3*ffiK{
til A *t a t i Rlb Gq t4.
.r*-- *.* *
;W I .lal \
*%*a'x
* L*q#
#
ISBN
h İ r İ n c İ h a s i m : A ğ u s t o s , 20(17
Kitabvı basımı 3000 nılct olarnk yapılmıştır.
R e m z i K i t a b c v i A.Ş., A k m e r k e z 1:3-14, 3 4 3 3 7 E t ı l e r - l s t a n b u l '] el (2121 2S2 208ü Faks (212; 2K2 2 0 9 0
\v\vw. r e m z i , c o m . t r p o s t G P r c m z i . c o m . t r Baskı ve cilt: R e n i z i K i t a b e v i A.Ş. b a s ı n ı tesisleri
100. Yıl M a t b a a c ı l a r Sitesi, 196, B a ğ c ı l a r - İ s t a n b u l
Özgün üdı: The hıtıoccnt Man
( 0 B e n n i n g t o n Press, L L C , 2 0 0 6
' l ' ü r k ç e y a y ı n h a k l a n t ) R e m z i K i t a p e v i , 2 0 0 7 Y a y ı n h a k l a r ı , Akçalı Telif H a k l a r ı A j a n s ı aracılığıyla s a t ı n a l ı n m ı ş t ı r .
F o t o ğ r a f l a r ı n ı n k u l l a n ı m ı n a izin v e r d i k l e r i ivin,
H ' i l l i a m s o n a i l e s i n e (s. 1 t ü m ü , s. 2 alt sağ, s. 4 sol alt, s. 8 t i ı n n ı ) ; A d a F.vening N e w s ' a (s. 3 o r t a , s. 4 üst ve alt sağ, s. 5 iist ve o r t a , s. 6 o r t a , s, 7 t ü m ü ) ; M ı ı r l I k n v c n ' a (s. 2 o r t a ) ; J o h n D o n o v a n ' a (s. 2 ali); C a r t e r a i l e s i n e (s. 3 ü s l ) ; VVilhoit a i l e s i n e (s. 5 alt); F r a n k S e a y ' e (s. 6 ü s t ) t e ş e k k ü r l e r .
H e r h a k k ı s a k l ı d ı r . H u y a p ı t ı n a y n e n y a d a özet o l a r a k h i ç b i r b o l ü m ü , telif h a k k ı s a h i h i n i n yazılı izni a l ı n m a d a n k u l l a n ı l a n l a / . .
Ytiyma hazırlayan: Saadet Özkal Kapak: 1)PN
Bu kilup Aıınette Hudson ile Retıee Sinunons'a vc erkek kardeşlerinin muşum
adanmıştır
1
GÜNEYDOĞU OKLAHOMA'nın alçak tepeleri hafifçe dalgala- n a r a k N o r m a n ' d a n Arkansas'a kadar uzanır. Bir z a m a n l a r altında geniş petrol yatakları o l d u ğ u n a dair pek bir ipucu yoktur. Arazide ş u r a d a b u r a d a y ı p r a n m ı ş e k i p m a n l a r a rastlanır. Hâlâ işe yarayan- ları, gelip geçenlere b u n c a uğraşa değer mi dedirtircesine, her se- ferinde ancak birkaç galon petrol p o m p a l a y a r a k ağır hareketler- le çalışır d u r u r . Ç o ğ u terk edilmiştir ve arazinin ortasında, petrol kuyularının, petrol arayıp bulan ve bir a n d a zengin olanların eski şanlı günlerinin paslı anıları olarak hareketsiz d u r u r l a r .
Ada çevresindeki çiftlik arazilerinde de petrol kuyuları vardır.
Ada, bir üniversite ve bir adliye binasıyla, on altı bin n ü f u s l u es- ki bir petrol kasabasıdır. E k i p m a n l a r boşta d u r u r ç ü n k ü petrol bitmiştir artık. A d a ' d a e k m e k parası fabrikalarda, değirmenlerde, bir de pekaıı cevizi çiftliklerinde ücretli işçilikle kazanılır.
Kasabanın merkezi kalabalıktır. A n a cadde ü s t ü n d e boş ya da kepenkleri indirilmiş bina y o k t u r . Tüccarlar, işlerinin ç o ğ u n u ka- saba dışına taşımış olsalar da, ayakta kalmayı başarmışlardır. Öğle saatlerinde kafeler tıklım tıklım dolar.
P o n t o t o c İlçesi Adliye Binası k ü ç ü k ve sıkışıktır. Bütiiıı g ü n avukatlarla ve müvekkilleriyle dolar taşar. Çevresinde ilçe bina-
larının bildik keşmekeşi ve avukat yazıhaneleri yer alır. Cezaevi, kimbilir hangi n e d e n l e adliye avlusuna k u r u l m u ş yayvan, pençe- resiz bir b o m b a sığınağından b o z m a d ı r . A m f e t a m i n d e n e n musi- bet sayesinde sürekli d o l u d u r .
Ana c a d d e n i n s o n u n d a , çoğu uzak mesafelerden gelip giden
8 J O H N GİİISMAM
d ö r t bin öğrencisiyle D o ğ u Merkez Üniversitesi yerleşkesi yer alır.
Hu okul, dışarıdan gelen genç öğrencileri ve öğretim üyeleriyle kasaba yaşamına canlılık getirir, g ü n e y d o ğ u O k l a h o m a ' y a çeşit- lilik katar.
Ada Akşam Haberleri bölgedeki hiçbir haberi k a ç ı r m a / ; eyale- tin en b ü y ü k gazetesi The Oklahoman ile rekabet etmeye çalışan, hareketli bir g ü n l ü k gazetedir bu. Birinci sayfasında ö n c e d ü n y a ve ülke, sonra eyaleL ve bölge haberleri yer alır, a r d ı n d a n da lise- lerin spor karşılaşmaları, yerel politikacılar, kasabadaki t o p l u m - sal etkinlikler ve ölenlerle ilgili haberler gelir.
Ada kasabası ve P o n t o t o c İlçesi halkı, k ü ç ü k kasabalara özgü güneylilerle bağımsız r u h l u YVestern maceracılarının h o ş bir ka- rışımıdır. 1 gibi sesli harfleri d a h a da uzatarak, doğu Teksas veya Arkansas aksanıyla k o n u ş u r l a r . Chickasavv Kızılderililerinin t o p - rağıdır burası. O k l a h o m a ' d a Kuzey Amerika yerlileri diğer eya- letlerden d a h a ç o k t u r ve yüz yıl bir arada y a ş a m a n ı n s o n u c u n d a beyaz halkın ç o ğ u n l u ğ u n a Kızılderili k a m karışmıştır. N a m u s le- keleri gitgide silinmekte, yerini ata m i r a s ı n d a n duyulan g u r u r al- m a k t a d ı r .
A d a ' d a koyu bir Hıristiyanlık egemendir. Kasabada çeşit- li Hıristiyanlık kollarına ait elli kilise vardır. Kiliseler sadece pa- zar g ü n ü değil her z a m a n hareketlidir. Bir Katolik Kilisesi bir de Piskoposluk vardır a m a sinagog veya M o r m o n tapınağı y o k t u r . Ç o ğ u n l u k Hıristiyanlardadır ya da insanlar kendilerini öyle say- m a k t a d ı r ve b u r a d a herkesin bir kiliseye bağlı olması beklenir.
Zaten insanın toplumsal s t a t ü s ü n ü belirleyen de, çoğunlukla, hangi kiliseye bağlı o l d u ğ u d u r .
On altı bin n ü f u s u y l a Ada, O k l a h o m a kırsalı için o l d u k ç a b ü - yük bir yerleşim yeridir. Bu nedenle fabrikalar ve indirim m a ğ a - zaları çoktur. Çevre ilçelerden işçiler ve d ü k k â n sahipleri bu kasa- baya alışverişe gelir. O k l a h o m a City'nin yüz otuz kilometre k a d a r g ü n e y d o ğ u s u n d a ve Dallas'a üç saat uzaklıktadır. Buradaki h e r - kesin Teksas'ta bir tanıdığı vardsr.
Kasabanın en b ü y ü k g u r u r kaynağı d ö r t yüz metre k o ş u c u s u atlar üzerine o y n a n a n bahislerdir. Ada çiftçilerinin yetiştirdiği ki- mi atlar, en beğenilen atlar arasındadır. A d a Panterleri A m e r i k a n
f u t b o l u n d a yeni bir eyalet şampiyonasını kazandığında ise b u n u yıllarca ö v ü n e r e k anlatırlar.
Burası yabancılarla ve her z a m a n birbiriyle k o n u ş m a k t a n hoş- lanan, ihtiyacı olanlara y a r d ı m etmeye istekli sıcakkanlı insanla- rın yaşadığı bir yerdir. Çocuklar evlerin ö n ü n d e k i gölgelikli çi- m e n l e r d e oynar. Kapılar gün boyu açıktır. Gençler fazla s o r u n ya- r a t m a d a n etrafta gece yarılarına kadar dolanır d u r u r l a r .
1980'lerin b a ş ı n d a o iki ünlü cinayet işlen meşe, Açla d ü n y a - nın g ö z ü n d e n uzak sakin yaşamına böylece devanı edip giderdi.
K u ş k u s u z öylesi P o n t o t o c İlçesi halkı için çok daha iyi o l u r d u .
BU KONUDA YAZIL.! OLMAYAN bir yasa emri varmış gibi ge- ce kulüplerinin çoğu kasabanın dışındaydı. Sanki a y a k t a k ı m m ı ve yaratacakları rahatsızlığı iyi insanlardan uzak t u t m a k istemiş- lerdi. Coachlight'ta böyle k u l ü p l e r d e n biriydi, mağaraya benze- yen metal kaplamalı bir binada, az ışıklı, ııcıız bira satan, hafta s o n u bir orkestranın çaldığı, o n u n dışındaki z a m a n l a r d a m ü z i k k u t u s u n d a n m ü z i k d i n l e n e n , bir d a n s pisti ve çoğunlukla tozlu k a m y o n e t l e r i n dağınık şekilde park ettiği çakıllı bir açık o t o p a r - kı olan bir yer. Ne ararsanız b u l u r d u n u z orada — fabrika işçileri eve gitmeden ö n c e bir içki yuvarlamaya gelirdi; kırsal yöre genç- leri eğlence arardı; yirmili yaşlarda gececiler, canlı m ü z i k dinle- mek isteyen dans ve parti kalabalığı da b u r a d a olurdu. Vince Cîill ve Randy Travis gibi ünlüler de m ü z i k yaşamlarının başında b u - r a d a n geçmişlerdi.
