• Sonuç bulunamadı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ KOORDİNASYON BİRİMİ KOORDİNATÖRLÜĞÜNE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ANKARA ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ KOORDİNASYON BİRİMİ KOORDİNATÖRLÜĞÜNE"

Copied!
39
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJELERİ

KOORDİNASYON BİRİMİ KOORDİNATÖRLÜĞÜNE

Proje Türü : Hızlandırılmış Destek Projesi (HDP)

Proje No : 18H0630001

Proje Yürütücüsü : Doç. Dr. Onur ÇALIŞKAN

Proje Başlığı : Çevre Eğitiminde Şehir İçi Yeşil Alanların Kullanımı

Yukarıda bilgileri yazılı olan projemin sonuç raporunun e-kütüphanede yayınlanmasını;

İSTİYORUM

İSTEMİYORUM GEREKÇESİ:

15.01.2019 Doç. Dr. Onur ÇALIŞKAN

(2)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJESİ SONUÇ RAPORU

Çevre Eğitiminde Şehir İçi Yeşil Alanların Kullanımı

Doç. Dr. Onur ÇALIŞKAN

18H0630001

15.02.2018

15.08.2018

12.11.2018

Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Ankara - "2018"

(3)

I. Projenin Türkçe ve İngilizce Adı ve Özetleri Çevre Eğitiminde Şehir İçi Yeşil Alanların Kullanımı

Özet: Şehirler doğal yapının tahrip edilerek, insan yapımı malzemelerle yerleşmelerin inşa edilmesiyle oluşturulmaktadır. Toprak, ağaç, su ve taşın yerini beton, asfalt ve çelik almaktadır. Günümüzde Dünya nüfusunun %53,86’sını şehirlerde yaşamaktadır. Şehirler içinde birer doğa adası olarak geliştirilen ve/veya korunan parklar, korular ve ormanlar gibi yeşil alanlar hem ekosistemlere hem de insanlara sayısız yarar sağlamaktadır. Bu yeşil alanlar çevrelerindeki havayı, toprağı, suyu korumak ve temizlemekle birlikte, insanların psikolojik, ekonomik ve sosyal koşullarını da zenginleştirmekte, kalitesini arttırmaktadır. Bütün bu olumlu özelliklerin yanı sıra insan yapımı yeşil alanlar, çevre eğitiminde yaşayarak öğrenme yöntemlerinin kullanabileceği alanlardır. Ekosistem, çevresel etkileşim, çevre koruma konularında farkındalık yaratma, çevre dostu alışkanlıklar kazanma, doğayı zenginleştirilmiş uyaran olarak kullanma ve her yaştan, her seviyeden öğrencinin bilişsel süreç becerilerini destekleyecek eğitimler için fırsatlar sunmaktadır. Çevre eğitiminde etkili öğrenmenin temel koşullarından biri planlı arazi çalışmalarıdır. Yeşil alanlar içinde gerçekleştirilecek eğitim faaliyetleri arazi çalışması şeklinde organize edilebilir. Arazi çalışmaları için ilk tercih edilmesi gereken bölgeler doğal alanlardır. Bununla birlikte şehir içi yeşil alanlarda gerçekleştirilecek çevre eğitimi açık hava etkinliklerinin de birçok avantajı bulunmaktadır. Şehir içi yeşil alanlarda yapılacak arazi çalışmalarını doğal ortamlarla karşılaştırıldığında avantajlarını 1) güvenlik 2) yakınlık ve tekrarlanabilirlik 3) maliyet 4) denetim kolaylığı 5) zaman tasarrufu 6)uygulama kolaylığı ve etkililik olarak sıralamak olasıdır.

Using Urban Green Areas in Environmental Education

Abstract: Urban areas are built by destroying the natural landforms and building the settlements with man- made materials. Soil, wood, water and stone are replaced with concrete, asphalt and steel. Today, 53.86%

of the world's population live in urban. Green spaces, such as parks, corals and forests, developed and/or protected as natural islands within urban areas provide numerous benefits to both ecosystems and people.

These green spaces protect and clean the air, land, and water in their surroundings, while enriching and enhancing the psychological, economic and social conditions of people. In addition to all these positive features, man-made green spaces are the areas where learning methods in living education can be used.

The ecosystem offers opportunities for environmental interaction, environmental awareness raising, environmentally friendly habits, using nature as enriched stimulus, and training for all age, every level of the student to support the cognitive process skills. One of the basic conditions of effective learning in environmental education is planned land studies. Educational activities to be carried out in green areas can be organized in the form of field work. The first areas that should be preferred for fieldwork are

(4)

natural areas. However, environmental education outdoor activities to be held in green spaces in the city also have many advantages. 2) proximity and repeatability 3) cost 4) ease of inspection 5) time savings 6) ease of application and effectiveness.

II. Amaç ve Kapsam

Projenin amacı Ankara şehri içindeki yeşil alanların çevre eğitiminde kullanım potansiyelinin analizidir.

Bu projeyle farklı yaştan öğrencinin çevre konusunda farkındalık kazanmasına, bilgi edinmesine, olumlu tutumlar geliştirmesine, çevre sorunların çözümüne ilişkin beceriler geliştirmesine ve son olarak da çevreye duyarlı katılımcılar olarak şekillenmesine hizmet edecek bir eğitim materyali hedeflenmektedir ve bu materyallerin yaygın kullanımı için gerekli altyapı hazırlıklarının yapılması bu projenin kapsamındadır.

