EĞİTİM, KÜLTÜR VE DEMOKRASİ
ÇAĞDAŞ ELEŞTİREL YAKLAŞIMLARIN IŞIĞINDA KÜLTÜR
Kültür olgusunun üç anlam katmanı;
• Genel bir entelektüel, tinsel ve estetik gelişim süreci (uygarlık, medeniyet anlamında)
• Entelektüel ve sanatsal ve etkinlik pratikleri (yüksek kültür anlamında)
• Bir grubun ya da bir dönemin yaşam biçimi olarak kültür (Ergur, 2013)
Antropolojik yaklaşımlar
Evrimselci ve Tarihselci Yaklaşımlar
KÜLTÜR ve UYGARLIK
• İnsanın yegane bir kültür üreticisi olduğu söylenebilir, çünkü insan kendi varlığı üzerine düşünebilme yetisine sahiptir. Kültür, bu şekilde bir düşünme yetisinin sonucunda ortaya çıkan bir simge üretme etkinliğidir.
• Uygarlık da insanın kültür üretme becerisinin sonucunda ortaya çıkan bir durumdur.
Türkçe’ de uygarlık sözcüğü Avrupa dillerinin birçoğunda civilisation sözcüğü ile
karşılanır. Bu sözcük ise Latince’ de kent anlamına gelen civitas sözcüğünden
türemiştir.
• Aynı anlam benzerliği, Arapça medeniyet ve Medine (kent) sözcükleri arasında da vardır. Öyleyse insanın yaşam biçiminin bir süreklilik, örgütlülük ve karmaşıklık arz ettiği durum olan uygarlığın öncelikle ve belirleyici olarak kent tipi bir yerleşmenin ortaya çıkışıyla yakından ilişkisi olduğu söylenebilir.
• Kent yalnızca ortak bir yaşam alanı olmanın ötesinde, ortak bir ruh halinin de
temsilcisidir çünkü kent yaşamı, belirli bir yerde sabit kalmayı gerektiren üretim
ilişkilerine bağlıdır. Düzenli tarım, istikrarlı ticaret, sanayi kentin varlık nedeni olmuştur.
KÜLTÜR
• Latince Colere fiilinden türemiş olan kültür terimi, 18. yy’ a kadar genellikle
tarımsal etkinliklerde toprağı ıslah etme ve ürün yetiştirme gibi anlamlarda
kullanılmıştır. Fakat 18. yy’ dan itibaren Aydınlanma düşüncesiyle birlikte kültür
terimi toplumsal bir değer ve davranış biçimlerini ifade eden toplumsal bir anlam
kazanmıştır. Aydınlanma’ dan itibaren kültür terimi ‘insan zihninin etkin olarak
geliştirilmesi’ anlamını da kazanmıştır.
Sosyolojik düşünce tarihinde kültür
• Sosyolojik düşünce tarihinde kültür, farklı kuramsal bakış açıları
tarafından bütünleştirici öğelerle çatışmacı öğelerin kaynağı
olarak ele alınmıştır.
Bütünleştirici öğelerin kaynağı olarak kültür (yapısalcı ve işlevselci yaklaşımlar):
Bu bakış açısına göre, kültür, toplumsal öğelerin birbirleriyle olan ilişkilerinde, ortak değerler çerçevesinde ortak bilinci ifade eden, düzen ve sürekliliği sağlayan bir kavram olarak bütünleştirici bir role sahiptir.
Yapısalcı ve işlevselci yaklaşımlar , kültürün, toplumsal uzlaşma ve toplumsal bütünlük
sağlamada büyük önem taşıdığını vurgular. Yapısalcı yaklaşım, kültürün dilde yaşadığı,
geliştiği ve biriktiğini, dilin de kültürün hazinesi ve bilincini oluşturduğuna vurgu yapar.
Çatışmacı öğelerin kaynağı olarak kültür (Marksist yaklaşımlar, Frankurt Okulu, Birmingham Kültürel Çalışmalar Okulu )
Buna göre kültürün, yönetici sınıfın görüşlerini yansıtan, onu meşrulaştırıp onun çıkarlarına hizmet eden bir işlevi bulunmaktadır. Hegemonya ve ideoloji kavramları çerçevesinde ele alınan kültür kavramı, toplumsal eşitsizlikleri, sınıf çatışmalarını ve baskın sınıfın meşruluğunu yeniden üreten bir unsur olarak ele alınmıştır.
Frankurt Okulu kültürü bir mücadele alanı olarak çözümler. 1923’te Frankurt’ta kurulan ve bir
grup genç filozofu bir araya getiren Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (Institut für Socialforschung)
zaman içinde önemli bir düşünce okulu haline gelmesiyle kısaca Frankurt Okulu olarak anılmıştır.
