• Sonuç bulunamadı

GENÇ MİMARLARA MEKTUP!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GENÇ MİMARLARA MEKTUP!"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GENÇ MİMARLARA MEKTUP!

Yazan : Rieard J. NEUTRA

Tercüme eden: Halûk TOGAY (L'architecture d'aujourd'hui'den)

Muzdarip ve bulanık Dünyamızda yapmış olduğum seyahatler esnasında, bi-zim mesleğe intisap etmekte olan genç-lere rastgelmek, beni daima mes'ut et-miştir. Onları da tıpkı bizim gibi aşağı yukarı bütün beşerî faaliyetlerin cere-yan ettiği, fizik çerçeve içinde meşgul buldum.

Fakat, bu gençler için ne yapabili-riz? Dünyada bizim mesleğimize hazır-lananlar, yollarını eskilerden daha sarih olarak görmemektedir. Birçok mimarî mecmuaların her sayısı o .kadar değişik misaller vermektedir ki, daha tecrübeli olan eser sahiplerinin bile şüphe içinde olmaları, bize gençlerin muayyen bir keşmekeş içinde olmalarını mazur gös-termektedir.

Bununla beraber, gençler bir mes-lek icrasının, mes'uliyetli oluşu derece-sinde daha tatminkâr olduğunu, kendi nazarlarında olduğu kadar cemiyet na-zarında da bellibaşlı bir mesleğin ken-dilerini beklemekte olduğunu bilmeli-dir.

İşte bir nesilden fazla bir zaman ön-ce, Garp dünyasında Frank Lloyd Wri-ght'in takdir edilmediği hattâ takbih edildiği devirde, mesleğime aşağı yukarı yalnız olarak başladım. Herhangi bir müşteriyle karşı .karşıya kaldığımda, tek-lif ettiğim projelerin yapılmış işlerle mukayesesine yarıyabilecek hiç bir ka-rabeti yoktu. Amerika kıt'ası sakinleri Montreal'den Buenos-Ayres'e kadar pro-jelerime benzer birşey bilmiyorlardı. 1920 ye ait mimarî ve yapı mecmua-larına bakınız: maziye yapacağımız bu kısa dönüşte, gayretlerimin izafîliğini daha açıkçası izafiyet yokluğunu idrâk ile benim korkunç inzivamı daha iyi müşahede edebilirsiniz.

O zamanki gençlerin, yenilik yap-mak için çok mahdut imkânları olduğu-nu ve yanlış anlaşılmış ahkâma meylet-mekte olduklarını göreceksiniz.

Bu izahatım belki size gülünç

gele-bilir: Zamanında, hiç te öyle değildi. Bir şöhret yapmak isteyen ve ailesini ge-çindirmek mecburiyetinde olan için bu dikenli sahada kendine yol açabilmesi ancak korkunçtu. Bana gelince, zamanın-da bu dikenli saha bir çok mesleklerde olduğu gibi mes'ut himayeler neticesin-de henüz ziraate elverişli hale getiril-memişti; meslek anlaşılır şekilde değil ve umumileşmemişti. Eğer kuvvetli mü-nasebetlerim olsaydı, eğer Belediye Rei-sinin yeğeniyle evlenmiş olsaydım, eğer yüksek sosyete veya hiç değilse müte-fekkir muhitle rabıtalarım olsaydı belki dâvada ipin ucunu kaçırırdım: Mesleğe geçer şekilde ve yeni birşeyle nasıl baş-lamalı? Eğer öğretici olması isteniyorsa, yalnız çalışmış olanların eserleri, günlük hayatlarına nispetle nazarı itibare alın-malıdır.

