• Sonuç bulunamadı

ORUÇ. Yazan: CEVAT ÇELEBİOGLU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ORUÇ. Yazan: CEVAT ÇELEBİOGLU"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

ORUÇ

Yazan: CEVAT ÇELEBİOGLU Ramazan ,ayında mü'minler yarlığanmak için dua, tevbe ve istiğfar

ederler. Cami'lerde Kur'an okumak, dinlemek suretiyle kalplerinde açılan

nurlu ufuklardan asalet ve nezahete kavuşan temiz ruhlariyle o büyük var-

lığa (Rabbü'l-İzzete) yaklaşilll§ olurlar. O'nun rızasına, sevgili Peygambe- rinin şefaatına ehliyyet kesbederek bayramların müjdelediği ebedi fela4a nail olmak için, cami'ler, mescidler dolup boşalır, bütün Müslüman evleri nurlu, feyizli, bereketli, şerefli birer mesçidi andırır. Bazılarında mukabele- ler, Kur'aıılar, hatimler, mevlidler okiınur; dua ve istiğfar edilir, Resul-i Ekrem Efendimize salat ü selam getirilir, iftar edilir. Bazılan da geceleri teravih kılınınakla ihya edilir. Fukara, muhtaclar doyurulur, yetimler, öksüzler, kimsesiz fakir dullar giydirilir, böylece bayrama erilir. Bu alınan

feyz, bereket, avn ü · inayet-i Rabhani ile nurianan kalbler, parlayan yüzlerin, elde edilen sayısız ma'ne:vi ni'metlerin asarııu izhar için bayram

yapılır. Yoksa imanlı, inançlı kimselere göre,_Ramazan gitti, oruc bitti diye bayram yapmak değil, malızun alinak icab eder.

Oruc, Dünya ve Ahiret salidelini te'min eder Saadet . n, edir? Evvelemirde şurasım hatırlıyalım ki:

İnsaıılar şu Dünya denilen mahsüsat alemine gelir, mukadder olan ömür- lerini tükettikten sonra ömürleri sona erer ermez geldikleri aleme dönerler.

Bu da her gün gözlerimiz önünde cereyan edip durmaktadır: Her gün bir kaç yavru Dünyaya gelmekte, ömürleri tükenen bir kaç kişi de Alıiret haya- tına dönmek için ebedi karargalıları olan kabiriere tevdi' edilmektedir. Bu gelip gitme kendi elimizde -arzumuzla- değildir. Halık Teala'ıun yaratması, yaşatması, öldürmesiyledir.

. Dünya Haydtı

Dünya

hayatı

pek renksiz, pek

kararsızdır.

Her gün, her

s~~t, başka

başka cilvelerle tecelli edip durmaktadır. ·

· Bu gün sürur, sevinç içinde güldürür. Yarın elem keder içinde ağlatır.

Bu gün zevk u safa içinde yaşatır, yarın eza, cefa karşısında sızlatır. Bugün,

sağlam, sıhhatli, kuvvetli gösterir, yarın alll, hasta; zayıf düşürür. Bugün,

(3)

varlıklı tüccar, milyoner kılar, yarın yoksul, muhtac, müflis yapar. Bugün, i'tibar, 'ilıtiram elleri üzerinde gezdirir, yarın zillet ve hakaret nazariarı kar§ısında bırakır. Bu gün memur, müdür; müdebbir kılar, yarın ma'zül,

mağdur, emekli yapar. Bu gün gezdirir, tozdurur, söyletir, yarın yataklara serip inletir.

Hülasa, dünyamn afetleri, musibetleri, ezici, üzücü, yakıcı, yıkıcı,

gam keder verici, ağlatıcı halleri pek çok, pek çe§itli, muhtelif derecede

§iddetlidir. Ziya Paşa ne güzel :demi§tir:

Bir katre i§en yeşme-i pür-hUn-ı feniidan

Bô.şın alamaz bir daht baran-ı bellidan AsUde olam dersen eğer gelme czhiine Meydana düşen kurtulamaz seng-i fenadan

Ramazan-Oru§ .

Şehr-i Ramazan -Farisicesi (Malı-i ruze), Tiirkçesi (Oruc ayı) olduğunu

mü'minler bilir.

"'

Bu ayın (Ramazan)· adını almasımn vecihleri' §öylece bildirilmekte- dir:

( ~ _;); kızgın, yakıcı sıcaklar, · artıcı hadret yahud doğrudan doğruya

yakmak ma'nalannadır. Binaenaleyh:

ı- Ramazan ayı -aylara isim verilirken- sıcak mevsime tesadüf ettiği için bu ismi almı§tır.

2 - Ramazan ayımn -mağrifet ayı olduğundan- oruc tutanların gü- nahlanm yakıp mahvettiği münasebetle ·.bu isim verilmi§tir.

g-· Oruclu kimsenin -bilhassa yaz günlerinde- iç harareti, mide susuz-

luğu, yanması §iddetlendiğinden dolaYı bu .namı almı§tır. ·

* * *

Bütün alemleri, varlıklan yaratıp ya§atan, kemale eri§tiren (Rabbü'l-ale- min} olan (Allahu zü'l-Celal); bazı zaman ve mekanları ve bazı insanlan , ı

· ayrı ayrı meziyetler, faziletler, §erefler bah§etmek sfıretiyle diğerlerine taf- dil ve tercih etmi§tir.

