• Sonuç bulunamadı

İRAN, ORTADOĞU VE ULUSLARARASI GÜVENLİK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İRAN, ORTADOĞU VE ULUSLARARASI GÜVENLİK"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İnceleme

>

Abstract

This article investigates the importance of Iran’s current position in the Middle East and in the in- ternational security system. With post-9/11 political-security and geopolitical developments in the Middle East and the crisis in Iraq, Middle East issues have become more interconnected and heated international debate, connecting the region’s security system to the international security system. In addition, recent developments in the Middle East have changed the balance of the region’s power structure in favor of Iran, consequently increasing Iran’s regional role and its bargaining power in the region’s affairs. The author examines that this situation is the result of Iran’s inherent geopolitical features, as well as cultural and ideological elements of its national power, the outcome of regional political-security developments, and, subsequently, the emergence of a new definition of the nature of threats against international security.

İRAN, ORTADOĞU VE ULUSLARARASI GÜVENLİK

Ortadoğu’da son 10 yıldır yaşanan gelişmeler İran’a bölgede daha önce benzeri görülmemiş fırsatlar sundu.

Iran, the Middle East, and International Security

Doç. Dr. Kayhan Barzegar İran İslami Azad Üniversitesi Öğretim Üyesi Çeviren: Şahika Uçtu, ORSAM Asistanı

(2)

84

>

İnceleme

Giriş

1

1 Eylül saldırılarından ile Irak krizinden itibaren İran’ın Ortadoğu’daki siyasi ve gü- venlik rolünü güçlendirmesi, ayrıca bölge- sel ve uluslararası güvenlik sistemlerindeki etkisi uluslararası ve Ortadoğu güvenlik çalışmaları- nın ilgi odağı haline gelmiştir. Batı’daki ve Arap dünyasındaki ortak kanı yeni siyasi, güvenlik ve jeopolitik gelişmelerin bölgesel güç dengesini ve siyasal yapıyı İran lehine değiştirdiği yönünde- dir. Bu sebeple bu durumun Amerika’nın strate- jik çıkarları, Arap dünyasındaki bölgesel mütte- fikleri ve İsrail’in pozisyonu üzerinde olumsuz etkileri olmuştur. Son 10-20 yıl içerisinde bölge aktörleri arasında “güç dengesini” koruma po- litikası Amerika’nın bölgeye, özellikle de Bas- ra Körfezi’ne yönelik dış politikasının temelini oluşturmaktadır. Son gelişmeler güç dengelerini İran lehine sarsmıştır.

Ortadoğu’nun güvenliği uluslararası güvelik sis- temlerine nasıl bağlıdır ve İran’ın bu süreçteki pozisyonu nedir? İran’ın artan bölgesel rolünün sebepleri nelerdir? Bu sorulara cevap verme- den önce şunu belirtmek istiyorum; 11 Eylül sonrasında siyasal güvelik alanındaki gelişme- ler Ortadoğu’yu uluslararası güvenlik sistemi- nin odak noktası haline getirmiştir. Şu anda El- Kaide terörüne karşı savaş ve örgütün kitle imha silahlarına erişimini engelleme mücadelesi ile Afganistan, Irak ve Lübnan’daki bölgesel krizle- ri ortadan kaldırmak gibi iki önemli uluslararası güvenlik meselesi Ortadoğu ile ilgilidir. Son kü- resel ve bölgesel gelişmeler ile birlikte İran’ın iki kilit ulusal güç unsuru; jeopolitik özellikleri ve ideolojisi (Şii faktörü) bu sorunlara bir çözüm bulma konusunda daha fazla önem kazanmış-

tır. Jeopolitik açıdan bakıldığında, bir tarafta El- Kaide terörünün artan önemi, diğer yanda Af- ganistan ve Irak’taki krizin devam etmesi İran’ı son jeopolitik gelişmelerin ve Ortadoğu’nun si- yasi dinamiklerinin merkezine yerleştirmiştir. Şii ideolojik faktörü ile ilgili olarak, Irak’ın güç ya- pısı ve siyaseti içersindeki siyasi ve güvenlik ge- lişmeleri, Arap dünyasında ilk defa bir Şii hükü- metin iktidara gelişi ve ayrıca 2006 yazı ve 2008 baharı sonrasında Lübnan’daki siyasi gelişmeler ve sonuç olarak İran’ın rolünün ulusal seviyeden bölgesel ve uluslararası seviyeye yükselmesi Şii faktörünün öneminin arttırmasına yol açmıştır.

Böylece İran, uluslararası güvenliğin en önem- li öncelikleri olarak görülen konular arasında önemli bir role sahip olmuştur.

11 Eylül’den İtibaren Ortadoğu ve Uluslarara- sı Güvenlik

11 Eylül saldırıları ve Irak krizi sonrasında İran’ın Ortadoğu’daki artan rolü ve önemi Ortadoğu meselelerinin uluslararası güvenlik sistemi içe- risindeki büyüyen öneminden kaynaklanmakta- dır. İkinci olarak da İran’ın jeopolitik özellikleri ile gücünün kültürel, dini ve tarihi yapısı ve siya- seti bu ülkeyi Ortadoğu’daki en etkili güçlerden biri haline getirmiştir. 11 Eylül sonrasında ortaya çıkan Ortadoğu sorunları; yeni etki değişkenleri- nin ortaya çıkması, siyasi, güvenlik ve jeopolitik gelişmeler ile oyuncuların değişen rolleri olarak sayılabilir.