III. Materyal ve Yöntem

Ankara şehir merkezinde bulunan yeşil alanlar arazi çalışmalarıyla gezilmiştir. Bu çevre eğitimi uygulamaları dört aşamadan ve toplam 20 saatten oluşmaktadır. Her bir aşamasında farklı eğitim teknik ve yöntemleri kullanılmıştır. Çevre eğitiminin hazırlık aşamasında öğrencilere lojistik, güvenlik ve amaçlar konusunda bilgilendirme yapılmıştır. Yeşil alanlarda gerçekleştirilecek olan uygulama sırasında karşılaşacakları canlılar ve saha hakkında akademik bilgiler aktarılmıştır. Canlılar ve çevre arasındaki olumlu-olumsuz etkileşimlere örnekler verilmiştir. Bu aktarım esnasında fotoğraf ve videolar gibi görsel malzemeyle alan hakkında ayrıntılı bilgilendirme yapılmıştır. Bu bilgilendirme sırasında sorulara da yanıt verilmiş. Öğrencilerin soruları kaydedilmiştir. Son olarak bir ön bilgilendirme metni, haritası hazırlanarak öğrencilerin arazide karşılaşabilecekleri olgulara karşı hazırlıklı olmaları sağlanmıştır. Tüm bu süreçleri içinde rapor tutmaları ve duygu, düşünce ve hayallerini önemli-önemsiz ayrımı olmaksızın raporlarına işlemeleri istenmiştir. Bu çalışmaların öğrencilere kazandıracağı bilgi ve becerilerin altı çizilmiştir. Etkin ve anlamlı öğrenebilmeleri için gezi öncesi ve sonrasında yerine getirmeleri gereken sorumlulukları hatırlatılmıştır.

Uygulama aşaması: Ankara Üniversitesi Tandoğan Yerleşkesi, Cebeci Yerleşkesi, Botanik Parkı ve Kurtuluş Parkı'nda belirlenen rotalar boyunca 10-20 kişilik öğrenciden oluşan araştırma grubuyla geziler gerçekleştirilmiştir. Yeşil alanlar içinde toplam 15 farklı noktada yeşil alanların çevresel özelliklerini ortaya koyan çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalarla farklı coğrafi özellikleri olan bölgelerden getirilmiş (egzotik) canlıların yeşil alanlara nasıl uyum sağladıkları, yaşam alanına etkileri ele alınmıştır.

Sedir, erguvan, karaçam, ardıç, ladin, melengiç, ıhlamur, meşe, akasya, atkestanesi, ılgın, iğde, servi, mazı, Japon elması, kocayemiş, çınar, porsuk, akçaağaç ve kokar ağaç gibi pek çok cinsin özellikleri ve

(5)

yeşil alanlardaki çevresel etkileşimleri farklı yöntemlerle işlenmiştir. Öğrencilerin raporlarına çevre eğitimi sırasında kazandıkları bilgileri aktarmaları, topladıkları numuneleri dâhil etmeleri istenmiştir.

Çevre eğitimi dönüşü bilgilendirme: Çevre eğitimi dönüşü bilgilendirmede gezi sırasında öğrencilerin dikkatinden kaçan bir takım noktalar ve eksik bilgiler düzeltilmiştir. Raporlarda nelerin olması gerektiği yeniden hatırlatılmıştır. Öğrenme deneyimleri pekiştirilmiştir. Çevre gezisi esnasında elde ettikleri örnek ve gözlemler konusunda görüşleri değerlendirilmiştir.

Sonuçların sunulması: Öğrenme sürecin tamamının değerlendirilmesi için arazide hazırlanan rapor ya da sunum malzemesi kullanılmıştır. Sunum malzemeleri genellikle öğrenciler tarafından hazırlanan resim, metin ya da afiş benzeri somut nesnelerden oluşmaktadır. Rapor ve/veya sunumların analiziyle çevre eğitimini değerlendirilmesi gerçekleştirilmektedir. Nitel araştırma tekniklerinden içerik analizi tekniği kullanılmaktadır.

IV. Analiz ve Bulgular

Şehir içi yeşil alanlar yoğun bina dokusu içinde bitki örtüsüyle kaplı, farklı amaçlarla kullanılan açık alanlardır. Parklar, bahçeler, oyun alanları ve ağaçlandırma faaliyetleri sonucu oluşturulmuş şehir koruları, şehrin içinde ya da kenarında kalmış orman alanları yeşil alanların başlıca örnekleridir. Şehirlerin yaşam kalitesini arttıran (Howley, Scott ve Redmond, 2009, s. 847), biyoçeşitliliği destekleyen, fiziksel egzersiz fırsatı sunan (Irvine, Warber, Devine-Wright ve Gaston, 2013, s. 417) yeşil alanların daraltılması ya da yok edilmesi, şehirlerin ekonomik değerini de düşürmektedir (Baran vd., 2013). İnsan sağlığı üzerinde de olumlu etkileri olduğu rapor edilen (Karsten, 2011, s. 1651) yeşil alanların, fizyolojik yenilenme (Herzog, Maguire ve Nebel, 2003), stres seviyesi azaltma (Thompson vd., 2012), hareket etme olasılıklarını arttırması bakımından fiziksel egzersize olanak tanıma ve sosyal bağları güçlendirme (Cohen vd., 2007; Roe ve Aspinall, 2011) gibi işlevleri bulunmaktadır. Haines vd. (2007) tarafından gerçekleştirilen çalışmanın sonuçlarına göre yeşil alanlar genel olarak insanlar açısından daha sağlıklı ve sosyal bir yaşam tarzı gelişmesini sağlamaktadır.

