• Sonuç bulunamadı

5. SONUÇ VE ÖNERİLER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "5. SONUÇ VE ÖNERİLER"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5. SONUÇ VE ÖNERİLER

Peyzaj düzenlemelerinde büyük ölçüde yabancı orijinli egzotik bitkiler kullanılmaktadır. Oysa ki, ülkemiz çok büyük bir bitki zenginliğine sahiptir. Bu durum, peyzaj düzenlemelerinde kullanılan bitki türlerini çeşitlendirmek açısından büyük önem taşımaktadır. Son zamanlarda doğal bitki türleri önem kazanmaya ve doğal türlerin kullanılma gerekliliği ortaya konulmaya başlamıştır. Ancak, doğal türlerle çalışmak beraberinde bir takım sorunların yaşanmasına neden olmakta ve bu türlerin kültüre alınmadan tüketilmesi sonucu doğal bitki örtüsü ve bitkilerin bulundukları habitatlar bozulmakta, hatta bitkilerin nesilleri tehlike altına girmektedir.

Bu çalışmada, peyzaj düzenlemelerinde kullanım potansiyeline sahip, çiçeği, yaprağı gibi organları ile dikkat çeken ve doğal olarak yetişmekte olan Juniperus oxycedrus subsp. macrocarpa, Laurus nobilis L., Erica manipuliflora Salisb. ve Spartium junceum L. türlerinin üretime alınması hedeflenmiştir. Bu amaçla, söz konusu türlere ait tohum ve çeliklere farklı ön uygulamalar yapılarak, uygun üretim yöntemleri belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca, çelikle üretim çalışmaları esnasında adventif kök oluşumunun anatomik ve histolojik gelişimi incelenmiştir. Bununla birlikte, tohumla ve çelikle üretilen bitkilerde gelişme performansları da izlenmiştir.

Çalışmada elde edilen sonuçlar ve bu sonuçlara ilişkin yapılan öneriler şu şekilde sıralanabilir.

Denemede kullanılan Juniperus oxycedrus subsp macrocarpa tohumlarının bin dane ağırlığı 90.676 g olarak belirlenirken, Laurus nobilis L.’ inki 442.7 g, Erica manipuliflora Salisb.’ inki 0.043 g ve Spartium junceum L.’ ye ait tohumların bin dane ağırlığı 13.428 g olarak belirlenmiştir. Denemede ele alınan türlere ait tohumların canlılık durumları tetrazolyum testi ile belirlenmiştir. Türlere ait canlılık oranları J. oxycedrus subsp macrocarpa’ da % 32.75, L. nobilis L.’ de % 95.50, S. junceum L.’ de % 80.25 olarak saptanırken, E. manipuliflora Salisb.’ de bu test

(2)

yapılamamıştır. Çimlendirme testi sonucu, tohumlarda belirlenen canlılık oranları ise türlere göre sırası ile, % 10.88, % 79.0, % 14.50 ve % 65.88 olarak saptanmıştır.

J. oxycedrus subsp. macrocarpa tohumlarına yapılan kontrol dahil 11 farklı ön uygulamadan elde edilen çimlenme oranları % 0.0 ila % 6.5 arasında değişim göstermiştir. Yapılan varyans analizi sonucu, uygulamalara bağlı olarak çimlenme oranları istatistiksel olarak farklılık göstermiş ve en yüksek çimlenme oranı +1 oC’de 4 hafta soğukta katlama uygulamasında belirlenmiştir.