El-Kaide Terörü

El-Kaide, 11 Eylül’den önce de terörist saldırılar gerçekleştirmiş olmasına ve bölgesel gelişmeleri kısmen etkilemiş olmasına rağmen, Dünya Tica-

Ortadoğu’da şu anki koşullar, İran’a avantajlı jeopolitik ve kültürel po-

zisyonlarından yararlanabilmesi, böylece önce bölgesel sonrasında da

uluslararası pozisyonunu geliştirmesi için daha önce benzeri görülme-

miş bir fırsat sunmuştur.

(3)

ret Merkezi ve Pentagon’a düzenlediği saldırılar, örgütün terörist operasyonlarının küresel etki- sinde bir dönüm noktası olmuştur.

Terör kavramının kamu güvenliği ve Batı’daki günlük yaşam içerisine girmesi El-Kaide terörü- nün etki boyutunu devletlerin güvenliği konu- sunda özel bir alan olmaktan çıkıp daha önemli bir seviyeye taşıyarak onu kamu içerisine, millet- ler ve ülkeler arasındaki ilişkiler alanına soktu.1 El-Kaide’nin Londra ve Madrid’deki saldırıların- dan sonra kamu baskısı İngiltere’de hükümetin bazı davranışlarını değiştirmesine ve İspanya’da ise hükümet değişikliğine sebep oldu. ABD’nde George W. Bush’un Irak krizini kontrol altında tutmada ve Afganistan’da El-Kaide’ye karşı ver- diği mücadelesindeki başarısızlığı Birleşik Dev- letlerin güç yapısı içerisinde Cumhuriyetçilerin meşrulukları ve popülerliklerinin sorgulanması- na yol açtı.2

Bu arada, ABD’nin en yakın bölgesel müttefik-

leri Suudi Arabistan ve Ürdün gibi geleneksel Arap rejimlerini kaldırmaya yönelik El-Kaide girişimleri El-Kaide’nin bölgesel dinamikler içe- risindeki rolünü daha da güçlendirdi. Bu açıdan geleneksel Arap rejimlerinin yabancı askerleri ilk kabul edişleri Arap dünyası gözünde saygın- lıklarının azalmasına yol açtı.3 Aynı zamanda bu geleneksel rejimlerin gözünde Amerika’nın Irak, Afganistan ve Lübnan’daki bölgesel krizleri kontrol etmedeki yetersizliği Amerika’nın Orta- doğu ve uluslararası güvenlik sistemi içersinde- ki pozisyonu, rolü ve gücünün farklı bir şekilde algılamasına yol açtı. Genel olarak El-Kaide’nin Ortadoğu politik ve güvenlik meseleleri içerisin- deki rolü ve çabalarının önemi o kadar çok arttı ki uluslararası güvenlik sisteminde terörle mü- cadele en büyük kaygı haline geldi. Bu bağlamda ve uluslararası güvenlik alanında El-Kaide’nin yükselişi, faaliyetlerinin derecesi ve etkinliği ve ayrıca örgütü ortadan kaldırma yolları hakkın- daki tartışmalar Ortadoğu ile ilgili siyasi, güven- lik, kültürel ve dini birçok konuyu içermektedir.

İran’ın bölgesel etkinliğini daima zirvede tutan iki kilit ulusal güç unsuru var: Jeopolitiği ve rejimin ideolojisi.

(4)

86

>

İnceleme

El-Kaide’nin yükselişi ile ilgili olarak şu unsurlar sayılabilir:

1. Küreselleşme sürecinin bir sonucu olarak Arap dünyasındaki sosyal, siyasal ve kimlik kriz- lerinin çıkması;

2. ABD’nin Arap-İsrail barış süreci içerisinde İsrail’e olan aşırı desteği;

3. ABD’nin bölgedeki askeri ve siyasi sistemler- de etkin bir şekilde var olmasının yolunu açması için Arap dünyasında otoriter ve bağımlı rejim- lere olan desteği;

4. Ortadoğu’daki savaşların, gerginliklerin ve krizlerin varlığı.

Sonuç olarak El-Kaide ile savaşma yolları ve onun bölgesel güvenlikle olan ilişkisi ile ilgili ola- rak şu faktörler söz konusudur:

1. Doğrudan askeri müdahaleler, rejim değişik- liği politikaları ve muhtemel saldırıları önleyici savaşlar;

2. Bölgede demokrasinin geliştirilmesi yoluyla siyasi çözümler uygulama;

3. Pazar ekonomisini ve eğitimi ilerletmek, fakir- liği yok etmek gibi ilerlemeler kaydederek böl- genin sosyo-kültürel ve ekonomik faktörlerini küresel sisteme dâhil etme.4

