• Sonuç bulunamadı

OĞUZ KAĞAN DESTANI NDA ERKEK ÇOCUKLARINA VERİLEN ADLARIN MİTOLOJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 1

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OĞUZ KAĞAN DESTANI NDA ERKEK ÇOCUKLARINA VERİLEN ADLARIN MİTOLOJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ 1"

Copied!
27
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OĞUZ KAĞAN DESTANI’NDA ERKEK ÇOCUKLARINA VERİLEN ADLARIN MİTOLOJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ1

MYTHOLOGICAL EVALUATION OF THE NAMES GIVEN TO CHILDREN IN THE OGUZ KHAN EPIC

Oğuzhan PAMUKÇU

Yüksek Lisans Öğrencisi, Fırat Üniversitesi, Türk Halkbilimi (Folklor) Anabilim Dalı Master Student, Firat University, Department of Turkish Folklore

oguzhanpamukcu67@gmail.com https://orcid.org/0000-0002-4889-2744

Atıf /Citaton

Pamukçu, Oğuzhan (2020), “Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi”, Türk Kültürü ve Medeniyeti Araştırmaları Dergisi – Journal of Turkish Culture and Civilization Researches. 1 (1),

(Ocak – January),172-197.

Makale Bilgisi / Article Information

Makale Türü–Article Type: Araştırma Makalesi/Research Article Geliş Tarihi-Recieved Date : 14.01.2020 Kabul Tarihi-Accepted Date : 14.02.2020 Yayın Tarihi-Date Published : 21.02.2020

İntihal / Plagiarism

This artical was checked by programında bu makale taranmıştır.

Türk Kültürü ve Medeniyeti Araştırmaları Dergisi – Journal of Turkish Culture and Civilization Researches TÜRKÜM Dergisi-1 Şubat 2020

https://dergipark.org.tr/tr/pub/turkolojiarastirmalari

1 Bu çalışma, 26-28 Eylül 2019 tarihleri arasında Van’da düzenlenen Uluslararası Türkoloji Araştırmaları Sempozyumu’nda sözlü bildiri olarak sunulan bildirinin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş hâlidir.

(2)

OĞUZ KAĞAN DESTANI’NDA ERKEK ÇOCUKLARINA VERİLEN ADLARIN MİTOLOJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

MYTHOLOGICAL EVALUATION OF THE NAMES GIVEN TO CHILDREN IN THE OGUZ KHAN EPIC

Oğuzhan PAMUKÇU

“Eserleriyle ve yetiştirdiği öğrencileriyle fikrî ve ilmî dünyamıza ışık tutan Kıymetli Hocam Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN’e saygı ve minnetle.”

Öz

Türk kültüründe mühim bir yer edinmiş olan destanlardan biri olan Hun Türklerine ait Oğuz Kağan Destanı’nda Türk töresi ve Oğuzların yaşantısı ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Bunun yanı sıra adı geçen destanda Oğuz Kağan’ın oğulları olan;

Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han ve Deniz Han adları Türk mitolojisi ile Türk yaşantısında yer alan motifleri ve sembolik değerleri içermektedir. Oğuz Kağan Destanı’nda bulunan ve Türk yaşantısında yer edinmiş olan güneş, yıldız, gök, dağ ve deniz motifleri bu destanda Oğuz Han’ın oğullarının adı olarak somutlaşmış semboller şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu adlardan biri olan gök mühim bir motiftir. Eski Türk inanışında Tanrının gökte olduğuna inanılır ve dualar göğe doğru edilir.

Ay’ın gece ortaya çıkması ile karanlıkları aydınlatması Ay’a ayrı bir kutsallık kazandırmıştır. Aynı zamanda Tanrının bir yansıması olarak görülmüştür ve her bir evresine belirli anlamlar yüklenmiştir. Bu isimler etrafında çeşitli inanışlar da oluşmuştur. Deniz motifi, suyun özünü ve özelliklerini bünyesinde barındırırken yıldız motifi, hem eski Türk inanışlarında hem de İslam dininde yer alan bir unsurdur. Dağ motifi, kudretin temsili olarak yaşayış ve inanışta önemli bir yer tutmaktadır.

Güneş motifi, sembolik ve mitik değerleriyle kutsal bir konumdadır.

Bunun yanı sıra Güneş, hem güçlü bir motif hem de bir eril semboldür.

Anahtar Kelimeler: Oğuz Kağan, ad verme, motif, sembol, inanç.

Abstract

Oğuz Kağan Epic of Hun Turks, which has a rather important place in terms of Turkish culture, contains information about both the ceremony and the Turkish and the life of Oğuz. Besides, in the epic mentioned, the sons of Oguz Kagan; The names Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han, Deniz Han contain many important motifs and symbolic values in terms of Turkish mythology and Turkish life. The sun, star, sky, mountain and sea motifs found in Oğuz Kağan epic have sacred place in Turkish life like in this epic as the name and embodied symbols of Oğuz Khan's sons. The name of Sky is a sacred motif. In the old Turkish belief, it is believed that God is in the sky so prayers and wishes are directed to the sky. The moon gained a holiness by its appearance at night and lightening the darkness and was seen as a reflection of God and also each state of moon was given certain meanings. Beliefs related to these have also emerged.

The sea motif also incorporates all the holiness and features gained by water. Star motif is also an important element in both old Turkish beliefs and Islam religion.

The mountain motif has an important place in living and belief as a representation of motherhood.

The sun motif is sacred with its symbolic and mythical values.

Besides, the sun is both a powerful motif and a masculine symbol.

Keywords: Oğuz Kağan, Naming, Motif, Symbol, Belief.

(3)

Giriş

Destan, bir milleti derinden etkileyen; savaş, göç, doğal afet gibi toplumsal olayların bıraktığı etkilerin nazımla ve uzun bir şekilde anlatıldığı ortak bir bilinçaltı ürünüdür. Özkul Çobanoğlu (2007: 16), destanı

“Yeryüzünün ve kâinatın oluşumuna, kaostan kozmosa dönüşüm sürecine dair geleneksel dünya görüşlerinin ilk verileri olan mitlerden sonra ve çoğunlukla onların gölgesini ve çizgilerini bir çerçeve olarak taşıyan, gerek kahramanlarının ve gerekse olayların akışıyla birlikte tarihe ait zamanlarda oluşmuş olayların hikâyesi inancıyla, sözlü kültür ortamında ve yüz yüze bir iletişim bağlamında teatral çizgilere sahip bir biçimde anlatılıp nakledilen, en geniş anlamıyla kahramanlık ana temalı öykülerdir” şeklinde tanımlamaktadır. Destan, Türk ve dünya milletleri açısından önem arz eden bir anlatı türüdür. Çünkü milletlerin coğrafyalarından, tarihlerinden, kültürlerinden ve inançlarından izler taşımaktadır. Buna bağlı olarak tarihi bir vesika mahiyetindedir. Aynı zamanda çeşitli özellikleriyle mitlerin devamı şeklindedir.

Oğuz Kağan Destanı, Oğuz boyunun sosyal hayatını destansı biçimde dile getiren millî destanlarımızdan biridir. Bu destan, “mitopoetik anlatımın şaheseridir.” (Özcan, 2003: 76). Birçok nüshası bulunan Oğuz Kağan Destanı’nın Uygur yazısıyla yazılmış olan nüshası dışındaki yazmaları İslamiyet sonrasına aittir. Uygur yazmasını diğer nüshalardan ayıran en önemli farklardan biri Oğuz Han’ın babası olan Ay Han’ın adının zikredilmesidir.

Oğuz Kağan, konar-göçer toplumun epik bir temsilcisi olup kaosu kozmosa çeviren bir kahramandır. Üstte göğü mekân kılan bir düşünceyle Türk-Cihan Hâkimiyetini hayata geçirmek adına alp tipinin mücadelesini vermiştir. Oğuz Kağan Destanı, başkahraman olan Oğuz Kağan’ın doğumundan itibaren olağanüstülüklerle bezenmeye başlamıştır. Bu kahraman olgun bir yaşa geldiğinde gökten ışıkla inen ve ağaç kovuğunda bulunan kızlarla karşılaşmıştır. Bu iki güzel kıza gönlünü kaptırmıştır. Bunun sonucunda kızlar gebe kalmış ve altı erkek çocuk dünyaya getirmişlerdir.

Ardından bu altı erkek çocuğa mitolojik öğelerin yansıması mahiyetinde isimler verilmiştir.

1. Oğuz Kağan’ın Oğul Adları ve Mitolojik Karşılıkları

Oğuz Kağan, heybetli ve kudretli kişiliğiyle mücadeleler verirken ilahi güce yalvardığı sırada gökten inen ışıktan çıkan güzeller güzeli göğün kızıyla evlenir. Göğün kızından olma çocuklar göksel figürlerle bağlantılı Gün Han, Ay Han ve Yıldız Han isimlerini alırlar. Bu üç oğul annelerinin gökten aldığı gücü yeryüzüne indirdiği üç göksel öğe olarak değerlendirilebilir. Ardından Oğuz Kağan, bir gezisinde suyun ortasındaki ağaç kovuğunda bulunan güzeller güzeli kızla evlenir. Bu kızdan olan çocuklara da; Gök Han, Dağ Han ve Deniz Han adlarının verilmesi ile yeryüzüne ait güçler bu üç oğul şahsında

(4)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

somutlaştırılmıştır. Her iki durumda da annenin gücünü ve toplum içindeki yüce değerini göstermektedir.