Juniperus sp.’ de sonbahar ve ilkbahar denemelerinde tohumlarda maksimum

% 8’lik oldukça düşük bir çimlenme değeri elde edilmiştir. Ancak, yapılan canlılık testlerinde de bu türe ait tohumlarda saptanan % 10.88’lik canlılık oranı dikkate alındığında, çimlenme oranının yaklaşık % 74 olduğu hesaplanmaktadır. Bu nedenle, çimlendirme testleri yanısıra, öncelikli olarak bu türe ait tohumların morfolojileri, bitki türüne ait çiçeklerin döllenme biyolojileri, tozlanma ve döllenmedeki problemler üzerinde araştırmalar yapılarak tohum canlılığının bu kadar düşük olmasına neden olan etkenlerin ortaya konulması, tohumlardaki canlılık oranının arttırılmasına yönelik olarak yapılabilecek uygulamaların belirlenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, tohumlara uygulanan GA3 dozu arttıkça çimlenme oranında artış meydana gelmiş, etilen uygulanan tohumlarda ise doz artışı ile bir azalma olmuştur. Bu türe ait tohumların çimlenmesi üzerine GA3 ve etilenin etkileri farklı dozları kullanılarak daha detaylı incelenmelidir. Ayrıca, birçok türde olumlu sonuç veren sıcak su uygulamaları bu türde olumsuz etki yapmıştır. Bu bağlamda, farklı sıcaklık dereceleri ile yeni çalışmaların düzenlenmesine ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Laurus nobilis L.’de çimlenme oranlarına ilişkin sonuçlar incelendiğinde;

çimlenme oranlarının dönem, uygulama ve dönem*uygulama interaksiyonuna bağlı olarak önemli farklılıklar gösterdiği saptanmıştır. I. Tohum Denemesinde tohumlar

% 72.18 oranında, II. Tohum Denemesinde ise % 46.82 oranında çimlenme göstermiştir. Uygulamalara göre ise çimlenme değerleri % 0.0 ile % 86.5 arasında dağılım göstermiştir. Sonbahar denemesinde % 96.0, ilkbahar denemesinde ise % 77.0’ lik bir çimlenme oranı veren +1 oC’de 4 hafta soğukta katlama uygulamasında

(3)

en yüksek değerler alınmıştır. Bu sonuçlar itibari ile, soğukta katlama uygulamasının tohumla üretim açısından uygun olduğu görülmektedir. Ancak, yıllar itibari ile tohum canlılıklarının farklılıklar gösterebileceği ve bu durumun da başarı oranını etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte, elde edilen bulgular ışığında tohumların sonbahar döneminde ekilmesinin olumlu etki yaptığı görülmüştür. Ayrıca uygulanan GA3 dozu azaltıldığında, her iki dönemde de çimlenme oranı artmıştır. Bu nedenle daha düşük GA3 dozları kullanılarak denemeler yapılmalı ve uygun doz belirlenmelidir.

Erica manipuliflora Salisb. türünün Sonbahar 1999 döneminde ekilen tohumlarında hiç çimlenme meydana gelmez iken, İlkbahar 2001 Denemesinde ekilen tohumların % 1.64’ü çimlenmiştir. Uygulamalardan elde edilen çimlenme oranları % 0.0 ile % 5.5 arasında değişim göstermiştir. En yüksek çimlenme oranı, % 5.5 ile 50 ppm etilen uygulamasında belirlenmiştir. Dönem*uygulama interaksiyonuna göre, İlkbahar 2001 Denemesinde en yüksek değer 50 ppm etilen uygulamasında (% 11) belirlenirken Sonbahar 1999 Denemesinde hiçbir uygulamada çimlenme meydana gelmemiştir. Erica’ da tohumla üretimde başarılı sonuç alınamamasına tohumların cansız olması yada çimlendirme ortamındaki koşulların uygun olmayışı neden olmuş olabilir. Bu nedenle, bu konular üzerinde yapılacak çalışmalar sorunların çözümünde etkili olabilir.

Spartium junceum L. tohumlarına uygulanan kontrol dahil 11 farklı ön uygulama çimlenme oranları üzerine önemli derecede etki yapmış ve elde edilen çimlenme oranları uygulamalara bağlı olarak % 5.0 ila % 68.0 arasında değişmiştir.

