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun Malazgirt Destanı Aylardan Ağustos günlerden Cuma,

Gün doğmadan ikilim-i ruma Bozkurtlar ordusu geçti hücuma

2. Lirik Şiir: Duygu ve düşünceleri coşkulu bir dille anlatan şiir çeşididir.

Türk edebiyatında “âşık” denilen halk şairleri şiirlerini bu çeşitte hala sazla söylemektedirler.

(21)

Türk edebiyatında Fuzuli, Nedim, Karacaoğlan, Yahya Kemal’de şiir türünün önde gelen temsilcileridir.

3. Didaktik Şiir: Bilim, felsefe, sanat, ahlak, din vb. konularda bilgi vermek ve onların temel ilkelerini öğretmek amacıyla yazılan şiirlerdir.

Yusuf Has Hacip, Ziya Paşa, Tevfik Fikret, Mehmed Akif bu türün önemli şairleridir.

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

4. Pastoral Şiir : Çoban ve kır hayatını, tabiat güzelliklerini anlatan şiirdir.

Türk edebiyatında tabiat ve kır şiirleri örneği azdır. Divan-ı Lugatıt Türk de ilk örneklerini görüyoruz.

İkiye ayrılır

İdil : Kır ve tabiat sevgisini

Eglog : Çobanların karşılıklı konuşmalarla hayatını anlatır.

Dünya edebiyatında: Theokritos Latin edebiyatında: Vergillus’tur.

Bir örnek;

Tabiatta haşir neşir Kırlarda geçen ikindi vakti Sakin, dinlenmiş, rahat Bir gün daha bitti

Behçet NECATİGİL

5. Dramatik Şiir: Özellikle batıda görülen şiirsel tiyatro eserleridir.

Safokların Elekra’sı bunun en güzel örneğidir.

6. Satirik Şiir: Toplumu ya da kişileri eleştiren, alaya alan şiirlerdir.

Örnek ; Rıza Tevfik’ten

Feylozof Rıza’yım dinsiz anlama Dini ben öğrettim kendi babama Her ipte oynarım cambazım amma Sırat köprüsünü geçemem hocam.

Selimi’den

Komşular bilirler cümle bu işi, Arpa yemez, kırılmıştı dişi, Kuyruğundan kaldırırdı beş kişi Odun taşıdığım eşek nic’oldu.

Edebiyatımızda şiir : 12. y.yıla kadar halk şiiri

13. 18. y.y halk şiiri – yüksek zümre şiiri (divan edebiyatı)

19. y.y ve günümüz Halk şiiri, Divan şiiri tesirinde Türk Batı şiiri (Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati) Cumhuriyet dönemi Türk şiiri olarak günümüze kadar gelir.

OLAY YAZILARI

- Yazının icadıyla sanat alanına girmiştir.

- Hareketli plan uygulanır.

- Uzun yazılardır. Konu alakalı olay ve olayları anlatır.

- Matbaanın icadıyla kullanım alanı çok genişlemiştir.

- İlk örneklerini Avrupa edebiyatında görüyoruz.

- Yine edebi sanatlara -özellikle benzetme- çokça yer verilir.

- Hikâye edici, tasvir ve tahlil edici üslup ön plandadır.

- Dili ve üslup olarak hayat hikâyeleri ve verilmek istenen mesajlar kahramanların dilinden verilir.

- Geniş bir okuyucu kitlesi tarafından sürekli okunur. Çoğu olay yazılar sinemanın fikri ve tematik yapısını oluşturur.

OLAY AĞIRLIKLI YAZILAR ŞUNLARDIR

(22)

1. Masal 2. Fabl 3. Hikâye 4. Roman 5. Tiyatro 1. Masal:

Toplumun hayal gücüyle yaratılmış sözlü verimlerdir. Sonradan yazıya geçirilmişlerdir. Halk hikayeleri, destan yollu hikayelerden ayrıldığı gibi, halk masalları da halk hikayelerinden ayrılır.