Ç o k tutulan, kalabalık bir yerdi burası. Yarım zamanlı çalışan bir sürü b a r m e n , k o r u m a ve garson kız vardı. Bunlardan biri de Debbie Carter'dı. Yirmi bir yaşındaki kasabalı kız, birkaç yıl önce Ada Lisesi'ni bitirmiş, bekâr y a ş a m a n ı n tadını çıkarıyordu. İki ay- rı yarım zamanlı işte d a h a çalışıyor, z a m a n z a m a n bebek bakıcılığı da yapıyordu. Kendi arabası vardı ve D o ğ u Merkez Üııiversitcsi'ne yakın Sekizinci C a d d e ' d e bir garajın ü s t ü n d e k i üç odalı bir evde yalnız o t u r u y o r d u . K u m r a l saçlı, ince atletik yapılı, gençler arasın- da p o p ü l e r , son derece bağımsız ruhlu, güzel bir kızdı.
Annesi Peggy Stilbvell o n u n gerek Coachlight'ta gerekse öte- ki kulüplerde fazla z a m a n geçirmesinden endişeleniyordu. Kızını
1 0 J O H N CIRISHAM
böyle bir yaşama göre yetiştirmemişti. Aslında Debbie kilise çevre- sinde b ü y ü m ü ş t ü . Ancak o r t a o k u l d a n sonra partilere gitmeye ve eve gitgide d a h a geç saatlerde d ö n m e y e başlamıştı. Peggy b u n a kar- şı çıkıyor, bu yeni yaşam b i ç i m i n d e n dolayı z a m a n z a m a n tartışı- yorlardı. S o n u n d a Debbie bağımsız yaşamaya karar verdi. K e n d i n e bir yer t u t u p evden ayrıldı a m a hâlâ annesine çok yakındı.
7 Aralık 1982 gecesi, Debbie, Coachlight'ta bir y a n d a n içki servisi yaparken bir y a n d a n da saati k o l l u y o r d u . Z a m a n yavaş ge- çiyordu. P a t r o n u n d a n , görevi bırakıp birkaç arkadaşıyla o t u r m a k için izin istedi. P a t r o n itiraz etmedi. Az s o n r a Debbie bir m a s a - da o t u r m u ş , o k u l d a n yakın arkadaşı Gina Vietta ve başka birkaç arkadaşıyla içkisini y u d u m l u y o r d u . Yine o k u l d a n arkadaşı olan Glen G o r e masalarına uğrayıp Debbie'yi dansa davet etti. D e b b i e d a n s a kalktı a m a p a r ç a n ı n yarısında birden d u r u p sinirli bir ta- vırla Gore'daıı ayrıldı. D a h a sonra kadınlar tuvaletinde, o gece kızlardan biri o n d a kalırsa kendini d a h a g ü v e n d e hissedeceğini söyledi, a m a neden endişelendiğini açıklamadı.
Coachlight artık d a h a erken, gece yarım civarında k a p a n m a y a başlamıştı. Gina Vietta, g r u b u birlikte bir şeyler İçmeye evine d a - vet etti. Çoğu kabul etti a m a Debbie y o r g u n ve aç o l d u ğ u n d a n eve gitmek istiyordu. Fazla acele e t m e d e n k u l ü p t e n çıktılar.
Coachlight k a p a n ı r k e n D e b b i e ' n i n p a r k yerinde Glen Gore'Ia k o n u ş t u ğ u n u b i r ç o k kişi gördü. T o m m y Glover, daha ö n c e böl- gedeki bir cam işletmesinde birlikte çalıştıkları için Debbie'yi iyi t a n ı y o r d u . G o r e ' u d a t a n ı y o r d u . T o m m y k a m y o n e t i n e b i n e r k e n , D e b b i e ' n i n de k e n d i aracının s ü r ü c ü kapısını açtığını g ö r m ü ş t ü . Fakat ansızın G o r e ortaya çıkmış, birkaç saniye k o n u ş t u k t a n son- ra genç kız G o r e ' u itmişti.
Mike ve Terry C a r p e n t e r de Coachlight'ta çalışıyorlardı. M i k e k o r u m a , Terry garson o l a r a k . . . O n l a r d a k e n d i arabalarına gider- ken D e b b i e ' n i n y a n ı n d a n geçmişlerdi. S ü r ü c ü k o l t u ğ u n a o t u r - m u ş olan Debbie'yi k a p ı n ı n y a n ı n d a d u r a n Glen Gore'Ia k o n u - ş u r k e n görmüşlerdi. C a r p e n t e r ' l a r el sallayıp uzaklaşmışlardı. Bir ay ö n c e Debbie, M i k e ' a G o r e ' u n öfkeli tavırlarından k o r k t u ğ u - n u söylemişti.
T o n i Ramsey k u l ü p t e ayakkabı boyacısıydı. 1982'de O k l a -
h o m a ' d a petrol işi hâlâ b ü y ü y e n bir sektördü. Ada civarında gü- zel çizmeler giyen sayısız insan vardı. Birinin bunları p a r l a t m a - sı gerekiyordu. T o n i de e k m e k parasının bir kısmını böyle çıka- rıyordu. G o r e ' u iyi tanırdı. O gece T o n i çıkarken, D e b b i e ' n i n di- reksiyonda o t u r d u ğ u n u , G o r e ' u n s a yolcu koltuğu tarafında açık k a p ı d a n içeri eğilmiş o l d u ğ u n u g ö r m ü ş t ü . Toni'ye göre ortada bir s o r u n yoktu. Uygarca k o n u ş u y o r gibi bir halleri vardı.
Kendi arabası o l m a y a n Gore, C o a c h l i g h t a Ron W e s t adlı ta- nıdığının arabasıyla 11.30 civarında gelmişti. \Vest o t u r u p ı s m a r - ladığı biraları içerken G o r e masaları dolanmıştı. Herkesi tanıyor gibiydi. Kapanış için son a n o n s yapılınca West, G o r e ' u b u l u p ara- baya ihtiyacı o l u p olmadığını s o r m u ş t u . G o r e evet deyince West o t o p a r k a gidip o n u beklemeye başlamıştı. Birkaç dakika geçmiş, s o n r a G o r e hızla gelip arabaya binmişti.
Karınlarının aç o l d u ğ u n a karar verince West arabayı kasaba çarşısmdaki VVaffler adlı kafeye s ü r m ü ş , b u r a d a hafif bir şeyler ıs- marlamışlardı. Coachlight'taki içkiler gibi b u r a d a da hesabı West ö d e m i ş t i . West o gece ilk ö n c e H a r o l d ' s adlı bir kulübe gidip iş arkadaşlarını aramıştı. Ancak arkadaşları yerine, orada z a m a n za- m a n b a r m e n ve DJ olarak çalışan G o r e ' a rastlamıştı. İkisi çok az tanışıyorlardı a m a G o r e kendisini Coachlight'a g ö t ü r ü p götiire- meyeceğini s o r u n c a , West hayır diyememişti.
W e s t iki k ü ç ü k kızı olan m u t l u bir aile babasıydı. Barlarda geç saatlere k a d a r vakit ö l d ü r m e y e alışkın değildi. O gece de eve gitmek isterken, h e r geçen saat d a h a masraflı olmaya başla- yan Gore'la takılıp kalmıştı. Kafeden çıktıklarında Wcst yolcusu- na nereye gitmek istediğini sordu. G o r e annesinin Oak Street'teki evine gideceğini söyledi, kuzey y ö n ü n d e , sadece birkaç blok öte- deydi. VVest kasabayı iyi biliyordu ve o y ö n e d ö n d ü , a m a daha O a k Street'e v a r m a d a n G o r e aniden fikrini değiştirdi. West'in a r a b a s ı n d a saatler geçirdikten sonra ş i m d i y ü r ü m e k istiyordu.
Hava çok s o ğ u m u ş t u ve sert bir rüzgârla gitgide d a h a da soğuyor- d u . Bir soğuk hava dalgası yaklaşmaktaydı.
O a k A v e n u e Baptist Kilisesi yakınında d u r d u l a r . G o r e annesi- nin evinin yakında o l d u ğ u n u söyledi. A r a b a d a n inip teşekkür et- ti ve batıya d o ğ r u y ü r ü m e y e başladı.
IOHN (İRİSİ)AM
O a k Avenııe Baptist Kilisesi Debbie Carter'ııı evine bir b u ç u k kilometre mesafedeydi.
G o r e ' u n annesiyse aslında kiliseye hiç de yakın o l m a y a n bir yerde, kasabanın öteki u c u n d a o t u r u y o r d u .
Gece iki b u ç u k sularında Gina Vietta arkadaşlarıyla evin- de o t u r u r k e n iki kere telefon çaldı. Arayan her ikisinde de Debbie'ydi. Birincisinde Debbie, Gina'ya gelip arabasıyla ken- disini almasını, ç ü n k ü evinde bir ziyaretçisi o l d u ğ u n u ve kendi- ni tedirgin hissettiğini söylemişti. Gina evdekinin kim o l d u ğ u n u s o r u n c a telefon birtakım b o ğ u k seslerden ve telefonun kullanıl- masıyla ilgili tartışma seslerinden s o n r a kapanmıştı. Gina haklı olarak endişelenmiş, b u n u n garip bir istek o l d u ğ u n u d ü ş ü n m ü ş - tü. D e b b i e ' n i n de arabası vardı: bir 1975 Oldsmobile. Ve kendisi de pekâlâ arabasına atlayıp gelebilirdi. Gina aceleyle çıkmaya h a - zırlanırken telefon yeniden çalmıştı. Yine Debbie'ydi. Fikrini de- ğiştirdiğini, her şeyin yoluna girdiğini, telaşlanmamasın! söylü- y o r d u . Gina ziyaretçisinin kim o l d u ğ u n u bir kere daha s o r m u ş , a m a Debbie h e m e n k o n u y u değiştirip isim v e r m e k t e n kaçınmış- tı. Gina'ya sabah kendisine telefon ederek uyandırmasını, işe geç k a l m a k istemediğini söylemişti. Bu da D e b b i e ' n i n d a h a önce hiç dile getirmediği garip bir istekti.
Gina her şeye r a ğ m e n yola çıkmıştı a m a kafasında kimi d ü ş ü n - celer u ç u ş u y o r d u . Evinde misafirleri vardı. Vakit çok geçti. Debbie C a r t e r kendi sorunlarını halledebilirdi, üstelik de eğer evinde er- kek arkadaşı varsa G i ı ı a ' m n gitmesi ayıp olabilirdi. Gina y a t m a y a gitti ve birkaç saat sonra da Debbie'yi yoklamayı u n u t t u .
8 Aralık g ü n ü sabah saat on bir sularında, D o n n a J o h n s o n , uğrayıp Debbie'ye bir m e r h a b a d e m e k için arabasını d u r d u r d u . D o n n a bir saat uzaklıktaki Shavvııee'ye taşınana kadar ikisi okul yıllarında yakın arkadaştı. O g ü n a n n e babasını görmeye kasaba- ya gelmiş, arkadaşlarına da u ğ r u y o r d u . D e b b i e ' n i n garajın ü s t ü n - deki evinin kapısına çıkan dar merdivenleri zıplayarak çıkarken yerdeki cam kırıklarını g ö r ü p yavaşladı. Kapıdaki k ü ç ü k p e n c e - renin camı kırılmıştı. N e d e n s e ilk aklına gelen, Debbie'nin a n a h - tarlarını içerde u n u t t u ğ u ve içeri girmek için camı k ı r m a k z o r u n - da kaldığı oldu. D o n n a kapıyı çaldı. C e v a p gelmedi. Sonra içeri-
deki r a d y o d a n gelen m ü z i k sesini d u y d u . Kapının k o l u n u çevir- d i ğ i n d e kilitli o l m a d ı ğ ı m g ö r d ü . A d ı m ı n ı içeri atar a t m a z h e m e n bir terslik o l d u ğ u n u anladı.