Yeşil alanlar, insanların şehrin verdiği güven ve konforlardan vaz geçmeden, zahmetsiz bir şekilde doğayla iç içe yaşamalarına fırsat veren ender alanlar arasındadır. Yüzlerce farklı hayvan ve bitki türüne ev sahipliği yapmaktadırlar. Barındırdığı türlerin çevreyle olan etkileşimi de önemli sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. İnsan doğal ortam etkileşimi bağlamında değerlendirildiğinde yeşil alanlar sayısız olanak ortaya koymaktadır. Yeşil alanların ortaya koyduğu fırsatları temel dört başlık altında toplamak olasıdır.

Bunlardan ilki şehir içi yeşil alanlar insanlara doğayla etkileşim olanağı sunmasıdır. İkinci olarak şehrin yarattığı çevre sorunlarıyla mücadelede yeşil alanlar önemli bir işlev üstlenmektedir. Üçüncüsü doğal ortamdan farklı iklim koşullarına sahip olan şehirlerin ikliminin daha konforlu hale getirilmesinde yeşil

(6)

alanlar birer mikroklima ortamı yaratmaktadır. Dördüncü ve son olarak ise insan sağlığı ve yaşam kalitesinin arttırılmasında şehrin sahip olduğu yeşil alan nicelik ve niteliği önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır (Tablo 1).

Tablo 1. Yeşil alanların insan-doğa etkileşimi açısından sunduğu olanaklar.

Yeşil alanların özellikleri İnsan-doğa kenetlenmesine katkısı

Yeşil alanlar ve ekosistem etkileşimleri  Her bir yeşil alan başlı başına bir ekosistem oluşturur ve gerek şehir gerek bölge ekosistemlerine katkıda bulunur.

 Ekosistem hizmetleri sunar.

 Besin üretir.

 Barınak ve/veya yuva sağlar.

 Biyoçeşitliliği destekler.

 Biyolojik bağlantıların kurulmasına ve/veya genişlemesine olanak sağlar.

Yeşil alanlar ve çevre sorunlarıyla mücadele  Atmosferdeki kirleticileri temizler.

 Atmosfere oksijen verir.

 Karbon kapanı olarak işlev görür.

 Topraktaki kirleticileri temizler.

 Yeraltı suyuna karışabilecek yabancı madde ve kirliliği filtre eder.

 Buharlaşmayı engelleyerek yeraltı suyunu dengeler.

 Toprağın çoraklaşmasını engeller.

 Gürültü kirliliğini azaltır.

 Erozyonu engeller.

Yeşil alanlar ve şehir iklimi  Mikroklima alanı oluşturur.

 Aşırı sıcaklıkları engeller.

 Aşırı soğukları engeller.

 Transpirasyon aracılığıyla atmosfere süreğen nem eklenmesini sağlar.

 Topraktan direkt buharlaşmayı engeller.

 Hava koşullarını ılımanlaştırır.

 Antropojenik ısıyı azaltır.

 Atmosferdeki sera gazı ve emisyon miktarını azaltır.

Yeşil alanlar ve insan  Doğayla etkileşim olanakları sunar.

 İnsanların psikolojik olarak iyi hissetmesini sağlar.

 Fizyolojik olarak sağlıklı alanlar yaratır.

 Estetik bakımdan göze hoş gelen alanlar yaratır.

 Spor ve egzersiz yapma olanakları sunar.

 Gürültüsüz, sakin, doğal ve huzurlu bir ortam sağlar.

 Oyun ve eğlence olanakları sunar.

 Hammadde olarak kullanılabilecek materyaller sağlar.

 Sosyalleşme olanağı sunar.

 Arkadaş edinme ve canlılar arası etkileşim olanakları sunar.

 Ekonomik getiri sağlar, gayrimenkulleri değerini artırır.

 Okumak, çalışmak ya da dinlenmek için gereken inziva koşullarını ve mahremiyeti sağlar.

1. Şehir içi yeşil alanlar ve ekosistem etkileşimleri

Yeşil alanlar yapay malzemelerden inşa edilmiş şehirler içinde birer doğa adasıdır. Şehirlerde yaşayan canlıların hayatta kalması açısından önemli işlevleri yerine getirmektedirler. Bitkiler ekosistemin önemli bir parçası oldukları gibi her bir ağaç da başlı başına bir ekosistemdir. Üzerinde onlarca farklı türün

(7)

yaşamasına olanak sağlamaktadır. Memeliler, kuşlar, böcekler ve hatta başka bitkiler ağaç ekosistemini oluşturmaktadırlar. Her bir canlı bir diğerini desteklemekte, yaşamın devam etmesi için bir işlev yerine getirmektedir. Bitkilerin sunduğu barınak, su ve yiyeceklerle hayatta kalan türler, başka canlıları da kendine çekmekte ve zengin bir ekosistem oluşmaktadır. Yeşil alanların büyüklüğüne bağlı olarak içinde yüzlerce mikro ekosistemin olduğu makro ekosistemler ortaya çıkmaktadır.

