• Sonuç bulunamadı

LİBYA’DA TASAVVUF VE SUFİLİK

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "LİBYA’DA TASAVVUF VE SUFİLİK"

Copied!
123
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KASTAMONU ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI KELAM VE ĠSLAM MEZHEPLERĠ TARĠHĠ BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

LĠBYA’DA TASAVVUF VE SUFĠLĠK

DanıĢman

Prof.Dr. Mehmet ATALAN

AZELDEN SAAD NSIB

(2)
(3)
(4)

KISALTMALAR

AÜĠFD Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi

b. bin c. Cilt çev. Çeviren ed. Editör Haz. Hazırlayan Hz. Hazreti Sy. Sayı Tah. Tahkik

TDVY. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları

Tak. Takdim

Tsh. Tashih

(5)

ÖZET

Yüksek Lisans TezĠ Libya‟da Tasavvuf Azeldin Saed NSIB Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel Ġslam Bilimleri Anabilim Dalı DanıĢman: Prof.Dr. Mehmet ATALAN

Hicri IX. Asırdan sonra Senusî tarikatının sonu olarak kabul edilen 1969‟a kadar ki dönemde Libya‟daki sûfîlik etkisini göstermede önem taĢımaktadır. Bu çalıĢma, sûfî tarikatlarının en önemlisi ve büyüğü, Libya kıtasındaki etkileri ve tarikat Ģeyh ve ricalinin ilmin yayılmasında ve sömürgeciliğe karĢı direnmede göstermiĢ oldukları büyük çabayı göstermeyi hedeflemektedir. Ayrıca bu çalıĢma, Libya‟daki tasavvufun gerçek gücünü, kurucu ulemanın ve Kur‟ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyeye uygun mutedil bir tasavvuf olduğunu ispat etmeyi de göstermeyi hedeflemektedir. Bu konuda tarihi süreçleri içeren bir metot izledim. Çünkü konunun aslı tasavvuf ulemasının Libya‟ya girmesinden itibaren gerçekleĢen tarihi olayların incelenmesi üzerine bina edilmiĢtir. Bu Ģekilde sofi düĢüncesi ve Libya‟daki farklı tasavvuf medreselerinin geliĢme aĢamalarına değinilmiĢtir.

UlaĢtığım en önemli neticeler bu araĢtırmanın sonunda yer almaktadır. Anahtar Kelimeler: SÛFÎLĠK - SENUSÎ -TARĠKAT

2017, 123 sayfa Bilim Kodu :

(6)

ABSTRACT

MSc.

Sufism In Libya Azeldin Saed NSIB Kastamonu University Institute for Social Science Department of Basic Islamic Studies

Supervisor: Prof.Dr. Mehmet ATALAN

This study aim is To highlight the sufism effect in Libya during a specific time period between the ninth century AH, to the end of the Senusian By the end of King Mohammed bin Idris al-Sanusi in 1969. This study also contains an explanation of the most important and

great Sufi methods and knowledge of their effects in the Libyan country And highlight the

great efforts made by the sheikhs and men of Sufism in Libya, in the dissemination of science

and the fight against colonialism. As shows the true evolution of Sufism in Libya, And the

elders and founding scientists,And how the Libyans maintain the teachings of their religion In

light of the spread of ignoranceAnd punishes colonial attacks on Libya,And also contains the

most important and prominent figures that contributed to the spread of Sufism in Libya,And

to demonstrate their efforts to educate, adapt, defend and preserve the Islamic call of the Libyan society.

The historical approach was followed in this study,to see The historical facts of the pioneers of Sufism since their entry into Libya,until The evolution of sufism thought in Libya,And reached the results of the most prominent in the end of this study.

Key Words: SUFISM, SENUSÎ, SECT

2017,123 pages

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER KISALTMALAR ... IV ÖNSÖZ ... 1 GĠRĠġ ... 2 I.METOT ... 2 II.KAYNAKLAR ... 4

III. KONUNUN MAHIYETI ... 6

A.Takdim ... 6

B.Tasavvufun hakikati ... 7

C.Tasavvufun tarifi ... 8

D. Zühd ile Tasavuf Arasındaki Farklar ... 9

E.Tasavvuf Adamları ... 11

F. Tasavvuf Ekolleri ... 14

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ... 16

LĠBYA’DA TASAVVUF ... 16

I.TARĠHSEL SÜREÇ ĠÇERĠSĠNDE LĠBYA’DA TASAVVUF ... 16

A. Libya'da Zerrûkiyye Tarikatının DoğuĢu ... 17

B. Libya’da ġeyh Abdüsselam el-Esmer’in Tarikatının DoğuĢu ... 20

II.LĠBYA’DA TASAVVUFĠ GELĠġME VE ĠSTĠKRAR DÖNEMĠ ... 23

A. El-Esmeriye Tarikatı Dönemi (Abdüsselam el-Esmer) ... 24

B. El-Ġseviye Tarikatı Dönemi (Muhammed b. Ġsa el-Miknasa) ... 26

C. Kadiriyye Tarikatı Dönemi (Abdulkadir’i Cîlânî) ... 27

D.Medeniyye Tarikatı Dönemi (Muhammed Hasan Zafir el-Medeni) ... 28

E. Senusîyye Tarikati Dönemi (Muhammed b.Ali es-Senusî) ... 29

III.GÜNÜMÜZDE LĠBYA’DA TASAVVUF ... 33

A. Senusî Dergâhlarının ÇalıĢmaları ... 34

B.ġeyh Muhammed b. Ali es-Senusî’den Sonraki Senusî Tarikatının GeliĢim Dönemleri ... 35

1.Seyyid Muhammed el-Mehdi es-Senusî Dönemi... 35

2.Seyyid Ahmet eĢ-ġerif es-Senusî Dönemi ... 36

3.Kral Muhammed Ġdris es-Senusî Dönemi ... 40

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ... 43

LĠBYA’DA TASAVVUF FĠKRĠNĠN TEMELLERĠ... 43

I.LĠBYA’DAKĠ TASAVVUF FĠKRĠNĠN LĠDERLERĠ ... 43

A. Ahmet et-Trablusi el-Muteabbidbi’l-Menastır ... 43

B. Ġsmail b. Yerbu’ ... 43

(8)

D. ġeyh Muhammed el-Hattab el-Kebir Ebu Abdullah et-Trablusi... 45

E. Kerimuddin el-Bermuni ... 45

F. Ġbnu’l-Hattab el-Kebir – ġeyh Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammed el-Hattab .. 46

H. ġeyh Muhammed es-Sayd ... 47

I. Arifi Billah ġeyh Ahmet el-Behlül ... 47

Ü. Muhammed b. Ali b. es-Senusî el-Kebir ... 47

J. Seyyid Muhammed el-Mehdi es-Senusî ... 49

K. Seyyid Ahmet eĢ-ġerif b. Muhammed b. Ali es-Senusî ... 49

L. ġeyhu ġüheda Ömer el-Muhtar ... 50

II.LĠBYADAKĠ SÛFÎ MÜELLĠFLER ... 52

A. ġeyh Ahmet Zerrûk’un Eserleri ... 52

B. ġeyh Ahmed b. Muhammed b. Hamadinin Eserleri ... 54

1. Hadi’l-Ukul Ġla Buluği’l-Memul YUKARIDAKĠ ESERLER DE BÖYLE VERĠLSĠN STANDART OLSUN ... 54

2. Minehu Rabbi’l-Alemin Fi Menakibi ġeyhina el-Emin ... 54

C. ġeyh Hüseyin b. Muhammed Naib el-Evsi el-Ensarinin Eseri ... 55

D. ġeyh Abdusselam El-Esmerin Eserleri ... 55

E. ġeyh Abdusselam b. Osman et-Tacurinin Eserleri ... 57

F. ġeyh Ali b. Abdu’s-Sadik El-Abbadinin Eserleri ... 57

H. ġeyh Ali Emin Seyyalenin Eserleri ... 58

I. ġeyh Muhammed b. Ali Es-Senusî el-Kebir’in Eserleri ... 59

Ġ. ġeyh Muhammed b. Muhammed el-Medeninin Eserleri ... 60

J. ġeyh Muhammed Miftah Kariyyunun Eserleri ... 61

K. Ahmed b. El-Hüseyni b. Muhammed b. Abdulkerim el-Ġsvesi ... 62

L. Muhammed b. Ahmed b. Zağdan el-Yezlitninin Eserleri ... 62

M. Muhammed b. Ali El-Harubi el-Alim el-Fakih es-Sûfînin Eserleri ... 62

N. Kerimuddin el-Bermuninin (D. H.839-M.1487) Eserleri ... 63

III.LĠBYA SUFĠ DÜġÜNCESĠNĠN AYRICALIKLARI ... 64

A. Zerrukiyye Döneminde Libyada Sûfî DüĢüncesinin Ayrıcalıkları... 65

M. el-Esmeriye Döneminde Libya’daki Sûfîlik DüĢüncesinin Meziyetleri ... 67

N. Senusî Tarikatı döneminde Libyadaki Sûfî DüĢüncesinin Meziyetleri ... 70

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 74

SUFĠ ULEMANIN LĠBYA’DAKI DAVETĠ ... 74

I.SUFĠ ULEMA’NIN DAVET METODU ... 74

A. Ribatların Davet Metodu ... 74

(9)

1. Zarrukiyye Tarikatinin Zaviyeleri ve Davet Metodu ... 77

2. Esmeriyye Tarikatinin Davet Metodu ... 78

3.Senusî Tarikatinin Davet Metodu ... 80

II.LĠBYA’DAKI SUFĠ ULEMANIN SÖMÜRGECĠLERE KARġI ÇALIġMALARI ... 84

A.ġeyh Abdusselam el-Esmer’in Sömürgecilere KarĢı Bazı ÇalıĢmaları... 84

B. Senusî Tarikatı Liderlerinin Sömürgecilere KarĢı ÇalıĢmaları ... 85

1.Seyyid Mehdi b. Muhammed b. Ali es-Senusî (H.1320-M.1902) ... 86

2.Seyyid Ahmed b. ġerif b. Muhammed b. Ali es-Senusî (H.1351 M.1932) ... 89

3.Melik Muhammed Ġdris b. Muhammed Mehdi b. Ali es-Senusî. ... 93

4.ġeyh Ömer Muhtar ... 93

III.LĠBYALI MUTASAVVIF ALĠMLERĠN, ĠSLAM KĠMLĠĞĠNĠ KORUMAK ĠÇĠN VERDIKLERI MÜCADELE ... 96

A. Ġslami Kimliği Korumada Zarrukiyye Tarikatinin Rolü ... 96

B. Evladi Süheyl Zaviyesinin Rolü ... 97

C. Ġslami Kimliği Korumada Esmeriyye Tarikatinin Rolü ... 98

D. Ġslam Kimliğinin Korunmasında Senusîlik ve Zaviyelerinin Rolü ... 99

E. Senusî Zaviyelerinin Vazife ve Önemsediği ġeyler ... 100

SONUÇ ... 103

(10)

ÖNSÖZ

Bu çalıĢmamızda, Libya‟da sûfîliğin baĢlangıcından günümüze kadar olan tarihsel sürecini ve coğrafi yayılımını ele almaya çalıĢtık. Bu, birbirine entegre olmuĢ silsilede devam eden, iliĢkisini açıklayan ve gizliliklerini ortaya çıkaran bir çalıĢmadır. Libya da ki tasavvufi yapılanmaları araĢtırmak isteyenler bu çalıĢmada çok Ģey bulabilir. ÇalıĢmamızda baĢka çalıĢmalarda olmayan birçok hakikati ortaya koyduk. Diğer çalıĢmaların birçoğu herkesce bilinen tarihi geliĢimi, meĢhur sûfîlerin ve büyük zaviyelerin tanıtılmasından ibarettir. Bizim çalıĢmamızın ötekilerden farkı Libya‟daki tasavvuf hayatını ayrıntılı bir Ģekilde ve tarihsel süreci içinde ele almamızdır.

ÇalıĢmamızın bir diğer farkı da Libya da ki tasavvufi hareketlerin birbirleri ile olan iliĢkilerine dikkat çekmiĢ olmamızdır. Bu Ģekilde araĢtırmacı veya okuyucu kolaylıkla tam bir Ģekilde mevzuyu anlamıĢ olacaktır.

Üstadlar ve araĢtırmacılar Libya‟da tasavvuf konusuna büyük emek harcamıĢlardır. Ancak bu gayretleri konunun bölümlerinin fazla ve kaynaklarının da az olması sebebiyle övünülmekle yetinilmiĢtir. ÇalıĢmaların yetersiz kalması araĢtırmacıların konuya fazla önem vermemesinden de kaynaklanmıĢ olabilir. Bunun sebebi ilk kaynak ve mercilere ihtiyaç duyulmasıdır. Bu bazı durumlardan kaynaklanmıĢtır. Bunların en baĢında peĢpeĢe yapılan savaĢlar ve tahrip edilen kaynaklardır. Bu çalıĢmaya Libya tasavvufunun durumunu anlatmadan önce tasavvuf, hakikatı, tarihçi ve araĢtırmacıların buradaki ihtilaflarını konu alan bir giriĢ ile baĢladım. Bunu yapmaktaki amacım, okuyucunun meseleyi esaslı bir Ģekilde öğrenmesidir.

Beni böyle bir çalıĢma yapmaya teĢvik eden, çalıĢmamın her safhasında destek ve yardımlarını esirgemeyen kıymetli Hocam Prof. Dr. Mehmet ATALAN‟a teĢekkür ederim. Bu konuya tam bir süreç koymasında göstermiĢ olduğu irĢatları Allah‟ın lütfüyle tamamlanmıĢtır. Bu vatanın evlatlarına gereken bu çalıĢmaya ve araĢtırmaya hakkını vermeleridir. Böylece Libya‟daki tasavvufa dair kaynak ve vesikalardan silinenlerin incelenmesi mümkün olacaktır.

(11)

GĠRĠġ I. METOT

Mezhepler, belli bir dönemde belli bir toplumsal yapıda ortaya çıkan dinî-siyasî oluĢumlardır. Din anlayıĢındaki farklılaĢmaların kurumsallaĢması neticesinde ortaya

çıkan mezhepler, dinin anlaĢılma biçimini yansıtmaktadırlar1

Bu nedenle onların doğuĢuna etki eden unsurların doğru Ģekilde tespit edilebilmesi, teĢekkül süreçlerinin ve dinî-fikrî yapılarının sağlıklı bir Ģekilde ortaya konabilmesi için kendilerini Ģekillendiren dönemin siyasî ve sosyo-kültürel yapılarının dikkate alınması Ġslam

Mezhepleri Tarihi araĢtırmalarında büyük önem arz etmektedir.2 Her düĢünce, farklı

Ģartlarda farklı Ģekilde tezahür etmektedir. Dolayısıyla bir mezhep, içinde doğup geliĢtiği Ģartlardan bağımsız olarak ele alındığı takdirde, onu tam olarak ortaya koyabilmek mümkün olmayacaktır.

Tarihsel süreç içinde farklı din anlayıĢlarının ve fikirlerin sistematize edilmesiyle kurumsallaĢmıĢ, sosyo-kültürel ve fikir hayatımızda derin izler bırakarak

karĢımıza mezhep olgusunu çıkarmıĢtır.3

Hangi amaçla olursa olsun bu mezheplerin hiç birisinin, dini bütün yönleri ile temsil ettikleri ileri sürülemez ve Ġslam ile

özdeĢleĢtirilmeleri de mümkün değildir.4

Bu nedenle onların ortaya çıktıkları dönemin

Ģartlarından soyutlamadan ve dinle özdeĢleĢtirilmeden değerlendirilmeleri gerekir.5

Her toplum, karmaĢık, değiĢken iliĢkiler ve bağlantılar içindedir. Toplumun örgüsünü oluĢturan olaylar aynı zamanda kendi içerisinde bir çok faktörü

barındırmaktadır.6

Bu itibarla siyasî ve sosyal boyutu ağırlıklı olan Libya‟da tasavvufun teĢekkülü ve yayılıĢı ele alınırken o dönemde cereyan eden olayların çok yönlü/karmaĢık ve değiĢkenliği dikkate alınarak olayların Libya‟daki tasavvufî birikimin ana hatlarının ortaya konulmasına, yaĢam örgüsünün tespitine gayret edilecektir.

Ġslam âleminde tasavvuf akımı hareket hicrî üçüncü âsırdan önce takvaya ve ibadete çağıran bireysel eğilimlerle baĢlamıĢtır. Daha sonrasında bu eğilimler geliĢme

1 Hasan Onat, “Türkiye‟de Ġslam Mezhepleri Tarihinin GeliĢim Sürecinde Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı‟nın

Yeri”, Ethem Ruhi Fığlalı’ya Armağan, Ankara 2002, 236-254, 236; Ethem Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, Ankara 1990, 15.

2 Sönmez Kutlu, Türklerin İslamlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, TDVY, Ankara 2000, 41.

3 Hasan Onat, “Mezheplerin Ġnanç Esaslarının SistemleĢmesinde Kur‟an‟ın Rolü”, I. Kur’an Sempozyumu,

Ankara 1-3 Nisan 1994, 415.

4

Hasan Onat, XX. Asırda Şiîlik ve İran İslam Devrimi, Ankara 1996, 1; aynı müellif, “Din AnlayıĢımızın Kaynakları Üzerine Bazı DüĢünceler”, Türk Yurdu, CXIII, 75 (1993), 48.

5 Sabri Hizmetli “Ġtikadi Ġslam Mezheplerinin DoğuĢuna Ġctimai Hadiselerin Tesiri Üzerine Bir Deneme”,

AÜİFD, XXVI (1983), 665.

(12)

göstermiĢ ve sûfîlik adıyla bilinen bağımsız metotlara dönüĢmüĢtür. Sûfilik nefsi tezkiye ve kalbî tasfiye ile Allah‟ı müĢahede ve keĢfi öngörmektedir.

ġüphesiz sûfilik yolu yani tasavvuf bir din veya mezhep değildir. Ancak bu alann uzmanlarının tarif ettiği gibi kulun Allah‟a ulaĢmasında tuttuğu seyr-u sülûku ifade etmektedir. sûfîlik, seyr-u sülûk ve velayet anlayıĢına dayanmaktadır. Sonrasında insanlar bu anlayıĢ etrafında hem nitelik hem de nicelik olarak geliĢme göstermek için toplanmıĢlardır. Bu durum tasavvuf dıĢındaki diğer ilimler için de geçerlidir. Her ilim önce ameli/teorik olarak tezahür eder daha sonra diğer ilimlerden ayrılarak müstakil bir hâl alır. Bu ilke mucibince âmelî sahada baĢlayan tasavvuf hareketi daha sonra tarîkatler halinde kurumsalllaĢarak Ġslâm toplumunun her köĢesine yayılmıĢtır..

A.KONUNUN ÖNEMĠ:

Hicri 9. Asırdan sonra Senusî tarikatının sonu olarak kabul edilen 1969‟a kadar ki dönemde Libya‟daki sûfîlik etkisini göstermede önem taĢımaktadır. Bu çalıĢma, sûfî tarikatlarının en önemlisi ve büyüğü, Libya kıtasındaki etkileri ve tarikat Ģeyh ve ricalinin ilmin yayılmasında ve sömürgeciliğe karĢı direnmede göstermiĢ oldukları büyük çabayı göstermeyi hedeflemektedir. Ayrıca bu çalıĢma, Libya‟daki tasavvufun gerçek gücünü, kurucu ulemanın ve Kur‟ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyeye uygun mutedil bir tasavvuf olduğunu ispat etmeyi de göstermeyi hedeflemektedir.

Aslına bakılırsa bu konuların her biri ayrı bir çalıĢmaya ihtiyaç duyar. Birçoğu hakkında tam bir çalıĢma yapılmamıĢtır. ĠĢte beni genel anlamda tasavvuf konusu ve Libya‟daki tasavvufî hayatı ele alan bu çalıĢmayı yapmamıza iten ana sebep budur. Bu Ģekilde gelecek nesillerin hayatlarını bu dinin hizmetine adayan ve değerlerin kaybolmaması için çaba harcayan ulema hakkında aydınlatılmaları sağlanmıĢ olacaktır.

Ayrıca bu çalıĢma sömürgeciliğe karĢı savaĢan ve Libya‟daki sömürgecilerin saldırılarına ve cehalete karĢı Libyalıların bilinçlendirilmesine çaba harcayan sûfîlerin gayretlerini göstererek bu alanaki boĢluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Zira sûfîler vatan

savunmasında her zaman duyarlı olmuĢlardır. “Küçük cihaddan büyük cihada

dönüyoruz"7, "Hakiki mücahid nefsine karşı cihad açan kimsedir" 8 şeklinde Peygamber Efendimizden vârid olan hadîs-i Ģerîfler nefisle cihadın büyük cihad olduğunu vurgulamıĢtır. Sûfîler barıĢ döneminde bu büyük cihadla kendilerini olgunlaĢtırmıĢlardır. SavaĢ zamanında ise “tesbih çeken eller, tetik çekmiĢler”, Afrika‟dan Kafkasya‟ya kadar bütün bir Ġslâm coğrafyasında modern dönemde emperyalist güçlere karĢı verilen savaĢa öncülük etmiĢlerdir. Ömer Muhtar,

7

(Razi, XXIII, 72; Beydavi, II, 97; Acluni, I,424)

(13)

Abdülkâdir Cezayirî, ġey ġamil, Kunta Hacı9

bu mücadelenin unutulmaz kahramanlarıdır. Güncel bir örnek vermek gerekirse nefisle mücadeleden ve medeniyet perspektifinden yoksun olarak sürdürülen Afgan cihadı maalesef baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtır. Küçük cihadla koca Rusya‟yı yenen mücahidler iktidar mücadelesine ve koltuk kavgasına tutuĢmuĢlar, ülke A.B.D ve batılı emperyalist güçlerin egemenliğine girmiĢtir.

Bu çalıĢmamız sûfîlerin vatan savunmasında gösterdiği gayretin Libya bölümünü ortaya koyacaktır. Fakat meseleye yüzeysel bir bakıĢ açısıyla mutasavvıfların “fakr” ve dünya anlayıĢını yanlıĢ anlamıĢlardır. Tasavvuftaki fakr ve dünyadan istiğna anlayıĢı maddi bir fakirlik ve sefaletle ilgisi yoktur. Mutasavvıflara göre gönül ilahi tecellilerin mahallidir. Hakkın aynasıdır. Bu aynanın süflî ilgi ve alakalarla, dünyevî arzu ve isteklerle kirletilmemesi gerekir. Yoksa insan Allah‟ın halifesidir. Yeryüzüne sahip olması, zulüm ve haksızlıkları önlemesi gerekir. Bunun için de güç ve kuvvete ihtiyaç vardır. Öyleyse “Bir lokma bir hırka” anlayıĢında özetlenen tasavvufî fakirlik kiĢisel bir tercihten ibaret olup, genele Ģamil değildir.10

B. KONUNUN METOT VE SORUNLARI:

Libya‟daki tasavvufî hayatı ortaya koymayı amaçladığım bu çalıĢmayı yaparken birçok zorluklarla karĢılaĢtım. Konuyu ele alırken tarihsel süreci takip ettim. Çünkü konunun aslı Tasavvuf ulemasının Libya‟ya girmesinden itibaren gerçekleĢen tarihi olayların incelenmesi üzerine bina edilmiĢtir. Bu Ģekilde tasavvuf düĢüncesi ve Libya‟daki farklı tasavvuf ekollerinin geliĢme aĢamalarına değinilmiĢtir.

Burada tümevarım metodundan yararlandım. Çünkü bu konunun en önemli özelliği farklı aĢamalara göre tasavvuf düĢüncesinin geliĢiminin araĢtırılmasında tarihi inceleme üzerine kurulu olmasıdır. Aynı Ģekilde tarihi olayların çözümlenmesi ve faydalanılması muhtemel olan tarihi istifadeler için nitelikli ve çözümsel bir metot da kullandım.

II. KAYNAKLAR

Konuyla ilgili birçok çalıĢma bulunmaktadır. Bunların en önemlileri Ģunlardır.

1. A’lâmu Libya:11 Bu kitap Libya‟nın önde gelen sûfîlerini içermektedir. Kitap

çalıĢmamızın bazı alanlarına ıĢık tutmaktadır.

2. Ahmed Zerruk vez Zerrukiyye dirasart fikir ve hayat ve mezhep ve tarika:12 Bu

kitap Ģeyh Ahmet ez-zerruk el-fasi‟nin çalıĢmalarına özel yeni bir çalıĢmadır. Aynı

9 Bkz., Es'ad el-Hatip, Sufiler ve Aksiyon Ġnsan Yayınları, Ġstanbul; Ġsa Çelik ve diğerleri, “Az TanınmıĢ Bir

Çeçen Lider: Kunta Hacı ve Onun BarıĢçıl Zikirizm Hareketi” Türkiye IV. Uluslararsı Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu, 26-28 Nisan 2017 Niğde.

10

Bkz.,Ġsa Çelik, “Bursalı Mehmed Tahir‟in Yorumuyla „Nazar-ı Ġslâm‟da Fakr” AÜAED, Sayı: 22, Erzurum 2003, ss. 187-207.

(14)

zamanda bu çalıĢma Libya‟daki tasavvuf meĢreplerini ve sayılı sûfî Ģeyhlerini içermektedir.

3. et-Tizkar fimen melike Trablus vema kane biha minel ahyar:13 Kitap Ahmet Timur

paĢanın yazdıklarından alıntıdır. Bu kitap Libya tarihindeki önemli kitaplardan sayılmaktadır. Yazar Ġslam fethinden Karamanlı Ahmet paĢanın hükümranlığı döneminin ortalarına kadar Trablusgarp‟la ilgili meydana gelen olay, savaĢ ve kuĢatmaları kitabında toplamıĢtır. Bu kitapta da yer verdiği Libya tasavvuf erbabının tanıtılmasında emeği çoktur. Yine kitabında sadece Libya‟daki tasavvuf konusuna değinmemiĢ aynı zamanda Trablusgarp‟ta cereyan eden farklı meselelere de bu çalıĢmada yer vermiĢtir.

4. es-Sûfîyye ve't-Tasavvuf fi Libya:14 Halit Ġbrahim el-Mahcubi. Sarman – Libya

2010-2011. Bu kitap iki baĢlık üzerine toplanmıĢtır. Bir; Libya‟da sûfîliğin ortaya çıkıĢı ve kültürel çevre, iki; Libya‟daki Sûfî tarikatlar. Sonrasında yazar kitabı bu konulardan en önemli sonuçları ele alarak tamamlamıĢtır. Bu çalıĢma giriĢ, mukaddime ve üç bölüm içermektedir. Her bir bölüm üç konudan oluĢmaktadır. Kitap Libya kaynaklarının az olmasına rağmen Libya‟daki sûfîlik ve tasavvuf konusundan çok daha fazlasını barındırmaktadır.

5. el-menhelü’l azb fi tarihi trablus el-gerb:15 Yazar ikinci Abdülhamid Han

zamanında on dokuzuncu asırda Trablus‟un önde gelenlerindendi. Kitap Libya‟da Ġslam dönemini araĢtıran tarihçiler için en önemli kaynaklardandır. Ġçerdiği bilgiler, haberler ve meseleler doğrultusunda birçok çalıĢmaya konu edinilmiĢtir. Siyasi ve ilmi birçok Ģahsiyeti ele alırken aynı zamanda birçok sûfîkarakteride anlatmıĢtır. ĠĢte tüm bunlar özelliklede Libya‟da tasavvuf alanında özel çalıĢma yapılmasının ayrıcalıklarındandır. Libya‟daki tasavvuf konusunda tüm yapılan bu çalıĢma ve gayretlere rağmen yapılması gereken henüz çok çalıĢma vardır. Bu konuda Mahmut ez-zurayki, Ģeyh Ahmet el-Katani gibi birçok araĢtırmacı bir takım çalıĢmalar yapsa da bundan daha fazlasının da yapılması gerekmektedir.

12 Ali Fehmi HaĢyem, Ahmed Zerruk vez Zerrukiyye Dirasart Fikir ve Hayat ve Mezhep ve Tarika, El-Medaru‟l

Ġslami Yayınevi, 2002.

13

Ebu Abdullah Muhammed b. Halil Ğalbun et-Trablusi, Et-Tizkar Fimen Melike Trablus vema kane biha Minel Ahyar, tah. Zavi, Es-selefiyye matbaa ve kitapevi, Kahire 1349.

14 Halit Ġbrahim el-Mahcubi, es-Sûfiyye ve't-Tasavvuffi Libya, Libya 2010-2011. 15

Ahmet en-Naib el-Ensari et-Trablusi, El-Menhelü’l Azb fi Tarihi Trablus el-Gerb, El-Fernaci Kitapevi Yayınları, Libya 1899.

(15)

III. KONUNUN MAHIYETI A. Takdim

Tasavvufa olan ilgi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Tasavvuf düĢüncesi Ġslami Arap düĢüncesinde önemli bir yer tutmakta ve Ġslam mirasının temel bir cüzünü teĢkil etmektedir. Tarihçiler, Arap edebiyatçıları, Müslüman âlimler ve Gazâlî ve Ġbn

Haldun gibi bazı Ģahıslar 16 gibi bazı felsefe büyükleri tasavvufa dair birçok eser

bırakmıĢlardır. Yine akaid âlimleri ve fukahada bu hususta gayret göstermiĢlerdir. Tüm bu mücadele ve gayretlere rağmen yine de tasavvufa dair tek bir anlayıĢta görüĢ ve asıl üzerine ittifak etmemiĢlerdir. Tasavvuf konusunda mezhepler farklılık göstermiĢtir. Hatta Ebu‟l-Feth el-Bestî Ģöyle buyurmuĢtur: “Ġnsanlar tasavvuf kavramının hangi kökten türediği konusunda ihtilaf etmiĢlerdir. Bazıları bu kelimenin “sûf/yün” kelimesinden türediğini sanmıĢlardır. Ben bu ismi kabul etmem ancak kendini arındıran

genç varya saflığıyla sûfîdir.”17

Tasavvuf kelimesi bunca yaygınlığına rağmen aynı zamanda mana ve ifade bakımından birçok farklılıklar arz etmektedir. Bunun sebebi ise bu kavramın farklı asırlarda birçok din, felsefe, medeniyet tarafından “mistizim” anlamında ortak bir kullanım alanı bulmasıdır. “Kâl”den ziyade “hâl” yönü ağır basan tasavvuf ekolünde her sûfî bu kelimeyi kendi anlayıĢı doğrultusunda ve yaĢadığı manevi zevke göre ifade

etmiĢtir. Buda anlaĢılır bir durumdur.18

Sûfîlerin anlayıĢına göre fıkıh Ġslam‟ın amel yönünü, akaid, iman yönünü tasavvuf ise ihsan yönüne önem vermektedir. Ġhsan makamı kulun Allah‟ı görüyormuĢçasına ona kulluk etmesidir. Kul rabbini görmese de rabbi onu görmektedir. Bu bütüncül bakıĢ açının ana temeli cibril hadis-i Ģerîfi olarak bilinen meĢhur hadîs-i

Ģerîfte “islâm, imân ve ihsân” kavramları ile ortaya konmuĢtur.19

Bu anlayıĢ kulun Allah‟a ulaĢmasını onu bilmesi ve tanımasını rehber etmektedir. Sûfîler bu anlayıĢın Kur‟ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyeye dayandığını iddia etmekte ve bunun bir fıkıh ilmi

16

Muhammed Yusuf Hattar, el-Mevsuatu’l-Yusûfiyye fi Beyaniedilleti’s-Sûfiyye, Nadr Matbaası, DimaĢk 1999, 10.

17 Et-Taftazani Ebu‟l Vefa el-Ğanimi, Medhalila’t-Tasavvufi’l-İslami, es-Sekafe Yayınevi, Kahire trz., 21. 18 Et-Taftazani, Medhalila’t-Tasavvufi’l-İslami, s.3.

19 Bkz., Müslim 8, Tirmizi 2738, Ebu Davud 4695, Buhari, Tefsir 6/144, Ġbni Mace 63, Nesâî 4957, Buhârî 1/202; Bekir

Tatlı, Hadîs Tekniği Açısından Cibrîl Hadîsi ve İslâm Düşüncesine Yansımaları, (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Temel Ġslam Bilimleri Anabilim Dalı / Hadis Bilim Dalı, Ankara 2005. Ġsa Çelik ve Diğerleri, “Medrese Müderrisliğinden Sûfîlige. Ġmam Gazzâlî Örneği” al-Farabi 1st International Congress on Social

(16)

gibi olduğunu diğer dini alanlar gibi mezhep, müçtehit ve müritlerden müteĢekkil

olduğunu kabul etmektedirler.20

B. Tasavvufun hakikati

AraĢtırmacılar tasavvufun hakikati ve aslı ile ilgili ihtilaf etmiĢlerdir. Sûfîlerde kendi aralarında ihtilaf etmiĢlerdir. Bu sebeple birçok görüĢ ortaya çıkmıĢtır. Bunlardan bazılarına değineceğiz.

Ġbni Acibe el-Hasanî21

tasavvuf kelimesinin orjini/aslı ile ilgili birçok görüĢ olduğunu beyan ederek Ģöyle demistir: “Tasavvuf kelimesi yün anlamına gelen Sûf

kelimesinden alınmıĢtır.22

Çünkü sûfî Allah‟ın yanında tasarrufu olmaksızın, atık bir yün gibidir.23

Yine tasavvuf kelimesinin “ehl-i suffe”den24

alındığını söyleyenler de vardır.

Çünkü sûfî Allah‟ın belirlediği vasıflara sahip olana tabi olmaktadır.25

Nitekim ayeti kerimede de Ģöyle geçmektedir: “Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle

birlikte candan sebat et”.26

Bu ayette iĢaret edildiği gibi ehl-i suffe Ġslam‟da tasavvufun ilk nesil Ģahsiyetleridir.

Saff27 kelimesinden de geldiği söylenmektedir. Çünkü onlar Allah‟ın huzurunda

O‟na karĢı aĢırı istek ve yöneliĢ ve aynı zamanda O‟nun huzurunda bulunmaları sebebiyle ilk saftadırlar.28

el-Cevzî el-Bağdâdî29 “Telbisu İblis” adlı kitabında Ģunu ifade etmiĢtir: “Ġslam

tarihinde ilk kendini harem-i Ģerîfe vakfedip hizmetlerini gören kiĢi gavs30 adında olan

20 Bkz..Memunğarib, Ebü'l-Ĥasan eş-Şâźelî: Ĥayâtühû ve Tasavvufuhu ve Telamizuhu Ve Evraduhu, Ğarib

Yayınevi, Kahire 2000, s.8.

21

Ahmet b. Muhammed b. el-Mehdi Ġbni Acibe el-Hasani el-Enceri (1224/1809), Mağribli bir sûfî ve müfessirdir. Tanca ve Tatvan arasındaki Encera beldesinde defin edilmiĢtir. Kendisine ait birçok eser vardır. Bkz. Hayreddin ez-Zerkeli, El-e’lam Kamusu Teracumili Eşheri’r Ricali ve’n Nisai mine’l Arabive’l Muste’rebineve’l Müsteşrikin, c.I s.245.

22 Yün Salihlerin süsü, peygamberlerin giysisidir. Onların ahlakıyla ahlaklanmayanın onların giysileri gibi

giyinme hakkı yoktur. Bu onlarla haĢa dalga geçmek gibidir. Bkz., Refik el-Acem, Mevsuatu Mustalahati’t-Tasavvufi’l-İslami, NaĢrun Kitapevi, Lübnan trz., s.553.

23

Ġbni Acibe el-Hasani, İkazu’l Mühim fi Şerhi’l Hakem, s.20.

24 Medine‟deki mescidi nebevinin saffına nispettir. Muhacirlerden fakir olanlar oraya sığınırlardı. Orta yatar ve

barınırlardı. Onlar ilk sûfîlerdir. Allah Teâlâ onları bir ayeti kerimedeKendilerini Allah yoluna adamıĢ kimseler Ģeklinde zikretmiĢtir. Hz. Peygamberin kendisinden ötürü ikaz edildiği ibniümmümektumda bu sahabetlerdendir. Bkz. Abdu‟lmunim el-Hafni, Mucemu Mustalahati’ Sûfiyye, el-Mesire Yayınevi, Beyrut 1407/1987, s. 153.

25

ġeyh Abdulkadir Ġsar.a., Hakaikunani’t-Tasavvuf, Ģazeliye ve rufaiyye tarikatları konusu, 1421/2001, s. 10.

26 18/Kehf, 28.

27Mutasavvıflara sûfî denmesinin nedeni yün elbise giymesidir. Bazı alimler ise onların hayırda ilk safta yer

almalarından bu isimi aldıklarını belirtmiĢlerdir. Bkz. Acem, Mevsuatu Mustalahati’t-Tasavvufi’l-İslami, s.553.

(17)

sûfî Ġbn Murra adında biriydi. Tasavvuf erbabı da kendilerini Allah‟a adamak konusunda benzerliklerinden dolayı bu kiĢiye nispet ederek kendilerine sûfî

demiĢlerdir”.31

Tasavvuf muhalifi olarak tanınan Ġbn Teymiyye‟ye tasavvuf kavramının orjini sorulur. O ise Ģöyle der: “Sûfî kelimesinin ehl-i suffe‟ye nispet edilmesi hatadır. Çünkü eğer öyle olsaydı “Suffiyyun” denirdi. Allah‟ın huzurunda ilk safda olan kiĢiler anlamında olması da hatalıdır. Çünkü öyle olsaydı “Safaviyyun” denirdi. Bilinen odur ki bu kelime yün giymek ifadesinden alınmıĢtır. Basra‟da ilk çıktığında böyle ortaya çıkmıĢtır.32

Kanaatimizce Ġbn Teymiyye‟nin de aralarında bulunduğu Ġslam düĢünürlerinin görüĢü sûfî kavramının “es-Sûf” yani yün kelimesinden türediğidir. Mutasavvıf ifadesi de yine bu kelimeden türetilmiĢtir. Ġbn Teymiyye‟nin yanı sıra Ġbnu‟l Cevzi ve Ġbn

Haldun‟da bu görüĢü benimseyen âlim ve tarihçilerdendir.33

C. Tasavvufun tarifi

Herkes kendisine göre bir tarif yaptığından Tasavvufu bir tarifle ifade etmek zor olacaktır. Bu nedenle Tasavvufun tarifinde âlimler ve araĢtırmacıların görüĢleri arasında bazı ihtilaf ve farklılıklar göze çarpmaktadır. Bunun nedeni de Allah Teâlâ‟ya giden seyr u sülûk yolunda bitmez tükenmez mertebe ve makamlardan oluĢan bu manevî seyr ü seferi herkesin kendi mertebesine göre tarif etmesinden kaynaklanmaktadır. Tasavvufa dair tanımların binden fazla olması bu düĢünce ve yaĢantının ne kadar geniĢ bir persektife sahip olmasından kaynaklanmaktdır. Ġbn Haldun‟a göre tasavvuf; ibadete düĢkün olmak, masivayı terk etmek, dünyanın ziynet ve süslerinden, toplumun rağbet ettiği mal, mülk ve makamdan yüz çevirmek ve halvette insanlardan uzak inzivaya çekilmektir.34

29 el-Cevzî el-Bağdâdî hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Siyerue’lamu’nnubela, imam ġemseddin Muhammed b.

Ahmet b. Osman ez-Zehebi (748/1374), c.XXI. bu cüzü beĢĢaravad maruf ve muhyi hilal es-serhan tahkik etmiĢlerdir. Er-risale kurumu, 1417h-1996m. s. 365.

30Gavs insanların sıkıntılı durumda önemli esrarlı iĢlerinde kendisine ihtiyaç duyduğu duası makbul olup

kendisinden dua istenen değerli kiĢiden ibarettir. Bkz., Acem, Mevsuatu Mustalahati’t-Tasavvufi’l-İslami, s.694.

31 Ġbni El-Cevzi Ġmam Cemaleddinebi‟l-Ferac Abdurrahman el-Bağdadi (579), Telbisu İblis, el-Kalem Yayınevi,

Beyrut, s.156.

32 Ġbn Teymiyye, Fıkhu’t-Tasavvuf, thk. ġeyh Zehir ġefik el-Kebi, Beyrut 1413/1992, El-Fikru‟Larabi Yayınevi,

Beyrut 1993, s.12.

33 Zahir Ġhsan Ġlahi, et-Tasavvuf el-Menşe’ ve’l-Mesadir, Tercümanu‟s-Seriyye Yayınevi, Lahor Pakistan 1406/

1986, s.33.

34

Veliyyuddin Abdurrahman b. Muhammed Ġbn Haldun, Mukaddimet’u İbni Haldun, tah. Abdullah Muhammed ed-DerviĢ, el-Belhi Yayınevi, DımaĢk 1425/12004, c II, s.225.

(18)

Ġbni Acibe el-Hasani Ģu tarifleri rivayet etmiĢtir. Tasavvuf; Her türlü güzel ahlaka yapıĢıp her türlü kötü ahlkatan uzak durmaktır, güzel insanlardan güzel bir zamanda çıkan güzel ahlaktır, kiĢinin Allah Teâlâ‟nın muradı doğrultusunda hareket etmesidir.35

Taftazani36 ise Ģöyle tarif etmiĢtir: “Tasavvuf esasında ahlak demektir. Bu mana

ile Ġslam‟ın özüdür. Çünkü Ġslami hükümlerin hepsinin temel esası ahlaktır”.37

Sûfîlerin

efendisi diye bilinen Cüneyd-i Bağdadî38

ise Ģöyle tarifte bulunmuĢtur: “Tasavvuf

dedikoku demek değil bilakis açlık , uzlet ve arzulardan vaz geçmektir”.39

KuĢeyrî40 ise

tasavvuf “Açık el ve güzel kalptir” Ģeklinde bir tanım yapmıĢtır.41

Yukarıda verilen tüm tariflerden tasavvufun sûfînin Rabbi ile olan hususi bağını ifade ettiği anlaĢılmaktadır. Bu bağ, takva sahibi kul ile rabbi arasındaki iliĢkidir. ġüphesiz tasavvuf büyükleri de böyle tasavvufu böyle tariff etmiĢlerdir. AraĢtırmacı tüm bu tariflerdeki farklılıkların lafız itibariyle olduğunu ancak mana itibariyle birbirine yakın ifadeler olduğunu düĢünmektedir. Tümünü Ġbn-i Acibe‟nin yapmıĢ olduğu gibi “KiĢinin Allah‟ın muradı doğrultusunda hareket etmesi‟‟ tanımında toplamak mümkündür. AraĢtırmacının görüĢü de kulun Allah‟ın muradı doğrultusunda yani emrettiklerini alması nehiy ettiklerinden sakınması manasına gelmesi yönündedir. Elbette ki tüm bu tanımlar zamanımızda ortaya çıkan hurafe ve bid‟atlerin dıĢında kalmaktadır.

D. Zühd ile Tasavuf Arasındaki Farklar

Mutasavvıflar zühd, takvâ, fakr gibi birçok Kurânî kavramla hemhâl olarak kendi düĢünceleri içinde yorumlamıĢlar, hayat görüĢlerini bu kavramlar üstüne inĢa

etmiĢlerdir. Bu kavramlardan biri de zühddür. ĠĢin özünde zühdü42

tasavvufla43 özdeĢleĢtirmek doğru değildir. Zühdü yün giymekten ibaret sayanlar vardır. Ancak iĢin

35 Ġbni Acibe, İkazu’l Mühim fi Şerhi’l Hakem, s.16.

36 Taftazani hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Abdulhalim Atiyye, Mecelletu’l-Müslimi’l Muasır, sy. 91,

Lübnan 1999.

37Taftazani, Medhalila’t-Tasavvufi’l-İslami, s.12.

38 Ebu‟l Kasım el-Hazzaz El-Cüneyd Bağdadi (298), Safvetu’s-Safve, Ebu‟l Ferac Ġbnu‟l Cevzi, el-Marife

Yayınevi, Beyrut trz., Tahkik Mahmut Fahuri, Muhammed Revvas Kaleci, c.II., s.475.

39

Muhammed Abdu ve Tarık Abdulhalim, es-Sûfiyye Neşetuha ve Tatavvuruha, 1422/2001, s.20.

40 KuĢeyri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ġemseddin ez-Zehebi, Siyerue’lamu’n Nubelai, c.XVIII, s.562. 41 Ebu‟l Kasım Abdulkerim b. Hevzan El-KuĢeyri (465), er-Risâletü'l-Kuşeyriyye, Halil el-Mansur, el-Kutubu‟l

Ġlmiyye Yayınevi, Beyrut 1422/2001, s.314.

42 Züht sakınılması gereken Ģeyleri terk etmek ve yüz çevirmektir. Bunun baĢlangıcı terk etmek, devamı terk

etmekten hoĢlanmak, nihayeti ise akla ve gönle dahi getirmemek, en nihayetinde ise ona hiç yönelmemektir. Bkz. Eymen Hamdi, Kamusu’l-Mustalahati’s Sûfiyye Diraset Turâsiyye Mea Şerhi Istılahatiehli’s Safa min Kelami hatemi’l Evliyai, Kuba Yayınları, Kahire 2000, s.74.

43

Tasavvuf; gizli ve aleni emirlere uymak yasaklardan sakınmaktır. Bkz. Hamdi, Kamusu’l-Mustalahati’s Sûfiyye , s.50.

(19)

hakikatinde durum böyle değildir. Nitekim zengin de, fakir de yün giymekte hatta birileri zühd ve fakirlik gibi hiçbir kasıt olmaksızın da giymektedirler.

Buna göre salt yün giyilmesini takva, her yün giyeni de muttakî olarak görmek

doğru olmaz.44

Tasavvuf tarihçileri zühdü geçmiĢ dönem olarak kabul etmektedirler. Ġslam‟da zühde dair özel bir tanımlama vardır. Zühd demek ruhbanlık veya dünyadan el etek çekmek demek değildir. Zühd insanın özünü bulması ve dünya hayatına özel bir bakıĢ kazanmasıdır. Zahit dünya da çalıĢır ancak onu gönlüne sokmaz ve bu çalıĢması onu rabbine kulluktan alıkoyamaz. Mutasavvıflar bu durumu “halvet der-encümen” “halk içinde Hak‟la beraber olmak” “el kârda dil yarda” deyimleri ile ifade etmiĢlerdir. Fakr ve zühd anlayıĢı ile mâsivâ/gayrullah olarak ifade edilen ilgi ve alakaları kalbe sokmamayı kasdetmiĢleridir. Zira kalbi “Hiçbir yere sığmadım. Mümin kulumun kalbine sığdım” hadis-i Ģerifi gereği gereği kalbi “tecelligah-ı ilahi” olarak gördükleri için dünyevi sevgilerin ilgi ve alakaların oraya girmesini hoĢ görmemiĢlerdir. Ġmam Gazzali bu düĢünceyi gemi ve deniz istiaresi ile anlatmıĢtır. Ona göre dünya bir deniz, dünya malı ise bir denizdir. Denizin suları kalbe dolmadıkça deniz ne kadar yüksek olursa gemi o kadar hızlı gider. Ama geminin içine su dolarsa gemi batar. Dünyevi sevgiler/masiva da böyledir. Kalbe dolunca insanı manen helak eder. Tasavvufa çok da haklı olmayarak en çok eleĢtiri zühd ve fakr konusunda gelmektedir. “Bir lokma, bir hırka” anlayıĢı ile toplumsal bir fakirlik ve sefalet değil, ferdî bir fakirlik kasdedilmektedir. kasdedilmektedir. Bu fakr anlayıĢı kalbî fakirliktir.

Ġlk zahitlerden olup, Hicri 161 senesinde vefat eden Ġbrahim b. Ethem‟e45

etin fiyatının yükseldiği söylenince “Öyleyse onu ucuzlatın yani satın almayın” dediği rivayet edilmektedir. Bana bir Ģey pahalı geldiğinde onu terk ederim böylelikle daha

ucuz olmuĢ olur.46

Züht ve tasavvufun farklı olduğunu kabul eden Ġhsan Ġlahi Zahir47

“et-Tasavvufu’l Menşe’ ve’l Mesadir” adlı kitabında Ģunları ifade etmiĢtir: “Züht ahireti

dünyaya tercih etmektir. Tasavvuf ise dünyayı tamamen terk etmenin adıdır. Züht kitap

ve sünnet doğrultusunda bir metottur. Tasavvuf ise böyle değildir”.48

44 Lütfullah Hoca, Mevzuu’t Tasavvuf, el-Melik Fahd el-Vataniyye Kitapevi, 1432, s.34; Ayrıca Bkz.

Muhammed Berekat el-Bili, Ez-Zuhhadve’l Mutasavvıfe fi Biladi’l Mağrib ve’l Endulis hatta’l Karni’l Hamisi’l Hicri, en-Nehdatu‟l Arabiyye Yayınevi, Kahire Üniversite Matbaası, Kahire 1993, s.5.

45

Ġbrahim b. Ethem hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hafni, Mu’cem’u Mustalahatı’s Sûfiyye, s.13.

46 KuĢeyri (465), er-Risâletü'l-Kuşeyriyye, c I, s.13.

47 Ġhsan Ġlahi Zahir hakkında ayrtınılı bilgi için bkz. Muntedateracumiehli’lilmi’l Muasırın, Muhammed

el-Amudi.

(20)

Bu ifadeyle Ģunu kast etmektedir. Züht haramlardan sakınmak, helalde kanaatkâr olmak, nimetlerde yetinme, allahTeâlânın verdiği nimetlerde aile, kardeĢ ve dostlarla yetinmek demektir. Tasavvuf helali haram görmek, güzellikleri terk etmek, evlilikten sakınmak, dost ve aileden kaçınmak, nefse açlık, çıplaklık ve sabahlamakla eziyet etmektir.49

Züht anlayıĢı Ġslam‟da ilk tasavvuf hareketidir. Züht hareketi Hz. Peygamber ve sonrasında, özellikle de Müslümanların zenginleĢmesi ve âleme hükmünden Ģu ana

kadar yaygınlık göstermiĢtir.50

ġöyle ki Hz. Peygamber döneminde Müslüman ve mümin denip nispet imana ve imana yönelikti. Sonrasında ise zahit ve abid kavramları ortaya çıktı. Daha sonrasında züht ve taabbud artınca dünyadan el etek çekmek, ibadette inzivaya çekilmek anlayıĢı yaygınlaĢmıĢ, bu eğilim tarikatlar halinde kurumsallaĢarak

topluma inmiĢtir.51

AraĢtırmacı Ġhsan Ġlahi Zahir‟in görüĢünün tatbikî Ģirk ve bidatçi olmayan tasavvuf ehlinin dıĢında gerçeğe daha yakın olduğunu düĢünmektedir. Yine zühdün tasavvuftan önce ortaya çıktığını ve ahiretle iliĢkili olup her Ģeyden çok Allah Teâlâ‟nın rızasını hedeflediğini düĢünmektedir. Bu çok güzel bir Ģeydir nitekim burada kanaat etmek nefsi hoĢnut etmek ve Allah Teâlâ ile bağ kurmak hedeflenmektedir.

E. Tasavvuf Adamları

Tasavvufla ilgili ilk konuĢan ve ortaya koyan Hz. Ali (r.a.) ve sonrasında hicri 110 senesinde vefat eden Hasan-ı Basri. Ġbni Acibe Ikazu’l-Mühim Fi Şerhi’l-Hakem adlı kitabında Hasanı Basri‟den hicri 151 senesinde vefat eden Ebu‟l Hasen Sırrı b.

Meğles es-Sakatiye52

kadar olan silsileyi sıralamıĢ ve Ģöyle demiĢtir. “Bu tarikatın imamı hakikat sancağının mazharı Ebu‟l-Kasım Muhammed b. Cüneyt el-Hazzar Sırri Sekati‟den almıĢtır… Daha sonra tasavvuf, müslimanlar arasında yayılmıĢtır. Tasavvuf

ekolü dünya durdukça, din kesilmedikçe bitmez.”53

Bu aĢamada doğal olarak ibadete, duaya ve zikire yönelen birçok Müslüman isimler vardır. Bunlar yeme, içme ve mesken oluĢturma gibi hayatlarının her aĢamasında zahidane bir yol üzere yaĢamıĢlardır. Hasanı Basri ve hicri 185 yılında vefat

eden Rabiatu‟l Adeviyye54

bunlardan en meĢhurlarıdır.55

49 Ġlahi, et-Tasavvufu’l Menşe’ ve’lmesadir, s.9.

50 Hafaci Muhammed Abdulmunim, el-Edebufi’t Turasi’s Sûfî, Garip Basım Yayınevi, Kahire trz., s.7. 51

Bağdadi, Telbisu İblis, s.156.

52 Ebu‟l Hasen Sırrı b. Meğles es-Sakatiye hakkında geniĢ bilgi için bkz. Zehebi, Siyerue’lamu’n Nubelai, c.XII,

s.187.

53

Ġbni Acibe, İkazu’l Mühim fi Şerhi’l Hakem, s.19.

(21)

Bu ilim yazımından sonra ortaya çıkmıĢtır. Ġbni Haldun mukaddimesinde Ģöyle demektedir. „‟Ġlimler yazılıp tedvin edilip, fukaha fıkıh, usulü fıkıh, kelam ve tefsir ilimlerini yazınca bu tarikat erbabı da tarikatlarını yazılı hale getirdiler. Kimileri takvayla ilgili yazarken kimileri de nefsin muhasebesinde alınması gereken ve terk edilmesi gerekenler hakkında yazmıĢtır. Tarikat sadece ibadet iken tasavuf ilmi ise

toplumda tedvin edilmiĢ bir ilim oldu”56

Ġmamı kuĢeyri, meĢhur risalesinde Ģöyle demektedir. “Tasavvuf ismi hicri iki yüzlü yıllardan önce tasavvuf büyükleri için Ģöhret bulmuĢtur. Ebu‟l Feyz Zi‟nnun

el-Misri,57 hicri 200 senesinde veya 201 senesinde vefat eden, büyük Ģeyhlerden olan, sırrı

sekatinin hocası, Ebu Mahfuz Maruf b. Feyruz el-Kerhi58

ve 261 senesinde vefat eden

Ebu Yezit b. Tayfur b. Ġsa el-Bestami59

bunlardan bazılarıdır.60

Hicri üçüncü asır döneminde felsefe ve yabancı dinlerin girmesiyle bidat, yanlıĢ sözler ve ileri geri ifadeler ortaya çıkmıĢtır. Ancak hicri beĢinci asırda bu hareketin

baĢına geçen Ġmam Hamid el-Gazali‟nin61

çıkıĢıyla bu hareketi yenilemiĢ ve düzeltmiĢtir. Bu dönemde birçok mutasavvıf Gazali‟nin ekolünü takip etmiĢtir. Tamamı sünnî olan bu zâtlar müritlerini terbiye etmek için birçok tarikat kurmuĢlardır.

Bu dönemde Gazali‟den sonra hicri 578 senesinde vefat eden Seyyid Ahmet er-Rıfaî,62

hicri 651 senesinde vefat eden Abdulkadir Geylani,63 Gazali‟den sonra bu

dönemde ortaya çıkanlardandır. Ġkisinin Gazali‟nin ortaya koyduğu çizgide etkili olduğuna inanılmaktadır. Daha sonra hicri yedinci asırda aralarında hicri 656 senesinde

vefat eden Ebu‟l Hasen eĢ-ġazeli,64

hicri 686 senesinde vefat eden öğrencisi Ebu‟l

Abbas el-Mursi65 ve ikisinin de talebesi olup hicri 709 senesinde vefat eden Ġbni

55 Hafni, Mu’cemu Mustalahati’s Sûfiyye, s.19. 56

Ġbni Haldun, Mukaddimet’u İbni Haldun, s.394.

57 Ebu‟l Feyz Zi‟nnun el-Misri hakkında geniĢ bilgi için bkz. Zehebi, Siyerue’lamu’n Nubelai, c.XI, s.536. 58 Ebu Mahfuz Maruf b. Feyruz Kerhi hakkında geniĢ bilgi için bkz. Siyeru a ’lamu’n Nubelai, Tah. Kâmil

el-Harrad, c.IX, s.344.

59

Ebu Yezit b. Tayfur b. Ġsa el-Bestami (188-261/804-875) hakkında geniĢ bilgi için bkz. Hamdi, Kamusu’l-Mustalahati’s Sûfiyye, s.97.

60 KuĢeyri, er-Risâletü'l-Kuşeyriyye, s.23.

61 Ebu Hamid el-Gazali hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hafni, Mu’cemu Mustalatı’s-Sûfiyye, s.196. 62 Seyyid Ahmet er-Rufai hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Zehebi, Siyerue a’lami’n-Nubela, c.XXI, s.80. 63

Seyyid Abdulkadir Geylani hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hamdi, Kamusu’l-Mustalahati’s Sûfiyye s.101.

64 Ebu‟l Abbas el-Mursi (656/1258) hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Muhammed b. Mazuf, Şeceretu’n Nuri’z

Zekiyye fi Tabakati’l Malikiyye, c.I, s.267.

65

Ebu‟l Abbas el-Mursi (686/1288) hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hamdi, Kamusu’l-Mustalahati’s Sûfiyye , s.111.

(22)

Ataullah Ġskenderi‟ninde66

bulunduğu birçok Ģahsiyet ortaya çıkmıĢtır. Bunlar hem ġazeli ekolünün hem de Gazali‟nin sünni tasavvufî çizginin önemli Ģahsiyetleridir.

Bundan sonra sünnete bağlı sûfî Ģahsiyetler art arda gelmiĢ, sonrasında ise tasavvuf düĢüncesi felsefî bir boyut kazanmıĢtır. Bu ekolün zirve Ģahsiyeti Muhyiddin Arabî (k.s.) Hazretleri olmuĢtur. Burada Ģunu belirtelim ki Muhyiddîn Ġbnü‟l-Arabî (k.s.) Hazretleri hakkında birçok Ġslâm âlimi olumlu fetvalar vermiĢlerdir. Bunlar; Ebü‟l‐ Kâsım Abdullah b. Hasan el‐ Beyzâvî, Mecdüddin el‐ Firûzâbâdî (v.817/1415), Ġbn Hacer el‐ Askalânî (v.852/1449), Celâleddin es‐ Suyûtî (ö.911/1505), Ebû Yahya Zekeriyya el‐ Ensârî (v.926/1520) , Abdülvehhâb el‐ „Urzî (v.967/1560), Burhâneddin el‐ „Ġmâdî (v.1135/1722), Muhammed b. Bilâl el‐ Hanefî, ġihâbüddin Ahmed el‐

Antâkî, Hüseyin b. en‐ Natîbî, Abdurrahman el‐ Makâbırsî (v.954/1547)67 ve meĢhur

Osmanlı ġeyhülislamlı KemalpaĢazâde (v.940/1534)68 olarak kayd altına alınmıĢtır.

Önemine binaen KemalpaĢazâde‟nin fetvasını veriyoruz:

(NOT ARAPÇASINI DA MAKALEDEN ALDIM AMA BOZUK ÇIKTI. DÜZELTEBĠLĠRSENĠZ KULLANIN MAKELEYE DE BAKABĠLĠRSĠNĠZ)

“Bismillahirrahmânirrahîm

Kulunu ihlaslı âlimlerden ve peygamberler ve resullerinin vârislerinden kılan Allah‟a hamd olsun. Salât, sapıtan ve saptıranların ıslahı için gönderilen Muhammed‟e ve apaçık nurlu Ģeriatı uygulamaya çalıĢan onun yakınlarına ve ashabına olsun. Ey insanlar! Biliniz ki, büyük Ģeyh, değerli önder, âriflerin kutbu, muvahhidlerin imamı Endülüslü Hâtem-i Tayy kabilesinden Muhammed b. Arabî, kâmil bir müctehid ve fâzıl bir mürĢiddir. ġaĢılacak menkıbeleri, olağan üstü hâlleri/kerametleri ve âlimler nezdinde makbul pek çok talebesi bulunmaktadır. Onu inkâr eden hata etmiĢtir; inkârında ısrar ederse, dalâlete düĢmüĢ olur. Bu

66Ġbni Ataullah Ġskenderi (709/1309) hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hamdi, Kamusu’l-Mustalahati’s Sûfiyye,

s.105.

67

Bkz., Abdurrezzak Tek, “Ġbnü‟l‐Arabî‟yi Müdâfaa Amaciyla Kaleme Alinan Fetvâlar”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), [2009], sayı: 23, ss. 281-301. bbb

68 Asıl adı ġemseddin Ahmed‟dir. ġehzâde Bâyezid‟e (II. Bâyezid) lalalık yapan büyük babası Kemal PaĢa‟ya

nispetle KemalpaĢazâde veya Ġbn Kemal diye anılır. Önceleri askerî sınıfta görev alan KemalpaĢazâde yaĢadığı bir olay sebebiyle bu görevini bırakmıĢ ve ilmiye sınıfına intisap etmiĢtir. Kısa zamanda müderrislik, kadılık, kazaskerlik ve Ģeyhülislamlık mertebelerini elde etmiĢtir. Yavuz Sultan Selim zamanında Edirne kadılığı, Anadolu kazaskerliğine ve Zenbilli Ali Efendi‟nin vefatından sonra da Ģeyhülislamlık makamına getirilmiĢtir. KemalpaĢazâde hadis, tefsir, fıkıh gibi dinî ilimler baĢta olmak üzere tarih, edebiyat, felsefe, dil ve tıp alanlarında eser vermiĢ çok yönlü bir âlimdir. Ġlmî ihâtası, muhâkeme ve münâzara kudreti, dinî meseleleri çözme ve fetvâ verme konusundaki kabiliyetinden dolayı “müftü‟s‐sakaleyn/insanların ve cinlerin müftüsü” lakabıyla anılmıĢtır. Ġbnü‟l‐Arabî hakkında verdiği olumlu fetvâ Yavuz Sultan Selim üzerinde etkili olmuĢ, padiĢah, Mısır dönüĢünde dört ay kadar kaldığı DımaĢk‟ta Ġbnü‟l‐Arabî‟nin kabri üzerine bir türbe, cami ile imâret yaptırmıĢtır ve türbenin giriĢine KemalpaĢazâde‟nin Ģeyh hakkındaki yukarıda verdiğimiz fetvasını yazdırmıĢtır. (Bkz., Tek, “Ġbnü‟l‐Arabî‟yi Müdâfaa Amacıyla Kaleme Alinan Fetvâlar”, s.295-297; ġerafettin Turan, “KemalpaĢazâde”, DĠA, c. XXV, s. 238‐240; Mustafa Tahralı, “Muhyiddin Ġbn Arabî ve Türkiye Tesirleri”, Endülüs‟ten Ġspanya‟ya, TDV Yay., Ankara 1996, s. 69‐78.

(23)

durumda sultana gereken onu terbiye etmesi ve inancından çevirmesi‐ dir. Çünkü sultan doğruyu yaptırmak ve kötüden menetmekle memur‐ dur. Ġbnü‟l‐ Arabî‟nin birçok eseri vardır; Fusûsu‟l‐ hikem ve el‐ Fütühâtü‟l‐ Mekkiyye bunlardandır. Bu eserlerde yer alan meselelerin bir kısmının sözü ve mânâsı açık, ilâhî buyruğa ve Ģer„‐ i nebeviyyeye uygundur. Bir kısmı ise zâhir ehlinin anlayıĢına göre gizli olup keĢf ve bâtın ehlinin anlayı‐ Ģına göre açıktır. ġeyhin merâmını anlamayana bu durumda susmak düĢer. Zira Allah Teâlâ: “Ġlmin olmadığı Ģeyin ardına düĢme, çünkü kulak, göz ve kalbin her biri bu davranıĢtan

sorumludur”69 buyurmaktadır. Allah doğru yola götürür, dönüĢ ve varıĢ O‟nadır. Bu fetvâyı

Ahmed b. Süleyman b. Kemâl yazmıĢtır. Yüce Melîk onu affetsin.”70

Bu olumlu tavra karĢın Ġbni Teymiyye‟nin baĢını çektiği muhalif kesim ise felsefî tasavvufa Ģiddetle karĢı çıkmıĢtır.71

F. Tasavvuf Ekolleri

Bu alanda yapmıĢ olduğumuz çalıĢmalarda tasavvuf‟un bir çok çeĢidinin olduğunu görmekteyiz. Farklı isimlerle karĢılaĢılması bazen tarikat bazense sûfî bir Ģeyhin adıyla anılmaktan kaynaklı farklılık göstermektedir. Ancak Ģu kadarı açıktır ki ilk ortaya çıkıĢı tam anlamı ile sünni tasavvuftur. Daha sonra ki dönemlerde ise tasavvuf düĢüncesi felsefî bir mahiyete bürünmüĢtür. AraĢtırmacılar tasavvufu ana hatlarıyla dini, sünni/ehl-i sünnet tasavvufu ve felsefi tasavvuf diye ikiye ayırmıĢlardır.

1- Amelî/Fıkhî Tasavvuf: Bilindiği üzere fıkıh kavramı Ġslâm‟ın kılasik döneminde üç boyutlu bir kavram olarak tezahür etmiĢtir. Bu bağlamda el-fıkhu‟l-ekber akâid olarak algılanmıĢ, el-fıkhu‟z-zâhir Ģerîat yani ibadet ve muamelat olarak değerlendirilmiĢ, el -fıkhu‟l-bâtın ise tasavvuf olarak

düĢünülmüĢtür.72

Tasavvuf büyüklerinin kahir ekseriyeti nefisle mücadelede, Allah‟ın rızasına kavuĢmada amelî tasavvufu esas almıĢlardır. Amelî tasavvufla ilgili Ebû Hamid el-Gazalî‟nin Ģu ifadesini nazara vermek istiyoruz. “Kesin olarak bilmekteyim ki sûfîler sırf Allah‟ın yolunda giden, yaĢantıları en güzel, en doğru yolda giden, en temiz ahlaka sahip kiĢilerdir.

69

el‐Ġsrâ, 17/36.

70 Bkz., Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, no: 3743 vr. 12b; 3565, vr. 2b; Nâfiz PaĢa, no: 685, vr. 4a‐b; Tek,

“Ġbnü‟l‐Arabî‟yi Müdâfaa Amaciyla Kaleme Alinan Fetvâlar”, s.295-297.

71

Taftazani, Medhalila’t Tasavvufi’l İslami, s.18.

72 Tasavvuf büyükleri tasavvufun fıkhın bir bölümü ve ilimlerin en faziletlisi olduğuna icma etmiĢtir. Çünkü

tasavvufun konusu Allah‟ı isimleri, sıfatları, fiil ve hükümlerinin tecelliyatıyla bilmektir. Bu ise dünya ve ahiret saadetini kazandıran ilahi hikmetin ta kendisidir. Bkz. Refik el‟Acem, Mevsuatu Mustalahati’t Tasavvufi’l İslami, s.668.

(24)

Onların hem zahiri hem de batını hal ve hareketleri nübüvvet nurundan alıntıdır.”73

2. Felsefi tasavvuf/Vahdet-i Vücud/Tevhîd-i Vücûdî: Vahdet-i Vücud

anlayıĢı74 eski bir tasavvuf türü olup doğuda, orta ve yeni asırlarda Yunan ve Avrupa kültüründe tanınmaktadır. Hala günümüzde de Ġngiltere‟deki Bradley ve Fransa‟daki Bergson gibi sûfîzm eğiliminde olan Avrupa felsefecileri varlığını devam ettirmektedir.75 Burada Ģunu belirtelim ki Ġslam tasavvundaki yabancı etkisini Nurettin Topçu‟nun Paris‟te Türkçe öğretmesi vesilesi ile sohbet etme imkanı bulduğu Hallac-ı Mansur ile ilgili çok geniĢ araĢtırmaların sahibi olan kesin L. Massignon Ġslâm mistisizminin Hıristiyan ve Hind mistisizminin kopyası olduğu tezini “Ġslâm mistisizmi hem kaynağında hem de ilerleme çağında mütemadiyen ezber okunan, üzerinde derin derin düĢünülen ve tatbik edilen Kur‟ân-ı Kerim‟den doğmuĢtur” sözleri ile kesin bir dille reddetmiĢtir.76 Felsefi tasavvuf/vahdet-i vücûd hicri üçüncü asırda Allah‟ın kitabından ve Hz. Peygamberin sünnetinden uzak bidat ve büyük bir kargaĢaya sebep olmuĢtur. Felsefi tasavvufun sünni tasavvufa rakip olduğu ve tasavvufun belirli aĢamalarda bundan etkilendiği açıktır.77 Günümüze kadar da bidat ve hurafeler konusunda tasavvufun kitap ve sünnette temeli olmayan Ģeyler içerdiği görülmektedir.

73 Ebu Hamid El-Gazali, el-Munkiz Mine’d Delal, Tsh. ve Tah. Muhammed Ġsmail Huzeyyen, ġezaraik

Abdullah, 2002. S.33.

74 Bkz., Birol Yıldırım, Köstendilli Süleyman Şeyhi Efendi Hayatı Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, Ertual Yay.

Erzurum 2016.

75 Felsefi tasavvuftan gaye tabilerinin sufiliği kendi akli nazarlarına karıĢtıranların tasavvuf anlayıĢıdır. Bkz.

Ġbrahim Muhammed Yasin, Medhalila’t Tasavvufi’l Felsefi Dirasesiku Metafizikiye, s.19;

76 Mustafa Kara, “Nurettin Topçu’nun Tasavvuf

Düşüncesi”, https://ismailhakkialtuntas.com/2011/07/20/nurettin-topcunun-tasavvuf-dusuncesi-mustafa-kara/, Erişim Tarihi: 25.09.2017.

(25)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM LĠBYA’DA TASAVVUF

I. TARĠHSEL SÜREÇ ĠÇERĠSĠNDE LĠBYA’DA TASAVVUF

Libya‟daki tasavvufun teĢekkülü hicri yedinci asırla birlikte baĢlamaktadır. Bunların ilki hicri 656 senesinde vefat eden Ebu‟l-Hasen EĢ-ġazeli‟nin kurucusu olduğu ġazeli tarikatıdır. Birçok tarihçi yedinci asırda Libya‟da Ģazeli tarikatından baĢka bir tarikata rastlamamıĢtır. Bu durum aksini ispat edecek bir delil bulununcaya kadar bu Ģekilde kabul görecektir. Libya‟daki tasavvufun oluĢumu hicri yedinci asrın baĢlarındadır.78

Libya‟da sahabi ve tabiinden bir çok kiĢi yaĢamıĢtır. Bunun yanı sıra salih

evliyaların da bu topraklarda yaĢam sürdüğünü görmkteyiz.79

Ġmam Sahnun b. Said‟in

(160-240) Ģahadetinin burada olması da buna somut bir örnektir.80 Doğuya yaptığı

seferde Libya‟yı ziyaretinden kendisine Salihlerden kimi gördün diye sorulduğunda Ģöyle cevap vermiĢtir. “Trablus‟ta birçok kıymetli Ģahsiyetler gördüm ancak aralarında

en faziletlisi Fudayl b. Ġyazdır81.” Buradan da anlaĢılıyor ki Libya bölgesinde diğer

batılı Arap ülkelerinde olduğu gibi birçok fakih, âlim ve tasavvuf erbabı bulunmaktadır. Altıncı ve yedinci asırlarda sûfî tarikatlar ve Ġslami tasavvufun imamı Gazali‟nin kitap ve sünnete dayanan sûfî fikirlerinin yayılması ve geliĢimiyle beraber Ebu‟l Hasen eĢ-ġazeliye nispet edilen ġazeli tarikatı da o esnada ortaya çıkmıĢtır. Bu tarikat miladi on üçüncü asrın ilk yarısında Mağribe giren tasavvuf tarikatlarının ilki olup merkezi

Mağrib‟nin MarakeĢ Ģehridir.82

Bu tarikatın kurucusu hac yolunda Kızıldeniz‟in yakınındaki Humeyserada83

hicri 656 senesinde vefat etmiĢ ve ardından görevi Ebu‟l Abbas el-Mursinin devralmasını vasiyet etmiĢtir. ġazelinin hicri 593 senesinde doğduğu bilinmektedir. Dolayısıyla 63 sene yaĢamıĢtır. Ardından tasavvuf tarihinde unutulmayacak izler bırakmıĢtır.84

78 Mahcub, es-Sûfiyyeve’t Tasavvuf fi Libya, s.82.

79 Cuma Muhammed Ez-Zurayki, Teracimu Libiyye, el-Medaru‟l Ġslami Yayınevi, Libya 2005, el-Kutubu‟l

Vataniyye Yayınevi, s.440.

80 Sahnun b. Said hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Muhammed b. el-HaĢaiĢi, Rıhletu’l Haşaişi ila Libya, 1895,

s.40.

81 Fudayl b. Ġyaz hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Et-Tizkarfimen Meleke Trablus ve Makane bi Hamine’l Ahbar,

s.178; ayrıca bkz. HaĢaiĢi, Rıhletu’l Haşaişi ila Libya, 1895, s.40.

82

Lothrop Stoddard, Hadiru’l-Alemi’L-İslami, Ġngilizceden Arapçaya çev. Mücahit el-Kebirin, el-Fikr Basın Yayın Dağıtım, 1394/1973, c. I, sy.II, s.396.

83 Humeysera dağı Kızıldeniz eyaletinin 150 km batısında bulunmaktadır bkz. Reyhanetül Terihi ve el-Terecim. 84

Ġskender‟i Tacettin Ahmet b. Ataullah, et-Tevfik fi Adabi’t Tarik, toplayıp derleyen: Imaduddin Abdulkadir Ġsa, Gazali Basın Yayın Dağıtım, Halep 1423/2002, s.88.

(26)

ġazeli tarikatının Ġslam âlemine etkisi çok büyüktür. Afrika‟nın kuzey doğusundan Endülüs‟e kadarda geniĢ bir coğrafyaya yayılmıĢtır. Günümüzde de Mısır

ve diğer Arap ülkelerinde yayılmaya devam etmektedir.85

Buradan da anlaĢılıyor ki Libya bölgesin de ki ilk tasavvufi yapılanma ġazeli tarikatı ile baĢlamıĢtır. Bunun sebebi ise Libya‟nın bu tarikatın yaygınlaĢtığı Mısır ve Tunus‟a yakın olmasıdır. Sonra ki dönemlerde ġazeli tarikatının birer unsurları olan Arusiyye, Zerrukiyye ve Ġseviyye gibi tarikatlar Libya‟da faaliyet göstermeye baĢlamıĢlardır. Bunun yanı sıra bölgede Kadiri ve Rufai tarikatları da yayılmaya baĢlamıĢ ancak çok taraftar bulamamıĢtır. Tüm bunların sebebi Libya‟nın doğu ve batı tasavvufunun ortasında orta ve batı Arap yarımadasındaki yol üzerinde bulunmasıdır. Buda kendisine önemli bir ayrıcalık, doğu ve batıyı birbirine bağlama özelliğini kazandırmaktadır.

On beĢinci ve on altıncı yüzyıllardan önce genel olarak Libya‟daki tasavvuf tarihi kiĢiler üzerinden değerlendirilmektedir. ġöyle ki Libya‟daki tasavvuf iki isim etrafında ĢekillenmiĢtir. Bunlar ġeyh Ahmet Zerruk ve ġeyh Abdüsselam el-Esmer. AraĢtırmacı bu bölümde onlara değinecektir.

A. Libya'da Zerrûkiyye Tarikatının DoğuĢu

Zerrukiyye tarikatı, Ġmam ġeyh Ebi‟l-Abbas Ahmet b. Ahmet Zerruk el-Burnusi

el-Fasiye86 nispet edilmektedir. Netice olarak kendisi sözlerle ifade edilemeyecek kadar

değerli, hakikat ve Ģeriatı bir araya toplayan tasavvuf büyüklerinin sonuncusudur.87

Zerrukiyye tarikatı Mağribi tasavvuf tarikatıdır. Tarihçiler tüm bu tasavvuf tarikatlarının istisnasız bir Ģekilde ġazeli tarikatının bire kolu olduklarına, ġeyh Ahmet Zerrukun ġazeli tarikatının silsilesine bir halka eklediğine ve tarikatının bu esaslar üzere ortaya çıkıp ufuklara yayıldığına ittifak etmektedirler.

Aslında ġeyh Ahmet Zerruk baĢta Libya‟da bir tarikat kurma niyetinde değildi. ġeyh kendisinden sonra mescit inĢa eden ve hizmetçisi olan ġeyh Ahmet b. Abdürrahim b. Ahmet‟le konuĢması esnasında bu fikir ortaya çıkmıĢtır. Hizmetçisi ġeyh hayattayken kendisine “Efendim bir dergâh inĢa edip onun içinde vakıflar kursak nasıl olur? Deyince

85 Taftazani, Medhalila’t Tasavvufi’l İslami, s.241.

86 Saad Zaglul, Muhammed Abdülhadi ġeire, Mahmut Hasan Atiyye es-Se‟ran, Nebile Hasan Muhammed,

Mau‟l Mevaidi‟l AyaĢi. Rıhletu’l Ayyaşi, MenĢetu‟l Mearif Ġskenderiyye, Libya trs., s.137; Eserlerin ve meĢhur kerametler sahibi bu zat PerĢembe gününün sabahında hicri 846 senesinin muharrem ayı yirmi ikisinde miladi olarak ta 1442 senesinin haziranında doğup hicri 899 senesinde ise mısratada vefat etmiĢtir bkz. El-Fasi Ahmet Zerruk, Kavaidu’t Tasavvuf, çev. Mühendis Nebil Muin Assaf, s.2; HaĢaiĢi, Rıhletu’l Haşaişi ila Libya, s.104 Bkz. Zurayki, Teracimu Libiyye, s.27.

(27)

Ģeyh Ģöyle cevap verir: “ey Ahmet miskimizin kokusu Ģimdi yayılmaz ancak toprak

altında çürüdükten sonra yayılır.”88

Bu durum onun özellikle kendisine ait bir tarikat oluĢturmak istemediğine iĢaret etmektedir. Hizmetçisine verdiği bu cevap onun ne kadar Ģahsiyetli, duygu yüklü, layığı olduğu makamı tevazu ile inkâr ettiğini ve geçen nesillere hürmet ve saygısını ortaya koymaktadır.

Maalesef zamanla tabilerine yazdığı mektup ve bilgilerin ortadan kaybolmasıyla Libya tasavvuf tarihinde oluĢan problemler bizi Zerukiyye tarikatının oluĢum ve geliĢimiyle ilgili kesin bilgiler yerine tahmin ve zanlara sevk etmektedir. Bu tarikatın kurulum yükünün ġeyh Zerruktan sonraki tabilerinin sırtına kaldığına iĢaret etmek gerekir. Sanırım erken vefat etmesi ve hayatında yaĢamıĢ olduğu sıkıntılar onu gayesine ciddi bir ehemmiyet göstermekten alıkoymuĢtur.

ġeyh Ahmet Zerruk‟un batıdan doğuya yapmıĢ olduğu ve Libya bölgesinden geçerken kendisini seven Trablus ahalisinden Ebu Abdullah el-Harubinin babası ve aynı zamanda ġeyh Zerrukun talebelerinden olan Ebu Muhammed Ali el-Harubi et-Trablusi gibi âlim ve fukahalarla irtibata geçtiği anlaĢılmaktadır. çalıĢmanın bir bölümünü bu âlimlerin bibliyografisine ayırdım. Yine Muhammed Abdurrahman el-Hattap er-Raini ve oğlu ilimle meĢhur Hattap ailesinden Ebu‟l Berekat bunlardan bazılarıdır. Ġkisi de

kendisinden tarikat almıĢ ve tabiilerinden olmuĢturlar.89

ġeyh Ahmet Zerruk birçok Ġslam beldesine yapmıĢ olduğu seferler neticesinde

Mısrata‟da90

ikamet etmiĢtir. Bu bölgede uzun süre dolaĢtıktan sonra Mısratanın Tikran bölgesinde ikamet etmiĢtir. Bu bölgeyi seçmesindeki neden bölge halkının tarikatını

kabulleniĢi ve bölgenin hac kafileleri tarafından kullanılması olmuĢtur.91

ġeyh Ahmet Zerruka burada ikamet etme sebebi sorulunca Ģöyle cevap vermiĢtir: “burada ikamet sebebimiz herhangi bir sebepten kesin olarak veya bilgimizden kaynaklı olmamıĢtır. Bu

tamamen hakkın takdiri ve tevafuki gerçekleĢmiĢtir.”92

88

AyyaĢi, Rıhletu’l Ayyaşi, s.139. Bkz. Ebu‟l Abbas Ahmet b. Muhammed b. Nasır ed-Deri‟, er-Rıhletu’n Nasırıyye, 1121-1122/1709-1710, Tah. ve Tak. Abdulha Fizmeluki, es-Suveyda Basın Yayın Dağıtım, Ebu Dabi, BirleĢik Arap Emirlikleri 2011, c.I, s.219.

89 Bkz. HaĢyem, Ahmed Zerruk vez Zerrukiyye, s.163.

90 Trablus‟un Ģehirlerinden biridir. Trablus Ģehrinin yaklaĢık 215 km. doğusunda bulunmaktadır. Önceden beri

ticari faaliyetlerle meĢhurdur. Kuzeyden Sitre körfezinden baĢlar. Eski baĢkenti deniz kıyısındaki kasrı Ahmet‟tir. ġuan ki baĢkent ise el-Mevatindir. Bkz. Zavi, Mu’cemu’l Buldani’l Libiyye, en-Nur Kitapevi, Trablus, Libya, 1388/1968. s.316.

91

Trablusi, Et-Tizkar Fimen Melike Trablus vema kane biha Minel Ahyar, s.172.

(28)

Açıkçası ġeyh Zerruk bu Ģehri tercih etme sebebini belirtmemiĢtir. Ancak Ģeyhin bu Ģehri tercih etme sebebi bu Ģehrin mütedeyyin sakinlerinin doğası, yumuĢak safi fıtratları ve bedevi tabiatın hâkim olduğu Ģehrin sükûnetidir. Çünkü Ģeyh bu Ģehri batı ve doğuyu bağlayan bir köprü olmasına nazaran tarikatının kabul görmesine ve yayılmasına elveriĢli bir ortam ve çevre olarak bulmuĢtur. Kanaatimizce Ģeyhin bu bölgeyi tercih etmesindeki bir baĢka faydada kafilelerin onu rahat ziyaret edebilmesi ve onlara yardımcı olabilmesiydi. ġeyhin vefatından sonra buradan geçen hacılar genellikle canını ve malını onun yanında Allah‟a emanet eder ve dönünceye kadar ve bu zaman zarfında sıkıntı çekmezdi. ġeyh Zerruk tarikatının yaygınlaĢmasıyla bu beldenin Ģeref

ve kıymetini arttırmıĢtır.93

Bana göre Zerruki tarikatının Libya‟da doğuĢu, Arap yarımadasında ilk sistemli, resmi tasavvufun baĢlangıcıdır. Çünkü ġeyh Zerruk Libya tasavvufunda müceddid olarak kabul görmektedir. ġeyhin veli ve âlim olduğu bilinmesine rağmen sancağı altına giren Libyalı müritleri, bu hareketten ayrılıp baĢka bir tarikat oluĢumuna gitmemiĢlerdir. ġeyhin öğretileri, kitap ve seferlerden öteye geçmemiĢlerdir. Belki de

bunun dolayı ġeyh Zerruk tasavvufi kavramları öğretmesine rağmen olağan üstü iĢler,94

kerametler95 ve insanları kendine çekecek tasavvufi menkıbelere ehemmiyet

vermemiĢtir.

Libya‟da Zerruki tarikatının gerileme ve çekilmesinin bir sebebi de Ģeyh

Abdüsselam el-Esmerin bu bölgede ortaya çıkmasıdır. ġeyh Abdüsselam aslen Fevatir96

kabilesinden olup hicri 880 miladi 1475 senesinde Zliten97 Ģehrinde dünyaya gelmiĢtir.

Bir müddet ġeyh Zerruktan ilim tahsili etmiĢtir. Bu mübareğin ortaya çıkmasıyla gözler

kendisine çevrilmiĢ müritler kendisine intisap etmiĢtir.98Libya‟nın bu bölgesinde

Zerrukiye tarikatının bazı müritleri ve Ģeyhin eserleri hala varlığını korumaktadır.

93 Bkz. Deri‟, er-Rıhletu’n Nasırıyye, c.I, s.220.

94 Bunlar müridin elinden tövbe aldığı ve iradesini bağladığı Ģeyhten taraf gördüğü olağanüstü hallerdir. Bkz.

Abdurrezzak el-KaĢani, Mucemu Istılahati’s-Sûfiyye, Tah. Abdulâli ġahin, el-Menar Yayınevi, Kahire 1413/1992, s.178.

95 Evliyanın kerametleri ile buna benzeyen Ģeytani haller arasında birçok farklılıklar vardır. Kerametlerin sebebi

iman ve takvadır. ġeytani hallerin sebebi ise Allah ve Resulü tarafından yasaklanan Ģeylerdir. Bkz. Acem, Mevsuatu Mustalahati’t Tasavvufi’l İslami, s.183.

96 Bu kabile bireylerinin soyu beni haĢime dayanmaktadır. Nesepleri Hz. Peygambere ulaĢmaktadır. Takva ve

ihlaslarıyla meĢhurdurlar. Aralarından Zlitende büyük bir üne sahip olan ġeyh Abdüsselam el-Esmer gibi birçok Salih ve mutasavvıf Ģahsiyetler çıkmıĢtır. Bkz. Muhammed Abdurrezzak Mena‟, El-Ensabu’l Arabiyye fi Libya, Nasır es-Sekafiyye kurumu, el-Vahde Yayınevi, Bingazi, Libya 1975.

97

Trablusgarp‟ın Ģehirlerinden birinin adıdır. Mısratanın 54 km. batısında bulunmaktadır. ġehirde aktif ticaret hayatı olmakla beraber birçok dergâh ve dükkân bulunmaktadır. Miladi 1960 senesinde Ģehirde el-ma2hedu‟l esmeri adında bir eğitim merkezi kurulmuĢtur. Burası Ģeyh Abdüsselam el-esmerinin dergâhıdır. Bkz. Zavi, Mu’cemu’l Buldani’l Libiyye, s.170.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu bağlamda okul öncesi dönemde kullanılan AG teknolojilerinin içerisinde barındırdığı unsurlar ve özellikler, çocukların AG teknolojisi içeren uygulamalara yönelik

Verilen bilgilere göre tarihi sürece baktığımızda KızılbaĢ isminin ve oniki dilimli kızıl tacın ortaya çıkıĢının kaynağının ġeyh Haydar ve ġah

Aym yazarlar (24) epidural analjezi altmda vaginal dogum yapan hasta- larda % 0.25 bupivakain yerine % 0.25 bupivakain + 0.1 ml% 8.4'liik NaHC03 kart$tmt kullamldigmda latent

Bu geliĢmelere paralel olarak tarih öğretimi geliĢti, Ahmed Refik gibi dönem tarihçi-eğitimcileri ders ve dersin öğretimi-ders kitapları konusunda

Şevki Efendi, Dünyanın çeşitli yerlerindeki Bahailerden oluşan 27 kişiyi Bahai dinini korumak ve yaymak için atadı (Emrin Elleri) ve bu kişiler Şevki Efendinin ölümünden

臺北醫學大學活動成效報告表 活動 名稱 臺北醫學大學 品德教育系列活動 活動 時間 98 年 03 月 01 日 至 98 年 04 月 30 日 活動

)LUPDODUÕQ GÕú SD]DUGDNL IDDOL\HWOHULQLQ XOXVODUDUDVÕ SD]DUODPD NDYUDPÕ ER\XWODUÕQDXODúPDVÕELUJHFHGHJHUoHNOHúPH]X]XQYH\RUXFXELUVUHoLoLQGH EHOLUOL

9 Urduca olarak kaleme alınan bu nâdir taşbasımı eser Ahmedabad’da bulunan Seyh Vecîhüddîn Alavî hankâhındaki Farsça yazma eserden tercüme edilmiştir. Geri