• Sonuç bulunamadı

CUMHURİYET DÖNEMİ 1940 A KADAR TÜRK ŞİİRİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "CUMHURİYET DÖNEMİ 1940 A KADAR TÜRK ŞİİRİ"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 CUMHURİYET DÖNEMİ

1908’den 1923’te Cumhuriyetin ilanına kadar geçen döneme II. Meşrutiyet dönemi denmektedir. 15 yıllık kısa bir dönemi ifade etmesine rağmen Türk tarih açısından en karışık dönemlerden biridir. Bu

dönemde yaşanan savaşlar, fikir mücadeleleri, göçler, sosyal ve ekonomik krizler dönemin karmaşasının ana unsurlarıdır. 15 yıllık dönemde Osmanlı İmparatorluğu tavsiye olmuştur. Bu süreçte Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ise Türklerin kazandığı savaşlar olarak ulus devlet kurma sürecinin dayanak noktaları olmuştur.

Cumhuriyetin ilk 15 yılı ciddî toplumsal, idarî, kurumsal ve yasan değişiklikler dönemi olmuştur. Bu dönemin ana hedefi “Türk milletini muasır medeniyet seviyesine çıkarmaktır.” Cumhuriyet döneminde üç ana fikir hareketi dikkat çeker. Bunlar, Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılıktır. Bu hareketlerin, sosyal hayatın her alanında bir izdüşümü olmuştur. Ayrıca bu hareketler arasında bağlantıların ve ilişkilerin de kurulduğu toplumsal kesitler de oluşmuştur.

1940’A KADAR TÜRK ŞİİRİ

Tanzimat’la başlayan yenileşme hareketleri edebiyatta eskiyi yıkıp yerine yeni bir edebiyat oluşturma şeklinde cereyan etmiştir. Bu yenileşme döneminde bazen eskiye dönüşler ya da eskiden yararlanma bazen ise eskiyi tümden yok sayma gibi eğilimler kendini gösterir. Genel görünüm ise yenileşmenin gerçekleşmesi; ama yeninin içinde eskinin az veya çok yaşaması şeklindedir. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde de Batı’yı yakından takip etmenin yanında divan edebiyatı ve halk edebiyatı

kaynaklarından yararlanma eğilimleri vardır. Cumhuriyet şiirinde Türk mitolojisi, folklor ve sembolizm ön plandaki unsurlardır

1940’a kadar Cumhuriyet şiirine bakıldığında Tanzimat dönemi etkisinde şiir yazan, Servetifünûn yıllarında şiire başlamış şairler, Meşrutiyet dönemi şairleri veya Cumhuriyet’in ilk yıllarında şiire yönelmiş sanatkârlardan oluşan bir nesil karşımıza çıkar. Bu şairler arasında şiiri bireysel bir konuların ele alınacağı bir sanat dalı olarak görenler de vardır, sosyal toplumsal konuları gündeme getirmenin aracı olarak görenler de vardır. Bu dönemde şairleri içerisinde şiirlerinin niteliği ve sanat anlayışı bakımından etkili olan ve sonraki kuşakları etkileyen üç isim vardır. Bu isimler Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Mehmet Akif’tir. Bu üç isim de aslında aruzla yazmak (Yahya Kemal’in Ok şiiri hariç), meşrutiyet döneminde şiir yazmış olmak dışında birbirinden hayli farklı özelliklere sahiptir.

Ahmet Haşim, şiirin kişisel bir alan olduğu konusundaki görüşüyle ve bu konudaki tutumuyla pek çok şair üzerinde etkili olmuştur. Şiiri anlaşılmak için değil duyulmak için yapılan bir sanat olarak

görmüştür. Bu bakımdan Yahya Kemal’in “derûnî ahenk” anlayışıyla benzerlik gösterir. Kendine özgü hayal ve imge dünyasına sahip bir şair olarak Cumhuriyet dönemi şiirinde pek çok şair için örnek olmuştur.

Haşim Türk şiirinde “saf şiir” geleneğinin öncüsüdür.

Yahya Kemal, Batı şiir anlayışı ile geleneği birleştirerek kendine göre bir şiir estetiği oluşturmuştur.

Paris’te kaldığı dönemde Sorel ve Heredia etkisinde kalmış ve “beyaz lisan” kavramına yönelmiştir. Yani Eski Yunan ve Latin edebiyatlarında da bulunan sade sağlam bir dille şiir yazma eğilime kapılmıştır.

Devamında milli kültüre yönelerek geleneksel ile Batılı olanı birleştirme şeklinde bir yol tutmuştur. Yahya Kemal şiirde “duygunun dile dönüşmesi için çalışma” anlayışına sahiptir. Bu da “derûnî ahenk” ile mümkündür. Bu anlayışı Yahya Kemal’in sonraki şairler üzerinde sürekli bir etki yaratmasını sağlamıştır.

Dergâh dergisi bağlamındaki çalışmaları bu etkiyi kökleştirmiştir.

(2)

2

Dergâh dergisi 1921-1923 döneminde yayımlanmış ve dönemin önemli isimlerini bira raya getirmiştir. Milli mücadeleyi destekleyen dergi Anadolu’ya yöneliş, milli kültür ve mistik yaklaşım gibi yönlerden oldukça etkili olmuştur. Bu dergi Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in saf şiir bağlamında bir araya gelişini de temsil eder.

Mehmet Akif, toplumcu ve gerçekçi anlayışa sahip bir şairdir. Namık Kemal’deki duygusallık ve hamaset sonraki dönemde Akif tarafından temsil edilmiştir. Duyguları ile toplumun kolektif bilinci

arasındaki bağlantıyı kurabilen bir şairdir. Başka bir deyişle toplumun duygularına tercüman olmuş bazen de yön vermiş bir sanatkârdır. Şiiri konuşma edasıyla söylemiş olması cümleleri mısralara yayması

(anjambmant), şiirde diyalog tekniğin, kullanması ve kafiye anlayışındaki özgünlük ile sonraki dönemin şairleri üzerinde etkili olmuştur.

BEŞ HECECİLER

Meşrutiyet yıllarında şiire başlayan genç kuşak şairlerin en önemli başarısı Türk şiirine hece başat vezin olarak yerleştirmeleridir. Bu kuşak heceyi sadece şiirde değil bazı oyunlarda da kullanmıştır. Hecenin Beş Şairi (Faruk Nafiz, Halit Fahri, Enis Behiç, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya) dışında da hece ile yazan dönem şairleri bu veznin yeni Türk şiirinde hâkim vezin olmasına katkı sağlamışlardır. Bu isimler arasında Ziya Gökalp, Mehmet Emin, Şukufe Nihal, Halide Nusret, İbrahim Alaattin Gövsa sayılabilir.

Bu şairler sadece hece vezni ile değil Türk şiirine sade Türkçeyi getirmeleri bakımından da başarı sağladılar. İstanbul Türkçesinin edebiyat ve yazı dili olarak kullanılmasında ciddî rol üstlendiler.

Hece ile yazan bu kuşağın şiirlerinde konu çeşitliliği olmasına rağmen derinlik yoktur.

HECENİN İKİNCİ KUŞAĞI

İlk kuşağın ardında hece ile şiir yazan yeni bir kuşak yetişti. Bu dönemdeki isimler, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas’tır. Bu şairlerin şirinde dikkat çeken özellikler şunlardır:

 Şiirlerde halk şiirinden ve Fransız sembolizminden izler vardır.

 Biçim ve ahenk unsurlarının başarılı kullanımı dikkat çeker.

 Konu ne olursa olsun derinlikli yaklaşım vardır. Bir kavramı doğrudan söylemek yerine onu sezdirme eğilimi vardır.

