Garip bir ülke olduk… Kürdüyle Türküyle garip bir ülke…
İnsanlar devamlı olarak konuşuyorlar, fikirler ileri sürüyorlar ve konuştukları konuyla ilgili olarak pek bir şey bilmediklerine de aldırmıyorlar ya da tersini düşünüyorlar.
Paris’te üç politik Kürt kadınının öldürülmesi konusu son örnektir.
AKP hükümetinin değişik bakanlarının ve bizzat Başbakan’ın, ek olarak da Fettullahçı yazarların PKK’nin önemli isimlerine suikast düzenlenmesi konusunda söyledikleri açık ya da örtülü şeyler, sanki çok garip bir şey söylenmiş gibi konuşuluyor.
PKK ile TC devleti 29 yıldır savaşıyor. Bu savaşın esas olarak Kuzey Kürdistan’da daha az oranda da Türkiye’de ve bir oranda da Güney Kürdistan’da yürüdüğünü nereden çıkardınız?
Kandil sürekli bombalanıyor ve sınır ötesi operasyonlar yapılıyor (Güney Kürdistan).
Türkiye, Suriye’deki Kürtleri sıkıştırmak için her yolu deniyor ve PKK’nin bu alandaki etkinliğini kırmaya çalışıyor (Batı Kürdistan).
Gittikçe yayılan bu savaşın Avrupa ülkelerine de gelmemesi mümkün değildir ve hatta bu konuda geç bile kalınmıştır.
Türkiye, çok konuda olduğu gibi, bu konuda da geriden geliyor.
İran, rejim muhaliflerine karşı yıllardan beri değişik Avrupa ülkelerinde suikastlar düzenlemiyor mu? Kasımlo –hem de rejim temsilcileriyle görüşme yaparken- İran ajanları tarafından
öldürülmedi mi?
İsrail yıllardan beri Filistinlilere karşı değişik Avrupa ülkelerinde suikast eylemleri düzenlemedi mi?
Keza Türkiye, Suriye’de Abdullah Öcalan’a yönelik birkaç başarısız suikast teşebbüsünde de bulundu.
Türkiye de aynı yöntemi Avrupa’da uygulamaya yönelince bu kadar şaşırmak nedendir, anlaşılmaz.
Aslında Türkiye devleti de bu işi ilk defa yapmıyor. Geçmişte ASALA’ya karşı değişik Avrupa ülkelerinde eylemler düzenlenmiş ve bu amaçla da aralarında Abdullah Çatlı’nın da bulunduğu MHP’liler kullanılmıştı. En önemli eylem yeri Paris’ti ve eylemle görevlendirilen kişiler hem uyuşturucu işine girdikleri ve hem de başka ülkelerde iş yapmayı Türkiye’deki kadar kolay sandıkları için başarılı olamamışlardı.
Herkes gibi Türkiye de hatalarından öğrenmiş olsa gerektir.
Savaş her yerde… Sadece Kürdistan’ın değişik parçalarında değil Kürtlerin örgütlü olduğu her yerdedir ve bu durum artan oranda kendini daha fazla gösterecektir.
Paris cinayetleri Kürt hareketinin Avrupa’da legalizme fena halde gömülmüş olduğunu da gösterdi. 3000 kilometre uzaklıktaki savaşı özellikle diplomatik faaliyet, ekonomik katkı ve değişik yönlerden destekliyorsunuz ve sanıyorsunuz ki bu savaş hemen yanı başınıza kadar gelmeyecek…
Türkiye devleti ve hükümetleri bugüne kadar değişik Avrupa ülkelerinde örgütlenmiş olan PKK’ye karşı mücadeleyi, o ülkelerin hükümetleri aracılığıyla yürütmeye çalıştı. PKK militanlarının tutuklanması, derneklerinin sürekli basılması, bazı ülkelerde PKK’nin resmen
yasaklanması gibi uygulamalar yıllardan beri söz konusudur.
Bu politikadan vazgeçilmeyecek, ek olarak doğrudan saldırılar da gündeme gelecektir.
Bu saldırılarda Türkiye resmi elemanlarını kullanmaz, çünkü işbirliği yaptığı ülkelerde silahlı eylemlere girdiğinin ortaya çıkması kendisini fena halde zora sokar. Hiçbir ülke, başka bir ülkenin kendi topraklarında silahlı eylem yapmasını hoş karşılamaz.