İdraki

§erefine mazhar.

huyurulduğumuz (Ramazan-ı

1

Şerif ayı)da, seneyi te§kil eden on iki ay içinden böylece §erefler, faziletler, kutsiyyetler, es bab-ı necat ve felah olan mevhibeler, İlahi ihsan, atiyye, mağ­

firet ve rahmetlerle bezenmek suretiyle diğer aylara tafdil edilmi§, üstün

kılınını§tır. Şöyle ki:

(4)

1

ı ı

ORUÇ 6g

I - Bütün beşeriyyeti zulmetten nura çıkaran, ebedi saadete eriştiren ''y){ur'an-ı Kerim" bu ayda, bir gecede, "Kadir gecesi"nde inzal edilmeğe başlanmıştır. ı

2 - İslamiyyetin esaslarından, rükünlennden biri olan (oru c) un bu ayda tutulması eİnir ve ferman buyurulmuşhır. 2

3- (Leyle-i KadiT), o feyizli gece, bu aydadır. 3

4- O ayda edilen ibadat ve taat, tutulan oruc, edilen ruhi oı:uclarin,

·bilhassa (Kadir gecesi) ndekilerin, diğer zamanlardakilerine katkat üs.tün-

lüğü bildirilmiştir. 4 .

5- İlk on günü (rahmet), ikinci on günü (mağrifet), son günleri de cehennemden azadlık olduğu -yani bu ayda dileyenierin dileklerine,. iste- yenlerin istediklerine, günahlanndan tevbe edenlerin, afv u mağrifete, hulus-İ kalb ile ibadet ve taata devam edenlerin de ahiret azablar:ıp.dan

halas ve riecata nail olacakları- hadis-i şetiflerle açıklanmaktadır. 5

6- Ramazan ayınılayık olduğu kudsiyyetini takdir, kadr u kıymetini

yakinen tasdik ile ihya edip bayram gününü idrak, onu da tekbir ve tehlil~

leriyle tezyinedenlerin felah-ı ebedisi ilan buyurulmuştur. 6

Daha nice nice şerafet ve kerametleriyle üstünlüğü yüzünden; Allahın birliğini, kudret, kuvvet ve azametini, bütün peygamberlerin -bilhassa, son peygamber olan Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin- nübüvvetini tasdik etmek suretiyle şüphesiz inanan mü'min ve Müslümanlar 'da bu mübarek ve muazzam ayı, gündüzleri oruc tutmak, geceleri teravilı namazı kılmak, zekadariyle vesair sadakalanyle fukara ve muhtaclara

yardım etmek, hata· ve isyanlannın affinı ni yaz ve ümia etmekle geçirir ler.

' tbnü'l-Emin Mahmud Kemal İnal'ın bi~aderi Selim İnal'ın bir gaze- linderi şu parça:

Hande i§in dem bulamaz kUş-yar

Girye-i nevzad bunu gösterir Vadi-i şekviiyı bırak ry Selim

Her nifes aldıkca fenadır gelen Aleme mahkum-ı bükadır gelen

Hatıra tesUm-i rızadır gelen.

maksadı ne güzel tasflr . ve izah etmektedir.

ı ıı.;..LOJI d.l) j.U)Il.iln, ıı ;;)_;L;..:;!J jol:J)Il.ilıı , ıı üT.J.ö.II,YJ)I~.UI.:ıla.._;_y,..,;n

2 (! ~ ...11...!)1 ~ J.,...,; jıı '

a u • .:ıla...; ...11..,; .jo ..:.J.>. <..t_P _, c:'

ci

.;.lAil d.l) l_, ... 'ıll 11 :tL._, ~ .iıl

,J ....

ı.,;-::11 Jli

4 (( _y...,; ....:.ıı .jo ..ı:>- .;..LÖll :i.lJ J)

s ıı .:ılfoil .jo ~ _r>-T _, :; fo 4ı..._,1_, d..?-.; .u _,1 ıı :

t-_,

~ .iıl ı..ı... ı.,;-::11 Jli

6 ((

ss

.jo r..l;l ..ı.; ll

(5)

Saadet

Kilinatın Halıkı olan "Aliahu Azimü'ş-şan" insanlan1 ve ruh sahibi olanhayvanlan yaratır yaratmaz onlara hayatlanın idame ettirecek, saadet- lerini teriıin edecek olan ( eelb-i menfaat, def' -i niazarrat) hususlanm öğ­

retİr. 2 Menfaatı eel b, mazarratı defetmek de, esaslı bir sabır ve tahammül,

sıhhatli bir vücud, kuvvetli bir ruh, mütekabil sevgi ve saygıyı icab eder.

Binaenaleyh: ·

Saadet, dünyamn bu gibi afet, musibet ve felaketlerine karşı emin, metin, sarsılmaz bir surette sabır ve tahammül melekesine ~alik olmak.

Saadet, cihamn bu gibi hallerine

karşı

duracak

sıhhatli,

kuvvetli,

h~

türlü illet ve· marazdan salim bir vücude malik olmak.

Saadet, ölmez, fena bulmaz kuvvetli ve kudretli bir varlığa kemaliyle i'tikat ve i'timad eden, inanan, dayanan bir ruh sahibi olmak.

Saadet, karşılıklı sevgi ve saygıya sahib bir aile, bir cemiyet, bir millet icinde bulunmak ile tahakkuk eder. ~

Bu saydıklanımzd~n kısmen veya tamamen mahrum olan ferdler, aileler, cemiyetler, milletler saadetten mahrum, hüsrana mahkumdurlar.

Hülasa: İnsan mes'ud olabilmek için sabırlı, tahammüllü, vücudu

sıhhatli, ruhu kemalli, aile ve cemiyet içinde sever ve sevilir vaziyette

olmalıdır.

Aksi, felakettir.

İnsanları yaratıp bu his alemine sevkeden (Kadir-i Mutlak), onlara saa- det yollarım da, felaket çukurlarım da göstermiş, bu yolların hangisi rıza­

sına, sevgisine muvafık ve hangisi gadabına, hışımna layık olduğunu bildir-

miştir. Bunlardan istediklerini seçmek, arzu ettikleri yoldan gitmek hürri- yetini de ellerine vermiş, ihtiyarlarına bırakımştır.3

Aklı başında olanlan saadete ulaştıran, felaketlerden uzaklaştıran ·

"din" dir.