 Saf şiire yöneliş vardır ve lirizm ana eğilimdir.

Ahmet Hamdi Tanpınar düşünce bağlamında Yahya Kemal’den, şiir anlayışı bakımından Ahmet Haşim’den etkilenen bir sanatkârdır. Şiirlerinde titiz bir çalışma ve rüya estetiği yaratma eğilimi kendini gösterir. Onun önemsediği kavramlardan biri “zaman”dır.

Ahmet Kutsi Tecer, şiirlerinde ölüm, yalnızlık, hüzün gibi konuları işlemiş sonrasında ise halk kültürüne ve edebiyatına yönelmiştir. Şiir estetiğini halk kültüründen aldığı ilhama dayandıran şair, Âşık Veysel’i bulup ortaya çıkaran isimdir.

Ahmet Muhip Dıranas, vezin ve kafiyeyi sonuna kadar sürdüren bir şair oldu. Bireysel duyarlıkları şiirine konu etti. Popülerleşmesi “Fahriye Abla” şiiriyle oldu.

(3)

3

Cahit Sıtkı Tarancı, şiire hece ile başlayıp sonra serbest tarzda yazan bir şairdir. İnsanın hayat içindeki yeri, ölüm karşısında çaresizlik, yaşama tutunma arzusu gibi konuları ele almış ve derinlikli eserler vermiştir. Sese ahenge önem veren bir şairdir. Eserlerini “Ömrümde Sükut, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası” adlı kitaplarda toplamıştır.

MEMLEKET EDEBİYATI VE ANADOLUCULUK

Milli Edebiyatın teorisyenlerinden Ziya Gökalp’ın ortaya koyduğu “halka doğru” ilkesinin şiirdeki bir yansımasıdır memleket edebiyatı. Faruk Nafiz’in bakış açısıyla “söylenmemiş bir masal” gibi duran Anadolu yeni bir Türklük inşası sırasında sanatkârların yöneldiği temel objelerden biridir. Bu yöneliş, yeni kurulan cumhuriyet’in felsefesine de uygundur.

Anadoluculuk ise iki kanaldan gelişmiştir. Bunlardan biri Osmanlıcı ya da Turancı görüşlere karşı Anadolu’daki Türk halkını esas alan Anadolucu anlayıştır. Yahya Kemal’in Malazgirt sonrasını esas alan tarih anlayışı bu kapsamda değerlendirilebilir. Hilmi Ziya Ülken tarafından gündeme getirilen bu görüş daha sonraki dönemde Nurettin Topçu tarafından felsefî temellere oturtulmaya çalışılmıştır. Din, ırk kavramları halkın folklorik kültürü kapsamında ele alınmıştır. İkinci kanal ise “Mavi Anadoluculuk” adı altında değerlendirilen ve Anadolu’yu batı hümanizması içinde ele alan anlayıştır. Bu akım Ege medeniyetlerine atıfta bulunan Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir), Azra Erhat gibi isimlerden oluşur.

Memleket edebiyatı olarak Anadolu’yu şiire konu etme bağlamında en öndeki isim Faruk Nafiz’dir.

Şairin “Sanat” şiiri bu akımın başlangıcı olarak görülebilir. Şiirin son dörtlüğü şöyledir:

Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu’muz Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz.

Bu şiir Anadolu’ya lirizm içinde yaklaşmanın da başlangıcıdır. “Han Duvarları” bu anlayış çerçevesinde yazılan ve büyük beğeni toplayan bir eser olmuştur. Bu anlayış çerçevesinde eserler veren Kemalettin Kamu(Bingöl Çobanları), Ömer Bedrettin Uşaklı(Yayla Dumanı, Deniz Sarhoşları, Sarıkız Mermerleri), Zeki Ömer Defne (Ilgaz)öne çıkan isimlerdendir. Bedri Rahmi Eyüboğlu(Karadut) folklor motiflerini başarıyla kullanan isimlerden biridir. Hamasî şiirleriyle öne çıkan Arif Nihat Asya(Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor) ve Orhan Şaik Gökyay (Bu Vatan Kimin) dönemin önemli şairleri arasında görülür.

YEDİ MEŞALE

Memleket edebiyatına tepki duyan genç sanatkârlar 1928 yılında “Yedi Meşale” isimli bir ortak kitap çıkarmış ve arkasından güçlü bir akım haline gelmeden dağılmıştır. Bu topluluk da Fecr-i Âtî gibi kısa ve etkisiz kalmıştır. Fecr-i Âtî’yi temsil eden kişi olarak sadece Ahmet Haşim’in kalması gibi Yedi Meşale’yi temsil eden kişi olarak da sadece Ziya Osman Saba kalmıştır. Diğer temsilcileri edebiyat tarihi, eleştiri, yayıncılık-dergicilik gibi alanlara yönelmiştir.

Yedi Meşale sanatkârlarının Necip Fazıl ve Ahmet Haşim etkisinde kaldıkları ve Fransız sembolistlerinden ve parnasyenlerinden etkilendikleri anlaşılıyor.

(4)

4

Cumhuriyet döneminin ilk edebî topluluğu olan Yedi Meşale, memleketçi şiire karşı çıkmıştır. Şiirin samimi biçimde bireysel duyguları anlatması gerektiğini ifade etmişlerdir. Şiirin taklitten uzak olması gereğini ortaya koydular. Bu fikirlerine rağmen edebiyatımıza herhangi bir yenilik getiremeden dağılmış olan bu topluluğun sanatçıları (Ziya Osman haricinde) şiirden uzaklaşmış ve farklı alanlara yönelmişlerdir.

Yedi Meşale sanatçıları şunlardır:

Sabri Esat Siyavuşgil E

Vasfi Mahir Kocatürk E

Cevdet Kudret Solok E

Kenan Hulusi Koray Muammer Lütfi Bahşı İ

Yaşar Nabi Nayır İ

Ziya Osman Saba

ZİYA OSMAN SABA

Hukukçu, bürokrat, gazeteci ve edip olan Ziya Osman saf şiir taraftarıdır. Önceleri hece ile yazmış 1940 sonrasında serbest şiire yönelmiştir. Şiirlerinde çocukluk anıları, aile ortamları, küçük mutluluklar, kadere boyun eğiş, ölüm gibi konuları işlemiştir. Ziya Osman Saba, eserlerinde iyimserlik ve dingin bir ruh halini yansıtmıştır. Merhamet duygusu, metafizik duyarlıklar şiirlerinde kendini hissettirir.

Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak şiir kitaplarıdır. Öykü türünde ise Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul adlı eserleri vardır.

CEVDET KUDRET SOLOK

Öğretmen, hukukçu ve aynı zamanda TDK üyesi olan Cevdet Kudret, bireysel duyguları kötümser, münzevi biçimde aktaran bir sanatkârdır. “Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman” adlı antolojik bir eser hazırlamıştır. Ayrıca “Karagöz adlı eserinde 35 karagöz oyununu bir araya toplamıştır.

“Birinci Perde” adlı şiir kitabı, “Sokak” adlı öykü kitabı, “Süleyman’ın Dünyası” adlı romanı vardır.

Bunların dışında “Dîvan Şiirinde Üç Büyükler” ve “Halk Şiirinde Üç Büyükler” adlı inceleme eserleri vardır.

KENAN HULUSİ KORAY

Gazetecilik ve öğretmenlik yapan Kenan Hulusi, Yedi Meşale’nin tek hikâyecisidir. Cumhuriyet döneminde korku türünün ilk örneklerini vermiştir. Ömer Seyfettin etkisindedir. Hikayeyi “Kısa ama dolambaçlı bir yolun sonunda heyecanlı sürprizler va’at eden edebî tür.” olarak tanımlar.