Buradan hemen çıkan sonuç, değişik Avrupa ülkelerinde iyi bir örgütlenmeye sahip olan Ülkücüler, Alp Erenler vb. kuruluşların burada vurucu güç olarak kullanılacağıdır.
Bu kuruluşların üyeleri sadece Türklerden oluşmuyor, aralarında çok sayıda Kürt de bulunuyor.
AYMAZLIK MI, YOKSA…
Paris’teki cinayetlerin ardından sanık olarak tutuklanan Ömer Güney için Türk müdür Kürt müdür tartışması başladı. Ne fark eder ki! Kuzey Kürdistan’da çok sayıda faili meçhul cinayet Kürt itirafçılar tarafından işlenmedi mi? Binlerce korucu Kürt değil mi?
Bu tartışmaya aymazlıktan ziyade şaşkınlık demek daha doğru olur. Kaldı ki, Ömer Güney Paris’te bir Kürt derneğine üye ve çevresindekilere de “ben sizden daha iyi Kürdüm” diyen birisiymiş.
Kişi iyi Fransızca biliyor; iltica işlemleri, oturma izni alınması gibi kağıt işlerinde herkesin yardımına koşuyor, eylemlere katılıyor ve güvenilir bir insan görünümü çiziyor ya da iyi bir yurtsever deniliyor kendisiyle ilgili olarak…
Kökeni Kürt veya Türk, ama iyi bir yurtsever olarak görülüyor.
Bir derneğe herkes üye olabilir. Derneğin programını kabul eden herkes üye olabilir ve dernek yöneticilerinden de üyeliğe alınan herkesin şeceresini araştırması beklenemez. Burası dernektir, başka bir örgüt değil…
Bu bakımdan Ömer Güney’in derneğe sızdırılması söz konusu değildir, sorun bundan sonrasında ortaya çıkıyor.
Ömer Güney, Sakine Cansız gibi sembol bir ismin yakınında olacak kadar yükseliyor ya da kendisine güven besleniyor.
Kişinin fotoğraflarını görmüşsünüzdür. Yüzüne bakınca, bu kişi psikolojik olarak normal birisi değil, saptamasını hemen yapabilirsiniz. MHP’li yakınları bile “Polat Alemdar meraklısıydı, dengesizdi, özentiydi” gibi açıklamalar yaptıklarına göre; kişinin yüzüne bile yansıyan karakteri konusunda şüpheye yer kalmıyor.
Bu kişinin dernekten sonraki aşamalarda sızması söz konusu olabilir. Kendisine güven sağlamış, hedefin yanına kadar sokulabilmiştir.
Ne ki, unutulmaması gerekir, sızma iki taraflıdır.
Bir sızan vardır, bir de bu sızmayı engelleyemeyen ve hatta böyle bir şeyi düşünmediği için sızanın yolunu açanlar vardır. (Bilinçli olarak açanlar var mıdır, bilmiyoruz.)
Savaş her alanda söz konusu olduğuna göre sızma çabası normal; normal olmayan Avrupa gibi önemli bir alanda karşı tarafın bunu yapacağının düşünülmemiş olmasıdır.
Paris cinayetlerinde halen karanlık noktalar bulunuyor ve bunlar açıklanabilecek mi, bilinmiyor.
Bilinen, Ömer Güney’in en azından cinayet örgütlenmesiyle ilgili olduğudur.
Kendisi son bir yılda on kez Türkiye’ye gitmiş. Buradan devletle ilişkili olduğu sonucu çıkmaz, ama sivil faşist bir örgütlenmeyle bağlantısı olsa bile, Paris’te yapılacak önemli bir eylem için devletin onayı ya alınmıştır ya da en azından haberi vardır.
Buradan hareketle TC devletini suçlamak anlamsızdır.
Başka ne yapılacağını bekliyordunuz ki?
Paris cinayetleriyle Pınar Selek’e verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası birbiriyle ilişkilidir.
Üç kez beraat eden Pınar Selek, daha önce bu kararı vermiş mahkeme tarafından bu kez –eskinin idam cezasıyla eşdeğer olan- ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılıyor.
Bu ceza Kürtlerin mücadelesiyle dayanışma içinde olanlara verilen bir mesajdır.
Bu kez barışı konuşarak savaşı yaşayacağız…
Ne konuşması, yüksek barış umutlarıyla savaş yaşanacak…
Yaşanmadık bir bu kalmıştı zaten…