Güvenebileceğim kimsem yoktu, hiç bir sermayem yoktu, hattâ bir mecmua-da neşredilmiş bir misâlden bile fay-dalanamıyordum. İnandığım şeyle ise kimse ne alâkadar oluyor, ne de anla-mıya teşebbüs ediyordu. Bu şartlar da-hilinde, benim yavaş fakat emin olarak bir muhit yapmam ve nihaî olarak görüş noktai nazarımı kabul ettirmem ve ta-nıtmam nasıl gerçekleşti? Eğer bu suale bir cevap bulunabilseydi, kendilerini bu mesleğe vakfedenlere çok faydalı olur-du. Düşüncemi takip için gene beraberce mimarî mecmuaların eski sayılarını ka-rıştıralım. Hiç şüphesiz kutup ayıları arasında yaşayan buz gibi bir atmosfer buluruz.

İşte o zaman, beşerî insanı anlar-sam, onlara daha yakın olabileceğimi an-ladığımı zannettim. «İnsanı tanımak» bu dünya kadar eski olan bir felsefe kaide-sidir. İnsan ancak onu tanıyarak ona hizmet edebilir. Hattâ hayvanat bahçe-sindeki buz ayısına, tanımadan, sevme-den ve daima daha iyi anlamıya gayret göstermeden bir mesken inşa edemeyiz. O zamanlar, Avrupada ne zulüm ne de

muharebe vardı: Amerikaya bir kedere kapılarak değil, dünya vatandaşlığına inanarak geldim. Çalışmaya başladım ve çevremin lisanını öğrendim.

Açılmıştım, sempatiye hazırdım, mü-kâlemede teveccühkâr ifadeyi muhafa-za ediyordum ve yavaş yavaş karşımda-kiler de, zamanımızın en büyük (gotik) âbidesi olarak kalan Woolworth (büyük mağaza) binasından ziyade, bugünkü Lever House'a benzeyen projelerimden dolayı bana karşı aynı şekilde mukabe-leye başladılar.

Fakat bilhassa safiha cam, kaynak perçin, soğuk iğriltmeli demir saç mu-kavemeti, çift münhanili çatı, yeni kontr-plâklar veya madenî doğrama olsun, ye-ni tekye-nik ve araştırmalarla bir ünsiyet peyda etmek için bunları arzuyla tatbik ediyordum.

Fakat beni en çok cezbeden, öğren-mesi kolay bir bilgi değildi. Bu bilgiyi en nihayet, beşer fizyolojisi ve bioloji-sine ait en mükemmel mecmualarda buldum, ve mecmualardaki makaleler sayesinde insanlar üzerindeki şahsî tec-rübemi daima daha iyi bir şekilde anla-mıya muvaffak oldum.

Bütün memleketlerde, bu mecmua-lar erkek, kadın ve çocuğun en beklen-medik beşerî ve uzvî (organik) tezahür-lerini en iyi tarzda anlamıya yarıyacak şekilde neşredilmektedir. Hülâsaten, elektronikten bile önde gelen zaten ekse-riya ona bağlı olan tamamiyle yeni ve heyecanlı bir ilim mevzubahistir.

Her durumda, eğer insan, mimarın mücerret ilhamını rahatsız eden bir ma-nia olarak karşısına çıkarsa, mimarlar mesleklerini uygun bir şekilde yapamaz-lar. Mimarlar en derin ve en tesirli il-hamlarını insanın kendi içinden ve hiç-bir makine ve malzemede bulunmıyan hassas aksülâmelinden almalıdır. Beşerî meseleler ve bunların suretihal usulü, en aşağı jeodezik bir kubbe büyük bir boşluğu kapatan strüktür veya herhangi

(2)

bir hünerli teknik kadar alâka çekicidir. Bu hususta birçok tecrübelerde bulun-dum ve bir bakıma bu sahanın açıl-masına âmil oldum. Halbuki rakiplerim beni sadece (basit mühendis) olarak ka-bul ettiler, 1920 ye doğru ise bu tâbir mimarlar arasında kasitli bir tahkir ma-hiyetini taşıyordu.

Bugün buna inanmak biraz zordur, fakat tarihî hatıralarla dolu olan mec-muaların eski sayılarından bu husus kolayca tahkik edilebilir.