2. Göksel Figürlerin Ad Yansımaları 2.1. Gün Han İsmine Bağlı Güneş Motifi

Gün Han, Oğuz Kağan’ın ışık içinden çıkan kız ile evlenmesi sonucunda doğan ilk oğludur. Gün adı mitolojide önemli bir yer tutan güneş motifi ile ilintilidir. Güneş, dünyayı gören bir göz gibidir. Çünkü dünyanın tepesinde yüksek bir yerdedir. Bundan dolayıdır ki kutsiyeti de artmaktadır.

Türklerin kâinat tasarımında her zaman Ay ile birlikte ilk sırada yer almaktadır.

Dünya mitolojisinde önemli bir unsur olan Güneş, Çin mitolojisine göre 10, Hint mitolojisine göre 7 tanedir. Maya mitolojisinde bütün Tanrıların güneşten geldiğine inanılır. Çoğu göksel unsurun bir Tanrısı olduğuna inanılan Yunan mitolojisinde ise Apollon Güneş Tanrısıdır. Yunan mitolojisine ait diğer bir Güneş Tanrısı olan “Helios, Olympos'lu Apollon'dan ayrı bir tanrı ya da doğal bir güç, yani güneşin ta kendisi sayılır.” (Erhat, 1995: 235). Yunan mitolojisi dışında Roma mitolojisinde Sol, Mısır mitolojisinde Ra ve İskandinav mitolojisinde Sunna adında Güneş Tanrıları bulunmaktadır. Dünya üzerindeki toplumların inançlarında bulunan Güneş Tanrıları, Güneş unsurunun kudretli ve kapsayıcı özelliğinden hareketle yüceltilmiştir.

Türk mitolojisinde de önemli bir unsur olarak bilinen Güneş, günlük hayatta yer almış ve anlatılara konu edilmiştir. “Hunlarda hem Ay’a hem de Güneş’e saygı gösterilir, diz çöküp üç kez dua edilirdi ve kurbanlar adanırdı.”

(Ögel, 2010, CII: 187). Bu ritüel kuşkusuz Güneş’in Türkler arasındaki yerini ortaya koymaktadır. Türkler, günlük hayatlarında değerli bir yerde bulunan Güneş’i ve Güneş’e bağlı olayları efsaneleştirmiştir. Bu olaylardan biri olan Güneş tutulması ile ilgili anlatı şöyledir: “Yakut Türklerine göre: Kün Tyon Güneş Tanrısı idi. Ay ile Güneş aralarında kavga ederler ve kötü ruhlar bu kavgayı tutuşturuyorlardı. Kötü ruhlar Güneş’i ele geçirince güneş tutuluyordu.”

(Ögel, 2010, CII: 188).

Güneşin ortaya çıkışına bağlı anlatılan bir efsaneye göre; “…Önceleri ne ay ve ne de güneş varmış. İnsanlar havada uçar dururlarmış. Uçarken de çevrelerine ışık saçar ve sıcaklık verirlermiş. Bunun içinde güneş, gerekli olmamış. Ancak içlerinden biri hastalanmış ve onu iyileştirememişler. Bunun üzerine Tanrı, onlara bir varlık vermek istemiş. Tanrı’nın gönderdiği şey büyümüş ve iki tane ayna (toli) olmuş. Bu aynalar gökyüzüne çıkıp çevreye ışık saçmaya başlamışlar. Gökler ve yerler ısınmış. O günden beri gökteki bu iki şey, yani güneş ile ay, dünyayı aydınlatır ve ısıtır dururlarmış…” (Ögel, 2010, CII:

(5)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

188). Bu anlatıda Güneş’in vasıflarından olan ışık saçma ve ısı verme olaylarına değinilmiştir. Güneş’in niye yaratıldığı ve görevinin ne olduğu konusunda bir köken miti örneğidir.

Altay Tatarlarının güneşin oluşumu hakkında anlattıkları efsanede,

“Oçirvani’nin kılıcının üzerine bir ateş parçası koyup, bunu göğe fırlattığı ve güneşin bu şekilde meydana geldiği anlatılır.” (Harva, 2015: 148). Teleüt Türklerine göre: "Ay kuzeyin; Güneş de güneyin sembolü idiler. Çünkü Gök kartalının sol kanadı ayı, sağ kanadı ise güneşi örtüyordu. Bununla beraber kartalın başının doğuya bakıyordu… Ay, karanlıklar ve geceler diyarı olan kuzeyin; güneş de aydınlığın hüküm sürdüğü ve gündüzler diyarı olan güneyin sembolü idi.” (Ögel, 2010, CII: 187). Türklerde Güneş yönü doğudur. Güneşin doğduğu yer yeniden doğuş ve diriliş yeri olarak kabul edilirdi ki bu olay üzerinde durduğumuz Oğuz Kağan Destanı’nda; sabaha, tan ağarmasına ve gün çıkmasına büyük bir önem verilmişti.“Bütün hayat, o gün ve güneşle başlıyordu. Güneş battıktan sonraysa her şey duruyordu.” (Uslu, 2017: 65).

Farsça yazılı Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz yurdu şu ifadelerle anlatılır:

“Oğuz, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadara almıştır.” (Ögel, 2010, CI:

193).

Göktürkler yönlerini tayin ederken yüzlerini doğuya çevirirlermiş.

“Doğu: Gün doğusu, Batı: günbatısı, Güney: Gün ortası ve Kuzey: Gece ortası”

olarak adlandırılırdı.” (Ögel, 2010, CI: 187). Bulgar Türkleri arasında anlatılan Şan Kızı destanında; “Ay ve Güneş, Tanrı tarafından yaratılmış devler olarak telakki edilir. Bunlar olağanüstü güç taşımaları nedeniyle “üst Alp” olarak adlandırılır. Bu üst Alplerden diğer devlerin doğduğu ancak bir müddet sonra aralarında büyük bir savaş çıktığı anlatılır.” (Baştu, 1991’den aktaran Özdemir, 2019: 351). Sembolik ve mitolojik yönden güneşin, ay ile birlikte, devlerle çeşitli yönlerden ilişki içinde olduğu görülür. Ay ve Güneş tutulması ile ilgili Özbek Türkleri arasında anlatılan bir efsanede dev motifinin güçlü bir yeri vardır. Efsanede “göklerin hâkimi olan devlerin Ay ve Güneş’ten hoşlanmadıkları anlatılır. Aydınlığı yok etmek için bu iki gök cismine saldıran devler bunların tutulmasına neden olur.” (Baydemir, 2011’den aktaran Özdemir, 2019: 351). Bu iki anlatıda da Ay ve Güneş kavramının birer dev olarak kabul edilmesi anlayışına değinilmiştir. Güneş motifinin bir yansıtıcısı olan Gün Han’da Oğuz Kağan’ın oğlu olması vesilesiyle dev gibi bir kudrete ve olağanüstü güçlere sahip olması Gün Han ve devler arasında güç açısından bir bağın olduğu söylenebilir. “Kuzey-Türk destanlarında da Gün Han ve Kün- Han şeklinde birçok kahraman bulunmaktadır.” (Ögel, 2010, CII: 192). Bu kahramanlar da adlarını ve güçlerini Güneş’ten almışlardır.

(6)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Mitolojiler ve anlatılar dışında inançlarda da baş unsur olarak bulunan Güneş, İslamiyet öncesi Türklerin benimsediği dinlerden biri olan, Şamanizm’de bir inanışa göre yiğitler, Güneş ile Ay’ın lütfundan türemişlerdir.

Bu inanış bir köken mitiyle bağdaştırılabileceği gibi Güneş ve Ay unsurlarının bir Tanrı olarak kabul edildiği de düşünülebilir. Yine Şaman inancına göre, Güney ormanlarında 9 tepede güneş ruhu bulunmaktadır. Altay Türklerine göre, “Tanrı Ülgen, ayla güneşin daha da ötelerindeydi. Onun tahtı, çok uzaklardaki yıldızlar üzerinde kurulmuştu. Esasen, ay ve güneşi yaratan da yine Tanrı Ülgen'di. Altay Türklerine göre güneşin kırıntılarından meydana gelmiş ve insanlara daima iyilik getiren bir tanrı da vardı. Bu tanrının adı Suyla' idi. Bu Tanrı insanları daima korur ve onların, gök altında rahat ve huzur içinde yaşamalarını sağlardı." (Uslu, 2017: 66). Tunguzlarda Güneşin her şeyi gördüğü inancına bağlı, “güneş görüyor” veya “güneş biliyor ki” gibi ifadeler kullanılır. (Harva, 2015: 148).

İslamiyet’in yayılması için mücadeleler veren son peygamber Hz.