Masalların tekerleme ile başlayan başlayış ve bitiş tekrarlar vardır. “Bir varmış, bir yokmuş, tanrının kulu pek çokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… gibi başlar.

Masal motifleri aile ve toplum yaşantısına ait nice gerçekleri sezdirmektedir.

Masal olaylarından, ibret gözüyle faydalı dersler çıkarılabilir.

Her ülkenin görüş ve düşüncelerini yansıtan kendine göre masalları vardır.

Masallarda hareketli plan uygulanır. Bu plan giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden meydana gelir.

Türk masalları konularına göre, “köşe masalları, keloğlan masalları, cin-peri masalları, padişahın üç oğlu, üç kızı masalları” gibi çeşitlere ayrılır. Eflatun Cem Güney kendisini Türk masallarına adamış bir bilgedir.

2. Fabl:

Dünya edebiyatına en eski ve en yaygın dramatik hikâye türlerinden biridir.

Fabllarında fıkralar gibi belli bir amacı, kısa konusu, türlü kahramanları vardır.

Fabllar çoğunlukla didaktik (öğretici) bir amaç güder, ahlak dersi vermeye çalışır.

Fablda konu kısadır. Teşhis ve intak sanatı ön plandadır.

Masalımsı olaylarla sonuca gidilir.

Dünya fabl edebiyatının en tanınmış yazarları;

Hesiad, Ezap ve La Fontaine’dir.

Asya edebiyatında Kelile ve Dimme

Bizim edebiyatımızda Ahmet Mithat Efendi Kıssadan Hisse ile Orhan Veli Kanık’ın tercümeleri vardır.

“Arslan postuna bürünmüştü eşeğin biri Canına okuyacaktı dünyanın

İnsafı da yoktu kafir hayvanın Tir tir titretiyordu gökle yeri” gibi 3. Hikaye:

Olmuş ya da olması mümkün olan olayları anlatan kısa yazılardır.

Hikâyeyi oluşturan temel öğeler arasında kişiler, olay, zaman, mekan, dil ve anlatım başta gelir.

Hikâyelerde hayatın kısa bir anı işlenir.

Ayrıntılara girilmez.

Anlatımda romanda uygulanan yöntemler uygulanır.

Hareketli plan uygulanır.

Bu plan giriş, gelişme, sonuç bölümlerinden meydana gelir.

Hikâyeler ikiye ayrılır:

2. Olay hikâyesi: Ömer Seyfettin’in hikâyeleri 3. Durum hikâyesi: Sait Faik’in hikâyeleri

Tanzimatla edebiyatımıza girmekle beraber en güzel milli edebiyat ve cumhuriyet döneminde vermiştir.

Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Memduh Şevket Esendal, Sabahattin Ali, Sait Faik, Kenan Hulusi Kuray, Tarık Buğra, Sevinç Çokum, Selim İleri Us en önemli hikâyecilerimizdir.

4. Roman:

(23)

- Olmuş veya olabilecek bazı olayların kişi, yer, zaman ve mekân çerçevesi içinde anlatılan eserlere roman denir.

- Roman anlatmaya dayalı bir edebiyat türüdür.

- Esas olarak bir hikâye ile bunu anlatan bir anlatıcıya dayanır.

- Romanı edebi kılan romancının dili kullanma kabiliyetinde saklıdır.

- Romanda asıl hedef; insan gerçeğini anlatmaktır.

- Romanda hareketli plan uygulanır.

- Bu plan giriş, gelişme, sonuç bölümünden meydana gelir.

ROMAN ÇEŞİTLERİ Roman çeşitleri dörde ayrılır.

1. Macera Romanları : Peyami Safa - Cingöz Recai 2. Tarihi Romanlar : Abdullah Ziya – Kozanoğlu 3. Sosyal Romanlar : Halide Edip

4. Tahlil (Psikolojik) Romanlar : Ahmet Hamdi Hoca, Peyami Safa –Yalnızız

- Romanlar edebiyatımıza Tanzimat edebiyatıyla girmiştir. Ondan önce edebiyatımızda mesneviler, mensur hikayeler, halk hikayeleri, meddah hikayeleri, dini, destani hikayeler almaktaydı.