El-Kaide’nin kitle imha silahlarına ulaşması ve Şiiler ile Sünniler arasında ayrım yaratma ko- nusundaki etkisi uluslararası güvenliği oldukça çok ilgilendiriyor. İlk meseleyle ilgili olarak 11 Eylül terör saldırıları ABD’nin terörle mücade- le, Nükleer Silahların Yaygınlaştırılmasını Önle- me Antlaşması (NPT) kapsamında teröristlerin kitle imha silahlarına ulaşımı ile ilgili stratejik önceliklerinin tekrar belirlenmesine yol açtı.5 El-Kaide terörü 1990’larda bile bir sorundu. Fa- kat 11 Eylül saldırıları sonrasında saldırılarının

derecesi, niteliği ve etkileri örgütün terörünü dünya çapında stratejik bir tehdit haline getir- di. Bu arada El-Kaide’nin kitle imha silahlarına erişim ve sonunda da bu silahları Amerika’ya karşı kullanması ve dolayısıyla büyük bir hasara yol açması ihtimali meseleyi “var olan bir tehdit”

haline getirdi.6 El-Kaide’ye karşı yürütülen sa- vaş ayrıca Amerika’nın NPT rejimi ile ilgili ön- celiklerini değiştirdi. Soğuk Savaş sırasında çok taraflı bağlılıklar ve fikir birliğini sağlama NPT rejiminin temelini oluşturuyordu. Fakat 11 Eylül saldırıları ile birlikte Amerika’nın güç kullanarak El Kaide’nin tehditleriyle mücadele etme eğilimi ABD’nin NPT içerisinde egemen bir pozisyon benimsemesine yol açtı.7

Şiiler ile Sünniler arasında dini bir savaş başlat- ma konusunda Irak’ta böylesi bir ayrım yaratma- daki rolü tartışılmaz. Mezhep çatışması Irak’taki devam eden istikrarsızlığın ve gerginliğin temel nedenidir ve bu durumun neticede bölgesel ve ardından uluslararası güvenlik ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Irak’taki gerginliklerin daha da artması birçok yönden El-Kaide’nin çıkarlarına hizmet eder. Irak hükümetinin Şiiler ve Sünni- ler arasındaki mezhepsel ayrılığı kontrol etme- deki başarısızlığı, Irak’ın güç yapısı içerisindeki Şii ve Sünni gruplar arasındaki anlaşmazlık ve Amerika’nın ve diğer yabancı askerlerin krizleri kontrol altında tutmadaki yetersizliği, Irak’taki ve ardından doğal olarak bölgedeki gerginliği arttırıyor. Sorun o kadar önemli ki, bazı uzman- lar gelecekte bölgedeki çatışmaların Şiiler ve Sünniler arasında devam eden rekabetten ileri geleceğini düşünüyorlar.8

Bölgesel Kriz ve Yeni Jeopolitik Değişiklikler 11 Eylül saldırılarının ardından başlayan ulusla- rarası toplumun El-Kaide savaşı Afganistan ve Irak’ta yeni bölgesel krizlerin doğmasına yol açtı.

İran’ın rolü iki açıdan çok önemlidir: Taliban’ı ortadan kaldırmada ve 2001’den beri El-Kaide güçlerinin sızma yollarını tıkama konusunda.

Amerikan güçlerine istihbarat ve güvenlik bilgisi sağlayarak ve ayrıca

NATO güçlerini destekleyerek İran Taliban’ın yenilmesinde önemli bir rol

oynamıştır.

(5)

Bu krizler yeni jeopolitik gelişmelerin meydana gelmesine yol açtı ve ardından Ortadoğu sorun- larını uluslararası güvenlik kaygılarının merke- zine yerleştirdi. Afganistan, Irak ve Lübnan’da yaşanan krizler Ortadoğu sorunlarının önemini ve uluslararası güvenlik ile olan bağlantısını iki şekilde arttırdı: İlk olarak bölgesel ve uluslararası aktörlerin rollerini değiştirerek ve ikinci olarak da güvenlik tehditlerin doğasını değiştirerek.

Bölgesel seviyede aktörlerin rollerinin değişti- rilmesiyle ilgili olarak bölgesel krizler iki şekilde yeni jeopolitik değişikliklere sebep oldu: İlk ola- rak bölge ülkeleri içerisindeki siyasi gelişmelerin birbirine bağlılığı, ikinci olarak da bölgesel ve

bölge-ötesi aktörlerin geleneksel rolü, etkisi ve çıkarlarındaki değişim.

Ortadoğu sorunlarının birbirine bağlılığından dolayı, Sünni radikalizminin ve El-Kaide terörü- nün Ortadoğu sorunları, Arap Dünyası ve İslam Dünyası içerisine girmesiyle birlikte Afganistan krizi, Afganistan sorunlarını Ortadoğu mesele- leriyle bağdaştırdı. Geçmişte Kuzey Afganistan’a bağlı olan meseleler Orta Asya ile; Güney Afga- nistan meseleleri ise Güney Asya ve Hindistan alt kıtası ile bağdaştırıldı.9 Benzer şekilde bölge- sel ve bölge ötesi aktörlerin rolleriyle ilgili yeni ayarlamalar ile birlikte ve burada sayılan faktör- lerden dolayı Pakistan’ın siyasi ve güvenlik so-

El-Kaide’yle mücadele İran ve ABD’nin ortak paydası. İran’ı doğu sınırlarında rahatlatan gelişmelerden biri de Taliban ve El-Kaide’nin gerilemesiydi.