En yüksek çimlenme oranı +1 oC’de 4 hafta soğukta katlama uygulamasından elde edilmiştir. Tohumlara yapılan 24 saat 65 oC suda bekletme ve 20 dk % 1’lik hipoklorit+24 saat 65 oC suda bekletme uygulamaları haricindeki diğer uygulamalardaki çimlenme oranları ise % 55 civarında gerçekleşmiş ve aralarındaki farklılıklar önemsiz bulunmuştur. Bu türe ait tohumların çimlendirilmesinde farklı birkaç uygulamanın birlikte yapılması çimlenme oranının arttırılması yönünde olumlu katkıda bulunabilir. Bununla birlikte, tohumlara uygulanacak GA3 dozunun düşük tutulması yararlı olabilir.

(4)

Çelikle üretime yönelik olarak yürütülen denemelerde ise;

J. oxycedrus subsp. macrocarpa’ da çeliklere yapılan kontrol dahil 6 farklı ön uygulamadan elde edilen köklü çelik sayıları 5000 ppm IBA ve kontrol uygulamalarında 0.5 adet olarak gerçekleşmiş, I. uygulamada ise hiç bir çelikte kök meydana gelmemiştir. Bununla birlikte, Sonbahar 1999 denemesinde 3000 ppm IBA ve kontrol uygulamalarının, çeliklerin kalluslenmesi üzerine en fazla etkiye sahip olduğu, İlkbahar 2000 döneminde ise kallus oluşturan çeliklerin en fazla olduğu uygulamaların, çelik tabanında 1 cm yarma ve kontrol uygulamaları olduğu görülmüştür. Uygulamalara bağlı olarak kalluslu çelik sayıları 3.13 adet ile 11.63 adet olarak belirlenmiştir.

Gruplandırılan çeliklerin sayıları yanısıra oranları da belirlenmiştir. Köklü çelik oranı üzerine uygulamaların etkisi önemsiz bulunmuştur. Dönem*uygulama interaksiyonuna göre, en iyi köklenme İlkbahar 2000 denemesindeki 5000 ppm IBA’

dan elde edilmiş, Sonbahar 1999 denemesinde ise kontrol ve bilezik alma uygulamalarında % 2’ lik bir köklenme oranı elde edilmiştir. Sonbaharda yapılan tüm uygulamaların çeliklerin köklenme oranları üzerine etkileri aynı olmuştur.

İlkbaharda ise 5000 ppm IBA’ dan % 4 köklenme elde edilirken 3000 ppm dozundan

% 3’ lük bir oran elde edilmiştir. Dolayısı ile, Juniperus çeliklerinin köklendirilmesinde başarının yüksek dozda IBA kullanılması ile elde edilebileceği sonucuna varılmış, IBA dışında diğer oksinlerin de etkili olabileceği görülmüştür.

Ayrıca çelik alınan ağaçların yaşı da köklenme üzerine etkilidir. Bu nedenle, genç fidanlardan çelik alınarak, köklendirme denemeleri düzenlenmeli ve elde edilen sonuçlar değerlendirilmelidir. Dönemler, uygulamalar ve dönem*uygulama interaksiyonuna göre farklı çıkan kalluslu çelik oranları uygulamalara bağlı olarak % 12.5 ila % 46.5 arasında değişmiştir. Sonbaharda en yüksek kalluslu çelik oranı % 54 ile 3000 ppm IBA ve kontrol uygulamalarında, ilkbaharda ise % 39 ile kontrol’de saptanmıştır. Ayrıca uygulamalara bağlı olarak çeliklerde ortalama % 71.23 ila % 37.15 oranında kallus teşekkül etmiştir.

J. oxycedrus .subsp. macrocarpa türüne ait köklü çeliklerde kök sayıları ve uzunlukları da belirlenmiştir. Uygulamalara bağlı olarak çeliklerdeki kök sayıları

(5)

1.0–1.75 adet arasında, kök uzunlukları ise 0.90 cm ila 8.70 cm arasında değişim göstermiştir. Yeterli sayıda bitkiden ölçüm değerleri alınmamakla birlikte, kök uzunlukları IBA’ nın 5000 ppm dozunda en yüksek bulunmuştur. IBA da doz azalışı ile birlikte, kök uzunluğu da azalış göstermiştir.