- Tanzimatla birlikte ilk romanlar tercüme ve ilk örnekleri verilmeye başlanır.

- Yusuf Kamil Paşa’nın Tercüme-i Telemak ilk tercüme roman - Şemsettin Sami’nin Taaşşuk ve Talat ve Fitnat (1872) - Namık Kemal İntibah (1876)

- Namık Kemal Cezmi (1881)

- Sami Paşazade Sezai: Sergüzeşt (1888) - Nabizade Nazım: Zehra (1896)

- Recaizade Mahmut Ekrem: Araba Sevdası (1898) İlk romanlarımızdır.

Servet-i Fünun döneminde roman türü teknik yönden olgunlaşır.

Cumhuriyet döneminde artık Türk romanı kimliğini kazanır.

Halit Ziya, Mehmet Rauf, Hüseyin Rahmi, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri, Reşat Nuri, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Mustafa Necati Sepetcioğlu, Tarık Buğra, Selim İleri ve ilk defa Nobel ödülü alan Orhan Pamuk türün en önemli temsilcileridir.

TİYATRO

- Tiyatro, oyun denilen bir metnin genellikle sahne üzerinde ve seyirci kitlesi önünde sanatçılar tarafından canlandırılmasıdır.

- Tiyatroda “görme” ve “işitme”ye dayanan iki temel öğe vardır.

- Görmeye dayananlar; kostüm, dekor, renk, ışık insan tavırları ve hareketlerdir.

- İşitmeye dayananlar ise; sesler, ezgiler, konuşmalar ve söyleşmelerdir.

- Hareketli plan uygulanır. Giriş, gelişme, sonuç bölümlerinden oluşur.

- Tiyatroyu iki öbekte toplamak mümkündür.

Bunlar: 1. Dramatik Tiyatro: Dram türünü içine alan tiyatrodur.

2.Epik tiyatro: 1945 den bu yana gelişen tiyatrodur.

Ülkemizde tiyatro tanzimatla başlar. Ondan önce “seyirlik oyunlar”, “Karagöz”, “Ortaoyunu”, “Kukla”

dediğimiz örnekler vardı.

- Şinasi, Namık Kemal, Ebuzziye Tevfik, Ahmet Mithat Efendi ilk örnekleri vermişlerdir.

- Şair evlenmesi, Vatan yahut Silistre ilk örneklerdir.

- Ülkemizde tiyatro asıl gelişimini cumhuriyet döneminde verir. Cevat Fehmi Bozkurt, Necip Fazıl, Haldun Taner, Orhan Asena, Tarık Buğra, Turgut Özakman en güzel örneklerini vermişlerdir.

- Batıda ise İngiltere’de Şekspir, Fransa’da Cornaille, Almanya’da Shiller en güzel örneklerini vermişlerdir.

4 – DÜŞÜNCE YAZILARI (Fikir Yazıları)

(24)

- Bunlar genellikle gazetecilik ve dergicilikle ilgili küçük hacimli yazılardır.

- Bu yazılarda çoklukla bir gerçek, bir düşünce, bir gözlem, bir tecrübe okuyucuya iletilmek istenir.

- Böylece okurların bilgi dağarcıkları zenginleştirilmeye çalışılır.

- Bu tür yazılarda dil sade, yalın ve anlaşılır bir biçimde kullanılır.

- Süslü duygusal anlatımlara yer verilmez.

- Fikir yazılarında fikri plan uygulanır. Bu plan giriş, gelişme, sonuç bölümlerinden meydana gelir.

- Düşünce ağırlıklı (fikir yazıları) yazıların en önemlileri şunlardır: Makale, fıkra, deneme, eleştiri, sohbet vs.dir.

MAKALE

- Ele alınan fikri bir duyguyu, bir düşünceyi delil ve ispat yoluyla anlatan yazılara denir.

- Makale bir fikir yazısıdır.