(6)

88

>

İnceleme

runları Ortadoğu ve Arap Dünyası ile daha da fazla bağlantılı hale gelmiştir. Aşırı uç görüşte bulunanların ortaya çıkışından, El-Kaide’nin Pakistan toplumundaki saldırıları ve yine El- Kaide’nin nükleer silah ele geçirme ihtimalinden doğan tehlikenin abartılması Pakistan’daki şu an görevde olan askeri ve güvenlik yetkililerini Amerikan’ın dikkatini çekmek ve Amerika’dan yardım alabilmek için 2001’den beri kullandıkla- rı yeni haklı mazeretleri durumuna geldi.

Bu bağlamda şüphesiz ki Irak krizi Ortadoğu meselelerinin birbirine bağlılığı konusunda bir dönüm noktası oluşturmuştur ve aynı zaman- da aktörlerin rollerinde bir değişikliğe sebebiyet vermiştir. Krizin başlangıcından itibaren Irak’ın geleneksel güç yapısı ve siyaseti içersindeki de- ğişiklikler (Sünni azınlığın gücünün azalması) ve bu yapının yeni bir düzenle değiştirilmesi (Şii çoğunluğun iktidara yükselişi) bölgedeki bü- tün siyasi ve güvenlik gelişmelerini etkilemiştir.

Daha da önemlisi yeni Irak’ta Şii ve Kürt faktö- rünün artan önemi İran’ın bu ülke üzerindeki et- kisini attırdı. Sonuç olarak Irak’ın Arap kimliğini kaybetmesinden korkan Suudi Arabistan, Şii ve Kürt meseleleriyle ilgilenmeye başladı. Yeni Irak Anayasası’nın kabul edilmesi, federal sistemin sağlamlaştırılması ve Irak’ın bölünme ihtimali ile birlikte eskiden beri Kürt faaliyetlerinden endişe duyan Türkiye’nin güney ve orta Irak’taki Şii ve Sünni sorunlarına daha duyarlı olmasını gerek- tirdi. Irak’ın dağılması ve Sünni’lerin izole edil- mesinden duyulan korku Ürdün ve Mısır’ı hem Irak hem de bölgesel siyasi ve güvenlik sistemi çerçevesinde aktif bir rol oynamak zorunda bı- raktı. Bu arada Irak’ın güç yapısı ve siyasetinde yeni gelişmeler ve Şii’lerin iktidara yükselişi bir şekilde Irak sorunlarını Lübnan’daki siyasi ge-

lişmelere ve Hizbullah nedeniyle de Suriye ve Filistin’le bağlaştırdı. Ve bunun ardından İsra- il, Şii gruplarının yeni bir koalisyon kurması ve özellikle Şii egemenliğindeki Irak bölgesinin gü- neyinde Basra Körfezi’nin ağzında dost ülkelerin oluşmasından son derece rahatsızlık duymuş- tur.10 Basra Körfezi dinamikleri ile Akdeniz ko- nularını coğrafi açıdan ve Şii faktörü ile birbirine bağlılığı, Arap Sünni kesim ve bazı Batı uzman- larına tarafından “Şii Hilali” olarak adlandırıl- mıştır11 ve bu durum İsrail ile Arap muhafazakâr liderleri için ciddi bir endişe kaynağı haline gel- miştir.12 Son olarak Irak ve Afganistan sorunları, El-Kaide ağı ve iki ülke içersindeki operasyon ve lojistik bağlantıları dolayısıyla bu bağ daha da güçlenmiştir.

Uluslararası seviyede aktörlerin rollerinin değiş- mesi konusunda yeni jeopolitik gelişmeler Avru- pa Birliği, Rusya ve Çin gibi bölge ötesi aktör- lerin enerji güvenliği, kitle imha silahları (KİS), Nükleer Silahların Yaygınlaştırılmasını Önleme Antlaşması (NPT) ve El-Kaide terörü gibi ulusal ve küresel çıkarlarından dolayı bölgede daha ak- tif bir rol oynamaya çalışmaları anlamına geliyor.

Aynı zamanda Ortadoğu’ya olan artan ilgileri ve orada etkin olmaları, küresel güvenliği ilgilendi- ren bütün konularda bütün küresel aktörlerin eş değerli roller oynayabilecekleri ve böylece Bush dönemindeki ABD’nin tek kutupluluk egemenli- ğinden kaçılabilecek çok kutuplu uluslararası bir sisteme verdikleri önemden kaynaklanmaktadır.

AB ülkeleri Afganistan krizi, El-Kaide ile müca- dele ve bunların AB üzerindeki etkilerinden do- layı bölgedeki güvenlik meselelerine daha fazla ilgi göstermeye başladılar. Buna ek olarak Bas- ra Körfezi’ndeki artan ekonomik çıkarları AB’yi Irak Körfezi ve Arap Ortadoğusu’nda ve genel

Yeni Irak’ın kurulmasıyla, uzun düşmanlık ve savaş geçmişleri ve finans,

askeri ve lojistik kaynaklarının önemli bir kısmını birbirlerine karşı kullan-

mış olmalarına rağmen bunlar iki dost devlet ve bölgesel ortaklar haline

gelmişlerdir.

(7)

Maliki, İran ve Irak arasında yakın ilişkiler kurma imkânını, diğer devletlerle olan ilişkilerini düzenlemede stratejik bir kart kullanıyor.

olarak İran’la olan ilişkilerinde daha aktif bir rol oynamaya zorladı. Son olarak İran nükleer krizine diplomatik seviyede dâhil olması AB’ye Ortadoğu’nun siyasi ve stratejik konularında ak- tif bir rol kazandırdı.