Bu şayanı dikkat teknolojinin, bu yenilik külliyesinin rolü nedir (merme-re benziyen plastikler, evlerimizin gi-rişini tıkayan çok renkli otomobiller ve-ya üç kapılı duvar buzdolapları, televiz-yon ve Geiger sayacı!) gibi beşer ikâ-metine hükmeden heyecanlı bir tarih. Beşer muhitinin ayarlayıcısı olan mi-mar, bütün bunlar içinde, hangi müspet rolü oynıyabilir?

İlk muhitimiz olan, muazzam ve muhteşem, aynı zamanda anasır teşev-vüşü içinde bulunan kâinatın esas iti-bariyle gayrıuzvî (inorganik) olduğunu biliyoruz. Ekseri ilim adamları, uzvî ha-yatın bu geniş kâinatın çok ufak bir cüz' ünde ve hattâ belki sadece bizim kü-çük seyyaremizle tahdit edilmiş oldu-ğunu söylemektedir. Diğer bir tâbirle, uzvî unsur, bu gayri uzvî alemde miktar bakımından ihmâl edilebilir ve çok geç teşekkül- etmiş bir kısımdır.

Buna mukabil, uzvî unsurdan bir parça olan insanın kendisi, binlerce asır önce gayri uzvî âlet ve eşyaları imâl etmiş ve kullanmıya başlamıştır. Bizim bahsettiğimiz bu uzvî unsurun teknolojik cephesidir. Gayri uzvî unsur-lar sahasında insana bağlı kısımunsur-lar hani-lerle halinde tekâmül etmiş ve sanayi ihtilâlinin olduğu son bir veya iki asır-danberi şayanı hayret derecede hızlı bir gelişme kaydetmiştir.

Demek oluyor ki, umumî tablo şöy-ledir: Muazzam bir gayri uzvî kâinat, ancak birkaç milyon senedenberi mevcut olan ve gelişen küçük bir uzvî hayat çekirdeği.

Ve şimdi, bu çekirdeğin kalbinde ancak birkaç bin senedenberi mevcut bulunan insanın gayrı uzvî teknolojisi, temerküz ile hiç durmadan inkişaf et-mekte ve uzvî hayat üzerinde bir nevî iç tazyik doğurmaktadır. İnsan ve bütün uzvî ecdadı, haricî aleme intibak ede-rek yaşayabil miştir. Bugün ise artık in-sanın, kendi yaratıcı dehasının meyda-na getirdiği iç tazyik ve sademelere, yavaş yavaş ve emin bir şekilde intibak etmeğe vakti yoktur. Uzvî intibak çok

zaman istemektedir. Mecmualarımız satılık şeylerle doludur, kadın modasın-da olduğu kamodasın-dar, mimarî modasın-dahil bütün sa-natlarda günün zevkini aksettirmektedir.

Maalesef, mimarî uzun vadeli yatı-rımlara vabestedir ve mimarlar geçici modaya boyun eğerlerse, müşterilerine karşı kredilerini ve toplumun itimadını kaybederler.

Mimariyle meşgul olan genç adamın, modaların geçici yenilikleri arkasında devamlı bir koşuya değil de, önünde intikaya uğramıyan uzun bir menazırı, devamlı bir inkişaf gösteren bir hayatı, görmeğe ihtiyacı vardır. Bir mesleğe bağlananın, ne yapabileceğini ve neyi bir yana bırakması icap ettiğini bilmesi lâzımdır. Bir müddet evvel şöyle diyor-duk: «Pek çok yeni malzememiz oldu-ğundan, bize yeni bir mimarî lâzımdır». Peşinen şunu tebarüz ettireyim ki, da-ha insanın en eski ihtiyaçlarını bile tat-min etmeğe muvaffak olamadık ve (in-kişaf) ettiğimiz nispet kadar da ihtiyaç-larını daha az olarak tatmin etmekteyiz. Artık ruhun sığınacağı bir liman yoktur zira milyonlarca hisse hitap eden alıcı merkez vardır (Palladio'nunki gibi sade-ce beş tane değil), artık bu hisleri duy-muyoruz, hiç dikkat sarfetmiyoruz ve dış dünyaya ne şekilde tesir ettiklerini bize anlatacak bütün bilgilerden haberdar ol-mak istemiyoruz.