K ü ç ü k oda harabeye d ö n m ü ş t ü . K a n e p e minderleri ve ö r t ü - ler yerlerdeydi. Sağ taraftaki d u v a r b o y u n c a , birinin kırmızı b o - ya gibi bir şeyle yazdığı "Bir dahaki sefer Jim Smith ölücek" yazı- sı o k u n u y o r d u .
D o n n a , Debbie'ye seslendi; cevap y o k t u . Daha ö n c e buraya gelmişti. O y ü z d e n h e m e n yatak odasına koştu. Yatak yerinden oynatılıp çıkarılmış, örtüler yere d ü ş m ü ş t ü . Ö n c e bir ayak g ö r d ü , s o n r a da yatağın ö b ü r yanına d ü ş m ü ş Debbie'yi - yüzüstü yatı- y o r d u , çıplak, kanlar içinde, sırtına bir şey yazılmış o l a r a k . . .
D o n n a dehşet içinde d o n u p kalmıştı, bir adım bile a t a m ı y o r - d u . Gözleri arkadaşında, o n u n soluk almaya başlamasını bekli- y o r d u . H e r h a l d e bu bir kâbus, diye d ü ş ü n d ü .
Geri d ö n ü p m u t f a ğ a girdi. O r a d a küçük, beyaz bir m a s a n ı n ü s t ü n e katil t a r a f ı n d a n k a r a l a n m ı ş başka yazılar o l d u ğ u n u gör- d ü . A n i d e n katilin hâlâ o r a d a olabileceği aklına geldi ve koşarak arabasına gitti. T e l e f o n u n u kullanabileceği bir d ü k k â n b u l u n c a y a k a d a r arabasını cadde b o y u n c a s ü r d ü . Bir d ü k k â n d a n Debbie'niıı annesini aradı.
Peggy Stilhvell kelimeleri d u y d u a m a b u n l a r a inanması m ü m - k ü n değildi. Kızı yerde çıplak, kanlar içinde ve hareketsiz yatıyor- m u ş . D o n n a ' y a söylediklerini tekrar ettirdi ve koşarak arabasına gitti. Aküsü bitmişti. K o r k u d a n ne yaptığını bilmez halde tekrar eve girip Debbie'niıı babasını, eski kocası Charlie Carter'ı aradı.
Birkaç yıl önce olaylı şekilde b o ş a n d ı k l a r ı n d a n bu yana pek gö- r ü ş m ü y o r l a r d ı .
Charlie C a r t e r ' m telefonu cevap vermedi. Peggy'nin Carol Ikhvards adlı bir arkadaşı Debbie'niıı karşısındaki evde o t u r u y o r - d u . Peggy o n a telefon edip çok k ö t ü bir şeyler o l d u ğ u n u söyledi ve bir koşu gidip kızma bakmasını istedi. Sonra beklemeye koyul- du. S o n u n d a yine Charlie'yi aradı ve bu sefer telefon açıldı.
Carol Edwards koşa koşa yolu geçti, daireye girerken kırık ca- mı o da fark etti. İçeri girdi ve cansız b e d e n i g ö r d ü .
Charlie Carter tıknaz yapılı bir duvarcı ustasıydı. Ara sıra
1 4 J O H N CIRISHAM
Coachlight'ta k o r u m a olarak çalışırdı. H e m e n k a m y o n e t i n e at- layıp kızının o t u r d u ğ u eve gitti. Yol b o y u n c a her b a b a gibi o n u n da aklından kızıyla ilgili her türlü k o r k u n ç d ü ş ü n c e geçmişti.
Karşılaştığı sahne aklından geçenlerin t ü m ü n d e n k o r k u n ç t u . G ö r d ü ğ ü a n d a ağzından iki kere kızının ismi çıktı. Y a n ı n a çöktü, yavaşça o m z u n u kaldırıp y ü z ü n e baktı. Ağzına kanlı bir bez parçası tıkılmıştı. Kızının ö l d ü ğ ü n d e n e m i n d i a m a bir yaşam belirtisi görebilmek için beklemekten kendini alamadı. Sonra ya- vaşça ayağa kalkıp çevresine baktı. Yatak yerinden oynatılmış ve d u v a r d a n uzaklaştırılmıştı. Örtüleri ü s t ü n d e değildi; o d a k a r m a - karışıktı. Bir b o ğ u ş m a yaşandığı açıkça ortadaydı. O d a d a n çıkın- ca duvardaki yazıyı g ö r d ü . Sonra m u t f a ğ a gidip bakındı. Burası t a m bir suç mahalliydi. Charlie ellerini sıkıntıyla cebine s o k u p dı- şarı çıktı.
D o n n a J o h n s o n ve Carol Edwards dış k a p ı n ı n ö n ü n d e ağlaşa- rak bekliyorlardı. Charlie'nin, kızına veda ettiğini, başına gelenle- re çok ü z ü l d ü ğ ü n ü söyleyen sesini d u y d u l a r . Sendeleyerek dışarı çıktığında zaten o da ağlıyordu.
" A m b u l a n s çağırayım mı?" diye s o r d u D o n n a .
"Yoo," dedi a d a m . " A m b u l a n s ı n yararı y o k . . . Polisi a r a . . . "
POLİSTEN ÖNCE iki ilkyardım görevlisi geldi. Aceleyle m e r - divenleri çıkıp eve girdiler ve birkaç saniye sonra biri dışarı çıkıp sahanlığa kustu.
Dedektif D e n n i s S m i t h daireye geldiğinde, dışarısı polisler, ilkyardım görevlileri ve seyredenlerle d o l m u ş t u , hatta iki yerel savcı bile vardı. D e d e k t i f b u n u n m u h t e m e l bir cinayet o l d u ğ u n u d ü ş ü n e r e k çevreyi k o r d o n altına aldırdı ve görevii o l m a y a n l a r ı n içeri girmesini yasakladı.
Şef Smith, on yedi yıldır Ada Polis M ü d ü r l ü ğ ü n d e çalışan bi- ri olarak ne y a p m a s ı gerektiğini biliyordu. Kendisi ve bir baş- ka dedektif dışında herkesi evden dışarı çıkardı. Öteki polisleri ise, k o m ş u l a r ı tek tek dolaşıp tanık var mı diye b a k m a y a yolladı.
S m i t h sigarasını t ü t t ü r e r e k duygusallıktan k u r t u l m a y a çalışıyor- du. Debbie'yi iyi tanırdı; kendi kızıyla D e b b i e ' n i n en k ü ç ü k kız kardeşi arkadaştılar. Charlie Carter'la Peggy Stillwell'ı de tanırdı.
O n l a rın kızlarının b u r a d a kendi yatak o d a s ı n d a yerde cansız yat- tığına inanamıyordtı, Cinayet yeri d e n e t i m altına alındıktan son- ra, daireyi araştırmaya başladı.
Sahanlıktaki cam parçaları kapının kırılan c a m ı n a aitti ve h e m içeri h e m de dışarı saçılmıştı. H o l d e solda bir kanepe vardı ve m i n d e r l e r i yerlere atılmıştı. K a n e p e n i n ö n ü n d e yeni bir flanel ge- celik b u l d u . Ü s t ü n d e W a l - M a r t etiketi hâla d u r u y o r d u . D u v a r d a b o y d a n boya u z a n a n yazıyı g ö r d ü ve b u n u n tırnak cilasıyla yazıl- dığını h e m e n anladı. "Bir dahaki sefer Jim Smith ölücek."
Jim Smith'i tanırdı.
M u t f a k t a , küçük, beyaz, d i k d ö r t g e n m a s a n ı n ü s t ü n d e m u h t e - melen ketçapla yazılmış başka bir m e s a j o l d u ğ u n u gördü - "Bizi a r a m t y a felan k a l k m a . " M a s a n ı n yanı başında yerde bir kot p a n t o - lonla bir çift çizme d u r u y o r d u . D a h a s o n r a , o gece Coachlight'ta Debbie'niıı ü s t ü n d e b u n l a r ı n o l d u ğ u n u öğrenecekti.
Yatak odasına geçti. Yatak, girişi bir m i k t a r kapatıyordu. P e n - cereler ve perdeler açıktı. O d a çok soğuktu. Burada bir ö l ü m ka- lım mücadelesi o l m u ş t u ; örtüler, çarşaflar, battaniyeler ve o y u n - cak hayvanlar yerlerdeydi. Neredeyse hiçbir şey yerli yerinde de- ğildi. Dedektif Smith, D e b b i e ' n i n cansız b e d e n i n i n y a n m a eğilip baktığında katilin ü ç ü n c ü mesajını da g ö r d ü . Kızın sırtında ket- çapla yazılmışa benzeyen k u r u m u ş bir yazı vardı: " D u k e G r a m . "
D u k e G r a h a m ' ı d a tanırdı.
Cesedin altında bir elektrik k o r d o n u y l a iri g ü m ü ş tokalı bir k o v b o y kemeri vardı. T a m ortasına " D e b b i e " ismi kazınmıştı.
Yine A d a Polis M ü d ü r l ü ğ ü görevlisi olan polis m e m u r u M i k e Kicsvvetter o d a n ı n fotoğraflarını çekerken, Smith kanıtları topla- maya başladı. Cesette, yerde, yatakta ve o y u n c a k hayvanlarda saç ve kıl örnekleri b u l d u . H e p s i n i tek tek topladı ve katlanmış kâ- ğıt tabakalarının arasına özenle yerleştirip onları nerede b u l d u - ğ u n u kaydetti.
Yatak örtülerini, yastık kılıflarım, battaniyeleri, elektrik kor- d o n u n u ve kemeri, b a n y o z e m i n i n d e b u l u n m u ş yırtık bir çift k ü - lotlu çorabı, o y u n c a k hayvanların bir kısmını, bir paket M a r l b o r o sigarasını, boş bir 7 - u p k u t u s u n u , plastik bir ş a m p u a n şişesini, si- gara izmaritlerini, m u t f a k t a k i bir bardağı, telefonu ve cesedin al-
1 6 J O H N CIRISHAM
tında kalmış bir m i k t a r saç telini dikkatle alıp etiketledi ve paket- ledi. Debbie'ye yakın bir yerde, çarşafa sarılmış Del M o n t e m a r k a bir ketçap şişesi b u l d u . Adli tıp l a b o r a t u v a r ı n d a i n c e l e n m e k üze- re o n u da alıp dikkatle çantaya yerleştirdi. O anda kapağı yoktu a m a kayıp k a p a k s o n r a d a n bir adli tıp görevlisi t a r a f ı n d a n b u l u - nacaktı.