Din, Allah tarafından vaz' olunmuş bir kanundur ki, insanlara saadet

yollanın gösterir, onları saadete eriştirir, yaradılışlarındaki gaye ve hedefi Allaha ne sılretle ibadet edileceğini bildirir. Dini kabUl eden, getirdiklerine

İmınan akıl sahiplerini kendi arzu ve ihtiyarlariyle''hayır"olan işlere sevkeder.

1 ıı ı.>f-1 öJli ~ _;.._; t.ı.:.._,

f

~\.ı~_, f~.;.AL;. ~ ıı

2 ıı c.>-l-"

f

.W..:. • ._; j) J.<-1 c.>.UI L:u J ı.; ıı

3 ((

_;.s::,t;

.ı; ır_, ır J::i! .t..::. ı) ))

(6)

ORUÇ

Bu sebebdendir ki, mü'minJer, ma'lfım bir gaye; muayyen bir hedef takib ettiklerinden varlıkta da, darlıkta da, sılılıatta da, marazda da sabit- tirler.

İnanm~yanlar, dinsizler ise varlıkda azarlar, darlıkta şaşarlar, sılılıatta

saparlar, hastalıkta bunalıp intiha.ra koşarlar; Her an tahavvülat, tebeddü-

lat içinde yuvarlamrlar. ·

Bütün İlahi dinler, insaniann felahlanm, saadetlerini te'min içindir.' Semavi dinlerin hangisine bakılsa "oruc" ile eınredildiği görülür. 2

1V1ü'minlerin ibtilfi ve imtihfinı

Bütün dinler, kendine inananlann, elem ve keder evi olan bu dünyada tecrübe geçirmedikçe, ikram ve ihsan evi olan ahiretin baki ni'metlerine

ulaşariıayacaklanm bildirmektedir. Zira tarihlere bir göz gezdirdiğimizde, şimdiye kadar gelip geçen milletierin hayat tarihlerini tetkik ettiğimizde:

Evvelki gelen~k, göreneklerinin te'siri altında kalarak,

Akraba, ta.allukat, kabile, kavrniyyet, milliyyet gayreti duyarak,

Beklediği emval, emlak, servet ve sama,m elde edemiyerek,

Gözlediği yüksek mevki', makam ve mertebelere · eremiyerek,

Emdiği sütün temiz, yediği lokmamn helal olmadığından tabiatın-

da kararsızlık duyarak,

Aldığı terbiyenin müsaadesi, terbiyesinde kaqılaştığı serbesti ve müsa- mahadan cesaret alarak,

Yalancı görünüşe ve alayişe kapılarak, Yabancı, yalancı telkiıılere uyarak,

Cehalet, bilgisizliğin karanlıklanna dalarak,

Akıl ve mantık, tefekkür ve tedebbür ziyalanndan mahrum buluna- rak din, akide, mezhep, meslek ve meşrep değiştirmelerin çeşitlerine rastlan- . makta, içi -dışı .bir olmıyan, hiplerinde sakladıklan garaz ve kini içlerine

sığdıı:aımyan, karşısındaki topluluğu dağıtmak, toplumun vücuda getirdiği

kuvvet ve . kudreti, azarnet ve şevkini. kırmak, bu suretle geçmiş -ecd ad- intikaım almak, bu sayede takke kapmak\gibi şeytani düşünoeler, iblisane hareketlerle, vicdaıılanna gizlemekte olduklan • nifak ve şikakı aleniyyete vuran münafiklara tesadüf edilmekte, hatta yeni.diııler te' sis iddiasında bulu- nanlar, hem kendilerine hem de kendi yoUanna gidenleri, kendilerine uyan-

ı cı&>' J r.l..ı:l ....A-""' JJ')Il ....;,...,.JI ı)1 l.k .:ıl n

2 (( ~

..r

0:. .lll 1..>1.; ~ ()))

(7)

.ları tehlikeden tehlikeye götüren, hayatlanili altüst, dünya ve ahiret saadet- lerini berbat ve peri§an edip türlü türlü felaketiere dü§ürenyalancı peygam- berler, daha ileri giderek yaratıcılık iddiasında bulunan yeni "ilah"laFin zu- hurlan görülmekte, bilinmektedir.

ݧte bu sebeplerden dolayıdır ki:

"Mü'nıinim, iman ettim, inandım" diyenierin sabır, sehat, sadakatla- n meydana çıkmak için dünyada bir imtihana tabi' tutulmaktadırlar.

· "Kur'an-ı Hakim" Ankebut Suresinde bu hakikatleri§öylece bildir- mektedir:

. I -Ta ki, nefis, mal, ni'met, · hicret, cihad, ibadat, taat ve envaı me-

§akkatle imtihan edilmedikçe, mücerret "biz iman ettik" demeleriyle terk olundular zannettiler. ı

2 - Onlardan evvel geçen enbiya ve evliyayı, biz enva-i belalarla im- tihan, ibtila, ve tecrübe ettik, Kimi maktul , kimi ma~rub ve mecruh olup hiç biri dininden iıdul ve irtidad etmedi. Bu da Allahu Teala'ya cümlenin hali ma'lum iken imtihanla, imanda sadıkları, kazibieri temyiz edip sadık­

Iara sevabla, kazibiere ikabla ceza ettiğini göstermek, bi(dirmek içindir. 2 3- Ol küfr ve ma'siyet i§leyenler zannederler mi ki, biz onları

- kuvvetle veya acizle -günahlarının cezasından vaz geçelim. Onların bu hükümleri ne kötü bir hükümdür. 3

*'*

:k

Bu imtihan devresinde en ağır sualler; peygamberlere, evli yaya, · üleinaya tevdh olunmakta, en büyük ·musibetler, felaketler de yine onlara isabet etmektedir:

· Tarih-i enbiya -peygamberler tarihleri-, siyer kitapları tetkik edilince, peygamberlerin:

I - İstihza (alay edilmek) iftira ve isriatlarla karŞı.laninak, 2 - Döğülmek, yaralanmak, ta§lanmak, ·aç ve susuz bırakı.lmak,

3- Mallanndan, evladlarından, ailelerinden ayrılmak, yurdlanndan, yuvalanndan uzakla§tırılmak, ·

s-·-

Kuyulara, zindanlara atıl?Iak, köle diye satılmak~

6-· Denizlerde balık karnında uzun müddet dola§tınlmak, ı (( <-ı.F•!':I

r-'

t.:..T 1)~ .<.ıl 1_,5""

_r:

<.ıl c.r\:JI ı.:-=-lıı

2 (( .:ı_;;.:ılS:JI .:,..hJ..ı !_,;.ı... .J,..iJI ..iıl ~ ~.:,.. .J,..iJ\ l.S ..ul_,ıı

3 ((<.ı~..$::_ L. .\... Li~~ <.ıl .;.,l,..JI ıJ_;~ .J,..iJI ı.:-=- il»

(8)

ORUÇ

7-· Onulmaz yaralara, çaresiz dertlere tutulmak, 8- KesÜİnek, biçilme:k suretiyle şehid edilmek.

. .

73

Hülasa, tahammülün fevkinde en ağır zulüm ve gadr, en şiddetli azab ve işkencelerle ibtila ve imtihan edildikleri görülj.ir.

~

Bir hadis-i şerifde de:.

Dünyada en büyük musibetlere, en ağır felaketlere, tahammülü müşkül

elemlere, kederlere, · meşakkatlere, en çirkin muamelelere, saldırışlara, sa-

vaşlara, hücumlara maruz kalanlar, birinci derecede peygamberler, sonra

Allah'ın velileri, ülema, fukaha, ümera... sırasiyle de;reçe derece milletin ileri gelenleridir, buyurulmuştur. 1 ·

* * *

Peygamberlerin, din ulularının bu suretle .en büyük felaketZere ma'mz

bırakılmasının hikmeti

Peygamberler, insanların en hayırlılan, ayıplardan ari, fenalıklardan

ma'sum ve beri olduklan halde en ağır felaketiere inahrfııniyetlere, en

şiddetli müsibetlere giriftar alınalannin sebeb ve hikmeti.: ·

ı- Allaha kulluk etmekte, ibadet ve taattaki sabır ve sehatlannın zuhfıru.

2 - Eciı: ve mükafatlarımn çoğaltılması, derecelerinin yükseltilmesi, kendilerine (şefaat) hakkımn tamnması.

3 - İnsanların bu gibi mihnetlere, iptilalara ma'ruz kaldıklan za- manlarda peygamberlerin ahvalini düşünerek, . çektikleri meşakkatleri hatırlıyarak teşfiye-i sudfır etmeleri, teselli bulmalan.

· 4 -Dünyamn bir dar-ı iptila -hüzün, ked~r; elem evi- olup bir. dar-1 ikram ve ihsan ~ olmadlğıpı ha tırdan çıkarmamaları.

. . s-·

Peygamberlerden birir~in izhar ettiği her hangi bir mu' cizeyi gö- rünce -N asaramn İsa aleyhis-selim'ın ulfıhiyyetine kail olduklan gibi-

ulu-

hiyyetine i'tikad etrriemeleri, çünkü ulfıhiyyete layık olan, il;ıtila ve imtihan olunan değil ancak iptila ve imtihan edendit.

' .

6-· Bıi mu'cizelerin, Allahu Zü'l-Celal'in irade ve halkı ile olup aciz bir insan tarafindan olınadlğına i'tikad etmeleri. .

ı (( ... ·~ ..:rl:.ll .ı;; ı ll : ~ .... _,

.y..

.iı ı

J....

..r.-ıı JL; .

(9)

1 7- ~adr ve ~ereflerinin ar:tmasına sebeb olan • peygarrıberlerin de -celb-i menfaat def' -i mazarrat- hususunda sair insanlar gibi: aciz kullar olduklarina inanmaları içindir.

* * *

Şu izahata dikkat edilirse görlür ki:

Bunu böylece bilip i'tikad eden bir mü' min', . (benden bu felaketi def'eder bana bu gibi maddi, ma'nevi ecir ve menfaat te' min eder,) akide ve zihniyetiyle hiçbir kimsenin arkasına ~akılmaz, ona bağlarup insanlıktan çıkmaz. En büyük felaketiere ma'ruz kalanların, bunları def' e muktedir . olmayan büyükler oldıığunu dü~ünür.

* * *

Oruc bizdeki hulus ilerecesini, dzne karşı ne derecede bağlı olduğumuzu

tecrübe ve imtihan hikmetine me b nt farz kılınmıştır Ralık Tea.la, bir ayette:

"Sizi (korku, açlık, mallarımzı, nefislerinizi, semerat-ı kalbiniz olan

evlatlarımzı tenkısdan) bir §eyle tecrübe ve imtihan ederiz. Kendilerine

·bir musibet isabet ettiği vakitte, biz Genab-i Hakk'ın mahlılk ve memlıl­

küyüz, neticede yine O'na döneceğiz, diyerek sabredenlere müjdele. " bu- yurmu§tur. 1

MüfessirJer de buradaki (açlık) kıtlık veya Ramazan orucu, (malların tenkisı) da, telef veya zekat ve sadakadır, diye tefsir etrni§lerdir.