Yeşil alanların ekosistem hizmetlerini ya da şehir ekosistemine sağladıkları katkıları birkaç başlık altında sınıflandırmak mümkündür. Birincisi yeşil alanlar birer besin deposu olarak hizmet vermektedir. Birçok canlının gereksinim duyduğu gıda ve suyun kaynağı yeşil alanlardır. Besin üretimi ya da depolanması bağlamında canlılar açısından birer cazibe merkezidirler. İkinci olarak pek çok canlının yeşil alanları barınak olarak kullandığı gözlenmektedir. Böcekler, sürüngenler, kuşlar ve kimi memeliler yeşil alanlara yuvalamaktadır. Yabani ya da yarı evcil hayvanlar yeşil alanları güvenli yerler olarak kullanmaktadır.

Üçüncü olarak yeşil alanlar biyoçeşitliliği desteklemektedir (Kabisch ve Haase, 2014; Niemelä vd., 2010;

Rudd, Vala ve Schaefer, 2002). Canlılar açısından uygun birer habitat görevi üstlenerek farklı türlerin yaşamlarını devam ettirmesini sağlamaktadır. Büyüklüklerine bağlı olarak besin ve barınak sağlayarak domestik ya da egzotik türlerin iç içe, bir arada bulunmasına hizmet etmektedirler. Şehrin içinde birer ekosistem adası oluşturan yeşil alanlar, insanların yürüyerek ulaşabilecekleri doğal habitatlardır.

Şehrin coğrafi koşullarına ve insanlara yaşamaya uyum sağlamış, yeşil alanları barınak, besin kaynağı olarak kullanan canlılar çevresinde oluşan ekosistemler, sağlam biyolojik bağlantılar oluşturmaktadır. Tür çeşitliliğini desteklemekte, ekosistem hizmetlerini zenginleştirmekte, yerleşik ve göçmen türler açısından kalıcı, doğal adalar oluşturmaktadır. Bu ekosistemlerin insanların doğayla olan biyolojik bağlantılarını da güçlendirme olanakları bulunmaktadır. Bu halleriyle yeşil alanlar, kitap ya da belgesel filmlerden doğayı tanıyan, bitki ve hayvanları okulun dört duvarı arasında öğrenen kişilere doğayla temas etme, doğanın bir parçasıyla buluşma şansı vermektedir. Bu şansın kullanılması ya da görmezden gelinmesi bireylerin inisiyatifindedir. Bununla birlikte her aşamadaki karar vericiler yeşil alanların ekosistem etkisini insanlığın çıkarına kullanılması için gereken planlamayı yapabilirler. Örneğin bir sınıf öğretmeni öğrencilerini okulun dört duvarının dışında eğitim ortamı olarak yeşil alanları kullanabilir. Bir diğer olasılık ise şehir yöneticilerin yeşil alanların ekosistem hizmetlerini planlı bir tanıtım ve koruma ajandası içinde değerlendirmesidir.

2. Şehir içi yeşil alanlar ve çevre sorunlarıyla mücadele

Şehirler insanların yaşam tarzını şekillendiren temel yerleşme türüdür. Bunla birlikte başta hava, su, toprak kirliliği ve gürültü olmak üzere onlarca farklı çevre sorunu da yine şehir yerleşmelerinin neden

(8)

olduğu olumsuz etkiler arasındadır. Şehir içi yeşil alanlar doğa ve insan arasındaki bağlantıyı çevre sorunlarının hafifletilmesi şeklinde de kuvvetlendirmektedir.

Yeşil alanlar içindeki bitkiler atmosferdeki kirleticileri azaltmaktadır. Bitkilerin en önemli etkilerinden biri atmosferdeki CO2’i (karbondioksiti) soğurmaları ve hapsetmeleridir. CO2 dışında çeşitli emisyonlar ve ayrosöllerin de bitkiler tarafından soğurulduğu ve/veya tutulduğu bilinmektedir. Havadaki kirleticiler ve CO2’in soğrulması hava kalitesini arttırmaktadır. Bitkiler besin üretimi, fotosentez sırasında atmosferde bulunan CO2’i alarak bünyelerinde saklamaktadırlar. Bu sayede sadece insan kaynaklı (antropojen) hava kirliliğini engellemekle kalmamakta karbon kapanı olarak da işlev görmektedir.

Ağaçların ortalama kütlelerinin %35’i su, %65’i kuru kütledir. Kuru kütlenin %50’si karbondan oluşmaktadır. Dolayısıyla yeşil alanlarda bulunan herhangi bir ağacın %32,5’nin karbondan oluştuğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca yaprakların da önemli bir kısmı karbondan oluşmaktadır.

Atmosferdeki karbonu aldıktan sonra dökülen yapraklar da birer karbon kapanı olarak fayda sağlamaktadırlar. Dökülen bu yapraklardaki ve ağaç gövdesindeki karbon ancak yakıldığında tekrar atmosfere dönmektedir. Ciddi bir sera etkisi olan CO2 gazının kapanlanması sıcaklığının düzenlemesinde önemli bir etkendir. Bu açıdan sadece şehirlere değil bütün gezegene hizmet etmektedirler.

Yeşil alanlardaki bitkiler sadece karbon kapanı görevi üstlenmemekte, ayrıca atmosfere düzenli olarak oksijen (O2)vermektedirler. Atmosferin %21’i oksijenden oluşmaktadır ve bu durumu yaratan da fotosentez yapan canlılardır. Dünya gezegeni ilk oluştuğunda atmosferdeki CO2 daha fazla, O2 daha azdır. Milyarca yıl boyunca fotosentez yapan bitkiler O2 oranını günümüzdeki seviyeye kadar taşımışlardır. Farklı değişkenler farklı sonuçlar ortaya çıkarmasına karşın bir insan, saatte ortalama 25 litre oksijen tüketmektedir (HSW, 2016). Bu oran kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte, insanın yaptığı iş de tükettiği oksijen miktarını değiştirebilmektedir. Yine değişkenlere bağlı olarak ağaçların ürettiği oksijen miktarı farklılaşmasına karşın bir yaprak saatte ortalama 5 mililitre oksijen üretmektedir.