Muhammed, amcasından aldığı destekle davasındaki kararlılığına devam etmiştir. Bu davasındaki kararlılığını, “Ey amca! Allah’a yemin ederim ki Güneş’i sağ elime Ayı da sol elime verseler yine de bu davadan vazgeçmem.”

şeklinde belirtmiştir. Ayrıca bu iki göksel öğenin de kutsallığını ve büyüklüğünü ortaya koymuştur. İslam’ın şartlarından biri olan orucun başlangıcı sahur vakti, sabah tan ağarmadan yani güneş doğmadan sabah ezanıyla başlamaktadır.

İslam dininde kutsal olan Güneş, bir sure adıyla da taçlandırılmıştır.

“Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin.” Bir sureye ismini veren güneş, Kur’an-ı Kerim’de üzerine yemin edilen bir unsurdur: “Güneşe ve onun aydınlığına ant olsun.” (Şems/1).

Güneş motifi Türk ve dünya mitolojilerinde önemli bir yere sahip olmasının yanında Türklerin anlatılarında ve benimsedikleri dinlerde de yer almıştır. Bahsini ettiğimiz Oğuz Kağan Destanı’nda geçen en önemli ifade olan

“Kün Tuğ Bolgıl Kök Kurıkan” yani Gök çadırımız, Güneş bayrağımız olsun.

Bu söze bağlı olarak Güneş bir önderlik arz etmektedir. Bu ifade Türk- Cihan Hâkimiyeti için verilecek mücadelelerin sembolik bir tezahürüdür. Bu destanda yukarıda belirttiğimiz ifadeler neticesinde Güneş motifi, Oğuz Kağan’ın ilk oğlu olan Gün Han’a bir isim olarak verilmiş ve somutlaştırılmıştır. Gün Han ilk oğul olması ve bu adı taşıması sonucunda diğer erkek kardeşlerine Güneş gibi önderlik edip onlara birer ışık olmuştur.

2.2. Ay Han İsmine Bağlı Ay Motifi

(7)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Ay Han göğün kızından doğan ikinci oğuldur. Ay ve Güneş daima insanları koruyan ve iyilik getiren kutsal unsurlardır. Güneş sıcaklığın sembolü iken Ay soğukluğun sembolüdür. Ay, Türklere göre göğün parlayan yüzüdür.

Ay, dünya mitolojilerinde Tanrı olarak yer almıştır. Hint mitolojisinde Soma, Pers mitolojisinde Metra, Roma mitolojisinde Luna ve Yunan mitolojisinde ise Selene adıyla Ay Tanrıları/Tanrıçaları bulunmaktadır.

Ay, Türk mitolojisinde Güneş kadar önemli bir yer tutmaktadır. Hatta soğuk bölgelerde yaşayan Türkler arasında bu gök cismi soğuk vasfından dolayı, Güneş’ten daha üstün görülmektedir. Ay’ın bu soğukluk vasfı Altay Türklerine ait Ay Dede ve Yedi Başlı Dev anlatısında şöyle geçmektedir:

"Çok çok eski çağlarmış büyükçe bir dev varmış, Nice çok canlar almış, insanoğlu az kalmış.

İnsanlar toplanmışlar, ta Tanrıya varmışlar, Kurtar bizi diyerek, Tanrıya yalvarmışlar.

Bu çok güç vazifeyi, Tanrı güneşe vermiş, Yakarım ben dünyayı, ay yapsın işi dermiş.

Ay dünyaya inerken, hava da çok soğukmuş, Dev böğürtlen yer iken, ağaçla göğe uçmuş.

Ay gökte dolun iken dev ayda görünürmüş,

Böğürtlenini yerken, keçeye bürünürmüş." (Ögel, 2010, CII: 199).

Bu efsanede de görülüyor ki güneş sıcak, ay ise soğuktur. Sibirya Türklerinin Ay’ın soğuk olduğuna inanmaları bu efsane kaynaklıdır.

Irak Türkmenlerine göre “ay tutulması savaş habercisidir.” (Beydili, 2004: 76). Bunu önlemek için de; “Div, Ay neneyi tutup” diyerek teneke çalarlar. Bu inanışın kaynağı Altay Türklerinin bir efsanesidir. Bu efsaneye göre, “Göklerde yaşayan birçok şeytan ve kötü ruh varmış. Ancak bunların içinde en güçlüsü “Yedi başlı dev”, yani ‘Yelbegen’ imiş. Göklerde dolaşır, yıldızlar ile aya zarar verirmiş. Bu dev çok kez ayı yemiş ama büsbütün ortadan kaldıramamış. Dev, ayı yedikçe Tanrı Ülgen ayın yaralarını sarıp, iyileştirirmiş.”

(Ögel, 2010, CII: 199). Irak Türkmenlerinin bu inanışında yer alan Ay Nene tabiri Türk inanışlarında ve bu inanışların tezahür ettiği anlatılarda farklı şekillerde ele alınmaktadır. Ay Dede’yi Yiyen Kurtlar adıyla anlatılan efsaneye göre:

“Ay her donuklaştıkça kurtlar ayılar yermiş,

(8)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Ay azıcık kaldıkça, kurt ayılar gidermiş.

Ay gider bir ay yatar, yarasını sararmış, İyileştikçe çıkar, yine gökte parlarmış.

Ayı, kurtlar yakalar, iyice bir yalarmış,

Ayı yine gidip yatar, yarası kan dolarmış.” (Gültepe, 2015: 462).

Ay bazen dişil bazen de eril olarak düşünülmüştür. Her millet bu durumu farklı yorumlamıştır. “Ay’ın dişi olduğunu tasavvur eden Goldeler, ayın düzenli olarak kaybolmasını, ayın güneşi takip etmesine bağlarlar.”

(Havra, 2015: 151).

Türkler arasında “Ay’ın üzerinde bulunan lekeler de tahayyüllerde önem arz eder ve anlatılara yansıtılır. Yakutlar arasında anlatılan bir efsaneye göre hayatın zorluklarına dayanamayan ve Ay’dan yardım isteyen yetim bir kıza ay acımış ve onu kendi yanına almıştır. Her tarafın donduğu bir gece, kız su getirmeye gittiğinde Ay aşağı iner, kızı kucağına alır ve gökyüzüne geri döner.

Bu yüzden Ay’a dikkatli bakıldığında, omzunda iki tane su kovasının asılı olduğu sırık taşıyan bir kız görülebilir.” (Havra, 2015: 149-150). Moğolların Gizli Tarihi’nde “Cengiz Han’ın atalarından Alan-Ho adlı bir kadının gece çadırında yattığı sırada, çadırın bacasından sızan Ay ışığının karnını okşadığı bu vasıta ile hamile kaldığı anlatılır.” (Temir, 1986: 8).

Ay, Türkler arasında Tanrılaştırılmamıştır. Onu yaratan bir yaratıcının varlığına inanılarak bir “güzellik sembolü” olarak düşünülmüştür. Kuzey Türk destanlarında; “Güneş gözlü, ay ağızlı ifadeleriyle güzel çocuklar ve yiğitler övülmüştür.” (Ögel, 2010, CII: 202).

Mitolojik bir göksel figür olan Ay, verdiği ışık ve bu ışıkların rengiyle de öne çıkmıştır. “Sarı ay ışığı kavramı da önemli bir yer tutmaktadır. Çin’de sarı renk kutlu ve milli bir renk olmasının yanı sıra imparatorların da sembolüdür.”

(Ögel, 2010, CII: 201). Karaçay Türklerinde ayın tutulması Jelmauz adlı bir devin onu yutması olarak değerlendirilir. Anadolu’daki halk inanışına göre ay ile güneş bir gün birleşip dünyayı yakacaklardır.” (Beydili, 2004: 76).

Türklerin Uygurlar döneminde benimsediği Buda ve Mani dinlerinde “Ay Tengri” kavramı bulunmaktadır. Ay, İslam dininde de birçok ayet ve surede ifade edilerek Kâmer adlı sureyle müşerref kılınmıştır.

“Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.” (Yâsin/39).

“Vakit yaklaştı ve ay yarıldı.” (Kâmer/1).

(9)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Oğuz Kağan Destanı’nın Uygur nüshasında Oğuz Han’ın babasının adı Ay Kağan olarak geçmektedir. Bu durum diğer nüshalarda görülmemektedir.

Oğuz Han’ın doğumunun anlatıldığı ilk kısımda Ay Kağan şöyle geçmektedir:

“Aydın oldu gözleri, renklendi, ışık doldu,

Ay Kağan’ım o gündü, bir erkek oğlu oldu.” (Ögel, 2010, CI: 115).

Oğuz Kağan’ın göğün kızından olan ikinci oğluna verilen Ay Han ismi, ata adının devamlılığının sağlanması için verildiği gibi sadece isim olarak da verilmiş olabilir. Ay Han, Ay’ın güzelliğini imgelemesinden dolayı güzel bir oğul olması muhtemeldir. Parlaklık sembolünün bir somut tezahürü olarak kendinden sonraki kardeşlerini ve milletine ışık olup geniş bir açı kazandırmış olmalıdır.

