• Sonuç bulunamadı

T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI"

Copied!
117
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

EVLİ ÖĞRETMENLERİN YÜKLEME TARZLARI VE EVLİLİK DOYUM ALGILARININ BAZI DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN

İNCELENMESİ

Melis BERK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2009

(2)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

EVLİ ÖĞRETMENLERİN YÜKLEME TARZLARI VE EVLİLİK DOYUM ALGILARININ BAZI DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN

İNCELENMESİ

Melis BERK

Danışman: Prof. Dr. Banu YAZGAN İNANÇ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2009

(3)

Bu çalışma, jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Prof. Dr. Banu YAZGAN İNANÇ (Danışman)

Üye: Yrd. Doç. Dr. M.Sencer ÖZSEZER

Üye: Yrd. Doç. Dr Fulya CENKSEVEN ÖNDER

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

04 / 12 / 2009

Prof. Dr. Azmi YALÇIN Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

(4)

EVLİ ÖĞRETMENLERİN YÜKLEME TARZLARI VE EVLİLİK DOYUM ALGILARININ BAZI DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN

İNCELENMESİ

Melis BERK

Yüksek Lisans Tezi, Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Banu YAZGAN İNANÇ

Aralık 2009, 104 Sayfa

Bu araştırmanın amacı, evli öğretmenlerin yükleme tarzları (alt boyutları olan nedensellik-sorumluluk yüklemeleri ve onların alt boyutları olan odak, istikrar, genellik, niyet, güdü, suçlama) ve evlilik doyum algılarının, cinsiyet, yaş, evlenmeden önceki tanışma süresi, evlilik yaşı, evlilik biçimi, çocuk sahibi olma durumu gibi değişkenler açısından incelenmesidir.

Bu çalışma, 2008-2009 eğitim-öğretim yılında Adana ili Seyhan ve Çukurova ilçelerinde bulunan okullarda görev yapan toplam 165 evli öğretmen (91 Kadın, 74 Erkek) üzerinde yürütülmüştür. Araştırmanın verileri “Evlilik Yaşam Ölçeği” (EYÖ) ve

“İlişki Yükleme Ölçeği” (İYÖ) ile toplanmıştır. Veriler SPSS-WINDOWS 11.5 paket programıyla çözümlenmiştir. Sonuçların yorumlanmasında p<0.5 anlamlılık düzeyi kabul edilmiştir. Verilerin analizinde tek yönlü varyans analizi ve Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon analizi teknikleri kullanılmıştır.

Araştırmanın sonuçlarına göre evli öğretmenlerin eşlerinin davranışlarına yaptıkları sorumluluk ve nedensellik yüklemeleri ve evlilik doyumu arasında negatif yönde anlamlı bir faklılık bulunmuştur. Yükleme tarzlarının nedensellik boyutunun alt boyutlarından istikrar ve genellik ile evlilik doyumu arasında anlamlı bir farklılık bulunurken, odak boyutu ile evlilik doyumu arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Yükleme tarzlarının sorumluluk boyutunun alt boyutlarından niyet, güdü ve suçlama ile evlilik doyumu arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür.

Demografik değişkenlerle evlilik doyumu ve yükleme tarzları arasındaki anlamlı farklılığa bakıldığı zaman, cinsiyet değişkeni ile evlilik doyumu arasında anlamlı bir

(5)

açıklarken daha fazla güdü boyutuna başvurdukları görülmüştür. Demografik değişkenlerden yaş, tanışma süresi, evlenme yaşı, evlenme biçimi ve çocuk sahibi olma durumu ile evlilik doyumu ve yükleme tarzları açısından anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Evlenme süresine bakıldığı zaman ise, evlilik doyumuyla anlamlı bir farklılık bulunamamış, yükleme tarzlarının ise sadece nedensellik boyutunda ve onun alt boyutu olan genellik boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmuştur

Anahtar Kelimeler: Öğretmenler, Evlilik Doyumu, Yükleme

(6)

MARRIED TEACHERS CONSIDERING THEIR DEMOGRAFICS IN RELATION TO ATTRIBUTION and MARITAL SATISFACTION VIEWING IT

FROM THIS ANGLE Melis BERK

Master Thesis, Department of Educational Sciences Supervisor: Prof. Dr. Banu YAZGAN İNANÇ

December 2009, 104 Pages

The main purpose of this study is: the relations between cause and responsibility attributions, considering and taking into account their instinet, focus, stability, consistency, intentions, generality accusation plus their gender, age, pre- marital get to- know each othe period, type of marriage, having children. These are the factors and agents taken into cousideration.

This research has been done during the 2008-2009 school year in the province of Adana with total 165 married teachers (91 male, 74 female). In pursuing this study goal,

“Marital Life Scale” (MLS) and “Relationship Attribution Measure” (RAM) were administered to 165 teachers. Data obtained have been analysed statistically by using SPSS Windows Packet Programme. Pearson product moment correlations analys have been carried out on these data. The level of significance was selected as p<.05.

As a result of this study, there is a great difference towards the attitudes of the genders between the couples. In this connection relative to the couples senses of pesponsibilities there is a great amount of gap between an full expectation of a marriage consept and what the reality of the marriage is. In this research it has been found and discovered that women look at the assesment and avaluation of the marriage from the resspective of an in born instinct. Considering the change involving the demographical differences we don’t any different expectations in regard to age, period of knowing each other, marriage age, type of marriage and having children in the marriage. We can only see the cause and responsibilitiy attributions relationship surfacing in our marriage survey.

(7)
(8)

Bu araştırmada, evli öğretmenlerin yükleme tarzları (alt boyutları olan nedensellik-sorumluluk yüklemeleri ve onların alt boyutları olan odak, istikrar, genellik, niyet, güdü, suçlama) ve evlilik doyum algıları, cinsiyet, yaş, evlenmeden önceki tanışma süresi, evlilik yaşı, evlilik biçimi, çocuk sahibi olma durumu gibi değişkenler açısından incelenmiştir.

Öncelikle tezimin her aşamasında desteğini, yardımlarını ve anlayışını esirgemeyen değerli danışman hocam Sayın Prof. Dr. Banu YAZGAN İNANÇ’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sedece tez döneminde değil, yüksek lisansa başladığım ilk günden itibaren kendisinden çok fazla şey öğrendim. Yüksek lisansım boyunca akademik anlamda bana her türlü desteği verip, her soruma bıkmadan yanıt veren, beraber gülüp, sıkıntılı zamanlarımda da hep yanımda olan, hayata dair her şeyi konuşabildiğim değerli hocama, bana güvenip her zaman yanımda olduğu için çok teşekkür ederim.

Jüride bulunarak olumlu eleştirileri ve yönlendirmeleriyle araştırmama son şeklini vermeme katkı sağlayan Sayın Yrd. Doç. Dr. Fulya CENKSEVEN ve Sayın Dr.

M. Sencer BULUT’a, araştırma sürecinde, her soruma sabırla yanıt vererek benden yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Sayın Ercüment YERLİKAYA’ya, kaynaklara ulaşmamda yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Sayın Prof. Dr. Hürol FIŞILOĞLU’na, yüksek lisans eğitimimin tamamlanmasında emeği geçen değerli hocalarıma, çalışmaya katılan öğretmenlere, yüksek lisans süresi boyunca izin konusunda beni sabır ve anlayışla karşılayan okul kurucum Sayın Nilay FOTO’ya ve bu araştırmayı destekleyen Ç.Ü. Araştırma Fonu’na teşekkür ederim.

Ayrıca her zaman bana duydukları sonsuz güvenle, yaptığım her işe iyi dilekleriyle katkıda bulunan ve bana güç veren sevgili annem ve babam ve kardeşime, bu süreçte manevi destekle yanımda olan Çağlar ATALI’ya ve ismini sayamadığım tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Melis BERK

(9)

Sayfa

ÖZET...i

ABSTRACT... ii

ÖNSÖZ………...……….…………iii

TABLOLAR LİSTESİ ...ix

EKLER LİSTESİ………….……...………...………….………....x

BÖLÜM I GİRİŞ 1.1. Problem……….………...…..1

1.2. Araştırmanın Amacı...……….………...………...6

1.3. Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi...………...………...7

1.4. Varsayımlar………...………...11

1.5. Sınırlılıklar………..…….………11

1.6. Tanımlar………..………...11

BÖLÜM II KURAMSAL AÇIKLAMALAR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR 2.1. Evlilik Doyumu Kavramı ve Tanımları………...…..…...12

2.2. Evlilik Doyumunu Açıklayan Kuramsal Yaklaşımlar………..…………....14

2.2.1. Sosyal Mübadele Kuramları……….……….……….15

2.2.2. Davranışçı Kuramlar………..……...………...17

2.2.3. Bağlamsal Model………... 17

2.2.4. Humans’ın Bölüşüme İlişkin Adalet Konusundaki Görüşleri……..…...18

2.3. Yükleme Kuramı ...18

2.4. Yükleme Kuramı ve Evlilik Doyumu Arasındaki İlişki ...24

2.5. Evlilik Doyumu ile İlgili Türkiye’de ve Yurt Dışında Yapılmış Olan Çalışmalar..27

(10)

