• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet dönemi din eğitimine genel bir bakış: . Atatürk'ün İslam dini ve din eğitimi hakkındaki görüşleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cumhuriyet dönemi din eğitimine genel bir bakış: . Atatürk'ün İslam dini ve din eğitimi hakkındaki görüşleri"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Abstract

Cumhuriyet Dönemi .

M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 18 (2000), 5-27

Din

Eğitipıine

Genel Bir

Bakış:

.

Atatürk'ün Islam Dini ve Din

Eğitimi

Hakkındaki Görüşleri

Prof. Dr. Halis AYHAN•

Ataturk's opinions about religion extremely affected changes and developments in the field of religious education in the formative period of Republic. Ataturk wanted all educa-tlanal institutions, including religious on es, to be bo und to the control of Ministıy of Edu-cation. According to him eveıybody living in Turkey had to Iearn one's religion in schools. "There is not a clergy in Islam, so eveıy Muslim should take religious knowledge at schools (in equal conditioils). Therefore. in Republic Period, all organic educational insti-tutions -from primaıy !eve! to higher edtication- was tried to be reconstructed. These ef-forts were regarded necessaıy for a reconstruction of individual and social life. In fact, when the religious education and instruction is examined from the histarical point of view, a continuity is not be discerned. Posltive points of Ottoman and Seljuk educational experience were not added to the Republic education, furthermore our educational ex-perience in Republic period could not be used to a desired extent, especially in the field of religious education.

Bilim, teknik, sanat ve genel anlamıyla kültür bir toplumun bilincidir. Eği­

tim bu bilinci olu§turan ve nesillerden nesillere ula§tıran çalı§malann adıdır. Bir milletin varlığı, ba§arısı, dirlik ve düzeni kültürel değerlerinin gücü ve eğitimdeki

ba§arısıyla ölçülür.

Tarih boyunca her toplumda eğitim, bireysel, toplumsal, kültürel ve siyasal

amaçların odak noktasında bulurimu§tur. İnsanlar yaratılı§ özellikleri, yetenekleri ve eğilimleriyle biri birinden farklıdırlar. Bu farklılıklara ilave olarak dil, din, etnik men§e, değer hükümleri, bilgi birikimi, teknolojik seviye, üretim tarzı ve . tüketim alı§kanlıkları, ileti§im ihtiya,ç ve imkanları ve hayata bakı§ tarzları, dünya görü§leriyle (paradigmalarıyla) farklılıklar göstermesi, insanlık aleminin temel özelliklerinden biridir. Eğitim doğrudan doğruya bu farklılıkları besleyen, geli§ti-re~, yatay ve dikey olarak yaygınla§tırıp derinle§tiren, kimi zaman ise azaltıp,

zayıflatan ve yönlendiren etki gücüne sahip bir süreç olarak görülmü§tür. ·

İnsanın doğu§tan getirdiği özelliklerini deği§tirmede eğitimin gücü tartı§ıla­

bilirse de, yetenekierin geli§tirilmesinde, eğilimlerin yönlendirilmesinde, bilgi birikiminin aktarılmasında, eğitimin gücü ve etkisi tartı§masız bir gerçektir.

(2)

6 ~ Halis Ayhan

Eğitimin böyle bir güce sahip olması, bütün toplumlarda onu devlet siyasetinin temel unsurlanndan biri yapmı§tır. Toplumlan yönetenler, tarih boyunca yöne-tim tarzının adı her ne olursa olsun, kendi tasavvurlanna uygun bir toplum

hayatı §ekillendirmeyi siyasetlerinin en temel amacı olarak görmü§ler, bunun gerçekle§mesi için de, eğitim ve öğretim imkanlarını öncelikle kullanmı§lardır.

Cumhuriy~t döneminde milli devletiri olu§masında, eğitimin gücünden ya-rarlanmak için, köklü ve mü§ahhas çalı§malara girilmi§, ilköğretimden yüksek

öğretime kadar bütün örgün öğretim kurumlannda yeniden yapılanmaya çalı§ıl­ mı§tır. Bu çalı§malar fert ve toplum hayatının yeniden yapılanması için zorunlu ve vazgeçilmez arayı§lardır. Bütün milletierin eğitim tarihlerinde bu çalı§malan görmekteyiz. Eğitim, toplumu tedric:-en deği§tirmek için bir araç olarak kullanıla­

bilir; eğitim sürecinde kısa vadeli" hedefler neredeyse yok gibidir. Her alandaki

eğitim yatm.mlannda orta ve uzun vadeli arayı§lara yönelerek sonuçlar beklemek daha gerçekçi olmaktadır. Fert ve toplum sağlığını koruyarak, geli§melere yönelik

deği§meleri yapmak ancak bu §ekilde olabilir. Bunun dı§ında, çabuk ve kısa

vadeli sonuçlara ula§mak için zorlayıcı, baskıcı uygulama ve yakla§ımlar, eğitimin

birey bakımından temel amacı olan 'benimsetme, içten kabul ettirerek deği§tirme ve geli§tirmeye yardımcı olamamaktadır.

Cumhuriyet dön~mindeki din eğitimi ve öğretiminin tarihl geli§imine problematik olarak baktığımızda; tarihl tecrübenin iyi ve doğru bir §ekilde

kulla-nıldığını göremiyoruz. Cumhuriyet eğitiminin getirdiği kolaylık, yaygınlık ve güzelliklere, daha önceki Selçuklu ve Osmanlı eğitimindeki -müfredat ve metot eksikliklerini ve yanlı§lıklannı atarak- güzellikleri güncelle§tirerek geli§tirip,

katamadığımız gibi, Cumhuriyet dönemi eğitim tecrübelerimizi de özellikle din

eğitimi açısından geli§ tirerek devam ettiremedik.

Din Eğitiminin Tarihi Geli§imi

Din eğitimi alanındaki deği§me ve geli§melere yön vermede, Cumhuriyet'in kurucusu M. Kemal Atatürk'ün din hakkındaki görü§leri birinci derecede .etkili olmu§tUr.

Atatürk'ün din ve din eğitimi hakkındaki görü§lerini yansıtması bakımından

1923'te Fransız Gazeteci Maurice Perno ile yaptığı röportaj dikkat çekicidir: Gazeteci: Şu halde yeniTürkiye'nin siyasetinde dine aykırı hiçbir temayül ve mahiyet olmayacak demek?

Bu soruya Atatürk §U cevabı veriyor: Siyasetimiz dine aykırı olmak §öyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz.

Gazeteci tekrar soruyor ve izahat istiyor: Zat-ı asilaneleri, dü§üridüklerini bendenize daha iyi izah buyururlar mı?

(3)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ 0 7

Bu istek üzerine Atatürk §U açıklamayı yapıyor: Türk milleti daha dindar

olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakfkate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiyeye engel hiçbir §ey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye'ye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karı§ık, sun'!, batıl inanı§lardan ibaret bir din daha

vardır. Fakat bu·cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır.

Eğer ı§ığa yakla§mazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmi§ler demektir.

Onları kurtaracağız. •

23 Nisan 1920' den (3 Mart 1924 yılında çıkarılan) Tevhld-i Tedrisat Ka-nunu' nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, yakla§ık dört yıl süren Mill! Mücadele

yılları ve Cumhuriyet'in hazırlık döneminde, Osmanlı Devleti'nden devralınmı§ öğretim kurumları, sosyal ve ekonomik §artlar ölçüsünde geli§tirilerek devam

~ ttirilmeye çalı§ılmı§ tır.

TBMM zabıtları incelendiğinde, meclisin açılı§ından üç gün sonra Mustafa Kemal Pa§a'nın ba§kanlığında yapılan toplantıda (26 Nisan 1336/1920), meclis ihtisas komisyonlarının (encümenlerin) kurulması münasebetiyle yapılan müza-kerelerde, en çok konu§ulan konunun eğitim ve özellikle din eğitimi konusu

olduğunu görüyoruz. Söz alan üyeler din eğitimine önem verilmesine i§aret ederek "tedrisat ݧİni esaslı bir hale irca etmek ve memleketimizin muhtaç olduğu

bu esası tesbit etmek için" komisyonların çalı§ma alanlarını belirlerken "Maarif idaresince tanzim kılınan programların Umur-i Şer'iye Encümeni'nce tei:kik edilmesini" önermi§ler ayrıca din eğitimine ve din görevlisi yeti§tirilmesi konusu-na önem verilmesine temas etrrıi§lerdir. Bu konu etrafında yapılan uzun müzake-relerde daha sonra encümen ba§kanlığı~a seçilecek .olan Hamdullah Suphi

(Tanrıöver, Antalya milletvekili) §unları söylemi§tir: " Medisimize dahil olan ulema-i dinin yeti§ecek nesillere kafi bir terbiye-i diniyenin verilmesini İstemek

hususunda namütenah! bir hakkı vardır. Bunu inkar etmek hiç kimsenin aklın­

dan geçmez. Her millet dfnf bir terbiye alır. Bizim çocuklarımız da dini bir terbiye

alacaklardır. Bu esas umumi ve mutlaktır. Yalnız efendim Meclis-i All'nin fikrini

iki nokta üzerinde celbetmek isteriz, tedrisat dünyanın her tarafında ve bizim

merrıleketimizde muhtelif §Ubelere ayrılır.

·Hayatta deruhte edeceğimiz vezaifin nev'ine göre bizi terbiye ederler, yeti§ti-rirler. Bu vezaifin bir kısmı doğrudan doğruya mahiyeti itibariyle dinfdir, dilieri hayata ait vazifeler ile alaka ve temas üzeredir. Bir kısmın din ile alakadar ve

teması yoktur. Kimya dersleri, hikmet dersleri, ziraat dersleri bu cins derslerden-dir. Umur-i Şer'iye Encümeni, dinin tedrisi noktasından arzu ettiğini takrir eder

Utkan Kocatürk, Aıatürk'iin Fikir ve Diqiinceleri, Ankara 1984, s.197; Ahmet Gürta~. Ataıiirk ve Din Eğitimi, Ankara 1982, s. 33.

(4)

8 ~ Halis Ayhan

ve Maarif Encümeni'ne onu teklif eder. Bu kendisinin en sarih hakkıdır Maarif Encümeni de hayatın maddi i§leri noktasında çocuklarımızın deruhte edecekleri vazifeye göre terbiye ve tedris almalarını temin edecek bir program vaz' eder ve bu tatbik edilir. Fakat ikisi biri birine karı§tınlırsa sonu gelmez bir takım

anla§maz-lıklar zuhur eder. Hem o kısma hem bu kısma muzır olur." Bu müzakerelerden sonra Hamdullah Bey'in dü§üncesi doğrultusunda komisyonlar kurularak çalı§­ malarına ba§lamı§tır. Din eğitim ve öğretiminin müfredat ve uygulama esaslarını

din eğitimcilerinin belirlemesi, onun dı§ında kalan konuları ise ilgili derslerin uzmanlanndan meydana gelen komisyonların belirlemesi esası kabul edifmi§tir ki; hem bilimsel ~nlamda doğru bir yakla§ımdır, hem de 1924'den itibaren geli§ecek olan demokratik ve laik eğitim anlayı§ına da uygun bit anlayı§tır.