Resıli-i Ekrem Efendimizin Muaz bin Cebel'e gönderdiği §U mektup

sılreti de bu ayeti te§rih etmektedir. Muaz bin Cebel, §öyle naklediyor:

Bir oğlum vefat etrnݧ, beni elemlere gark eylerni§ti bunun üzerine Pey- gamberimizden §U mektubu aldım : (kısaca meiÜi)

"Allahın Resulü Muhammed (salla'lliihu eleyhi ve sellem)den Muaz bin Gebel'e:

Genab-ı Hak, size sabr-ı cemfl, ecr~i ceziÇŞiik.i~?:-~ifiF ilis8.n-ejtesin 7Jani bu mükôfatlarla taltif sabır ve tahammülün en yüksek mertchelerini ilham ve i' ta, şaki-

rmin şükriyle· mezzuk eylesin- /

Kendimiz, nifislerimiz, mallarımı;:. ehl. ü iyal ie evladlarımız ve bunların mal•

ları, kôjfesi Genab-ı Hakk'ın. ilahı · hazınelerinden kullarına karşı bahşişleridir:

Muayyen müddet, mukadder zamana kadar faydalanmamız i§in emanet ve ariyettir.

Muayyen ve mukadder olan vakit gelince onları kabzedecek ııe alacaktır.

(10)

ORUÇ 75

Ş urası · da ma' lUmun olsun ki :

Genab-ı Hak bu ni'metleri bize verdiği zan:zan~a şükrü, aldiğı zamanda -ip- tila ·ve imtihan vakitlerinde- de sabrı farz kıldı.

İşte sizin oğlunuz da, mevahib-i İlahiyye ı:ümlesindendir. Size emlinet ve ariyet olarak bırakmış olduğu ·vedzadır. Mukadder bir müddet onunla mağrur ve mesrur oldun, şimdi de onun yerine teslim ve iadesi üzerine Genab-ı Hak' dan mükiifat, eciT ve sevap bekleyerek sabıT ve tahammül edersen yüksek eciTlere nail iJlUTSUn.

ra Muaz!

N8il olduğun bu ecideri senin cüz' üfer'in için -ağlayıp sız[aman- mahvetmesin_.

Sonra kaybetmiş olduğun ni'metlm, mükiifatlam nadim ve me'yı1s oluTsun, bilmiş ol ki, feryad ve fi'giin, ne ö'lüyü diriltip geriye getirebilir, ne de elem, keder ve hüznü dif' edebilir. · . . . ·

Binaenaleyh biT gün olup muhakkak suTette kendi başına gelecek olan ölümü dü-

şüneTek mütesell ı ol! Ve' s-selam."

Hatta geçmiş din ululan da şöyle demişlerdir:

Genab-ı Hak ımanı, şirkten temizlenmek, namazı, kibirden arınmak; ze-

katı, fukaranın rızkına, iaşesine sebeb olınak; orucu da .insandaki hulusu -d!ne bağlılıklannın derecesini- tecrübe ve imtihan için farz kılmıştır.

* * *

Oruc, bu ibtila ve imtihanda rnuvaffakiyet sebeblerinden biri ve başlıcası olan

(sabır ve tahammül melekesi) ni vücude getiriT

- Oru cl u olan bir kimse,· değil haram olan şeylere, halal ve mubah olan bütün iştiha ve lezzetlere karşı sabahtan akşama kadar uzak durmak, hiç el sunmamak, nefsini bunların hepsinden men' etmek, iftar zamanını bekle- mek suretiyle kendisinde hasıl olan sabır ve tahammÜİ melekesi, birçok mahrumiyetler karşısında yılmamağa, ye'se düşmemeye tahammül kudretini meydana getirir. Artık dünyanın elem ve ızdırapları karşısında ye'se düş­

mek, üzüntü duymak, cinnet, evham kuruntu ve sair sinir ha_stalıklan, te- verrüm, intihar gibi felaketlerden kurtulur .

.

Binaena~eyh dünyanın muvakkı;ı.t açlık, susuzluk gibi geçici mahru- miyetlerine, · .meşakkatlerine, mihnet, afet, musibet felaketlerine vesair

ıstırap verici hallerine karşı sarsılmaz~ yıkılmaz, feryad ve flgana başlamaz.

Belki kemal-i sükunet ve metanetle mukabele eder. Sabır ve tahammül gösterir. Bunların kalkması çarelerine tevessül eder, bunlardan kurtul- mak için Genab-ı Hak'dan yardım taleb . eder, niyazda ·bulunur.

(11)

Oruç, beşeri),etin saadetini te'min edecek ola~ yüksek. tibbf faydaları . da ihtiva . etmektedir .

Tabib-i asad §efi~i yevmi'l-arasat (salla'llahu aleyhive sellem) Efendi- miz, bir hadis-i §erifleriiıde: "Ori.ıc tutunuz sıhhatımzı elde etmi§, muhafaza eylemi§ olursunuz_." buyurmu§lardır. 1

Bir hadis-i §eriflerinde de: "Az ye, illet-i .maraz sahibi. olma!" buyur-

muştur. 2

".Ao.z yiyen çok yer, çok yiyen az. yer" darb-ı meseli de bundan alınmış

olsa gerek.

Az

yiyen sıhhatte kalıp çok zaman yer. Çok yiyen, mide rahatsız­

lığına mübtela olup az azaman sonra yemekten kesilir, demektir. Diğer bir hadis-i şerifde: "Mide, hastalıkların yuvasıdır. Perhiz (oruc) ilaç~arın ba-

§ıdır." denilmektedir. 3

Başka bir hadisde ise: "Bütün hastalıkların kökü, mide dolgunluğudur."

buyurulmuştur. 4

Din ulularından biri de şöyle demi§ tir:

-"Sabah akşam yemeklerini ·ye, arasında yemekten sakın, ağrı sızı

gibi bütün hastalıklardan emin olursun. Çünkü Cenab-ı Hak, ehl-i Cennet

hakkında: (ct,....,-' 7ö _;<;:.,_ ~j_; ~-'n buyurmuştur.