2.6. Türkiye’de ve Yurt Dışında Yüklemeler Alanında Yapılan Çalışmalar ...35

2.6.1. Türkiye’de Yüklemeler Alanında Yapılmış Olan Çalışmalar...35

2.6.2. Yurt Dışında Yüklemeler Alanında Yapılmış Olan Çalışmalar ...37

BÖLÜM III YÖNTEM 3.1. Araştırmanın Modeli………..………….………..………....41

3.2. Araştırmanın Evren ve Örneklemi………...………..………...41

3.3. Verileri Toplama Araçları………..……….………...…..45

3.3.1. Kişisel Bilgi Formu………..……….………..…...…....45

3.3.2. Evlilik Yaşam Ölçeği …………..……….………...46

3.3.3.İlişkilerde Yükleme Ölçeği...47

3.4. Verilerin Toplanması ve Analizi...49

BÖLÜM IV BULGULAR 4.1. Öğretmenlerin Evlilik Doyum Algıları ve İlişki Yükleme Tarzları...50

4.2. Öğretmenlerin Evlilik Doyum Algıları ve İlişki Yükleme Tarzları ile Demografik Özellikler Arasındaki İlişkiler...51

4.3. Öğretmenlerin İlişki Yükleme Tarzları ile Evlilik Doyum Algıları Arasındaki İlişki………...66

BÖLÜM V TARTIŞMA VE YORUM 5.1. Cinsiyete Göre Evlilik Doyumu ve Yükleme Tarzlarındaki Farklılıklara İlişkin Bulguların Tartışılması... 68

(11)

5.3. Tanışma Süresine Göre Evlilik Doyumu ve Yükleme Tarzlarındaki Farklılıklara

İlişkin Bulguların Tartışılması...71

5.4. Evlilik Yaşına Göre Evlilik Doyumu ve Yükleme Tarzlarındaki Farklılıklara İlişkin Bulguların Tartışılması...72

5.5. Evlilik Süresine Göre Evlilik Doyumu ve Yükleme Tarzlarımdaki Farklılıklara İlişkin Bulguların Tartışılması...73

5.6. Evlenme Biçimine Göre Evlilik Doyumu ve Yükleme Tarzlarındaki Farklılıklara İlişkin Bulguların Tartışılması ...74

5.7.Çocuk Sahibi Olma Durumuna Göre Evlilik Doyumu ve Yükleme Tarzlarındaki Farklılıklara İlişkin Bulguların Tartışılması...75

5.8. Nedensellik-Sorumluluk Yüklemeleri ile Evlilik Doyum İlişkisine Ait Bulguların Tartışılması...78

BÖLÜM VI SONUÇ VE ÖNERİLER 6.1. Sonuçlar...81

6.2. Öneriler...82

6.2.1. Araştırmacılara Yönelik Öneriler...82

6.2.2. Uygulamalar Açısından Öneriler...83

KAYNAKÇA...84

EKLER…………...………96

ÖZGEÇMİŞ………..………...104

(12)

Tablo 1. Örneklem Grubunun Cinsiyete Göre Yaş Dağılımı……….42 Tablo 2. Örneklem Grubunun Cinsiyete Göre Tanışma Süresi Dağılımı…….…….….42 Tablo 3. Örneklem Grubunun Cinsiyete Göre Evlilik Yaşı Dağılımı………43 Tablo 4. Örneklem Grubunun Cinsiyete Göre Evlilik Süresi Dağılımı……….….44 Tablo 5. Örneklem Grubunun Cinsiyete Göre Evlilik Biçimi Dağılımı……….44 Tablo 6. Örneklem Grubunun Cinsiyete Göre Çocuk Sahibi Olma Durumu Dağılımı..45 Tablo 7. Öğretmenlerin Evlilik Doyum Algıları ve İlişki Yükleme Tarzları………….51 Tablo 8. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumu Puanlarının Cinsiyete Göre t Testi Sonuçları………..…52 Tablo 9. Güdü ve Suçlama Boyutlarının Cinsiyete Göre U-Testi Sonuçları…………..53 Tablo 10. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumunun Yaşlara Bağlı

Değişimi ……….54 Tablo 11. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumu Puanlarının Yaşa Göre ANOVA Sonuçları……….55 Tablo 12. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumunun Tanışma Süresine Bağlı Değişimi………56 Tablo 13. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumu Puanlarının Tanışma Süresine Göre ANOVA Sonuçları………..57 Tablo 14. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumunun Evlilik Yaşına Bağlı Değişimi……….58 Tablo 15. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumu Puanlarının Evlilik Yaşına Göre ANOVA Sonuçları………60 Tablo 16. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumunun Evlilik Süresine Bağlı Değişimi……….……61 Tablo 17. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumu Puanlarının Evlilik

Süresine Göre ANOVA Sonuçları………..63 Tablo 18. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumu Puanlarının Evlilik

Biçimine Göre t Testi Sonuçları……….64 Tablo 19. Evlilik Doyum Algısı ve İlişki Yükleme Durumu Puanlarının Çocuk Sahibi Olma Durumuna Göre t Testi Sonuçları………..65 Tablo 20. Yükleme Tarzları ile Evlilik Doyum Algısı Arasındaki İlişki………...66

(13)

EK.1 Kişisel Bilgi Formu... 96 EK.2 Evlilik Yaşam Ölçeği (EYÖ)... 97 EK.3 İlişki Yükleme Ölçeği (İYÖ)... 98

(14)

BÖLÜM I

GİRİŞ 1.1. Problem

İnsan yaşamında önemli bir yer tutan yakın ilişkiler sosyal psikolojideki pek çok kuram ve araştırmaya konu olmuştur. Yakın ilişkilerin toplumda önemli bir yeri vardır.

Sosyal bir varlık olarak nasıl olmamız gerektiğini daha çok aile, akraba, arkadaş gibi yakın ilişkiler bağlamında öğreniriz. Bu yüzden insanlar yakın ilişkiler üzerine düşünmekte ve kuramlar geliştirmektedirler. Evlilik ve aile de insanın gelişiminde birinci düzeyde rol oynayan ve bir süreç sonucu oluşan en küçük birimdir ve yakın ilişki bağlamında değerlendirilir (Fletcher, Simpson, Thomas ve Giles, 1999).

Evlilik ve aile yüzyıllardır filozofların, sosyologların ve psikologların ilgilendiği konulardır. Toplumsal yapının çekirdeğini oluşturan ailenin temeli, biri kadın diğeri erkek olmak üzere iki yetişkin insanın uzun süreli doyum sağladığı bir ilişki içerisinde olmasına dayanmaktadır (Levinger ve Huston, 1990).

“Evlilik” kavramı “aile” kavramına göre daha belirgindir. Aile bir grup ya da örgüt, evlilik ise karşı cinsten iki kişinin birlikte yaşamak, yaşantıları paylaşmak, çocuk yapmak ve yetiştirmek gibi amaçlarla yaptıkları bir sözleşmedir (Özgüven, 2000).

Evlilik kurumsallaşmış bir yol, bir ilişkiler sistemi, kadınla erkeği karı-koca olarak birbirine bağlayan, doğacak çocuklara belli bir statü sağlayan ve toplumsal yönden üzerinde devletin kontrol, hak ve yetki iddiası bulunan yasal bir ilişki biçimidir. Bu ilişki biçiminde eşler ve çocukların hak ve yükümlülükleri, yasalarla olduğu kadar toplumsal kurallar, gelenekler ve inançlarla da belirlenmiştir (Özgüven, 2000).

Birleşmiş Milletler Nüfus Komisyonu’na göre evlilik; kadın ve erkeğin yasal birleşmesinden doğan kurumdur (Başbakanlık T.C. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Kanunu, 2005).

Literatür incelendiğinde, farklı yazarların evliliği farklı şekillerde tanımladıkları görülmektedir. Evlilik, bir erkek ve bir kadın arasında toplum tarafından onaylanmış ilişki (Kottak, 2001); karşılıklı dayanışma, toplumsal onaylama sonucunda gelişen bir sözleşme ve toplumsal yasaklamaların tamamen dışında tutulan cinsel ihtiyaçların

(15)

doyuma ulaştırıldığı bir kaynaşma durumu (Özuğurlu, 1985) olarak tanımlanmaktadır.

Devlet Planlama Teşkilatı (1989), evliliği, “sosyal yapı içinde mevcut normlara uygun bir biçimde örf veya medeni hukuk açısından meşru bir bağın kurularak, aile müessesesinin o topluluk tarafından kabulünü sağlayan bir olgudur” ifadesiyle tanımlamaktadır. Türk Medeni Kanununda (2001), “evlilik, cinsiyetleri farklı iki kimse arasında medeni kanunun aile hukuku hükümleri dahilinde kurulmuş bir hayat ortaklığıdır” şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Güvenç (1984) evliliği, toplumsal normlara göre onaylanmış bir bağın kurulması ve doğumla sonuçlanabilen cinsel ilişkinin toplumsal normlara uygun duruma getirilmesi olarak tanımlamaktadır. Glenn (1991), evliliği, bireyin mutluluğunu sağlayan ve kişiliğinin gelişiminde önemli rol oynayan bir birim olarak tanımlar. Fowers (1993) ise evliliği, bireyin benliğini başkasının benliği ile birleştirmesine imkan veren, kişiliğin gelişmesi ve mutlu olmasını sağlayan bir kurum olarak ifade eder.

Evlilik olgusuna birbirinden farklı kültürlerde evrensel düzeyde rastlanması evliliğin toplumda çeşitli görevleri yerine getirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu görevler arasında cinsel yaşamın sağlıklı olarak düzenlenmesi, soy çizgisinin, cinsiyet rollerinin ve iş bölümünün belirlenmesi, ekonomik üretim ve tüketim etkinliklerinin düzenlenmesi gibi temel görevler gösterilebilir (Özgüven, 2000).