Kanıtları t o p l a m a y ı bitirdikten sonra, Dedektif Smith d a h a önce birçok suç m a h a l l i n d e yaptığı gibi p a r m a k izi işlemine baş- ladı. Ön k a p ı n ı n her iki t a r a f ı n d a n , pencere pervazlarından, ya- tak odasındaki t ü m ahşap yüzeylerden, m u t f a k m a s a s ı n d a n , kırı- lan c a m ı n iri parçalarından, t e l e f o n d a n , kapı ve pencereleri çev- releyen boyalı b ö l ü m l e r d e n , hatta D e b b i e ' n i n dışarıda p a r k edil- miş a r a b a s ı n d a n p a r m a k izi aldı.
Gary Rogers A d a ' d a o t u r u y o r ve O k l a h o m a Eyaleti S o r u ş t u r - ma Bürosu OSBI'da çalışıyordu. Saat yarım civarında olay yeri- ne geldiğinde, D e n n i s Smith h e m e n kendisine gerekli açıklama- ları yaptı. İki a d a m arkadaştılar ve pek çok olayda birlikte çalış- mışlardı.
Rogers yatak odasında g ü n e y y ö n ü n d e k i duvarın alt u c u n - da, prize yakın bir yerde kana benzeyen ufak bir iz fark etti. D a h a sonra, m a k t u l kaldırılınca, m e m u r Rick C a r s o n ' d a n d u v a r kâğı- dının bu kan izinin b u l u n d u ğ u 011 santimlik kısmını kesip çıkar- masını istedi.
D e n n i s Smitlı'le Gary Rogers'ın ilk izlenimlerine göre, katil sayısı birden fazlaydı. Ortalığın k a r m a k a r ı ş ı k hali, D e b b i e ' n i n el ve ayak bileklerinde b a ğ l a n m a izi o l m a m a s ı , başındaki b ü y ü k ya- ra, ağzına iyice tıkılmış bez, kollarındaki ve böğürlerindeki bere- ler, m u h t e m e l e n kablo ve k e m e r kullanılmış olması, bir kişiden beklenemeyecek k a d a r b ü y ü k bir vahşetin göstergeleriydi. Debbie ufak tefek biri değildi, 65 kilo kadardı ve b o y u 1,70'den fazlaydı.
Güçlü bir kızdı ve elbette hayatta kalabilmek için b ü y ü k bir m ü - cadele vermişti.
Kısa bir inceleme için yerel adli tıp u z m a n ı Dr. Larry Cartmell geldi. İlk izlenimine göre, ö l ü m n e d e n i boğulmaydı. M a k t u l ü n kal- dırılıp yerel cenaze evinin sahibi T om Criswell'e teslim edilebilece- ğine karar verdi. Debbie'yi bu şirketin cenaze arabasıyla O k l a h o m a
City'deki eyalet adli tıp k u r u m u n a g ö t ü r d ü l e r . Binaya a k ş a m ü s t ü 6.25'te ulaşıldı ve m a k t u l ü h e m e n s o ğ u k bölmeye aldılar.
DEDEKTİF SMIT11 ve Rogers A d a Polis M ü d ü r l ü ğ ü ' n e d ö n ü p Debbıe Cart er'ın ailesiyle görüştüler. Bir y a n d a n teselli ederken bir y a n d a n da aileden isimler aldılar. D e b b i e ' n i n dostları, erkek arkadaşları, iş arkadaşları, d ü ş m a n l a r ı , eski patronları, Debbie'yİ tanıyan ve ö l ü m ü h a k k ı n d a bir şeyler bilebilecek herkes. Liste çı- karılınca Smith ve Rogers, D e b b i e ' n i n erkek tanıdıklarına telefon etmeye başladılar. İstekleri basitti: Lütfen polis m ü d ü r l ü ğ ü n e ge- lip p a r m a k izi, t ü k ü r ü k , saç ve kıl örneği verin.
H i ç kimse karşt çıkmadı. Debbıe'yı o gece 12.30 civarında Coachlıght'ın p a r k yerinde Glen Gore'la gören Mike C a r p e n t e r , p a r m a k izini ve diğer vücut örneklerini gönüllü olarak ilk ve- renlerden biriydi. Debbie'yİ Gore'la gören bir başka tanık olan
T o m m y Glover da öyle...
8 Aralık g ü n ü a k ş a m yedi b u ç u k civarında Glen G o r e daha ö n c e d e n planlandığı gibi plak çalmak ve barla ilgilenmek üze- re H a r o l d ' s C l u b a gitti. H e m e n h e m e n b ü t ü n masalar boştu.
N e d e n i m s o r d u ğ u n d a biri o n a cinayetten söz etti. Müşterilerin çoğu, hatta H a r o l d ' s C l u b ' ı n birkaç çalışanı bile polis m e r k e z i n d e soruları cevaplıyor ve p a r m a k izi veriyordu.
Gore da polise b a ş v u r d u ve G a r y Rogers'la polis m e m u r u D.W. Barrett t a r a f ı n d a n sorguya çekildi. Onlara Debbie Cartcr'ı okul yıllarından b e n tanıdığını ve önceki gece Coachlight'ta gör- d ü ğ ü n ü söyledi.
G o r e ' u n ifadesiyle ilgili polis t u t a n a ğ ı aynen şöyleydi:
Glen Gore Harold's Club'da Dj olarak çalışıyor. Glen'e Debbie'nin ölüm haberini Susi Johnson, Harold's Club'da, 8-12.1982 tarihinde akşam saat 7.30 civarında vermiş. Glenn lise' yı Dcbbie'ylc birlikte okumuş. Glen onu en son 7.12.1982 tarihin- de Coachlight'ta görmüş. Debbie'nin arabasının boyası hakkında konuşmuşlar. Kimseyle bir sorunu olduğundan söz etmemiş. Glen Coachlight'a 10.30 sularında Ron VVest'Ie birlikte gitmiş. Ron'dan 01.15 civarı ayrılmış. Glenn, Debbie'nin evine hiç gitmemiş.
1 8 J O H N GRİSİ JAM
Düzinelerce diğer dosya arasına kaldırılacak olan bu r a p o r u D. W. Barrett hazırlamış, Gary Rogers da tanıklık etmişti.
G o r e daha s o n r a bu hikâyeden vazgeçecek ve 7 Aralık gece- si k u l ü p t e R o n W i l l i a m s o n diye bir a d a m ı n Debbie'yi taciz etti- ğini g ö r d ü ğ ü n ü ö n e sürecekti. Hu yeni ifadeyi doğrulayan başka hiçbir tanık yoktu. O r a d a b u l u n a n l a r ı n çoğu R o n W i l l i a m s o n ' ı t a n ı y o r d u , gevezeliği ve içkiye d ü ş k ü n l ü ğ ü y l e ü n l ü biriydi. A m a hiç kimse o n u o gece Coachlight'ta g ö r d ü ğ ü n ü h a t ı r l a m ı y o r d u . Aksine, görüşülenlerin çoğu ısrarla o n u n o r a d a olmadığını söy- l ü y o r d u .
Ç ü n k ü R o n W i l l i a m s o n b a r d a olsa, herkes ister istemez o n u fark ederdi.
Garip olan bir başka şey de, 8 Aralık g ü n ü yapılan t ü m par- m a k izi ve saç örneği işlemlerinin ortasında Gore'uıı bu işten p a - çayı k u r t a r m ı ş olmasıydı. Ya arada kaynamış, ya bile bile i h m a l edilmiş, veya sadece u n u t u l m u ş t u . N e d e n i ne olursa olsun, p a r - m a k izi alınmadığı gibi salya ve saç örneği de vermemişti.
Ada polisi Debbie Carter'ı ö l ü m ü n d e n ö n c e en son g ö r e n ki- şi olan G o r e ' d a n bu örnekleri alıncaya kadar, olayın ü z e r i n d e n üç b u ç u k yıl geçmesi gerekecekti.
ERTESİ GÜN ÖĞLEDEN SONRA, 9 Aralık saat 3.00'da eyalet tıp u z m a n ı ve adli patolog Dr. Fred Jordan, polis görevlisi Gary Rogers'la O S B I ' d a n Jerry Peters'ın da hazır b u l u n d u ğ u bir o t o p - si gerçekleştirdi.
Binlerce otopsiyi arkasında b ı r a k m ı ş Dr. J o r d a n ' ı n r a p o r u n a göre, genç beyaz kadına ait cesette beyaz çorapları dışında giysi yoktu. Rigor m o t r i s t a m a m l a n m ı ş t ı , b u n a göre ö l ü m ü n ü n üze- rinden en az 24 saat geçmişti. Kırmızı t ı r n a k cilasına benzeyen bir şeyle göğsüne "öl" sözcüğü yazılmıştı. V ü c u d u n a da b u l a ş m ı ş başka bir kırmızı maddeyle, olasılıkla da ketçapla sırtına " D u k e G r a m " yazılmıştı.
Kollarda, göğüste ve yüzde birçok k ü ç ü k bere vardı. D u d a k - ların iç k ı s m ı n d a k ü ç ü k kesikler g ö r ü l ü y o r d u ve b u n l a r b o ğ a z ı n a
d o ğ ru derinleşiyordu. Ağzından k a n a b u l a n m ı ş yeşilimsi bir elbe- zi b ü y ü k bir dikkat gösterilerek çıkarılmıştı. Boğazında yarım da- ire b i ç i m i n d e bir alanda kesik ve bereler vardı. Vajinası da bere- lcnmişti, Rektu m genişlemişti. R e k t u m incelemesinde Dr. J o r d a n k ü ç ü k , metal, vidalı tipte bir şişe kapağı b u l d u .
İç o r g a n m u a y e n e s i n d e olağandışı bir şey b u l u n a m a d ı - göç- m ü ş akciğerler, şişmiş kalp. Kafa derisinde bir miktar k ü ç ü k be- r e l e n m e olmakla birlikte beyinde hasar y o k t u .
T ü m yaralar hayattayken o l m u ş t u .
El ve ayak bileklerinde bağlanma izi y o k t u . Ö n k o l l a r m d a k i bazı k ü ç ü k yaralar olasılıkla kendini s a v u n u r k e n o l m u ş t u . Ö l ü m a n ı n d a k a n ı n d a k i alkol düzeyi 0,04 gibi d ü ş ü k sayılabilecek bir o r a n d a y d ı . Ağızdan, vajina ve a n ü s t e n ö r n e k alındı. Bunların da- ha sonra yapılan m i k r o s k o b i k m u a y e n e s i n d e vajinada ve anüste s p e r m b u l u n d u a m a ağızda yoktu.
Dr. Jordan kanıt t o p l a m a k için m a k t u l ü n tırnaklarının arası- nı kazıdı, ketçap ve t ı r n a k cilasından ö r n e k aldı, k o p u k kasık kıl- larını tarayarak çıkardı ve başından da saçının bir parçasını kesti.
Ö l ü m n e d e n i havasızlıktan b o ğ u l m a y d ı , b u n a h e m elbezinin ağzını tıkaması, h e m de k e m e r veya elektrik k o r d o n u y l a boğazı- nın sıkılması yol açmıştı.