Büyük İslam feylesofu İbn-i Sina: "Kable'l-hazım yemek yemekten

sakın, dahili hastalıkların pek çoğu bundan ileri gelir." diyor.

· Eski hükemadan Eflatun da: "Cisim ve vücudun rahatı az yemekte, dilin rahatı az söylemekte, ruhun rahatı günahları azaltmak ve onlardan

kaçınrnakda, k_albin rahatıda intikam hissini azaltmak ve yok etmektedir."

diyor.

Sakrat ise: "İnsanlar, vahşi hayvanlar gibi yiyerek hasta olurlar. Biz de onları, ·kuşlar gibi yenieye mecbur ederek tedavi ederiz." demiştir.

Yukarıda sıraladığımız ayet ve hadislerin, ulema, hükema, etıbl;d

. sô'zlei·inin neticeleri

İnsanların yaratılınasından 'maksat, yal~lz yiyip içip, yatıp uyumak

~eğil:, belki bütün malılukatın mahrum buluncfuğu''akı~ cevheri" kendilerine

1 !c • ı_,-....:..j ıJ""-'""' n )"'-' ~ ..»T '-'L... -~ı Jt.;

2 (( · • -:ı \:;k §..j ':! 3 ')\,1; J) ı ı :

t-

3 .ı,L:. ..:» T j.,.. . ._,;:Jı J t;

·au .• 13..Uı ıYI_; -~lj .ı.uT ~ d.:.k.:Jl n )·'.-' .ı,L:. ..»T

J.""'

Jt.;

4 ıl . ~.).;:]1 .b J) n : f---' .ı,L:. M '-'L,.. Jt.; . .

(12)

ORUÇ 77

veiildiği için iyiyi, kötüyü düşünüp hak ve hakikate ulaşmaktır. Hakikati görmek ve bulmak için de ağız ve bağazı; fazla yemek ve içmekten, dili de lüzumsuz yere söz söylemekten imsak etmek lazımdır. Çünkü fazla yemek, lüzuriıstiz söylemek, hakikati görmek hususunda göz bağıdır, hakikati

.. . ,.

gostermez ..

Yemek yaşamak içindir. Bilakis, yaşamak yemek için değildir. Yiyinti, vücud makinesinin işlemesi için mide ocağının ateşidir ki, onun, nisabında

(kararında) olması lazımdır. Fazla ateş, ocağın ızgarasını eriteceği gibi ta-·

· hammülünden ziyade yemek de, mideyi harab eder. Hatta makine ocak-

larını dinlendirrnek için ara sıra· onları tatil ederler. Bunun gibi mide oca-

ğının da ara sıra dinlenmesi için Ramazanda oruc tutmak farz, sair günlerde saim bulurtmak sünnettir.

Vücud, mide, dimağ zaman zaman dintendirilmek liizı'IJ'ldır

Vücudun dinlenmesi, uyku, oturmak, ~stirahat etmekledir. 13u yapıl­

madığı v:akitte a'za, a'sab gevşekliği, umumi iştahsızlık, ra'şe ve saire gibi

arİzalar yüz gösterir.

Midenin dinlenmesi, perhiz ile, oruç tutmakladır. Bunlar yapılmazsa

mide ülseri, mide kanseri, mide büyümesi, geruşlemesi, bağırsak tıkanıklığı,

kan zehirlenınesi ve saire gibi dahili hastalıklar meydana gelir ..

Dimağın dinlenmesi ise, zihni, fikri meşgüliyetleri azaltmak, havadar yerlerde gezerek hissi iştigalatta bulunmak iledir. Bunlar yapılmazsa, dimağ

dinlendirilmezse zihinde durgunluk, intikalde güçlük, sinir hastalıkları, çıldırma alametleri gibi avarız husule gelir.

"'

*'*

Oru;, f?.uhları Allahın civar-ı rahmetine yaklG,Jtırır

Oruç, kal b de rikkat, dimağda nfuaniyyet h usule getiren bir emr-i Gelll-i ilahidir. Bu nuraniyet. · vasıtasıyle kendisine birçok haka)rık ve esrar

münkeşif olur.

Şöyle

kl:

Dünyada her mevcud, kemal için seyretmekte, dolaşrriakta, çırpınmaktadır. İnsanlardan kemalat erbabı, ruhi ve manevi kemali, riyazet • ve muhasebe-i sefs sayesinde elde etmeye muvaffak olmuşlardır .. Çünkü bu sayede cismani ağırlıklardan, beşeri alayıkdai:ı, hissi maniaiardan kurtu- larak hasıl ettiği letafet, nuraniyet ile manevi aleme, ruhani kemale ulaşır,

Hakka yaklaşır, birtakım hakayık ve esrar kendine münkeşif olur.

(13)

Hatta bir ·ayet~i Celllede, ( oruc tutanlar) sey}rahlara benzetilmişler- di r . ı

.Arala~daki mü:nasebet, benzerlik, alaka da:

I - Seyyah, esna-yı seyahatinde aç, susuz, :uykusuz kalır, birçok zah- met ve meşakkatlerle karşılaşır, birtakım engellere, manialara tesadüf eder.

Bu~lan yenip geçer. İşte oruçlu da böyledir.

2 -Seyyah uğradığı memleketlerde, hiç görmediği acayib, garaibe tesadüf eder. Muhtelif insanlara, çeşit çeşit lisanlarına, adetlerine, eserlerine, san'atlanna, oralarda yaşamış eski milletierin medeni. eserlerine şahit olur.

Oruçlu da böyledir: Ram.azamn kudsiyyeti, orucun nuraniyyeti kar-

şısında açılan nurlu ufuklar, latif makamlar görür, ruhi ve ma'nevı alem- lere doğru yükselrneğe başlar. Mahsüsat aleminde görmediği, bulmadığı haletiere vakıf olur. Birtakım ma'nevi hakikatler kendisine münkeşif

olur. Ruhani kemalattan kemalata ulaşır, bu cihetle de ayet-i celilede müj- delenen kimselerden olur.