“Bir Yudum Su, Bahar Hikayeleri, Bir Otelde Yedi Kişi, Son Öpüş, RBK Pansiyonu” adlı hikayeleri ve “Osmanoflar” adlı romanı vardır.

YAŞAR NABİ NAYIR

Varlık Yayınevi kurucusu ve aynı zamanda Varlık Dergisi’nin sahibidir. Varlık Dergisi ülkemizdeki en uzun ömürlü edebiyat dergilerden biridir. Günümüze kadar yayın hayatı devam etmiştir. Ustaların yanında genç sanatçılara da sayfalarında şans vermesi bakımından önemli bir dergidir. Edebiyata şiirle başlayan Yaşar Nabi sonraları nesre yönelmiştir.

(5)

5

“Kahramanlar, Onar Mısra” şiir kitapları, “Adem ile Havva, Bir Kadın söylüyor” adlı romanları, “Bu da Bir Hikayedir, Sevi Çıkmazı” öykü kitapları ve “Mete, İnkılap Çocukları, Beş Devir, Köyün Namusu”

adlı eserler piyesleridir.

VASFİ MAHİR KOCATÜRK

Öğretmenlik ve milletvekilliği yapmıştır. Şiirle başlayıp sonraları nesre ve edebiyat araştırmalarına yönelmiştir. Epik şiirler, manzum oyunlar ve çocuk hikâyeleri yazmıştır.

“On İnkılap, Ergenekon, Bizim Türküler, Tunç Sesleri” ve “Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatı Antolojisi” eserlerinden bazılarıdır.

SABRİ ESAT SİYAVUŞGİL

Hukukçu ve eğitimci olan sanatçı aynı zamanda gazetelerde köşe yazarlığı yapmıştır. Eserlerinde

“dışavurumcu” ressam titizliği vardır. Sait Faik öykülerini Fransızcaya çevirmiştir.

“Odalar ve Sofalar” adıyla şiir sahasında eser vermiştir.

MUAMMER LÜTFİ BAHŞI

Hukukçudur. Eserlerinde milli konulara yöneliş vardır. Aruzu ve heceyi kullanmış ve sonraları serbest şiire yönelmiştir. Yedi Meşale’nin dağılmasından sonra edebiyattan uzaklaşmıştır.

“Türk Akdeniz, İlk Kurşun” şiir kitaplarıdır.

TOPLUMCU GERÇEKÇİ ŞİİR

Gerçekçilik kendi içerisinde “gözlemci”, “eleştirel” ve “toplumcu” sıfatlarıyla sınıflandırılır.

Gözlemci gerçekçilikte dış gerçeğin yansıtılması, eleştirel gerçekçilikte gözlemin eleştirel bir nitelik taşıması, toplumcu gerçekçilikte ise bir teze sahip olma ve olayları Marksizm çerçevesinde yorumlama öne çıkar. 1934 Moskova Yazarlar Birliği Kongresi toplumcu gerçekçiliğin esaslarını ortaya koydu. Maksim Gorki tarafından toparlanan bu görüşler şöyleydi:

 Toplumcu gerçekçilik, faydacı(pragmatik) ve tezli bir edebiyattır.

 Kolektivizm en önemli unsurdur.

 Yaşam maddesel ve doğal olanla sınırlıdır.

 Toplumcu gerçekçilik öğretici (didaktik) amaç taşır.

Toplumcu Gerçekçiliğin Türk şiirindeki ilk şairleri Nazım Hikmet, Ercüment Behzat Lav ve Hasan İzzettin Dinamo’dur.

1902 doğumlu Nazım Hikmet, ilk şiirlerini, yazdığı dönemde Türk şiiri birkaç kulvarda ses, imge ve söyleyiş arayışı içindeydi. Türk şiirinde bir yandan saf şiir arayışları bir yandan şiiri toplumsal sorunların çözümünde bir araç olarak görme eğilimleri, bir yandan dilde yaşayan Türkçe arayışları bir yandan da gelenekten ve Batı şiirinden yararlanarak yeni şiir ortaya koyma eğilimleri vardı. Bu ortamda Nazım Hikmet de kendi şiir çizgisini oluşturma yoluna gitti.

Ses yapısının şiirdeki önemini kavramış bir şair olarak Nazım Hikmet basamaklı dize yapısını ritmik ve zengin bir ses oluşturma amacıyla kullanmıştır. Mayakovski şiirinin etkisiyle yazdığı “Açların

Gözbebekleri” adlı şiir basamaklı dize yapısı bakımından Türk edebiyatında öncü olmuştur. Nazım Hikmet aruz ve heceyi sistematik biçimde kullanmamıştır; ancak bazen bunlardan yararlandığı görülür.

Nazım Hikmet, hececilerden gelen şiirde konuşma dili kullanma eğilimini geliştirmiştir. “Şeyh Bedrettin Destanı” ve “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserde bu dili başarıyla kullandığı görülür.

1938 öncesi şiirlerinde hitabet ögesi ağır basar. 1950’ye kadarki dönemde şiirinde öyküleme ve lirizm vardır. Nazım Hikmet şiirinin önemli yanlarından bir de biçimle içerik arasında uyum sağlamış olmasıdır.

(6)

6

İçerikle ses uyumu Fütürist anlayışın da bir ürünüdür. Şiirde sinematografik bir anlatımı kullanır. Farklı edebî türlerin özelliklerini birleştirme yoluna gider. Eski ile yeniyi birlikte verme düşüncesi vardır. Bütün bu özellikleri Marksist dünya görüşü potasında eriterek şiire yansıtır.

Nazım Hikmet’in şiirinde bulunan bu özellikler Türk şiirinde parça parça birçok şair tarafından kullanılmış ögelerdir. Şairin başarısı bunları birleştirerek kullanmadaki becerisinde yatar. Sanatkarın hapis hayatı ve yurt dışında geçen yılları, eserlerinin yasaklı olması Türk şiirindeki etkisini azaltmıştır.

Toplumcu Gerçekçi kuşağın 1940 sonrası temsilcileri arasında “Rıfat Ilgaz, Cahit Irgat, Niyazi Akıncıoğlu, Ahmet Arif, Mehmet Kemal Kurşunluoğlu, Arif Damar …” gibi isimler sayılabilir. Bu isimler eserlerini Nazım Hikmet’in bir izleyicisi olarak üretmişlerdir. Ancak bu şairlerden hiçbiri Nazım Hikmet şiirlerinin başarısına yaklaşamamıştır. II. Dünya Savaşı yıllarının baskıcı yönetimi ve ideolojik ortamında kaybolmuşlardır. Çıkardıkları yayın organları kapatılmış, kendileri de hapse girmiştir. Eserlerinde

yaşadıkları acıları duygusal biçimde anlatma, özgürlük, gelecek umudu, savaş karşıtlığı, anti-emperyalizm gibi konuları işlemişlerdir.

Bu kuşak içinde Rıfat Ilgaz, sonraki dönemde yazdığı “Hababam Sınıfı” adlı eseriyle şöhretini korumuştur. Söyleyiş özellikleri bakımından Garip akımına yakın duran bir şairdir. Giderek düzyazı ve mizaha yönelmiştir.

GARİP(BİRİNCİ YENİ)

Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat öncülüğünde gelişen şiir hareketidir. Lise arkadaşlığına dayanan grubun ilk şiirleri Tanpınar, Kısakürek, Dıranas gibi dönemin etkili şairlerinin izlerini taşır. Orhan Veli “Kitabe-i Seng-i Mezar” şiiri yayımlar ve çok eleştirilir. Sıradanlığın ve özellikle “nasır”ın şiire girmesi eleştirilir. Yüceltmeye alışmış bir şiir geleneği vardı ve bu yeni şiir bunun tam tersini yapıyordu.