Dr. Jordan otopsiyi bitirince, Jerry Peters m a k t u l ü n fotoğraf- larını çekti, p a r m a k ve avuç içi izlerini çıkardı.
PEGGY STILLWELL HİÇBİR İŞ YAPAMAYACAK ve karar ala- mayacak k a d a r perişan bir haldeydi. C e n a z e törenini k i m i n d ü - zenlediğinin ya da nasıl düzenlediğinin farkında değildi ç ü n k ü bu işlere k a n l a m ı y o r d u . Yemek yiyemiyor, y ı k a n a m ı y o r ve besbelli kızının ö l d ü ğ ü gerçeğini kabul e d e m i y o r d u . Kız kardeşi G l e n n a l.ucas o n u n y a n ı n d a kalmaya başlamış, yavaş yavaş k o n t r o l ü ele almıştı. H e r şey p l a n l a n m ı ş t ı ve aile Peggy'yi nazikçe bilgilendire- rek cenaze t ö r e n i n e katılmasını sağlamaya çalışıyordu.
11 Aralık C u m a r t e s i g ü n ü , D e b b i e ' n i n cenaze töreni Criswell Cenaze E v i n d e k i k ü ç ü k şapelde yapıldı. Glenna, kız karde- şi Peggy'i yıkayıp giydirmiş, sonra da alıp cenazeye getirmişti.
I ören b o y u n c a da elini hiç b ı r a k m a d ı .
2 0 J O I I N G R I S H A M
O k l a h o m a ' n ı n kırsal k e s i m i n d e t ü m cenaze t ö r e n l e r i n d e ta- b u t kapağı açık olarak k ü r s ü n ü n ö n ü n e k o n u r , böylece t ö r e n e ka- tılanlar cenazeyi görebilir. Bu geleneğin k ö k e n i b i l i n m e m e k l e bir- likte ü z ü n t ü y ü artırdığı bir gerçektir.
T a b u t u n kapağı açık o l d u ğ u n d a n D e b b i e ' n i n d ö v ü l m ü ş o l d u - ğu görülebiliyordu. Yüzü bereli ve şişti. Yüksek yakalı dantelli bir bluz b o y n u n d a k i b o ğ u l m a izlerini saklıyordu. Geniş tokalı kov- b o y k e m e r i n i takmış, en sevdiği k o t u n u ve çizmelerini de giydir- mişlerdi. Annesinin Noel a r m a ğ a n ı olan at nalı şeklindeki elmas y ü z ü ğ ü p a r m a ğ ı n d a y d ı .
Rahip Rick S u m m e r s b ü y ü k bir kalabalığın ö n ü n d e t ö r e - ni y ü r ü t t ü . A r d ı n d a n Debbie, hafif kar yağışı altında Rosedale Mezarlığı'na g ö m ü l d ü . Annesiyle babası, iki kız kardeşi, b ü y ü - k a n n e ve b ü y ü k b a b a l a r ı n d a n ikisi ve iki yeğeni ailesi olarak o r a - daydılar, Debbie k ü ç ü k bir Baptist kilisesinde altı yaşında vaftiz edilmişti.
Cinayet Ada'yı d e r i n d e n sarsmıştı. Kasabanın tarihi şiddet ve cinayet açısından zengin olsa da, k u r b a n l a r genellikle kovboylarla serseriler ya da k u r ş u n yemeselerdi bile başları bir şekilde belaya girecek kişilerdi. Oysa bir genç k a d ı n ı n bu derece vahşice ırzına geçirilip ö l d ü r ü l m e s i herkesi dehşete d ü ş ü r m ü ş t ü . H e r k e s k o r - ku içindeydi ve kasaba dedikodularla çalkalanıyordu. Pencere ve kapılar artık geceleri kilitleniyordu. On sekiz yaşın altındakilerin belli saatten s o n r a sokağa çıkmalarına izin v e r i l m i y o r d u . G e n ç anneler evlerin ö n ü n d e k i ç i m e n l e r d e oynayan çocuklarının ba- şından ayrılmıyordu.
Gece k u l ü p l e r i n d e b u n d a n başka bir şey k o n u ş u l m a z o l m u ş - tu. Debbie masaları dolaştığından m ü d a v i m l e r i n çoğu o n u tanır- dı.
Ayrıca erkek arkadaşları da vardı ve çoğu ö l ü m ü n ü n a r d ı n - d a n polis t a r a f ı n d a n sorguya çekilmişti. Yeni yeni isimler veril- miş, yeni arkadaşlar, yeni tanıdıklar, yeni sevgililer ortaya çıkmış- tı. O n l a r c a kişiyle g ö r ü ş ü l m ü ş ve birçok yeni isim telaffuz edil- miş, a m a gerçekten k u ş k u l u biri b u l u n a m a m ı ş t ı . Debbie çok ta- n ı n a n , sevilen, a r k a d a ş canlısı bir kızdı. Birinin o n a zarar v e r m e k istemesi inanılır gibi değildi.
Polis 7 Aralık gecesi Coachlight'ta b u l u n a n l a r l a ilgili yirmi üç kişilik bir liste yaptı ve ç o ğ u n u n ifadesini aldı. Ç o ğ u n l u k Ron VVilliamson'ı t a n ı y o r d u a m a hiçbiri o gece o n u orada g ö r d ü ğ ü n ü h a t ı r l a m ı y o r d u .
Polise pek çok i p u c u , öykü ve değişik karakterler h a k k ı n d a bilgi geliyordu. Angelia Nail adlı bir genç kadın D e n n i s Smith'i arayıp Glen Gore'la bir karşılaşmasından söz etmişti. Kendisi D e b b i e ' n i n yakın arkadaşıydı ve Debbie, G o r e ' u n a r a b a d a n si- leceklerini çaldığına i n a n ı y o r d u . O y ü z d e n tartışıp d u r u y o r l a r - dı. G o r e ' u o k u l d a n tanıyor ve o n d a n k o r k u y o r d u . Cinayetten bir hafta k a d a r önce Angelia, Debbie'yi yüzleşsinler diye G o r e ' u n ya- şadığı eve g ö t ü r m ü ş t ü . Debbie eve girmiş ve Gore'la k o n u ş m u ş t u . Arabaya d ö n d ü ğ ü n d e , silecekleri o n u n çaldığından e m i n ve kız- gındı. Birlikte polise gidip bir m e m u r l a k o n u ş m u ş l a r , ancak res- mi bir t u t a n a k d ü z e n l e t m e m i ş l e r d i .
HEM DUKE GRAHAM h e m de Jim S m i t h , Ada polisinin iyi ta- nıdığı isimlerdi. G r a h a m , karısı Johnnie'yle birlikte, oldukça iyi bir yer olan ve p e k olay çıkmayan kendi k u l ü b ü n ü işletiyordu.
O r a d a pek kavga o l m a z d ı a m a bir keresinde Jim Smith y ü z ü n - den çok k ö t ü bir olay çıkmıştı. Jim Smith u f a k çapta bir serseri ve suçluydu. O g ü n çok sarhoştu; s o r u n çıkarıyor ve dışarı çıkma- ya y a n a ş m ı y o r d u . D u k e av tüfeğini çıkarıp o n u korkutarak dışa- rı attı. Karşılıklı tehditler savruldu ve birkaç gün k u l ü p t e bir ger- ginlik oldu. Smith k e n d i tüfeğiyle geri gelip ortalığı karıştırabile- ı ek bir tipti.
Glen Gore, D u k e ' u n yerine eskiden sürekli giderdi. Sonra Jnhnnie'ye asılmaya başlamıştı. Bir g ü n fazla ileri gittiğinde lolınnie o n u itmiş v e D u k e olaya m ü d a h a l e etmişti. O n d a n s o n r a ( i o r e ' u n oraya girmesi engellenmişti.
Debbie Carter'ı ö l d ü r e n her kimse h e m suçu acemice D u k e ı i ı a h a m ' m ü s t ü n e atmaya, h e m de Jim Smith e gözdağı v e r m e - vv çalışmıştı. Smith zaten oralarda değildi. Bir eyalet h a p i s h a n e -
•.ıııde gün sayıyordu. D u k e G r a h a m ise polise gidip cinayet sı- ı.ısıııda başka yerde b u l u n d u ğ u n u kesin olarak kanıtlamayı ba-
2 2 J O H N CIRISHAM
DEBBİE'NİN AİLESİNE, kızlarının kiralık dairesinin boşaltıl- ması gerektiği bildirildi. Annesi hâlâ hiçbir şey yapamayacak d u - r u m d a y d ı . Teyzesi G l e n n a Lucas bu zor işi de üstlendi.
Bir polis m e m u r u kapıyı açtı ve G l e n n a çekinerek içeri gir- di. Cinayetten bu y a n a hiçbir şeyin yeri değiştirilmemişti. İlk tepkisi zapt edilmez bir öfke d u y g u s u o l d u . Burada bir b o ğ u ş - ma olduğu açıktı. Yeğeni hayatını k o r u m a k için u m u t s u z c a çır- pınmıştı. İnsan böyle güzel, tatlı bir kıza bu şiddeti nasıl uygu- layabilirdi?
Daire soğuktu ve G l e n n a ' n m ne o l d u ğ u n u anlayamadığı kö- tü bir k o k u vardı. "Bir dahaki sefer Jim S m i t h ölücek" yazısı h â - lâ duvardaydı.
G l e n n a katilin biçimsiz el yazısına b ü y ü k bir şaşkınlıkla b a k - tı. Z a m a n ı n ı almıştır, diye d ü ş ü n d ü . B u r a d a u z u n z a m a n kalmış olmalı. Yeğeni vahşice ö l d ü r ü l m ü ş t ü . Yatak o d a s ı n d a şilte d u v a - ra dayanmıştı; hiçbir şey yerli yerinde değildi zaten. D o l a p t a tek bir elbise veya bluz bile askıda değildi. Katil n e d e n b ü t ü n elbise- leri yerlere atmıştı ki?
K ü ç ü k m u t f a k da dağınıktı a m a b u r a d a kavga izi yoktu.
D e b b i e ' n i n son y e m e ğ i n d e n kalan patates - T a t e r T o t s - ve diğer- leri kâğıt bir tabakta ketçapla birlikte d u r u y o r d u . Yemeklerini ye- diği k ü ç ü k beyaz m a s a n ı n ü s t ü n d e k i tabağın y a n ı n d a bir t u z l u k d u r u y o r d u . T a b a ğ ı n yanı başında ise bir başka k o r k u n ç m e s a j ya- zılıydı:
"Bizi aramıya felan kalkma." G l e n n a bu yazıların bir kısmı- nın ketçapla yazıldığının farkına vardı. Yazım yanlışları o n a çar- pıcı gelmişti.
G l e n n a k o r k u n ç düşünceleri kafasından kovarak eşyaları t o p - lamaya başladı. Elbise, tabak çanak, havlu gibi öteberiyi t o p l a m a k iki saat s ü r d ü . Polis kanlı yatak örtülerini almamıştı. Yerde h â - lâ k a n vardı.