Aynı zamanda, yeni siyasi ve güvenlik gelişme- leri Rusya ve Çin’e Ortadoğu bölgesel konula- rı hakkında daha önemli bir rol oynama fırsatı sundu. Yeni jeopolitik gelişmeler ve İran’ın nük- leer programı, enerji güvenliği ve Lübnan ve Filistin’deki krizler gibi bazı stratejik konular bir şekilde Rusya’nın Ortadoğu konularına tekrar dönmesinin yolunu açmıştır.13 Bazı kesimler bu durumu Amerika’nın bölgesel krizleri ve İran’ın

nükleer krizini ele almada sergilediği tek taraflı- lık politikasına bağladı, bu da Rusya’ya bölgede önemli bir rol oynama fırsatı doğurdu. Yeni ge- lişmeler ayrıca Çin’in Ortadoğu’daki etkisinin de arttırdı. Son yıllarda Ortadoğu’nun ekonomi ala- nında varlığını arttıran Çin, 11 Eylül saldırıları sonrasında yükselen bölgesel dinamiklerindeki stratejik rolünü sağlamlaştırıyor. Daha da önem- lisi İran’ın nükleer programı ve Birleşmiş Millet- ler Güvenlik Konseyi’nin yaptırımları Çin’i bu tartışmalı Ortadoğu konularında daha fazla et- kili kıldı.14 Amerika’nın Güvenlik konseyi yaptı- rımlarını kullanarak yaptığı giderek şiddeti artan tehditlerin İran’ı Rusya ve Çin’e doğru yakınlaş- tırdığı bile söylenebilir. Birçok strateji uzmanına

(8)

90

>

İnceleme

göre bu tutum Bush yönetiminin tarihi bir yan- lışıydı ve Rusya ve Çin’e Ortadoğu’da özellikle İran’da etkili olabilmelerinin yolunu açtı.15 11 Eylül sonrası yaşanan krizlerin diğer bir sonu- cu ise Ortadoğu tehditlerinin ve siyasi ve güven- lik konularının içeriğinin ve yönünün değişmesi oldu. Ortadoğu meseleleri daha çok ve genellikle Arap Ortadoğusu etrafından dönmüş, İran ve Türkiye’nin genellikle uç noktalarda olduğu böl- genin batı kısmını ilgilendiren konulara ve Arap- İsrail çatışmasına odaklanmış olmasına rağmen, 11 Eylül sonrası gelişen yeni siyasi ve güvenlik gelişmeleri ilgiyi bölgenin doğusuna ve Basra Körfezi tarafına çekti. Bölgesel konuların içeri- ğinin değişmesiyle ilgili olarak petrol politikası, enerji güvenliği ve İsrail’in çıkarlarını koruma gibi eskiden beri süregelen konular artık ulusla- rarası güvenliğin tek odak noktası olmaktan çık- tı. Bugün aksine El-Kaide tehlikesi gibi önemli konularla birlikte yeni güvenlik tehditleri daha çok kimlik ve sosyal krizlere ve ayrıca ekonomi- de ve politikada kitlelerin rolüne odaklanmış du- rumda.16 Bugün bu konular insan güvenliği gibi daha genel endişe alanlarıyla daha çok ilgilidir.

Diğer bir ifadeyle 11 Eylül saldırıları sonrasında Ortadoğu konuları daha genel, birbirine bağ- lantılı ve Ortadoğu’yu uluslararası güvenlik ala- nında en önemli unsur haline getirecek boyutta uluslararası bir hal almıştır.

Ortadoğu’da İran’ın Yükselişi

İran’ın rolü ve pazarlık etme gücü 11 Eylül sonra- sı Ortadoğu’sunda iki sebepten dolayı artmıştır.

İlk olarak konuların içeriği ve coğrafyası açısın- dan 2003 Irak krizinden sonra ortaya çıkan yeni jeopolitik gelişmeler ile birlikte İran bölgedeki siyasi ve güvenlik konularının yeni ana merkezi haline gelmiştir. İkinci olarak da Irak’ta ve böl- gede Şii faktörünün gücünün artmasıyla beraber İran bölgenin siyasi dinamiklerini güçlü bir şe- kilde etkileyebilecek duruma gelmiştir. Diğer bir ifadeyle uluslararası toplumun en kilit endişeleri haline gelen bölgelerde ve konularda İran’ın rolü daha çok önem kazanıyor.

İran’ın Jeopolitik Durumu

İran’ın jeopolitik durumu El-Kaide terörüne kar- şı yürütülen savaş sırasında çok önemli bir rol oynamıştır. İran’ın rolü iki açıdan çok önemli- dir: Taliban’ı ortadan kaldırmada ve 2001’den beri El-Kaide güçlerinin sızma yollarını tıkama konusunda. Amerikan güçlerine istihbarat ve güvenlik bilgisi sağlayarak ve ayrıca NATO güç- lerini destekleyerek İran Taliban’ın yenilmesinde önemli bir rol oynamıştır.17 Savaştan sonra İran uluslararası toplumla işbirliği içersinde Bonn Konferansı’nın düzenlenmesine, yeni Afgan hü- kümetinin oluşturulmasına ve Afgan milletine parlamento ve başkanlık seçimleri ile yaşadık- ları geçiş döneminde yardımcı olmuştur. İleri- ki safhalarda ise İran El-Kaide güçlerinin kendi topraklarındaki sızma ve geçiş yollarının kapa- tılması konusunda uluslararası toplumla birlikte hareket etmiştir. Bu anlamda jeopolitik faktörler İran ve uluslararası toplum arasındaki işbirlikle- rinin ilerletilmesini sağlamış ve bu da İran’ın Af- gan krizinde aktif bir şekilde yer almasını gerekli kılmıştır.