Dolayısıyla bir insan için 5.000 yaprak gerekmektedir. Ortalama bir ağaçta 30.000 üzerinde yaprak bulunmaktadır ve ortalama bir ağaç 6 insanın tükettiği oksijeni yeniden atmosfere yüklemektedir. Ağacın cinsi, yaprakların genişliği, ağaçtaki yaprak sayısı oksijen üretimini belirleyen değişkenlerdir. Sadece ağaçlar değil çalılık, otlar, algler, yosunlar ve hatta bakteriler bile oksijen üretimine katkı eden canlılardır.

Yeşil alanlardaki bütün bu türler hava kalitesini ve oksijen miktarını arttırmaktadır. Oksijenin fazla olması bütün diğer oksijen tüketen canlılarla birlikte insanlar açısından da daha sağlıklı bir ortamın oluşmasını sağlamaktadır.

Yeşil alanlardaki canlılar şehirlerin sadece havasını değil, toprağını ve suyunu da temizlemektedirler.

Taban suyuna karışan atık ve kirleticileri filtre ederek, yeraltı suyunun kalitesini yükseltmektedir. Kimi zaman bilinçli, çoğu zaman bilinçsiz olarak zemine atılan, bırakılan atıkların ayrıştırılması kendiliğinden

(9)

olmamaktadır. Bu kirleticilerin zararsız hale getirilmesinde, dönüştürülmesinde asıl işi şehirlerde yaşayan canlılar gerçekleştirmektedir. Toprakta ya da diğer bitkilerin üzerinde yaşayan canlılar dönüşüm elemanları olarak çalışmakta ve doğaya zararlı maddeleri ayrıştırmaktadırlar. Bakteri, solucan, böcekler yanı sıra ağaçlar da gerek kimyasal gerekse de fiziksel kirleticileri dalları, gövdeleri ve kökleri yardımıyla süzmektedirler. Taban suyuna ulaşmasını engelledikleri kirleticileri ayrıştırmakta ve suyun kalitesini arttırmaktadırlar.

Yeşil alanların şehirlerdeki çevresel sorunlardan biri olan yeraltı suyu azalmasıyla da mücadele ettiği açıktır. Şehir alanlarının zeminleri beton, asfalt, taş gibi geçirimsiz katmanlardan oluşmaktadır.

Geçirimsiz katmanlar taban suyunu fakirleştirirken, yağışların da kanalizasyonlarla şehirden uzağa taşınması yeraltı suyunun kaybını gündeme getirmektedir. Yeşil alanlardaki toprak zeminler yağışın yeraltı suyuna ulaşmasını sağlamaktadır. Ayrıca kısa dalga radyasyonuna karşı gölgelik alanlar oluşturmaları buharlaşma şiddetini azaltmaktadır. Zeminden buharlaşmanın engellenmesi de yeraltı suyunun lehine bir durumdur.

Yoğun binalar arasında yeşil bir ada gibi yükselen bu alanlar, hava ve su kalitesini arttırdıkları gibi toprağın kalitesini de yükseltmektedirler. Toprağın daha iyi ayrışmasını sağlamakta ve organik madde açısından zenginleşmesine katkıda bulunmaktadırlar. Bir diğer önemli çevresel etkileri ise gerek toprağın içinde gerekse de üzerinde yaşayan canlıları destekleyerek vahşi yaşamı zenginleştirmeleridir. Ağaçlar toprağın gübrelenmesindeki en önemli etkenlerden biridir. Topraktan aldıkları fosfat, nitrat gibi besleyicileri yaprak ya da meyvelerini dökerek yeniden toprağa vermektedirler. Ağaçlardan düşen organik maddeler burada yaşayan canlılar için hayati öneme sahiptir. Bitkiler kendi içlerinde ya da üzerlerinde yaşamı destekledikleri gibi çevrelerinde de kendilerine bağlı ekosistemler oluşturmaktadır. Şehirlerde insanların çeşitli amaçlarla beslediği ya da kaderine terk ettiği evcil türler yanı sıra pek çok yabani böcek, sürüngen, memeli ve kuş da bitkilerin sunduğu olanaklar sayesinde şehirlerde yaşayabilmektedir. Toprak kirliliğinin engellenmesinde yeşil alaların önemli bir rolü bulunmaktadır.

Bitkilerin çevre üzerindeki en önemli olumlu etkilerinden bir diğeri de erozyona karşı gösterdikleri dirençtir. Özellikle ağır sağanak yağışlarda ortaya çıkan yüzey akışlarını engelleyerek, yol açtıkları selleri ve hasarları azaltmaktadırlar. Çalı ve ağaçlar, yaprak ve gövdeleriyle düşen yağmur damlalarını yavaşlatmakta ve kökleriyle de toprağı tutmaktadırlar. Erozyonu engellemede en işlevsel bitki türü ise otlardır. Yeşil alanların zemininde ekilen İngiliz çimi (Lolium perenne) ve doğal olarak büyüyen ot türleri toprağın seller tarafından taşınmasını engellemektedir. Yapay alanlarda oluşabilecek tahribatlar da bu şekilde engellenmektedir. Dolayısıyla zeminlerin daha uzun ömürlü olması sağlanmakta, bakım, onarım masraflarını azaltmaktadır.