G l e n n a daireyi temizlemeyi d ü ş ü n m ü y o r d u . Sadece D e b b i e ' nin eşyalarını toplayıp bir an önce b u r a d a n gitmek istiyordu.
B u n u n l a birlikte, katilin D e b b i e ' n i n t ı r n a k cilasıyla yazdıklarını a r k a d a b ı r a k m a k t u h a f olacaktı. Yerdeki k a n izlerini de başkası- nın temizlemesi d o ğ r u olmazdı.
Cinayetin b ü t ü n izleri yok oluncaya k a d a r evi baştan aşağı te- mizlemeyi d ü ş ü n d ü . A m a göreceğini fazlasıyla g ö r m ü ş t ü . İnsan ö l ü m d e n ne kadar k o n m u y o r s a ö l ü m o k a d a r yakındı.
CİNAYETİ İZLEYEN GÜNLERDE olağan şüphelilerin s o r g u - l a n m a s ı devam etti. T o p l a m yirmi bir erkek p a r m a k iziyle saç ve- ya t ü k ü r ü k örneği vermişti. 16 Arahk'ta dedektif Smith ve Rogers O k l a h o m a City'deki OSBI adli tıp l a b o r a t u v a n n a gittiler. Cinayet y e r i n d e n topladıkları kanıtları ve on yedi erkekten alınan ö r n e k - leri görevlilere teslim ettiler.
On santimlik d u v a r kâğıdı parçası en u m u t vaat eden kanıttı.
Eğer bu kanlı el İzi cinayet sırasında olmuşsa ve Debbie C a r t e r ' a ait değilse o z a m a n polis eline kesin bir kanıt geçir- miş olacak ve bu kanıt onları katile götürecekti. O S B P d a n Jerry Peters d u v a r kâğıdı parçasını inceledi ve ü s t ü n d e k i izleri dikkat- le D e b b i e ' d e n otopsi sırasında aldığı örneklerle karşılaştırdı. İlk izlenimi b u n l a r ı n Debbie Carter'a ait olmadığı y ö n ü n d e y d i a m a analizini bir kere d a h a gözden geçirmek istiyordu.
4 O c a k 1983'te D e n n i s Smith yeni p a r m a k izi örnekleri getir- di. Aynı g ü n Debbie Carter'daıı ve olay yerinden alınan saç Ör- nekleri de OSBI'ın saç analizi u z m a n ı Susan Land'e teslim edil- di.
iki hafta s o n r a başka örnekler de getirilip kendisine teslim edildi.
Ne yazık ki b u n l a r sadece kataloga işlenip, aşırı bir iş y ü k ü al- lında b u n a l a n ve ö n ü n d e u z u n bir iş k u y r u ğ u oluşan Susan Land t a r a f ı n d a n , bir gün ele alınmayı bekleyen öteki örneklerin yanı- na k o n d u .
O k l a h o m a laboratuvarı da başka pek çok adli tıp laboratuva-
" gibi yetersiz sayıda elemanı ve kısıtlı bütçesiyle m u a z z a m sayı- da adli vakayı ç ö z m e yüküyle karşı karşıyaydı.
OSBI'dan s o n u ç gelmesini beklerken, Smith ve Rogers iz sür- meye devam ettiler.
A d a ' d a cinayet hâlâ en ö n e m l i h a b e r d i ve insanlar artık çö- zülmesini bekliyorlardı. T ü m barmenlerle, korumalarla, kızın er- kek arkadaşlarıyla ve gece hayatını sevenlerle k o n u ş t u k t a n son-
2 4 J O H N CIRISHAM
ra iş hızla sıkıntı verici hale gelmişti. Kesin bir zanlı y o k t u . Kesin bir ipucu da.
7 M a r t 1983'te Gary Rogers kasaba h a l k ı n d a n R o b e r t G e n e Deatherage'le g ö r ü ş t ü . Bu kişi içkili araba k u l l a n m a k t a n yattığı P o n t o t o c cezaevinden yeni çıkmıştı. Hücresini yine aynı suçtan yatan Ron VVilliamson adlı biriyle paylaşmıştı.
H a p i s h a n e d e Carter cinayetiyle ilgili d e d i k o d u l a r arttıkça artmış, bin bir t ü r l ü hikâye u y d u r u l u r ve anlatılır hale gelmiş- ti. H ü c r e arkadaşları birçok kez bu cinayetten söz etmişlerdi.
Deatherage'a göre VVilliamson bu k o n u ş m a l a r d a n sıkılmıştı.
Aralarında sık sık tartışma çıkıyor, hatta yumruklaştıkları da o l u y o r d u . W i l l i a m s o n bu nedenle h e m e n başka bir hücreye alın- mıştı.
Deatherage, R o n ' ı n bu cinayetle bir ilişkisi olabileceği k u ş k u - s u n a kapılmıştı ve G a r y Rogers'a polisin Williamson'ı izlemesi- ni ö n e r d i .
Ron Williamson adı s o r u ş t u r m a y a işte böyle girdi.
İki gün sonra polis p a r m a k izi ve saç örneği veren ilk gö- nüllülerden olan Noel C l e m e n t ' l a görüştü. C l e m e n t , R o n VVilliamsoıı'ın geçenlerde kendisini evinde ziyaret ettiğini söyle- di. M u h t e m e l e n başka birini arıyordu. VVilliamson kapıyı ç a l m a - d a n içeri girmiş, evde bir gitar g ö r ü n c e eline almış ve C a r t e r ci- n a y e t i n d e n söz etmeye başlamıştı. K o n u ş m a sırasında söylediği- ne göre, VVilliamson cinayet sabahı çevrede polis arabalarını gör- d ü ğ ü z a m a n polisin kendisini aradığını sanmıştı. T u l s a ' d a polis- le başı belaya girdiği için A d a ' d a da belaya b u l a ş m a k istemediği- ni söylemişti.
POLİSİN YOLUNUN VVilliamson'a çıkması kaçınılmazdı.
Aslında tuhaf olan b u n u n üç ay sürmesiydi. Rick C a r s o n da da- hil birkaç kişi o n u ç o c u k l u ğ u n d a n t a n ı y o r d u . Polislerin çoğu o n u o k u l d a k i beyzbol t a k ı m ı n d a n biliyordu. 1983'te A d a ' n ı n yetiştir- diği en iyi beyzbolculardandı. 1971'de O a k l a n d A ile sözleşme imzaladığında, VVilliamsoıı'ın kendisi de dahil birçok kişi, o n u n O k l a h o m a ' d a n çıkan ikinci bir Mickey M a n t l e olacağını d ü ş ü n - m ü ş t ü .
A m a artık beyzbol günleri geride kalmıştı ve polis o n u a n n e - siyle yaşayan, çok içen, garip davranışları olan ve gitar çalmayı se- ven işsiz biri olarak g ö r ü y o r d u .
Birkaç içkili araba k u l l a n m a cezasına ek olarak bir kere de ka- m u y a açık yerde s a r h o ş l u k t a n t u t u k l a n m ı ş ve Tulsa'dan k ö t ü bir ünle gelmişti.
2
RON VVILLIAMSON, Juanıta ve Roy VVilliamson'ın tek oğul- ları ve en k ü ç ü k çocukları olarak 3 Şubat 1953'te A d a ' d a doğ- d u . Babası Roy, Rawleigh ev ü r ü n l e r i şirketinin gezgin satıcısıy- dı. Paltosu, kravatı ve elinde içi yiyecek, b a h a r a t ve m u t f a k ü r ü - nü n u m u n e l e r i y l e dolu ağır bavuluyla, Ada sokaklarının değiş- m e z f i g ü r ü y d ü . Y a n ı n d a her z a m a n m e r a k l a o n a seslenen ç o c u k - lar için bir paket şekerleme b u l u n d u r u r d u . Yaşamım bu şekilde k a z a n m a k insanı fiziksel b a k ı m d a n t ü k e t e n , a k ş a m l a n da bir yı- ğın f o r m d o l d u r m a y ı gerektiren zor bir işti. Aldığı k o m i s y o n da yüksek değildi; b u y ü z d e n R o n n i e ' n i n d o ğ u m u n u n a r d ı n d a n a n - nesi Juanita Ada h a s t a n e s i n d e çalışmaya başladı.
H e m annesi h e m de babası çalışan Ronnie'yi on iki yaşında- ki ablası A n n e t t e b ü y ü t t ü . Bu işten pek m u t l u olmasa da A n n e t t e kardeşini besledi, temizledi, oyunlarına katıldı, şımarttı ve k ö t ü huylar e d i n m e s i n e yol açtı. A n n e t t e o k u l d a olmadığı z a m a n l a r d a kardeşine baktığı gibi evi temizleyip y e m e k de yapıyordu.
O r t a n c a ç o c u k Reııee, R o n d o ğ d u ğ u n d a beş yaşındaydı. Erkek kardeşine b a k m a y a hiç niyetli olmasa da kız kısa sürede oğlanın o y u n arkadaşı o l d u . A n n e t t e kız kardeşine de göz kulak o l u y o r - d u . Renee'yle R o n n i e onlara annelik ve k o r u y u c u l u k y a p a n abla- larına karşı çoğunlukla birlik olurlardı.
Juanita k o y u bir Hıristiyandı. Aileyi h e r pazar, h e r ç a r ş a m b a ve başka ne z a m a n ayin olsa kiliseye sürükleyen dik kafalı bir ka- d ı n d ı . Ç o c u k l a r pazar o k u l u n u , tatil z a m a n ı açılan İncil k u r s u - n u , yaz k a m p ı n ı , kilise toplantılarım, hatta bazı cenaze ve evli-
lik törenlerini bile kaçırmadılar. lloy d a h a az d i n d a r d ı a m a disip- linli bir yaşam isterdi. Bu k a p s a m a kiliseye bağlılık, alkollü içki- lere, k u m a r a , yalan söylemeye, kâğıt o y u n l a r ı n a veya dansa m u t - lak karşıtlık giriyordu. Ailesine çok d ü ş k ü n d ü . Sıkı sıkıya bağlı ol- d u ğ u kurallara u y u l m a z s a kemerini hızla çıkarıp tehditler savu- r u r ve biricik o ğ l u n u n özellikle de p o p o s u n a bir iki şaplak indir- m e k t e n çekinmezdi.
Aile İncil'e t ü m ü y l e sadık, t u t u c u bir cemaati olan Birinci l'entekostes Kutsal Kilisesi'ne bağlıydı. Pentekostes cemaati İsa'yla birebir bağ k u r m a y a , sık d u a e t m e n i n yararına i n a n a n , ce- m a a t üyelerini c a n d a n seven, kiliseye ve kutsal kitaplarına içten- likle bağlı bir t o p l u l u k t u . Ayinleri çok canlı ve müzikli olur, bu nedenle katılımcılar duygusal sahneler yaşardı. Ö r n e ğ i n anlaşıl- m a z sözler m ı r ı l d a n a n l a r olur, hastalara "el verilir" veya iyileşme seansları gerçekleşir, d u y g u l a r Kutsal R u h ' u n o an hangi d u y g u y u açığa çıkardığına bağlı olarak yüksek sesle dile getirilirdi.