Meclisin açılmasından üç gün sonra, dmt ve dünyevi öğretimin nasıl olması

gerektiği konusundaki tartı§malar ve varılan telif edici görü§ doğrultusundaki

karar, Cumhuriyet'in eğitim anlayı§ının temel hareket noktasını o!u§turmu§tur. Din ve bilim gerçeklerinin eğitimde nasıl bulu§acaklarını ve okullarda bu eğiti­

min nasıl verilmesi gerektiğini göstermesi bakımından önemlidir.2 Bu anlayı§ın okullarda yapılacak din eğitimine Cumhuriyet'in ilk yıllarında yansıdığını görüyo-ruz. Ancak bu doğru ve tarihi tecrübemize uygun olan yakla§ımın geli§tirilerek devam ettiğini göremiyoruz. .

9 Mayıs 1920'de TBMM'de okunan ilk İcra Vekilieri Heyeti Programında "Maarif i§lerindeki amacımız, çocuklarımıza verilecek eğitimi her anlamı ile dirn ve milli: bir hale koymak" deniliyordu. Program üzerinde konu§an Besim Atalay (Kütahya) yaptığı uzun konu§mada, eski eserlerin korunması gerektiğinden,

camiletin kütüphanelerinden çalmarak ecnebtlerin ellerine geçen 3.sar-ı milliyenin sayısız olduğundan ve bunların geçmi§te muhafaza edilemediğinden

bahsettikten sonra §öyle devam etmi§tir: "Mekatib-i ibtidaiyenin _prograıp.ında

yegane göze çarpan dini, milli terbiyeye ihtimam edilmesidir. Şimdiye kadar zannedilmesin ki, rnillt, dtnt bir terbiyeye ihtimam ediliyordu. (Meclis genel kurulundan "Ediyorduk" sesleri)

Yoktur efendiler, ben sizi temin ederim. Ezber gidiyordu, di:ni: terbiye demek,

çocukların ruhunda, hissinde din terbiyesini, din hissiyatını ya§atmak demektir. Kuru kuru ezberletmek hiç bir vakit din terbiyesini temin edemezdi."

Üyelerden İsmail Şükrü Efendi' nin (Karahisarı sahip) medreseler konusu-nun programda açıkça belirtilmediğinden bahisle, bu konuda geli§tirici çalı§mala­

rın öneminden bahsetmesi üzerine, MaarifVekili Rıza Nur cevabı konu§masında "Bakınız nasıl dü§ünüyoruz. Programımııda her §eyden evvel dini: ve milli: terbiye

TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, I, (26.4.1336), s. 71-78. Aynca bk. Halis Ayhan, Türkiye'de Din

(5)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Baki§ ~ 9

dedik. Ve ayrıca, biz müessesat-ı resmtye dedik ki bunun içine medaris de dahil-dir." derrii§tir.

İcra Vekilieri Heyeti Programı'nın eğitimle ilgili bölümü üzerindeki tartı§ma­ lar üzerine, Şer'iye Vekili Mustafa Fehmi Efendi (Bursa) söz alarak §Unları söyle-mi§tir: " Bizim mücahedatımızın esasatını te§kil eden meseleyi hepimiz biliyoruz. Bu maksad-ı ulvt, milli meydana geldikten sonra pek çok §eyler yapılabilir ve dü§ünülebilir. Böyle dar bir zamanda teessüs etmi§ bir §eyi yıkmak onu~ yerine daha iyi bir §ey getirmek mümkün değildir ... Medaris meselesi filhakika pek mühim bir meseiedir. Birkaç defa istihaleye uğramı§tır. Şimdi son bir te§kilatı vardır ve fikriınce o te§kilat pek mühim bir te§kilattır. Eğer programda farklı bir

ıslah mümkün olursa hakikatt~ medaris için pek feyizdar bir menbadır." . Şer'iye Encümeni Reisi Müfit Efendi ise; "Böyle bir zamanda daha iyi bir i§ aramak zannedersem muvafık değildir... Heyet-i icraiye ve killerine cesaret vermek gerekiyor ... Biz kendilerinin bütün icraatını esasat-ı İslamiye dairesinde

yapacaklarına eminiz. Vakıa tahrirde bir kelime unutulabilir, unutulan bir kelime kendilerini bu kadar muahezeye ve bu kadar münaka§aya sebep te§kil etmez. Maarif iki kısımdır. Birisi Maarif-i diniye, birisi maarif-i dünyeviye, hatta mektep tabirini beyannarnede bendeniz de görmeyi arzu etmezdim. Mektep lügat itibarıy­ la (bir §ey yazacak bir yazıhane) demektir. Bunların hepsine medrese deselerciL .. zihnimize tebadür eden §U fikir zail olurdu."'

Sivas Mebusu Mustafa Taki Efendi 13.5.1336 (1920) tarihli, memleketin i-çinde bulunduğu din görevlisi ihtiyacını ve neler yapılması gerektiğini açıklayan takririrıde §Unları ifade ediyor:

"İçtimai derderimizden acilen çare ve İlaç aranması lazım gelenlerden biri de tarik-i ilminin inkıraza maruz olmasıdır. .. Ulema-yı dine halef yeti§tirilmesinin çaresine bakılınazsa on be§ yirmi sene sonra imamet, hitabet edecek halkın mesail-i diniyesini öğretecek kimse kalmayacak. Allah korusun memleketimizi cehil ve dalal kaplayacak, din-i mübinimiz yerine, misyonerlerin, Cizvitlerin,

ı:nilyo.nlar sarfına da hacet kalmaksızın maksatları kaim olacaktır. Bana kalırsa muhafaza-yı din ve vatan için olan §imdiki mücahedatımız da heder olur. Bu dert

yalnız dini değil aynı zamanda hem de siyasidir. Anadolu'nun rabıta-yı ictimaiye ve 'siyasiyesinin İslamiyet'ten ba§ka bir §ey olmadığı pek bariz bir haklkattir. Hakir yalnız derdi ortaya koyuyorum. İlaç ve çaresi için meclisçe münaka§a ve acilen tedabir ittihazını teklif ediyorum." ' Bu önerge, Şer'iye Encümeni'ne havale edilmi§tir. Daha sonraki geli§melerde, din görevlisi yeti§tirmek için okul-lar açılmasına önem verildiğini görüyoruz.

TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, I, (9.5.1336), s. 241-244. Ayrıca bk. Halis Ayhan, a. g. e., s. 7-9. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, I, (13.5.1336), s. 285. Ayrıca bk. Halis Ayhan, a. g. e., s. 9-10.

(6)

10 0 Halis Ayhan

Mill! mücadelenin devam ettiği bir ortamda hükümet programının mücake-resinde en çok eğitim konularının konu§ulması ilk meclisin eğitim konularına ve özellikle din eğitimi konusuna önem vereceğini göstermektedir. Konu§an bütün üyeler ilgili komisyon ba§kanları ve vekiller okullarda din eğitiminin nasıl yapıla­

cağı, din görevlilerinin nasıl yeti§tirileceği konusunda birbirleriyle uyumlu ve biri birlerini tamamlayan görü§ belirtmi§lerdir.

Meclise sunulan, medresderin ıslahı konusundaki takrirden yakla§ık bir yıl sonra 30 Şaban 1339 (8 Mayıs 1921)'de İcra Vekilieri Heyeti'nin bütün üyeleriy-le birlikte, heyetin reisi olarak Fevzi (Mare§al Çakmak) ve TBMM reisi' olarak M. Kemal (Atatürk)'in imzalarını da ta§ıyan Medaris-i İlıniye Nizamnamesi

yürürlü-ğe konmu§tur.' 25 maddeden olu§an nizamnamede, medresderin ilm!, idari, inzibat ve mürredatı ayrıntılı bir §ekilde tesbit edilmi§, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde yapılan medrese ıslahatı tecrübelerinden yararlanılarak geli§tiril-mi§tir. Nizamnamenin birinci maddesinde ülkedeki bütün medresderin te§kilatı

§U §ekilde belirtilmi§tir:

Maddel ~ Medreseler iki nev'idir. Biri Darü'l-hilafe medreseleri., diğeri

medaris-i atıkanın ıslahından hasıl olan Medaris-i İlmiyedir.

Madde 3. Medaris~i.İlmiye'nin müddeti tahsil seviyesi on iki sene olup bu "da iki devreye ayrılmı§tır. İlk altı senesi kısm-ı evvel diğer altı senesi kısm-ı sanidir.

Kısm-ı evvelde yevmiye üçer, kısm-ı sanide iki§er ders okunur. Haftada tahsil altı

gün olup tatil yalnız Cumagünlerine münhasırdır.

Medaris-i İlıniye Nizamnamesi, o günün çok zor §artlarına rağmen medrese

öğretimine nasıl önem verildiğini ayrıntılı bir §ekilde göstermektedir. Medresele-rin gerekli müfredat ve metot deği§ikliği yapılarak geli§tirilmesi konusundaki

arayı§ların 1924 yılına kadar devletin en üst yöneticisinin de katılımlarıyla devam

ettiğini görüyoruz.

· M. Kemal Pa§a'nın 23.3:1923 tarihindeki Konya gezisinde medrese ve

okul-ları ziyaretinde yaptığı konu§ma, bu konudaki yakla§ımı göstermesi bakımından

oldukça önem ta§ımaktadır. O günkü gazetelere "Gazi Darülhilafe Medresesinde"

ba§lığı ile intikal eden haberler ve Gazi'nin konu§masının tam metni §öyledir: "Gazi Hazretleri ve e§i Latife Hanım, Heye.t-i Teddsiye'den Usul-i Fıkıh müderri-si müftü Yalvaçlı Ömer Vehbi ve medresenin ~üdürü ve sahn kısmının Arap

Edebiyatı hocası Ahmet Talat (Ye§ilsoy) efendilerl~ müderris efendiler tarafın­

dan kar§ılandılar ve Latife Hanım hürmetle müftü efendinin ellerini öptükleri gibi hoca efendilere de saygıda bulundular ve iltifat ettiler. ·

(7)

Cumhuriyet Dönemi Dtn Eğitimine Genel Bir Bak!§ ~ ll

Gazi Hazretleri, medresede ahlak, coğrafya,. hüsnü hat, Fransızca, fıkıh ve ilm-i hadis derslerine girdi, ayrılırken §U !ltifatlarda bulundu:

"Memnuniyetle görüyorum ki, tedris ve tederrüs cidden hakikat-i diniye dai-resindedir. İnşaallah memleketimizi, milletimizi ihya edecek asrf ve hakiki ulema -faziletkar müderrislerimiz sayesinde- siz olacaksınız. Kıymetli ve hakiki ulemamı­ zın mevkii yüksektir. Ulemamızın erbab-ı ilim ve irfanımızın himmeti ve irşatla­ rıyla in§allah İbni Rüştler, İbni Sinalar, Farabiler, İmam Gazali'ler milletimizin

içinden çıkarak bu asrın tekamülatıyla mücehhez olarak ihya-yı hakikat-ı diniye eyleyeceklerdir. Aksekili Ahmet Efendi'yi (Tedrisat Umum Müdürü) tebrik ve kendilerine te§ekkür ederim.