Irak’taki krizin patlak vermesiyle ve akabinde bölgede yaşanan siyasi ve güvenlik gelişmeleri İran’ın bölgesel güvenlik dinamiklerinin merkezi olarak jeopolitik önemi daha belirgin hale geldi.

Kuzeyde “Irak Kürdistan” bölgesi ve güneyde Basra Körfezi’nde Şii Basra bölgesi olmak üzere iki stratejik alanı bağlayan Irak sınırının uzunlu- ğu İran’a Irak krizi konusunda eşsiz bir stratejik pozisyon kazandırdı. Irak krizi sırasında İran’ın aktif tarafsızlığı, Irak’ın dönüşüm süreci içerisin- de verdiği destek ve ayrıca Iraklı Şii hükümetinin ülkeye istikrar getirme çabalarına verdiği destek İran’ın bölgesel rolünün güçlendirdi.18 Daha da önemlisi yeni Irak’ın kurulmasıyla, uzun düş- manlık ve savaş geçmişleri ve finans, askeri ve lojistik kaynaklarının önemli bir kısmını birbir- lerine karşı kullanmış olmalarına rağmen bunlar iki dost devlet ve bölgesel ortaklar haline gel- mişlerdir. Bu gelişme Basra Körfezi’nde ve Sün- ni Arap Dünyasının güç politikalarında İran’ın bölgesel rolünü arttıran çok büyük bir jeopolitik değişimdir.

(9)

Şii Faktörü

İran’ın jeopolitik pozisyonu ötesinde Irak’ın güç ve siyasi yapısında Şii grubunun iktidara yükse- lişi sonrasında Iraklı Şii hükümetin İran’la yakın ilişkiler kurma talebi sadece Irak’ın politik di- namikleri içersinde değil aynı zamanda bütün bölge ve Arap dünyasında özellikle de Lübnan’da İran’ın rolünü arttırdı. Sünni bir azınlık tarafın- dan yönetilirken Irak’ın geleneksel siyasi düze- ni aşiretlerin birbirini desteklemesine ve dolaylı yönetime dayanıyordu. Bu düzenin ilk fonksiyo- nu İran, Türkiye gibi Arap olmayan komşu ülke- leri kontrol altında tutmaktı.19 Kuzeyde Kürtleri, güneyde Şiileri kontrol ederek Irak’taki Sün- ni rejim, Türkiye’nin ve İran’ın bölgesel rolünü dengeledi. Baas rejimini ortadan kaldırmak bu geleneksel düzeni yıktı ve yerine Şiiler ile Kürtle- rin rollerini arttıran, doğrudan demokrasiyi ge- tiren ve çoğunluğun egemenliğine dayalı yeni bir rejim getirdi. Hem Şiiler hem de Kürtlerle yakın kültürel ve siyasal ilişkileri olmasından dolayı bu gelişme özellikle İran’ın rolünü güçlendirdi.

İran’ın Şiilerle olan ilişkisi konusunda bu iliş- ki sadece ideolojik ve dini faktörlerin ötesinde sosyo-kültürel bağlara dayalıdır ve İran ve Irak’ı birbirine yaklaştıran, uzun zamandır var olan

“iki stratejik düşman” fikrini yok eden önemli bir unsurdur.

Fakat aynı zamanda İran’ın artan bölgesel rolü Iraklı Şii grupların, Irak’ın iç siyasetindeki pozis- yonlarını, Sünni Arap devletlerle olan ilişkileri- ni ve özellikle askeri çekilmeden sonra ABD ile olan ilişkileri sürdürebilmek için İran’dan siyasi, mali ve lojistik destek talep edecekleri anlamı- na gelmektedir. Şiilerin bakış açısına göre ABD politikasının hala Sünni grupları desteklemeye devam etme ihtimali vardır ve bu da uzun va- dede Suudi Arabistan ve Mısır gibi geleneksel Sünni Arap devletlerin Irak politikasına müda- hale etme ihtimalini doğurabilir. Daha önceki deneyimlere dayanarak bu Arap devletlerinin Irak’ın yeni güç yapısı içersinde Şii gruplarının rollerinin artmasını hoş karşılamayacağı tahmin edilebilir. Yıllarca önemsenmeyen Iraklı Şiilerin Arap Dünyası içersinde ilk Şii hükümetini kur- malarından dolayı tek dost ülke olan İran’ın des- teğine ihtiyaç duyacaklardır.20 El-Maliki’nin Şii

hükümeti kesinlikle Riyad tarafından Tahran’da olduğu kadar hoş karşılanmamıştır. Ayrıca elin- de tutabileceği stratejik bir kart olarak İran ve Irak arasında yakın ilişkiler kurması, bölgesel ve uluslararası ilişkilerini özellikle Türkiye ve ABD’yle olan ilişkilerini düzenlemesi için Maliki hükümetine pazarlık gücü verebilir.