Üstelik sadece içerik açısından değil “eskiye ait olan her şeye karşı çıkmak” şeklinde bir anlayış ortaya konuyordu. 1941’de yayımlanan “Garip” adlı ortak kitabın önsözünde şiir hakkındaki görüşler ifade edildi.

Bu hareket yoğun eleştiri almasına karşın o dönemde pek çok şair üzerinde etkili oldu. Orhan Veli 1945 sonrası dönemde şiir anlayışını kısman yumuşattı.

Garip hareketi diğer edebiyat hareketlerinin aksine önce ürünleri ortaya koyan sonra teoriyi netleştiren bir hareket oldu. Dönemin basınında gündeme getirilirken bu sanatkârlar “sürrealizmin

savunucusu” olarak takdim edildi. Yapılan anketlere verdikleri cevapta eski Türk şiirini kökten reddederler.

Garip şiirinin temel anlayışı şunlara dayanmaktadır:

 Şairaneliğe karşı çıkmak ve konuşma dilini olanca yalınlığı ile şiire taşımak.

 Dizeyi geleneksel yapısından koparmak, önemsizleştirmek ve şiiri bir bütün olarak görmek.

Bunun sonucu olarak şiirde cümleleri devrik kullanma, vurguyu son dizeye taşıma gibi yaklaşımlar sergilenmiştir.

 Simetri ve karşıtlıklar oluşturmak.

 İroni ve parodileştirme yoluyla mizahî bir dil kullanmak. (Ahmet Haşim’in şiir anlayışının önemsiz kılınmasının bir örneği olarak onun “Göllerde bu dem bir kamış olsam” dizesi Orhan Veli tarafından “Rakı şişesinde balık olsam” şeklinde parodileştirilmesi gösterilebilir.)

 Şiirde var olan şekil kurallarını, edebî sanatları reddetmek. (Vezin ve kafiyenin dili ve sanatkârı baskı altına aldığını söylerler.)

 Şiirde öyküleme tekniğine başvurmak. (Kitabe-i Seng-i Mezar şiiri)

(7)

7

 Duygusal söyleme yer vermek. (Anlatamıyorum şiiri)

 Sıradanlığı öne çıkarmak. (Şiirin daha önce egemen sınıfların hizmetinde bir sanat olduğunu söylerler.)

 Sürrealizm etkisinde kaldılar. (Otomatizm şiir yazma yöntemi olarak kabul edildi.)

Sonuç olarak Garip hareketi eski şiir anlayışını, heceyi aşırı derecede yıpratmış ve hatta bitirmiştir.

Garip, şiir dilini değiştirmiş, şiire sıradanlığı, ironiyi, parodileştirmeyi, simetri ve karşıtlığı getirmiştir. Garip akımı bütün tartışmaları ve etkileriyle birlikte Ahmet Haşim tarzını ve hececi şiir anlayışını yıpratmış ve yıkmıştır. Bu şekil tartışmalarını kökten sona erdiren bu akım serbest tarzın Türk edebiyatında tam olarak yerleşmesini sağlamıştır. Bu akımın etkisiyle Ziya Osman, Cahit Sıtkı, Tanpınar gibi şairler de serbest tarzda şiirler yazmıştır. Ayrıca 1940 kuşağı Toplumcu Gerçekçileri arasında bazı şairler bu yolu izlemiştir. 1950’li yıllarda gelişmeye başlayan İkinci Yeni hareketi, Garip’in aştığı yolda; ama onların akılcılığı yerine imaja dayalı bir şiir anlayışıyla ilerlemiştir.

Garip hareketine karşı en etkili eleştiriler Atilla İlhan’dan gelmiştir. Mavi hareketi temsilcisi İlhan, Garipçileri “meselesiz” olmakla suçlamıştır.

ORHAN VELİ KANIK

Orhan Veli Kanık, Garip hareketi içindeki en önemli şairdir. Bazı şiirlerinde Mehmet Ali Sel takma adını kullanmıştır. Garip adlı kitabın ön sözünü yazmıştır ve bu hareketin şiir anlayışının oluşmasında en etkili isimdir. Türk edebiyatında modernizmin Türk edebiyatındaki en önemli ismidir.

Edebiyatta modernizm, sembolizm sonrasında ve iki dünya savaşı arasında Avrupa’da gelişen sanat akımlarının yaşandığı dönemindir. Genellikle protest görüşlere sahip akımlardan oluşur: Ekspresyonizm, Dadaizm, Sürrealizm, Fütürizm…

Orhan Veli 1936’da şiir yazmaya başlamış ve hece veznini kullanmıştır. Bu döenm şiirlerinde Ahmat Haşim çizgisinin takipçisidir. 1937’den itibaren şiirlerinde değişim başalar. Orhan Veli, ilk olarak ölçü ve uyağı daha sonra ise tasviri, şairaneliği, hayali, süsü ve zekâ oyunlarını şiirinden çıkarttı. Sadelik ve basitliği önemseyen sanatçı, duygudan çok akla önem vermeye başladı. Halkın kullandığı kelimeleri tercih etmeye başlayan Kanık, hayat karşısında kötümser, ironik, ümitsiz, inançsız görünmektedir. Yeni şiirlerinin temaları ise çoğunlukla tabiat, insan, aşk, çocukluk, savaş, hayat, sarhoşluk ve seyahat oldu.

1941 yılında Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la birlikte “Garip” adlı şiir kitabını yayınladı.

Kanık, kitabın önsözünü kendi yazdı ve şiir hakkındaki düşüncelerini açıkladı. Bu önsöz Garip akımının manifestosu kabul edilir. Orhan Veli, o günlerin aydınlarının şiir anlayışı sebebiyle kendisine "garip"

gözüyle baktıklarını açıklamıştır. Akımın adının da bu bakış açısından geldiği sanılmaktadır.

Garip döneminin dikkat çeken yanlarından biri Orhan Veli'nin konuşma dilinin doğallığını, sokak Türkçesini ve hatta halk argosunu eserlerine taşımış olmasıydı. "Kılıksız", "cıgara", "ıspanak", "rakı",

"boyacı sandığı" gibi sözcükler kullanan şairin Kitabe-i Seng-i Mezar isimli şiirinde kullandığı "nasır"

kelimesi büyük tartışmalara sebep oldu. Kanık, böylece hem divan hem de halk şiirinde egemen olan romantizm anlayışını da yıkmış oluyordu. Öte yandan teşbih ve istiareyi terk ettiği için şiirinde yalın bir dil ortaya çıktı

Şiirleri “Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı” adlı eserlerde yer alır. Çevirileri arasında “Tartuffe, Scapin’in Dolapları, Hamlet Venedik Taciri” sayılabilir. Ayrıca La Fontaine fabllarını Türkçe yazmış ve Nasrettin Hoca fıkraları üzerimde de çalışmıştır.

MELİH CEVDET ANDAY

Garip şiirinin öncülerinden olan Melih Cevdet hece şiirinin etkisinde ilk şiirlerini yazdı. Fakat sonraları şiir anlayışı değişti. İlk şiiri “Ukde” Varlık dergisinde yayımlanmıştır. Garip içinde yeni tarzları en

(8)

8

çok deneyen sanatçıdır. Garip hareketinin şiir anlayışının dışında bir dönem sosyal gerçekçi şiirler ve sonraları soyut şiirler de yazmıştır. Şiirlerinde materyalizm, mitolojik ve tarihsel ögeler ve semboller dikkat çeker. Bir dönem imgeli şiire yönelmiştir.