Laurus nobilis L.’ de köklü, kalluslu, canlı kallussuz ve cansız çelik sayıları üzerine uygulamalara önemli derecede etkili olmuştur. Uygulamalara göre, köklü çelik sayıları 6.88 ile 2.13 arasında dağılım göstermiş ve en fazla sayıda köklenme 6.88 adet çeliğin köklendiği çelik tabanında 1 cm yarma yapılan uygulamada belirlenmiştir. Defne çeliklerinin köklenme oranları, en yüksek % 27.5 ile çelik tabanında yarma işlemi yapılan uygulamada, en düşük ise kontrolde belirlenmiştir.

Bunun yanısıra, bilezik alma ve hormon uygulamalarında da köklenme oranı % 20’nin üzerinde olmuştur. Bu bağlamda, yaralama işlemleri ile hormon uygulamalarının kombine uygulanması ile başarı oranının daha da arttırılabileceği olası görünmektedir. Bununla birlikte, defne çeliklerine her iki dönemde yapılan IBA uygulamalarındaki doz artışlarının köklenme oranını arttırdığı, yapılacak çalışmalarda 5000 ppm’in üzerindeki IBA dozlarının ve farklı oksinlerin adventif kök oluşumunu arttırabileceği sonucuna varılmıştır. Ayrıca, araştırmada tüm türlerde olduğu gibi defnede de çelik alımları iki farklı dönemde yapılmış ve sonbahar denemesindeki başarı oranı daha yüksek bulunmuştur. Ancak, yapılacak çalışmalarda çelik alımlarının daha kısa aralıklarla ve daha uzun bir periyot içinde yapılmasının olumlu olabileceği sonucuna varılmıştır.

Kalluslu çelik oranları ise uygulamalar bazında % 14.5 ila % 35.5 aralığında değişmiştir. Kalluslu çeliklerde belirlenen kalluslenme dereceleri ise uygulama ortalamalarına göre 2.193 ile 1.172 arasında gerçekleşmiş, ilkbahar denemesindeki çeliklerin daha yoğun kallus oluşturduğu görülmüştür.

Farklı ön uygulamalar yapılarak köklendirilen Laurus nobilis L. çeliklerindeki kök sayıları uygulamalara göre 4.68 ile 7.48 adet arasında değişirken, kök uzunlukları 4.13 ila 6.23 cm arasında değişmiş, elde edilen değerler ise uygulamalara göre önemli bir fark göstermiştir. Ancak, kök sayıları sonbahar döneminde ilkbahardakilerden yaklaşık 2 kat daha fazla olmuştur.

(6)

Erica manipuliflora Salisb.’de köklü çelik sayıları dönem, uygulama ve dönem*uygulama interaksiyonuna bağlı olarak önemli farklılıklar göstermiştir.

Çeliklerde en fazla köklenme sonbahar döneminde olmuştur. Sonuçta, bu türün çeliklerinde köklenmenin ilkbahar dönemindeki sıcaklık artışından olumsuz etkilenmesi ve sıcaklık artışı ile birlikte köklenme ortamındaki nem seviyesinin düşmesine bağlı olarak olumsuz etkilendiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca, bu türden çelik alımlarının daha sık aralıklarla ve bütün bir yıl içerisinde alınarak köklenme için uygun dönemin daha kesin belirlenmesi gerekmektedir. Uygulamalar karşılaştırıldığında; 3000 ppm IBA uygulanan çelikler ile tabanında yarma yapılan çeliklerde köklenen çelik sayısı en fazla olurken, bunlar arasında istatistiki olarak fark oluşmamıştır. Ancak, dönem*uygulama interaksiyonuna göre sonbaharda en fazla sayıda çelik 3000 ppm IBA uygulamasında köklenirken, ilkbaharda yer alan uygulamalarda ya hiç köklenme meydana gelmemiş, ya da yok denecek kadar az olmuştur. Köklenme oranları incelendiğinde; Sonbahar 1999 denemesinde % 18.33, İlkbahar 2000 de ise % 0.50 oranında bir değer elde edilmiştir. Uygulamalara göre en yüksek köklenme oranı, % 15.50 ile 3000 ppm GA3 uygulamasında saptanmıştır.

3000 ppm GA3 dozunda köklenme 5000 ppm’e ve kontrol’e göre daha fazla olmuştur. Bu bağlamda, bu türün çeliklerinin köklendirilmesinde düşük doz IBA uygulamalarının daha olumlu sonuç vermesi olası görülmektedir. Ayrıca, her iki dönemdeki denemelerde, çeliklerde hiç kallus teşekkül etmemiştir.

Spartium junceum L. türünün çelikle üretimine yönelik yapılan çalışmalardan başarılı sonuç alınamamıştır. Sonbahar 1999 Denemesinde, köklendirme ortamında aşırı nem kaynaklı olumsuzluklar nedeni ile, çeliklerin köklendirme ortamında kalan bölümlerinde çürümeler görülmüştür. Bu türe ait çelikler 1 yıllık sürgünlerden odun çeliği olarak alınmıştır. Yapılacak yeni çalışmalarda farklı çelik tipleri kullanılarak araştırmanın çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Yine, denemede dikilen çelikler köklendirme ortamının neminden olumsuz etkilenmiş ve bazal kısımlarında nekrozlar meydana gelmiştir. Bu nedenle, bu türün köklendirilmesinde ortam neminin çok dikkatli gözlenmesi gerekmektedir.

(7)

Araştırmanın bu bölümünde üretilen bitkilerin gelişme performanslarına ilişkin bulgular değerlendirilmiştir;

Tohumdan üretilerek yetiştirilen J. oxycedrus subsp. macrocarpa’ larda hayatta kalma oranları arasında uygulamalara bağlı olarak bir farklılık oluşmamıştır.

Uygulamalara bağlı olarak şaşırtılan bitkilerin % 75 ila %100’ ü hayatlarına devam etmişlerdir. Tohum çimlendirme denemelerinde, tohum canlılığı ile ilgili olarak çimlenme oranlarının düşük olmasına karşın, şaşırtılan bitkilerin yüksek oranda canlı kalmaları ve yaşamlarını devam ettirmeleri olumlu bir sonuç olarak görülmüştür.

Juniperus türünde bitki gelişimine ilişkin değerler üzerine varyans analizi yapılamamakla birlikte, gövde çapları uygulamalara bağlı olarak 3.25 mm ila 6.08 mm, gövde uzunlukları ise 25.90 cm ila 59.35 cm arasında değişmiştir. Gövde gelişiminin ortaya konması amacı ile incelenen özellikler genel olarak değerlendirildiğinde, en iyi bitki gelişimleri 250 ppm GA3 uygulamasında ve +1

oC’de 4 hafta soğukta katlama uygulamasında meydana gelmiştir. Bitkilerin kök gelişimleri için ele alınan kriterlerden biri olan kök sayıları uygulamalara bağlı olarak 5.67 adet ile 2.00 adet arasında, kök uzunlukları ise 91.65 cm ile 36.20 cm arasında değişmiştir. Ortalama kök yaş ve kuru ağırlıkları ise sırası ile, 13.02 g ila 3.09 g olarak belirlenmiştir.

Laurus nobilis L.’de uygulamalara bağlı olarak saptanan hayatta kalma oranları önemli derecede farklı bulunmuş ve hayatta kalma oranları % 55.92 ile

% 21.81 olarak gerçekleşmiştir. En yüksek değer, 50 ppm sitokinin (BAP) uygulamasında saptanmıştır. Defne’de gerek çelikle üretilen, gerekse tohumla üretilen bitkilerin şaşırtmada geç kalınması tutma oranını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, tohumla üretimde daha derin boyutlu viyollerin kullanılması ya da şaşırtmayı ortadan kaldıracak şekilde üretimin planlanması, kayıpların azaltılması yönünde olumlu sonuç verebilir. Ayrıca, şaşırtma sonrasında bitkilerde oluşabilecek stres koşullarının en aza indirilmesine yönelik olarak alınacak tedbirler de kayıpları azaltmada etkili olabilir.

Laurus nobilis L. bitkilerinde gövde çapları uygulamalara göre en az 4.75 mm, en yüksek ise 7.37 mm olarak belirlenmiştir. Gövde uzunlukları ise uygulamalara

(8)

bağlı olarak 23.74 cm ila 49.62 cm arasında değişmiştir. Bitkilerde en fazla sayıda kök, 9.60 adet ile 100 ppm (BAP) uygulamasında görülmüştür. Kök uzunlukları ise uygulamalara göre 57.94 ile 34.54 cm arasında değişmiştir. Kök yaş ve kuru ağırlıkları üzerine uygulamalar bir etki yapmamış ve ortalama kök yaş ağırlıkları 55.89 ile 13.11 g, kuru ağırlıkları ise 9.94 ila 2.82 g arasında değişmiştir. İncelenen bütün özellikler dikkate alındığında, en zayıf gelişme performansını 50 ppm etilen uygulanan tohumlardan üretilen bitkiler göstermiştir.

Sonbahar 1999 döneminde E. manipuliflora Salisb. tohumlarına uygulanan kontrol dahil 11 farklı ön uygulamada hiç çimlenme meydana gelmemiştir. Bu nedenle, bitki gelişme performanslarının incelenmesi amacı ile örnek bitkiler elde edilememiş ve bitki gelişmeleri izlenememiştir.

Spartium junceum L.’ de uygulamalara bağlı olarak saptanan hayatta kalma oranları % 35.33 ila % 83.62 arasında değişiklik göstermiştir. En yüksek hayatta kalma oranı, tohumlara ekim öncesi 250 ppm GA3 muamele edilen II. uygulamada belirlenmiştir. Bu uygulamada şaşırtılan bitkilerin sadece % 16.38’i canlılıklarını kaybetmiştir. Bu türde en fazla kayıplar 100 ppm BAP, kontrol ve +1 oC’de 4 hafta soğukta katlama uygulamalarında olmuştur. Yüksek çimlenme oranı gösteren ve kısa sürede çimlenmelerini tamamlayan kontrol ve +1 oC’de 4 hafta soğukta katlama uygulamalarında kayıplar, şaşırtmada geç kalınmasına ilişkin olarak ortaya çıkmıştır.

S. junceum L. bitkilerinde uygulamalara göre gövde çapları en kalın 9.21 mm olurken, en ince 7.46 mm olmuş, ancak uygulamalar arasında istatistiksel olarak farklılık meydana gelmemiştir. Gövde uzunluklarının ise uygulamalara bağlı olarak 118.74 ile 91.96 cm arasında değiştiği belirlenmiştir. Yaş olarak en ağır gövdeye sahip bitkiler 125.56 g ile 250 ppm GA3 uygulanan tohumlardan elde edilmiştir. Aynı uygulamadaki bitkilerin kök kuru ağırlıkları da en yüksek değeri almış, ancak uygulamalar arasında önemli bir farklılık oluşmamıştır. S. junceum L. bitkilerinde kök sayıları uygulamalara bağlı olarak 9.20 ile 3.60 adet, kök uzunlukları ise 62.92 ila 45.38 cm arasında değişmiştir. Yaş olarak en ağır köke sahip bitkiler, 250 ppm

(9)

GA3 uygulamasında saptanmıştır. Köklerin kuru ağırlıkları açısından uygulamalara arasında önemli bir farklılık oluşmamıştır.

Çelikle üretilen bitkilerin gelişme performanslarını izlemek amacı ile yapılan değerlendirmeler sonucu; J. oxycedrus subsp. macrocarpa bitkilerinin hayatta kalma oranları, köklü çelik elde edilen bütün uygulamalarda % 100 olarak gerçekleşmiş, ancak elde edilen değerler yeterli sayıda olmadığı için bunlar üzerine varyans analizi uygulanamamıştır. Ayrıca, bitkilerin gelişme durumlarına yönelik olarak belirlenen değerler üzerine de istatistiksel değerlendirme yapılamamakla birlikte, gövde çapları sonbaharda kontrol ve bilezik alma uygulamalarında sırası ile, 5.25 ve 5.07 mm olurken, ilkbaharda uygulamalara göre 6.11 ila 3.31 mm arasında değişmiştir. Gövde uzunluklarına ait en yüksek değerler; sonbaharda bilezik alma uygulamasında, ilkbaharda ise kontrol uygulamasında belirlenmiştir.