Uzvî ve sinir sistemimiz nasıl çalı-şır? Bunu bilmek, mimarî projelerin hazırlanmasında en mükemmel bir esas olurdu. Bu bakımdan biz «Fonksiyona-list, pratik ve terakkiperver» iz. Yarı-nın mimarları: Bizler, yepyeni ve derin bir bilgi olan vücudü beşerin, artık faz-la kurcafaz-lanmaması daha isabetli ofaz-lacak olan milyonlarca tahrik karşısındaki ak-sülâmeline mi istinad edeceğiz. Bu du-rumda hayatın inkişafına yardım ede-cek yerde, hayatla ve hayat için mahi-rane bir şekilde imtizaç etmiş bulunan iç muvazeneyi yıkacağımız gibi, hayat istihalesine de engel oluruz.

Her 53ye rağmen «zevk» esaslı su-rette, tabiî «faydacılık» tan olduğu ka-dar, elimizdeki saadet demek olan kon-for'dan da ayrılmamıştır. Bu, tatmin kudreti ve zengin ifade imkânları, mi-marî mesleğinin temelidir.

Belki «saf san'at» a karıştırılmış, ilmî tecessüsten çok bahsettim, fakat şu meşhur «ilim devri» nde yaşamamıza rağmen, mesleğimizdeki hiçbir kimse, il-me karşı bir il-merak ve şevkin ispatını vermemektedir ve bu durum çok uzak-tan da olsa, Rönesansın metodik sanat-kârlarının göstermiş oldukları

tezahürat-la hiç bir şekilde mukayese edilemez. Bu san'atkârlardan her biri bir ki-tap yazıyor, antik ilmi mehaz ittihaz ede-rek, tasarı geometri, Euclid nispetleri, anatomi etüdü kaidelerinde yapılan son araştırmaları derinleştiriyorlardı. Eu-clid'i küçümsediğimden değil, fakat bir asır sonra Gaus ve Lobachevsky'miz, çok daha modern keşiflere merak sara-bileceğimiz imkânlarımız var, bununla beraber olduğumuz için, kendimizi daha ziyade müşterimiz olan insanın, tekrar keşfine doğru yönelmeliyiz. Sadece, be-şer zekâsını ve ilmi beslediğimizden, şi-fahî mülâhazaların üstünde bulunmak-tayız, demek oluyor ki sadece namüte-nahi imtisas melekesini müşahede ile iktifa etmemeliyiz.

Mânaları ifade ettikleri yeni keşif-lere bağlı olan cümleleri neden tekrar çiğneyelim? Bugün bunlar alâka çekmi-yen ve canlandırılması güç klişeler hali-ne gelmiştir. Mazide olduğu gibi, yeni metodik müşahede imkânlarını şevkle nazarı itibare almalıyız, bu metodların mümkün kıldığı derin bilgi ve serahat, ancak Miladdan evvel beşinci asır ile Miladdan sonraki onsekizinci asır arasın-daki devreye hitap edebilmiş ve kâfi gel-miş bulunan na'.arî anlayışları zaten ge-riye fırlatmaktadır.

Fizyoloji okuyanlar, bütün alıcı merkezlerimizin, zaman içinde, «boşluk -zaman» içinde faaliyette olduklarını bi-lirler, bu bakımdan mimariden «boşluk-ta bir san'at» veya ««boşluk-tahaccür etmiş mu-siki» gibi bahsetmeğe devam etmeli mi-yiz?

Belki bu mübarek klişeler ihtişam devrini yaşamıştır, fakat bugünün genç-lerine müşterilerinin esas durumunu da-ha faydalı ve sarih olarak görmesine mâ-ni olan kalıplardan başka birşey değil-dir.