Birçok takma isim kullanmıştır: Yaşar Tellioğlu, Yaşar Tellidede, Niyaz Niyazoğlu, Gani Girgin…

bunlardan bazılarıdır. Sanatçı edebiyatın çok farklı türlerinde eserler vermiştir.

Şiir türündeki bazı eserleri: Garip, Telgrafhane, Yana Yana, Kolları Bağlı Odeseus, Gılgamış…

Oyunları: Mikado’nun Çöpleri, Dört Oyun, Dikkat Köpek Var, Müfettiş..

Gezi: Anadolu’da ve Sosyalist Ülkelerde

Deneme: Doğu-Batı, Konuşarak, Gelişen Komedya, Şevişmenin Güdüklüğü ve Yüceliği…

OKTAY RİFAT HOROZCU

Garip şiirinin öncülerinden Oktay Rifat sonraki dönemde soyut şiirler ve devamında toplumcu şiirler de yazmıştır. "Perçemli Sokak" adlı kitabıyla Türk şiirinde İkinci Yeni denilen anlayışa, anlamca kapalı bir şiire yöneldi. Türkçenin ses zenginliğini, geniş bir sözcük dağarcığıyla ustalıkla kullanarak şiirler yazdı.

Kitaptan kitaba değişen şiiri ile Türk şiirinin genel akışını en çok etkileyen şairlerden sayılmaktadır.

1960’lı yıllarda genellikle sosyal sorunlar, emekçilerin hakları ve sistemsel karmaşalar ile ilgili düşüncelerini satırlara döktü. Özellikle, 1966'da çıkan "Elleri Var Özgürlüğün" adlı şiir kitabında bu düşüncelerinin oldukça fazla etkisi görüldü.

Şiir: Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler, Güzelleme, Aşağı Yukarı, Karga ile Tilki, Perçemli Sokak, Âşık Merdiveni, Çobanıl Şiirler

Roman: Bir Kadının Penceresinden, Danaburnu, Bay Lear

Tiyatro: Kadınlar Arasında, Yağmur Sıkıntısı, Çil Horoz, Atlar ve Filler Arasında, Oyun İçinde Oyun…

MAVİCİLER

1952-1956 Yılları arasında 32 sayı olarak çıkan Mavi adlı dergiye atfen “Maviciler” şeklinde anılan harekettir. Orhan Duru, Tarık Dursun, Ferit Edgü gibi isimlerin yer alması nedeniyle daha çok hikâye türünde öne çıkması beklenen dergi, Attila İlhan’ın katılımıyla hareketlendiği ve şiir sahasında önemli bir ses olarak görüldüğü biliniyor. Attila İlhan, toplumsal gerçekçi şairlerin şiirini poetik açıdan eleştirmiştir.

Garip akımını ise “bopstil” yani “züppe” tavırlar sergilemekle suçlamış ve onların şiirinde de “imge”

olmadığını ortaya koymuştur. Mavi hareketinin şairleri arasında Attila İlhan, Ahmet Oktay, Özdemir Asaf, Hasan Hüseyin Korkmaz isimleri sayılabilir.

ATTİLA İLHAN

Attila İlhan, 1946’da CHP şiir yarışmasında Cahit Sıtkı’nın birinci olan “Otuzbeş Yaş” şiiri ardından ikinci olan “Cebbar Oğlu Mehemmed” şiiriyle edebiyat dünyasına girmiştir. Başlangıçta Nazım hikmet etkisinde şiirler yazmıştır. Garip akımına karşı çıkarken “şiirin düz ve yalın bir ifade aracı

olamayacağını, derinlikli, içli, benzetmeli olması gerektiğini” ifade etti. Attila İlhan, fikirleri ve sanat anlayışı bakımından sentezci bir çizgiye sahiptir. Şehirli insanın sorunlarından argoya, divan şiirinin müzikalitesinden Batı şiirinin estetiğine, solcu, ulusalcı fikirlerle Selçuklu Osmanlı geleneği arasında ilişki kurmaktan sosyal gerçekçiliğe geniş bir değerler manzumesini sanatında birleştirmek isteyen bir

entelektüeldir. Eserleri üç bölüm halinde ele alınabilir:

 Toplumcu gerçekçi dönem(Duvar, Sisler Bulvarı)

 Bireysellik dönemi (Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Yasak Sevişmek, Bela Çiçeği)

 Geleneğe yönelme dönemi (Tutuklunun Günlüğü)

(9)

9 CUMHURİYET ŞİİRİNDE METAFİZİK EĞİLİMLER

Fizikî alan dışındaki varlık alanına metafizik denmektedir. Varoluşun kaynağı, Tanrı, ruh gibi kavramlar alanı metafiziğin açıklamaya çalıştığı alandır. XIX. asırdan itibaren pozitivist ve Marksist düşünürler tarafından eleştirilmiş ve olumsuzlaştırılmış bir felsefi alandır.

Mistisizm ise bilişsel yolla ulaşılamayan bilgiye sezgi yoluyla ulaşma, ya da aşkın, yüce bir varlığa sezgilerle ulaşma ve bağlanma şeklinde tanımlanabilir. Bu kavram dinî nitelikli olarak açıklanırsa kulun tanrıyla iletişim kurması, tanrıya ulaşması şeklinde tanımlanır. Ancak mistisizm dinî olmak zorunda değildir.

Mistisizm ve metafizik kavramaları felsefe, din ve sanat ile ilgili kavramlardır. Bu kavramlar felsefede varlığın hakikatine ulaşma yolu, dinde tanrıya ulaşma yolu olarak değerlendirebileceğimiz bu kavramlar sanatta sanatkârın kendisi ve ojeler arasındaki ilişkiden hareketle bütün halinde varlığı algılaması durumuyla ilgilidir.

Varlığın görülen duyulan yanlarından başka bir gerçeğe sahip olduğu ve semboller aracılığıyla bunların ifade edilebileceği düşüncesi modern sanat akımlarının kaynağı sayılan Sembolizmin temelidir. Şiir sanatı için zengin bir kaynak durumundaki bu kavramlar Anadolu’da öteden beri dinler etkisiyle zaten kökleşmiştir.

Yeni Türk şiirinde Abdülhak Hamit’te kristalize olan mistik-metafizik eğilimler Cumhuriyet döneminde Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Sezai Karakoç gibi şairlerde kendini gösterir.

Necip Fazıl, Nazım Hikmet’in materyalist sanat anlayışına karşı oluşturduğu metafizik duyarlılık, saf şiir anlayışına kattığı bireyin varoluş sorunları ve hececilerin sığ biçimde kullandığı hece veznini ritim açısından oldukça başarılı kullanarak dikkat çekmiş bir şairdir. Düzensiz eğitim almıştır. Felsefe tahsili için Paris’e gitmiştir ve oldukça başıboş bir hayat sürmüş sonrasında Abdülhakim Arvasi ile tanışıp hayat çizgisini değiştirmiştir. Bu dönemde söylediği:

Anladım işi sanat Allah’ı aramakmış Marifet bu, gerisi yanlış çelik çomakmış Dizeleri bu değişimi ifade eder.

Şiir konusundaki görüşlerini “Ağaç, Büyük Doğu” dergilerinde yazdığı yazılarla açıklamıştır. Şiirin problemlerine en detaylı değinen sanat adamlarından biridir. Bu yazılarından çıkarılabilecek sonuç şiirini üç temel faktöre dayandırmasıdır:

 Mutlak hakikati aramak

 Sembolik, gizemli olmak

 Heyecan, ahenk gibi özellikler taşımak

Necip Fazıl şiirinde kaostan düzene, somuttan soyuta, maddeden manaya bir gidiş vardır. İlk dönem şiirleri içinde “Kaldırımlar” özel bir yere sahiptir. İkinci dönemi temsil edecek şiir ise “Sakarya Türküsü”dür.

