• Sonuç bulunamadı

(1)Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye’nin iç politik gündeminin ana konusunu oluşturuyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "(1)Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye’nin iç politik gündeminin ana konusunu oluşturuyor"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye’nin iç politik gündeminin ana konusunu oluşturuyor. Cumhurbaşkanının kimin olacağına ilişkin yürütülen tartışmanın arka planı, esasen, sistemin iki kuvveti arasındaki politik rekabeti

yansıtmaktadır. Sistemin geleneksel devlet politikasının devamından yana olan Kemalist güçlerin sözcüsü durumunda olan ordu ile sistem içerisinde önemli bir güç olan İslamcı güçlerin temsilcisi AKP arasındaki rekabet,

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok net olarak ortaya çıkmış durumda. Ordunun 27 Nisan gece yarısı yayınlamış olduğu muhtıra niteliğindeki açıklaması ile kılıçlar çekildi.

Cumhurbaşkanlığı secimi stratejik bir öneme sahip. Erdoğan’ın ya da bir başka İslamcının cumhurbaşkanı olmasının hiçbir önemi yok. Önemli olan sistem bakımından sembol olan bu kurumun başına İslamcı gelenekten gelen birinin oturtulmasıdır. Erdoğan için iç politik koşullar uygun olmadığından, uluslararası ilişkilerde ön plana çıkmış ve küresel sermayenin de desteğini alacak olan AKP’nin ikinci adamı durumundaki Abdullah Gül aday gösterildi. Stratejik hedef İslamcı hareketin sistem içerisindeki örgütlenme sürecinin önemli bir aşamasını tamamlamaktır.

Peki, politik İslamcı güçlerle çatışma halinde görünen ordu, gerçekten İslamcı harekete karşı mı? Kamuoyunda sanıldığı gibi ordu hiçbir dönem, tarikatlara karşı olmadığı gibi, sistemin korunmasında stratejik ittifak güçleri oldular.

Siyasal ve toplumsal mücadelenin yükseldiği, sosyalist hareketin toplumsal bir güç olduğu dönemlerde aynı cephede yer alıp ‘sol’ hareketi ezdiler ve mevcut siyasal sistemin devamı için ortak hareket ettiler.

1- Politik İslamcı Hareketin Bugünkü Güce Ulaşmasından Ordu Sorumludur

Ordunun, darbe ile yönetimi ele geçirdiği her üç tarihsel dönem (27 Mayıs 1961-12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980) içerisinde, tarikatların toplumsal bir güç olabilmeleri için devletin bütün olanakları kullanıldı. Bugün tarikatlar ya da İslami güçler ekonomik ve politik olarak sistemi etkiyecek bir düzeye ulaşmışlarsa, bundan askeri darbelerin son derece önemli bir etkisi ve sorumluluğu vardır.

Örneğin 12 Eylül 1980 askeri darbecileri, İslami güçlerin gelişmesi, kitleselleşmesi, ekonomik ve siyasal bir güç olması için devletin bütün olanaklarını kullandılar. Turgut Özal gibi Nakşibendiler Başbakanlık yardımcılığına getirildi. Ülke ekonomisi onlara teslim edildi. Türk İslam sentezi politikasıyla da, tarikatlara örgütlenmeleri için gerekli olanakları sunuldu. Din dersleri zorunlu hale getirildi.

Genelkurmay Başkanı başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı yapmış Cevdet Sunay, yaptığı bir konuşmada şunları demişti:

“Bugünkü (1968-1969) -laik- okullar birer anarşi yuvası haline geldi. Bu –laik- okullardan yetişen gençlere memleket idaresi teslim edilemez. On yıl sonra bunların hepsi işbaşına geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem biz laik okullara karşı İmam Hatip Okullarını "bir alternatif' olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu -İmam Hatip- okullarda yetiştireceğiz.”

12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra, Hava Kuvvetler Komutanı Orgeneral M. Batur ile Özel Harp Dairesi Başkanı Org. Turgut Sunalp, Erbakanı İsviçre’de ziyaret edip Erbakan’ın Türkiye’ye dönmesi ve yeni İslamcı bir parti kurması için ikna ettiler. Milli Selamet Partisi (MSP) de bu süreçte kuruldu.