2.3. Yıldız Han İsmine Bağlı Yıldız Motifi

Gökyüzünde Güneş ve Ay ile birlikte yer alan ışıltılı görüntüsüyle dikkat çeken Yıldız, Türklerin ve diğer milletlerin hayatlarında önem arz etmektedir.

Türklerin eski zamanlardan beri yönlerini ve zamanlarını tayin etmede önemsedikleri bir öğe olarak görülmektedir.

Türk mitolojisinde göksel figürler arasında Güneş ve Ay ile birlikte ön planda bulunan Yıldız, Yakut Türklerine göre gezegenlerin ilk şeklidir. Altay Türkleri arasında anlatılan Yedi Yıldızlar adlı efsanede ise Türk halk anlatılarında devlerin sahip olduğu birtakım özelliklerle anılan yedi arkadaştan bahsedilir. Bu efsaneye göre; “yedi arkadaştan Caan-Oos, uzakları görür; Uzun-kol, uzaklara eliyle ulaşır; Tarmaçı, büyü yapar; Tındaaçı, uzakları dinler; Cügürüci, hızlı koşar; Caan-Kös, suları yutar; Böközi ise efsaneden anlaşıldığına göre çok güçlüdür. Bu yiğitler yeryüzünde yaşadıkları pek çok ibretlik olayın sonunda göğe yükselerek “Ceti-kan/Yedigen” yıldızına dönüşürler.” (Sakaoğlu, 2012: 27-28). Oğuz Han’ın göğün kızıyla birleşmesinden doğan üçüncü oğlu olan Yıldız Han’ın, bu efsane bağlamında yedi yıldızın sahip olduğu gücü bünyesinde barındırdığı düşünülebilir.

Çuvaşların mitolojik inanışlarına göre “Her insanın bir yıldızı vardır.

Bulanık, sisli bir yıldızın zuhuru, fakir bir insanın ya da mutsuz olacak bir insanın doğuşuna, parlak bir yıldızın ortaya çıkışı da yeni bir zengin ya da mutlu bir kişinin doğuşuna işaret eder.” (Taş, 2011: 222-223). Bu inanış Oğuz boylarının her birinin bir kuş sembolüne ait olmasıyla ilintilidir. Altay Türklerine ait bir efsanede “Devin, gökyüzünde yıldızları kovaladığı, onları ısırdıkça parçalarını yere tükürdüğü anlatılır. Yıldız kaymalarının sebebi de devin bu hareketine bağlanır.” (Ögel, 2010, CI: 199).

Türklerde yıldızların her birinin ayrı bir adı bulunmaktadır.

(10)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Jüpiter (Müşteri): Ongay

Mars (Merih): Otyultuz (Ateşyıldız) Merkür (Utarid): Suv Yaltuz

Satürn (Zühal): Sekentir ve Sarıg Orungulug Venüs (Zühre): Erlig (Erklig)

Antaras: Sin

Kutup Yıldızı: Altun Kazgug veya Temür Kazgug Süreyya Takım Yıldızı: Ülker

Büyük Ayı Takım Yıldızı: Yitiken (Taş, 2011: 220-221)

Bu yıldızlardan Sekentir’in en önde yürüdüğüne inanılır. Sibirya Türklerinin inancına göre de Sekentir yıldızı, atların koruyucusudur. Bu yıldız Kutadgu Bilig’de şöyle geçmektedir:

"En üstün Zühal (Sekentir)'dir, en önde yürür, İki yıl, sekiz ay, evde kalır.” (Arat, 1979: 385).

Türkler açısından önemli bir yıldız olan Zühre’nin Erlig ve Erglig adlarının dışında Çolpan adıyla da adlandırıldığı bilinmektedir. Özbek şairlerinden Çolpan da bu yıldızın yol göstericiliği işlevini esas alarak kendine bu ismi mahlas almıştır. “Hint mitolojisine göre Zühre yıldızı "Aşvin" adlı bir Tanrı idi. Bu Tanrının diğerlerinden farkı, daha ziyade bir ata sahip olması ve at üzerinde gezmesi idi.” (Gültepe, 2015: 499).

Halk edebiyatı şairleri, yıldızların işlevlerinden de beslenerek ürünlerini ortaya koymuştur. Bu ürünlerden biri de Âşık Ali İzzet’in Zühre yıldızını anlattığı şu dizelerdir:

“Soramadım bir çift sözü Ay mıydı, gün müydü yüzü Sandım ki Zöhre yıldızı

Şavkı beni yaktı geçti.” (Başgöz, 1994: 106).

Bu yıldızın Türkler arasındaki isimlerinden biri olan Erlik, Yaratılış Destanı’nda Tanrı Ülgen’in karşısında duran ve yeraltının sahibi olan Erlik’i anımsatır.

“Birden insan olmuştu, toprak üstündeki kil.

İnsanda toplanmıştı, her çeşitten yeterlik,

(11)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Bu ilk insanın ise, adı olmuştu Erlik.

İnsan yaratan Tanrı, ortalardan kayboldu,

Erlik de yola çıktı, arayıp onu buldu.” (Ögel, 2010, CI: 435).

Bu yıldızın diğer bir adı olan Erklig ise güç ve iktidar sahibi anlamında değerlendirilebilir ki bu anlam bağlamında Yıldız Han’ın karakterine bu yıldızın muktedir işlevleri yansımıştır.

Ongay yıldızı da Türklerin takvim bilgisi bakımından önemli bir yer tutmaktadır. Eski adının Erentüz olduğu bilinmektedir. Bu yıldızdan da Kutadgu Bilig’de şöyle bahsedilir:

“Ondan sonrada gelir, ikinci olur Onay,

Her evde kalır on ay, ayrıca da iki ay.” (Arat, 1979: 30).

Ateş yıldızı, kırmızı rengiyle dikkat çekmiştir. Bu yıldızın Türkler arasında Bakır Sokum ve Yaldırık adlandırmaları bulunmaktadır. Bu yıldızdan Kutadgu Bilig şöyle bahseder:

"Üçüncü Merih (Kürüd) gelir, korkunç gururlu yürür,

Bir defa kime baksa, yeşermiş bile kurur." (Arat, 1979: 303).

Bu yıldız rengi itibariyle Oğuz Destanı’nın Uygurca yazılı nüshasında Oğuz’un doğumundaki betimlemelerle örtüşür.

“Gömgök, gök mavisiydi, bu oğlanın yüz rengi, Kıpkızıl ağıziyle, ateş gibiydi benzi.

Al al idi gözleri, saçları da kapkara!

Perilerden de güzel, kaşları var ne kara!” (Ögel, 2010, CI: 115).

Utarit adlı yıldızın Türkler arasındaki karşılığı Tilek Yıldızı’dır. Bu yıldız, Türklerin uğurlu yıldızıdır. Kutadgu Bilig bu yıldız için şöyle der:

"Sonra geldi arzu, Tilek arzular,

Kime yakın gelse, özüne bağlar.” (Arat, 1979: 30).

Süreyya Takım Yıldızı diğer adıyla Ülker, önem arz eden yıldızlardan biridir. Türkler zaman tayinlerini bu yıldıza göre yaparlar. Edebiyatımıza da konu olan Süreyya, “Divan edebeiyatında‘ıkd-ı Süreyyâ, menzil-i / menazil-i Süreyyâ, mirfak-ı Süreyyâ’ gibi tamlamalarla kullanılmıştır.”(İslam Ansiklopedisi, C 38: 163). Bu yıldız ile ilgili Altay Türklerine ait destanda Zühre’nin güzel bir kız, Ülker’in ise genç bir delikanlı olduğu söylenir. Bu aşktan dolayı fırtınaların koptuğu söylenmektedir. Ülker yıldızı ile ilgili bir

(12)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

diğer Kırgız anlatısında da “Meçin adlı bir böceğin Tanrı tarafından Ülker yıldızına dönüştürüldüğü anlatılmaktadır.” (Ögel, 2010, CII: 212).

Ülker Yıldızı, “Pleiadlar olarak anılan yedi kız kardeşle sembolize edilir.

Bunlar mitolojik tasavvurda gök kubbeyi sonsuza kadar omuzlarında taşımaya mahkûm edilen dev Atlas’ın kızlarıdır.” (Hançerlioğlu, 2000’den aktaran Özdemir, 2019: 357). Bu yıldız Türk edebiyatında da önemli bir yere sahiptir.

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şehitleri’ne şiirinde şu dizelerde geçer:

“Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;

Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.” (Ersoy, 2013: 828-830).

Bu şiirde, parlak ve kutsal yıldıza atıfta bulunularak şehitlerimizin ruhu yüceltilir.

Ülker takımyıldızının Büyük Ayı Burcu olduğu bilinmektedir.

“Başkurtlara ait Ural Batır Destanı’nda Ezreke devler hanıdır ve yıldıza dönüşür. Türk mitolojik tezahüründe de yıldızlar ve devler arasında bu destandaki gibi bir bağın olduğu düşünülmektedir.” (Özdemir, 2019: 355-356).

Eski zamanlardan bu yana Türklerin inanış ve yaşayışlarında bir yere sahip olan yıldızların bir diğeri ise Kutup Yıldızıdır. Bu yıldızın Türkler arasında demir kazgug veya altın kazgug gibi adlandırmaları vardır. Kuzey bölgelerde bulunan Türkler bu yıldızı bir demir ağaç olarak düşünmüşlerdir.