Meşhudatımdan atiyen memleket için memnunum." Gazetenin notu §öyle devam ediyor:

"Gazi Mustafa Kemal Paşa bu ziyaretlerinden hakikilten memnun ayrılmış­

lar, §ahsen üç bin lira hediye etmi§lerdir. Bu hediyeleri medresenin heyet-i idare, talimiye ve talebelerine ödenmiş ve çevrede §ükranla kaqılanmı§tır.'

Hazırlık ve Kuruluş Dönemi Sonunda Eğitim Zihniyeti

Eğitimle ilgili kanun hazırlanması ve uygulamalarla ilgili köklü deği§ikliklere

geçmeden önce, ülkenin bütün kesimlerinin, özellikle eğitimle ve din eğitimiyle doğrudan ilgili kesimlerin görü§leri resmi ve özel çeşitli ortamlarda alınmı§,

olabildiğince katılımcı ve bilimsel bir yakla§ımla çözümler üretilmi§tir. Eğitime

yön vermi§ ki§ilerin görü§lerini almak, onların ilk, orta ve yüksek öğretim

kurum-ları hakkındaki tekliflerini öğrenmek üzere, Milli Mücadele'nin devam ettiği

günlerde 15 Temmuz192l'de 180 ki§inin katıldığı ve gazete haberlerinden on üç gün sürdüğü anlaşılan Maarif Kongresi'nin kapanı§ konu§masını yapan Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), milli terbiyenin, milliyet a§kının telkininde kusur edilmemesi elzem olduğunu ve bazılarında görüldüğü üzere terbiye-i milliyeyi dinden hariç telakki etmenin bir hata-yı fahi§ (büyük yanlı§) olduğunu,

dinin, milliyeti te§kil eden anasır arasında lisan kadar mühim tutulması zaruri

olduğunu söylemi§tir.'

Maarif Kongresi'nin sonrasında 15 Temmuz-15 Ağustos 1923 tarihleri

arq.-sında. birinci heyet-i ilmiye toplanmıştır. Ülkenin tanınmı§ eğitimci ve ilim

adamlannın katıldığı, ilk milli eğitim §Grası sayılabilecek olan bu toplantıdan

sonra, basın organlannda anketlerle ve yazılada eğitim konuları tartı§ılmaya

Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 23.3.1923, sayı 4'den nakleden Atatürk ve Eğitim, (haz. Ahmet Bekir Palazoğlu), Ankara 1990, s. 39; Ahmed Harndi Akseki, "Din Tedrisatı ve Dini Müessese-ler", Sebflürr~ad, IV, sayı 101.

Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 22 Temmuz 1921, s. 2'den nakleden Yahya Akyüz, "Atatürk ve 1921 Eğitim Kongresi, Cumhuriyet Döneminde Eğitim, İstanbul 1983, s. 98. .

(8)

12 ~ Halis Ayhan

devam etmi§tir. Eğitimin genel konuları yanında özellikle din eğitimiyle ilgili olan bu ta~tı§maları kısaca: görmek, o zamanki zihniyeti ve uygulamaların nasıl

geli§ti-ğini anlamak bakımından yerinde olacaktır.

Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, heyet-i ilmiye toplantılarına katılan üyelerin eği­

tim hakkındaki görü§lerini almak üzere Türk eğitiminin meselelerini 14 soruyla

yapılan anketle sormU§ ve üyelerin verdikleri cevaplan yayımlamı§tır.•

Bu sıralarda her çevrede tartı§ılan meselelerden birisi de bir milletin terbiye-si dini mi yoksa, milli mi olmalıdır? konusu olmu§tur. Şimdiye kadar dünyada terbiyenin dört §ekli tatbik edilegelmi§tir. Dirii terbiye, diİii-mÜli terbiye, milli terbiye, milletlerarası terbiye. Bu terbiye §ekillerinin biri birine muhalif olduğu, biri uygulanıyorsa, diğerlerinin uygulanamayacağı §eklinde bir anlayı§ ileri sürüle-rek bu yönde tartı§malar yapılmı§, daha sonraki uygulamalar da bu tartı§malara

göre §ekillenmi§tir. Aslında bu terbiye §ekillerinden hepsini birlikte uygulayarak

ba§arılı bir eğitim ve öğretim yapan ülkeler de bulunmaktadır. Ancak ülkemizde özellikle dini terbiye ile milli terbiye arasında bir çeli§ki olduğu dü§Üncesi, yaygın

bir görü§ olarak ortaya çıkmı§ ve bu tartı§malar zamanla eğitimde idare ve öğre­

tim birliği konularında yoğunla§mı§tır.

1908'den beri ve Cumhuriyet' in ilk yıllarında da sosyal konularda ve eğitim

meselelerinde ileri sürdüğü görü§leriyle oldukça etkili olan Ziya Göl.<alp, eğitimde

idare ve öğretim birliğini savunurken "Maarif-i umı1miye i§lerinde ... gerek vah-det-i idare prensibi ve gerek vahvah-det-i terbiye zarureti"nden bahisle Maarif i§leri-nin Maarif Nezareti'ne bağlanmasını 1916 yılında toplanan İttihad Terakki

Fırkası'nın kongresinde dile getirmi§, daha sonraki )'azılarında bu fikirlerini geli§tirerek savunm.u§tur. Gökalp'ın bu konudaki görü§lerini kendi yazılarından kısairarak almak yerinde olacaktır.

"Bu seneki İttihad ve Terakki kongresi, icra ettiği ilmi münaka§a

neticesin-ı;le, samimi bir kanaat izhar etti. ·Bu kanaatin ·ruhu, İslamiyet'le medeniyet-i asriyenin tamamiyle kabil-i telif olduğuna itimattır.

Memleketimizde öteden beri bu kanaate malik zevat eksik değildi. Bunların ba§ında Namık Kemal ile Cevdet Pa§a'yı zikredebi.liriz. Fakat bu fikrin aksine irianan bir zümre de mevcuttu. Bu zümrenin zu'muna göre, İslamiyet hiçbir zaman medeniyet-i asriye ile l:tilaf ve imtizaç edemeyecekti; garibi §Urasıdır ki bu zümre biri birinin·tamamiyle zıddı olan iki mübayin hizbi muhtevidir.

Nazariyatta aynı mukaddime ile ba§layan bu iki hizip, ameliyatta büsbütün müttezad neticelere vasıl oluyorlardı. Bu hiziplerin birine Avrupa mutaassıpları,

diğerine medrese mutaassıpları diyebiliriz.

8 "Maarife Dair", (2.8.1923); "Ondört Sualimize Cevaplar", (3.8.1923),

Hakimiyet-i Milliye Gazetesi.

(9)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ ~ 13

Mutaassıp Avrupalılar'a göre, mademki esasat-ı İslamiye medeniyet-i hazıra ile ttilaf edemeyecek, o halde bu esasatı tamamiyle terkederek maddi ve manevi bütün varlığımızı Avrupa medeniyetine intibak ettirmemiz lazım gelir.

Mutaassıp rriedreseliler ise, bunun aksini dü§ünüyordu. Mademki medeni-yet-i asriyenin İslami esaslarla ttilafı mümkün değildir. O halde bu medeniyerin

bütün anasınndan teberri ederek an'anat-ı mevcudiyemizle iktifa etmemiz iktiza eder. Görülüyor ki bu hiziplerin ikisi de ictimat §e'niyetten uzak, pek uzak bulu-nuyorlar. Milletimiz ne mukaddes dininden vazgeçebilir ne de hayat-ı asiiyenin

icabat-ı zaruriyesinden tecerrüt edebilir. Mukteza-yı hikmet bu iki nimetten birini diğerine feda etmek değil, belki onları birbiriyle telife çalı§maktır." Daha sonra uzun açıklamalannda Gökalp, din devlet ili§kilerinin tarihl ve nazari geli§meleri hakkında ·bilgiler ve~dikten sonra, sözü din eğitimine ve din dersi

öğretmenlerinin yeti§me tarzına ve ders kitaplarının durumuna getirerek §Unları yazmaktadır:

"Yeti§Ürilmesine itina edilmeyen uzuvlardan birisi de ulum-i diniye muallim-leridir. Bu muallimlerin,ulum-i riyaziye ve müsbeteden biraz nasip almı§ oıan

talebeleri kar§ısındaki vaziyederi gayet acıklıdır. Bunlar ekseriya, talebenin suallerine, makul ve mantıki bir cevap irasında aciz kalarak "sus kafir oldun" demekten ba§ka bir §ey yapmamakla talebe nezdinde dinin kadrini dü§ürmekte-dirler.

Genç ya§ında bulunanlar, cevaptan aciz kalanın bizzat din-i İslam mı, yoksa muallimin kendisi mi olduğunu idrak edemez. Bu suretle din mualliminin cehale-ti, talebenin tezelzülü irikadına sebep olur. Binaenaleyh mekteplerde, itikadın

tezelzül etmesi, akaid-i İslamiye ile ulum-i müsbetenin kabil-i telif

bulunmama-sından değil, Ulum-i Diniye muallimlerinin iki cihete de vakıf olmayı§larından­ dır. İslamiyet gibi maba'd et-tabiiyye, akla ve ictimaiyata, örfe istinad eden bir din

ulum:i 'hıüsbt~te ile hiç bir zaman tearuz etmez.