Çocuklara Eski A h i t ' t e n renkli ö y k ü l e r öğretilir ve Kutsal Kitaptaki ü n l ü dizeleri ezberlemeleri istenirdi. Çocuklar, g ü n a h çıkarmak, Kutsal R u h ' u n yaşamlarına s o n s u z l u k katmasını iste- m e k ve vaftiz töreni sonrası İsa'yı ö r n e k a l m a k için, k ü ç ü k yaşta
"İsa'yı t a n ı m a " y a teşvik edilirlerdi. R o n n i e de altı yaşında kasaba- nın güneyindeki Mavi I r m a k ' t a , u z u n bir ilkbahar kutsaması son- rasında vaftiz o l m u ş t u .
Williamson'lar kasabanın d o ğ u kesiminde, üniversitenin ya- kınlarında, D ö r d ü n c ü C a d d e ' d e k i m ü t e v a z ı bir evde sakin bir ya- şam sürüyorlardı. Tatil için sadece akrabalarına gider, kilise iş- leriyle y a k ı n d a n ilgilenirlerdi. Z a m a n z a m a n da yakınlardaki bir doğal p a r k t a k a m p kurarlardı. Sporla pek ilgileri olmadığı h a l d e Kon beyzbolu keşfedince birdenbire bu spora yakın bir ilgi gös- termeye başladılar. R o n önceleri sokaklarda arkadaşlarıyla o y n a - yarak farklı beyzbol türlerini ve d u r m a d a n değişen kuralları öğ- rendi. D a h a o z a m a n bile kollarının son derece güçlü o l d u ğ u ve ellerini hızlı kullanabildiği anlaşılmıştı. Sopaya kalenin sol y a n ı n - dan v u r u y o r d u . D a h a ilk g ü n d e n bu o y u n u çok sevmişti. Kısa sü- u' sonra da b a b a s ı n a bir eldiven ve sopa alması için yalvarma- v.ı başladı. Böyle şeylere ayıracak paraları olmasa da Roy oğlu-
2 8 J O H N CIRISHAM
n u n isteğini yerine getirdi. Sezon b a ş ı n d a yeni bir eldiven a l m a k o yıldan başlayarak her yıl t e k r a r l a n a n bir gelenek olacaktı artık.
Üstelik gittikleri m a ğ a z a n ı n en pahalı eldivenini alırlardı.
R o n eldivenini kullanmadığı z a m a n l a r d a odasında en b ü y ü k Yankee o y u n c u s u Mickey Mantle'a ayırdığı özel köşesinde sak- lardı. Mantle o sıralarda liglerin en b ü y ü k O k l a h o m a l ı o y u n c u - suydu. M a n t l e ' a ülkenin her y a n ı n d a hayranlık d u y u l u r d u a m a O k l a h o m a ' d a yarı tanrı sayılırdı. Eyaletteki R o n n i e dahil her genç beyzbol o y u n c u s u ileride o n u n gibi o l m a k isterdi. R o n n i e o n u n resimlerini ve resimli beyzbol kartlarını M a n t l e köşesindeki afiş tahtasına asardı. D a h a altı yaşındayken Mantle'la ve kimi başka oyuncularla ilgili t ü m bilgileri ezberlemişti.
Eğer sokakta o y n a m ı y o r s a R o n n i e ' n i n işi evin s a l o n u n d a b ü - t ü n gücüyle beyzbol sopasıyla atış alıştırması y a p m a k t ı . Ev çok k ü ç ü k , eşyalar da s ı r a d a n d ı a m a onlar için değiştirilmeyecek ka- dar değerliydi. Bu y ü z d e n annesi bir lambayı veya iskemleyi kıl payı ıskalayan her v u r u ş u n d a o n u sokağa atardı. Ancak R o n n i e birkaç dakika içinde tekrar eve d ö n e r d i . Juanita'ya göre, k ü ç ü k oğlu özeldi. Biraz şımarık olsa bile yanlış bir şey y a p m a z d ı .
R o n n i e çok şaşırtıcı bir ç o c u k t u . A n n e s i n e ve kız kardeşlerine sevgisini ç e k i n m e d e n gösterip tatlı ve duyarlı olabildiği gibi, bir saniye İçinde b ü t ü n aileden isteklerde b u l u n a n bencil bir haylaz haline gelebiliyordu. Ruh halindeki bu gidip gelmeler d a h a k ü - ç ü k bir çocukken bile fark edilmişti a m a evde b ü y ü k bir s o r u n olarak g ö r ü l m ü y o r d u . R o n n i e sadece z a m a n z a m a n zor bir ço- cuk o l u y o r d u o kadar. B u n u n n e d e n i belki de evin en k ü ç ü k ç o - cuğu olması ve o n u p o h p o h l a y a n bir s ü r ü kadınla çevrelenmiş ol- masıydı.
HER KÜÇÜK KASABADA, beyzbolu çok seven ve sekiz ya- şındakiler arasında bile yeni yetenek arayan bir Minikler Ligi k o ç u vardır. A d a ' d a bu kişi, Polis Kartalları takımının a n t r e - n ö r ü olan Devvayne Saııders'dı. YVilliamson'Iarın D ö r d ü n c ü C a d d e ' d e k i evlerine yakın bir köşedeki benzin i s t a s y o n u n d a çalı-
şırdı. VVilliamson'ların k ü ç ü k oğullarının yeteneği o n u n kulağına da gelince Koç Sanders R o n ' ı t a k ı m a a l m a k t a gecikmedi.
Bu kadar k ü ç ü k yaşına r a ğ m e n R o n n i e ' n i n beyzbol oynaya- bildiği açıktı. Babasının beyzboldan pek anlamadığı d ü ş ü n ü l ü r - se bu biraz t u h a f t ı . R o n n i e beyzbolu b a b a s ı n d a n değil sokaktan öğrenmişti.
Yazın beyzbol erken saatlerde başlardı. Çocuklar t o p l a n ı p bir önceki g ü n yapılan Yankee maçını k o n u ş u r l a r d ı . A m a h e p Yankee t a k ı m ı n ı . . . M a ç yapacak k a d a r kişinin t o p l a n m a s ı n ı beklerken maçın s k o r u n d a n ve Mickey M a n t l e ' d a ı ı söz ederler- di. Birkaç kişi t o p l a n ı n c a sokakta maça başlar, ara sıra geçen ara- b a l a r d a n k e n a r a kaçar, kimi z a m a n da bir c a m kırarlardı. Ç o c u k sayısı artınca o y n a m a y ı bırakır, b ü t ü n gün d e v a m edecek b ü y ü k maçlar için b o ş arsa a r a m a y a çıkarlardı. A k ş a m a doğru t a m vak- tinde eve d ö n e r , yıkanıp temizlenip a k ş a m yemeğine o t u r u r l a r - dı. A r d ı n d a n ü n i f o r m a l a r ı n ı giyip gerçek bir m a ç için aceleyle
Kiwanis Parkına yollanırlardı.
Polis Kartalları D e w a y n e Sanders'a bağlılıklarının bir s o n u c u olarak h e p birinci o l u r d u . T a k ı m ı n yıldızı R o n n i e VVilliamson'dı.
Ada Akşam Haberleri gazetesinde ilk kez adı yer aldığında da- ha d o k u z yaşındaydı. "Polis Kartalları 12 sayı elde etti. Ron VVilliamson iki çift sayı ve iki t a m kale k o ş u s u yaptı."
Babası Roy VVilliamson her m a ç a gider, saha k e n a r ı n d a n ses- sizce o ğ l u n u seyrederdi. Hiçbir z a m a n koça, h a k e m e ya da k e n - di oğluna bağırmazdı. Kimi k ö t ü m a ç l a r d a n sonra babacan öğüt- ler verdiği o l u r d u . Bunların çoğu da hayata ilişkin genel sözlerdi.
Koy hiç beyzbol o y n a m a m ı ş t ı . Bu o y u n u d a h a yeni yeni öğreni- y o r d u . Kendi oğluysa beyzbolu o n d a n çok d a h a iyi biliyordu.
Ronnie on birine geldiğinde Ada Ç o c u k l a r Ligi'ne geçti ve V.ınkee'lerin en iyi o y u n c u s u y d u . O n u n sayesinde takım ye- nilgisiz bir sezon geçirdi. T a k ı m ı n s p o n s o r u O k l a h o m a Eyalet lUııkası'ydı.
On iki yaşında yine Yankee t a k ı m m d a y d ı . Ada gazetesi o se- zon şöyle yazdı: " O k l a h o m a Eyalet Bankası ilk devre s o n u n - da 15 koşu elde e t t i . . . R o n n i e VVilliamson iki kere üç sayı yap- tı' (9 H a z i r a n 1965); "Yankee'ler sadece üç vuruş yaptı ... a m a
3 0 J O H N GRJSUA.M
Roy Haney, R o n Williamson ve James L a m b v u r u ş l a r ı n d a çok başarılıydı. Ron VVİlliamson üç sayı elde etti" (11 Haziran 1965);
" O k l a h o m a Eyalet B a n k a s ı ' n m Yankee'leri d a h a ilk d e v r e d e iki sayı elde etti... R o n Williamson ve Cari Tilley dört atışın ikisini çift sayı olarak k a z a n d ı " (13 T e m m u z 1965); " O k l a h o m a Eyalet Bankası takımı ikinciliğe çıktı ... R o n Williamsoıı iki çift bir tek sayı k a z a n d ı " (15 T e m m u z 1965).
1960'LARDA, Byng Lisesi Ada kasabası sınırlarının on iki ki- l o m e t r e k a d a r k u z e y d o ğ u s u n d a y d ı . Gitgide kalabalıklaşan A d a Lisesi'nden çok d a h a k ü ç ü k o l d u ğ u için köy o k u l u sayılırdı.
Oraya yakın o t u r a n çocuklar isterlerse A d a Lisesi'ne de gidebile- cekleri gibi, ötekiler de mesafeyi göze alabilirlerse buraya gelebi- lirlerdi. Ancak A d a ' n ı n doğu k e s i m i n d e n sadece Byng Lisesi'nin okul o t o b ü s ü geçiyordu. Bu nedenle R o n ' m o t u r d u ğ u sokaktaki çocukların çoğu Byng'i tercih e d i y o r d u .
Byng Lisesi'nde R o n n i e yedinci sınıf başkanı seçilmişti. Ertesi yıl okul başkanı adayıydı ve sekizinci sınıfın en sevilen öğrenci- siydi.
D o k u z u n c u sınıfa 1967'de başladı. D o k u z l a r altmış kişi ka- dardı.
Resmi bir kural o l m a m a k l a birlikte Byng'de f u t b o l o y n a n - mazdı. Futbol, güçlü takımları her yıl eyalet birinciliğine oyna- yan Ada Lisesi'ne bırakılmıştı. Byng'deyse basketbol o y n a n ı r d ı . R o n n i e d o k u z u n c u sınıfta basketbola başladı ve beyzbol gibi ktsa sürede bu o y u n u da öğrendi.