Değerlendirdiğimiz destanda da Oğuz Han’ın ilk karısı olan göğün kızı bir ışıkla yeryüzüne iner ve tacının da kutup yıldızını andırdığı söylenir. Bu tacın sembolü, kızın Türk yurduna bir ışık ve ferahlık getireceği ardından güçlü yiğitler doğuracağına delalet eder. Yakut Türklerinin inancına göre dünya yaratıldıktan sonra demir ağaç da büyüyerek yer ile göğü birleştirmiştir. Bazı Altay anlatılarına göre; “Kutup yıldızı, göğün 5. katındaydı. 6. Katında ay, 7.

Katında ise güneş bulunmaktadır. 9. Katında ise Tanrı bulunur.” (Radloff, 1956:

6-7).

Yıldız miti bahsinde değinilmesi gereken diğer bir kavram olan samanyolunun, “İran edebiyatı kaynaklı olduğu bilinir. İranlılar bu kavarama

“kehkeşân” adını vermişlerdir. Bu kavramın karşılığı saman çekendir.” (Ögel,

(13)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

2010, CII: 189). “Bayrak Şairi” Arif Nihat Asya’nın “Dua” şiiri bu kavrama yer verilen güzel bir şiirdir. Bu şiirde bu kavram şöyle geçmektedir:

“Mahyasızdır minareler... Göğü de, Kehkeşan’sız bırakma Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah’ım!" (Yıldız, 2009: 119).

Samanyolu kavramı, “Hac yolu, hacılaryolu gibi kavramlarla da adlandırılmıştır. Bunun yanında kuşların izlediği yol üzerinde bulunduğu için kuş yolu olarak da adlandırılır.” (Ögel, 2010, CII: 189). Yakut Türklerinin inancına göre de Samanyolu Tanrı’nın ayak izleridir. Eski Macar inanışlarına göre “Macarlar, Orta Asya’ya yakın olan yurtlarından Macaristan'a göçerken, hep Samanyolunu takip ederek gelmişlerdi.” (Ögel, 2010, CI: 201). Yine Macar mitolojisine göre samanyolu şöyle oluşur:

“Numi-Tarem adlı bir, Tanrı varmış kuzeyde, Altı ayağı olan, geyik yapmış yüzeyde.

Geyik hızla koşarmış, hiç kimse tutamazmış, Göğü delip aşarken, hiç kimse bakamazmış.

Bir avcı kayak takmış, geyiği kovalamış, İki ayağın kırmış, yine de tutamamış.

Bunun için göklerde, kayak izi doluymuş,

Kutsal kayak izleri, beyaz Samanyoluymuş!” (Gültepe, 2015: 504-506).

Vogul-Macar efsanesine göre, Samanyolunun ötesinde hayat suyu ve bir nevi cennet vardır. Aynı zamanda Samanyolu, ruhların ötesine ve Tanrıya giden bir yoldur. Buna bağlı bir efsanenin özeti şöyledir:

“Bahadır bir ev varmış çok çok eski çağlarda, Bazen gökte uçarmış, avlanırmış dağlarda.

Samanyolundan gelir, bahar olunca kuşlar, Aynı yoldan gidermiş, artık gelince kışlar.

Er kuzeye kaçarmış, iyi günlerde yazın,

Samanyolundan uçar, göçer gelirmiş kışın.” (Gültepe, 2015: 506).

(14)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Bütün bu açıklamalardan sonra “yıldız” motifinin Türk kozmogonojisi açısından önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Güneş ve Ay ile birlikte insanlığın tahayyülünde yer alan bir unsurdur. Günlük yaşantı içerisinde zaman/saat tayininde ve tarih biliminde faydalanılması da değerini artırmaktadır. Üzerinde durduğumuz destanda da göğün kızından olan üçüncü erkek çocuğun adının Yıldız Han olması bu motifin anlatılara da yansıdığının bir ifadesidir. Yıldız Han güzelliğiyle Zühre’ye, liderliğiyle Zühal’e, parlaklık ve ufuk açıcılığıyla Ülker’e ve kudretiyle Kutup Yıldızı’na benzetilmesi yerinde olacaktır.

3. Gökyüzünden Yeryüzüne Ad Yansımaları 3.1. Gök Han İsmine Bağlı Gök Miti

Gök yahut gökyüzü, Türk kültür hayatında önemli bir unsurdur.

“Gökyüzü erkek, ışık (aydınlık ve güneş), etken, sıcak, kuru, zafer, kuvvet gibi olumlu unsurlara işaret eder.” (Çoruhlu, 1993: 18). Uçsuz bucaksız bir mekân olan Gök, Güneş, Ay ve Yıldız gibi göksel öğeleri kapsayan önemli bir metafordur. Eski Türk inanışlarından biri olan Gök Tanrı inancı ismiyle ve içerdiği ritüellerle bu metaforun kutsal değerini artırmaktadır. Altay Yaratılış Destanı’nda göğün yaratılması şöyledir: “Bu buyruk üzerine, üstünü gök bezemiş! “Gök ile yer, Bay-Ülgen tarafından, Ulu Tanrı’nın buyruğu ile yaratılmıştır. Yer ve gök, bütün katları ile Bay-Ülgen’in yarattığı bir dünyadır.”

(Ögel, 2010, CI: 439).

Dünya mitolojilerinde önemli bir yer tutan göğün, İran mitolojisindeki sahibi Hürmüz’dür. “Fars mitolojisinde yeryüzü mutsuzluk, gökyüzü ise mutluluk veren mekânlardır.” (Beydili, 2004: 220).

Adında Türk kelimesi geçen ilk devlet olan Göktürk Devleti, adını bu kutsal unsurdan almıştır. Bu devlet zamanında yazılmış olan Orhun Yazıtları’nın içinde de göğü tasvir eden birçok ifade bulunmaktadır. Güney yüzünün ilk sütununda bulunan “Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı..”

(Ergin, 2009: 3). Yine yazıtın Doğu yüzünün ilk sütununda bulunan, “Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış.” (Ergin, 2009: 9). Gibi ifadeler de gösteriyor ki gökte bir Tanrının varlığına inanılır ve hükümdarlar Tanrı kadar kutsaldır. Gök ile Tanrı birbirini tamamlayan iki kavramdır. Bunun en somut delili ise Göktürk dönemi Türkçesinde yer alan

“tengri” kavramı hem Tanrı hem de gök manalarına gelmektedir. Orhun Yazıtları’nın kaplumbağa kabuğu üzerine kurulmuş olması ve şekil itibariyle göğe benzetilmesi neticesinde, “Kaplumbağa motifi mikro-kozmos olarak kabul edilmektedir. Kaplumbağanın üst kısmı ise kubbe şeklindedir. Bu nedenle Göktürkler ve onları takip eden diğer Türk boyları da göğü kubbe şeklinde

(15)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Türkler göğün direği olarak Kutup yıldızını görmüşlerdir. Bu yıldızın gök ile yer arasında bir aracı olduğu kabul edilmiştir. Bu inancın somut delillerinden biri incelediğimiz Oğuz Kağan Destanı’nda göğün kızının gökten yeryüzüne zuhur edişi olayıdır ki bu olay şöyledir:

“Oğuz Kağan bir yerde, Tanrıya yalvarırken:

Karanlık bastı birden, bir ışık düştü gökten!

Öyle bir ışık indi, parlak, aydan güneşten!

Oğuz Kağan yürüdü, yakınına ışığın, Oturduğunu gördü, ortasında bir kızın!

Bir ben vardı başında, ateş gibi ışığı,

Çok güzel bir kızdı bu sanki Kutup yıldızı!” (Ögel, 2010, CI: 117).

Oğuz Kağan’ın doğuşunda vücudunun ve yüz hatlarının betimlenmesinde bu motifin baskın olarak görülmesi ve doğuştan itibaren onda var olması, gücünün sonsuzluğunu belirtmesinin yanında bağımsızlık düşüncesini her daim tahayyülünde yaşatacağının bir göstergesidir. Destanın ilk kısmında şu ifadelerle geçmektedir:

“Gömgök, gök mavisiydi, bu oğlanın yüz rengi,

Kıpkızıl ağıziyle, ateş gibiydi benzi.” (Ögel, 2010, CI: 116).

Gök kavramının diğer bir tamamlayıcısı da yerdir. Yazıtın Doğu yüzünde, “üstte Tanrı, mukaddes yer..” (Ergin, 2009: 49) ifadesi geçmektedir.

Türkler için yeryüzünde önemli olan yer ve yer-sulardı. Türklerde eski zamanlarda üç unsur bulunur. Bunlar; gök, yer ve insandır. Göğün rengi mavi olarak yer alır. Altay destanlarında “mavi deniz (kök tengiz)” bulunur. Kutadgu Bilig’de ise yeşil gök olarak geçmektedir.