Orucun içtim/if ve ahllikz faydaları

. "'

Oruc, muvakkat açlık sebebiyle yoksulların, yetimlerin, kimsesizlerin, kudret ve kuvvetten düşmüş acizlerin perişan hallerini düşündürür. Onların yardımlarına koşmayı, ihtiyaçlan def' etmeyi, yardımlaşma hislerini mey- dana getirir.

Oruç, insana aç kalmanın acı akıbetini, açlıkta çekilen ıztıraplan, açların elim, müşkül durumlarım, açlığı intac edeıi israf, sefahet gibi lüzum- suz harcanma, yersiz masrafların kötühiğünü düşündüı:ür. kalİnayı

intac eden tembelliğin terkini, açlığı giderecek, insam rahat ve saadete erdi- recek olan çalışmanın lüzfımunu hatırlatır.

Oruç, Oruçluya -iftar zamarn her görülen yiyintiye, hırs ve iştiha

ile bakılıp alındığım- iftardan sonra bir

iki

lokmamn kenı:Üni doyurup o

şeylerin hepsinin· olduğu gibi kaldığı:ı;ıı göstermek. suretiyle hırsın, israfa sürükleyen kötülüğünü gösterir de, hırsı terk ettirir.

/

Oruç, aç k<ıtan lcimseyi bu hırsın her fer::alığı ir~kaba sevk edeceğini,

• birçok aile geçimsizlikleri, yurd ve yuvaların dağılmaları, evlat ve aile- lerin perişan vaziyete düşmeleri, hırsızlık, arsızlık, uğursuzluklardan birçok- lanmn sebebi (açlık) olduğunu düşündürür.

.

.

(14)

ORUÇ 79

Netice şu olur:

Oruç tutan kimse, aç kalmaz, müsrif olmaz, sefahate dalmaz, teinbelliği

seVm.ez,. çalışıp çabalar, haris olmaz, kimsenin elindekine göz dikmez, ailesinin, evlatlarırıln, akraba ve komşularının, hatta milletinin, muhtaç- larİn, yokstılların aç kalmamasma çalışır, açlarin yardımına koşar.

* * *

Oruç ahliikı tasfiye eder İnsan oru cl , u iken hassas olur:

Kendisine yüksek sesle hitap edilmesinden müteessir olur. Gürültüden,

ağır sözlerden, herhangi bir haksızlığı görmekten, büyüklere hü;rmetsiz- likten, küçüklere merhametsiziikten eza duyar.

Binaenaleyh: Bu gibi münasebetsizliklerden kendini uzak tutup temiz- lerneye çalışır, bütün fena huyları bırakıp güzelliklere alışır.

Oruçlu insan, çok lakırdı söylemek istemez, uzun sözleri dinlemeye ta- hammül edemez. Bu suretle de gıybet, nemime, koğuculuk, müzevirlik, ya-

lancılık gibi kötülüklerden kendi~ uzaklaşhrır.

Neticede qruç, ·sahibini ahirette Cehennem azablarından, ateşlerinden korumuş, muhafaza etıniş olur.

Habib-i Edib-i Hüda, Şefi-i Refi-i Rfız.:i Ceza Hazret-i Muhammed Mustafa (salla'llahu aleyhi ve selJem) Efendiıniz, bu hakikatleri işbu hadis-i

şerifleriyle bildirmektedir: ·

"Oruç, sahibini Ceherinem ateşinden koniyan bir (kalkan) sİper-

di r. 1

* * *

"İnsanın "karnı . . . . aç olursa, y diğer a'zaları doymuş olur. Bililis karriı tok olursa, diğer a'zaları acıkmış olur." denilıniştir:

Karın tok olursa, insanın diğer a'zaları aclkır, aç kurtlar gibi günahlara kötülüklere atılır, aşkınlar, taşkınlar, sapkınlar, şaşkınlar zümresine katılır,

dini hudutları aşar, doğru yoldan sapar, isyan, tecavüz, zulüm ve teaddi- lerle etrafa taşar, insani yolla:ı;ı şaşırır, sefalet ve sefahet gibi ahlaksızlıkları taşırır, aklı başdan aldırır, Allah korkusunu kalbden kaldırır, önüne gelen mal, can, ırz ve namusa saldırır.

1 Jl:.!T .;.- :i.:::- i _,..di ıı : ~ J ~ .iıT

J ....

~~ Jı..;

(15)

Bilakis karın aç olursa diğer a'zalar doyar: Kendilerinde teslimiyet hisleri doğar; saf, temiz, latif olan rfıhun emrine uyar; Allaha karşı vazi- ff7lerine sadık, halka insaflı, ilim ve fen erbabına ka:ı:.şı uysal ve mütevazi';

büyükl(:!re, yaşlılara hizmet ve hürmet; fukaraya .ihsan ve sehavet; küçüklere, gençlere kaqı şefkat ve merhamet, . çahillere, kendini bilmezlere kaqı da

sükfıt ile mukabele ve muamelede bulunur.

* * *

Ramazan Orucu

Ramazan orucu, mü'minlere, Müslümanlara, inananlara mahsus olan bir ibadettir.

· Oruç, akıl, baliğ, hayız ve nifasdan tahir kimselerin ibadet niyyetiyle sabahdan akşama kadar yemek, içmek ve cinsi münasebetleri terk etmesin- den ibarettir. Binaenaleyh sabilere, mecnunlara oruç farz değildir. Fakat gücü yeten bir çocuğun tuttuğu oruç sahihtir.