(10)

Yeşil alanların erozyonu engellemesi, hava, su ve toprak kirliliğini azaltması ve buharlaşma şiddetini kırması toprağın verimsizleşmesini de engellemektedir. Çoraklaşmayı ortaya çıkaran en önemli faktör toprağın bitki örtüsünden mahrum hale getirilmesidir. Bu bağlamda birer canlı cenneti ekosistem olan yeşil alanlar toprağın çoraklaşmasını engellemektedir.

Yeşil alanlardaki bitki varlığının önemli faydalarından bir diğeri gürültüyü yutarak kirliliğini azaltmasıdır.

Şehir merkezinin yerlerinde bile gürültü kirliliğini ciddi oranlarda azaltan bir etkiye sahiptir. Ses ve dolayısıyla gürültü havada titreşim dalgaları oluşturarak hareket etmektedir. Dalgaları engellemek sesin ve gürültünün azalmasına neden olmaktadır. Ağaçların dalları ve yaprakları ses dalgalarını kırarak gürültü kirliliğini azaltmaktadır. Ağaçlar dışındaki bitkiler de aynı şekilde sesi soğurarak gürültüyü azaltmakta ve insanlar açısından daha huzurlu bir ortam oluşmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte yeşil alanlardaki diğer canlıların sesleri de huzurlu bir ortam oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Gürültü kirliliğin soğurulması ve yerini doğanın seslerine bırakması, insanların doğayla olan bağlantısını güçlendiren önemli bir katalizördür.

3. Şehir içi yeşil alanlar ve şehir ikilimi

Şehirler çevrelerindeki doğal çevreye nazaran farklı iklim koşullarına sahiptir. Doğadan daha farklı iklim yapısının ortaya çıkmasının belli başlı beş gerekçesi vardır (Oke, 1997, s. 275). Bunlardan ilki şehirlerin termal koşullarındaki değişimlerdir. Şehirleri oluşturan yapay malzemenin rengi (albedo), dokusu, özgül ısı ve ısı depolama kapasiteleri doğal malzemeden daha fazla ısı tutmalarına neden olur. Ayrıca binaların yüksekliğine bağlı olarak şehirlerde kır alanlarından daha fazla yüzey bulunur. Atmosfer yüzeylerden yayılan kızılötesi radyasyonla ısınmaktadır. Şehirlerdeki yüksek binaların her bir duvarı ve çatıları kızılötesi radyasyon yayarak atmosferin daha fazla ısınmasına yol açmaktadır. Şehirlerde daha fazla enerji depolanması yanı sıra ikinci olarak enerji transfer miktarları da farklıdır. Şehirlerin atmosferi doğal alanlardan daha fazla sera gazı içerir. Araçlardan, havalandırma sistemlerinden, bina bacalarından sürekli olarak sera gazları atmosfere bırakılır. Ayrıca şehirlerde başta sanayi olmak üzere gerçekleştirilen ekonomik faaliyetler sonucu sera gazı, ayrosöller ve emisyon oluşması kaçınılmazdır. Dolayısıyla şehirlerde sera etkisi daha fazladır. Yüzeylerin ve sera gazının fazla olması kızılötesi radyasyon miktarını arttırmaktadır. Şehirler çevrelerine nazaran 2°C-5°C arasında daha sıcak ölçülmektedir. Bununla birlikte üçüncü olarak şehirlerde nem ve yağış da doğal ortamlardan farklıdır. Şehirlerin geçirimsiz yapay malzemeyle örülmüş olması buharlaşmayı ve zemine sızmayı engellemektedir. Bununla birlikte şehir atmosferinin daha fazla emisyon ve toz içermesi yoğuşma çekirdeği oranını arttırmakta, bu da bulut ve yağış koşullarının değişmesine neden olmaktadır. Dördüncü olarak şehirlerde hava sirkülasyonu ve rüzgâr farklılaşmaktadır. Şehrin yapay engebesi rüzgârın daha hızlı estiği kanyonlar ya da neredeyse hiç esmediği dulda alanlar oluşturabilmektedir. Bir alan sürekli daha serin koşullara sahip olurken diğer alanda hava

(11)

durağanlaşmaktadır. Havanın değişmediği sabit kaldığı alanlarda süreğen hava kirliliği oluşmaktadır.

Beşinci ve son olarak şehirlerde sürekli antropojen ısı ortaya çıkmaktadır. Kışın ısıtma sistemlerinin yazın ise klimaların kullanılması atmosfere süreğen bir şekilde ısı transferini gündeme getirmektedir. Atmosfere bırakılan enerji yapay enerji şehir iklimini farklılaştıran önemli bir diğer unsurdur (Çalışkan, Türkoğlu ve Yılmaz, 2012; Türkoğlu, Çalışkan, Çiçek ve Yılmaz, 2012).

Şehir içi yeşil alanlar birer mikroklima alanı oluşturmakta, şehir ikliminin olumsuz etkisini azaltmaktadır.

Yapay malzemeden daha düşük ısı depolama özelliklerine sahip olmaları, havanın aşırı ısınma ve soğumasını engellemektedir. Kışın daha ılıman, yazın ise daha serin koşulların ortaya çıkmasını sağlarlar.