Türklerde göğün bir çadır olarak nitelendirilmesine bağlı gökkube ifadesi bu çadırların kubbesinin göğe bakmasından ileri gelir. Bu ifade Oğuz Kağan Destanı’nda yer alan “Kün Tuğ Bolgıl Kök Kurıkan!” ifadesinde önemli bir unsur olarak belirtilmiştir. Türk-Cihan Hâkimiyeti ülküsüyle mücadele eden hakanlar göğün sonsuzluğundan güçlerini almaktaydılar.

Gök kavramı dehr ve felek olarak da düşünülmüştür. Hint mitolojisine göre felek, “okla yere bağlanmış bir araba tekerleğidir.” (Ögel, 2010, CII: 155).

Tasavvufta devriye nazariyesinde kavs-ı nüzul evrelerinden biri de eflâk-ı tisadır. Felek, “halkın muhayyilesinde kişileştirilen felek, bazen kısmeti, kaderi, hatta kötü kaderi belirleyen İlah, bazen de çarkı çeviren bir acuze, olağanüstü

(16)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

gücü olan bir ermiş, kamburu çıkmış bir ihtiyar olmuştur.” (Şimşek, 2009: 35).

Felek, Türk edebiyatında şikâyet edilen ve olumsuz atfedilen bir kavram olmuştur. İnsanın yaşadığı kötü hadiselerin kaynağı olarak felek suçlanmıştır.

“Rûzgârım buldu devrân-ı felekden inkilâb Kan içer oldum ayağın çekti bezminden şarâb”

Fuzûlî (Öztürk, 2007: 119).

(Feleğin dönüşünden hayatımın gidişatı değişti; şarap, meclisten ayağını çekince kan içer oldum.)

Uygurlarda yüce bir yerde olan gök kavramı, Kutadgu Bilig’de yeri ve göğü yaratan ifadesiyle yer almaktadır. İslam dininde bu kavram semâvat ifadesiyle karşılanır.

Ay, Güneş ve Yıldız gibi göksel öğelerle bağdaştırılan bir unsur olan dev gök kavramıyla da bağlantı içindedir. “Türk halk anlatılarında devlerin mekânsal sembolizm içerisinde gökyüzü ile çeşitli yönlerden ilişkileri bulunur.

Bu ilişki her şeyden önce devlerin uçma kabiliyetine sahip olmalarından ileri gelir. Ayrıca maddesel sembolizm bağlamında ele alındığı üzere bulutlar ve rüzgârla bağlantıları onları gökyüzüne ait düşüncede önemli bir yere konumlandırır.” (Özdemir, 2019: 348).

Altay destanlarından biri olan Er Samır’da kahramanın göğe çıkışı şöyle ifade edilir:

“Kolundan tuttuğu dört delikanlıyı Alıp göğe çıktı

Gök göğe yükseltip çıktı.

(…)

Yarım kaya baraka şimdi Göğe dek yükselip

Değişik ak saray oluverdi.

(…)

Er yaratılışlı Er Samır Kara Bökö Bahadırı Ayak bileğinden tutarak Alıp ak göğe çıktı

(17)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Benzeri bir durum Karaçay-Malkar Türklerine ait Debet Destanı’nda da şöyle geçer: “Ben işsiz-güçsüz yeryüzünde durmam deyip, kendisine kanatlı bir araba yaparak, gökyüzüne uçup gitmiş. Debet orada yaşayan gökyüzü insanları için hâlâ demirden silahlar, eşyalar yapıyormuş.” (Tavkul, 2004: 14).

Her iki anlatıdan da anlaşılacağı gibi gökyüzü bir refah ve kurtuluş mekânıdır. Şamanist inanca göre gökyüzünün en üst katında Tanrı Bay Ülgen yaşar. “Gök Tanrının yaratıcılık vasfı Ülgen’e yüklenmiş; ışık, Ülgen için sembol olmuştur.” (Bayat, 2007: 322,326). Birçok koluyla Türk dünyasında bilinen Köroğlu Destanı’nda Köroğlu’nun tamamlayıcısı olan Kırat’ın gökten geldiğine inanılmaktadır. “Köroğlu’na göklerden bağışlanmış bir atın olduğunu işitmiştim.

Bu at, o at olmalı.” (Özkan, 2007: 188).

Yakut Türkleri kurban törenlerinde 9 ağaç dikerler. Bu 9 ağacın her biri göğün katlarını ifade eder. Şamanist inançta insanları yaratan, koruyan ve onlara yardımcı tanrının ve bütün iyi ruhların yaşadığı yer olduğuna inanılan gökyüzü on yedi kattan oluşmaktadır. Tuvalardaki inanca göre, “gökyüzü insanların ulu ecdadıdır.” (Beydili, 2004: 221).

Gök ve gökyüzü, İslam inancında da Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok ayette yer almıştır.

“O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah'a eşler koşmayın.” (Bakara/ 22).

“Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir.” (Al-i İmran/ 189).

Oğuz Kağan’ın oğlu olan Gök Han, gök motifinin kozmogonik işlevlerini bünyesinde barındırmaktadır. Oğuz Kağan’ın gök renkli olarak betimlenmesine bağlı olarak oğulun da babasının bu özelliğini bünyesinde barındırması muhtemeldir. Bağımsızlığı sembolize eden gök, bir oğulun şahsında somutlaştırılarak Oğuz boyunun mefkûresinin kişi nezdinde yansıtılması sağlanmıştır.

3.2. Dağ Han İsmine Bağlı Dağ Miti

Dünyanın merkezinde duran kutsal güç kaynağı olarak anılır. Göğe yakın olmasından dolayı kutsal değeri artmaktadır. Bunun için dağ hem güçlü hem de yücedir. Kudretli yapısından dolayı “dağ, eril karakterli, dikey boyutta yer alan bir semboldür.” (Özdemir, 2019: 364). Erginleşme ve yeniden doğuş yeridir. Dikey boyutta olması yeryüzünü gökyüzüyle birleştirme mesafesinde olmasına eş değerdir. Yeryüzünden gökyüzüne bir yükselişe aracı eder.

“Oğuzlar, dağlarla konuşur, dağlara dua eder, beddua eder, yaşlanmasından,

(18)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

yıkılmalarından korkar, esenlik diler, geçit vermelerini ister, şifa dilenir, yemin eder, selam ederler…” (Ögel, 2010, CI: 44).

Altayların Yaradılış Destanı’nda dağın yaratılması şöyle geçmektedir:

“Çok büyük bir dağ idi, Altın-Dağ dedikleri, Ayla Güneş’e değer, gökteydi delikleri.

Bulunurdu Altın-Dağ, gökler yer arasında,

Ülgen de otururdu, bu dağın ta başında!” (Ögel, 2010, CI: 434).

Dağ, birçok mitolojide kutsal olarak kabul edilmektedir. Hint mitolojisinde yer alan Meru Dağı önemli bir dağdır yine “Hint mitolojisine göre, cihanın 4 çevresi vardı. Bu çevrelerin en ortasında Meru Dağı bulunurdu. Her şeyin merkezi bu dağ idi. İkinci halkada ise 8 dağ silsileleri başlardı. Bu dağların 7’si altın ve en uzaktakiler demirden yapılmıştı.” (Ögel, 2010, CI: 474).

Yunan mitolojisinde Tanrıların yaşadığı yer Olimpus dağıdır.

Vogul efsanesine göre Ural Dağları’nın yaratılış hikâyesi şöyledir: “Çok önceleri dünya suların yüzünde bir tabak gibi yüzermiş. Toprak, au üzerinde yüzer mi? Bunun için de toprağın bir kısmı etrafa dağılır ve bir kısmı da batarmış. Su üstünde yüzen topraklara kimse ayak basamazmış. Tanrı bakmış ki olmayacak. Eline bir kuşak almış ve toprağı kenarlarından iyice sararak sıkıştırmış. Dağılmaz bir hale getirmiş. Dünyanın topraklarını sarıp sıkıştıran bu kuşak da sonradan dünyayı saran dağ sıralan olmuş. Bu dağ sıralan da Ural dağlarından başka bir şey değilmiş. Bunun için de Ural dağlarına Dünyanın kuşağı denmiş.” (Ögel, 2010, CI: 471).

Dağları aşmak, zorlu ve kutsal olan varlığa ulaşmaya yarar. Dağ, hem gökyüzü ile yeryüzü arasında hem de gerçek ile hayal arasında bir eşiktir. Bu bağlamda; “Dağ, Ferhat ile Şirin hikâyesinde de aşılması gereken bir engeldir.

Burası, aşk için çekilen çilenin kutsiyetine anlam katan sembolik bir mekândır.”

(Özdemir, 2019: 365-366). Oğuz boyları da dağı kutsal sayıp onla konuşur ve ona adak adarlardı. Oğuz boylarının bu ritüellerine temel oluşturan, “dağ bazen bizzat tanrının vücududur; bazen ölülerin/ruhların yaşadığı yerdir.

Dolayısıyla zamanda/mekânda kültür ötesine taşınabilir. Kutsallığı, barındırdıklarında kişileştirilir; barındırdıkları da onun kutsallığını pekiştirir.”

(Saydam, 2011: 63).