Evlilik kurumu, insanoğlunun soyunun devamını sağlamaya yönelik bir toplumsal kurumdur. İnsan bu kurum yoluyla kendi neslinin devamını garantiye almaya çalışmıştır. Aynı zamanda evlilik, insanın düzenli yaşamasını ve bunun sonucu olarak da bireyin toplumsal kurallara uymasını zorlayıcı bir kurumdur. Evlilik kurumu yoluyla, kimin ne olduğu, nasıl denetlenebileceği kolayca bilinebilir. Bu önemli kurumun nasıl yaşatılacağı uzun yıllardan beri tartışılagelen önemli konulardan biridir. Son zamanlarda evlilik kurumunun hastalandığı, hatta öldüğü iddia edilmiştir. Bundan dolayı da evlilik kurumunu etkileyen değişkenlerin belirlenmesi, psikolojinin önemli konuları arasında yerini almıştır (Bacanlı, 2001).

Evlilik insan hayatındaki en önemli kişilerarası ilişkidir ve kimi insanlar için önemli bir mutluluk ve doyum kaynağı iken, kimi insanlar için ise pek çok olumsuzluğu beraberinde getirmektedir. Mutsuz ve doyumsuz bir evliliği sürdürmenin yaşam doyumu, genel mutluluk, benlik saygısı ve genel sağlıkla olumsuz yönde ilişkili olduğu

(16)

görülmüştür (Hawkins, 2005). Yapılan araştırmalar bireylerin mutlu bir evliliğe iş ve ekonomik güvence gibi başka doyum kaynaklarından daha fazla önem verdiklerini göstermiştir. Buna karşılık evlilikte yaşanan sıkıntı ve stresin çiftlerin ve onların çocuklarının hem fiziksel, hem de duygusal sağlığını olumsuz yönde etkilediği görülmüştür (Bloom, Flasher ve White, 1978, Akt: Kışlak, 1997).

İnsan yaşamında böyle etkin bir rol oynayan evlilik ilişkisi pek çok araştırmacıyı bu konu üzerinde araştırma yapmaya yöneltmiştir (Tezer, 1996) ve pek çok araştırmacı neden bazı evliliklerin doyumlu ve bazılarının da doyumsuz olduğu sorusuna yanıt aramış ve kavramın çok çeşitli değişkenlerle ilişkisini inceleyip bu konuda çeşitli kuramsal modeller ileri sürmüşlerdir (Günay, 2007).

Evlilik doyumunu işleyen kaynakların çoğunda evlilik doyumu, evlilik uyumu ve evlilik kalitesi gibi kavramların eş anlamlı olarak kullanıldığı görülmektedir (Karney ve Bradbury, 1995). Evlilik doyumu ve uyumu ile ilişkili olan değişkenlerin incelenmesine yönelik olarak yurt içinde ve yurt dışında yapılan çalışmaların; evlilikte mutluluk (Billioue, 2003), samimiyet (Goodman,1999), eşitliğe dayanan ilişki (Olcay- Yasak, 1997), çatışmanın sıklığı, yaygınlığı ve yarattığı gerginlik düzeyi (Kaslow ve Robinson, 1996, Tezer, 1986, Tezer, 1994, Hatipoğlu, 1993), eşi bağımlı ve kontrolcü algılama (Gökmen, 2001), ev işi paylaşımı konusunda hakkaniyet algısı (Hasta, 1996), depresyon (Tutarel- Kışlak, 1995), yalnızlık (Demir ve Fışıloğlu, 1999), empati (Tutarel-Kışlak ve Çabukça, 2002), yapıcı iletişim biçimleri (Greef ve Bryne, 2000), eşle algılanan benzerlik algısı, eğitim düzeyi, cinsiyet ve cinsiyet rolünün etkileri (Yaşın, Dökmen ve Tokgöz, 2002), dindarlık (Hünler ve Gençöz, 2002), bağlanma stilleri (Ertan, 2002; Stackert ve Bursk, 2003) konularında gerçekleştirdiği görülmüştür.

Evlilik ilişkileri kuramcıları evliliğin niteliğini eşlerin evlilik ilişkileri ile ilgili olarak yaptıkları açıklamalar veya yüklemelerle değerlendirmektedirler (Thompson Synder, 1986; Akt: Kışlak, 1997). Evlilik doyumu konusunda yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğunu evli çiftlerin birbirlerini anlamak için yaptıkları yüklemeler oluşturmaktadır (Örn; Bradbury ve Fincham, 1990; Kışlak, 1997). Bu konuda yapılan çeşitli araştırmalarda, doyumlu ve doyumsuz eşlerin yüklemelerindeki farklılıklar ve bu farklılıkların evlilik doyumu ile olan ilişkisi incelenmiş ve bu konuda geniş bir literatür oluşturulmuştur (Bradbury ve Fincham, 1990).

(17)

Literatür incelendiğinde yüklemelerin bilişsel bir öğe olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. Bradbury ve Fincham’a (1990) göre yüklemeler ilişkilerinde doyumlu ve doyumsuz çiftleri birbirinden ayıran davranış örüntülerinin temelinde bulunmaktadır.

Söz konusu yüklemelerden odak (eş, kendisi, ilişkileri veya dış olaylar), istikrarlık (problem gelecekte ortaya çıktığı zaman nedeni olma veya olmama ihtimali) ve genellik (evlilik kaç yönde etkilenmektedir) boyutu nedensellik yüklemelerini, suçlama (problem için eşin suçlanmayı hak edip etmediği), niyet (eşin problemlere katkısı niyetidir), güdü (problem eşin bencilce ilgilerini ne kadar yansıtıyor) boyutları ise sorumluluk yüklemelerini oluşturmaktadır (Bradbury ve Fincham, 1992). Nedensel yüklemelere göre sorumluluk yüklemelerinin evlilik doyumunu daha iyi yordadığı sonucunu gösteren araştırmalar vardır (Bradbury ve Fincham, 1992; Tutarel-Kışlak, 1997).

Evlilik doyumu ile ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde, evlilik kalitesini etkileyebilecek çok çeşitli faktörler olduğu görülmüştür. Araştırmacılar evliliğin birçok faktörden etkilendiğini belirterek, evliliğin değerlendirilmesinde cinsiyet, çocuk sahibi olma durumu, evlilik biçimi, evlilik süresi, yaş, evlilik yaşı, tanışma süresi gibi faktörlerin ön plana çıktığını belirtmişlerdir (örn: Rogers, 1996; Rogers ve Holmbeck, 1997; South ve Lloyd, 2005). Thompson (1993), evli çiftlerle yaptığı çalışmada, özellikle cinsiyetin ve cinsiyet rollerinin aile içi sorumlulukları almada ve karar vermede önemli bir faktör olduğunu, bu faktörün eşler arasındaki ilişkiyi ve evlilik doyumunu etkilediğini belirtmektedir (Akt: Çelik, 2006).

Boşanmada etkili unsurlardan biri, erken yaşta evlenme olarak karşımıza çıkmaktadır. Glenn ve Supondic (1984), erken yaşta evlenen bireylerin boşanmayı daha çabuk düşündüklerini belirtmekte, bunun nedeninin genç yaşta evlenen eşlerin gerekli olgunluğa erişmeden ve bir yetişkin olarak gerekli sosyal kimliği oluşturmadan evlenmeleri ve bu nedenlerin evlilikte doyumsuzluğa yol açtığını ve evliliklerin boşanmayla sonuçlandığını ifade etmektedir (Akt: Çelik, 2006).

Araştırmacılara göre evliliğin kaç yıl olduğu ve eşlerin yaşları boşanma düşüncelerinin oluşmasında veya boşanmaya karar vermede önemli rol oynamaktadır.

Heatoni ve Albrecht’e göre (1991), eşlerin yaşları ilerledikçe evliliklerine harcadıkları emek de artmaktadır. Bu nedenle eşlerin evlilik doyumlarının ileri yaşlarda yüksek olabileceğini belirtmektedir.

(18)

Araştırmanın örneklemi olan öğretmenlere bakıldığında, uzmanlar, öğretmenlerin ruh sağlıklarının gittikçe bozulduğunu, ekonomik sıkıntılar yüzünden toplumun gösterdiği saygın yere uygun olmayan işler yapan öğretmenlerin sıkıntılarının evde ve okulda da sürdüğünü ve bunalıma düştüklerini belirtmektedir.

Bakırköy Ruh ve Sinir Hatalıkları Hastanesine başvuran öğretmen sayısında son yıllarda dikkat çekici bir artış olduğu gözlenmektedir (Özdayı, 1990).

Öğretmenlerin ihtiyaçları gün geçtikçe artmaktadır. Maslow (1970), insan ihtiyaçlarını hiç bitmeyen bir istekler hiyerarşisi olarak tanımlamaktadır. Düşük maaşla çalışan öğretmenler Maslow (1970)’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki yeme-içme gibi fiziksel ihtiyaçları ve güvenlik ihtiyaçlarını güçlükle karşılamaktadırlar. Böylece bu ihtiyaçların karşılandığı varsayılsa bile, öğretmenlerin daha sonraki sırada yer alan kişisel sevgi, sosyal ilişki ve onaylanma ihtiyaçlarına yöneldikleri ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için ciddi bir arayış içine girdikleri görülmektedir (Akt: Özdayı, 1990).

Evliliğin en önemli sosyal ilişki biçimi olduğu düşünülürse öğretmenlerin evlilik doyumlarının önemli olduğu görülmektedir.

Öğretmenler toplumun ilerlemesinde önde gelen ve bu konuda belirli ilkeleri savunarak yerine getiren kişilerdir. Ülkenin ihtiyacı olan insan gücünü yetiştirme sorumluluğunu alan öğretmenlerin, topluma ilk sırada örnek teşkil eden ve model alınan bireyler olduğu düşünülürse, ruh sağlıklarının korunması ve düzeltilmesi önem kazanmaktadır.