Beton, çelik, asfalt, kiremit arasında canlıların oluşturduğu bu adalar, iklimin yumuşamasını sağlamaktadır. Yapılan ölçümler ağaçların altı ile binaların gölgesi arasında mevsimlere göre değişkenlik gösterse de 2°C-5°C arasında değişen sıcaklık farklılıkları olduğunu ortaya koymaktadır. Açık hava koşulları göz önünde bulundurulduğunda ağaçlar, ağaç olamayan alanlardan yazın daha serin kışın daha sıcak koşullar sunmaktadır. Şehir içi yeşil alanlar çevresindeki bina yoğunluğunun fazla olduğu alanların aksine bir mikroklima alanı görevi üstlenmektedir. Sadece çevrelerinde değil şehrin tamamındaki hava koşullarının da ılımanlaşmasına katkı sağlamaktadır.

Bitki ve toprağın ısı depolama kapasitesi ve iletkenliği yanı sıra hava koşullarını yumuşatmasının bir diğer nedeni, bitkilerin terleme (transpirasyon) yoluyla sürekli olarak atmosfere nem eklemesidir. Bitkilerin fotosentez ve solunum yapabilmesi için havanın bitkilerin dokusuna girmesi gerekmektedir. Bu süreç sırasında su miktarının ayarlanması için otsu bitkilerde gövde, odunsu bitkilerde lentiseller ve yapraklardan su bırakılmaktadır. Ağaçlar, otlar, çalılar yeşil alanlardaki süreğen nem kaynakları olarak atmosferdeki ısı transferini dengeleyici rol oynamaktadırlar. Ağaçların yağmur çektiği, bir yerin ağaçlandırılması sonucunda daha fazla yağış alacağı gibi bir inanış vardır. Bu inanış tam olarak doğru değildir. Ağaçlandırma sonrasında bir yerin yağış değerlerinde ciddi bir artış yaşandığı gösteren bilimsel bir çalışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte ağaçların atmosfere sürekli nem vermesi mikroklima etkisi yaratmakta, çevresindeki hava koşullarını değiştirmektedir. Atmosferdeki nem, gelen mor ötesi radyasyonu düşürerek aşırı ısınmayı, yüzeylerden bırakılan kızılötesi radyasyonu tutarak soğumayı engellemektedirler. Bir hava parselindeki nem miktarı ne kadar fazlaysa aşırı ısınma ve aşırı soğuma o derece azalmaktadır.

Şehir içi yeşil alanlardaki bitkilerin çevre koşullarını düzenlemede önemli yararlarından bir diğeri de bir örtü şeklinde yüzeyleri kaplamalarıdır. Ot ve çalılıklar yanı sıra yüksek ağaç örtüsü (kanopi) korunmalı bir alan oluşturmaktadır. Böylece gölgelik ve duldalık oluşturarak altlarında bulunan topraktaki nemin saklanmasını sağlamaktadırlar. Aşırı sıcak, aşırı soğuk ya da hızlı rüzgârdan koruyan bir yalıtım materyali gibi çalışmaktadırlar. Bu durum sadece kendileri için değil, diğer canlılar için de uygun bir yaşam alanı

(12)

oluşmasını sağlamaktadır. Toprak yüzeyindeki buharlaşma şiddetini azaltmaları bir taşla çok fazla hedefin vurulmasını beraberinde getirmektedir. Buharlaşma şiddeti düştüğünde taban suyu korunmaktadır.

Bununla birlikte toprağın nemlilik koşuları düzenlenmekte, daha az sulamaya gereksinim duyulmaktadır.

Buharlaşmanın bir anda olmasının engellenmesi, atmosfere düzenli olarak nem kazandırılmasına olanak sağlamaktadır. Böylece bitki örtüsü şehirlerdeki binalar arasında ılıman hava koşullarını yaratmakta, daha zengin bir ekosistem oluşmasını sağlamaktadır. Bu hava koşulları insanlar açısından da daha konforlu bir ortam oluşturmaktadır. İnsan sağlığı açısından havadaki nem oranı çok önemlidir.

Yeşil alanlardaki bitkilerin soğuk dönemde özellikle sert rüzgârları kesmesi, atmosfere düzenli olarak nem enjekte etmesi ve sıcak dönemde gölgelik alanlar oluşturması aşırı sıcak ve aşırı soğuk sıcaklıkları engellemektedir. Hava koşullarında ekstremlerin ortadan kalkması, daha ılıman koşulların ortaya çıkmasını sağlamaktadırlar. Ağaçların altı ve çevresi binaların çevresine nazaran 2°-5°C farklı sıcaklıklara sahiptir. Yaz aylarında bitkiler serinletirken kış aylarında daha ılık koşullar yaratmaktadır. Bitkilerin, özellikle ağaçların ılımanlaştırdığı sıcaklıklar, ısıtma ve soğutma sistemlerine harcanan enerjinin tasarrufunu sağlamaktadır. Yazın serinletici etki klimaların daha az çalışmasına, kışın ılımanlaştıran etki kaloriferlerin daha az yanmasına yol açmaktadır. Ortaya çıkan enerji tasarrufundan dolayı daha az elektrik harcanmakta ve daha az fosil yakıt tüketilmektedir. Bu sayede sadece maliyetler düşmekle kalmamakta, atmosfere salınan emisyon ve sera gazı oranları da azaltılmaktadır. İnsanların doğaya verdiği zararın azalmasına neden olmaktadır. Şehirdeki sıcaklıkları düzenlerken sadece bölgesel ekonomiye değil, küresel ekonomiye ve ekolojiye katkı sağlamaktadırlar.