Gücün ve kudretin sembolü olmasından dolayı insanlara kaynak olmuşlardır. “Türk halkları arasında yaygın olan bir inanışa göre dağlar, bir zamanlar yenilmez yiğitlermiş. Onlar daha sonra ruhlarıyla birlikte taşa dönüşüp dağları oluşturmuşlar. Onların ruhları da bu dağlarda yaşamaktadır.”

(Beydili 2004: 63). “Altaylar, Türkistan coğrafyasındaki ulu dağların çoğu, Tanrı

(19)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

anlayışıyla bağlılığı olan, Han-Tengri, Kayrakan, Abu Kaan gibi adlarla adlandırılmıştır.” (Beydilli, 2004: 147).

Dağlar, devlerin güçlerini ulaştırdıkları yerlerdir. Ural Batır Destanı’nda öldürülen devler bir dağa dönüşür. “Mekânsal sembolizme ait verileri güçlü bir şekilde yansıtan dağ, Türk halk anlatılarında devlerle yakın ilişki içerisindedir.

Her şeyden önce dağ, engin görüntüsü, sarp yapısı ve göklere ulaşan boyutuyla devlere ait öz niteliklerin sembolik bir temsilcisidir.” (Özdemir, 2019: 366). Alp Er Tunga Destanı’nda da Zâve ve Bisütun Dağları geçmektedir. Oğuzlardan itibaren Türkler dağların güzelliğine tutkundurlar. Manas Destanı’nda Er Ürbüsü kara mağarayı yurt edinir. “Köroğlu Destanı’nda mağara kahramanı besleyen/büyüten mekân işlevinde karşımıza çıkar. Gelecekte alp olacak çocuk bir mağarada, keçi tarafından beslenerek büyütülür.” (Özkan, 2007: 180).

Cengiz Han dua için dağa çıkar ve Güneş’e doğru diz çökerek üç kez selam verirdi. Sibirya Türklerine göre şamanları koruyan unsur Kara Dağ iyesidir. İran mitolojisinde tüm dağların anası olan Elbruz vardır. Allah dostlarının, evliya ve eren mezarları hep yüksek noktalarda bulunmaktadır.

Göktürklerde kutsal bir dağ olan Ötüken önemlidir. Hz. Musa’nın vahyi aldığı ve Allah ile konuştuğu Sina Dağı, Yahudilerce kutsal görülmüştür. “Kutsal dağ, tam bir tahttır; çünkü sahip tanrı, evrenin yaratıcısı orada hüküm sürer.”

(Eliade, 2002: 26). Uygurların bir efsanesinde Kuttug adlı dağın Çinliler tarafından ele geçirildikten sonra Uygurların düştüğü kötü durum anlatılır.

Bu olay da dağın yaşayan ve yaşamın sürekliliği için önemli bir unsur olduğunu ortaya koymaktadır. “Uygurların ataları olan Kao-Ci Toleslerinin menşe efsanesinde “Hakanın kızlarını Tanrı ile evlenmeleri için bir dağ üzerinde bıraktığı, küçük kızın bu dağda bir erkek kurtla evlenerek yeni nesiller meydana getirdiği” rivayet edilir. Uygurlarca, efsanedeki bu erkek kurdun, Tanrının sembolü olduğuna inanılır.” (Ögel, 2010, CII: 284).

Dede Korkut hikâyelerinden biri olan Dirse Han Oğlu Boğaç Han adlı hikâyede Dirse Han’ın annesi Kazılık Dağı’nı lanetler.

“Akar senin suların Kazılık Dağı Akar iken akmaz olsun

Biter senin otların Kazılık Dağı Biter iken bitmez olsun

Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı

Koşar iken koşmaz olsun taş kesilsin!” (Ergin, 2009: 31).

Kaf Dağı, Türkler arasında ulaşılmayan bir mekân ve olağanüstü varlıkların yaşadığı bir yer kabul edilir. Tüm dağların yerin dibinde ona bağlı

(20)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

olduğuna inanılır. Zümrüdüanka kuşuyla bütünleşmiş bir dağdır. Yaratılışı şöyle anlatılır: “Yeryüzünün mamur olan dörtte biri ve harap olan kısımları Bahr-i muhit ortasında karpuz gibi dururmuş. Yaratıkların kalabilmesine elverişli değilmiş. Tanrı yetmiş altı bin altı yüz yetmiş üç dağ yaratıp bunlarla arzı yerinde durdurmak istemiş. Yine arz sükûnete erişememiş. Nihayet bir melek Tanrı’nın emri ile cennet derelerinden bir lacivert cevher çıkarıp yerin etrafına bastırmış. Bundan Kaf Dağı peyda olmuş.” (Seyidoğlu, 2009: 46).

Olağanüstü kahraman ve canlılar burayı mesken tutmuştur. Ünlü meddah Behçet Mahir’in anlattığına göre, “Kafdağı’na Kirmanşah’tan önce dört kişi gitmiştir. Bunlar, Hz. Süleyman, Kahraman-ı Katil, Hz. Hamza ve Hz. Ali’dir.”

(Alptekin, 1999: 220-221).

Tasavvufi düşüncede de Kafdağı’na yolculuğun zorlu bir süreç olduğu anlatılır; “Sûfiler Kafdağı’nı gönül ülkesi, can ve gerçeklik dünyası, Simurg’un makamı olarak kabul ederler. Sâlikin tek ve en büyük hedefi oraya erişmektir ama bu yolculuk alabildiğine zorlu, engebeli yollardan geçer ve tüm bu sıkıntıları aşmak için sabır, dayanma gücü ve gayret gerekir.” (Yıldırım, 2008:

444).

Dağ mitinin içinde değerlendirilecek motiflerden biri mağara motifidir.

“Sembolik mânâda mağara, bireyin kendisini tanıma ve tanıtma sürecinde ona ev sahipliği yapan, insandan topluma uzanan çizgide boyut değiştirmeyi sağlayan bir mekândır.” (Çetindağ, 2007: 444). Mağara ana rahminin ve doğurganlığın bir sembolü olmasının yanı sıra inziva mekânı olarak inanış ve anlatılarımızda yer almaktadır. Dağların içerisinde oyuk bir şekilde bulunan mağaralar bir sığınış mekanıdır. Bu mekân, dişilik ve erginlik vasfıyla Umay Ana ile ilişkilendirilmiştir. Tasavvufta çileye mağara veya mağarayı andıran mekânlarda girildiği bilinmektedir. Yaratılış efsanesine göre çamur ışığı mağarada pişer ve olgunlaşır. Hz. Muhammed’e (s.a.v) vahyin Hira Mağarası’nda gelmesi kutsallık yönünü artırmaktadır. “Mağara, uyku metaforu ile de ilgili olarak yenilenme/yeniden doğmayı imler.” (Akyüz, 2017: 162).

Battal Gazi’nin dünyaya gelişi mağarada müjdelenmiştir. Basat, Tepegöz’ü mağarada yenerek gücüne ulaşmıştır. Çünkü “mağara içsel yolculuğun yaşandığı gizli bilimlerin mekânı olarak ezoterik bilgilerin öğretildiği mabetler gibidir.” (Şenocak, 2005: 72).

Türk inanışlarına göre yer ile göğün birleştiği uzak yerde Ulu Demir Dağı bulunmaktaydı. Uygurlar dağın en tepesinde Tanrıya yakarır ve kurban verirlerdi. “Telengitlerde kadınlar dağa çıktıklarında çocuk sahibi olacaklarına inanırlardı.” (Beydili, 2004: 146).

Hz. Musa Tûr Dağı’nda Allah (c.c.) ile konuşmuştur. Bu olay Tûr Dağı’nda bulunan Tûva Vadisi’nde geçer ve Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilir,

(21)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

“Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: ‘Ey Mûsâ!’ ‘Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.” (Ta Ha/11-12). Hz. Muhammed’e (s.a.v) ilk vahiy Nur Dağı’nda bulunan Hirâ Mağarası’nda gelmiştir. Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın cennetten yeryüzüne indirildikten sonra ilk kez buluştukları Arafat Dağı da kutsal mekânlardan biridir. Veda Hutbesi yine bu dağda okunmuştur.

Dağ motifinin sembolik anlamları Oğuz Kağan’ın yerin kızından olan ikinci oğlu Dağ Han şahsında somutlaşmıştır. Dağ Han, adını aldığı bu motifin sağlam ve güçlü yapısını yansıtmış olmalıdır. Dağın bir sığınış mekânı olması Dağ Han’ın kapsayıcılığını belirtmektedir. Ötüken Dağı gibi merkezi bir noktada durup diğer kardeşlerine öncülük etmiş olması muhtemeldir.