Literatür incelendiğinde öğretmenlerin evlilik doyumları ile ilgili bir araştırmaya rastlanmamıştır. Öğretmenlerin içinde bulundukları psikolojik durumu yansıtabilecek akademik düzeyde temel ve uygulamalı pek çok araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araştırma bu anlamda önemli bir adımdır ve daha sonra yapılacak araştırmalara kaynak teşkil edecektir.

Genel olarak bakıldığında evlilik doyumu ve yükleme tarzları ile ilişkili birçok değişken olduğu görülmektedir. Ancak bu araştırmaların büyük çoğunluğunun farklı kültürlerde yapıldığı, Türkiye’de bu değişkenlerin çalışıldığı araştırmalara rastlanmadığı görülmüştür. Bu nedenle, araştırmada, evli öğretmenlerin yükleme tarzlarının (alt boyutları olan nedensellik-sorumluluk yüklemeleri ve onların alt boyutları olan odak,

(19)

istikrar, genellik, niyet, güdü, suçlama) ve evlilik doyum algılarının, cinsiyet, yaş, evlenmeden önceki tanışma süresi, evlilik yaşı, evlilik biçimi, çocuk sahibi olma durumu gibi değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Bu araştırmanın özgün bir çalışma olacağı ve sonuçlarının evli çiftlere sağlanacak psikolojik yardımlara daha etkili ve kalıcı çözümler getirmesinde yardımcı olacağı düşünülerek bu konu ele alınmıştır.

1.2. Amaç

Eşlerin birbirlerinin davranışlarını açıklamak için yaptıkları yüklemeler evlilik dinamiklerinin önemli belirleyicileri olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırılan literatür temel alınarak, bu araştırmada, evli öğretmenlerin yükleme tarzları (alt boyutları olan nedensellik-sorumluluk yüklemeleri ve onların alt boyutları olan odak, istikrar, genellik, niyet, güdü, suçlama) ve evlilik doyum algılarının, cinsiyet, yaş, evlenmeden önceki tanışma süresi, evlilik yaşı, evlilik biçimi, çocuk sahibi olma durumu gibi değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır.

Bu araştırmanın alt amaçları:

1. Evli öğretmenlerin cinsiyetlerine göre evlilik doyum algıları ve yükleme tarzları farklılaşmakta mıdır?

2. Evli öğretmenlerin yaşlarına göre evlilik doyum algıları ve yükleme tarzları farklılaşmakta mıdır?

3. Evli öğretmenlerin evlenmeden önceki tanışma sürelerine göre evlilik doyum algıları ve yükleme tarzları farklılaşmakta mıdır?

4. Evli öğretmenlerin evlilik yaşlarına göre evlilik doyum algıları ve yükleme tarzları farklılaşmakta mıdır?

5. Evli öğretmenlerin evlilik sürelerine göre evlilik doyum algıları ve yükleme tarzları farklılaşmakta mıdır?

6. Evli öğretmenlerin evlilik biçimlerine göre evlilik doyum algıları ve yükleme tarzları farklılaşmakta mıdır?

7. Evli öğretmenlerin çocuk sahibi olma durumlarına göre evlilik doyum algıları ve yükleme tarzları farklılaşmakta mıdır?

8. Evli öğretmenlerin evlilik doyum algıları ile ilişki yükleme tarzları arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?

(20)

1.3. Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi

Evlilik, toplumsal süreç içerisinde dört bin yıllık yeri olan toplumsal bir kurumdur. Doğada olmayan, insanın kurduğu bir kültür kurumudur. Her kültür olayı gibi zamanla gelişen, değişen, yeni biçimler alabilen, kadın ve erkeğin birlikteliği ile gerçekleşen en küçük toplum birimidir ve tüm insanların yaşamında önemli bir yer tutmaktadır (Özuğurlu, 1999).

Sosyal bir varlık olan birey yaşamını başka bir insanla paylaşma ihtiyacı duyar.

Çünkü kişi evlilik kurumu ile neslinin devamını, güvende olma ihtiyacını, duygusal, ekonomik, cinsel gereksinimini karşılamayı amaçlar. Ayrıca evlilik bireylere toplumsal anlamda bir statü ve ayrıcalık kazandırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında evlilik, toplumsal bir kurum olarak insanı geliştiren bir özellik barındırmaktadır. Bunun yanı sıra en eski kurumlardan olan evlilik geçirdiği evrim süreci içerisinde çok büyük değişimler yaşamış, geleneksel evlilik kurumu yerini çağdaş evlilik kurumuna bırakmıştır. Bu değişim olumlu birçok yarar sağlarken beraberinde olumsuzlukları da getirmiştir (Çelik, 2006). İnsanın kurduğu her yapı gibi evliliğin de zamanla aksayan, düzeltilmesi gereken yönleri vardır (Özuğurlu, 1999).

Evlilik, aileyi oluşturan toplumsal ilkeleri belirli kalıplar içine yerleştiren bir sözleşmedir. Dolayısıyla evlilik ve ailenin iç içe geçmiş birlikteliği, her ikisinden alınan doyumun birbirine bağlı olmasına sebep olmaktadır (Mc Cubin, 1990). Evlilik insan hayatındaki en önemli yaşantılardan biri olasının yanında kişinin yaşam kalitesini de birebir etkileyen bir kurumdur (Hünler ve Gençöz, 2003). Evlilikte yaşanan sorunlara akılcı ve makul çözümler üretilememesi, evlilikten alınan doyumu düşürdüğü gibi, hem eşlerin hem de çocukların beden ve ruh sağlıklarını olumsuz yönde etkilemektedir.

Toplumun temel taşını oluşturan ailenin sağlıksız yapısı ise toplumsal ruh sağlığını etkilemektedir (Mc Cubin, 1990). Eşler arasında yaşanan huzur ve mutluluk, aile bireylerinin bütününün ve onların çocuklarının mutluluğunu sağlarken bir yandan da toplumun ruh sağlığına ve genel huzuruna katkıda bulunacaktır. Böylelikle çiftlerin evliliklerini mutu ve doyumlu algılamasının ve bu algının sürdürülmesinin topluma sağladığı faydalar görülmektedir (Bradbury ve Fincham, 1992). Bu nedenle de bu araştırmanın, evlilik doyumu ile ilişkili faktörlerin ortaya çıkartılmasında ve evlilik danışması alanında önemli bilgiler kazandıracağı düşünülmektedir.

(21)

Toplumun vazgeçilmez temel birimi, bireyler için her yönden doyurucu, çocuklar için en sağlıklı yetişme ortamı kabul edilen “aileyi” korumak ve güçlendirmek amacıyla bütün dünyada özellikle A.B.D. ve Avrupa gibi kalkınmış toplumlarda çeşitli politikalar uygulanmakta ve yeni planlamalar yapılmaktadır (Güngör, 2007).

Buna bağlı olarak da dünyada ve ülkemizde de aile kurumunun ve aile kurumunun dayanağı olan evliliğin çeşitli yönlerini ele alan bilimsel araştırmalar önem kazanmıştır. Buna rağmen, ülkemizde evlilik ilişkisi ile ilgili olarak yapılan araştırmaların kuramsal amaçlar için nicelik ve nitelik yönünden yeterli olduğunu söylemek güçtür. Evlilik doyumu çalışmalarının bir geçmişi olmasına rağmen, devam eden yüksek boşanma oranları, evlilik doyumu konusunda yeterli bir düzeye ulaşacak ve bunu devam ettirecek yolların hala çok azının bilindiğini göstermektedir (Güngör, 2007).

Konuyla ilgili yurt dışında yapılan çalışmalar incelendiğinde evlilik doyumunun birçok değişkenle ilişkisinin farklı gruplar üzerinde çalışıldığı birçok araştırmaya rastlanmaktadır ancak bu araştırmalar batı kültüründe yapıldığı için, bu değişkenlerin farklı bir yapıya sahip olan Türk kültüründe de incelenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Türkiye’de yapılan araştırmalar incelendiğinde, tanışma süresi ile evlilik doyumu arasındaki ilişkiyi sınayan bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bu açıdan tanışma süresi değişkeninin incelenmesini bu araştırma açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.

Türkiye’de evlilik doyumuyla ilgili çalışmaların yapılmasına ihtiyaç duyulduğu gibi, evlilikte yükleme tarzları konusunda da çok az sayıda araştırma bulunması, bu alanda da yeni çalışmalara gerek duyulmasına neden olmaktadır. Türkiye’de yükleme tarzlarıyla ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde, evlilik biçimi, evlilik yaşı, tanışma süresi, yaş, çocuk sahibi olma durumu ve evlilik yılı değişkenleri ile yükleme tarzları arasındaki ilişkinin incelendiği bir araştırmaya rastlanmamıştır. Bu araştırmanın, evlilik doyumu ve yükleme tarzları alanında yapılacak yeni çalışmalara, kuramsal ve yöntemsel açıdan yeni bilgiler getireceği düşünülmektedir.

White ve Epsiton (1990), evlilik ve aile terapisinde, içinde bulunulan kültürün özelliklerinin iyi bilinmesi ve danışma sırasında bu kültürel özelliklerin dikkate alınması gerektiğinin üzerinde durmuştur. White ve Epsiton (1990), kültüre özgü

(22)

demografik faktörleri ele almanın ailenin yapısını ve eşler arasındaki ilişkinin niteliğini anlamak için faydalı olacağını belirtmektedir.