Mekteplerde ulum-i diniye tedrisinin bozukluğuna sebep, yalnız muallimle-rin ehliyetsizliği değil, aynı zamanda bu hususa dair yazılmı§ olan kitapların da

kifayetsizliğid~r. Bu kitaplar ancak muhakkik ulema tarafından yazılabilir."• Gökalp'ın bu fikirlerini Cumhuriyet'in kurulmasından sonra da koruduğunu ve çe§itli yazılarında ve konferanslarında ifade ettiğini görüyoruz. 1924 yılında

ölümünden kısa bir süre önce verdiği bir konferansta sosyal ve kültürel hayattaki

deği§meleri yeterince görmemi§ olduğu halde §Unları söylediğini (1948-1950)

9

Ziya Üökalp, "İttihad ve Terakki Kongresi", İslam Mecmuası, sayı 48, (27 Te§rinievvel 1332); Ferit Ragıp Tuncor, Makaleler VIli, s. 60. Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, c. IV, İst. 1977, s.

(10)

14 0 HalisAyhan

Mill1 Eğitim Bakanlığı yapan Banguoğlu yazıyor.: "Gazi Pa§a'nın yaptığı inkılaplar

çok iyi, yalnız pek acele, korkarım kıyınet hükümleri sarsıhı.cak."••

İlk heyet-i ilmiye çalı§malarına Şer'iye Vekaleti tedrisat umum müdürü ola-rak katılan Ahmet Harndi (Akseki) Efendi sunduğu raporda, din! tedrisatın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgiler verdikten sonra, "Ulum-i diniye hocasının görevi, çok mukaddes ve çok zordur. Çünkü, gençlerin fikirlerinde ve ahlakında husule gelen buhranı izale ederek, din1 esasları ve din1 ahlakı kalplerine yerle§ti-recek, onlara din muhabbetini telkin edecek odur.

Mamafih, §Urası da itiraf olunmalıdır ki, ulum-i diniye muallimi, bu görevi ba§arabilmek iÇin lazım gelen §artları, ne kadar biraraya getirecek olursa olsun, ulum-i diniye mualliminin bu telkinatı, diğer muallimler tarafından telkin edilmez ve bilakis onunla tezat te§kil edecek bir mahiyette olursa, o zaman ulGm-• i diniye öğretmeninin görevi daha ziyade zorla§ır... "Din ve dil" bir milletin

harsının en önemli unsurlarındandır. Bunlara kar§ı istisnasız herkesin ilgi göster-mesi lazımdır... (Raporunda Heyet-i İlıniye'nin din eğitimine verdiği öneme de i§aret eden Akseki, §öyle devam eder:) Eğer dinin ve din terbiyesinin lüzum.-i hakikisine cidden inanıyorsak ki muhterem heyet-i ilmiyenin, bu husustaki pek istekli ve çok samimi müzakereleri bunda §üphe bırakmamı§tır. Hem ulum-i diniye tedrisatını ıslah etmek, hem de tedrisatın ciddiyetini. bozacak, kıymetini

dü§ürecek en ufak §eylerden bile kaçınmı§ olmak gerekir ... ""

Akseki raporunda din dersi öğretmenlerinde bulunması gerekli özelliklerden bahsederken, pedagojik formasyonun (usul-i tedrisin) önemine, derslerin

müfre-datının ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi gerektiğine temas ederek, hazırlanacak

ders kitaplarının muhteva ve metodu ile öğretmenierin yeti§ecekleri yüksek okullardaki derslerin neler olması gerektiği konularında ayrıntılı bilgiler vermi§-tir. 1923 yılında yapılan ve ilk milli eğitim §Urası sayılan Heyet-i İlıniye tarafın­ dan da büyük bir takdir ve destekle kabul gören bu raporda, Osmanlı dönemi

eğitim sisteminin ba§arılı ve ba§arısız yönlerini teorik ve pratik olarak ya§ arnı§

bulunan Akseki tarafından ileri sürülen fikirler zaman içinde geli§tirilerek uygu-lanabilseydi, din öğretiminin genel öğretim içindeki vazgeçilmez. yeri korunarak geli§tirilmi§ olurdu.

Milli mücadele ba§arıyla sonuçlandıktan sonra, eğitim alanındaki arayı§ lar. ve geli§meler 1924 yılında çıkarılmı§ olan Tevhtd-i Tedrlsat Kanunu'yla, temel . bir anlayı§a ula§mı§tır. Bu kanunla din öğretimi de hukuki ve yapısal olarak bir

10

Tahsin Banguoğlu, Kendimize Geleceğiz, İst. 1984, s. 55. 11 HakiıniyeH

Milliye Gazetesi, 10 Ağustos 1923, sayı 885, s.Z. Abdurrahim Güzel, İlk Heyet-i İlmiye Çalışmalan Alınan Kararlar ve Dinf Tedrisat, 1987, sayı 4'te din tedrisatı hakkındaki

(11)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ ~ 15

esasa bağlanmı§tır. Bu esnada tartı§ılan ba§lıca konu, dini ve milli terbiyenin birlikte nasıl verilebileceği olmu§tur.

Dini terbiye ile milli terbiyenin birlikte nasıl verilebileceği konusunda, İk­ dam Gazetesi Ba§yazarı Ahmet Cevdet "Terbiye-i Milliye ile Terbiye-i Diniyenin T elifi" ba§lıklı yazısında §Unları yazmaktadır:

"Zihinleri i§gal eden mühim bir mesele terbiye-i diniye ile terbiye-i milliyeyi bir arada sevk ve idare etmek mümkün müdür, değil midir?

Benim mü§ahedatıma mebni olan itikadıma göre terbiye-i milliye ile diniyeyi biri birinden ayırmak lazım gelmez. Bunların ikisi bir yerde pekala gider. Bunlar biri birine zıt §eyler değildir.""

Eğitim sisteminin hukuk! yapısı, din eğitiminin nerede, nasıl verilmesi

gerek-tiği konula.rındaki tartı§malar ve arayı§lar sonunda, bütün örgün eğitim

kurumla-rının Mill! Eğitim Bakanlığı'na bağlanması, din eğitimi ve öğretiminin de okullar-da yapılması doğrultusunda kararlar alınarak uygulamaya konulmu§tur. Çe§itli komisyon ve idari çalı§malar ve arayı§lar sonrasında, öğretim birliği kanunu

çıkarılarak, din öğretimiyle birlikte din görevlisi yeti§tirilmesinin de, Maarif Vekaleti'ne görev olarak verilmesindeki siyasi geli§meler kısaca §öyle olmu§tur.

Mustafa Kemal Pa§a, 2.2.1923'de İzmir'de halka hitaben yaptığı konu§mada, "Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmu§tur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır. İslam hayat-ı ictimaiyesinde, hiç kimsenin bir sınıf-ı mahsus halinde muhafaza-i mevcudiyete

hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, ahkam-ı diniyeye muvafık

harekette bulunmu§ olmazlar. Bizde ruhhanlık yoktur, hepimiz müsaviyiz ve dinimizin alıkarnını müresaviyen öğrenmeye mecburuz. Her fert, dinini, diyane-tini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir.""

Yine Balıkesir Zağnos Pa§a Camii'nde yaptığı konu§mada Atatürk camiierin ve hatiplerin görevlerini açıklarken, "Minberlerden halkın anlayabileceği lisanla ruh ve dimağa hitap olunınakla ehl-i İslam'ın vücudu canlanır, dimağı saflanır,

imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran hutbe okuyanların

sahip olmaları gereken, evsaf-ı ilmiye, liyakat-ı mahsusa ve ahva!-i aleme vukuf haiz-i ehemmiyettir.""

Din görevlilerinin, örgün ve yaygın din eğitiminde görev alacak kimselerin,

12 Ahmet Cevdet, "Terbiye-i Milliye ile Terbiye-i Diniyenin Telifi", İkdam, 27 Eylüll340. 13

Hakimiyeti Milliye Gazetesi, 5.2.1923, s. 1-2'den nakleden Atatürk ve Eğitim, s. 21.

14 Aıaıürkçüliik (Birinci Kitap) Aıaıiirk'iin Görüş ve Direkıifleri, (haz. Genelkurmay Ba§kanlığı), İst.

(12)

16 ~ Halis Ayhan

Evsaf-ı ilmiye (bilimsel nitelik)

Liyakat-ı mahsusa (özel yeterlik)

Alıval-i aleme vukuf (dünyada olup biteni anlamak için yeterli bilgilerle sa-hip olması) özelliklerini ta§ımasının önemine i§aret edilmi§tir ki; günümüzdeki

anlatırola din görevlisi olarak yaygın din eğitiminde, din kültürü ve ahlak bilgisi

öğretmeni olarak örgün eğitiminde çalı§acak olan ki§iler özel alan, pedagojik for-masyon ve genel kültür alanlarında bilgiler alarak üniversitelerden yeti§melidir.

Yüksek öğretirole orta öğretimin biri birleriyle ili§kisini ve özellikle yüksek din öğretiminin önemini belirten Atatürk bir konu§masında; "Milletimizin, mem-leketimizin kültür alanları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı, kadın-erkek aynı surette, oradan çıkmalıdır. Fakat, nasıl ki, her hususta ali (yüksek) meslek ve ihtisas sahiplerini yeti§tirmek lazım ise, dinimizin gerçek felsefesini inceleye-cek, ara§tıracak, bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve gerçek din bilimi adamlarını yeti§tirecek yüksek öğrenim kurumlarına sahip

olmalıyız"." Görüldüğü gibi, yüksek din öğretiminin (İlahiyat Fakültelerinin) önemi özellikle vurgulanmı§tır.

Atatürk'ün bu konu§malarında ortaya koyduğu eğitim anlayı§ı, bütün ilimle· ri, sistem bütünlüğü içinde vermenin önemini göstermektedir. Çe§itli kurum ve

kurulı..i§ların yapacağı eğitimdeki farklılıkların dağuracağı karga§a ortamından

bahisle, Osmanlı Devleti'nde farklı kanallardan yeti§en aydınlar arasındaki derin görü§ ayrılıklannın sonucu ortaya çıkan bölünmelere bir ·daha dü§ülmemesi için, memleketin ilim ve irfan müesseselerinin bir. olmasını istemi§tir. Bu görü§lerini de, İslamiyet'te ruhhan sınıfının olmamasına, din bilgilerini herkesin e§it §artlar-da öğrenmesi gerektiği esasına dayandırmı§tır. Ayrıca millibir devletin eğitim ve

öğretim kurumlannın bir esasa dayanması gerektiğini vurgulamı§tır.

Atatürk'ün konu§malarından ve hükümet tarafından yapılan çalı§malardan

zamanla medreselerin kapatılarak tek tip okulların açılmasına gidileceği anla§ıl­

maktadır. Ancak. yukanda yazdığımız gibi Anadolu'nun muhtelif §ehirlerinde

yapılan medrese ziyaretlerinde ve 1921'de çıkanlmi.§ olan· Medaris-i İlıniye Ni-zamnamesi'nde bu öğretim kurumlarının geli§tirileceği gibi bir izienim de

uyan-maktadır. Nitekim bu izienim Ahmet Harndi Akseki'nin 1950'de yazmı§ olduğu raporda da görülmektedir.,.