Laurus nobilis L. bitkilerinde hayatta kalma oranları üzerine dönem, uygulama ve bunların interaksiyonunun herhangi bir etkisi olmamış, bu değerler uygulamalara bağlı olarak % 76.67 ila % 95.83 arasında değişmiş ve en yüksek değer kontrol’den alınmıştır. Çelikle üretilen Laurus nobilis L. bitkileri arasında gelişme performansı açısından dönemler, uygulamalar ve bunların interaksiyonları arasında önemli bir farklılık oluşmamıştır. Yetiştirilen bitkilerin gövde çapları uygulamalara bağlı olarak 8.97 ila 7.23 mm, uzunlukları 62.01 ila 45.30 cm, yaş ağırlıklar 42.74 ila 31.42 g arasında değişmiştir. Çelikle üretilen bitkilerdeki kök sayıları uygulamalara göre 14.40 ila 21.70 adet, kök uzunlukları ise 45.78 ila 36.39 cm arasında dağılım göstermiştir.

Erica manipuliflora Salisb.’de dönem*uygulama interaksiyonuna bağlı olarak elde edilen hayatta kalma oranları % 14.29 ila % 100 arasında değişmiş, ancak elde edilen değerlerin yeterli olmaması nedeni ile istatistiksel analiz yapılmamıştır. Bu türde bitki gelişmeleri yalnızca Sonbahar 1999 Denemesinde üretilen bitkilerde izlenmiştir. Denemede yer alan uygulamalar gövde çapı, yaş ve kuru ağırlık değerleri, kök sayısı, yaş ve kuru ağırlıkları üzerine önemli derecede etkili olmuştur.

(10)

Spartium junceum L. türünde çelikle üretim denemelerinden başarılı sonuç alınmamış ve şaşırtma yapılamamıştır. Bu nedenle bu türde bitki gelişme performansları incelenememiştir.

Denemede kullanılan bitki türlerine ait çeliklerde adventif kök oluşumunun anatomik ve histolojik olarak incelenmesine ilişkin olarak elde edilen sonuçlar ise aşağıdaki gibi sıralanabilir;

Sonbahar denemesindeki J. oxycedrus subsp. macrocarpa çeliklerinden 4., 8., 12. ve 16. haftalarda alınan örnekler ile hazırlanan kesitlerde, köklenmeye ilişkin herhangi bir hücresel gelişmeye rastlanmamıştır. Kesitlerde dokuların genel özelliklerini koruduğu ve sklerankimatik lif hücrelerinin oluşturduğu halkaların diğer türlere nazaran çok fazla sayıda olduğu ve halkaların kesintisiz devam eden tek sıralı hücrelerden meydana geldiği belirlenmiştir. İlkbahar denemesinde ise, bilezik alma uygulaması yapılmış çeliklerden 4. ve 16. haftalarda alınan örneklere ait kesitlerde floem dokusu içinden kök primordiası gelişimi gözlenmiş, 16. haftaya ait kesitlerde ise kök çıkışı saptanmıştır. Yapılan incelemeler sonucu, parçalı yapıda olmayan, devamlılık sergileyen ve fazla sayıda olan sklerankimatik lif hücresi halkalarının kök çıkışı üzerine olumsuz bir etki yapmadığı saptanmıştır.