Çalışmanın değişkenlerinden yükleme tarzları, psikoloji literatüründe son yıllarda önem kazanan konulardan biri olmuştur. İnsanlar sosyal çevrelerindeki özellikleri, niyetleri, duyguları çevrelerindeki kişilere yüklemektedirler. Yapılan yüklemeler insanın çevresindeki dünyaya anlam vermesini sağlamaktadır. Kişi dünya hakkında anlamlı bir çerçeve oluşturabilmek için neden ve nasıl sorularını sormaktadır (Bradbury ve Fincham,1990). Yapılan araştırmalar, evlilik doyumunun çiftlerin kullandıkları yükleme tarzlarından etkilendiğini göstermektedir (örn; Bradbury ve Fincham, 1992; Kışlak, 1997). Yükleme tarzlarının iyi anlaşılması ve evlilik doyumu ile olan ilişkisinin iyi tanımlanabilmesi için yükleme kuramı ile ilgili daha önce çalışılmamış değişkenler kullanılarak yeni araştırmalar yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Günümüzde değişen dünya ve toplum yaşamında, evlilik ve aile yapısının giderek değiştiğini ve bu değişimlerde ailenin sıkıntılar yaşadığını görmekteyiz. Buna bağlı olarak da ailevi sorunlar nedeniyle yardım talebinin önemli düzeyde arttığı gözlenmektedir. Boşanmaların giderek artığı günümüzde evliliğin yapısının ve eşler arasındaki ilişkilerin içeriğinin anlaşılması çok büyük önem kazanmaktadır. Dolayısıyla da son yıllarda tüm dünyada evlilik ve aile danışmanlığına verilen önem giderek artmakta, aileler ve çiftlerle çalışan danışman ve psikologların, çeşitli yaklaşımlar ve kuramlar ışığında konuya daha fazla eğilmeye çalıştıkları gözlenmektedir. Bu yüzden de evlilik doyumu ile ilişkili olan değişkenlerin belirlenmesi için bu konuyla ilgili daha önce çalışılmamış değişkenlerle yapılacak araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır (Canel, 2007).

Yapılan çalışmalar psikolojik sorunlar nedeniyle başvuran kişilerin %40’ının evlilik sorunları ile kliniğe başvurduklarını, hatta fiziksel sağlık sorunlarının evlilik doyumu düşük çiftlerde, evlilik doyumu yüksek çiftlere göre daha fazla yaşandığını göstermiştir (Fışıloğlu, 1992). Evliliğin hem hiç evlenmemiş, hem de boşanmış kişiler tarafından hala istenen bir ilişki biçimi olarak algılanması ve olanaklar elverdiğinde gerçekleştirilmesi evlilik doyumuna yüklenen önemin başka bir göstergesi olarak kabul edilmektedir (Fışıloğlu, 1992).

(23)

Kersten’e (1990) göre, evlilikteki doyumsuzluklara ilk aşamada müdahale edilmesi önemlidir. Bu yüzden de evlilik doyumunu etkileyen etmenlerin iyi bilinmesi ve evlilik ve aile danışmanlarının evliliğin ve ailenin değerlendirilmesinde çok yönlü bir bakış açısına sahip olması gerektiğini vurgulamaktadır. South ve Lloyd (2005), evliliğin bir çok faktörden etkilendiğini belirterek evliliğin değerlendirilmesinde kültür, cinsiyet, eğitim, çocuk sahibi olma durumu, evlilik biçimi, evlilik süresi gibi değişkenlerin dikkate alınmasının önemli olduğunu ifade etmektedir.

Araştırmanın örneklemi olan öğretmenlere bakıldığında; pek çok eğitimci, öğretmenlerin kişiliği ile ruh sağlığının, onların sınıfta gösterdikleri davranış kadar önemli olduğunu belirtmektedirler (Coates ve Thoresen, 1976, Akt: Özdayı, 1990).

Topluma örnek teşkil eden ve model olan öğretmenlerin ruh sağlıklarının korunması önem kazanmaktadır. Fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken öğretmenlerin bağlılık ve karşılıklı sevgi gibi ihtiyaçları daha fazla önemsedikleri, bu ihtiyaçları karşılayamadıkları zaman ruh sağlıklarının bozulduğu ve sosyal ilişkilerin en önemli temsilcisi olan evliliklerindeki doyumun bu anlamda önemli olduğu görülmektedir (Raiser, 1981).

Literatür incelendiğinde öğretmenlerin evlilik doyumlarını araştıran bir çalışmaya rastlanamamıştır. Bu araştırmanın, öğretmenler üzerinde daha önce çalışılmamış değişkenlerin kullanılması açısından önemli olduğu düşünülmektedir.

Seçilen tüm değişkenlerin evlilik doyumu ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Son yıllarda evlilik niteliklerinin nasıl değiştiğini anlama çabasının önem kazandığı literatürde yer alan araştırmaların gözden geçirilmesiyle görülmüştür (örn; Bradbury ve Fincham, 1990; Bradbury, Fincham ve Beach, 2000). Bütün bu nedenlerle araştırmada yer alan değişkenler bir araya getirilmiştir.

Bu araştırmada da yaş, cinsiyet, evlenme yaşı, evlenme biçimi, çocuk sahibi olma durumu, evlenmeden önceki tanışma süresi, evlilik yaşı, evlilik süresi ve çiftlerin kullandıkları yükleme tarzları gibi değişkenler ile evlilik doyumu arasındaki ilişkinin bulunmasının evlilik danışması alanına yararlı bilgiler sağlayacağı düşünülmektedir.

(24)

1.4. Varsayımlar

Bu araştırmada katılımcıların ölçekleri içtenlikle yanıtlayacakları varsayılmaktadır.

Ayrıca deneklerin “Kişisel Bilgi Formu”nu gerçek durumlarını yansıtacak şekilde doldurdukları düşünülmektedir.

1.5. Sınırlılıklar

1. Araştırma Adana ili sınırları içerisinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda çalışan araştırmaya katılmaya gönüllü öğretmenler üzerinde yapılmıştır. Bundan dolayı elde edilen sonuçlar ancak aynı ya da benzer özelliklere sahip bireylere genellenebilir. Araştırma, kullanılan ölçeklerin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır. Araştırmanın planlama sürecinde ölçeklerin 200 evli öğretmene uygulanması düşünülmüştür. Ancak katılmaya gönüllü olmama ve ölçeklere verilen cevaplarda yanlı olunmasından dolayı örneklem Adana ili sınırları içerisinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda çalışan 165 evli öğretmenle sınırlıdır.

2. Bu araştırma, uygulanan Evlilik Yaşam Ölçeği, İlişkilerde Yükleme Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu ile sınırlıdır.

1.6. Tanımlar

Evlilik doyumu: Evlilik kurumunun içinde varlığını sürdüren çevresel (eşlerin kararlarda eşitliği, baskınlığı, kazanç, çalışma, problemleri paylaşma..vs.) ve kişisel (eşlerin birbirine karşı gösterdiği sevgi tarzı, tutumu, cinsel doyum, iletişim biçimi, eşlerin birbirlerine kendini ifade etmesi) boyutlardan eşlerin elde ettiği psikolojik tatmin (Sokolski ve Hendrik, 1999, syf:39).

Yükleme: Bireylerin başkalarının davranışlarının ve hatta kendi davranışlarının arkasındaki nedenleri anlamak için harcadığı efordur (Baron ve Byrne, 2000, syf:27).

(25)

BÖLÜM II

KURAMSAL AÇIKLAMALAR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Bu bölümde ilk olarak araştırmanın temel değişkeni olan evlilik doyumu kavramının tanımına ve evlilik doyumunu açıklayan kuramsal yaklaşımlara yer verilmiştir. İkinci olarak evlilik doyumuyla ilişkisi incelenen nedensellik-sorumluluk yüklemeleri kuramları ile evlilik doyumu ve yüklemeler arasındaki ilişkiler açıklanmış, son olarak da Türkiye’de ve yurt dışında konu ile ilgili yapılan araştırmalara yer verilmiştir

2.1. Evlilik Doyumu Kavramı ve Tanımları

Toplum hayatının en önemli kurumlarından biri olan aile, bir erkekle bir kadının evlilik sözleşmesi ile bir araya gelmesi ile oluşmaktadır (Özgüven, 2000). Evlilik kurumu insanoğlunun soyunun devamını sağlamaya yönelik bir toplumsal kurumdur.

İnsan bu kurum yoluyla kendi neslinin devamını garantiye almaya çalışmıştır. Aynı zamanda da düzenli yaşamasını ve bunun sonucu olarak da bireyin toplumsal kurallara uymasını zorlayıcı bir kurumdur (Bacanlı,2001).

Evliliğin bireysel ve sosyal işlevi incelendiğinde; evlilik yaşamının kadın ve erkeğin biyolojik ve psikolojik birtakım ihtiyaçlarını ve güdülerini doyurmayı amaçladığı görülür (Özgüven, 2000). Toplum adına bu işlevleri yerine getiren evlilik kurumuna bireylerin neden yöneldiklerine bakıldığında ise; bireylerin evlenme nedenleri arasında insanlarının genelinin evli olması, ekonomik etkenler, yalnızlıktan kurtulma, cinsel doyumun meşru şekilde sağlanması, statü ve bağımsızlık kazanmak ve sahiplenme duygusu gibi faktörlere rastlanmaktadır (Durak, 2004).