- Sanat, bilim, spor, politika, teknik, kültür vs gibi çeşitli konularda yazılabilir.

- Makale önce gazete ve dergilerde yayınlanır. Her gazetenin bir baş makale yazarı vardır. Daha sonra günlük makaleler kitap haline getirilir.

- Fikri planla yazılır. Giriş gelişme sonuç bölümünden meydana gelir.

- Giriş bölümünde ele alınan fikrin tanımı, gelişme bölümünde tahlili, analizi olumlu, olumsuz yönden irdelemesi yapılır. Sayısal bilgilere gelişme bölümünde yer verilir. Sonuç bölümünde ise ispat edici, yönlendirici bilgiler yer alır.

- Edebiyatımıza tanzimatla girmiştir. İlk örnek Namık Kemal’in “Vatan Makalesi”dir.

- Makale türü gazeteciliğin gelişmesiyle büyük hamle yapmıştır.

- En önemli makale yazarlarımız; Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Ziya Gökalp, Fatih Rıfkı, Peyami Safa, Taha Akyol, Mehmet Barlas vb.dir

FIKRA

- Gazete ve dergilerin belli köşelerinde çıkan, günlük konuları işleyen, inceleyen, yorumlayan kısa yazılardır.

- Temel düşüncesi yaşanan güncel olayları okurla paylaşmak, o konudaki düşünceleri aktarmaktır.

- Son zamanlarda gazetelerin en çok okunan bir yazı türü haline gelmiştir.

- Makale gibi gazeteciliğin gelişmesiyle ortaya çıkan bir türdür.

- Makalede ayrılan en temel özelliği kısa ve güncel olmasıdır.

- Fıkrada nükte, moral verme, hoş ve dokunaklı bir sonuca varmak amaçlanır. Makale gibi ispat zorunluluğu yoktur.

- Fıkrada konu basitçe işlenir. Fikri plan uygulanır. Bu plan; giriş, gelişme, sonuç bölümlerinden meydana gelir.

- Anlatım sade ve ustalıklıdır.

- Edebiyatımızda en önemli makale ustaları; Hasan Ali Yücel, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Fatih Rıfta Atay, Ahmet Kabaklı, Güneri Civaoğlu, Hasan Pular, Oktay Ekşi, Rauf Taber vb.dir.

DENEME

- Ele alınan bir konu üzerinde özel görüş ve düşüncelerini iddiasız, kesin kurallara varmaksızın anlattığı yazılardır.

- Deneme için kalem deneyimi de denebilir.

- Başka bir görüşle yazarına göre yazı demektir.

- Denemeler eleştirilmeyen yazılardır.

- Denemede sade, güzel bir anlatım vardır.

- Ele alınan fikri kanıtlama ve kesin sonuca bağlama şartı yoktur.

- Genellikle edebiyat, sanat, felsefe ve bilimsel konuları işler. Fikri plan uygulanmakla bu plana bağlı kalma şartı yoktur.

- 16. y.y Fransa’da ortaya çıkan bir türdür. Kurucusu Fransız Montaigne sayılır. Daha sonra İngiliz Bacon türü daha entelektüel hale getirmiştir.

- Bizim edebiyatımızda deneme türünde A.Hamdi Tanpınar, Suut Kemal Yetkin, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Melih Cevdet Anday, Cemal Meriç, Sezai Karakoç, Beşir Ayvazoğlu, Mustafa Miyazoğlu vb. örnekler vermişlerdir.

- Geçmiş yıllarda Mustafa Miyazoğlu’nun “Çok Sesli Ölüm” adlı denemesi Avrupa’da deneme ödülüne layık görülmüştür.

(25)

ELEŞTİRİ

- Bir sanat eserinin, bir sanatçının gerçek değerini belirtmek amacı ile yapılan inceleme; bir metni inceleme yolu ile o metnin üzerinde bir değer yargısına varma; bir eserin zayıf ve kuvvetli yanlarını belirtme, değerlendirme amacıyla edebiyatçılara yol gösterici yazılardır.