1981'de Genelkurmay’ın en önemli stratejik kurumlarından biri olan ‘Askeri Tarih ve Stratejik Etüdler’in (ATASE) başkanlığı yapmış Tümgeneral Mahmut Boğuşlu, “Türkiye'de Laiklik ve İrtica Üzerine Psikolojik Harekat” başlıklı bir yazısında: “... Din adamı tipinde değişikliğe gidilmeli, her türlü meslekten; hakimden, savcıdan, avukattan, lise öğretmeninden, doktordan, gemi kaptanından yeni bir tür din adamları yetiştirilmelidir...”

Darbe lideri Kenen Evren: “Siz, bizim aleyhimize çalışmaz ve yardımcı olursanız, biz de size zorluk çıkarmayız, hatta işinizi kolaylaştırırız.” Laikliği de kurtarma bahanesiyle askeri darbe yapan cunta lideri Kenan Evren; İslam Dünyası Birliği (RABITA) tarafından, cami imamlarının aylıklarının ödenmesine onay verdi.

Darbeci Evren: “Din eğitimi çocuklara aile tarafından verilmez. Aslında aile bu eğitimi vermeye çalışsa bile, yanlış, eksik veya kendi bakış açısından öğretebilir; dolayısıyla bu uygusuzdur… Artık din, devlet tarafından devlet

okullarında öğretilecek. Şimdi biz laikliği çiğniyor muyuz, yoksa ona hizmet mi ediyoruz? Tabii ki hizmet ediyoruz.

Laiklik Türk insanını dini eğitimden mahrum bırakıp, onu din istismarcılarının eline teslim etmek değildir…” Böylece

(2)

‘laik’ devlet, toplumun İslamcılaştırması için yürüttüğü dinsel faaliyeti anayasal güvenceye alarak, tarikatlara veya cemaatlere önemli bir güvence vermiş oldu.

Laik gibi görünen ancak hiçbir dönem laik olmayan devletin başına İslamcı bir cumhurbaşkanının seçilmesi, esasen ordunun izlemiş olduğu stratejik politikaların bir ürünüdür.

2- 27 Nisan Muhtırası Darbeye Yol Açmaz

Ne ekersen onu biçersin. 1950’lerden beri İslamcı tarikatlarla içli dişli olan, her türlü desteği sunan ordu, bu kez, İslamcı hareketin önüne geçmeye çalışmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için 367 sayısal çoğunluğa ulaşılmadan Meclis’te görüşmelere başlanması üzerine, devlet partisi CHP, ‘iptal veya durdurma talebi’ için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Birkaç saat sonra, askerlerin “27 Nisan muhtırası”nı vermeleri bir tesadüf müdür? Elbet ki değil.

Genelkurmay bildirisinde “Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir…Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir” denilmektedir. Bu açıklama soyut olarak ele alındığında askeri bir darbenin bütün verileri bulunabilir. Peki Türkiye’de askeri bir darbe söz konusu mu? Ya da Türkiye’de ordu bir darbe teşebüsünde bulunur mu? Sistem kurumları üzerinde hala belli bir etkinliği olan ordunun askeri ve politik gücü bakımından böylesi bir olasılık var. Ancak hem uluslararası ilişkiler ve özellikle küresel güçlerin bölgesel stratejileri bakımından hem de Türkiye’nin iç politik dengeleri açısından askeri bir darbenin yapılacağına pek ihtimal vermiyorum.

Türkiye’de 3 askeri darbe yapıldı ve bunların hiçbiri İslamcılara karşı olmadı ve tersine İslamcı hareketin

gelişmesinde çok önemli bir etkisi ve desteği oldu. Türkiye’nin bugünkü İslamcı manzarasının en önemli sorumlusu generallerin kendileridir.

Ne ABD ne de AB, Türkiye’de askeri bir darbeye “izin” verir. 1970 ve 1980 askeri darbeleri ABD’nin bölgesel ihtiyaçlarına yanıt veriyordu. Bugün böylesi bir askeri darbe, onların bölgesel işgal planlarıya örtüşmemektedir.