Bilim adamları evlilikte mutluluğu etkileyen faktörleri ortaya çıkarmaya yönelik araştırmalar yapmışlardır. Bu araştırmalar sonucunda evlilik doyumunun evlilikteki mutluluğun en önemli yordayıcısı olduğu sonucu çıkmıştır (Billiolev, 2003). Özellikle doksanlı yıllarda evlilik doyumu ile ilgili çok sayıda ve geniş kapsamlı araştırmalar yapıldığı görülmektedir. Evlilik doyumu kavramının çalışılması, hem bireysel, hem ailevi iyiliğin sağlanması ve sonucunda da sağlıklı evliliklerin topluma sağlayacağı yararlar açısından önemlidir (Bradbury ve Fincham, 1990).

(26)

Literatür incelendiğinde evlilik doyumu kavramının çeşitli araştırmacılar tarafından farklı şekillerde tanımlandığı görülmektedir. Sokolski ve Hendrik (1999), evlilik doyumunu evlilik kurumunun içinde varlığını sürdüren çevresel (eşlerin kararlarda eşitliği, baskınlığı, kazanç, çalışma, problemleri paylaşma vb.) ve kişisel (eşlerin birbirine karşı gösterdiği sevgi tarzı, tutumu, cinsel doyum, iletişim biçimi, eşlerin birbirlerine karşı kendilerini ifade etmesi) boyutlardan eşlerin elde ettiği psikolojik tatmin olarak ifade etmektedir.

Kirby’e göre (2005) evlilik doyumu, kişinin evliliğine yönelik duyguları, bakış açısı ve algısıdır. Kişinin evlilik doyumunun ve kalitesinin yüksek olması aynı zamanda o kişinin evliliğinin güçlü olduğu anlamına da gelmektedir.

Tezer (1986) evlilik doyumunu, bireyin evlilik ilişkisindeki gereksinimleri karşılama derecesine ilişkin algısı şeklinde ifade etmektedir. Collins ve Coltrane (1991), doyumlu bir evliliğin ölçütlerini, evlilik mutluluğu ile birlikte cinsel doyum, olumlu iletişim ve eğer yeniden evlenilecek olursa yine aynı kişi ile evlenme isteği şeklinde özetlemiştir (Akt: Hasta, 1996). Nichols (2005) evlilik doyumunu, kişinin çift ilişkisine dayalı olarak duyduğu tatmin ve mutluluk duygusunun derecesi olarak tanımlamaktadır ve son olarak Synder’ e göre (1997), evlilik doyumu, kişilerin evliliklerinden memnuniyetsizlik duymaları, ilişkilerinde stres yaşamaları, çiftlerin arasındaki iletişimsizlik, birlikte zaman geçirme ve maddi konularda anlaşmazlıklar yaşanması ve karı koca rollerine uymada yaşanan sorunlar ile ilgilidir.

Bazı araştırmacılar evlilik doyumunu ve kalitesini sadece evli insanların evlilikleri hakkında nasıl hissettikleri olarak tanımlayarak evlilik doyumunun göstergelerini evlilik mutluluğu ve tatmini olarak ifade etmişlerdir. Bazı araştırmacılar ise evlilik doyumunu eşlerin farklı duyguları yerine eşler arasındaki ilişkinin özgürlüğü olarak görmektedirler (Glenn, 1990).

Bradbury ve arkadaşları (2000), evlilikte doyum ve doyumsuzluk kavramlarını açıklamaya çalışmışlardır. Buna göre, doyumlu bir evlilik sadece doyumsuzluğun yokluğu ile açıklanmaz, doyumlu bir evlilik aynı zamanda sıkıntısız bir evlilik olarak da ifade edilmektedir. Evlilikte doyumsuzluk ise, içinde daha çok olumsuz özelliklerin dikkat çektiği buna karşın olumlu özelliklerin göreceli olarak bulunmadığı evlilik

(27)

durumlarıdır. Yazarlar ayrıca, evlilik doyumunun sadece evliliğin herhangi bir dönemindeki algıları kapsamaması gerektiği, zaman içerisindeki evlilik doyumu ile ilgili algılardaki düzensiz değişmelerin yönünü de ifade etmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar (Bradbury ve arkadaşları, 2000).

Geçtan’a (1990) göre, günümüzün değişen toplumsal koşullarında, gençlerin halen evliliğe olumlu anlamlar yüklemesi dikkate değer bir konudur. Ancak, bu olumlu beklentilerle başlayan evlilikler ne yazık ki her zaman beklentilere karşılık vermemektedir. Geçtan’a (1990) göre evlilik, içine girildiği andan itibaren bireye sorumluluk yükleyen ve ilişkiyi sürdürmenin kolay olmadığı bir sistemdir. Mutlu olma beklentisi ile dolu olan gençlerin evliliğe yönelik beklentilerinin karşılanmaması, evlilik kurumunda başarısız olmalarına neden olabilmektedir.

Evlilik ilişkisinde, bireylerin ihtiyaçlarının ve beklentilerinin gerçekleşmemesi, eşler arasındaki etkileşim, paylaşma ve sosyal ilişkilerin hoşgörü sınırlarını aşacak şekilde ciddi şekilde bozulması, eşlerin birinde ya da her ikisinde birden stres oluşturmakta ve bu durum doyumun azalması ile birlikte boşanmaya doğru gidilmesine neden olmaktadır (Özgüven, 2000).

Yukarıda aktarıldığı gibi bu alanda çok farklı tanımlar bulunsa da, genellikle doyum kavramı kişinin ilişkisine ilişkin öznel değerlendirmesi olarak tanımlanır (Vaughn ve Baier, 1999). Evlilik doyumu kavramının tanımlarına baktığımız zaman, tanımların çoğunda ilişki mutluluğundan ve evliliğe yönelik, evlilik öncesinde oluşturulan beklentilerin karşılanma derecesinden bahsedildiği görülmüştür.

2.2. Evlilik Doyumunu Açıklayan Kuramsal Yaklaşımlar

Evlilik doyumuna ilişkin pek çok kuramsal yaklaşım mevcuttur. Karney ve Bradbury (1995), bu konuda yapmış oldukları derleme çalışmasında evlilik konusundaki kuramsal modelleri, etkileşim kuramı, bağlanma kuramı ve davranışçı kuramlar olarak belirtmişlerdir.

(28)

2.2.1. Sosyal Mübadele Kuramları

Kişiler arası ilişkiler alanındaki evlilik doyumu, ilişki istikrarı gibi kavramlar hakkında kuramsal bir yapı ortaya koyan sosyal mübadele kuramları, etkileşim sonuçları kuramı ve yatırım modeli gibi pek çok kuramsal modeli içinde barındırır.

Sosyal mübadele kuramları, ödül, bedel, sonuç, karşılaştırma düzeyi ve seçenekler için karşılaştırma düzeyi gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılacaktır.

Sosyal mübadele kuramlarının temel varsayımı; insan ilişkilerinin “ödül-bedel”

mübadelesine dayandığıdır. Ödül, bir ilişkiden alınan haz ya da doyum olarak tanımlanırken, bedel, bireyin performansını ketlemeye yönelik faktörler olarak tanımlanır. Bu durumda, sonuç, ödül ve bedel arasındaki fark olarak tanımlanabilir.

Ödüller ve bedeller, ilişki dışındaki faktörler yani etkileşimin kendisinden kaynaklanan faktörler tarafından belirlenmektedirler. İlişkinin dışından kaynaklanan belirleyicilere

“dışsal”, etkileşimin kendisinden kaynaklanan belirleyicilere ise “içsel belirleyiciler”

denir. Kuramlara göre insanlar fazla ödül alıp, düşük bedel ödeyecekleri ilişkileri tercih ederler (Hovardaoğlu, 1996).

Kuramın yordamalarından birine göre, evlilikte sağlanan ödül ve evlilikte ödenen bedel arasındaki fark, yani sonuç pozitif olduğunda, birey ilişkiyi sürdürme, negatif olduğunda da, ilişkiyi değiştirme ve ya sonlandırma eğilimi gösterecektir.

Kuram, ödül ve bedel arasındaki farkı gösteren sonucun iki temel belirleyicisi olduğunu ileri sürmektedir. Bunlar, bireyin ihtiyaçları, değerleri, eşinin (partner) çekicilik düzeyi gibi faktörleri kapsayan dışsal faktörlerdir. Sonucun belirleyicisi olan ikinci faktör ise, iki birey arasındaki ilişkinin kendine özgü koşullarıdır. Bu faktörler, etkileşim sürecinin bir sonucu olarak, etkileşim sırasında ortaya çıkar. İçsel belirleyiciler, ikili ilişkilerdeki üyelerin davranış zincirlerinin birbirleriyle çatışır olup olmamasına bağlı olarak en uygun ödül-bedel olasılıklarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır (Thibaut ve Kelley, 1959, Akt; Günay, 2007,).

Thibaut ve Kelley’nin (1959), Sosyal Mübadele Kuramı’nda önemle üzerinde durdukları temel kavramlardan diğer ikisi de işbirliği ve rekabettir. Kurama göre ilişkide bulunan bireyler, kendi ödüllerinin yanı sıra eşlerinin (partner) ödüllerini de en yüksek düzeye çıkarma eğilimdeyseler buna “işbirliği” adı verilmektedir. İlişkiye giren bireyler, kendi ödüllerini en yükseğe çıkarırken, eşlerinin bedelini arttırmaya ve/veya ödüllerini

(29)

azaltmaya yönelmişlerse bu ilişkiye de “rekabet” ilişkisi adı verilmektedir (Akt; Günay, 2007).