- Eleştirmen bir eserin gerçek değerini belirten kişidir.

- Eleştirmenin görevi yazar ile okuyucu arasında bir köprü vazifesi görmektir.

- Batı edebiyatının önemli edebiyat türlerinden biridir.

- Yıpratmak, yıkmak amacı gütmeyen yapıcı yazılardır.

- Fikri plan uygulanır. Giriş, gelişme, sonuç bölümlerinden meydana gelir.

- Batı edebiyatında sponsor, lemaitre en önemli eleştiri ustalarıdır.

- Bizim edebiyatımızda; Muallim Naci, Recaizade Mahmud Ekrem, Mehmet Murat, Hüseyin Cahit Yalçın, Rauf Mutluay, Vedat Günyol, Asım Bezirci, Fethi Naci, Doğan Hızlan, Selim İleri vb. gibi ustalarımızdır.

SOHBET

- Makale planı ile fakat bir konuşma havası ile yazılan yazılardır.

- Sohbetler ele alınan konuyu fazla derine inmeden karşımızdaki biriyle konuşuyormuşuz gibi yazılan fikir yazılarıdır.

- Yazar kişisel görüşlerini sohbet sıcaklığı ile anlatmaktadır.

- Sohbetin belli bir konusu yoktur. Her konuda yazılabilir.

- Edebi, siyasi, dini, sanat, sinema, tarihi, spor vb. her konuda yazılabilir.

- Fikri plan uygulanır. Bu plan; giriş, gelişme, sonuç bölümlerinden meydana gelir.

- Makaleden farkı daha senli, benli, daha içten bir dil ile yazılmış olmasıdır.

- Nükteli sözler, atasözleri, anılarla dolu kısa sıkıcı olmayan yazılardır.

- Edebiyatımızda Selim Sırrı Tarcan, Nurullah Ataç, Şevket Rado, Necdet Evliyagil, Orhan Boran, Aydın Boysan, Cemalnur Sargutus sohbetleriyle iz bırakan ustalarımızdır.

FAYDALANILAN ESERLER

1. Yüksek Öğretimde Türk Dili, Prof. Dr. Mustafa ÖZCAN 2. Türk Dili, Prof. Dr. Recep TOPARLI

3. Montaigne: Denemeler

4. Türk Dili, Yard. Doç. Dr. Hasan KULA 5. Edebiyat: Mehmet KAPLAN

Referanslar

Benzer Belgeler

Üçüncü şahıslara ait, üzerinde Nikon hologramı bulunmayan şarj edilebilir Li-ion pillerin kullanılması, fotoğraf makinesinin normal çalışmasını engelleyebilir veya

- Gelişmiş: Windows Kimlik Doğrulama: Veri tabanı erişimi için Windows kimlik doğrulama gerektirir.. Her Windows kullanıcısına SQL Sunucusu erişimi

elde edilen taze dışkılarının 30-45 günlük bir süre içerisinde olgunlaşması sağlanarak organik gübreye

okuma güçlüklerinin tanılanması ve giderilmesi; okuma metinlerinin yapısı; şiirlerin, bilgilendirici ve hikâye edici metinlerin öğretimi, metinler

• Makinenin kapakları çıkarıldığında veya açıldığında, makine yağlanırken veya kılavuzda belirtilen diğer bakım ayarlarından herhangi birinin yapılması sırasında

Daha çok şeker pancarı ve hayvan pancarı sahalarında tek yıllık geniş yapraklı yabancı otlara karşı seçici olarak kullanılmaktadır. Uygulama çıkış

Şekil 4.23.’te kireç ve katalizör oranlarının sabit tutulup odun talaşı oranı düşük atık yağ oranı yüksek karışım ile odun talaşı yüksek atık yağ oranı

Amerikan donanması- nın en hızlı denizaltısı yaklaşık 25-30 knot hızla gidebilir- ken, eğer herşey planlandığı gibi giderse Denizaltı Exp- resi ismi verilen bu yeni