Döneminde ve sonrasında pek çok şairi etkilemiş bir sanatkârdır.

Asaf Halet Çelebi, sanatında iniş çıkışlar yaşamış belirli dönemlerde eleştirilmiş ve sonra mistisizme yönelmiş bir şairdir. Şiirle ilgil görüşlerini yazılarıyla açıklamıştır. Saf şiiri ilahi menşei olan bir sanat olarak açıklar. Şiirin bu anlamda giderek süzüleceğini ve artık içinden bir parça çıkarılamaz hale geleceğini sözler.

Şiirin, kâinatın sırlarını açıklamada önemli bir yere sahip olduğunu söyler. Şiirde sese önem veren şairin eserlerinin dört ana kaynağı vardır. Bunlar, doğu mistisizmi, tasavvuf, kutsal kitaplar ve çocukluğunda

(10)

10

dinlediği masallar, söylenceler. Şair az eser vermiş ve bunlarda da ölüm, sonsuzluk, yokluk ve çocuk bilinçaltı konularını ele almıştır. Folklorik motifler, Mısır, Hindistan gibi ülkelere ait egzotik unsurlar onun şiirlerinde yer alır. Ayrıca şiirlerde önceleri anlamı bilinmeyen; ama araştırıldığında başka kültürlere ait sembolik kavramlar olduğu görülen sözcüklere rastlanır. Asaf Halet Çelebi Türk edebiyatındaki diğer mistik şairlerden farklı bir çizgiye sahiptir. Çünkü mistik geleneğin kaynaklarını halk kültürüyle sentezleyerek şiire taşıyan orijinal bir şair durumundadır.

Fazıl Hüsnü Dağlarca, metafizik konulara yönelen şairlerden biridir. Türk edebiyatında başka hiçbir şairde görülmeyen konu çeşitliliğine sahiptir. Lirik ve epik tarzda eserler vermiştir. Aruzla, heceyle ve serbest tarzda şiirler yazmıştır. Dağlarca’yı diğer mistik şairlerden ayıran, insanın evren karşısında yaşadığı hayret duygusuna yer vermesidir. Dağlarca’nın şiiri eleştirmenler tarafından üç bölüm halinde ele alınmıştır:

 Sezgi dönemi (1945’e kadar)

 Geçiş dönemi(1955’e kadar)

 Akıl dönemi(1955 sonrası)

CUMHURİYET DÖNEMİNDE GELENEKTEN YARARLANANLAR

Gelenek kavramı kültür dünyasında çok tartışılan bir kavramdır. Bu konuda doyurucu yorumlar yapan kişi ise Eliot olmuştur. Burada detaya girmeden şiirde gelenek nedir soruna cevap olarak şu

söylenebilir. Geçmişteki şiirin şekil ve öze dair unsurlarına gelenek denir. Şair gelenekle kendi arsında bir hesaplaşmaya girer ve kendi şiirini kurar. Türk edebiyatında gelenek sözüyle hep divan edebiyatı anlaşılmış ver hesaplaşma sürecinde hep divan edebiyatına saldırılmıştır. Namık Kemal’in eleştirileri bunun

göstergesidir. Hâlbuki geleneğe halk edebiyatı da dâhildir.

Türk edebiyatında gelenek ile yenilik arasında köprü kuran sanatkâr Yahya Kemal’dir. Fransa’da tanık olduğu sanatkârların bir yandan Eski Yunan ve Latin edebiyatından yararlanması bir yandan yeni bir tarih ve vatan anlayışı ortaya koymaları Yahya Kemal’i etkilemiştir. Geleneğin tempo anlayışı ve istif usulünü anlayan ve kullanan sanatkâr Cumhuriyet şiirine bir kapı açmıştır.

1950’li yıllardan itibaren Türk edebiyatında gelenekten yararlanan şairler üç grup oluşturmuştur:

 “Geçmişe duygusal bağlılık hisseden ve şiirde şekil olarak gelenekten yararlanan” Hisarcılar

 Behçet Necatigil ve Hilmi Yavuz zinciriyle devam eden ve “poetik olarak gelenekten yararlananlar”

 Sezai Karakoç ve Ebubekir Eroğlu zinciriyle devam eden ve “geleneği uygarlık özü olarak algılayanlar”

HİSARCILAR

1950 ile 1980 arasında kesintili olarak 277 sayı yayımlanmış “Hisar” dergisi etrafında toplanan sanAçtılar Hisarcılar diye anılmaktadır. Bu grupta yüzlerce isim vardır ve bunları grubun temsilcisi gibi görmek doğru değildir. Hisarcılar bir bildiriyle ortaya çıkma şeklinde değil Garip hareketine ve Toplumsal Gerçekçi harekete tepkisel bir davranışla oluşmuştur.

Hisarcıların genel olarak üzerinde anlaştığı temel konular şöyle sıralanabilir:

(11)

11

 Batı taklitçiliğine karşı oluş

 Millî kültüre dayanan bir sanat anlayışı

 Millî olmayanın evrensel de olamayacağı fikri

 Dilde tasfiyeciliğe karşı koyuş

Şiirin büyük fikirlerden değil küçük şeylerden doğacağını düşünürler. Şiirde biçim unsuruna önem verirler. Şiirin ölçülü olmasa da şekilli olması gerektiğini söylerler. Bu bağlamda gelenekten yararlanırlar.

Şairin ideolojik tavrının olmaması gereğini ortaya koyarlar ve bunu sanatkârın özgürlüğü bağlamında değerlendirirler.

Hisar dergisinin kurucusu Munis Faik gelenekçi anlayışa sahiptir. Hisar dergisi denilince akla gelen isim ise Mehmet Çınarlı’dır. Çınarlı, şiirlerinde vezin ve kafiyenin sağladığı alışılmış ses yapısını içtenlikli, duygularla birleştirir. İlhan Geçer yalnızlık ve karamsarlığı işleyen bir şair olarak Hisar’da yerini alır. Sese önem veren Mustafa Necati Karaer, Hisar’ın en iyi şairi olarak kabul edilir. Karaer, halk edebiyatı

geleneğinden yararlanır. Hisar’a sonradan katılan ve hamasî söyleşiyle öne çıkan Yavuz Bülent Bakiler iyi bir hitabet diline sahiptir. Şiirlerinde kolay söyleyiş dikkat çeker. Dilde tasfiyecilik konusunda yüksek duyarlılık göstermiştir.

Geleneği Hisar dışında temsil eden isimlerden Behçet Necatigil, Garip etkisinde şiire başlamış ve sonrasında kendi yolunu bulmuştur. Bu yol Alman şiiri ile divan şiirinin yol göstericiliğinde oluşmuştur.

Necatigil, “şiir eskiye atıfta bulunarak ilerlemelidir” şeklinde bir anlayışa sahiptir. Şair edebî sanatlardan yararlanarak şiirde anlam zenginliği yaratmak ister. Bazen mazmun kullandığı görülür.

Hilmi Yavuz geleneğe atıfta bulunan önemli bir şairdir. Gelenekle kimlik arasında bağlantı kurar ve şairliğin ölçütü olarak “sahih” olmak gerektiğini düşünür. Sahih olmak aslında gelenekte var olmak, kabul edilmişin içinde olmak anlamındadır. Bazen metinlerarası göndermeler yaparak divan edebiyatından ve halk edebiyatından yararlanır.