Thibaut ve Kelley’nin (1959), kuramlarında yer alan bir diğer kavram “güç (power)” kontrolüdür. İlişkilerdeki güç farklılıkları, kişilerin ilişkilere farklı derecelerde bağımlı olmalarından kaynaklanmaktadır. Bir ilişkideki iki kişiden birinin, bu ilişki dışında gereksinimlerini karşılayabileceği başka bir seçenek yok, diğerinin varsa birinci kişi ikinci kişiye bağımlı olmakta, onun isteklerini yerine getirme durumunda kalmaktadır (Akt. Hortaçsu, 1998).

Kuramda güç, ilişkideki her bireyin diğerinin davranışlarını etkileme olanağı olarak ele alınmaktadır. Thibaut ve Kelley’e (1959), göre bir bireyin, halen yaşadığı ilişkiden elde ettiği sonuçları değerlendirebilmesi için iki standardı bulunmaktadır.

Bunlar karşılaştırma düzeyi (comparison level-KD) ile seçenekler için karşılaştırma düzeyi (comparison level for alternatives-KDseç) adını almaktadır. Kuramın, üzerinde önemle durduğu kavram olan karşılaştırma düzeyi, doyum-doyumsuzluk boyutunun nötr noktası olarak ele alınabilir ve bireyin bugüne kadar elde ettiği sonuçlar, bu nötr noktanın üstünde ise birey, ilişkiyi, doyum verici ve çekici olarak değerlendirecektir.

Buna karşılık, sonuçlar karşılaştırma düzeyinin altında kalıyorsa birey ilişkiyi, doyumsuz ve itici olarak değerlendirecektir. Thibaut ve Kelley’e göre (1959), karşılaştırma düzeyinin oluşmasına her sonuç eşit ağırlıklı olarak katılmaz. Bireyin önem verdiği bazı sonuçların ağırlığı fazla iken, bazı sonuçların ağırlığı daha azdır. Bu durumda, karşılaştırma düzeyi, bireyin yaşantılarla elde ettiği sonuçların ağırlıklı bir ortalaması olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca bireyin yeni yaşantılarına ve elde ettiği yeni sonuçlara bağlı olarak, karşılaştırma düzeyi, ortamdan ortama değişebileceği gibi zamandan zamana da değişebilmektedir. Böylece karşılaştırma düzeyini etkileyen iki faktör, bireyin geçmiş yaşantıları ile şu andaki ilişkisi olmaktadır. Bu iki faktörün karşılaştırma düzeyi ile olan yakın ilişkisi nedeniyle kuram, karşılaştırma düzeyini, pozitif sonuçların ağırlıklı ortalaması olarak da tanımlamaktadır. Böylece diğer koşullar sabit kaldığı takdirde, yaşanan her ilişki karşılaştırma düzeyini yükseltme eğiliminde olacaktır ve birey bunu sağlayacağını tahmin ettiği ilişkileri daha çekici bulacaktır (Thibaut ve Kelley, 1959, Akt; Günay, 2007).

(30)

İlişkiye ait sonuçları değerlendirebilmek için kullanılan ikinci standart, seçenekler için karşılaştırma düzeyi kavramıdır ve uygun seçenekler için kabul edilebilecek en düşük doyum düzeyi olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla seçenekler için karşılaştırma düzeyi, bireyin mevcut ilişkisine bağımlı kalıp kalmayacağı konusunda karar verirken kullandığı ölçüttür (Thibaut ve Kelley, 1959). Diğer anlamıyla seçenekler için karşılaştırma düzeyi, bireyin girebileceği diğer ilişkiler hakkında neler bildiği ile ilgilidir. Kurama göre bireyin, şu andaki ilişkisinden elde ettiği sonuçlar seçenekler için karşılaştırma düzeyinin altına indiği takdirde, birey, ilişkiyi değiştirme ya da sonlandırmaya yönelecektir (Akt; Günay, 2007).

2.2.2. Davranışçı Kuramlar

Evlilik ilişkilerini açıklayan davranışçı kuramların da kökeni Thibaut ve Kelley’in karşılıklı bağımlılık teorisine dayanır. Ancak sosyal mübadele kuramlarından farklı olarak, bireyin ödül, bedel, alternatifler gibi kavramlara ilişkin algılarından ziyade, eşler arasında mübadele edilen davranışları inceler (Karney ve Bradbury, 1995).

2.2.3. Bağlamsal Model

Bradbury ve Fincham (1987) tarafından önerilen bağlamsal modele göre eşlerden biri açık bir davranışta bulunduğunda, diğer eşte hızlı duyuşsal ve bilişsel işlemler ortaya çıkar ve bu işlemler ise eşlerin davranışlarının oluştuğu bağlamla ilgilidir. Bağlam, evlilikteki davranışların işlenmesini etkileyen psikolojik koşullar ya da değişkenler olarak tanımlanır. Bağlamın yakın ve uzak olmak üzere iki elemanı vardır. Yakın bağlam, kişinin eşinin davranışına maruz kaldığı andaki duygu ve düşüncelerine işaret eder. Diğer bir ifadeyle yakın bağlam, kişinin eşinin davranışının hemen öncesindeki öznel duygu durumudur (Bradbury ve Fincham, 1988). Ayrıca yakın bağlam, kişinin belirli olayların özgün özelliklerine ilişkin değerlendirmelerini içerir.

Bu değerlendirmeler de kişilerin kişisel olarak belirgin olaylarla nasıl başa çıkacaklarına karar vermelerine ve farklı durumların taleplerine bağlı olarak tepkilerini değiştirebilmelerine yol açar. Bu tür değerlendirmelerden biri de, bu çalışmada da incelenen yüklemelerdir (Sanford, 2006).

Uzak bağlam ise yakın bağlamdan farklı olarak daha kalıcı kişilik özellikleriyle ilişkilidir. Bu durumda yakın bağlam, daha duruma özgüyken, uzak bağlam ise pek çok

(31)

ilişki durumunu etkileyebilir. Bağlamsal model, yakın bağlam ve uzak bağlam arasındaki ilişkiye dayanarak doyumu açıklar. Modele göre uzak bağlam ile doyum arasındaki ilişki yakın bağlamın aracılık etmesiyle gerçekleşir (Bradbury ve Fincham, 1988).

2.2.4. Humans’ın Bölüşüme İlişkin Adalet Konusundaki Görüşleri

Humans (1961), davranışın sosyal yönünü vurgulamış ve sosyal davranışın en az iki kişi arasındaki ödül-bedel mübadelesi olduğunu belirtmiştir. Humans’ın kuramının, geçmişte ödüllendirilen bir eylemin benzer koşullarda tekrarlanma olasılığının fazla olacağı gibi varsayımları öğrenme kuramları ile benzerlik gösterirken, bölüşüme ilişkin adalete ilişkin görüşleri öğrenme yaklaşımından farklılaşmıştır. Bölüme ilişkin adalet, bir etkileşimde katılımcıların ödülleri ve yatırımlarının doğru orantılı olduğunu düşünmeleridir. Humans’a göre, kişi bölüşüme ilişkin adalet açısından ne kadar dezavantajlıysa, o kadar yüksek öfke gösterebilir. Bu bağlamda Humans duygusal davranışın kalitesini de adaletle ilişkilendirerek davranışçı yaklaşımdan farklılaşmıştır (Akt; Curun, 2006) .

Humans’a göre (1961), beklenen ödülün sonucunda ortaya çıkan öfke, cezadır ve bundan kaçmak da ödül olacaktır. Bu bağlamda insanlar ödüllerin ödüllerin adil olduğu mübadelelerin peşine düşecek ve diğerlerinden kaçınacaktır. Bu durumda adaletin kendisi mübadele edilen bir değer oluşturmaktadır ve bir etkileşimin katılımcıları bölüşüme ilişkin adalet sağlanmasına ilişkin standartlar geliştirme konusunda çaba göstereceklerdir (Akt: Curun, 2006).

2.3. Yükleme Kuramı

Kişinin ya da diğerlerinin algılaması, sosyal psikolojinin temel taşlarından birisi olarak görülmüştür. Diğer kişiler hakkındaki izlenimlerimizin çoğu yaptıkları davranışa ve oluşturdukları durumu dayanır. Bazen de insanların davranışları hakkındaki bilgileri başkalarından elde ederiz. Yani izlenimlerimiz ikinci el bilgiye dayanır. Hemen hemen her durumda, kişinin davranışının nedenini belirleyerek, neden o şekilde davrandığını anlamaya çalışırız. Özellikle, güdüleri, niyetleri yada kişiliği gibi içsel bir nedene mi, yoksa çevrenin fiziksel şartları gibi dışsal bir nedene mi bağlı olduğunu bulmaya çalışırız (Hewston, 1994).

(32)

Sosyal psikologlar, bu tip sorulara olan ilginin sosyal dünyada ki neden-sonuç ilişkilerini anlama isteğinden kaynaklandığını belirtmektedir. Çünkü, bireyin o anki ruhsal durumunu ve hislerini tam olarak bilmek çoğu zaman faydalıdır ve bireylerin neden o şekilde davrandıkları bizim için önemlidir. Bu tür bilgileri araştırmak için kullanılan yöntemler “yükleme” olarak adlandırılır (Pittman, 1993; Van Overwalle, 1998). Başka bir ifadeyle, yükleme, insanların, bireylerin davranışlarının ve hatta kendi davranışlarının arkasındaki nedenleri anlamak için harcadıkları efora karşılık gelmektedir (Baron ve Byren, 2000).

Yükleme teorisine göre, davranışların altındaki nedenleri anlama ve davranışlarımızı bu çıkarımlara dayandırma doğal tepkilerimizdir. Yaptığımız yüklemeler, karşımızdakilerin davranışlarını anlama ve onların bundan sonra yapacağı davranışları tahmin etme kapasitemizi arttırmaktadır (Arık, 1996).