Oruca Niyyet

Oruca niyyet etmek lazımdır. Bu niyet, orucun rükünlerindendir.

niyyetsiz oruç olmaz. Bu da oruç tutacağım· kalben hatırlamaktır. Dili ile de söylemek daha iyidir ..

Çünkü aç durmak, riyazeti adet etiT\c~kten, iştahsızlıktan, hastalıktan, yiyecek bulamamaktaıi, mahbus bulunmaktan .... ve sair minilerden dolayı

da olabilir. ·

Hülasa: ibadetle adetin ayrılması için (oruca niyyet) lazımdır.

Çünkü kasd ve niyYet, yapılan işlerin, fiilierin alacakları hükünıleri

değişı:irt:!bilir: -··-· . __

Birçok dünya arnelleri vardır ki, "niyyet ve kas d" ile ahiret arnellerinden olur. Mesela: Mektep, hastahane, köprü, yol yaptırmak, her hangi bir ye- rimi büyü tmek, bir öksüzü evlendirrnek gibi dünyaya ait i§ler, "Allah nzası"

kasd ve niyyet edile~ek yapılırsa ahiret amellery:-:tel.en olur.

Ahiret arneli olan, kılınan namaz, tutulan oruç, verilen zekat, sadaka, edilen zikir ve taat, va'z ve irşad ise gösteriş, her hangi bir dünyA menfaati,

"kasd ve niyyet"i ile yapılırsa dünya amellerinden, işlerinden olur.

* * *

(16)

ORUÇ 8r

Her gunun orucu başlı başına müstakil bir ibadet olduğundan her günün orucuna ayrı ayrı niyet etmek lazımdır.

Çünkü bir orucun -her angi bir suretle- jfsaçl edilmesi, bozulması diğer

oruçlarm sıhhatine mani' olmaz. Yalnız o' günün orucunu kaza etmek la-

~ .

zımgelir. . · ·

Fakat teravih böyle değildir. O, bir niyetle kılınabilir. İkişer rek'atta bir selam verilmek ve dört rek'atta selamdan sonra oturmak, salat ve selam getirmek -ki buna (terv.lha) derler, beş tervllia olur. Hepsine birden (teravih). derler. Bu namaza da Teravih namazı denilir-. üzere yirmi rek'at namaz sünnettir. Her çift rek'atta selamdan sonra niyyet lazım değildir.

Her hangi bir rek'atta namaza fesad karışırsa-namaz bozulursa- yalııız

o rek'at kaza edilıneyip o (şef') çift rek'at iade edilir.

Orucun farzları

Hülasa, orucun farzlan, rükünleri, esaslan üçtür:

I - Niyyet . etmek,

2 - Niyyetin · evvel ve ahir vaktini bilmek,

3- Sabahtan Akşama kadar orucu bozan şeylerden sakınmaktır.

Bunlardan biri bulunmazsa oruç sahih olmaz. Kaza edilir.

Binaenaleyh,. oruç tutmakla mükellef olan her mü'min ve Müslü- man için orucu bozan, bozmayan şeyleri, ne zaman kaza, ne vakitkeffaret kap ettiğini öğrenmek lazım ve vacibdir.

Bunları burada sıralamak, böyle bir makaleye sığdırmak mümkün ol-

madığından, bu:qları en açık bir şekilde bildiren, Diyanet İşleri Reisliği yayınlanndan (Cep İlnıihali) adlı eseri okuyup bellerneyi tavsiye ederim.

* * *

Ramazan orucunu bu çerçeve içinde bütün şartlarına, hudutlanna riayet ederek tutan inançlı, imanlı kimselere verilecek uhrevi mükafat, bu .. mü'miiılerin nail olacakları yüksek dereceler, makamlar, türlü türlü ni'metler,

~··ebe"disaadetlEr, gozlerirt görmediği, kulaklann işitmediği, akılların ermediği,

,dillerin s aya s aya tüketemediği, ancak Allah u zü'l-Cdal'in bildiği nisbette ·

olduğu da bir._Hadis-i Kutsi ile bildirilmektedir. 1

Çü~ü ibadetlerden oruç, lisani zikirlerden (La ilahe illa'llah) Kelime-i Tevhidi hl,ç bir veçhile riya, süm'a kabul etmeyen, §.let-i cer, vasıta-i men- faat olmayan ve hiç bir kimse tarafindan mevcudiyetlerine vukuf ve ilim

lahık olmayan birer ibadettirler.

1 cc <1.!·1$~1 ._u ı._, J i _,~ı ıı Hadis-i Kudsi

Referanslar

Benzer Belgeler

yağmur kuşları istiyorsan tünesin döşü dolu bulutlar annesi olacak sancılarının sabır. en uzun

[r]

1- Zeytinyağı üretimi sırasında oluşan karasu içerdiği çok yüksek organik kirlilik yükü ve fitotoksik özelliği nedeniyle kampanya dönemlerinde çevredeki araziye

obs Oto basion superior Kulak kepçesinin üstte şakak kemiği ile birleştiği yerde en uç noktasıdır. obi Oto basion inferior Kulak kepçesinin altta şakak kemiği ile

Aksine olarak müşterinin noktai nazarını kaydettik- ten sonra verilmiş veya en iyi şekilde halli için vazedil- mş mevzuubahis dâvaları hazmetse, bu iş zaten günlük

Şehrin Baladız girişinde köylüler için bir mey- dan tanzim edilmiş ve bu mevkide demirci, nalbant, arabacı, saraç, dökmeci gibi ateşle çalışan sanatkârlar için

Mimar bu vasfının delilini başkaları için değil, fakat kendisi ve mesleği için hayatın bütün tebeddüllerine karşı göstermelidir.. Taslak olarak bu meslek sevgisinin

Hatice Günay Evi, zemin + birinci kat ve cihannüma katı ile birlikte üç katlı olup taş temel üzeri kerpiç hımış duvar örgüdür.. İç sofalı plan