Küresel güçlerin politik desteğinden yoksun bir askeri darbe yönelimi, ordunun politik tasfiyesini önemli oranda etkiler ve hızlandırır. ABD’nin çocukları, babalarının izni olmadan böylesi bir teşebbüste bulunmaları oldukça zordur.

Ayrıca İslamcı hareketin, ekonomik, politik. toplumsal gücü, sistem içerisindeki örgütlenmesi dikkate alındığında askeri darbenin çok da kolay olmayacağı herkes tarafından biliniyor.

Generallerin açıklaması aslında, önemli oranda mevzi kaybetmiş bir gücün son saldırı hamlesi olarak da algılanabilir.

Olası bir askeri darbe veya teşebüssü, generallerin politik gücünü çok daha ciddi oranda kıracaktır. Bunu en iyi bilen de “çığırtkanlık” yapanlardır.

Peki generaller bu açıklamaya neden ihtiyaç duydu. Generallerin bu mesajı esas olarak Anayasa Mahkemesi’nedir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde kilit bir durumda olan Anayasa Mahkemesi kararını doğrudan etkilemeye ve

yönlendirmeye yöneliktir. Böylece ordu, sistemin en üst kurumu olduğu iddia edilen Anayasa Mahkemesi üzerinde bir korku ve baskı oluşturarak süreci kendi istemi doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor. Bundan başarılı olur mu.

Büyük bir olasılıkla başarılı olacaktır.

Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimi eksenli oluşan iç politik kriz, genel seçimleri zorunlu hale getirmiş durumda.

Zamanı da yaklaşan genel seçimlerin birkaç ay önceye alınacak. Olası bir erken seçimde AKP’nin mevcut gücünü önemli orada koruyarak parlementoya girdiğinde politik dengeler bu kez tamamen politik islamcı güçler lehine olacaktır. Bugünkü politik manzara bu yönde görünüyor.

Genelkurmay bildirisinin açıklamasının bence en önemli yanı şu: “Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, 'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”

(3)

Türkiye’nin kapitalist politik sisteminin dışında olan bütün yurtsever, ilerici, demokrat ve devrimci güçleri‚ düşman kategorisinde görüp hedef tahtasına oturtuyor.

Onların öncelikli hedefi, mevcut kurulu düzenle çatışma halinde olan devrimci politik güçlerdir. Yıllardır uygulanan yok etme ve imha politikasının yeniden tescilidir.

Gokyuzu9@aol.com 28.4.2007 sendika.org

Referanslar

Benzer Belgeler

Halbuki Bulgaristan, Berlin Antlaşması’na aykırı hareket ederek Köstendil Müslümanlarına zalimane davranmış (BOA, A.MTZ. Büyük Güçler’den Rusya’nın Berlin

• Küreselleşen dünyanın en güçlü aktörleri olarak devletin sınırlarını zorlamaya başlayan, ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik yaşamına etki eden, ulus-devletin

The results of the confirmatory factor analysis with LISREL software shows that, the proposed model with 5 latent variables, namely value equity, brand equity,

The main objective of this dissertation is to extend the rule-based assembly modeling and to introduce the complex-constrained assembly line balancing problem (CCALBP), which is

Dolayısıyla, İran seçimlerinde halkın seçimlere katılım oranı ile siyasi ve sosyal değişimlerin arasında çok önemli bir bağlantı vardır.. Cumhurbaşkanlığı

Bunun için de öğrencilerin; sanatçı ifadesi’(artist speech) yazma becerisi, sanat çalışmasını kamusal alanda sergileme becerisi, sanat eseri üretme sürecini

Selanik Askerî Rüştiyesi’ndeki eğitim ve öğretim dönemi Mustafa Kemal’in yetişmesinde büyük rol oynamıştır.. Onun ileride disiplinli bir insan olmasında askeri

Birıncı köpek S.Ü Vetenner Fakultesi Iç Has­ talıkları Klınıgıne getirilen. dışı bir Alman Kurt köpegiclır Alınan anamnezde asken egıtim almış olan bu