Müşterileri, cins olarak insandır, şa-hıs olarak da insandır. Bir mania değil-dir, etüd edilmesi çok zevkli olan bir hâdisedir, bir çatı üzerindeki plexiglass kabarcıklarından veya elektronik sihir-bazlığının herhangi bir tezahüratından daha çok alâka çekjcidir. ,

Şurası muhakkaktır ki, teknolojinin de oynıyacağı rol vardır ve muhtelif meslekler bir çok talî kısımlarını bu işe hasretmiştir.

Modern mütehassıslara göre genç mimarlar sadece amatördürfer, meşhur Dischinger'in ilk defa spatial strüktürü hesap etmesi ve asistanları Finstenval-der ve Tadesco'nun bu hesap tarzını emin ve dakik usullerle geliştirmesi, prefabrikasyon ve icra dehaları olan

(3)

Fransada Freyssinet, İtalyada Luigi Ner-vi ve Madritteki Teknik Enstitüsünün meşhur Eduardo Tarroja'sı, tasavvur-larının vüs'ati ile Buckminster Fuller, an'anevî matematik metodlarının üstün-den sıçrayan — b u ilimde bir üstad ola-r a k — şayanı hayola-ret taola-rzı ile Felix Can-dela'lar genç mimarî talebeleri için ef-sanevi birer ilim sahasıdır. Dinleyen ve okuyan talebeler, bu sahada ateşli bir amatör olmaktan başka bir şey ümit ede-mez.

Henry Ford'un, muasırlarının arzu-ları hilâfına, narin bir ihtirak motörii ile bahçesinde tecrübeler yaptığı ve bi-siklet parçalarından faydalanarak, ilk otomobili imâl edebildiği devirde de-ğiliz. Artık Wilburs'ların, Orville Wri-ght'ların yeni tepkili tayyarelerin plân-larını yapmaları, hesap ve tecrübe et-meleri mümkün değildir.

En mükemmel mimarlar ancak üçün-cü sınıf mühendis olabilirler. Önlerinde uzanan ömürleri boyunca, aynı zamanda moda ve selofonla ambalâj yapma müte-hassısı ve estetikçi değillerse, kendileri-ni nasıl cemiyete takdim edebilecekler-dir? Namuslu olarak hayatlarını kazan-mayı, mesleklerini icra etmeyi ve aile-lerini geçindirmeyi mümkün kılacak hangi hizmetler onları takdir ettirecek-tir?

Oğlum mimarî tahsil ederken, bu sualleri kendi kendime belki bininci de-fa olarak soruyordum. Bize düşen han-gi saha, hanhan-gi vazife, halen içimizde bu-lunan en ehiller tarafından ikmâl edil-memiştir?

Mühendislerin izafî olarak, miktar ba-kımından mühim enerjilerle uğraşma-ları lâzımdır: kilowatt, metre kareye isa-bet eden ton; önlerinde çözülecek gayri uzvî (inorganik) meseleleri vardır. Raki-bimiz olmıyan saha, korkunç derecede mühim olan erkek, kadın ve çocuğun uzvî sistemleri içindeki sinir sistemleri enerjisinin asgarî transferleri sahasıdır. Fizyologlar, muhakkak kıymet hükmü taşıyan müşahedelerini yaymaktadır, fa-kat biz klinik teşhisine, tıpkı hastasının başucunda sabırlı araştırmaları ile labo-ratuvar adamını — bazan bir şimşek hı-ziyle —, değiştirebilmek kudretine sahip hekim gibi, malik olmalıyız. Devrimizde sistematik müşahede hiç bir vakit sağ duyudan ayrılamaz. Bu sunî olarak tah-rif edilmiş antropoloji hariç, belki hiç bir zaman mümkün olmamıştır. Her şeye rağ-men, en emin iç duyu bile yanılabilir, tatbikından sonra hemen kontrol edilme-lidir.