İnsanlar, genellikle olayları pasif bir şekilde gözlemlememektedirler.

Etrafımızda cereyan eden olayları, insanların yaptıkları davranışları, genellikle aktif bir şekilde, yani bu olay ve davranışların altında yatan düzeni, sebepleri araştırarak gözleriz. Bu aktif şekildeki gözlemler sonucunda, karşımızdakilerin davranışlarıyla ilgili birtakım yüklemeler yaparız. Nedenleri çıkarma ve davranışları bunlara yükleme işini kendi davranışlarımız için de yaparız (Arık, 1996).

Yükleme teorisi, bizim önce nedenler tayin etmek, çıkarmak üzere güdülendiğimizi, ikinci olarak bundan sonraki davranışlarımızı çıkardığımız bu sebepler üzerine dayandırdığımızı ve üçüncü olarak da bütün bu süreçleri yönlendiren genel prensip ve kuralların olduğunu ileri sürmektedir (Arık, 1996).

Nedenlerle ilgili yüklemeler yapmak, sosyal dünyamızı renklendirmemizi, anlamamızı kolaylaştırır ve diğer insanların ne yapabileceklerini, nasıl davranacaklarını tahmin etmemizi sağlar (Arık, 1996). Başkalarının davranışlarını kestirebilme yeteneği olmaksızın, çevre üzerinde doyurucu bir denetim kurabilmenin olanağı yoktur. Çevreyi kontrol edebilmede anahtar etmen, o çevre içindeki başkalarının nasıl davranacaklarını kestirebilmektir Bu kestirmeler “yükleme kuramı” adı verilen birçok kuramsal yaklaşım tarafından açıklanmaya çalışılmıştır (Freedman, Sears ve Carlsmith, 2003).

(33)

Çıkarsamalar konusunda kuram geliştirme, gerçekte olgusal nedensellikle ilgilenen Heider (1958) ile başlamıştır. Heider (1958), yükleme süreçlerinin temelinde, insanların davranışlarının altında yatan nedenleri anlama isteğinin yattığını söyler. Bir insan davranışı, ya o kişiye ait özelliklerden, yada o kişinin içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanır. Kişisel özellikler sonucu oluşan davranışlar, kişisel özelliklere dayalı yükleme süreçlerini, çevre koşulları sonucu oluşan davranışlar, çevre koşullarına dayalı yükleme süreçlerini ortaya çıkartır (Akt: Fiske ve Taylor, 1991).

Heider’e göre insanlarda iki temel güdü vardır. Bunlar çevremizdeki dünyaya ilişkin tutarlı, parçaları birbirine uyan bir görüş oluşturma ve çevremizi kontrol etme güdüleridir. Bu güdülerin her birini doyurmanın gereklerinden biri, insanların nasıl davranacaklarını kestirebilme yeteneğidir. Eğer insanların nasıl davranacaklarını kestiremezsek, bizi çevreleyen dünyaya ilişkin görüşümüz, rastlantısal, şaşırtıcı, tutarsız ve düzensiz olmak zorundadır. Benzer biçimde başkalarının davranışını kestirebilme yeteneğimiz olmaksızın, çevremiz üzerinde doyurucu bir denetim kurabilmenin olanağı yoktur (Freedman, Sears ve Carlsmith, 2003).

Böyle bir sağduyu psikolojisindeki anahtar öğe başkalarının davranışları altında hangi kararlı eğilimlerin yattığını anlayabilme yeteneğidir. Nasıl davranacaklarını kestirebilmek için insanların kişiliklerine, güdülerine, heyecanlarına ve tutumlarına ilişkin bir yargıya gereksinim duyarız. Çevremizde olup bitenleri kestirebilmek ve kontrol edebilmek için başka insanların içsel eğilimlerini açıklamaya yönelik bir yargıya gereksinimiz vardır (Freedman, Sears ve Carlsmith, 2003).

Nedensellik algılamaların çoğunda temel sorun, belirli bir davranış yada olayın içsel durumlara, yani kişilik özelliklerine mi, yoksa dışsal güçlere mi yükleneceği sorunudur. Bir kişi, ya bazı kişisel özellik ve eğilimleri nedeniyle, yada bazı dışsal güçler nedeniyle davranıyor olarak algılanır (Freedman, Sears ve Carlsmith, 2003).

Böylece temel sorun, dışsal bir yüklemenin mi, yoksa içsel bir yüklemenin mi yapılacağıdır. Dışsal yüklemelerde nedensel sorumluluk kişinin dışında, onu saran genel çevre, etkileşmekte olduğu özgül kişi, üzerinde bulunan rol kısıtlamaları, davranışları için ödül teklifleri yada ceza tahditleri, şans, üzerinde çalıştığı işin özgül doğası ve benzeri her şeye yüklenebilir. İçsel nedenler arasında kişilik özellikleri, güdüler,

(34)

heyecanlar, tutumlar, huylar, yetenek, çaba yada kişinin kendisiyle birlikte taşıdığı başka şeyler olabilir (Freedman, Sears ve Carlsmith, 2003). Böylece Heider (1958), sürekli olarak kendimizden diğer bir kişinin davranışının altında yatan nedenleri sorduğumuz ve bu soruyu davranışa, bireyin içinde yada dışında bir neden bularak yanıtlamaya çalıştığımızı varsaymaktadır (Akt: Freedman, Sears ve Carlsmith, 2003).

Heider (1958), nedensellik algılarının yanı sıra sorumluluk algılarının da bireylerin davranışlarını yada olayları açıklamada önemli olduğunu ortaya koymuştur.

Ona göre pek çok durumda olaya neyin yol açtığı bilgisinin yanında, olaydan kimin sorumlu olduğu bilgisi de önemlidir. Diğer bir ifadeyle, bireyin davranışının altında yatan niyet, yani davranışı kasıtlı m,ı yoksa kasıtsız mı yaptığı da bireyin davranışlarını anlamak ve yordamak için kullandığı bilgilerden biridir (Akt: Fiske ve Taylor, 1991).

Eğer birisi arkadaşına vurduğunu söylerse, doğal olarak nedensellik sorusu “kim vurdu?” olurken, sorumluluk sorusu ise “acaba kazayla mı, yoksa isteyerek mi vurdu?”

olacaktır (Hewston, 1994).

Heider’e göre (1958), sorumluluğu belirlemede iki faktör çok önemlidir. Bunlar;

kişinin etkiyi ortaya çıkartmaya ne kadar niyetli olduğu ve çevresel faktörlerin ortaya çıkan eyleme ne kadar neden olduğudur. Kişinin niyeti ve çevresel faktörlerin etkileşimi beş evrede gerçekleşmektedir. Bunlardan ilki “bağ kuramıdır.” Bağ kuramına göre, herhangi bir şekilde kendisi ile bağı olan şeylerden veya kişiye ait olan tüm etkenlerden kişi kendisi sorumlu tutulur. İkincisi “nedenselliktir.” Bu görüşe göre, kişi tarafından neden olunan her şeyden kişi sorumlu tutulur. Üçüncüsü “tahmin edilebilirliktir”. Bu görüşe göre, kişinin yaptığı eylemin sonuçlarını önceden görmesi beklenir ve kişi sonuçları önceden görmüşse, davranışından sorumlu tutulur. Dördüncüsü “niyetliliktir”;

kişinin yaptığı eylem, kontrolü dışında olmadığı için niyetli davranışından ötürü sorumlu tutulur. Son olarak da “haklı çıkarmak” görüşüne göre; kişi davranışının nedenlerinden tümüyle sorumlu tutulur (Akt: Fiske ve Taylor, 1991).

Heider kuramında, bireylerin davranışları kişisel ve çevresel faktörlere yükleyebileceklerini belirtmiş, ancak hangi koşularda kişisel, hangi koşullarda çevresel nedenlere yükleyebileceklerini belirtmemiştir. Kelly’in (1976), küp ya da birlikte değişme adını verdiği kuramında, Heider’e ek olarak bireylerin hangi koşullarda kişisel,

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmalarımızın sonucunda bu kapsamda değerlendirilebilecek pek çok yazılı metne ulaşmış olsak da, bunların arasında yer alan ve çalışmamızda temel kaynak olarak

• Bilimsel bilgi belli ölçüde doğal dünyanın gözlenmesine dayansa da insanının hayal ve yaratıcılığını içermektedir.. • Yaygın olan inanışın aksine bilim tamamen

(&#34;Erziehungssoziologie&#34;, &#34;Soziologie der Erziehung&#34;), toplumun sosyal yapısını bir bütün kabul ederek onun kurumlarından birisi olan eğitimi ele

Kültür Turizmi Alanlarında Turizmin Çeşitlendirilmesine Eleştirel Bir Bakış: Safranbolu UNESCO Dünya Miras Alanı, Uluslararası Türk Dünyası Turizm Araştırmaları Dergisi,

Ay, kendisine daha yakın olan A noktasındaki suyu, Dünya’nın merkezindeki C noktasına göre daha çok çeker. Bu nedenle A noktası, Ay’a daha fazla yakınlaşır ve

• “Bilim, doğal dünyayla ilgili soruları cevaplamak üzere bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak herkesin irdelemesine açık geçerli ve güvenilir genellemeler

*Şimdiye kadar, dindarlığın ritüel boyutunun araştırılmasında çoğu kez kiliseye mensubiyet ve kilise hayatına katılma sıklığı dindarlığın göstergesi

Dinin pratik boyutu, onun birleştirici bütünleştirici ve cemaat oluşumuna yol açıcı etkilerinin dikkate alınması gerektiğini de