Gerek Necatigil gerekse Yavuz eski ile yeniyi yoğurarak sanat yapmak düşüncesindedir.

Sezai Karakoç, geleneği yeniden üreten bir şairdir. Karakoç geleneği uygarlık olarak görür ve her uygarlığı bir dine dayandırır. Bizim geleneğimiz de İslam uygarlığı olarak görür ve bu uygarlığın yeniden yücelmesi anlamında da “Diriliş” kavramını kullanır. Karakoç gelenekle ilişkiyi şöyle sıralar. Şair gelenekte bir şairle gönül bağı kurar. Sonra kendini ispatlama gayretine girer ev zorlanır. Yapılması gereken gelenekle hesaplaşıp bir yenilik yaparak var olmaktır. Bu yenilik biçimde değil özde olmalıdır. Geleneğe ait konuları bugünün şiir diliyle yeniden ele alır.

Sezai Karakoç yolunda giden Ebubekir Eroğlu, geleneğin zaman içinde yeniden yorumlanabilecek ve yeniden üretilebilecek bir unsur olduğunu söyler.

İKİNCİ YENİ ŞİİRİ

Bu şiir hareketi 150’li yılların ortalarında dönemin sosyal, siyasal koşulları içinde ve elbette Garip şiirine tepki olarak ortaya çıktı. Bu hareketin öncüleri: İlhan Berk, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Sezai Karakoç, Cemal Süreya, Edip Cansever, Ülkü Tamer’dir.

İkinci Yeni şiiri Türk edebiyatındaki en modernist şiir hareketidir. Bu hareketin şiir anlayışı şu özelliklere dayanır:

 Dili estetik bir eser vermenin malzemesi olarak gördüklerinden serbest biçimde kullanırlar.

Bunun sonucu olarak cümle kuruluşunda, anlamsal bağdaştırmalarda sapmalar görülür.

Kullandıkları ifadeler düz mantığa aykırıdır. Dilde deformasyon görülür.

(12)

12

 Anlamda kapalılık vardır çünkü anlamı şiirin en önemli ögesi olarak görmezler. Anlam sezilen şeydir.

 Soyutlama esastır. Nesneleri bağlamından kopararak uzak yakın çağrışımlarıyla kullanırlar.

 Sürrealizmdeki otomatizm ilkesine başvururlar. Şiiri zihinsel denetimden kurtarma eğilimindedirler.

 İnsana bakış farklıdır. Garip şiirindeki küçük adamı anlatma ya da gelenekteki kahramanlaştırılan adamı anlatma yerine bireyin toplum ile varlık arasındaki sıkışmışlığı ve trajedisi anlatılır.

 Biçim değil öz önemlidir. Vezinsiz, kafiyesiz ahenk sağlanabilir.

 Dilde ve üslupta sarsıcı yenilik yapma arzusu vardır. İmgeye yöneliş ve anlamsız sözcük

kullanımı vardır. “Üvercinka, Yort Savul, bakışsız bir kara kedi, barbar balık çeşmesi, gözistan, ölümcü…” gibi ifadeler duyulmadık ve zor anlam verilebilen sözlerden oluşmuştur.

 Semboller, soyutlamalar, mecazlar, serbest çağrışımlarla bilinçaltına yöneliş bu şiir anlayışının belirgin özelliklerindendir.

 Sürrealizm ve Varoluşçuluk akımlarının etkisi görülür.

 Hareketin isim babası Muzaffer İlhan Erdost’tur.

İlhan Berk, sürrealizmin bilinçaltı tezini hatırlatan yaklaşımlarla şiir yazdı. Bir dönem Garip tarzı şiirler yazan şair sonraları Nazım Hikmet tarzı toplumcu şiirler de yazmıştır. Asıl başarısı ise soyut şiirdedir.

Turgut Uyar’da nesir cümlelerini hatırlatan kullanım dikkat çeker. Yalnızlık, hüzün gibi duyguları işler ve bunu yaparken öyküleme, iç konuşma gibi tekniklere başvurur. Toplumcu anlayışla yazdığı şiirler de vardır.

Edip Cansever tarihi mitolojik unsurları kullanır ve bu kavramları bilinçaltından yansımalarla birleştirerek verir. Başlangıçta Garip tarzı şiirler de yazan sanatçı şiiri “akılla oynamak” olarak tanımlar.

1960 sonrasında toplumcu şiire yönelmiştir.

Cemal Süreya, dili deforme etmeden kullanan ve bu yönüyle arkadaşlarından ayrılan bir sanatkârdır.

Anlamsız şiir anlayışını bütünüyle uygulamamış ve genel olarak Garip ile İkinci Yeni rasında bir şiir anlayışı ortaya koymuştur. Şaşırtıcı imajlar kullanır, ironiye yer verir. Lirik söyleyiş özelliğini hep korur.

Sosyal sorunları, kadınları, sevişmeyi, özgürlüğü şiirlerinde ele alır.

Ece Ayhan dili en kapalı kullanan şairdir. Dili bozma, kelime ve cümle yapısını kırma eğilimi en yüksek şairdir. Sürrealizm etkisinde cinsel temalar, bunalımlar gibi konulara yönelmiştir.

Ülkü Tamer çocuk duyarlılığını şiire yansıtan bir şairdir. İkinci Yeni şiirinin estetiğini yansıtmak bakımından oldukça başarılıdır. Sonraları toplumcu şiire yönelmiştir. Çocuk kitapları, çeviriler ve antolojiler hazırlamıştır.

Sezai Karakoç Üslup açısından İkinci Yeni içinde değerlendirilen Karakoç konuları bakımından onlardan ayrılır. Şiirlerinde argo ve bayağı kelimeler kullanmaz. İmgeli sembolleri olan mecazlı bir söyleyişe sahiptir. İkinci Yeni’nin diğer şairlerinde görülen umutsuzluk duygusunu taşımaz. Tam tersine

“Diriliş” heyecanını yansıtır.

1960 SONRASI TÜRK ŞİİRİ

1960 Darbesinin oluşturduğu politik ortam ve İkinci Yeni’nin oluşturduğu poetik ortamda yeni bir şiir anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu şiir poetik olandan politik olana doğru evrilmiştir. Bu dönemin şairleri olarak Turgay Gönenç, Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Cahit Zarifoğlu, Güven Turan, Refik Durbaş gibi isimler sayılabilir.

(13)

13

İsmet Özel önceleri Marksist sonra Müslüman dünya görüşüyle eserlerini oluşturdu. İkinci Yeni şiirinden yararlandı. Çarpıcı imajlar üretti ve günlük dildeki gerilimli kelimeleri şiirde farklı

bağdaştırmalarla kullandı. Radikal ve şiddet içeren imajları kullanan şair sonraki kuşakları özellikle sahip olduğu söyleyiş gücüyle etkiledi.

Ataol Behramoğlu sınırlı hayal gücü ile duygusallığa dayanan şiirler yazdı. Bu dönem şiirine siyasal-ideolojik söylemin girmesini desteklemiştir.

Refik Durbaş, toplumun ezilen kesimlerini anlatan şiirler yazdı. Kendine özgü bir lirizm geliştirdi.

Cahit Zarifoğlu, modern Türk şiirinin dilini ve hayal gücünü zorlayan bir şairdir. Düşünce yapısı bakımından Sezai Karakoç’la ilişkilendirilebilecek Zarifoğlu özgün bir şair olarak görülür. Şiir anlayışı bakımından Kısakürek- Karakoç çizgisine yakındır.