Beşer görüşünün derinleştirilmiş

bilgisi ve kanunları, mimara tehayyül etmediği ufuklar açacaktır. Zira, meselâ görme sahasında tatbik ettiğimiz kaide-lerin daima kabaca ampirik olduğunu kabul etmeliyiz. Hakikatte görme duy-gusu denilen, birbirinden ayrılmaz ve dimağın duygu merkezinin muğlak ça-lışmasının hey'eti umumiyesidir.

Mimarî karışık duyguların heyeti umumiyesinden müteşekkil ve alimlerin (stereognasis) tesmiye ettikleri, duygu-ların daimî ve içten karışımları olan za-viye altında görülür. Bunlar bizde ayrı ayrı olarak değil fakat heyeti umumiye-si içinde tezahür eder ve görme duygusu daima suhûnet, koku alma, tahrik kuv-veti gibi diğer duygu merkezlerinin te-sirlerine bağlı kalır. Bu hâdiseler mi-mariye dahildir ve mimar bu muhtelif unsurları nazarı itibare almalıdır. Sevi-ye, suhûnet veya ışık değişiklikleri, mi-marî hâdise ile meydana getirilmiş te-sirin mütemmim "cüzleridir.

Yani, mimariyi «basarî san'at» ola-rak nazarı itibare almak, bugün idrâk ve nüfuz melekelerimizin gelişmesiyle, mimarînin ihtiva edebileceğine nazaran ne kadar boş bir tabirdir ve böyle bir hareket ne kadar çok keyfidir.

Biolojist, duygu hislerinin bir bütün teşkil ettiklerini ve hiç bir şekilde par-çalanmadığını ispat edebilir. XVIII inci' asır tasniflerine göre, dünya ve hissedi-lebilir görünüşleri bir bütündür. İnsan bizim için, hiç durmadan keşfedilen ka-rışık duygulara malik bölünmez bir cev-herdir. Bununla beraber hiç bir vakit, bir güzellik duygusu bulunmamıştır. Karışık duygular arasındaki âhenkli iş-birliği ve bunların dahilî faaliyetleri sa-bırla etüd edilmelidir. Bu etüd «çirkin-lik ve günaha karşı güzel«çirkin-lik» için var-lığımızı ifade eden klişeden daha fay-dalı olacaktır. Muhakkak ki biz güzellik taraftarıyız, bununla beraber mağrur ol-duğumuz fevkalâde pratik ve faydalı te-kâmül fırtınası ortasında telef olacağız, tekâmülün cilâsı çatlamakta, parlaklığı silinmekte ve harap olmaktadır. Bu ba-kımdan her cihetten bizi ihata eden son senelerin medeniyet mahsulü harabeye çevrilmektedir.

Hayat uzaklara yükselmektedir: Dünyada mevcut olan en kıymetli şeyi-mizin bu olduğunu ve her ne pahasına olursa olsun, muhafaza edilmesi lüzumu-na ilüzumu-nanmalıyız.

İkâmetgâh yapan mimar ve şehirci-lere çok ağır mes'uliyetler terettüp et-mektedir: Bu da akıl hastanelerinin bekleme salonlarında intizar eden insan-ların miktarını çoğaltmamak (Amerika

Birleşik Devletlerinde senede 9 milyon hasta muayene olunmaktadır) ve insan-ları diğer fizik intizamsızlıklardan ko-rumak. İnsan olmak ve insan kalmakla, biyolojik bakımdan mahzursuz olan şey-lerin projesini yapmakla ve «mantıkî teknisyen» 1er tehlikesine karşı müca-dele etmekle, yarının mimarları haklı olarak mükâfatlandırılmış bir kıymet mevkiine yükseleceklerdir.

Nihayet mimar bu mevkii, emek-lerinden çıkabilecek iyiyi ve kötüyü ta-nımak bilgisiyle temin edecektir. «İyilik yapmak» ve «Kötülük yapmak» tâbirleri nâdir olarak estetikle bağdaştırılmıştır. Estetik, ahlâk gibi bir münakaşa mev-zuudur, bu mevzuda herkes, kendisine ait ilk eserinden başlıyarak, şahsî bir fikir sahibi olma şerefine sahip olduğu-nu zannetmektedir. Genç olsun veya yaşlı olsun, mimar hareket halindeki bir zeminde bu cins münakaşalar sergü-zeştine girmektedir, bu sahada tercih b a t a k l ı k l a r ı n a ve ferdî geri tep-melere çabucak ve ümitsiz olarak kay-mağa mahkûmdur.