Öğretim birliği konusu, Osmanlı Devleti zamanında da gündeme gelmi§,

191 ?'de Meclis-i Mebusan'da Maarif bütçesi görü§ülürken, Maarif N azın Şükrü Bey (Maarif Nazırlığı dönemi: 24.1.1913-9.12.1917, 3 yıl 10 ay) " ... Vahdet-i fikriye meselesi i§te asıl darülfünunlarda temin edilecektir. Orada talim ile 15 Atatürk, Aıatark'ün

Söylev ve Demeçleıi ll, (der. Nimet Unan), Ankara 1959, s. 90.

(13)

Cumhuriyet Dönemi Dtn Eğitimine Genel Bir Bakı§ ~ 17

me§gul olan erbab-ı ihtisas kendi fikirlerini rahle-i tedrislerinde bulunanlara güzelce telkin etmek vazifesiyle müke.lleftirler. Eğer onlar telkinatı memleketin arzusu dahilinde yaparlarsa i§te vahdet-i fikriye temin edilmi§ olur. Çünkü darül-fünun mezunlarıdır ki bir memlekette fikir hasıl edebilirler, o fikirlerin etrafında

bir mecmua te§kil edebilirler."" Öğretimin birliği meselesi, o zamanlardan itiba-ren eğitimcileri ve devlet adamlarını me§gul etmi§tir. Tanzimat'tan sonra çıkarı­

lan eğitimle ilgili temel kanun olan Maarif-i UmGİniye Nizamnamesi'nin (1869)

bazı hükümlerinde, ilkten yükseğe kadar resmi okullarda, öğretim ve eğitimde bir

Osmanlı birliği amacının güdülmek istendiğini gösteren belirtiler vardır." Ancak bütün bu arayı§lar ba§arıya ula§amamı§tır.

Mali bakımdan vakıflara idare bakımından me§ihata bağlı medreseler, evkaf mektepleri, Maarif Nezareti'ne doğrudan bağlı mektepler, azınlıkların mektepleri ve yabancı ülkelerin açtığı mektepler çoğunlukla program, yönetim ve amaçları bakımından ayrılıklarını sürdürmü§lerdir. Bütün bunların öğretim ve eğitim birliğinin sağlanması kolay bir ݧ değildi.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Uygulaması

3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan 430 sayılı kanun, eğitimin temel kanunu o-larak kabul edilmi§, daha sonra çıkarılan bütün kanunlara esas te§kil etmi§tir. 1982'de yürürlüğe giren Anayasa'nın 174. maddesiyle de, "Anayasaya aykırı olduğu §eklinde anla§ılamaz ve yorumlanamaz" ifadesiyle sayılan sekiz kanundan biri olarak koruma altına alınmı§tır. ••

1 Mart 1924'te Millet Meclisi'nin açılı§ında, Mustafa Kemal Pa§a

konu§ma-sının önemli bir kısmını eğitim konularına ayırmı§ ve bir yıl önceki meclisin açı§ konu§masından daha açık bir ifadeyle Tevhid-i Tedrisat'ın önemini ifade etmi§-tir: "Milletin ara-yı umumiyesinde tesbit olunan, terbiye ve tedrisatın tevhidi umdesinin bila ifate-i an tatbiki lüzumunu mü§ahede ediyoruz. Bu yolda taahhürün zararları ve bu yolda tehalükün ciddi ve derin semereleri seri

karan-ınıza vesile-i tecelli olmalıdır ... Türkiye'nin terbiye ve Maarif siyasetini her derecesinde, tam bir vuzuh ve hiçbir tereddüde mahal vermeyen sarahat ile ifade· etmek ve tatbik etmek lazımdır. Bu siyaset her manasiyle, milli bir mahiyette irae olunabilir. "z• Bu sözleriyle Tevhid-i Tedrisatın çabukla§tırılmasını istemi§ tir.

. 2 Mart 1924 günü Halk Fırkası grubu toplantısında tartı§ılan konu, Saruhan milletvekili VasıfÇınar ve 57 arkada§ının" imzasıyla meclis gündemine getirildi. 17 Nevzad Ayas, Tarkiye Cumhuriyeti Milli Eğitimi Kuruluşlar ve T arihçeler, Ankara 1948, s. 198. 18

A. g. e., s. 198.

19

A. g. e., s. 128.

20 TBMM Zabzt Ceridesi, VII (1.3.1340), s. 4-5.

21 Meclis zabıtlarında teklifi imzalayan üyeler 57 veya 50 olarak gösterilmi§tir.

TBMM Zabzt

(14)

18 0 Halis Ayhan

Önemine binaen kanun teklifinin gerekçesini aynen alıyoruz.

"Tevhid-i Tednsat hakkında Samhan Mebusu VasıfBey ve rüfekasının tek-lif-i kanuniyesi:

Bir devletin irfan ve maarif-i umfimiye siyasetinde milletin fikir ve his itiba-riyle vahdetini temin etmek için tevhld-i tednsat en doğru, en ilmi, en asrt ve her yerde fevaid ve muhasenatı görülmü§ bir umdedir. 1255 Gülhane Hattı Hüma-yunu'ndan sonra açılan Tanzimat-ı Hayriyye devrinde saltanat-ı münderiseyi Osmaniye Tevhid-i Tedrtsatına ba§lamak istemi§ ise de buna muvaffak olama~ı§

ve bilakis bu hususta bir ikilik bile vücuda gelmi§tir. Bu ikilik vahdet-i terbiye ve tedris nokta-i nazannda birçok muzır neticeler tevlid etti. Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye bir memlekette iki türlü insan yeti§tirir. Teklif-i kanunimizin kabulü takdirinde Türkiye Cumhuriyet'i dahilinde ve bilumum irfan müessesatının merci-i umumiyesi Maarif Vekaleti olacaktır. Bu suretle bilcümle mekatipte bundan böyle Cumhuriyet'in irfan siyasetinden mesul ve irfaniyatına ve vahdet-i his ve fikir dairesinde ilerlemeye memur olan Maarif Vekaleti müsbet ve müttehit bir Maarif siyaseti tesbit edecektir. Teklifimizin bu gün der'akap ve müsta'celen müzakeresiyle kanuniyet kesbetmesini heyet-i celileden rica ederiz.""

2 Mart 1340 (1924) tarihinde meclis ba§kanlığına sunulan kanun teklifi, bir gün sonraki genel kurul toplantısında ele alınarak hiç bir maddesi üzerinde söz alan milletvekili olmadığından müzakere yapılmadan genel kurulca aynen kabul edilmi§tir. 3 Mart 1340 (1924) tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrtsat Kanunu §öyledir:

Madde 1. Türkiye dahilindeki bütün müessesat-ı ilmiye ve tednsiye Maarif Vekaleti'ne merbuttur.

Madde 2. Şer'iye ve EvkafVekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaleti'ne devir ve raptedilmi§-tir.

Madde 3. Şeri'ye ve EvkafVekaleti bütçesinde mekatip ve medreseye tahsis olunan mebaliğ Maarif bütçesine nakledilecektir.

Madde 4. Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassıslan yeti§tirmek üzere Darülfünun'da bir ilahiyat fakültesi tesis ve imarnet ve hitabet gibi hidemat-ı diniyenin ifası vazifesiyle ile mükellef memurların yeti§mesi için de ayrı mektepler kü§ad edecektir.

Madde 5. Bu kanunun ne§ri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisat-ı umumi-ye ile IDU§tagil olup §imdiumumi-ye kadar müdafaa-i milliumumi-yeumumi-ye merbut olan askeri rü§di 22 a. g. e., VII (1.3.1340), s. 24-27.

(15)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ ~ 19

ve idadiyelerle Sıhhiye Vekaleti'ne merbut olan darüleytamlar, bütçeleri ve heyet-i ralimiyeleri ile beraber MaarifVekaleti'ne raptolunmu§tur.

Kanunun mecliste kabul edilen ilk §ekli budur. u

Kanunda bütün öğretim kurumlarının, bu arada askeri orta öğretim

kurum-larının da Maarif Vekaleti'ne bağlandığını görüyoruz. Askerlerin kendi mezun

oldukları okulları bile Maarif Vekaleti'ne bağlaması o andaki Tevhid-i Tedri-sat'tan ne anla§ıldığını göstermesi bakımından ilgi çekicidir (Ancak bir süre sonra bundan vazgeçilmi§tir. 22 Nisan 1341 tarihinde Tevhtd-i Tedrisat Kanu-nu'nun be§inci maddesine müzeyyel 637 sayılı kanunla "Askeri mektepler tekrar Müdafaa-i Milliye Ve~aleti' ne bağlanmı§tır"" denilmektedir.). Ancak, kanunun

uygulanması ve daha sonraki geli§meler özelikle din eğitimi açısından büyük bo§luklara yol açmı§tır.

Maarif Vekili Vasıf Çınar (8.3.1924-2 1.1 1.1924), kanuna dayanarak Mayıs ayında yayınladığı bir genelgeyle bütün medreseleri kapatmı§tır. Bu konuyu vekil kamuoyuna §U §ekilde yansıtmı§tır: "Onaltı bin asker kaçağının ocağını söndür-düm. Bundan duyduğum zevk, Milli Mücadele'nin o heyecanlı devirlerinde

duyduğum en yüksek zevklerden daha büyüktü."" Kanunun gerekçesinde ve metninde herhangi bir öğretim kurumunu kapatmak söz konusu değildir. Kanu-nun çıkanlmasının mucip sebebi; memleket içinde kontrol altına alınamayan

hususi mektep ve medreseleri Maarif Vekaleti'nin kontrolü altına almaktı.'•

Böylece yeti§mekte olan nesillerin okullarda aynı temele dayanan bilgileri alması

kanunla amaçlanmı§tır ki, bu doğru ve yerinde olan bir anlayı§tır. Herhangi bir okulun kapatılması kanunun kabul edildiği sıralarda dü§ünülmüyordu.

Nitekim, Antalya Mebusu Rasih Kaplan,vekilin bu uygulamasına kar§ı çıka­ rak "Tevhld-i Tedrisat, ilga-yı tedrisat demek değildir. Kanunun sarahati de bunu müeyyeddir. Milletimizin ihtiyacını temin edecek müesseselerin idamesi zarureti vardır."" demi§ tir.