Bir kitap k u r d u değilse de o k u m a y ı severdi. En sevdiği ders m a t e m a t i k t i . Kitap o k u m a k t a n sıkıldığında ansiklopedi ve söz- lükleri karıştırırdı. Belli bazı k o n u l a r l a takıntı derecesinde ilgiliy- di. Kelime o y u n l a r ı n d a arkadaşlarım hiç d u y m a d ı k l a r ı kelimeler sorarak uğraştırır, b u n l a r ı n a n l a m ı n ı bilmedikleri için arkadaşla- rıyla dalga geçerdi. T ü m A m e r i k a n başkanlarının hayatlarını en ince ayrıntısına k a d a r öğrenmiş, sonra aylarca b u n d a n başka bir şey k o n u ş m a z o l m u ş t u . Ailesinin bağlı o l d u ğ u kiliseden yavaş ya- vaş uzaklaşmakla birlikte kutsal metinlerin birçok ilahisini bili- yor ve bunları z a m a n z a m a n çevresindekileri şaşırtmak için kul-
kınıyordu. Kimi z a m a n bu takıntıları arkadaşlarına ve ailesine sı- kıntı veriyordu.
Ö t e y a n d a n yetenekli bir sporcu o l d u ğ u için okulda çok p o p ü - lerdi. D o k u z u n c u sınıfta okul başkan yardımcısı seçilmişti. Kızlar o n u n l a ilgileniyor, o n d a n hoşlanıyor ve arkadaşlık etmek istiyor- lardı. Bu tanıdık o r t a m d a hiç çekingen değildi. Dış g ö r ü n ü ş ü n e ve kıyafetlerine ö n e m v e r m e y e başlamıştı. Ailesinin satın alama- yacağı kadar pahalı kıyafetler giymek istiyordu. B u n u n için ailesi- ne baskı y a p ı y o r d u . Roy o ğ l u n u n giyimine d a h a fazla para ayıra- bilmek için, hiç sesini ç ı k a r m a d a n kendisine ikinci el elbiseler al- maya başladı.
Annette evlenmişti a m a yine A d a ' d a o t u r u y o r d u . 1969'da a n - nesiyle birlikte A d a ' n ı n merkezindeki Julicnne Hotel'in zemin katında Beauty Casa a d ı n d a bir k u a f ö r salonu açtılar. A n n e kız sok çalıştılar ve çok g e ç m e d e n burası işlek bir işyeri haline geldi.
Müşterilere otelin üst katlarını kullanan telekızlar da dahildi. Bu h a n ı m l a r onlarca yıldır kasabanın d e m i r b a ş ı o l m u ş ve birkaç ev- liliğin ö l ü m çanlarını çaldırmışlardı. Juanita aslında onlara güç- lükle t a h a m m ü l e d i y o r d u .
Annette'in k ü ç ü k erkek kardeşine hayır d i y e m e m e h u y u bir iıııiıi peşini b ı r a k m ı y o r , kardeşi elbise ve kızlar için ablasından Mirekli para tırtıklıyordu. Ron ablasının kasabadaki bir giysi m a - r,.ı/asında bir hesabı o l d u ğ u n u keşfettiğinden beri bu hesaptan h a r c a m a yapıyordu. Üstelik asla u c u z bir şey almayı d ü ş ü n m e - den. Kimi z a m a n ablasına haber verse de çoğunlukla izin istedi- ği de yoktu. A n n e t t e s o n u n d a d a y a n a m a d ı ve bir tartışma yaşadı- lar. Ron ablasına b o r c u n u ö d e m e y e söz verdi. Ablası da o n a inan- dı. Abla kardeşinin her şeyin en iyisine sahip olmasını o kadar çok r.ı iyordu ve kardeşine o k a d a r hayrandı ki o n a bir türlü hayır di- vcmiyordu. H e r kavgada Ron ablasına o n u ne kadar çok sevdiği- ni bir b i ç i m d e söylemeyi başarıyordu. Aslında ablasını gerçekten dr seviyordu.
Renee ve A n n e t t e erkek kardeşlerinin fazla şımarık b ü y ü d ü - r.ı ı nü, a n n e ve babasına çok fazla yük o l d u ğ u n u d ü ş ü n ü y o r l a r d ı , k mıi z a m a n o n a bu y ü z d e n bağırıp çağırıyorlardı. Z a m a n z a m a n .u alarmda b ü y ü k kavgalar da çıkıyordu a m a Ronnie her seferin-
3 2 J O H N GRİSİIAM
de onları ikna etmeyi başarıyordıı. Ağlıyor, ö z ü r diliyor, s o n u n d a herkesi yaptıklarıyla kahkahalarla g ü l d ü r ü y o r d u . İki kız kardeş, a n n e v e b a h a n ı n g ü c ü n ü n yetmediği yerde d a y a n a m a y ı p k e n d i - ne bir şeyler alsın diye kardeşlerine p a r a veriyorlardı. İstekleri hiç bitmeyen, çıkarcı, ben merkezci, t a m anlamıyla çocuksu - a p a ç ı k ailenin b e b e ğ i y d i - biri olacak ve s o n r a şişirilmiş kişiliğinin s o n sı- nırına geldiğinde t ü m aile o n u n dalkavuğu haline gelecek gibi gö- r ü n ü y o r d u .
Ailesi o n u , o da ailesini seviyordu. O n u n l a tartışırken bile, is- tediğini m u t l a k a elde edeceğini biliyorlardı.
RONNIE'NİN DOKUZUNCU SINIFI BİTİRDİĞİ YAZ, şanslı çocuklardan birkaçı yakındaki bir üniversitenin beyzbol k a m p ı - na katılmaya k a r a r verdiler. R o n n i e de g i t m e k istiyordu a m a Roy ve Juanita'nın b u n u n parasını b u l m a l a r ı olanaksızdı. R o n n i e ıs- rar etti. O y u n g ü c ü n ü geliştirmesi için bu e n d e r b u l u n a c a k bir fırsattı. Hatta belki üniversitenin a n t r e n ö r ü kendisini beğenirdi.
Haftalar boyu bu k o n u y u dile g e t i r m e k t e n sıkılmadı ve g i d e m e - yeceğini anlayınca da surat asmaya başladı. S o n u n d a pes eden ba- bası, k a m p için gerekli parayı bir b a n k a y a b o r ç l a n a r a k b u l d u .
R o n ' m b u n d a n sonraki girişimi bir motosiklet almak oldu.
Roy ve Juanita b u n a da karşı çıktılar. B u n u n alamayacakları ka- dar pahalı, h e m zaten çok tehlikeli o l d u ğ u n u anlattılar. R o n n i e kendi parasıyla alacağını söyledi. B u n u n için bir akşam gazete- sinde ilk işine girdi ve kazandığı her k u r u ş u biriktirmeye başla- dı. Peşinat için yeterince para biriktirdiğinde motosikletini aldı.
Taksitleri satıcıya aydan aya ödeyecekti.
Ancak taksit ö d e m e l e r i kasabaya çadırlı bir dini uyanış g r u b u gelince aksamaya başladı. Bud C h a m b e r s C r u s a d e g r u b u , topla- dığı b ü y ü k kalabalık, bol müzik, k a r i z m a t i k törenler ve gece t o p - lantılarıyla A d a ' d a k i yaşamı altüst etti. R o n n i e ilk ayine katılıp çok etkilenince biriktirdiği t ü m p a r a n ı n ç o ğ u n u ertesi akşam ora- ya g ö t ü r d ü . Y a r d ı m çanağı dolaştırılırken de cebindeki b ü t ü n pa- rayı çanağa boşalttı. Ertesi akşam evde bıraktığı parasını da yanı- na almıştı. D a h a ertesi akşamsa çevresinden toparlayabildiği pa- raları g ö t ü r d ü . B ü t ü n bir hafta b o y u n c a nasıl başardıysa çadıra
para taşımaya d e v a m etti. G r u p k a s a b a d a n ayrıldığında Ron artık parasal açıdan dibe v u r m u ş t u .
A r d ı n d a n beyzbolla çakıştığı gerekçesiyle işini de bırak- tı. Böylece babası güçlükle b u l d u ğ u parayla o ğ l u n u n motosiklet b o r c u n u k a p a t m a k z o r u n d a kaldı.
İki ablası da evlendiği için Ron artık evin tek çocuğuydu. Daha az çekici bir çocuk olsa çekilmez olabilecek davranışlarını, ina- nılmaz ölçüdeki çekiciliği sayesinde affettirebiliyordu. Sıcakkanlı, dışa d ö n ü k ve cömertti. Ailesinden sınırsız bir cömertlik u m m a - nıaması için bir n e d e n y o k t u .
R o n n i e o n u n c u sınıfa başlarken Ada Lisesı'nin futbol antre- n ö r ü Roy'ı ziyaret edip o ğ l u n u n k e n d i okullarına gelmesini ö n e r - di. Ç o c u k d o ğ u ş t a n s p o r c u y d u . Kasabadaki herkes o n u n basket- bol ve beyzboldaki yeteneğini d u y m u ş t u . Fakat O k l a h o m a f u t - bol eyaletiydi. Koç, Ada Panterlerimin geleceğinin parlak o l d u ğ u - nu söylüyordu. Roıı'ııı b o y u n d a , h ı z ı n d a ve g ü c ü n d e birinin en iyi o y u n c u l a r d a n biri olması, bir eksiği d o l d u r m a s ı uzun s ü r m e z - di. O k u l o t o b ü s ü s o r u n u içinse, koç her sabah arabayla uğrayıp Ron'ı okula g ö t ü r m e y e söz verdi.
Kararı Ronnie'ye bıraktılar. R o n n i e iki yıl d a h a Byng'de kal- mak istedi.
ADA'NIN OTUZ ÎKl KİLOMETRE kuzeyindeki Asher köyü 177 n u m a r a l ı o t o y o l d a n g ö r ü n m e z d i . B u r a d a yaşayan insan sayısı beş bin bile değildi. Çarşısı yoktu. Hepsi hepsi birkaç kilise, bir su k u - lesi ve kaldırımlı birkaç c a d d e çevresine yayılmış eski evler... Tek g u r u r kaynağı Division Street'deki o çok k ü ç ü k B sınıfı lisesinin h e m e n ilerisindeki güzel beyzbol sahasıydı.
Pek çok kasaba ve köy gibi Asher da dikkate değer bir yanı ol- ması imkânsız bir yer gibi g ö r ü n ü y o r d u . Oysa kırk yıldır en çok şampiyon olan beyzbol takımı bu liseden çıkıyordu. Aslında geç- mişte özel veya resmi hiçbir okul Asher Indiaııs takımı k a d a r m a ç kazanamamıştı.
Bu zaferin geçmişi 1959'a kadar gidiyordu. O yıl ıVIurl Bowen
•HIII genç bir koç geldiğinde, u z u n süredir ihmal edilmiş bir ta- kımla karşılaşmıştı. 1958 sezonu hiç galibiyet a l m a d a n geçmişti.