Lübnan’da Şii faktörünün üç evrede iktidara yükselişi de İran’ın bölgesel rolünü arttırmıştır.

Birinci evre Hizbullah’ın 2006 yazı savaşında İsrail’e karşı kazandığı zaferle başlamış ve İran’ın Lübnan ve Filistin konularındaki stratejik rolünü güçlendirmiştir. Bazı gözlemciler 2006 savaşı- nı sadece Lübnan ve Akdeniz’le sınırlı bir savaş olarak değil ABD ve İran arasında temsilcileri olan Hizbullah ve İsrail ile gerçekleşen bir savaş olarak gördüler. İkinci evre ise Hizbullah’ın 2008 baharında Lübnanlı Şii grubun Başbakan Fouad Siniora’nın Batı yanlısı hükümetini geri çekmeyi başarmasıyla iç siyasi rekabet ortamındaki yeni bir raundu kazanmasıyla başladı.21 Bazı analiz- ciler ise Doha Konferansı’nda Lübnanlı farklı gruplar arasında varılan anlaşmanın Hizbullah ve İran’ın Akdeniz bölgesinde kazandıkları diğer bir stratejik zafer olarak görmektedirler. Hatta bazı Batılı yorumcular bunu bütün Ortadoğu bölgesi içersinde İran ve Amerika arasında yeni bir “Soğuk Savaş” başlangıcı olarak yorumladılar ve Afganistan, İran ve şimdi de Lübnan’da aktif bir rol yürüten İran’ın bölgede Amerika’ya kar- şı “stratejik bir caydırıcı etken” oluşturduğunu söylediler.22 Son olarak üçüncü evrede ise İran’ın bölgesel gücü, İsrail’in 22 gün süren savaş sıra- sında Gazze’yle yaptığı askeri saldırıya karşı çık- masıyla artış gösterdi. Bütün muhafazakâr Arap rejimleri sessiz kalırken İran, İsrail rejiminin as- keri müdahalelerini kınayan ve aktif bir şekilde uluslararası toplumun sert bir tepki vermesini sağlamaya çalışan temel bölgesel güçlerden bi- risiydi.

Sonuç

El-Kaide terörü, Afganistan, Irak ve Lübnan’daki krizler gibi yeni ortaya çıkan faktörler ve bölge- nin güç yapısı ve siyasetinde Şii kesimin iktidara yükselişi Ortadoğu güvenlik sistemini uluslara- rası güvenlik sistemine bağlamıştır. 11 Eylül te-

(10)

92

>

İnceleme

rörist saldırıları ve Irak krizinden beri gerçek- leşen siyasi ve güvenlik gelişmeleri Ortadoğu konularını genelleştirmiş, birbirine bağlı hale getirmiş ve uluslararası seviyeye taşımıştır. Bu şartlar altında İran’ın Ortadoğu bölgesindeki var olan siyasi ve güvenlik konularına eş za- manlı erişimini sağlayan jeopolitik özellikleri, ülkeyi Ortadoğu güvenlik sitemini küresel gü- venlik sistemine bağlayan bir pozisyona sok- muştur. 11 Eylül’den beri uluslararası güvenli- ğin iki temel endişesi olan El-Kaide terörüyle mücadele ve Afganistan; Irak, Lübnan ve son zamanlardaki Gazze bölgesel krizlerinin çö-

DİPNOTLAR

zülmesi İran’a yeni bir rol kazandırmış ve bölge- deki etkisini arttırmıştır. Ortadoğu’daki siyasi ve güvenlik gelişmelerinin rekabetçi ve değişen do- ğası, yeni jeopolitik değişimlerin gerçekleşmesi ve güvenlik sistemi içerisindeki aktörlerin rollerinin değiştirilmesi nedeniyle ana bölgesel aktörlerin sadece kendi bölgesel ve stratejik rollerini ilerle- tebilmelerine neden olmaktadır. Ortadoğu’da şu anki koşullar, İran’a avantajlı jeopolitik ve kültürel pozisyonlarından yararlanabilmesi, böylece önce bölgesel sonrasında da uluslararası pozisyonunu geliştirmesi için daha önce benzeri görülmemiş bir fırsat sunmuştur.

1 Kayhan Barzegar, “New Terrorism and Human Security in the Middle East: Diverging Perception,” in: Hu- man Security and International Insecurity, (eds.) Georg Frerks and Berma Klein, Wageningen Academic Publishers, 2007, pp. 131-134.

2 Eylül 2008’de CNN tarafından gerçekleştirlen bir ankete göre Başkan Bush’un popülerliği %28’e düşerek Amerikan tarihinde bir başkan için en kötü seviyeye ulaşmıştı. Bakınız “Anket: More Disapprove of Bush than any other President,” CNN Politics: www.cnn.com/2008/politics

3 Stephen Zunes, “US Policy toward Political Islam”, Foreign Policy in Focus, 12 Eylül 2001, www.alternet.

org/storyII1479.

4 Bush’un, demokrasi, pazar ekonomisi ve eğitimi geliştirme, fakirliği ortadan kaldırma gibi amaçlarındaki başarısızlığının ardından hazırlanan planın bütün hedefleri, Amerika’nın politikaları ile Arap Dünyası’nın sosyo-politik ve kültürel gerçekleri arasındaki belirgin farklılıklar nedeniyle kısa süre sonra askıya alındı.