3.3. Deniz Han İsmine Bağlı Deniz Miti

Deniz, gerçek anlamda geniş ve uçsuz bucaksızdır. “Türklerde deniz (Tengiz) sözü, küçük ırmak ve göllerden tutalım da, ta büyük okyanuslara kadar verilen umumî bir addı.” (Ögel, 2010, CII: 468). Dünya’yı çepeçevre saran denizler yüzyıllardır birçok canlı varlığı bünyesinde barındırmıştır. Su, yatay boyutta bazen dişil bazen de eril bir unsurdur. Türkler arasında bir arınma sembolü olarak kabul edilen su, kutsal bir varlık olarak günümüze kadar gelmiştir. Yer-su kültüne bağlı bir kutsallık atfedilen suların birer iye olduğuna kanaat getirilmiştir. Yaratılmamış olan ezeli bir varlıktır. Her şeyin özü ve “bütün var oluş olanaklarının hazinesi olan su, her biçimi önceler ve her yaratılışı destekler.” (Korkmaz, 1998: 94). Suyun uçsuz bucaksız olması ulaşılması gereken hedefin bir sembolü olmasını sağlamış ve Türk- Cihan Hâkimiyeti için mücadele eden Oğuz Kağan bu kutsal emelini “Daha Deniz, Daha Müren” ifadesiyle birleştirmiştir. Denizler aşmak büyümek ve Kızılelma’ya ulaşmaktır. Yaratılış Destanı’na göre hiçbir şey yokken bile var olan denizi oluşturan sudur.

“Dünya bir deniz idi, ne gök vardı, ne bir yer,

Uçsuz bucaksız, sonsuz sular içindeydi her yer!” (Ögel, 2010, CI: 432).

Lebed Tatarlarına ait bir yaratılış efsanesinde başlangıçta her şeyin su olduğu anlatılmaktadır. “Önce her taraf su idi ve hiçbir tarafta toprak yoktu. O zaman Tanrı suya ait bir kuğu kuşu göndererek bir gaga dolusu su getirmesini emretti.” (Sakaoğlu ve Duymaz, 2011: 174).

Mısır mitolojisinde tapınılan bir nesne olmuştur. Nil Nehri’nin varlığı bu ritüeli etkilemiştir. Sümer mitolojisine göre su evrenin özüdür. “Tüm suların ve denizlerin tanrısı olan Poseidon, Yunan mitolojisinde elinde üç çatallı yaba

(22)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

taşıyan bir tanrı olarak tasarlanmıştır.” (Özdemir, 2014: 30). Macarların menşei efsanesinde denizi geçme olayı vardır. “Macarların ataları da kutsal bir geyiğin peşine takılmışlar ve bir denizi geçerek, yeni yurtlarına gelmiş ve orada türemişlerdi.” (Ögel, 2010, CI: 467). Mısır mitolojisinde dünyayı kaplayan ilk suların tanrısı “Nun’dur. Nun, “Dünyayı çevreleyen ve tüm her şeyin ondan yaratıldığı başlangıç suyunun kişileştirilmiş formu olup, güneş tanrısı Re’den bile eskidir.” (Öztürk, 2009’dan aktaran Özdemir, 2014: 29).

Dede Korkut’ta hem deniz hem de su birçok yerde geçmektedir. Basat’ın Tepegöz’ü öldürdüğü destanda da Basat’ın suların hâkimiyet alanını ihlal etmesiyle Tepegöz doğmuştur. “Oğuz’un öncüsü Konur Koca Sarı Çoban, Perili Pınar’ın (suların) manevi varlık alanını ihlal ve onun başında arkaç bağlayan perilerin varlık alanını ‘tamah edüp cima’ ‘eyle’yerek iğfal etmiştir. Bu değersizleştirici ve aşağılayıcı eylem, korunmaya muhtaç su kaynaklarının kirletilmesiyle beraber aslında Uzun Pınar şahsında “ıduk yer-sub (Yer-Su) ruhlarına karşı işlenmiş bir suç niteliği de taşır.” (Korkmaz, 1999: 261). Salur Kazan’ın evinin yağmalandığı destanda da Kazan gördüğü rüya üzerine yola düşer birçok varlıkla konuşur onlardan biri de sudur. Suya aktardığı ifadeler şöyledir:

“Çağıl çağıl kayalardan çıkan su, Ağaç gemileri oynatan su,

Hasan ile Hüseyin’in hasreti su, Bağ ve bostanın ziyneti su, Âyişe ile Fâtıma’nın bakışı su, Çevik atların içtiği su,

Kızıl develerin uğrağı su,

Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su, Yurdumda olanları biliyor musun, söyle bana?

Kara başım kurban olsun suyum sana!” (Ergin, 2013: 43).

Kazan’ın suyla bu konuşması suyun kutlu bir unsur olduğunu göstermektedir. Halk tahayyülünde canlı bir varlıktır ve “su, cennetten gelip cennete dönen bir kut olduğu için, Hakk didarını görmüştür.” (Ergin, 2013: 314).

Oğlu olamayan Dirse Han çocuğu olsun diye kuru çaylara su salar. Savaşa gidilirken yahut sıkıntılı durumda arı sudan abdest alınır çünkü “arı su, varlığı önceleyen, arıtan, temizleyen ve yenileyen esrarlı bir güce sahiptir.”

(Korkmaz, 1998: 96).

(23)

TÜRKÜM Dergisi 1-

Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan Değerlendirilmesi Oğuzhan PAMUKÇU

Şu Destanı’nda kahraman olan Şu, suya bakarak mücadelesi için planlar yapar. Uygurların Türeyiş Destanı’nda Tuğla ve Selenge ırmakları yer almaktadır. Oğuz Kağan Destanı’nda, “deniz geçip İt Barakların adasına gitme motifi” görülmektedir. Yine Oğuz Han’ın ikinci eşi ağaç kovuğunda ve bir nehir üzerindedir. Kırgızlara ait Manas Destanı’nda çocuğu olmayan Çakıp Han şöyle isyan eder:

“Şu Çıırçı’yı alalı,

Ben koklayıp bala öpmedim

Bu Çıırçı, dağılan saçını taramıyor, Huda’ya tövbe deyip hiç bana bakmıyor, Belini sağlam bağlamadı,

Bu Çıırçı erkek bala doğurmadı.

Bu Çıırçı’yı alalı,

Yazı kışı on dört yıl oldu

Bu, mezarlı yeri ziyaret etmiyor, Bu, elmalı yerde yuvarlanmıyor

Bu, şifalı sularda gecelemiyor.” (Yıldız, 1995: 537).

Burada geçen şifalı sudan medet umma ve onun derdi gidereceğine olan inanç bugünde devam etmektedir.

Su, Türklerin inanışlarında da önemli bir yer tutmaktadır. “Altaylıların inanışlarına göre, yer-su ruhları insanların yaşadığı muhitte yaşarlar; ehlî hayvanları yaratan ve onlara bereket veren yer-sudur.” (İnan, 1987:491).

Şamanizm’de arınma unsuru olarak merkez noktada bulunmaktadır. Cengiz Han’ın büyük yasasına göre, “Kim kül veya su içine işerse ölümle cezalandırılır.” (Alinge, 1967’den aktaran Özdemir, 2014: 38). “Harput’un Gülmez Köyü’nde bulunan ve ‘Kırklar’ adı verilen kaynak suyunun ise, kırk basan ve hastalıklı çocuklara şifa kaynağı olduğuna inanılır.” (Araz, 1991: 56).

Türkler için önemli olan sulardan biri de abı hayattır. Bu suyun ölümsüzlük verdiğine ve derde derman olduğuna inanılır. Bu işlevlerinin dışında abı hayatın gençleştirme vasfının da olduğuna inanılır hatta

“Abıhayat, bazı kültürlerde gençlik pınarı olarak adlandırılır ki bu adlandırmadan da anlaşılacağı üzere abıhayat, gençlikle yakından ilgilidir.”

(Şimşek, 2003: 148). Bu su, Bahaeddin Ögel’in (2010, CI: 107) Türk Mitolojisi adlı eserinde, “bazı masallarda Hayat Suyu yalnızca ölüleri veya hastaları iyileştirir. Bazı efsanelerde ise ihtiyarlara gençlik verir” şeklinde geçmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Dersin girişinde öğrencilere Oğuz Kağan destanı ve kök değerler hakkında öğrendikleri ile ilgili sorular yöneltilerek bildiklerini yoklamak ve verilecek yeni

E Oğuz Kağan Destanı bugün elimizde bulunan eski Türk destanlarının en önemlilerinden biridir.. Oğuz Kağan Destanı’nın ikinci önemli varyantı, İlhan-

Oğuz Kağan’ın boğa ile temsil edilmiş olması mümkün görünmekte ise de adını boğa’dan almış olsaydı adı Dede Korkut hikâyelerindeki Boğaç Han’a benzer şekilde

This paper aims at discussing some discourses in Maisie’s world through the approach of critical linguistics looking at the relationship between the subject (the power of

The present study shows the perceptions of teachers and students and reveals to what extent portfolio – which is selected, collected, evaluated at a University preparatory school

asal eksenlerinin yanısıra çok sayıdaki ara deprem doğrultusu için iki doğrultulu doğrusal olmayan statik analizleri yapılarak, plastik kesitlerdeki

Ferruh Ağca (2016), Uygur Harfli Oğuz Kağan Destanı – Metin-Aktarma- NotlarDizin-Tıpkıbasım, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 317 s..

Bir anlatı kahramanı olarak Oğuz Kağan’ın takdimi, kendisinden daha sonra oluşturulmuş veya yazıya geçi- rilmiş olan diğer Türk destanlarında yer alan