Halide Edip Adıvar medresderin kapatılmasıyla ilgili olarak §unları yazmı§­ tır: "Mekteplerin esas itibariyle hükümetin murakabesi altında olması esasını

makul görmekle beraber, sırf merkeziyetçi bir zihniyete tabi tutularak, hepsinin Maarife devrinin zararlı olduğuna inanıyorum. Hele modern bir yol tutmu§ olan medreselerin kapatılması, o zaman büyük bir hata olmu§tUr. Çünkü evvela ilk

23

a. g. e .. , VII, (6.3.1340), s. 26.

24 Düstı1r,

Üçüncü Tertip, c. V, s. 597 (Kanun liiyihası 4 Kanunu Evvel 1340'ta meclise tevdi ve 22 Nisan 1341'de müzakere edilmi§tir. Tevhtd-i Tedrtsat Kanunu 3 Mart 1340'da çıktığına göre aynı yılda meclise deği§iklik layihası gönderilmi§ oluyor.) TBMM Zabıt Ceridesi, X, s. 531.

25 İslam Türk Ansiklopedisi ve Mecmuası,

II, sayı 87 (Aralık 1947). 26

Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar: Il. Kısım, İstanbul1960, s. 69.

(16)

20 ~ Halis Ayhan

vakıf mektepleri kalmı§ olsaydı, din ile devleti ayırdığımız zaman, bunlar din

tedrisatı yapmakta devam ederler, yine tekrar ilahiyat fakültesi tesisi, bu atılmı§ temeller üzerine otururdu."ıa Medreseler kapatılmı§ olsa bile din öğretiminin

. yeterli ölçüde okullarda verileceği, İmam Hatip Mektepleri ve ilahiyat Fakültesi eliyle de din görevlisi yeti§tirileceği kanunla belirtilmi§ti. Tevhtd-i tedrtsat

uygu-lamasıyla din öğretiminin daha doğru ve isteğe uygun olacağı da söyleniyordu. Tevhtd-i Tedrlsat Kanunu ve uygulaması hakkında İsmet İnönü'nün 1341 senesinde (1925 Mayıs ayının ilk haftası) Muallimler Birliği toplantısında yaptığı

konu§ma, kanunun hükümetçe nasıl anla§ıldığını göstermektedir: "Tevhtd-i

Tedrtsatın bazılarınca sG-i tefsir ve sG-i telakkı edildiğini gördük, bu i§in müte-§ebbisleriyle muakkiplerinin elbette yek nazarda dinsizlik ithamma maruz

kala-cakları tabit idi. Tevhtd-i tedrtsatı dü§ündüğümüz zaman bunun avam-firtbane

(halkı aldatan) iğfalata vesile yapılacağını tahmin etmiyor değildik. Bizim için

bunların hepsi malum idi. Kapanan bazı müesseselerin hiç olmazsa harfleri ve harekeleri tanıtmak gibi bir faydası vardı, §eklinde nazartyeler ileri sürüleceğini,

Tevhtd-i Tedr!sat'la bir takım müesseseleri kapatmak yerine onları ıslah etmek daha faydalıdır, gibi fikirler ortaya atılacağını, bu gibi itirazların ne gibi netayici

olacağını hep biliyordu k. Fakat TBMM kararını verdi. Tedricen varılacak muaz-zam gayeleri tacil etmek inkılap yapmaktır. Büyük Millet Meclisi'nin zarurl bir neticeyi bir kanun ile tacil ve tesbit etmesi bir inkılap addolunabilir. Bunu yap-mak için artz-amtk dü§ündük. Gördük ki ba§ka hiçbir çare yoktur. Gördük ki bütün dünyanın yolu bu yoldur. İtilaya ve medeniyete eren milletler hep bu yoldan giderek bugünkü seviyelerini buldular. Mugalatalara, tavizlere boyun

eğmek itiraf-ı acz olurdu. İnkılaplar kadir ve kahirdir.

Biz Tevhtd-i Tedrtsat ile yapılan, daha yapılacak olan i§lerin memleketin bü-tün hayatında; fikri, sınat, fennt hayatlarda olduğu kadar, İçtimat hayatta da

ba§lıca esas olduğuna kaniiz.

Yaptığımız i§i dine münafi görmek, yapılan i§i görmemektir. Biz §U

kana-attayız ki, azimle, muvaffakiyetle tuttuğumuz yolda yürüyelim. On sene sonra bütün dünya ve §imdi bize muanz ola~lar, yahut tuttuğumuz yoldan din narnma endi§e edenler göreceklerdir ki Müslümanlığın asıl temiz, en saf, en hakiki §ekli bizde tecelli eylemi§ tir (Sürekli alkı§lar). O fiilt tecelli ye kadar biz bu hakikati kanunen, cebren, inkılapla telkin ve tatbik edeceğiz. Herkes fiil haline gelmeyen

hayırları ibtidaen göremez. UmGmtyetin gözü fiile inkılap etmi§ neticeleri görür. Onu ibtidaen göremediği için itiraz edecek sesleri dinleyemeyiz. Hedefe varmak için her cahilane itiraz ve te§ebbüs hertaraf edilecektir. Kanunun bu husustaki

28

(17)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ 0 21

salahiyetlerini, bütün §Ümulüyle tatbikte en ufak bir tereddüt gösterecek değiliz.

Hiçbir mani kar§ısında tevakkuf edemeyiz ve etmeyeceğiz."'•

Hasan Ali Yücel (28.12.1938-5.8.1946 Cumhuriyet döneininde en uzun sü-reli Milli Eğitim Bakanı), "Tevhid-i Tednsat kararı, 1839 Tanzimat hareketinden beri sürüp gelen kültür ikiliğini kaldırmak itibariyle tarihimizin en mühim vakıa­ larından biridir ... İsmet İnönü'nün ifade ettiği gibi Tevhid-i Tednsat, maziye

bağlanan dü§ünü§ tarzının yıkılıp, modem kültürün kurulması hareketidir. Bu

bakımdan tarihimizin ve istikbalimiz için en mühim inkılaplardan biridir."'• Yorumunu yapmaktadır.

Kanunun çıktığı tarihten i~ibaren bütün eğitimciler ve uygulayıcı hükümet-ler ve bakanlar görü§ birliği içinde, bütün öğretim kurumlarında, belli müfredat ve metotları uygulayarak tek bir zihniyet sahibi insanlar yeti§tirmeyi amaç edin-diklerini önemle belirtmi§lerdir. Ancak geli§en ve deği§en dünya §artlarında

bunun ne kadarının ne ölçüde gerçekle§tiği ise o günden beri tartı§ma konusu olmu§tur.

Tevhld-i Tedr!sat Kanunu'nu tek parti döneminin son Milli Eğitim Bakani Tahsin Banguoğlu da (10.6.1948-22.5.1950) §öyle açıklıyor: "Tevh!d-i Tedrisat Kanunu'nun manası, ruhu §Udur: Türkiye'de bundan böyle bir tek umumi tahsil müessesesi, bir tek mektep yaratmak, bir tek terbiye vermek ve bir tek zihniyet sahibi insanlar yeti§tirmek, bu sayede de bir tek bütün millet meydana getir-mek.""

Kanun yürürlüğe girdiği yılda fonksiyonlarını kaybetmi§ olan medreseler, ıs­

lahat çalı§malarının sonuçları da görülmeden kapatılmı§; fakat bunun sonucu din

öğretiminde, doğacak bo§luğa imkan bırakıl~ayarak Darülfünun'a bağlı ilahiyat

fakültesi, Maarif Vekaleti'ne bağlı imam hatip mektepleri ve okullarda din dersleri okurulmaya devam edilmi§tir. Böylece medreselerin kapatılmasıyla ortaya

çıkan ihtiyaçlara, Cumhuriyet eğitimi mekteplerde yapılacak din öğretimiyle

cevap vermeye çalı§mı§tır. Eğitim birliği kanununun o tarihteki sosyal §artlar

altında yapılabilecek olanın en uygunu olmasına rağmen, ilk günlerdeki

uygula-masını koruyamadığı ve tereddütler uyandırdığı da bir gerçektir.

Bakanlığa .bağlı imam hatip mektepleri 1931 yılında, Darülfünun İlahiyar

Fakültesi 1933 yılında kapatılmı§tır. Din dersleri, 1930-1931 öğretim yılından

itibaren genel öğretim kurumlarından, 1939'dan itibaren de köy ilkokullarından kaldırılmı§; böylece din öğretimi genel öğretimin tamamen dı§ında bırakılnıı§tır.

29

Maarif Vekilieti Mecmuası, (Kasım 1926), sayı 5, s.76; Hasan Ali Yücel, Türkiye'de Orta Öğretim, Ankara 1994, s. 24; Ayas, a. g. e., s. 131-132; Ergin, a. g. e., V, s: 1742.

30

Yücel, a. g. e., s. 25.

(18)

22 ~ Halis Ayhan

Milli Eğitim Bakanlığı Tevhld-i Tedıisat Kanunu'na dayanarak, din görevlisi yeti§tirmek için kaynaklardan biri olan Kur'an kurslarını da almak istemi§se de, Ba§kan Rıfat Börekçi bunların meslek okulları olarak Diyanet ݧleri Ba§kanlığı'na

bağlı olarak kalmasını sağlamı§, hatta sayılarını da yava§ yava§ artırmı§tır. Kur'an

kursları Cumhuriyet tarihi boyunca hiç kapatılmadan öğretime devam etmi§tir." ı949 yılına kadar genel öğretini içind~ din öğretimi olmadığı gibi din görevlisi yeti§tirecek bir öğretim kurumu da kalmamı§tır. Bu dönemde "Dini dünya i§le-rinden ayrı tutma prensibi, okullardan da ayrı tutma olarak anla§ılmı§tır.""

Ban-guoğlu içinde bulunulan bu durumu açıklarken "Batıl inançlada mücadele havası

içinde iyi ve masum dini ahlak ve adetler de kötüleniyor, terk ediliyordu. Günah sevap sözleri ortadan kalkıyordu. Mistik bir dünya görü§ünden, hızla kaba bir

akılcı dünya görü§üne doğru sürükleniyorduk."" Eğitimde laiklik anlayı§ı ve

uygulaması ile öğretim birliği anlayı§ı ve uygulaması, eğitim tarihimiz boyunca

doğru ve sağlıklı bir anlayı§ ve uygulamaya ula§amamı§tır.

Din Eğitiminin Tekrar Ba§laması ve Geli§mesi

ı946'dan sonra din öğretimi alanında arayı§lar yeniden ba§lamı§, yakla§ık ı6 yıllık bir uygulamadan sonra gend öğretim içinde din öğretimine ı949 yılında

yeniden yer verilmi§tir.