• Okul düşünürleri, Nasyonel Sosyalizm’in Almanya’da iktidarı ele geçirmesiyle birlikte
sürgüne gitmek zorunda kalmışlar ve çoğu ABD’deki gözlemlerinden yola çıkarak,
kitle kültürü, kültür endüstrisi, propaganda, otoriter kişilik gibi olgular üzerinde
kültür temelli araştırmalar yapmışlardır. Kitle kültürü eleştirisi yapan okul, kültür
endüstrisi kavramını geliştirmiştir. Buna göre, kültür endüstrisi standartlaşmış
ürünler sunarak, izleyicilerin algısında gerilemeye neden olur ve toplumsal
eşitsizlikleri yeniden üretir. Eğlence ürünü üretimi ve dağıtımı yapan medya ve
eğlence şirketleri kültür endüstrilerine girmektedir (Adorno, 2006:28-106).
• Frankurt Okulu’na benzer bir bakış açısıyla Birmingham Kültürel Çalışmalar Okulu, kültürü iktidarın ve direnişin işlediği bir alan olarak ele alır. Okul, kitle iletişim araçları ve medyayla sarmalanan kültürü, kültürel ürünlerin tüketilmesi yoluyla çatışmayı yeniden üreten bir endüstri olarak ele alır.
• Birmingham Üniversite’sinde 1964 yılında Çağdaş Kültürel Çalışmalar Merkezi (ÇKÇM) olarak kurulduğu için Birmingham Okulu ya da Britanya kültürel çalışmaları okulu olarak da anılan okul, çağdaş kültürel kuram içindeki önemli okullardan biridir. Genişletilmiş bir kültür kavramını yaşama geçiren Birmingham Okulu hem yüksek kültür – aşağı kültür ayrımına hem de herhangi bir kültürel tabakalaşmaya karşı gelerek böylesi yaklaşımlardan önemli bir kopuş gerçekleştirmiştir. Birmingham Okulu ayrıca kültürü birleştirici bir sistem ya da paylaşılan değerler bütünü olarak değil, aksine bir mücadele ve çatışma alanı olarak tarif etmiştir.
• Toplumsal tabakalaşma ve sınıf çatışmasının dinamiklerinden olan yüksek kültür
ve popüler kültür ayrımı, kültürel etkinliklerin toplumsal kimlikler üzerindeki
yansımasından, ana akım kültürün dışında kalarak alt kültürlerin ortaya çıkmasına
kadar bir çatışma ortamı yaratmaktadır. Yüksek kültür, bir dizi entelektüel ve
sanatsal faaliyetle bunların ürünlerini tanımlamada kullanılırken, popüler kültür
ise çok geniş kitleleri hedef alarak pazara sunulan kültür ürünlerini ve bu ürünleri
üreten grupları ifade etmektedir.
KÜLTÜR VE İDEOLOJİ
• İdeoloji ve kültür kavramları, ideal olanla gerçek olan arasındaki ilişkiyi
sorgulaması bakımından karşılıklı ilişki içerisindedir. Marksist perspektife göre
ideoloji, içinde sınıf mücadelesinin verildiği bir alandır. Kültür ise bu alanın en
etkin unsurlarındandır. İktidar, yalnız ekonomik alana dayanmamakta, kültürel
unsurlar da önemli rol oynamaktadır.
• Marksist bakış açısına göre, kültür kavramının ideolojik kullanımının en net
görüldüğü örneklerden biri Louis Althusser’in Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA)
kavramsallaştırmasıdır. Buna göre devletin kapitalizmin yeniden üretimini
sağlamada iki tür sistemi vardır: İlki, Devletin Baskı Aygıtları; hükümet, ordu, polis,
hapishane. İkincisi, Devletin İdeolojik Aygıtları; eğitim, din, siyaset, sendika, basın-
yayın. Bunlar ideolojik yeniden üretimi devletin işleyişine bağlayan kültürel
aygıtlardır (Althusser, 2006:128).
• Kültürü oluşturan bilgi ve ürünler soyutlamalar yoluyla (resim, dil, müzik, yazı) insanlık belleğine aktarılırlar. Kültür bir toplumda bütünleşmeyi sağlayan en temel unsur olarak kabul edilebilir.
• Kültürün oluşumunda insanın kendi varlığının farkında olması ve kendisini
‘düşünen bir varlık’ olarak tasavvur etmesi etkilidir.
• Her insan içerisine doğduğu evreni, ve kendi varoluşunu açıklayabilmek ister, her toplum kendi örgütlenme biçimi cinsinden bir inanç sistemi geliştirir. Bu inanç sistemi insanın temel varoluş sorunlarına tatmin edici yanıtlar vermek zorundadır.
İnsanın bu sorunlarına tatmin edici yanıtları en başarılı şekilde vermeyi başaran
inanç sistemi kurumsallaşır. Doğayı dönüştürme ve oradan anlamlar biriktirme
etkinliği olan kültür, bu bakımdan önce inançlar üstüne kuruludur.
• Simgeler de kültürün bir diğer bileşenidir. Kültür sonucunda ortaya çıkan üretimler, onlara dair söylem, fikir, değer ve yargıların soyut temsillere dönüşerek her bir somut üretimin kendisi yerine onun yerine geçen daha evrensel ve dolaylı göndermeleri haline gelirler. Bu soyut temsillere simge denir.
• Sonuç olarak kültür, insan etkinlikleri içinde kendine özgü dinamikleri olan
ayrıcalıklı bir alandır.
Kaynaklar
Ergur, A. (2013). Kültür. (İçinde: Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar). Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları.