• Sonuç bulunamadı

D i leri Sözcüsü Hami Aksoy

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "D i leri Sözcüsü Hami Aksoy"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)www.aydinlik.com.tr. VATAN EMEK NAMUS KURULUŞ: 1921. 2 TL. 12 ŞUBAT 2019, SALI. YALAN UYGUR HABERİNİ ARAŞTIRMA GEREĞİ BİLE DUYMADILAR. BU NASIL HÜKÜMET. TürkDışişleri,UygurmeselesiyleilgiliCIAyalanlarıyladolubiraçıklamayaptı.AbdurrehimHeyit’in öldüğüiddiasıvideoileyalanlandı.AkParti,İyiParti,MHP,HDPveSaadetPartisiiseyalanaortakoldu ‘Sağlığım iyi’. BAŞYAZI. DIŞİŞLERİ Bakanlığı’nın Uygur halk ozanı Abdurrehim Heyit’in Çin’de bir hapishanede öldürüldüğü iddiasına, Çin’den videolu yalanlama geldi. Videoda sağlıklı olduğu görülen Heyit, “Bugün 10 Şubat 2019. Şu an sağlığım iyi. Hiçbir şekilde kötü muameleye maruz kalmadım” diyor. Heyit’in görüntülerine rağmen Dışişleri açıklamasını geri çekmedi. Çin’den “İddialar çok çirkin, resmî girişimde bulunduk” açıklaması geldi.. CIA’nın Uygur hayaleti T. Ortak koro. ürkiye’de bir hayalet dolaşıyor. Abdurrehim Heyit hayaleti! CIA’nın bütün tetikçileri bu hayalet üzerinden Türk-Çin dostluğuna karşı savaş açtılar. İktidar ile Dışişleri, HDP ile İyi Parti, Uygur ayrılıkçıları ile sözde Türk milliyetçileri... “Uygurlar katlediliyor” diye çığlık çığlığa bağırıyorlar. Önceki gün de Heyit’in işkenceyle öldürüldüğünü uydurdular. Ak Parti, İyi Parti, MHP, HDP ve Saadet Partisi, Erdoğancılar ile Gülcüler, Nurcular ve Nakşiler aynı yalanda buluştular. Bu gelişmelerin iki sonucu: Bir, iktidar CIA yalanlarını teyit dahi etmeden Çin dostluğunu dinamitleyecek kadar basiretsizdir. İki, muhalefet tamamıyla Atlantikçi sisteme teslim olmuş vaziyettedir. Bu amaçla önümüzdeki seçimler büyük önem arz ediyor. Türkiye’yi Avrasya rotasına sokacak, Asya ile Avrupa arasında köprü olacak bir seçenek aranıyor. Vatan Partisi bu göreve tüm kadrolarıyla hazır!. Dileri Sözcüsü Hami Aksoy. YALAN kampanyasının başını çekenlerden biri Meral Akşener oldu. Akşener, “Türk Milleti bir büyük değerini daha Çin zulmünde kaybetti” mesajını paylaştı. HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da “Dışişleri Bakanlığı, sonunda Çin zulmü altındaki Uygur Türkleri için bir adım atmış ve kampların kapatılması gerektiğini söylemiş. ‘Günaydın’ diyoruz” ifadelerini kullandı. Saadet lideri Ka- Sayfa ramollaoğlu ise Heyit’in işkenceyle öldürüldüğünü iddia etti.. 8. ı r a l ı c n a l a y n ı n ’ CIA TÜRK basını, dün Çin yalanlarını manşetine taşıdı. Yenişafak gazetesi “Doğu Türkistan Yalnız Değil” başlığını atarken, Gül ve Davutoğlu’na yakınlığıyla bilinen Karar gazetesi “Zulme Karşı Tek Yumruk” manşetiyle çıktı. Nurcuların gazetesi Yeni Asya da “Uygur Türkünden Sitem Var” diye yazdı. Star, Güneş, Takvim, Yeniçağ, Yeni Akit gibi Hükümet’e yakınlığıyla bilinen pek çok gazetenin haber sitesi de “Abdurrehim Heyit işkenceyle katledildi” iddiasını paylaştı.. Avrupa Birliği ve Japonya, ABD’nin başlattığı ticaret savaşına karşı birleşti. Aralarında imzaladıkları Serbest Ticaret Anlaşması (STA) ile dünyanın en büyük serbest ticaret alanı oluşturuldu. Fakat Türkiye devre dışı kaldı. TÜRKİYE’NİN Brüksel’deki AB Daimi Temsilciliği’nde üst düzeyde görev yapmış emekli bir diplomat, anlaşmayı Aydınlık’a değerlendirdi. Anlaşmanın Türkiye açısından ciddi sıkıntı yaratacağını belirten diplomat, “Japonya’nın malları önce AB ülkelerine gelecek. Türkiye ile AB arasında gümrük birliği olduğu için ülkemize AB üzerinden sıfır gümrükle mal girecek. Biz Japonya’ya mal satmak istediğimiz zaman ise Japonya gümrük vergisi alacak. Eşit olmayan bir durum” dedi. 7’de. Okur hattı.  8’de. 0530 163 08 70. ‘İdlib konusunda hemfikiriz’. Sayfa. 5. MİLLİSavunma Bakanı Hulusi Akar, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile bir araya geldi. Akar ve Şoygu arasında, İdlib’deki silahsızlanma bölgelerinde kararlı önlemler alınması konusunda mutabakat sağlandı. 11’de. Sayfa. 6. Yerel seçimler ve Vatan Partisi. Birlikte Güçlüyüz. İKİ AL, BİR OKU BİR OKUT. halklailiskiler@aydinlik.com.tr. AYDINLIK 01. CMYK. SEMİH KORAY’IN YAZISI 14’DA. Sayfa. YEREL seçimlere giderken Vatan Partisi, kendisini seçenekleştiren dört önemli üstünlüğe sahiptir: 1) Her geçen gün pratik içinde doğrulanmaya devam eden programı. 2) Milletin bütününü birleştirme irade ve yeteneği. 3) Millet içinde yaşayan Atatürk birikimini toplumsal bir güce dönüştürme hedefi. 4) Rant üretme ve üleşme değil, halka hizmet ruhuyla donanmış olması.. 10. Karlov müzesi Atatürk’le dolu ANKARA’DA suikasta kurban giden Rusya’nın eski Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un anısına, Antalya’da müze açıldı. Karlov’a ait çok sayıda özel eşyanın bulunduğu müzede Atatürk’ün resim ve heykelleri ile Atatürk konulu Türkçe ve. Lucescu dönemi sona erdi. Rusça kitaplar dikkati çekti. Müzeyi gezen Karlov’un eşi Marina Karlova, “Mustafa Kemal Atatürk modern, laik Türk devletinin kurulmasına büyük katkı sağladı. Eşim de çok saygı gösteriyordu, seviyordu” dedi. 10’da. Fenerbahçe’nin rakibi Zenit SPOR’DA. 10. 13. YILDIRIM KOÇ. AKP’ninsaadet zincirikoptu UFUK SÖYLEMEZ. Bunlarıekonomi götürecek! SABAHATTİN ÖNKİBAR. İhlas’afeveranımın ikisebebi YAVUZ ALOGAN. Deve güreşi KEMAL ATEŞ. Yaşamınıyitirdi aramızdanayrıldı ISSN 2146-2356. MİLLETİ ve özellikle üreticileri kazanmak. Bu amaca yönelik program ve siyasetler. Taban öncüyü yönetmez, öncü tabana önderlik eder. Tarih boyunca geçerli olan Hz Muhammed ve Atatürk örnekleri. Toplumun sisteme sığmadığı tarihsel durak. Halk öncüsüne kavuşur, kabuklar kırılır, duvarlar yıkılır.. VENEZUELA krizinin ardında jeopolitik nedenler ve küresel düzeyde enerji savaşları vardır. Venezuela’nın Rusya ve Çin ile yakın işbirliği ABD’yi ciddi bir endişeye düşürmüştür. Bu durum Monroe Doktrini’nin köküne dinamit koyacak bir mahiyet taşımaktadır. AMİRAL SONER POLAT’IN YAZISI 9’DA. Sayfa. Kimi kazanacağız. AB ve Japonya anlaştı Türkiye devre dışı kaldı. Monroe Doktrini ve Venezuela. Sayfa. D. oğu PERİNÇEK. ilkeryucel@aydinlikgazete.com  M. İLKER YÜCEL.

(2) 2. 12 Şubat 2019 SALI. Hazırlayan: Sıla Kemahlı halklailiskiler@aydinlik.com.tr. Siyaset ve kuvvet ilişkisi Kuvvet,enetkilipropagandadır.Kuvvet,gericisaldırılarıgeripüskürtecekve onlarıbölecek,medyayalanlarıvesandıktuzaklarıylaesiralınankitleleri onlardankopartacakenönemlisilahtır.Kuvvet,bütünoyunlarıbozar MEHMET ULUSOY. Ş. U geçen 30 yılda, devrimciler, sosyalistler olarak, beynimize çakılmışcasına öğrendiğimiz en önemli gerçek, siyaset ve kuvvet ilişkisidir. Ne kadar doğru siyasetler savunursan savun, ne kadar haklı olursan ol, bunları bir kuvvete dönüştürmedikçe etkili olmak mümkün olmuyor. Kuvvet deyince, hiç kuşkusuz en başta siyasal, ideolojik ve örgütsel çalışmayla yaratılan kitle ve kamuoyu desteği akla gelir. Biz de kuvveti hep bu anlamda kullanacağız. En somut ifadesi, seçimlerde alınan oydur. Elbette doğru analiz edilmek kaydıyla, özellikle geçmiş 30 yıllık deneyimi de dikkate alırsak, sandığa yansımayan birçok başka etkeni de oy üzerinden analiz etmek olanaklıdır. İki olgu, bu gerçeği geçen 30 yılda bize döne döne öğretti. Birincisi, 12 Eylül’ün seçim yasasına koyduğu yüzde on barajıdır. İdeolojik nitelikteki bu uygulamayla emperyalizm ve işbirlikçi sistem, amacına tam olarak ulaşmıştır. Sistem dışı partilere konan bu barajla, Vatan Partisi’nin olsun, diğer sol partilerin olsun sandıkta aldıkları toplam oy, bırakın barajı aşmayı hiç bir zaman anlamlı bir sayıya ulaşamadığı gibi, giderek neden ve sonucun birbirini karşılıklı koşullandırdığı kısır bir döngü yaşanmıştır. Yani, oylar düşük çıktıkça kitlelerin en çok önemsediği bir kuvvet, bir çekim merkezi olgusu, algısı oluşmadığı için, bütün çabalara rağmen bir sonraki seçimde oylar, -artan seçmen sayısına rağmen- daha da düşmüştür.. İKTİDAR MÜCADELESİ İkinci olgu ise, iktidar mücadelesinin daha temel ve diğer ayağını oluşturan, parlamento dışı kitle eylemlerinin ulusal-devrimci siyaseti iktidara taşıyacak bir kuvvete dönüştürülememiş olmasıdır. Başka deyişle, her aşamada yeni kuvvetler toplayarak emperyalizme ve mafya-tarikat iktidarına karşı caydırıcı, geri adım attırıcı istikrarlı mevziler kazanılmasını ve korunmasında da istenilen başarı sağlanamamıştır. Nesnel koşulların varlığına rağmen öznel bir güç ve irade merkezinin zayıflığını gösteren bu büyük boşluk, CHP yönetimini gaspeden Soroscu liberallerin sah-. te solcu, sahte Cumhuriyetçi siyasetleriyle doldurulmaya çalışılmaktadır. Bu da, özellikle AKP iktidarı döneminde yaşanan büyük kitle hareketleri ve öncü parti örgütlenmesi deneyiminden çıkan, üzerinde çok yönlü ve derin düşünülmesi gereken, çıplak ve acı bir gerçeğimizdir. Milyonların hayatı değiştirme pratiğine katıldığı Gezi ya da Haziran Ayaklanması, Silivri Direnişleri, büyük Ankara, İstanbul, İzmir Cumhuriyet mitingleri, sanki hiç yaşanmamış gibi unutulmaya terk edilmiş görünüyor. Onların yarattığı büyük enerjiyi, antiemperyalist bilince ve duyarlılığa dayanan caydırıcı, geri adım attırıcı, hizaya getirici, alçaklığın ve ihanetin bütün biçimlerini sergileyici kuvveti görmezden gelebilir miyiz? Atatürkçü Cumhuriyeti yıkmaya çalışırken çakal taktiği izleyen karşıdevrimci mafya-tarikat sistemine, büyük bir Cumhuriyetçi vatansever kuvvetin kararlılığını, gücünü gösteren ve hissettiren, geri adım attıran deneyimini unutmak mümkün mü?. KUVVET EN ETKİLİ PROPAGANDADIR Devrimci propaganda ve kitle çalışmasında sadece devrimin temel kuvvetleri olan emekçi sınıfları, ulusal güçleri ve aydınları ikna etmek her zaman yeterli olmuyor. Örneğin günümüzde ABD emperyalizmine ve piyonlarına karşı ara güç konumundaki yalpalayan AKP’yi ve benzeri kuvvetleri, onların sınıfsal karakterinin ve nesnel koşulların izin verdiği belli bir noktaya kadar ikna etmek, Türkiye’nin çıkarlarını daha istikrarlı savunmalarını sağlamak için de ulusal bir ihtiyaç ve zorunluluk olabiliyor. Bunun için iki yol ve yöntem sözkonusu. Birincisi, gerçeğin bilgisine dayanan sözlü anlatım ve propagandadır. Bu aslında fazlasıyla yapılıyor. Ancak, anlatılan ne kadar bilimsel ve gerçekçi olursa olsun, söz konusu olan vatan savunması da olsa, özellikle Atatürk düşmanı, devrim karşıtı sınıf ve güçlerin salt fikri çabayla istikrarlı bir çizgiye ikna edilmesi zor, hatta imkânsızdır. Olgular bunu yeterince kanıtlıyor. İşte bu noktada ikinci yol, belirleyici ol-. maktadır. O da, devrimci çalışma ve halk hareketi ile caydırıcı, geri adım attırıcı bir kuvvet ya da ağırlık merkezi yaratmaktır. Çünkü, anlamlı bir sayısal güce ulaşmış ulusal devrimci bir kuvvet ve seçenek, haksızlığa, adaletsizliğe, yolsuzluğa ve suça batmış, sahte milliyetçilik ve sahte vatanseverlikle varlığını sürdürmeye çalışan bir siyasi iktidarın korkulu rüyasıdır. Şimdilik ABD güdümlü, sahte, yapay bir Kılıçdaroğlu muhalefetiyle durumu kurtarıyorlar. Özetle, kuvvet, en etkili propagandadır. Kuvvet, gerici saldırıları geri püskürtecek ve onları bölecek, medya yalanları ve sandık tuzaklarıyla esir alınan kitleleri onlardan kopartacak en önemli silahtır. Kuvvet, bütün oyunları bozar.. TİP’TEN, 68’DEN 70’LERDEN DERSLER Geçmiş deneyimlerden de çok iyi biliyoruz... 1960’larda bütün sosyalistlerin ve devrimcilerin desteklediği Türkiye İşçi Partisi, (TİP) yaklaşık yüzde 2,5 oy oranı ve 15 milletvekili ile, büyük bir caydırıcı, sözünü dinleten, gerici saldırganlığı dizginleyen anlamlı bir kuvvete sahipti. Sadece bu, başlıbaşına, hatta kendiliğinden en önemli propaganda unsuru olduğu gibi, TİP yöneticilerinin açıklamaları, konuşmaları, siyasi etkinlikleri işçi, köylü ve yoksul kitleler tarafından önemseniyor, dikkatle, ilgiyle dinleniyor, izleniyordu. Evet o TİP, aklı başında kimsenin, gericitutucu bile olsa, itiraz edemeyeceği doğru ve güzel bir programa sahipti; ama esas başarısını bu programı tamamlayan ve onunla yaratılan, birleştirilen büyük kuvvetten alıyordu. O gün de bugün de değişmemiştir; devrimciler için başarının birincil ölçütü halk kitlelerinin gönlünü kazanmak ve kuvvet toplamaktır. Ve o gün de bugün de devrimci partilerin üye ve sempatizanlarının büyük çoğunluğu öncelikle program ve stratejiye değil, onun somut, güncel, siyasal-toplumsal sorunlardaki tavırlarına karşı duyarlıdırlar. Program ve stratejiyi kavramak ise, bilinç yükselmesine ve öncüleşmeye koşut olarak adım adım gerçekleşir. Özetle, teori ve program ne kadar güzel ve mükemmel olursa olsun, son tahlilde belirleyici olan, devrimin bir toplumsal kuvvet yaratarak gerçekleştiğidir. Bu yaratılmadığı sürece bütün teori ve programlar tarihsel bir belge olarak kalmaya mahkûmdur. İnsanlık tarihi, hayata geçememiş ve başarıya ulaşamamış birçok güzel ama ölü programlarla doludur. Hatta bu tür nedenlerle bir çok devrimci program, gerici sınıfların “kendilerini yenileme” ve “reformlar”ının malzemesi olma şanssızlığını yaşamıştır. 1970’lerde ise, 60’lardaki, tek bir merkezde birleşmenin ve etkili bir kuvvet ve çekim merkezi olmanın büyüsü bozuldu. Kuşkusuz şu doğru şu yanlı demekten çok, bugün açısından çıkarılabilecek dersler önemlidir. 49 parçaya bölünmüş sol örgütlerin peşinden giden ortalama devrimci taraftarlar açısından programın fazla bir önemi yoktu. Solda olsun, sağda olsun yaşanan, büyük bir bilgi ve bilinç kaosuydu. O nedenle emekçilerin devrimci aydınlara en çok yönelttiği sorulardan biri “Neden birleşmiyorsunuz?” sorusuydu.. Kuvvet yaratmanın sırları Kapitalist-emperyalist sistemin denetiminde, kitlelerin algısını şekillendiren, yöneten ve bilinçlerini çarpıtan ve gaspeden yeni iletişim araçları ile karşıkarşıyayız. Yığınlar halinde kentleşmenin ve medya kültürünün şekillendirdiği, eski saflaşma ve siyasal, kültürel biçimlerden farklı yeni duyarlılık, yaşam tarzı, öncelikler ve kimlik biçimleri geliştiren yeni bir kültürel tablo sözkonusu. Bu tabloda, kimlik ve kişilik parçalanması yaşayan, aptallaşmış ve şaşkına dönmüş geniş kitleler için en büyük gerçek, sanırım onları doğru anlamak, duyarlılıklarına ve alt-kimliksel değerlerine belli bir bağlamda saygı göstermektir. İnsan ruhunu her yönüyle kuşatan, etkileyen ve hatta belirleyen içinde yaşadığımız medya çağında, çağdaş bireyin Çünkü, emekçiler için siyaset ve devrimcilik teorik-ideolojik ya da programatik bir tartışma sorunu değildi. İşverene karşı grevin ya da direnişin başarıya ulaşmasıyla, sistemin değiştirilmesi, emperyalizme karşı mücadelenin sırrı, denklemi aynıydı: Bütün devrimci, yurtsever güçleri birleştirmek ve anlamlı, etkili bir kuvvet yaratmak. Mücadele, savaş bir siyaset oyunu değil, hayat memat meselesidir; bir kuvvet yaratarak gerçek anlamda iktidara yürüme meselesidir. Bütün güçleri birleştirmenin ve etkili bir kuvvet olmanın sırrı ise, temel stratejik hedefte birleşmek koşuluyla farklı fikir, yorum, üslup, analiz, değerlendirme, söylemlerin, örgütlenme biçimlerinin bir ayrılık konusuna dönüştürülmeme kararlılığı, esnekliği ve sağduyusunda yatmaktadır.. BİRLEŞTİRME ROLÜ Devrimci bir program ve strateji hedefinden şaşmadan onu gerçekleştirecek kuvvet, bütün bilimsel, estetik, teknik, örgütsel, ekonomik olanak ve yöntemlere titizlikle uyularak yaratılabilir. 1960’ların ve 70’lerin birbirine karşıt iki eğilimi ile bu dönemlerde solun sanat ve edebiyata verdiği önem arasında da bir koşutluk vardır. 1960’larda TİP’le gerçekleşen ve 68 devrimci dalgasıyla doruğa çıkan birliğin ve kitlesel bir kuvvetin oluşmasında, sanat ve edebiyata verilen önemin, sanatçı ve edebiyatçıların büyük çoğunluğunun TİP üyesi olması ve 68 Hareketinde yer almasının tayin edici rolü vardır. 70’lerde ise sanat ve edebiyat, büyük ölçüde siyasetin bir eklentisine, sloganlaşmış bir onaylayıcısına dönüştü, karikatürleşti. Dolayısıyla var olan nitelikli sanat da sol örgütlerden uzaklaştı ve. toplumsal, psikolojik (ruhsal) dünyasını bilmek, siyaset dahil ne yaparsak yapalım bunu temel bir gösterge olarak kabul etmek, artık atlanamaz, ertelenemez bir zorunluluktur. Yeni ve etkili siyasal propaganda biçim ve söylemlerini, taktiklerini bu verilere göre belirlemek gerekmektedir. Bir yanı kirlenmiş diğer yanı hâlâ doğal, saf ve temiz kalmış kitlelerin parçalanmış ruhsal dünyasıyla, diğer deyişle gönül dünyasıyla bütünleşmek anahtar niteliğindedir. Ancak bunu başarabilmek, günün olağanüstü değişken, kaypak siyasal-kültürel dünyasında oldukça çetrefillidir. Bedeli, sabırdır, halka güven ve kararlılıktır, stratejik iyimserliktir; günlük, konjonktürel siyaset manevralarının tuzağına düşmeden kitlelerin güvenini koruyabilmektir. devrimin nitelikli tamamlayıcısı, devrimci ruhu yükselten ve birleştiren rolünü oynayamadı. Burada, teori ile pratik, evrensel olan ile özgül-ulusal olan, içerik ile biçim arasındaki bütünleştirici dinamik bağa dikkat çekmek gerekiyor. Nihayet, ideolojik-siyasi amaç ile onu gerçekleştirecek -içeriğin bir biçimi olarak ya da enerjinin dışa yansıması olarak- kuvvet arasında estetik ve sanatsal bir ilişki olduğunu görürüz. Bazılarının sandığı gibi estetik ya da güzel olan, salt bir biçimsel dış görünüş, dış güzellik olayı değildir. Aksine içeriğin ve anlamın esas taşıyıcısı iç güzelliktir. Dış güzellik ise; içerik ve biçim arasındaki çatışmanın, gerilimin yarattığı büyük enerjiyle, toplumun özgürleşmesi ve gelişmesi doğrultusunda ulaşılan sentezin, uyumun bir yansımasıdır, dışavurumudur. Devrimci siyaset ise, görünenin tamamen yanıltıcı, sahte, yalan olduğunu bilmekten, yani anlamdan koparılmış ve çarpıtılmış, yozlaştırılmış salt biçimsel dış güzelliğin medyatik tuzaklarına direnmekten geçmektedir. Devrimciler açısından dış güzelliğin, yani örneğin bir partinin siyasal görümünü ya da kamuya yansıyan vitrininin onun düşünselörgütsel iç dinamiğini doğru yansıttığı, yani iç güzelliği ile uyum içinde olduğu ölçüde bir anlamı, cazibesi ve etkileme gücü vardır. Dolayısıyla Türkiye gerçekliğinde devrimci siyasetin özünü; dipteki derin ulusal ve toplumsal çatışmayı çözmenin ve aşmanın, böylece kitlelerin bilincindeki yanılgıları ve sahtelikleri tersine çevirmenin ve gerçeğin bilincini egemen kılmanın propaganda, eğitim, ögütlenme, taktik, yönetim biçim ve yöntemleri oluşturur.. Kıdem tazminatı ‘volkan’ gibi yakar ORHAN ÖZKAYA İŞÇİ sınıfının kolunu, kanadını kırmak, küresel sermayenin desteğini alabilmek ve onu kendi alanına çekebilmek için, çalışanlara darbe indirmek anlaşılır bir tutum değil. Aslında sermaye sınıfı “konkordato” ilânlarıyla krizi belli bir süre erteleyerek, ötelemeye çalışıyor. Bu arada da işçi çıkarmaları yoğun bir şekilde sürdürülerek, krizi çalışanların sırtına yıkma anlayışı devam ediyor. Ancak enkazın altında kalmaktan yine de kurtulması mümkün değil. Bu kriz, üretim alanında karşılaşılan çıkmazları, halkın çektiği sıkıntıları ve en önemlisi de, rejim değişikliğinin yarattığı çıkmazları ortaya koyuyor. Kıdem tazminatıyla uzun zamandan beri uğraşılıyor, çalışanların birikimleri kurulan “Varlık Fonu”na aktarılarak, emekçilerin üç kuruşuna göz dikilecek. Bu değişiklikleri yapabilmek için, sanki kıdem tazminatında sorunlar varmış, bunun önüne geçilecekmiş gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Bu nedenle ilgili bakanlar sürekli işçi lehine düzenleme getiriyorlarmış havası yaratarak, konuyu ana konumundan saptırmanın yollarına başvuruyorlar. İlgili Bakanlar, “Türkiye’de şu anda çalışanların yüzde 80’i kıdem tazminatı sorunu yaşıyor. Böyle bir yapının daha fazla sürdürülmesi mümkün değildir. Bu çalışanın hakkı... Korunmalı ve güvence altında olmalı. Bu güvence, işverenin himayesinde toplanıyor. En iyi. AYDINLIK 02. CMYK. işveren bile zora girdiği zaman burada mağdur olan yine çalışan oluyor. Bu mağduriyeti gidermek için bir fon oluşturacağız. Burada işveren işçinin hak ettiği ücreti fona yatıracak. Bu konuda yolun başındayız. İlgili bakanlıklarla çalışmalar tamamlandı. Onay alınırsa sahaya çıkacağız. 41 yıl önce hazırlanan iş kanununda bir fon kurulmasını öneriyor. Ama biz bunu kuramamışız. Yüzde 80 mağduriyet yaşanıyorsa bundan yararlanan büyük bir kitle var demektir. Çalışanın hakkını koruyabileceğimiz bir yapı oluşturacağız. İki, üç ay içinde bunu başarmayı hedefliyoruz. Yıl sonuna da kalabilir” şeklinde açıklamalar yaparak, işçinin açlık, yoksulluk içinde kıvrandığı bir ortamı görmezden geliyorlar.. İŞÇİ HAKLARINI BUDAMAK ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR Sarı sendikacılık haline gelen ve sendika ağalarının elinde işlevini yitirerek sadece ücret sendikacılığı, bürokratik sendikacılık halini alan günümüz sendikacılığıyla bu gerici saldırıları yok etmek olanaksız. Bu duruma işçi sınıfının partileşme ve Meclis’te yer alma olanağının 12 Mart, 12 Eylül faşist darbeleriyle, TİP örneğinde olduğu gibi elinden alınması da eklenince, ABD ve küresel sermaye tarafından, devletin teslim edildiği karşıdevrimci anlayış bütün kaleleri birer birer yıkıma uğratmayı engelsiz sürdürmeye çalışıyor. Toplumun sosyal ve kültürel yapısını, kendi çağ. dışı yapısına, OHAL’in yarattığı olanak sayesinde KHK’lerle tamamen ülkeyi dönüştüremeye çalışmak çıkmaz bir yoldur. Halkın sosyal yapısıyla oynayarak onu etnik, dinsel ve mezhepsel köklere ayrıştırmak ve böylelikle küresel sermayenin sömürü yolunu temizlemek, emeğin ayakları üzerinde doğrulmasının yollarını yıkmaktır. İşçi sınıfının toplumsal dokusu bu yapay saldırılarla ortadan kaldırılacak özellikler taşımaz. Onun toplumsal yapısı, üretim gücündeki stratejik kudretinden gelir. Üretim araçlarını elinde bulunduranlar, onun emek gücüne mutlaka gereksinim duymadan üretim yapamayacaklarına göre, işçi sınıfını tamamen köleleştirmeden ve biat kültürü altında kötürümleştirerek işlevsizleştiremezler. Tarih böyle bir olaya tanıklık yapmamıştır. Mutlaka diyalektiğin yasaları hükmünü yürütür, yürütmektedir... Onun elinden bayrağı kimse alamaz; o, mutlaka onurlu duruşuyla, tarihsel geçmişiyle bayrağını elinden düşürmez. Onun biat etmesi-. ni beklemek, onun çelikleşmiş iradesini hesap etmemektir.. İŞÇİ SINIFI SERMAYEYE YEM YAPILAMAZ Kıdem tazminatını, “Patronların emrine vereceğiz!” diyerek, nasıl kullanılacağı tüm toplum tarafından öngörülebilen, hesabı verilmeyen “Varlık Fonu” uygulamalarıyla, “Örtülü ödenek” savurgan harcamalarla, kazanılmış hakları zapt edebilirsiniz, ama işin içinden çıkamazsınız. İşsizlik fonuna el koyarak yok edebilirsiniz... Onun haklarını budayarak, küresel sermayeye şirin görünebilirsiniz, yerli işbirlikçilerle birlikte ülkenin varlıklarını yağmalayabilir, rant ekonomisinin iştahının kabartarak halkımızın sömürü düzeninde yoksul ve çaresiz kalmasının yolunu açabilirsiniz; ancak halkımızın büyük bir öfkeyle ayağa kalkmasını durdurmaya gücünüz yetmez. Bu tür fırsatçı yaklaşımlarla ayağına, sigortasına basılan işçileri durdurabilmek mümkün olabilir mi? İşçi sınıfının kazanılmış haklarıyla bu şekil-. de oynamak, kendi iktidar gücünün büyüsüne kapılarak, ortalığı temizleyebileceğini zannetmek, büyük bir hesap hatası yapmaktır. İşçi sınıfının gücünün ne olduğu asla tahmin edilemez. Hiçbir yasa ve kurala değer vermeden son sürat yasa dışı eylemlere devam etmek bir kazanım sayılamaz. Küresel sermayenin, yıllardır dayattığı işçi sınıfının kazanımları, askeri cuntaların bile aşındıramadığı bilinen bir gerçek iken, KHK’ler ile yok etmek, işçiyi dışlamak, tasfiyeye kalkmak akıl alır bir tutum olamaz; işçilerin kıdem tazminatını, emeklilik güvencesini yok etmek mümkün değildir. Bundan böyle işçiler, kiralık olarak özel işçi bürolarının elemanı ve komisyon karşılığında hiçbir hakka sahip olmadan kiralanacaklarını, emeklerinin satın alınacağını, “esnek çalışma” adı altında, tamamen eriyen haklarını görmezden mi gelecek, kabul mü edecek? İşverenlerin “kölesi” konumunda ve açlık koşullarında çalıştırılacaklarını sineye mi çekecekler? İşte bu nedenle kıdem tazminatı volkan gibidir, yakar..

(3) 12 Şubat 2019 SALI. Hazırlayan: Sıla Kemahlı. halklailiskiler@aydinlik.com.tr. Çatlak kolonlar DENiZ KUMU yüksek kiralar. Bu kitap sokak hayvanlarını doyuruyor. Türkiye tedirgin HABER MERKEZİ. İ. STANBUL Kartal’da çöken binanın 21 kişiye mezar olmasının ardından, çarpık yapılaşma ve rant gerçeği Türkiye’nin gündemine oturdu. Binanın inşaatında deniz kumu kullanıldığı ortaya çıktı. Aynı bölgedeki binalar için de tespit çalışmaları sürüyor. Şişli’de de dün dört bina yıkım tehlikesi olduğu gerekçesiyle tahliye edildi. Bir başka haber de Rize’den geldi. Sekiz katlı bir apartman, kolonları çatlayınca boşaltıldı. Yaklaşık bir hafta önce çöken binayla ilgili soruşturma sürüyor. Savcılık ve bilirkişi eşliğinde kusur tespit çalışmalarına başlandı. Binanın yapımında kullanılan demir ve betonun kalitesi için örnekler, betonda kullanılan kumdan da numuneler alındı. Apartmanın enkazındaki beton parçalarında, deniz kabuklarına rastlandı. Öte yandan çöken binanın yanındaki Yunus Apartmanı’nın yıkımına başlandı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, binanın enkazından çıkarılan 14 yaralının birinin taburcu edildiğini, altısının yoğun bakımda toplam 13 hastanın tedavisi devam edildiğini açıkladı.. YÜKSEK FİYATA KİRALIYORLAR! 17 Ağustos 1999 yılında en çok yıkımın olduğu ilçelerden Avcılar’da yıkılmaya yüz tutmuş ve çatlakların olduğu bir binayla ilgili va-. BODRUM HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) temsilcisi ve Türkçe öğretmeni Alaaddin Beken’in yazdığı çocuk kitabı, kısa sürede tüm satış noktalarında tükendi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan 2018 Aralık ayında çıkan ‘Bidur’un Olabilemez Maceraları’ adlı kitabın tüm geliri HAYTAP’a bağışlandı. Beken, kitabının sokak hayvanlarını doyurmasına çok mutlu olduğunu belirtti.. ‘İstanbul depremi Türkiye’nin ipini çeker’ AYDINLIK / ANKARA. tandaşlar yetkililere seslendi. Çevre sakinlerinin iddiasına göre, binanın sahibi içeride yaşayan yabancı uyruklu ailelerden yüksek miktarda kiralar alarak gelir sağlıyor.. ‘MUHATAP BULAMIYORUZ’ Yıkılma tehlikesindeki binanın yakınında oturan Yönetmen Murat Uygur, yetkililerin duruma sesiz kaldığını belirterek, “Avcılar’da 1999 depreminde kırmızı boyayla yıkılması gerektiğini belirtmek için çarpı konulmuş bu bina hala yıkılmadı. Şu anda içinde sekiz aile oturuyor. İnsanların ölmesi mi gerekiyor. Belediye telefon ettik, muhatap bulamıyoruz” diye konuştu.. ŞİŞLİ’DE DÖRT BİNA BOŞALDI Şişli’de yedi katlı dört binanın çevresi demir bariyerler konularak kapatıldı. Bina sakinlerinin güç-. lendirme çalışmaları yapıldıktan sonra yeniden evlerine döneceği belirtildi. Merkez Mahallesi’nde dairelerinde çatlak olduğu belirtilen bina sakinlerinin başvurusu üzerine belediyesi tarafından tehlike arz ettiği için binalar mühürlendi. Evde kalan eşyalar tahliye edildi. Binanın güçlendirme çalışmalarının tamamlanmasının ardından daire sahiplerinin yeniden evlerine döneceği belirtildi.. BU KEZ RİZE Rize’nin Yeniköy Mahallesi’nde taşıyıcı kolonlarında çatlaklar oluşan ve tahliye edilen sekiz katlı, 21 daireli apartmanda teknik ekiplerce inceleme yapıldı. Hazırlanacak raporun ardından binayla ilgili karar verileceği belirtildi. AFAD ekipleri, tahliye edilen apartman sakinlerini de misafirhanelere yerleştirdi.. MİMAR Kentbilimci Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, Türkiye’de imar ve şehirciliğin ilkellik ve illagalite (kanunsuzluk) olduğunu söyledi. Kartal’da yaşananlara dikkat çeken Prof. Dr. Alp, “İstanbul depremi Türkiye’nin ipini çeker” dedi. Alp, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Deprem olmadı, sel gelmedi, İstanbul Kartal’da dev bir bina kendi kendine çöktü, masum insanlar diri diri gömüldü. Haberlere bakılırsa tepesine üç ruhsatsız kat ilave edilmiş, bunlar da İmar Barışı ile aklanmış. Zemin kat ise ruhsatsız işletiliyormuş, çevredeki binalar da benzer durumdaymış. Savcılık raporu bize bunları tam olarak anlatacak.” Alp, sorumluların yargılanması gerektiğini belirterek, “Sorumlular nerede, nerede kamu düzeni ve bina güvenliği, kaçak katları görmezlikten gelen yetkililer... Tüm sorumluların yargılanmasını bekliyoruz” dedi.. bina çöktü darmadağın olduk. Muhtemel İstanbul depreminde 50 bin bina çökünce ne olacak? Ülkemizi dış güçlerin yardımlarına mı teslim edeceğiz? İstanbul’da ciddi bir deprem sadece İstanbul’u yakmaz, Türkiye’nin ipini çekebilir. İmar Barışı Türk Mimarlık ve Şehirciliği’ne yapılmış bir ihanettir. Sözde barış ile aklanan ve paklanan kimi kaçak yapılar birer betonarme tabutturdur. İmar Barışı sınırlı sayıda çıksaydı ben de arkasında olurdum. Ancak kapsam çok geniş tutuldu. Bu yasayı çıkaran eski bakanımız şimdi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday.”. ‘KÖŞE DÖNMECİLER YİNE ÖDÜLLENDİRİLDİ’. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kartal ziyaretinde, “Buradan alacağımız çok dersler var” sözlerini hatırlatan Alp, 1999 Körfez depreminden sonra da böyle dendiğini hatırlattı. Alp, “Sonuç, milyonlarca çürük ve çarpık yapıyı yasal hale getiren İmar Barışı oldu. Bu sözde barış ile ülkemizdeki uyanık köşe dönmeciler bir kez daha ödülİMAR BARIŞI İHANET lendirildi. Topal olan imar ve yakn şehircilik sistemimiz, Kartal’da İstanbul’daki binaları yıkılma çöken binanın altında bir kez laşık yüzde 70’inde n söyleye u daha ezilmiştir” ifadelerini olduğun tehlikesi “Bir etti: kullandı. devam şöyle Alp,. DOSTLAR N A. C. Kartal’daçökenbinadadenizkumukullanıldığıbelirlendi.Şişli’dedörtbina dahayıkımtehlikesiyleboşaltılırken,Rize’deçatlayankolonlarnedeniyle birapartmantahliyeedildi.Avcılar’daiseyıkımtehlikesindekibinalarınyabancıuyrukluvatandaşlarayüksekfiyatlarakiralandığıortayaçıktı. 3. candostlar@aydinlik.com.tr. 0530 163 08 70 Yuvalandrma ilanlarnz ücretsiz olarak yaymlanacaktr. lan için ya, cins, varsa rahatszlk, bulunduu ililçe, ksa bir hikaye ve size ulalabilecek bir iletiim bilgisini içeren yaz ile fotoraf bekliyoruz. Ücret talep eden ilanlar kesinlikle yaymlanmayacaktr. Okurlarmzn ücret talep eden kiilere itibar etmemesini rica ediyoruz.. ’Yapılara müdahale profesyonel olmalı’. CKD’DEN ÖZGECAN ASLAN AÇIKLAMASI:. Cumhuriyet devrimlerine sarılalım AYDINLIK / ANKARA ÖZGECAN Aslan dört yıl önce cinsel saldırıya uğradı, bıçaklandı, yakıldı ve elleri kesilerek katledildi. Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Merkezi 90’dan fazla şubesiyle dün birçok il ve ilçede Özgecan Aslan için ortak açıklama yaptı.Ankara’daki açıklamayı CKD Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreter Yardımcısı Beyhan Kurtul okudu. Cumhuriyet değerlerinden kopuşun, kadın ve çocukların hayatına şiddet, taciz, tecavüz ve yokluk olarak geri döndüğüne dikkati çeken Kurtul, yurttaşları Cumhuriyet devrimlerine sarılmaya davet etti. Kurtul, şöyle konuştu: “Toplumun her kesimine sinen şiddet, çocuklar ve kadınlar üzerinde vücut buluyor. Cumhuriyet değerlerinden, Cumhuriyet felsefesinden uzaklaşıldıkça kadın ve çocuk kimsesiz kalmaktadır. Bilimsellik ve laiklikten,. AYDINLIK 03. CMYK. halkçılık ve devletçilikten uzaklaştıkça toplumu bir arada tutan yapı taşları zarar görmektedir. Medya üzerinden topluma sunulan yaşam felsefesi insanları yalnızlaştırıp bireycileştirmektedir. Aile değerleri hafife alınmakta insanın insana sevgi ve saygı ile yaklaşımı alay konusu olmaktadır.”. ‘ÖRGÜTLÜ OLMALIYIZ’ Şiddetin emperyalizmden kaynaklandığını belirten Kurtul, şunları ifade etti: “Şiddete, gericiliği ve bölücülüğü yaratan emperyalizme karşı bütün kadınlar birlikte güç yaratarak karşı koyabiliriz. Ülkemizin, emperyalizm tarafından içeride ve dışarıda saldırıya uğradığı, ateşle sınandığı bu zor günlerde kadınların farkındalığına birlik ve beraberliğine her zamankinden daha fazla gereksinim vardır. Şiddete karşı mücadele ancak örgütlü olmakla mümkündür.”. İSTANBUL Arel Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Öğr. Üyesi Recep Özay, Kartal’daki binayla ilgili bir açıklama yaptı. Özay, “Kolonlar yapıların vazgeçilmez unsurudur. Vatandaşlar, yapılara belediye ve mühendisler olmadan şantiye ustalarıyla müdahale etmemelidir” uyarısında bulundu. Özay, İstanbul’da yapıların zemin katı otopark, galeri, atölye gibi mekanların kullanımı. için kolonların kesildiğini ya da zeminin oyulduğunu belirterek, erişilmeye çalışılan sonucun fizik kurallarına aykırı olduğunu ifade etti. Özay, “Yapıda bütün yük yukarıdan aşağıya gelir. Bu yük kirişlerden kolonlara, kolonlardan da temele gider. Sonuç olarak temeli oyarsanız ya da kolonları keserseniz bina yüksek risk altındadır. Bu tarz yapılar, yeni faciaları engellemek adına derhal incelenmelidir” diye konuştu.. İzmir !!! 1 yaşında dişi - kısır dogo melezi kızımız ömürlük yuvasını arıyor. Diğer köpeklerle ve insanlarla arası gayet iyi ve sosyal.. Gül ki güldüresin. letiim: 0 533 273 31 69 0 535 424 30 61 Hazrlayan: Emine Akfrat emineakfirat@aydinlik.com.tr. Yemin ettim bir kere adını söyleyemeyeceğim HOCA’nın ağır başlı, sakin bir eşeği varmış. Hoca bir gün eşeğine değirmene gitmek üzere bir yük zahire (tahıl) yükleyip değirmenin yolunu tutmuş. Yolda bir tanıdığına rast gelmiş ve onunla konuşmaya başlamış. Bu arada eşek kendi başına yola devam etmiş ve değirmene gelmiş. Değirmenci eşeğin Hoca’nın eşeği olduğunu biliyormuş. Hemen yükünü indirip öğütmüş ve tekrar eşeğe yükleyip yola sürmüş. Eşek geldiği yoldan gitmeye başlamış. Bu arada. Hoca hala tanıdığıyla konuşmakta imiş. Eşeği görünce marifetine hayran olmuş ve ona bir daha eşek dememeye yemin etmiş, adını Kahraman koymuş. Aradan bir müddet geçtikten sonra, Hoca bir iş için Akşehir’e gitmiş. Dönerken Kahraman çamura batmış, çıkamamış. Hoca onun bu halini görünce karşısına geçmiş ve derin bir ah çekmiş: “Kaşında, başında, gözünde, kulağında hep o; ama bir kere yemin ettim adını söyleyemeyeceğim.”.

(4) 4. 12 Şubat 2019 SALI. Hazırlayan: Emine Dölek halklailiskiler@aydinlik.com.tr. RES’ler kıl keçilerinin otlağını bitirdi Parmak emme ağız yapısını bozuyor PARMAK emme alışkanlığı uzun süre devam ettiğinde çocuğun ağız yapısı bozulur. Ön dişler, alt dişleri örtemez. Üst ön dişler daha önde, alt çene ise normalden daha geride kalıyor. Üst çenede daralma ve dişlerde çapraşıklıklar oluşuyor. Ayrıca, parmakta da şekil bozuklukları görülüyor. İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hastanesi Ortodonti Bölümü Öğr. üyesi Dr. Merve Nur Eğlenen, “Daimi ve süt dişlerinin ağızda beraber bulunduğu dönemde, bu alışkanlık terk edilirse, ortaya çıkan bozukluklar kendiliğinden düzelebilir. Aksi durumda, kalıcı hale gelir ve düzelme ancak ortodontik tedavi ile sağlanabilir” dedi. Parmak emme alışkanlığının bir korunma mekanizması olarak ortaya çıktığını ifade eden Eğlenen, çocuk ve ergen psikoloğundan da destek alınması gerektiğini söyledi. Eğlenen, olumlu yönlendirme, ödüllendirme yöntemlerinin yeterli olmaması halinde diş hekimlerinin yapabileceklerini şöyle sıraladı: “Ortodonti uzmanı tarafından üst çeneye yerleştirilen aygıtlar hazırlanır. Bu aygıtların damak kısmında parmağın ağıza yerleştirilmesini engellemek için çeşitli tel uzantıları bulunur. Yerleştirilen aygıtlar, çocukta herhangi bir ağrıya neden olmaz. Çocuk aygıtı takmazsa, aygıt ortodontist tarafından üst dişlere yapıştırılarak ağız içine sabitlenebilir. Bu aygıtlar, parmak emme alışkanlığını ortadan kaldırır, üst ön dişlerdeki ufak çapraşıklıkları düzeltir. Aygıtlar ortalama 6 -12 ay ağızda kalır.”. İzmirKaraburun’unsimgesi kılkeçisi,RüzgarEnerji Santrallerinintehdidi altında.Hayvancılıkla geçiminisağlayanköylüler, ‘Santralkuruyorlar, göçüyoruz.RES’leryüzündenhayvanlarıotlatacak yerkalmadı,hayvanların sütüazaldı’dedi TOPLUM SERVİSİ. İ. ZMİR’in Karaburun ilçesinde, geçimini kıl keçileri ile sağlayan köylüler, dağlarda kurulan Rüzgar Enerji Santralleri nedeniyle (RES) dertli. Çobanlar, RES’ler yüzünden otlak kalmadığını, yaşadıkları yerleri terk ettiklerini söyledi. Karaburunlular, RES kurulması için verilen üretim lisanslarına tepkili. Karaburun Kent Konseyi’nce hazırlanan rapora göre, 415 kilometrekarelik Karaburun’un yüzölçümünün yüzde 71’i, altı firmaya RES proje sahası olarak tahsis edildi. Yarımada’nın neredeyse tüm dağlık alanları santrallerle kaplanacak. RES yatırımı planlanmayan tek bölge ise yüzde 13’lük alana yayılan Bozdağ (Akdağ) kütlesi. İlçede bu kadar çok RES projesine onay verilmesi, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayanların tepkisine neden oldu. Karaburun Yarımadası’nın simgesi haline gelen kıl keçisi yetiştiricileri, kurulan rüzgar türbinleri nedeniyle otlak bulma konusunda büyük sorun yaşıyor. Kıl keçilerinden elde ettikleri ko-. panisti, kelle ve deri tulum peynirini satarak, geçimlerini sağlayan köylüler, kurulan RES’ler yüzünden hayvanların sütünün azaldığını, gebe kalan keçilerin de çok fazla düşük yaptığını belirtti.. ‘NEREYE GİDELİM’ Yusuf Arıcı (60), bölgede dokuz yaşından beri çobanlık yapıyor. Ailesiyle birlikte, daha önce Yaylaköy Mahallesi’nde yaşarken RES’ler kurulduktan sonra Karareis Mahallesi’ne göç etmiş. Yusuf Arıcı, dört yıldır kış aylarında bu mahalleye, yaz aylarında ise ilçeden daha uzakta olan Bozdağ. Mahallesi’ne giderek, hayvanlarını otlatabileceği mera arıyor. Arıcı şu sözlerle tepki gösterdi: “Bir taraftan birileri hazine arazilerini kiralıyor. Diğer taraftan RES’ler kuruluyor. Meralarımız kısıtlandı. 15- 20 aile hayvancılık ile geçimini sağlıyor. 7- 8 sürü var, bu sürülere bakanların 14- 15 okuyan çocuğu var. Bu hayvanlar olmasa biz bu çocukların geleceklerini nasıl kurtaracağız? Böyle devam ederse hayvancılıktan vazgeçeceğiz. Zaten yem fiyatları aldı başını gitti. Önceki yıl 760 keçi vardı, bu yıl sayı 500’lere kadar düştü. 200’ün üzerinde oğlak var ama bakamayacağımız için bunla-. rı satacağız. Çünkü onları otlatmak için mera yok.” Kıl keçisi yetiştiriciliği ile geçimini sağlayan Necla Arıcı, RES’lerden çıkan tozun otlara ve ağaçlara bulaştığını, bunu yiyen hayvanların da hastalandığını söyledi. Arıcı, “Ekmek parası için evimizi, yurdumuzu terk ediyoruz. Ahırlarımızın önüne kadar direk diktiler. Biz nereye gidelim? Biz de isteriz evimizde oturmayı. Çocuklarıma hasretim. Onlar okusun diye biz burada çile çekiyoruz. Köy yerinde 500 lira kira ödüyoruz. Buradan çıkıyoruz, çadırda kalıyoruz. Bir naylonun içerisinde yaşıyoruz” dedi.. ‘Öldüren ilaçlar’ Meclis gündeminde. Yoğurt kabından gözlük uğur getirdi ÖĞRETMENİNİN tavsiyesiyle kızak sporuna başlayan 12 yaşındaki Furkan Öztürk, üç ayda büyük ilerleme kaydederek Türkiye şampiyonasına katılmaya hak kazandı. Öztürk’ün ilk antrenmanına yoğurt kabından yaptığı gözlükle gitmesi herkesi duygulandırdı. 50’nci Yıl Ortaokulu’nun 6’ncı sınıf öğrencisi Öztürk (12), beden eğitimi öğretmeni olan Türkiye Kızak Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Tuğrul Aksu’nun tavsiyesi üzerine natürel kızak sporuna başladı. Daha önce boksa giden Furkan, öğretmeninin “Kızak sporuna katılmak ister misiniz?” sorusu üzerine ismini yazdırdı. Çok heyecanlanan Furkan, internetten kızak sporuyla ilgili bilgi topladı. Annesinin sobaya atmak üzere olduğu yoğurt kovasından kendisine gözlük yaptı. Aksu, Furkan’ın antrenmana yoğurt kovasından yaptığı gözlükle gelmesi üzerine, “Çok duygulandım. Zaten tüm kulüplerimiz sporcularına kask ve gözlük veriyor. Ama o, bunu bilmediği için yoğurt kabından gözlük yapmış. Onu hatıra olarak alıp, kendisine bir gözlük hediye ettim” dedi. Furkan’ın yaklaşık üç ay önce bu spora başladığını ve çok yetenekli olduğunu belirten Aksu sözlerine şöyle devam etti: “Hafta sonu düzenlediğimiz İl Birinciliği Yarışması’nda büyük bir başarı gösteren Furkan, Türkiye Şampiyonası’na katılmaya hak kazandı. Yakın bir zamanda da milli takıma gireceğine inanıyorum” diye konuştu.. CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, son dönemde birçok kişinin ölümüne neden olan ilaçları Meclis gündemine taşıdı. Tekin, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlaması istemiyle sunduğu önergede, “Bonzainin yerini çok daha tehlikeli ve ani ölümlere sebep olan uyuşturucu özelliği olan bazı ilaçlar almaya başladı. Zehir tacirlerinin, reçeteyle satılan ve pregabalin içeren bazı ilaçlarla gençleri uyuşturucuya alıştırdıklarını. Binlerce balığın ölümüne takipsizlik AYDIN’ın Söke ilçesinde, Büyük Menderes Nehri’nde geçen mayıs ayında binlerce balığın ölmesiyle ilgili yürütülen soruşturma tamamlandı. Söke Cumhuriyet Başsavcılığı, Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve Söke Jandarma Komutanlığı’ndan gelen rapor doğrultusunda, “toplu balık ölümlerinin sudaki oksijen miktarının düşmesinden kaynaklandığı” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Aydın Barosu, Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü’nün başvurusu üzerine başlatılan soruşturma 2 Ocakta tamamlandı. Tahliye kanalında yosunlaşma, aşırı bitki gelişimi, sıcaklık artışı, zirai ilaç ve gübrelerin birikimi gibi çeşitli nedenlerle çözünmüş oksijen miktarının düşmüş olabileceği belirtildi. Kararda şu ifadeler yer aldı: “Alınan raporlar ve dinlenen tanık beyanlarına göre balık ölümlerine dışarıdan herhangi bir müdahale veya kirlilik sebep olmamış, gece vakti oksijen mik-. tarındaki ani düşüş sebep olmuştur, bu nedenle kovuşturmaya yer yoktur.”. EKOSİSTEM KAYBEDİYOR EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesindeki Suçıkan’dan başlayıp, 584 kilometre boyunca kıvrıla kıvrıla akarak gelen nehre, Büyük Menderes Deltası’na kadar olan bölgedeki endüstriyel tesislerin arıtmasız atıklarının, evsel atıklarla birlikte verildiğini söyledi. Sürücü, şöyle konuştu: “Biyolojik çeşitlilik açısından Türkiye’nin en zengin alanlarından biri olan Büyük Menderes Deltası’nda sadece balıklar değil, birçok canlı kaybediliyor. Bunların hangilerini kaybetmişiz, araştırılması gerekir. Sulak Alan Komisyonu, bu konuda daha da işlevsel hale getirilerek, özellikle kirletici unsurlara karşı gerekli araştırmaları yapmalı ve yaptırım uygulamaları için ilgili kurumları uyarmalıdır.”. Hortumun zararı 100 milyon lirayı aştı ANTALYA’da 24- 26 Ocak tarihlerindeki hortum ve fırtına felaketinden etkilenen 14 ilçedeki zarar tespit sonuçları, muhtarlıklarda askıya çıkarıldı. Tahminlere göre, toplam 30 bin dönüm tarım arazisinde 100 milyon liranın üzerinde zarar var. Askıdaki rakamlara çiftçilerin itirazları bu hafta sona erecek. Kumluca, Finike, Kemer, Demre, Kaş, Korkuteli, Serik, Döşemealtı, Muratpaşa, Konyaaltı, Aksu, Manavgat, Alanya ve Elmalı ilçelerinde yaşanan felaketin ardından Tarım ve Orman İl Mü-. AYDINLIK 04. CMYK. dürlüğü teknik ekipleri zarar tespit çalışmalarını tamamladı. Çiftçiler, 7 Şubatta muhtarlıklarda askıya çıkarılan zarar tespit raporlarına, bu hafta sonuna kadar itiraz edebilecek. Kesin tespitlerin ardından tarım sigortası bulunmayanlara da zararları ödenecek. 30 bin dönümlük alanın yaklaşık 15 bin dönümünün sera, 15 bin dönümünün de tarla olduğu belirlendi. TARSİM kapsamındaki bin 350 çiftçiye de yaklaşık 35 milyon lira zarar tazminatının ödemesi geçen hafta yapıldı.. narkotik operasyonlarından da anlıyoruz” dedi. Tekin, yanıtlanması istemiyle Koca’ya şu soruları yöneltti: “Uyuşturucu etkisi nedeniyle amacı dışında kullanıldığı tespit edilen ve bakanlığınız tarafından reçeteye bağlanan ilaç sayısı kaçtır? Bu ilaçlar nedeniyle son beş yılda kaç vatandaşımız hayatını kaybetmiştir? Bu ilaçlarla etkin mücadele için yasal mevzuatın tek kanun çatısı altında birleştirilmesi için yürütülen bir çalışma var mıdır?”.

(5) 12 Şubat 2019 SALI. Hazırlayan: Tarık Tekgözli. Sendikalı işçileri ‘hain’ ilan etti SalteksTekstil’dedüşük ücretveuzunçalışma saatlerinedeniyle sendikalıolanişçiler öncesorguyaçekildi, sonraistifayazorlandı. Baskılaraboyun eğmeyenleriseişten atıldı.İddiayagöre işverensendikalıişçilere ‘Ekmekyediğinizyere ihanetettiniz’ suçlamasındabulundu. İki yıla yakın süredir Salteks’te çalışan Yaşar Yiğit, çalışma şartlarından dolayı ailesine zaman ayıramadığını, anayasal hakkını kullanarak sendikalı olduğunu ancak “Ekmek yediğiniz yere ihanet ettiniz” suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını aktardı. “Benden arkadaşlarımı satmamı istediler. Sendi-. A. ŞIRI değerli Türk Lirası, düşük oranlı enflasyon ve faize dayalı bu saadet zinciri, 2018’de koptu. Hasta, kalp hastasıydı ve bazı ilaçları kullanarak normal bir insan gibi yaşamaya çalışıyordu. Halbuki ailesinde daha önceki kuşaklarda da kalp ve damar hastalıkları önemli sorunlar yaratmıştı. Doktorun uyarılarına rağmen, sigara içiyor, yağlı yiyecekler yiyor, kilo alıyor, ucuza aldığı arabasından inmiyor, spor yapmıyor, yürümüyor ve hatta bakkala bile arabayla gidiyordu. Kalp krizi kaçınılmazdı. Kaçınılmaz olan kalp krizi, 2018 yılında gerçekleşti.. KAPİTALİZM TARİHİNİN ÜÇÜNCÜ KÜRESEL KRİZİ. ka üyeliğinden ayrılmam için zorladılar” diyen Yiğit, “Kabul etmeyince de işten çıkardılar. Tek suçumuz hakkımızı aramaktı. Biz sadece kendimiz için değil bütün arkadaşlarımız için bu mücadeleyi yürütüyoruz” ifadelerini kullandı.. ‘SORGUYA ÇEKİLDİK’ Salteks’e 14 yıl hizmet vermiş olan Rahmi Lafçı da işyerinde baskı yapıldığını belirterek “Mustafa Bey tarafından sorguya çekildik. Sendikalı olduğumuz öğrenilince vatan hainliği ile suçlandık. Ben vatan haini değilim. Tek derdim çoluğuma çocuğuma ekmek götürmek, ailemi geçindirmek. 14 yıldır çalışıyorum, asgari ücret alıyo-. rum. Kışın ortasında işveren bizi sokağa attı. Bize iş aramamız için zaman bile vermedi. Sorgusuz sualsiz kapı önüne koydu” dedi. Yaptıkları mesailere rağmen ellerine geçen ücretlerin yetmediğine dikkat çeken Lafçı, “O kadar mesai yapıyoruz kesintiler oluyor. Sorduğumuzda ‘Devlet kesti’ deniliyor. Bu devlet sadece Salteks çalışanları üzerinden mi geçiniyor” diye sordu.. 12 SAAT ÇALIŞIYORLAR İşverenin öne sürdüğü daralma gerekçesinin gerçeği yansıtmadığını belirten Ercan Kuş da şunları söyledi: “Sendikalaşma başlayana kadar işten atmalar yoktu. Bayram tatili bile yapamıyoruz; birinci günü izin verilirse. ikinci günü gelmeyince tutanak tutuluyor. Hadi ben bekarım, evli olan ailesine zaman harcayamayan arkadaşlarımız var. 24 saatin 12 saati işyerinde, iki saati de yollarda geçiyor. Sosyal hayatımız yok. Sendikaya üye olmak ve hak aramak, vatan hainliği sayılıyor. Hak aradık diye kış günü işten attılar. Herkesin borcu var. Maaşlar düşük. Mesailerle 3 bin 400 lira maaş aldığımız gözüküyor, elimize 2 bin 400 lira geçiyor. Sorunca ‘Vergi kesiliyor’ diyerek devletin üstüne atılıyor. Benim 1000 liram kime gidiyor anlamıyorum. Biz zengin değiliz, bu kesintiler çok. Sustuk sustuk buraya kadar. Sendikalı olduk, hakkımızı aradık bizde.”. Emeğin başkentiydi emeklinin başkenti oldu Ismarlama terzilik 70 yaşındaki ustalarla direniyor HAZIR giyiminyaygınlaşmasıyla birliktetariholanısmarlamaterzilik mesleğinidedesindendevralanGökselYıldırım,35yıldırBursaKapalıçarşı’daki dükkanında mesleğini sürdürüyor. Terziliğin göründüğü kadar basit bir meslek olmadığını dile getiren Yıldırım, “Atölyemiz yaklaşık 35 senedir var. O zaman genç olan, şimdi yaklaşık 65-70 yaşlarındaolanustalarımlabuişleridevamettiriyoruz.Yaşitibarıyla heryılbirustamızıkaybetsekdeşimdi70yaşüzerindeolan4-5ustamlaısmarlamaterzilikişlerinidevam ettiriyoruz.Gençustayetişmiyor.Tasarım ve terzilik arasında birçok okulaçıldı.Gelenarkadaşlarıdeniyoruz.Terziliğiinsanlarmakinenin başına oturup bir şeyler dikmek olarakgörüyorlar.Terzilikkumaşıelinealıp,masayayatırıpkalıplandırmayla ve onu bir pantolon, ceket, gömlekolarakmeydanagetirmekle oluyor.Bizbunlarıtamyapanaterzidiyoruz”ifadelerinikullandı.. TEKNOLOJİYE AYAK UYDURAMADILAR Değişen modaya 70 yaşındaki ustalarlaayakuydurduklarınıdilegetirenYıldırım,“Benustalarımdançok şeyöğreniyorum.Onlardabenden çokşeyöğreniyor.Bizimavantajımız bu. Kalıplar dünyada değişiyor. Gençlerinstillerideğişiyor.Bundan 15-20yılönceyaptığımıztakımelbiseler,pantolonlarşimditamamen farklıvaziyette.Benustalarımabunlarısağlıyorum.Onlardakendiişçilikleriylebugüzelgörüntüyüveriyorlar”dedi.Üretimiartırmakvezamandantasarrufetmekiçinatölyeye son model makineler aldığını belirtenYıldırım,“Eskiustalarımın hepsiyenimakineleribırakıp,kenara ayırdığımızeskimakinelerleçalışmayadevamettiler.Bizkendimizive makinelerimiziyenileyincezamandanveadettenkazanacağımızıdüşündükfakattamtersioldu.Bizde ustalarımızınalışkanolduğumakineleredönmekzorundakaldık”diye konuştu.. AYDINLIK 05. CMYK. Yıldırım KOÇ. AKP’nin saadet zinciri koptu. İ. ‘İSTİFAYA ZORLADILAR’. 5. y.yildirimkoc@gmail.com. Teksif Sendikas 2018’in son aylarnda Salteks Tekstil’de örgütlenmeye balad. 4-5 aylk süreçte Salteks ivereni sendikaya üye olduunu tespit ettii 20’ye yakn çalan iten çkard.. CEMAL DALAR STANBUL Çatalca’da faaliyet gösteren Salteks Tekstil Fabrikası’nda çalışırken Teksif Sendikası’na üye olduktan sonra işten çıkarılan işçiler, Aydınlık’a konuştu. Uzun yıllar Salteks’e hizmet verdiklerini buna rağmen asgari ücretle çalıştıklarını belirten işçiler, uzun çalışma saatleri nedeniyle ailelerine zaman ayıramadıklarından yakındı. İşçiler, işverenin sendikaya üye olanları “vatan haini” olmakla suçladığını ileri sürdü.. Sınıf Gözlüğü. halklailiskiler@aydinlik.com.tr. TAŞKÖMÜRÜ üretimiyle ülke ekonomisine uzun yıllar önemli katkı sağlayan Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun(TTK) küçülmesi ile son yıllarda emekli sayısı, çalışan sayısının üzerinde bulunuyor. 1990’da 35 bin işçinin çalıştığı kurumda şimdi 7 bin 137 işçi çalışıyor. Zonguldak SGK İl Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre, kentte toplam 137 bin 947 aktif sigortalı bulunurken, 160 bin 64 emekli bulunuyor. Emekli sayısının, çalışan sayısından 22 bin 693 kişi daha fazla olduğu kentte gençler iş bulmak için büyükşehirlere göç ediyor. 2010’da 619 bin 703, 2018 yılında 599 bin 698 olan Zonguldak nüfusu son 8 yılda 20 bin 5 kişi azaldı.. ‘ZONGULDAK KÖY OLMA YOLUNDA GİDİYOR’ Türkiye Emekliler Derneği Zonguldak Şube Başkanı Hüseyin Memiş, geçmişte Türkiye’nin birçok kentinden göç alan Zonguldak’ın şimdi göç verdiğini söyledi. Zonguldak’a emeklinin de artık göç ettiğini ifade eden Hüseyin Memiş, “19601965’lerde Zonguldak emeğin başkentiydi. Kars’tan, Edirne’den gelenler maden ocaklarında işe giriyordu. Şimdi Zonguldak bitti. İşsizlik Zonguldak’ta had safhada. Ahmet Şimdi emeklinin bile Demirci başkenti diyemiyoruz. Çünkü emekli de göç veriyor. Gençler gidiyor, emekliler de gidiyor. Askerden gelmiş, öğretmen olmuş çalışamıyor, aileler de onlarla birlikte gidiyor. Zonguldak köy olma yolunda. Zonguldak’a. bir çare bulunması lazım” dedi. Tüm İşçi Emeklileri ve Dul ve Yetimleri Derneği Başkanı Mustafa Sarıoğlu da, 1994 yılında TTK’da çalışan binlerce işçinin zorunlu emekli edilmesi ve buna bağlı yeni işçilerin alınmaması nedeniyle bugün kentte emekli sayısının çalışandan fazla olduğunu söyledi.. ‘DAHA FAZLA İŞÇİ ALINMASI İÇİN ÇALIŞACAĞIZ’ Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Ahmet Demirci ise, bu durumun kentte TTK haricinde önemli sanayi kuruluşları bulunmadığından kaynaklandığını söyledi. TTK’ya bu yıl alınması planlanan bin 500 işçi sayısını daha da artırmak için çalıştıklarını ifade eden Demirci, şöyle konuştu: “Zonguldak’taki emekli sayısının. fazla olmasının sebeplerinden biri işsizlik. Gençlerimiz iş bulmak için başka illere gidiyorlar. Bundan dolayı da Zonguldak’ta emekli sayısı maalesef çalışandan fazla. TTK’ya bin 500 işçi alınacak. Cumhurbaşkanı geçen yıl bunun sözünü verdiğinden beri TTK’dan 500 işçi daha emekli oldu. Sayı daha da fazlaşacak. Biz o yüzden bu alımın daha da artmasını istiyoruz. Yeraltındaki kömürü yer üstüne çıkarmamız gerekiyor. Zonguldak’taki istihdam ne kadar artarsa orantılı olarak çalışan sayısı da artacaktır.”. ‘ESKİDEN KÜÇÜK ALMANYA DERLERDİ’ Emekli Hüseyin Cahit Köktürk (74) de, Zonguldak’ın işsizlik nedeniyle zor durumda olduğunu ifade etti. Yeni iş imkanlarının yaratılması gerektiğini söyleyen Hüseyin Cahit Köktürk, “İş olsa çalışan fazla olur. Eskiden küçük Almanya derlerdi. Çok iş vardı. Bunları yaşadık biz. Şimdi nüfus artıyor, iş yok. Yeni fabrikalar yok” diye konuştu.. Toprak damlarda kar mesaisi. KONYA Beyşehir’in yükseklere kurulan yerleşim merkezlerinden Şamlar Mahallesi, kar yağışının durmasının ardından beyaz örtü ile kaplandı. Mahalleliler, yağış sonrasında eriyen kar sularının evlerinin içerisine akmaması için çıktıkları damlarda saatlerce süren mesai gerçekleştirdi. Önce damlardaki karlar küreklerle küründü,. ardından taş yuvaklarla sıkıştırma işlemi yapılarak muhtemel su akıntısının önüne geçilmeye çalışıldı. Özellikle yaşlı kadınlar, zor olmasına rağmen tahta merdivenlerden çıktıkları damlarda, saatlerce kar kürüdü, taş yuvaklarla sıkıştırma yaptı. Şamlar Mahallesi Muhtarı Eyüp Bulduk, mahalledeki birçok evin toprak ve çatısız düz dama sahip olduğunu ifade ederek “Damlardan evlerin içlerine su akma riski yüksek oluyor. Bu nedenle mahalle sakinlerimiz, 40-50 santim kar yağdığında bile damlara çıkarak bu iş-. leri yapar” dedi. Mahalle sakinlerinden Sabri Saka ise Norveç’te yaşadığını, tatil için doğduğu köye geldiğini belirterek, “Burada bizler de bu damlarda kürüme mesaisine eşlik ettik. Karlar damlardan kürünmese, sıkıştırma işlemi yapılmasa hem evlere su akar, hem de yapılar zamanla yıkılabilir. Sadece kar yağdığında değil, yağmur yağışlarında bile damdaki toprağın kabarması nedeniyle bu işlemin sürekli yapılması ve bu şekilde yapıların korunması gerekiyor” diye konuştu.. Kapitalizmin beş yüzyıllık tarihinin birinci küresel krizi 1873-1896 döneminde, ikinci küresel krizi 1929-1934 yıllarında yaşandı. 2008 yılından beri de kapitalizmin üçüncü küresel krizi gündemde. 2000’li yılların başlarında emperyalist ülkelerde faizler düşüktü ve bazen negatifti. Ulusötesi sermaye, hızla borçlanmakta olan azgelişmiş ülkelerdeki göreceli yüksek faizden yararlanmak için bu ülkelere gidiyordu. Son yıllarda bu eğilim tersine döndü. Azgelişmiş ülke ekonomilerinin büyük sorunlar yaşaması ve çok-kutuplulaşmış dünyada siyasi gerginliklerin artması nedeniyle, ulusötesi sermayenin güvenilir liman olarak kabul ettiği emperyalist ülkelere yönelme eğilimi arttı. Bu süreçte faizler de yükseldi. Dünya Bankası’nın 8 Ocak 2019 tarihinde yayımladığı Küresel Ekonomik Beklentiler raporunun kapağında “Kararan Gökyüzleri” yazmaktadır. Dünya Bankası, ekonomide kara bulutların dolaştığını rapor kapağında bile belirtmektedir. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Ocak 2019 tarihli Dünya Ekonomik Görünümü raporunun başlığı da “Zayıflayan Bir Küresel Genişleme” ifadesi yer almaktadır. Bu raporun ilk sayfasında, “Türkiye’deki daralmanın şimdi, önceden beklenenden daha derin olacağı tahmin edilmektedir” yazmaktadır. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ABD emperyalizminin dünyada tek hakim olduğu, “tek-kutuplu” bir dünyanın kurulduğu sanılmıştı. Günümüzün çok-kutuplu dünyasında ekonomik, siyasi ve hatta askeri gerginlikler, sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. Emperyalist ülkeler, sürmekte olan küresel krizin yükünün mümkün olduğunca büyük bölümünü azgelişmiş ülkelere yıkma çabası içindedir.. BORÇLANMA, İSRAF, BETONLAŞMA, TEKELLEŞME, YABANCI HAKİMİYETİ, ÖZELLEŞTİRMELER AKP’nin 16 yılı aşkın yönetimi döneminde Türkiye’de devletin, özel sektörün ve hanehalklarının borçları arttı. Bu dönemde ülke kaynakları israf edildi. Devlette yandaş istihdamı arttı. Devlet kaynakları gereksiz ve lüks binalara, yollara, köprülere, geçitlere yatırıldı; Türkiye’de sanayi kuruluşları kapanırken ve tarlalar boş bırakılırken, betonlaşma yaşandı. Halkımız, kapitalizmin gösterişçi tüketiminin etkisiyle, gelecekte elde etmeyi umduğu gelirleri bugünden harcadı ve birçok kaynağı israf etti. Televizyon dizilerinin de etkisiyle, kapitalizmin gösterişçi tüketimi ve israfı, Anadolu’nun geleneksel sade yaşantısının ve tutumluluğunun yerini aldı. Türkiye ekonomisinde yabancı hakimiyeti arttı. Türkiye’de tekelci sermayenin AKP iktidarları döneminde perakende ticarete yaygın bir biçimde girmesi, esnaf-sanatkarın tasfiyesine yol açtı. 1980’li yıllardan beri süregelen ve AKP iktidarları döneminde olağanüstü düzeyde hızlandırılan özelleştirmeler, özellikle kırsal kesimde yoksullaşmaya ve mülksüzleşmeye yol açtı; Türkiye’nin temel tarım ürünlerinde dışa bağımlılığına neden oldu. EBK, Yem Fabrikaları, TZDK, Gübre San., Tekel, Şeker Fabrikaları gibi kurumların özelleştirilmesi, tarım ürünleri ithalatını artırdı ve bu da cari açığın daha da büyümesine yol açtı. Tarımsal üretimde ciddi gerilemeler yaşandı. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun açıklarını artırdı ve sağladığı hizmetlerde gerilemelere neden oldu. Diğer kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi de önce devlete bir gelir sağladıysa da, daha sonraki yıllarda kamu giderlerinin artmasına yol açtı.. ABD İLE MÜCADELE, VENEZUELA DARBE GİRİŞİMİNDEKİ SAFLAŞMA Türkiye’de günümüzde yaşanan ve giderek daha da derinleşen ekonomik krizin ayırdedici özelliklerinden biri de, Türkiye’nin ekonomik açıdan dışa bağımlılığının iyice arttığı koşullarda, ABD emperyalizmi ile yaşadığı uzlaşmaz çelişkidir. Türkiye, 1946 yılından itibaren dahil olduğu Atlantik Bloku’ndan ayrılma sürecini yaşamaktadır. 2019 Ocak’ında Venezuela’ya yönelik ABD müdahalesi konusunda dünyada yaşanan saflaşmada Türkiye’nin ABD karşıtları arasında kararlı bir biçimde yer alması, Atlantik sisteminden kopuşun önemli aşamalarından biridir. ABD, 1974 yılında Türkiye’de haşhaş ekimine yeniden izin verilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a çıkması sonrasında Türkiye’ye ambargo uygulamaya başlamıştı. Türkiye’nin bu adıma, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulması ve 1975 Temmuz’unda Türkiye’deki ABD üslerine el konulmasıyla yanıt vermesi üzerine, hem bu ekonomik baskılar artırıldı, hem de Türkiye’de ilan edilmemiş bir iç savaş çıkarttı. Son onyıllarda ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ve yeniden çok kutuplu hale gelmiş dünyada Türkiye’ye yüklemek istediği rol, Türkiye’nin devlet yapısının bütünlüğüyle temelden çelişmektedir. Bu çelişkide Türkiye’nin devlet geleneği ve varlığını koruma güdüsü ağır basınca, ABD emperyalizmiyle olan çelişkiler uzlaşmaz bir nitelik kazandı. ABD emperyalizminin bölücü terör örgütü ve Fethullahçı casusluk ve terör örgütü aracılığıyla Türkiye’de karışıklık ve iç savaş çıkartarak Türkiye’yi yönetme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca, iktisadi yaptırımlar gündeme geldi. Bu tavrın en açık örneği, ABD Devlet Başkanı Trump’ın 14 Ocak 2019 tarihindeki tivitidir. Trump, “Kürtleri vurursa Türkiye’yi ekonomik açıdan mahvederiz” dedi. Türkiye’de günümüzde yaşanan ekonomik krizi geçmiştekilerden ayıran temel noktalar bunlardır..

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk kubbelerinin semaya yükselişi taraf- sız olarak incelenecek olursa, bunu Ayasofyanm ya- pılışından sonra geçen yüz yıllarda inşaî bir tekâmü- lün sonucu olduğunu ve

Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş konularında Türk- Macar ilişkileri şeklinde değil de, Macaristan ve Macarların durumu hakkında kısa bazı bilgilerin verildiğini

Experimental The application of the 5E learning cycle model could improve students' mathematical understanding and disposition skills by developing mathematical

“Furuğ Ferruhzad yalnız başına, yıllar boyunca dilsiz kalmış olan İran kadını­ nın açık dilidir.. Ferruhzad İran kadını­ nın suskusunun usanmış acdı düğümü­

yüzyılın ilk on yı­ lı içinde Türkiye’de dünyaya gelen bu beş besteci, Batıda gelişmesi 500 yıl süren çoksesliliği, yüzyılı­ mızın ilk yarısında

ETS’de gerçekleşen eğitime maliyet eklemek için öncelikle gerçekleşen eğitim görüntüle sayfasından ilgili eğitim bulunmalıdır ve güncelle butonuna

«— Behçet Kemal Çağlar'ı yitirmekle, Mustafa Kemal devri- minin yürekli, inançlı bir eri daha aranjızdan ayrıldı.. Yaşadığı süre içinde ahlâk örneği

rih Co¤rafya Fakültesi Bilim Tarihi Anabilim Dal›’ndan Yavuz Unat’›n "Türk Teknoloji Tarihinden ‹ki Örnek: Cezeri ve Taküyüdin" bafll›kl› sunuflu-