ı949 yılında dönemin Ba§bakanı Şemseddin Günaltay ülkenin muhtelif §e-hirlerinde yaptığı konu§ malarda din eğitimi konusuna da değinmi§tir: ı ı Eylül

ı949'da Malatya'da yaptığı konu§mada "Yeryüzünde kutsiyet hükmüne yani dine

bağlı olmayan bir medeni millet yoktur. Mütekamil milletleri görüyoruz; kendileri için bir hamle kudreti olan dinlerine bağlı ve hürmetkardırlar."

Mara§'da (12 Eylül ı949) yaptığı konu§mada "Milli varlık, ancak kültür ve ruh birliği ile olur. Ruh birliğinin temeli; kutsiyet inancıdır. Aynı kutsiyet duygu-su ta§ıyan fertler, birbirlerine bağlıdırlar. İnsan, kendi üstünde kadiri mutlak bir

varlığın mevcudiyetini kabul etrnedikçe ve hareketlerinde bu kadiri mutlaka ...

kar§ı mesuliyet duygusu hissetmedikçe tekemmül etıni§ sayılmaz."

Ba§bakan 13 Eylül ı949'da Adana'da yaptı~ı konu§mada din eğitiminin ih-mal edilmesi sebebini ise §öyle açıklamı§tır: "Memlekette muhtelif zihniyetler yaratan tarikatlar vardı. Her biri diğerini kötü görüyor; bu suretle vatanda§lar

arasında tefrika kaynağı oluyorlardı. Bunların hiçbiri dinle alakası olmayan müesseselerdi; sonradan uydurulmu§ §eylerdi. Onları temizlemek lazımdı. Şimdi~

ye kadar yapılan inkılaplar, bunları temizlemek ve milli birliği vücuda getirmek için yapılan hamlelerdi... İslam dinine hur~feler İslamiyet' e giren kavimlerin ~ski

32 Gotthard Jaschke, Yeni Türkiye'de İslamlık,

(çev. Hayrullah Örs), İstanbul 1972, s. 75-7p.

33

Beyza Bilgin, Türkiye'de Din Eğitimi ve Uselerde Din Dersleri, Ankara 1980, s. ·46. 34 Banguoğlu, a.g.e.,

(19)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ ~ 23

dinlerinden alıntıları, İslamlığa §U veya bu §ekilde getirmi§ oldukları §eylerdir. Bunlar atılınca Hz. Muhammed'in öz ve saf dini meydana çıkar."

Eğitimci M.· Rahmi Balahan Ba§bakanın yaptığı konu§maları §U §ekilde

yo-ruınluyor: "Sayın Ba§bakan'a göre:

Bir milletin fertlerini birbirine bağlayan kuvvet, kutsiyet duygusudur. Ahlak, kutsiyet esasına (dirıe) dayanınazsa sağlam olmaz.

Bugün ilk meselelerden biri: Hurafelerden ari din terbiyesi sağlamak "Mave-ra.l bir kudretin tesiri kar§ısında bulunduklarını vatanda§lara inandırmaktır. ""

Görüldüğü gibi Tek Parti döneminin son yıllarında din eğitimi ve öğretimine

yeniden dönü§ün ülkenin ilk ö'ncelikli konusu olduğu zamanın ba§bakanı ifadele-rinden anla§ılmaktadır. 16 yıl genel öğretim içinde dirı eğitimine yer verilmeyi§i-nin altında hurafe ve taassuptan uzak bir din anlayı§ının olu§masına ortam

hazırlamak gibi bir yakla§ım görülmektedir. Bu anlayı§ tartı§ılsa bile, doğru ve

sağlıklı din eğitiminin yasaklanmasının hiçbir dönemde dü§ünülmediği yetkililer

tarafından ileri sürülmektedir.

Atatürk'ün 1930-1931 öğretim yılında Samsun Lisesi'ne yaptığı ziyaret

esna-sında Felsefe dersi hocasıyla arasında geçen konu§ma da Cumhuriyet'in ilk

yıllarında din öğretimi konusunda ya§anan geli§melerin yanlı§ din eğitim ve

öğretimini ortadan kaldırmak amaçlı olduğunu göstermektedir. Söz konusu derste Atatürk, dersin hacası Şehid Bey'e "Muallim bey, Allah var mı, yok mu? ... Varsa niçin var, yoksa niçin yok, bu mevzuda bilgi verir misiniz?" diye sormu§,

Şehid Bey de Doğu'da ve B~tı'da bu konuda söylenenleri aktardıhan sonra,

"Bendenize sorarsanız, ben "Allah vardır" diyorum ve buna inanıyorum. Neden derseniz, çünkü anamdan, atamdan, ninemden dedemden bu inanç sürüp gitmi§-tir. Bu inancımdan bir zarar değil, manevi ve ruhi bakımdan fayda gördüm, dar

zamanlarımda kuvvet aldım, böylece inanıyorum" cevabını vermi§tir. Bunun üzerine Atatürk; "Çocuklar, çok değerli bir hacanız var. Kendisinden azami surette yararlanmaya çalı§ınız. Kendisini çok takdir ettim. Evet, Allah fikri,

hacanızın da söylediği gibi, babadan, atadan gelen bir inanç olarak sürerse de

değerli bir Tanrı buyruğu olan Kur'an ile İslamiyet en son ve en ileri bir din olarak akla, mantığa dayanan en değerli ve en doğru bir dindir. Biz de hepimiz Allah'a inanıyoruz." demi§tir."

Atatürk'ün İslam dini ve din eğitimi hakkındaki olumlu görü§lerini Cumhu-riyet'in ilk yıllarında ileri sürdüğü, daha sonraki yıllarda bu görü§lerini terk ettiği

35

Mustafa Rahmi Balaban, "Din Terbiyesi Hakkında Sayın Ba§bakanın Konu§malan", Müslüman Sesi, ı Kasım ı949, sayı ıs, s. 5-6.

36

Bedri Noyan, "Atatürk ve Felsefe Hocamız Şehid Bey", Türk Kültürü, XXI (Kasım ı983), sayı 247, Kasım 1983, s. 711-712.

(20)

24 ~ Halis Ayhan

"devrimci" geçinen bazılarınca ileri sürülüyorsa da bu görü§lerin mesnetsiz ve Atatürk'ün hizmet anlayı§ı ve karakteriyle de bağda§mayan görü§ler olduğu açıktır. Millt Eğitim Bakanlığı çalı§ma grubunun hazırladığı hizmete özel raporda

belirtildiği gibi ölümüne kadar devam eden süreçte Atatürk'ün din aleyhinde herhangi bir beyanı olmamı§tır" Birçok olay ve yapılan çalı§malar bunu göster-mektedir. İslam'ın temel kitabı Kur'an-ı Kerim'in bilimsel seviyesi oldukça yüksek ve çok kapsamlı tefsiri TBMM kararıyla Elmalılı Harndi Yazır tarafından, Hak Dfni Kur'an Dili adıyla 12 yıllık bir çalı§mayla (1924-1936) hazırlanmı§ ve ilk cildi 1936 yılında yayımlanmı§tır. İkinci temel kaynak olan Buhart hadisleri de, Ahmet Naim ve Kamil Miras tarafından aynı kararlar doğrultusunda hazırlanml§

ve Sahfh-i Buhart Muhtasarı ve Tecrid-i Sarih Tercemesi adıyla ilk baskısı 1346'da

(1927-28) yayımlanmı§tır.

Atatürk'ün ölümünün 15 gün öncesinde İslam dini hakkında bütün İslam ülkelerine duyurulmasıriı istediği son mesajı o günlerde Pakistan kaynaklarında yayınlanmı§tır. Bu mesajda da daha öncekiler gibi İslarp. dininin öneminin açıkça

vurgulandığı görülmektedir.'"

1949 yılında bakanlığa bağlı, öğretim süresi on ay olan imam hatip kursları

açılmı§, aynı yıLilkokullara din dersleri konulmu§tur. İsteğe bağlı olarak konulan din derslerinin ilk yıldaki uygulamasını zamanın bakanı §öyle yazıyor: "Çocuğun

din dersine girmesini istemeyen ana baba okula bu yolda bir mektup yazmalıydı.

Hatırlarım, neticede bana yalnız Ankara Üniversitesi profesörlerinden birinin Türkiye ölçüsünde bir tek mektubunu getirmi§lerdi. Biz hususiyle Alevi köylerin-de din köylerin-derslerinin zorlanmamasını tavsiye etmi§tik. Oysa bütün Aleviler

çocukla-rını din dersine gönderdiler. Sivas'ta bir kısım Ermeniler de çocuklarını bu derslere göndermek istediler, memnunlukla kabul ettik."ıo Program dı§ı olarak konulan din dersleri 4 Kasım 1950'de- program içine alındı.'• Dersin müfredat

programı 1968 yılında diğer bütün derslerle birlikte yeniden ele alındı. Bu dersleri

sınıf öğretmenleri okuttuğu için 1953 yılında, ilk öğretmen okullarının 9. ve 10.

sınıflarına haftada birer saat zorunlu din dersleri konuldu. İcra Vekilieri Heye-ti'nin 13.8.1956 tarihli kararıyla, orta ve dengi okullara isteğe bağlı olarak birer

saat din dersi konuldu. ·

Din öğretimindeki bu uygulama 1967 yılına kadar böyle devam etti. 1967 yı­ lında halktan gelen binlerce dilekçe, özellikle 200 dolayında milletvekilinin yazılı

isteği, bakaniıkça dikkate. alınarak, Talim Terbiye Kurulu' nun kararıyla. 37

MEB, Din Eğitimi Çalışma Grubu Raporu, Ankara (6 Şubat 1981), s. 11-12.

38

Nedim S~nbat, Atatürk (Urduca Yayınlarda), (çev. Hanif Faruk), Ankara 1979, s. 102'den nakleden Gürta§, a. g. e., s. 71.

39 Banguoğlu,

a. g. e., s. 100.

(21)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ 0 25

(21.9.1967 tarihli) bütün lise ve dengi okulların 1. ve 2. sınıflarınada isteğe bağlı

olarak birer saat din dersi konulmu§tur.

1980 öncesi genel öğretimdeki din öğretimindeki en son geli§me; 23.9.1976 tarihinde, Bakanlık kararıyla din bilgisi derslerinin, temel eğitim ikinci kademe-sinin (ortaokul) üçüncü sınıfı ile lise ve dengi bütün okulların üçüncü sınıfına da konulmu§ olmasıdır.

"Son otuz yıl içinde genel öğretim içinde, din öğretimindeki bu geli§me,

yal-nız siyası tutumun bir görünümü değil, hem halkımızın, hem de yönetici

kadrola-rın artık din eğitimi ve öğretimini benimsemi§, hiç değilse olumlu kar§ılamaya ba§lamı§ bulunmalarının bir ifadesi olarak görülmektedir.""