Bush’un planının bir analizi için bakınız: Hamid Ahmadi, “The Greater Middle East Initiative: Internal Con- tradictions and External Problems” Discourse: An Iranian Quarterly, Vol. 7, No.4, Vol.8 No. 1, Bahar ve Yaz 2006, pp. 59-72

5 William Walker, “Weapon of Mass Destruction and International Order,” Adelphi Paper, No. 370, Londra:

Oxford University Press for IISS, sy. 45.7. Shahram Chubin, Iran’s Nuclear Ambitions, Carnegie Endow- ment for International Peace, 2006, sy 2.8. Ibid., sy. 3.

6 Shahram Chubin, Iran’s Nuclear Ambitions, Carnegie Endowment for International Peace, 2006, sy.2.

7 Ibid. Sy. 3.

8 Vali Nasr, “Behind the Rise of the Shiits,” Time.com, 19 Eylül 2006, www.befercenter.org

9 Lakhdar Brahirni, “Issues of War and Peace in the Middle East: A Few Remarks,” The Dubai Initiative Conference, Harvard University, Winter 2007 I 2008, http://belfercenter.ksg.harvurd.edu/publication/L 7723

10 Yossi Alpher, “Stopping Iran must be the Objective in Iran,” The Strategic Interest, 6 Şubat 2008.

11 Bakınız Kayhan, Barzegar, “The Shia Factor,” Heartland Eurasian Review of Geopolitics, Sayı I, 2008, sy.

76-83.

12 Robin Wright ve Peter Baker, “Iraq, Jordan See Threat to Election from Iran, Leaders Warn against Form- ing Religious State,” The Washington Post, 8 Aralık 2004.

13 “Russia and the Middle East,” International Herald Tribune, 17 Şubat 2006.

14 Kayhan Barzegar, “Iran Eyes the China Card,” The Washington Post, 6 Şubat 2008.

15 Örneğin bakınız Amerikalı ünlü strateji uzmanları Henry Kissinger ve Zbigniew Brzezinski’nin görüşleri,

“The Next Step with Iran,” The Washington Post, 31 Temmuz 2006. Ayrıc bakınız: Kathy Gockel, “Energy, Economic Interests Complicate Iran Dealings,” The Stanley Foundation, Kasım 2007.

16 Kayhan Barzegar, “Positioning New Terrorism in Middle East and International Affairs Studies,” Middle East Studies Quarterly, Vol. 13&14, sayı 1&4, Bahr ve Kış 2006, sy. 65-66.

17 Mohammad Javad Zarif, “Tackling the Iran – U.S. Crisis: The Need for a Paradigm Shift,” Journal of International Affairs, Bahar/Yaz 2007, Vol. 60, No. 2, sy. 75.

18 Kayhan Bargezar, “Iran’s Foreign Policy in the new Iraq”, Tehran Center for Strategic Researches, Yaz 2006.

19 Stephen Zunes, “Saddam’s Arrest Raises Troubling Questions,” Foreign Policy in Focus, Aralık 2003.

20 Stephen Zunes, “Saddam’s Arrest Troubling Questions,” Foreign Policy in Focus, 15 Aralık 2003 21 Bakınız Efraim Inbar, “How Israel Bungled the Second Lebanon War,” Middle East Quarterly, 14, No. 3,

Yaz 2007.

22 Thomas L. Friedman, “The New Cold War,” The New York Times, 14 Mayıs 2008, http:/www.nytimes.

com

Referanslar

Benzer Belgeler

Kudüs Gücü tarafından eğitilen ve koordine edilen toplam 10 binin üzerinde Iraklı milisin Suriye’de rejimin yanında savaşmaya devam et- tiği

1 Diğer yandan Suudi Arabistan’daki Şiilerin sorunlarını ağırlıklı olarak İran kaynaklı veya Şii kökenli yazarlar ve medya kuruluşlarının gündeme getirmesi ise bir

Bu sebeple bir kez daha özellikle İran’ın direk müdahil olduğu, karıştığı Arap körfezi ülkeleri, Yemen, Lübnan ve son olarak Suriye gibi ülkelerde

Milli güvenlik için gerçek tehdit unsuru olan çoğu dışarıda yetişmiş, beyni yıkanmış ve fanatik Şii düşüncesine sahip azınlık bu ekibin kurduğu ilişkilerin

3 Ayrıca İran’daki politika yapıcıları, 1979’daki İslam Devrimi öncesinde İran’ın ABD ile olan çok yakın seyreden ilişkilerinin, ülkenin dış politikadaki

Lübnan başbakanlarından Refik Hariri’nin öldürülmesinde (14 Şubat 2005) Suriye açıkça suçlanmakta ve bu olaya karışan yetkili- lerin yargılanması konusunda baskılara

Bunlar Başbakan Maliki’nin liderliğini yaptığı Kanun Devleti Koalisyonu; IİYK, Sadr ve Fazilet Partisinin de içerisinde yer aldığı Irak Ulusal İttifakı;

Şii siyasi kimliği, 1959'un sonlarında Musa el-Sadr'ın Lübnan’a gelişinden kısa bir süre sonra ortaya çıkmaya başlamış ve Musa el-Sadr tarafından hayata geçirilmişti