30 Mart seçim sonuçları sandıklarda yapılan hile ve usulsüzlük iddialarına karşın belli olmuştur.
AKP, beklentilerin tersine belediye başkanlığı sayısını eksiltmemiş, arttırmıştır. Bu nedenle seçimin gerçek galibi olduğunu iddia ediyor.
CHP-MHP açısından yerel seçim sonuçları tam bir felaket olmuştur. Her ikisi de büyük beklenti içerisindeydi ve hüsara uğradılar.
BDP-HDP bileşeninin bu seçimde de en karlı parti olarak çıkmasına karşın, tahmin edilen oy patlamasını gerçekleştirdiği söylenemez.
Selahattin Demirtaş başta olmak üzere BDP yönetiminin seçim propagandalında, meydanlarda sıkça dile getirdikleri,’’ Kürdistan da AKP’yi sileceğiz’’ yönündeki iddiaları gerçekleşmemiştir.
İktidar partisinin Kuzey Kürtleri üzerindeki etkisinde ciddi bir kırılma olmadığı gibi, ülkenin batı kesiminde bulunan metropollerdeki ağırlığı da devam etmektedir
Özellikle İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde ciddi bir oy potansiyeline sahip Kürt seçmenlerinin tercihi bu seçimde de önemli oranda AKP yönünde olmuştur.
Kürt seçmeni üzerindeki AKP etkisi devam ederken, Türkiyenin devrimci-sosyalist olduğunu iddia eden sol seçmen üzerindeki CHP etkisini de unutmamak gerek.
Başta HDP bileşenleri içerisinde yer alan devrimci-sosyalistler olmak üzere, solun önemli bir kesimi bu seçimde de tercihini, HDP’den yana değil, ciddi oranda CHP’den yana kullanmıştır.
HDP’nin istanbul’da aldığı 400 bin civarındaki oyun küçümsenmemesine karşın, 9 milyon seçmeni bulunan, bir metropol için tatmin edici bir skor olmadığı da çok açık.
30 Mart seçimleri, birçok açıdan önemli derslerle dolu olmasına karşın, sonuçları itibarıyla bir konuda önemli bir mesaj vermiştir.
Mesajın adı, ÇÖZÜM SÜRECİ’nin devam etmesi yönündedir.
AKP gericiliğinin, tüm aldatma,erteleme ve manüpüle çabalarına karşın, sürecin
devamına ilişkin beklentinin özellikle Kürt seçmeni üzerinde etkisi devam etmektedir.
Son bir senedir barışçıl çözüme ilişkin toplumda yaratılan algının, herhangi bir iktidar değişikliği ile belirsizliğe uğramaması için AKP ve BDP ye olan ilginin devam etmesine, hatta, BDP’ye yönelmesi beklenen Kürt seçmen kitlesinin bir süre daha bekle-gör
politikası izlemesine bile neden olmuştur.
Selahattin Demirtaş ve BDP yönetiminin,’’ Kürdistan’da AKP’yi silecegiz’’ yönündeki beklentilerinin neden gerçekleşmediği sorusunun cevabı burada aranmalıdır.
BDP’nin, Barışçıl çözüm sürecine ilişkin zaman zaman yaptığı farklı çıkışlarına karşın genelde yarattığı alğının kürt halkı tarafından büyük oranda kabul görmesine karşın, seçim çalışmaları sırasında yaptığı kimi açıklamalar Türk halkını olduğu kadar kendi
Kürdistanda, İktidar partisinin silinmesi söylemleriyle birlikte, ‘’Özerklik ilanı’’ gibi yapılan zamansız açıklamalar, meydanlarda atılan, ‘
’ya savaş ya barış’’
sloganları, Kürt halkı kadar, Türk halkınında tedirgin olmasına yol açmış, siyaset göndeminin zaten kırılgan olduğu bir dönemde tamamen alt-üst olmadan korunması yönünde bir tercihe sevketmiştir.
Sözün özü ; İster Kürt halkı, isterse Türk halkı olsun Sürecin devamı için mevcut
iktidarın tüm yolsuzluk ve ahlaki olmayan yöntemlerine geçici olarak gözlerini kapatarak, asıl olan barış sürecinin, yeni bir kaosa sürüklenmeden devamı için oy kullanmıştır.
35 senedir devam eden kirli savaşın Kürt halkı üzerinde yarattığı travmaların farkında olmayan ( yada önemsemeyen) kimi sözde solcularımızın, Kürt siyasetini AKP’nin güdümüne girmekle ‘’suçlama’’ çabaları bu anlamıyla bilinçli bir çarpıtma olmasa bile bilinç yoksunu ve zaaflı tespitlerdir.
İktidar partisinin seçim sonuçlarını nasıl değerlendireceği şu an itibarıyla bilinmiyor.
Aldığı Kürt oylarının karşılığını göz ardı edip etmeyeceğini çok yakın bir gelecekte hep birlikte göreceğiz. Atacağı her yanlış adımla birlikte Kürt coğrafyasından tamamen silinmese bile belini doğrultamayacak kadar gerileyeceğinin ip uçları ortaya çıkmıştır.
Gerisi kendi bileceği iştir.
Tam da bu noktada BDP-HDP bileşeninin de seçim sonuçlarını en az iktidar partisi kadar doğru okuması gerekmektedir.
Siyasal iktidarı olduğu kadar, sürecine karşı duran irili ufaklı tüm muhalifleri, ‘’gerilla tehditleri’’ile ürkütmeden, Türk ve Kürt kamuoyunun duyarlı kesimlerinin kitlesel eylemlerine öncülük ederek geriletme çabasına hız vermelidir.
30 mart seçim sonuçları, çok açık bir şekilde BDP-HDP bileşenlerine bu yetkiyi vermiştir.
Bugünün Türkiyesinde ana muhalefet partisi, CHP değil, BDP- HDP bileşenleridir.