Cumhuriyet tarihimizde 1949 yılından itibaren, isteğe bağlı olarak, yeniden ba§layan din öğretimi uygulamaları, 12 Eylül 1980 sonrasındaki arayı§lar ve

çalı§malar sonunda, 18.10.1982'de yürürlüğe giren Anayasa'nın yirmi dördüncü maddesinde §U hukuk! temele ula§mı§tır: "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi

devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve

ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun

dı§ındaki din eğitim ve öğretimi ancak, ki§ilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanun! temsilcisinin talebine bağlıdır." Anayasa'da din kültürü ve ahlak öğreti­

minin, okullarda zorunlu ders olarak okurulması ve ayrıca din eğitiminin isteğe bağlı olarak verilmesi ilkesi, ülkemizin bu alanda geçirıni§ olduğu tecrübelerin sonucu, çok yerinde bir karar olmu§, devletin laiklik niteliğini koruyarak, din

eğitim ve öğretiminin vazgeçilmezliğine uygun bir çözüm bulunmu§tur.

Anayasa'da bu esas kabul edilineeye kadar geçen süre içinde, basında,

da-nı§ma meclisinde, eğitimeHer arasında, resmt ve gönüllü kurulu§ların çalı§mala­

rıyla din eğitim ve öğretiminin bütün konuları tartı§ılmı§tır. AÜ ilahiyat Fakülte-si'nin 23-25 Nisan 1981 tarihinde yaptığı, Türkiye 1. Din Eğitimi Semineri, 7

Mayıs 198l'de be§ yüksek İslam enstitüsü temsilcisinin Devlet Ba§kanı Kenan Evren'le görü§erek sundukları rapor, Aydınlar Ocağı'nın 9-10 Mayıs 1981'de

yaptığı Mill! Eğitim ve Din Eğitimi Semineri, DPT Özel ihtisas Din ve Ahlak Alt Komisyonu Raporu, AÜ ilahiyat Fakültesi dekanının 30.1.1981'de Konsey'e

sunduğu rapor ve nihayet 28-29 Mayıs 1981'de Bakanlıkta çalı§an Din Eğitimi Dal\ı§ma Kurulu kararları doğrultusunda, Anayasa'nın 24. maddesindeki, din

eğitimi ve öğretimi mutabakatına varılmı§tır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olarak okutulmasını Anayasa'ya koyan askeri yönetimin ba§kanı

Kenan Evren, bu konudaki dü§üncesini bu derslerin konulmasından 13 yıl sonra

yazdığı bir kitabında §öyle açıklıyor: "Her zaman ifade edildiği gibi laiklik dinsizlik demek değildir. Din ile dünya i§lerinin ayrılmasıdır. Ki§iler her zaman vicdanla-41

(22)

26 ~ Halis Ayhan

rında hürdür. Aslında dinin bir amacı da, insanı ahlaklı, ailesine, topluma ve yurduna yararlı yapmaktır.

Laiklik aynı zamanda din müessesesinin insanları ki§isel olarak Allah'a

doğrudan bağlamak görevini yapmasına da imkan tanır.

Devlet de ki§ilere, din! esasların gerçek olarak öğretilmesini sağlar, devlet 'dini ve dünyev1' bütün eğitimin bir bütün olmasını gerçekle§tirir, bir elden yönetir ve kontrol eder.

ݧte bu dü§üncelerle okullarda, din kültürü ve ahlak dersinin zorunlu dersler

arasına alınmasını sağlamak üzere Anayasa'ya koyduk.

Eğer okullarda, din kültürü veriliyor diye gericiliğin çoğaldığı iddia ediliyorsa bunu reddederim. Hem dinsiz millet olmaz, böyle bir millet dü§ünülemez bile, deriz. Hem de okullarda din bilgileri veriliyor diye kıyameti koparır, dünyayı ayağa kaldırırız. Bu nasıl mantıktır anlamak güçtür. 'Çocuklarımızın beyinleri okullarda yıkanıyor, gerici olarak yeti§tiriliyor' §eklinde ortaya atılan suçlamalar

haksız ve mesnetsizdir: Maksatlıdır. .. ""

Anayasa'da belirtildiği gibi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, 1982'den beri zo-runlu ders olarak okutulurken, isteğe bağlı olarak verilecek olan din eğitimi ve

öğretiminin nasıl ve ne §ekilde yapılacağı açıklığa kavu§mamı§tır.

Bunun sonucu olarak 1982'den beri, bu derslerin örgün eğitimde zorunlu o-larak okurulması etrafındaki tartı§malar devam edip gitmektedir. Halbuki dinin kültürel değerlerimizdeki vazgeçilmez yeri dikkate alınarak bu derslerin

okutul-masının zorunlu olması, toplumun her kesimince tartı§ma konusu olmaktan

çıkarılmalıdır. Ancak, derslerin müfredatını ve özel din öğretimi metotlarını geli§tirici çalı§maları dikkatle yerine getirmek gerekir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretiminin esasının tartı§ılması, gençlerde heyecan gerginliklerine, top-lumda da siyasi ve ideolojik farklılıkların derinle§mesine yol açmaktadır. Din

eğitim ve öğretiminin temel amacı bireylerin ruh sağlığını koruyup geli§tirmek, mill! birlik ve bütünlüğü kuvvetlendirmektir. Bunların yanında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri kültürel hayatımızı olu§turan değerlerimizin yeti§mekte olan ku§aklara geli§tirilerek aktarılmasında, en ba§ta gelen bir derstir.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin öğretimi ile isteğe bağlı olarak veri-lecek din eğitimi ve öğretimi için ehliyetli, liyakatli, bilgili, davranı§ bakımından .

tutarlı din görevlileri yeti§tirmek üzere, bilim ve toplum ihtiyaçları ile geçirmi§

olduğumuz tecrübelerin ı§ığında gerekli tedbirleri almak ve çözümler bulmak

zorundayız. Ülkemizin 1908'den beri geçirmi§ olduğu tecrübeler göz önünde

bulundurularak, herhangi §ekilde olursa olsun dini ve din eğitimini siyasete

(23)

Cumhuriyet Dönemi Din Eğitimine Genel Bir Bakı§ 0 2 7

karı§tırmanın, herhangi bir partinin leh veya aleyhinde siyaset yapılmasının ortamı kaldırılmalıdır.

Din bilgisi dersinin amacı, bireyin ve toplumun din konusundaki ihtiyaçları­

na, sorularına, beklentilerine doğru ve yeterli cevaplar vermektir. Bu derslerde hurafelerden, batıl inançlardan, taassuptan uzak bir din anlayı§ı kazandırmaktır.

Dini ihtiyaçlar fert ve toplum açısından, dikkate alınmasa veya inkar edilse bile, ilim ve öğretim kurumlarının kapılarını milli kültür kaynaklarından biri olan

İslamiyer'e ve İslam kültürüne kapamak, medeniyet ve kalkınma davası içinde bulunan ülkemizde, medeniyete aykırı ve geriliğe doğru bir hareket olur.

Ülkemizdeki din eğitimi L!ygulamalarının olumlu-olumsuz yönleri, 1924'ten itibaren örgün öğretimin içinde veya dı§ında bırakılarak yapılan din öğretimi uygulamaları, özellikle 1982'den beri ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu olarak okutulmakta olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde ula§ılan

tecrübeler dikkate alınarak, zorunlu olarak okutulmakta olan derslerin

müfredatından, din eğitim ve öğretimine yönelik konular çıkarılarak, din kültürü ve ahlak bilgisini ihtiva edecek §ekilde geli§tirilmelidir. İsteğe bağlı din eğitim ve

öğretimi derslerinde ise, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri müfredatından çıkarılan konular geli§tirilerek ve Kur'an öğretimini de içine alacak bir müfredat

hazırlanmalı ve bu dersler program içinde fakat isteğe bağlı olmak §artıyla, örgün

eğitim içindeki yerini almalıdır.

Bütün bunlar yapılırken bilimsel ara§tırma metotlarına uygun olarak çalı§ıl­ malı, toplumun her kesiminin, öncelikle çocuklar ve ailelerin beklentileri dikkate

alınmalıdır. Bakanlık ve Diyanet ݧleri Ba§kanlığı'nın i§birliği ve ilahiyat ve

eğitim fakültelerinin ilgili bilim dallarının desteğiyle, ara§tırma ve çalı§ma

komis-yonları olu§turulmalıdır.

Bu komisyonlar eğitim psikolojisi, eğitim sosyolojisi, genel ve özel öğretim metodarı ve Milli Eğitim'in genel amaçlarına göre, siyasi ve ideolojik yakla§ım­

lardan olabildiğince uzak kalarak, dikkatli ve sabırlı ara§tırmalar yapmalıdır. Bu komisyonlar "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" ile "Din Eğitimi ve Öğretimi" dersle-rinin müfredatını geli§tirmek için, alan ara§tırmalanna, pilot uygulamalara dayanarak ve ölçme-değerlendirme tekniklerini kullanarak çalı§malar yapmalıdır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu açıdan bakıldığında çoklu disiplinler (multi-disipliner) yak- laşımının çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu yaklaşım sayesinde.. ilmî metodoloji daha kapsamlı

“ M illetvekilliği kesinleş­ tikten sonra hakim huzu­ runda sadakat yem ini edip, A m erikan vatandaşı olan bir kişinin, TBMM’de yapa­ cağı yem in nasıl inandırıcı

, Dr., The Welsh Folk Museum St.Fagans, Cardiff(Engl.) Peeters, K.C., Prof.Dr., Tentoonstellingslaan 37, Antwerpen (Belgien) Perry, Ben Edwin, Prof.Dr., 504 Vermont

(Demirhan Ünlü, Kur’an-ı Kerim’in Tecvidi, s.. Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü.. DİN ÖĞRETİMİ

Pasif Öğrenmeye Karşılık Aktif Öğrenme : Bazı yetişkinler aktif olarak bir şeyi öğrenme yoluna giderken diğerleri ise pasif öğrenme şeklini tercih ederler ve

İlk/Genç Yetişkinlik Döneminin Yetişkin Din Eğitimi açısından bilinmesi gereken gelişim özellikleri.. Ergenlik, fiziksel gelişmenin ve fizyolojik değişimlerin

• Eğitim düzeyi düşük olan yetişkinlerde kendilerine karşı bir güven eksikliği olabilir, bu durum onların eğitime olan

camiler uygun dini iletişim ortamları kabul edilse de verilen bilgilerin öğrenilebilmesi için yetişkinlerin zihinsel hazır oluş. durumuna getirilmesi çocuklardan daha zordur