Erdem Bayazıt şiirlerinde ses yapısına dikkat eden ve bunu anlamı da kuşatacak biçimde kullanan bir şairdir. Başlangıçta, kente, modernizme, materyalizme karşı koyan şair giderek iç dünyaya yönelir.

1970 SONRASI TÜRK ŞİİRİ

Bu dönem şiiri iyice politize olmuştur ve Türk şiirinin tıkanma dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde Türk şiirinin tıkanmasının asıl nedeni konunun ideolojik olması değil poetik tavrın yani şiir estetiği kaygısının tamamen terk edilmiş olmasıdır. Dönemin şiiri genel olarak şu özelliklere sahiptir:

 Şiir ideolojik çatışmanın aracıdır.

 Duygusallık hâkimdir.

 Estetik unsurlar yerine toplumsal tematik unsurlar öne çıkmıştır.

 Ses, imge gibi unsurların reddedilmesi ve doğrudan söyleyişe yönelme vardır.

 II. Yeni şiiri reddedilmiş ve toplumcu gerçekçi şiire yöneliş başlamıştır. Bu bakımdan 1940 kuşağı şairleriyle benzerlikler kurulabilir.

Bu oluşumun dışında Necip Fazıl-Sezai Karakoç çizgisinde eserler veren Nuri Pakdil öncülüğünde çıkan “Edebiyat” dergisi şairleri; Rasim Özdenören ve Cahit Zarifoğlu öncülüğünde “Mavera” dergisi şairleri İslami değerler bağlamında yazan ve Batı karşıtlığı ile dikkat çeken gruplardır.

Dönemin dikkat çeken isimlerinden Ebubekir Eroğlu, Necip Fazıl-Sezai Karakoç çizgisinde ve tasavvufi imgelerle şiir yazan bir sanatkârdır.

Enis Batur dönemin şairi olarak tarih ve coğrafyaya bağlı farklı kültürler şiirinde yansıtarak eserlerini oluşturmuştur.

1980 SONRASI TÜRK ŞİİRİ

Darbenin gölgesinde gelişen siyasal sosyal ortamda şiir slogancı yapıdan uzaklaşarak saf şiir anlayışına doğru evrilmiştir. “yönelişler” dergisi bu anlamda dikkate değer çizgi oluşturmuştur. Dönemin şairleri 70 kuşağını atlayarak İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu gibi sanatkârların yolundan gitme eğilimi gösterdiler. Bunun da ötesinde II. yeni ve daha önceki kuşaklardan yararlanma yoluna gittiler.

1980’den 2000’e doğru Türk şiirindeki genel özellikler şöyle belirlenebilir:

 İmgeyi öne çıkaran ve anlatmaktan çok duyuran bir şiir oluşturmak

(14)

14

 II. Yeni ve diğer şiir hareketlerinden yararlanmak

 İdeolojilere karşı şiirden taviz vermeyen tavır sergilemek

 Gelenekle ve dünya şiiriyle ilişkiler kurmak

 Bireyin toplum, kültür, varlık karşındaki durumunu farklı bakış açılarıyla ele almak

 İroni, öyküleme, soyuttan somuta yöneliş gibi teknikleri kullanma

CUMHURİYET ŞİİRİNİN ANA TARTIŞMA KONULARI VE TEMALARI

Cumhuriyet şiirinde bazı önemli tartışma konuları dikkat çeker. Bu konuşlar bir yönüyle şiirdeki değişimin de göstergeleridir. Tartışma konuları şunlardır:

 Gelenekle ilgili tartışmalar. Bu tartışmalar geleneği sürdürme, yeniden üretme ya da tümden reddetme bağlamında devam etmiştir. Şekil unsurlarından içeriğe kadar süren bu tartışma uzunca bir zaman dilimine yayılmıştır.

 Mitoloji. Osmanlı dönemi şiirlerinde Pers ve Arap mitolojisi yer alırdı. Batı mitolojisi ise Cumhuriyet döneminde Türk şiirinde yer buldu. Nev-Yunanîlik hareketi, Mavi Anadoluculuk, bunun örnekleri olarak görülür. Türk mitolojisi ise milliyetçi kanat şairleri tarafından şiire taşınmıştır. Kimlik oluşturma sürecinde mitolojiden yararlanma eğilimi artmıştır.

 Şiirin tanımı. Bu oldukça temel bir tartışma alanı olarak hep sürdürülmüştür. Çünkü şiirin tanımlanması aynı zamanda şiirin biçimini ve içeriğini de belirlemek demektir. Bireyci ya da toplumcu şiir tanımı konuyu ve tavrı da belirler. Saf şiir ya da toplumsal maçlara yönelmiş şiir tanımları eseri kökten değiştirebilir.

 Memleket edebiyatı. Kuruluş döneminde yeni bir devlet ve millet inşası sırasında Anadolu öne çıkar. Şiirde Anadolu’ya ait peyzajlar yer alır. Milli edebiyatın bir uzantısı olarak Cumhuriyet şiirinde kendini göstermiştir.

 Toplumculuk. Sosyalizmin edebiyata yansıması şeklinde ifade edilebilecek bu anlayış halk, emek, devrim gibi kavramların şiirde kullanılması ve öne çıkarılmasını doğurdu. Uzun bir dönemde etkisini gösterdi.

 Şehir ve Birey. Modern dönemde bu iki kavram arasındaki uyum, uyumsuzluk, çatışma şiire yansımıştır. Kalabalıklar içinde yalnızlık, korkular, karmaşa hep şehir ve birey bağlamında ele alınmıştır.

 Sıradan insan. Garipçiler geleneksel şiirin üst sınıfa yaranma kaygısı taşıdığını söylemiş ve eleştirmiştir. Bunun yerine sıradan, küçük insanın hayatının şiire konu edilmesini istemiş ve bunun örneklerini vermiştir.

 Metafizik ve Mistisizm. Materyalist sanat anlayışına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Birey, varlık, tanrı, yaratılış, ölüm gibi kavramlar üzerinden geliştirilmiştir

 Aşk. Edebiyatın en temel konusu olan aşk farklı yönleriyle öne çıkar. Bireyselden başlayarak mistik tasavvufî aşka, karamsar, umutsuz bakış açısından umutlu bakış açısına kadar geniş bir yelpazede ele alınır.

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Schmookler’a (1966) göre inovasyon, bir kurumun, kendisi için yeni bir ürün veya kurum dışındaki bireylere yönelik farklılaşmış bir hizmet geliştirirse ya da kendisi için

Büyük insanların prensip olarak sadece 100 üncü ö- lüm yıldönümlerini kutlayan UNESCO, Atatürk için bir is­ tisna yapmış ve 25 inci yıldö­ nümünü,

Gezegenimize çarpan göktaşları ile onlarla bağlan- tıları olan kuyrukluyıldızlar ve küçük gezegenler (as- teroitler) çoğunlukla iki gök cisminin çarpışmasın- dan

Ay›n bafl›nda, Jüpiter ve Spika’yla çok yak›n görünür konumda olaca¤› için bir dürbün- le gökyüzünde bulunmas› daha kolay olacak.. 4 ekim akflam›, bir günlük

Benzer şekilde Almanya’da 2002 yılında, spor yapan ve yapmayan 14-18 yaş aralığındaki 1000 lise öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirilen bir çalışmada, spor

1823 den 1891 yılın a kadar süren 78 y ıllık inişli çıkışlı hayatın­ da birçok önemli m evkilere “getirilen A hm et V e fik Paşa iki defa da

Kadirin güzel türkçelerile başucu kitablarım «Aya öfkelenip türlü üzüntülerle kapkaranlık bir gece olduğum, sultana kızıp çırçıp- lak bir fakir haline