Tıpkı genç bir hekim gibi, genç mi-mar da şahsî tecrübesi imkânında, pro-jesinin muhtelif safhalarında müşterisi-ne müşterisi-ne gibi tavsiyelerde bulunabileceği-ni bilmelidir. Mimar muhakkak ki kolay-lıkla çizebilmelidir, fakat grafik bir ifa-de eğer meslekten olmıyan birine hi-tap ediyorsa tehlikelidir; onu çok kolay ikna edebilir ve inşaî bir tefsir yapma-sına mâni olur veya aksine olarak bütün kabiliyetine rağmen kendisi için anlaşıl-maz olur, birçok kimseler mimar resim-den ziyade sözle daha iyi nüfuz edebilir.

Mimar, doktor gibi dirayet ve in-celiğini ispat etmeli ve mükâlemesini müşteriden, teşhisini mümkün kılabile-cek ve ortaya çıkacak tezatları önleye-bilecek şekilde' ve hiç şüphe edilmiyen hususiyetleri temin edebilecek dirayetle yürütmelidir. Müşterinin emniyetini tam olarak kazanmak için tereddütler işin başında izale edilmelidir, zira müşteri-nin emniyeti sarsılırsa uzun ömürlü bir eserin yaratılması tehlikeye düşer. İk tinos-Kallicrates ortaklığına Perikles'in itimadı vardı: İki bin beşyüz yıl sonra, Parthenon temaşa edilirken bu husus müşahede edilebilir.

«İtimat» bütçesi, müşterinin san'at adamı karşısındaki iyi niyeti, eser için «malî» bütçeden ve dolar yatırımlarından daha mühimdir.

Müşteriyle mükâlemeyi şevksiz ida-re etmek, estetik tenkitlerden içtinap etmeyi ve şahsî tercihler hilesini, ifade eder.

Referanslar

Benzer Belgeler

da oturan Osman Hamdi Bey’in ikinci kızı Leyla Vahit, sağ başta gelini Kâmuran Hanım, ortada Nimet Münir Hanım (Nimet Münir Hanım, Osman Hamdi Bey’in gelini

«Tuzsuz» - normal olarak tuz ile işleme tabi tutulan yiyeceğin tuzsuz işlem görmesi. Bu etiketlerden herhangi bi- risini içeren ürünler sadece uygun kriteri

özellikle hasta hakları kavramının ön plana çıkmasıyla beraber, hekimlerin de hekim haklarını vurgulama gayreti içine girdikleri gözlenmektedir... Hak arama yolları

Önceki yazımda belirttiğim gibi organik ürünler modern tarım yöntemleriyle yetiştirilen ürünlerden daha doğal değildir.. Bununla beraber, köyünden kopup evini,

İlgili literatürlere atfen myiasis teriminin ilk kez 1840 yılında Hope tarafından bazı Diptera larvalarının insanlarda yaptığı hastalığı tanımla- mak

• Marşın kabul edildiği Kurtuluş Savaşı yıllarında ülkemizin içinde bulunduğu durum hakkında öğrenci düzeyine uygun bilgi verin.. • Kurtuluş Savaşı’na ait

Kurulduğu tarihten bu yana Darüşşafaka Lisesi’nin sınıfla­ rını, koridorlarını, kütüphane ve kantinini ilk defa kız öğren­ cilerin sesleri dolduruyor,

Parlaklığı fazla olmayacak gezegene aynı bölgede, özellikle ayın ilk yarısında, Venüs ve kısa süre de olsa Jüpiter eşlik edecek.. Ayın 11’indeki Satürn-Venüs