Sonbahar denemesinde Laurus nobilis L.’ de kök primordiası gelişimi ve kök ucu çıkışı bilezik alma uygulaması yapılmış çeliklerden alınan 12. haftaya ait örnekler ile hazırlanmış kesitlerde görülmüştür. İlkbahar denemesinde ise, yarma uygulaması yapılan çeliklere ait 8. hafta kesitlerinde floem ile korteks içinde kallus dokusu oluşumu ve yer yer kallus ksilemi oluşumu izlenmiştir. Dikim öncesinde 5000 ppm GA3 uygulanan çeliklerden, 12. haftada alınan örneklere ait kesitlerde kambiyumun devamlılık gösterdiği ve floem içinden kök primordiası gelişiminin olduğu saptanmıştır. Bilezik alma ile 10 ppm etilen+3000 ppm IBA uygulaması yapılan 12 haftalık örneklerden hazırlanan kesitlerde ise adventif kökün floem bölgesinden orijinlendiği ve korteks içinden gelişerek dışarı çıktığı belirlenmiştir.

Ayrıca, oluşan adventif köke ait iletim elemanları ile çeliğe ait vasküler sistem arasındaki bağlantının sağlandığı saptanmıştır. Dikim öncesi çelik tabanında yarma işlemi yapılan çeliklerden 16. haftada alınan örnekler ile hazırlanan kesitler

(11)

incelendiğinde, yarma işlemi yapılırken eski ksilem dokusu yüzeyinde zararlanmaların ve sonrasında nekrotik tabakaların oluştuğu görülmüştür. 3000 ppm GA3 uygulanan çeliklerden 16. haftaya ait örneklerde adventif kök çıkışlarının olduğu saptanmıştır.

Erica manipuliflora Salisb.’ de gövdenin enine kesiti incelendiğinde; tipik olarak bir dikotil odunlu bitkinin özellikleri görülmüş ve gövdede sırası ile, epidermis, periderm, korteks, sklerankimatik halka, floem, kambiyum, ksilem ve öz dokuları gözlenmiştir. Bu türe ait 6 farklı ön uygulamada dikilen çeliklerden 4. 8. 12.

ve 16. haftalarda alınan örnekler ile hazırlanan kesitlerde kök primordiası gelişimine ve kök çıkışına ilişkin herhangi bir hücresel gelişme görülmemiştir.

Spartium junceum L. türünden alınarak, sonbahar ve ilkbahar dönemlerinde sisleme ünitesine dikilen çelikler kısa sürede canlılıklarını yitirmiştir. Bu nedenle, anatomik ve histolojik inceleme yapmak amacı ile çeliklerden örnek alımları gerçekleştirilememiş ve herhangi bir inceleme yapılamamıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu uygulamaların Solanum torvum tohumlarının çimlenme oranı (%), ortalama çimlenme süresi (OÇS), çimlenme indeksi, çimlenme hızı G50 (gün), çıkış oranı (%),

 Çimlenme inhibitörleri sadece tohumda değil aynı zamanda kök, yaprak ve gövde gibi bitkinin diğer kısımlarında da bulunabilir....  Bu inhibitörler dışarı

macrocarpa, Laurus nobilis L., Erica manipuliflora Salisb., Spartium junceum L., üretim, gelişme performansı, adventif

Laboratuvar çimlenme testinin ilkeleri ve gelişimi daha detaylı olarak açıklanmış (justice, 1972; MacKay, 1972; Wellington, 1965) ve prosedürler Tohum Testi için

Ekin tohumları arasındaki göreceli farklar; bileşenler, uzun ömürlü depolama, tohum ve fide morfolojisi, çimlenme için gerekli sıcaklık şartlarına

• Kışa ve kurağa dayanıklı çeşitlerde yaprak ayası dardır ve yaprak küçüktür. • Küçük hücreli çeşitlerde, hücre arası boşluklar da

• Genellikle çimlenmelerinde ışığa ihtiyaç duyan bitkilerin tohumları küçük ve çimlenmede su istekleri az: buna karşılık karanlıkta çimlenen, ya da karanlıkta

metodu, hCG günü endometrium kalınlığı, follikül sayısı, bazal spermiogramdan hesaplanan total motil normal sperm sayısı (sperm konsantrasyonu X volüm X ileri hareketli sperm