4. Şehir içi yeşil alanlar ve insan

Bilimsel gerçekler tam tersini söylemesine rağmen Homo sapiens sapiens kendisini bir hayvan türü olarak değil yeryüzündeki diğer canlılardan farklı ve hatta bütün varlıklardan daha üstün görür. Pek çok farklı faaliyette olduğu gibi bilimsel çalışmaların da ‘insan faydasına’ olmak zorunluluğu bu farklılık ve üstünlük yanılgısından kaynaklanmaktadır. İnsan istisnacılığı paradigmasından (human exemptionalism paradigm) ya da insan merkezcilikten (antroposantrizm) bağımsız olarak şehir içi yeşil alanların diğer canlı türlerinden daha fazla Homo sapiens sapiense faydalı olduğu gözlenmektedir. Şehirler insanlar tarafından doğal yapı tahrip edilerek, değiştirilerek inşa edildiği için bu alanlardaki doğa parçaları en fazla getiriyi insana kazandırmaktadır.

Çoğu kültürde kendisini doğadan, doğal olandan farklı daha merkezi olarak algılamasına rağmen insan doğanın bir parçasıdır. Doğayla kurulan temas da başta çocuklar olmak üzere insanların kendilerini daha sağlıklı, iyi, dengeli olmalarını sağlar. Şehir içi yeşil alanlar yoğun binalar arasında doğayla bağlantı

(13)

kurulabilecek nadir alanlar olarak hizmet vermektedir. İnsanların doğaya kenetlenmesinde en güvenli, en sağlıklı, en kolay ulaşılabilen katalizörlerdir.

Şehir içi yeşil alanlar huzurlu ortamlardır. Buralarda yaşayan canlıların sağladığı bir diğer önemli olumlu özellik, sinir bozucu şehir gürültüsünün yerini doğanın seslerinin almasıdır. Yapraklar arasında dolaşan rüzgâr, çeşitli yabani hayvan tarafından seslendirilen melodiler, insana huzur veren bir ortam sağlamaktadır. Başta ağaçlar olmak üzere yerleşkenin canlıları, sundukları görsel güzellikler yanı sıra işitsel olarak da zengin, rahatlatıcı koşullar oluşumuna önayak olmaktadır.

Yeşil alanlar insanların psikolojik açıdan kendilerini daha huzurlu, güvende ve mutlu hissetmelerini sağlamaktadır. İnsanların dinlenmek, okumak ya da düşünmek için gereksinim duydukları ortamı, sessizliği ve mahremiyeti sağlaması açısından ağaç örtüsü sınırsız olanaklar sunmaktadır. Estetik görünümleriyle insanların psikolojik açıdan rahatlamasını sağlayan bir manzara ortaya koymaktadırlar.

Her mevsim birbirinden farklı manzaralar, farklı görsellikler sunarak insanların kendini daha mutlu, huzurlu hissetmelerine önayak olmaktadır. Ağaçlar eğlendinlen alanlarının kullanımını ve bu alanların sağladığı dinlenme koşullarını artırmaktadır. İnsanların dinlenmek için kullandıkları mekânların daha işlevsel kullanımına olanak vermektedirler.

Şehir içi yeşil alanlar insanların gereksinim duyduğu arkadaşlığı kazandırma işlevleri de bulunmaktadır.

Bu alanları yuva ya da barınak olarak kullanan evcil ya da yarı evcil hayvanların insanlara sağladığı bir diğer fayda ise arkadaşlıklarını sunmalarıdır. İnsanlar binlerce yıldır hayvanları sevmekte, beslemekte ve farklı şekillerde yararlanmaktadır. Çoğu hayvan türü insanlarla bir arada yaşamaya adapte olmuştur.

Doğada birçok hayvan nesil tükenme risk ve tehlikesiyle karşı karşıyayken insanlara, şehirlere adapte olan canlılar ekvatordan kutuplara, insanın olduğu her yerde yaşayabilmektedir. Yeşil alanlarda sıklıkla bulunan başta serçe, saksağan, kuzgun, kedi ve köpekler olmak üzere, hayvanlar da kişilerin arkadaşlık kurduğu canlılar arasındadır. İnsanlar yüzü olan canlılara insani özellikler yüklemekte ve onları da kendileri gibi görerek yakın bağlar kurabilmektedirler. Yeşil alanlardaki canlılar bu arkadaşlıktan hoşnut olduğu kadar insanlar da hayvanların koşulsuz sevgi ve ilgilerinden hoşnut olabilmektedir. Bunlar dışında insanlar ağaçlara ya da farklı bitki türlerine de sevgi besleyebilmektedir.

Yeşil alanlar spor ve egzersiz olarak sunması açısından da insan sağlığına faydalı alanlardır. Havasının, toprağının, suyunun temiz olması, gürültünün bulunmaması yanı sıra insanların hareket etmesine olanak vermeleri bakımından da sağlıklı yaşamı desteklemektedirler.

Yeşil alanlar insanların gereksinim duyduğu sosyalleşmeyi sağlaması açısından önemlidir. Bu noktalar insanların vakit geçirmek için geldikleri toplanma noktalarıdır. Yeşil alanlarda sadece doğa ya da diğer canlılarla değil insanlar birbirleriyle de iletişime geçme sosyalleşme olanağı bulmaktadır.

(14)

Yeşil alanlarda en fazla eğlenen, yeşil alanlarda bulunmakta en fazla mutlu olan insan topluluğu çocuklardır. Yeşil alanlar oyun, eğlence, hareket etme olanakları sunmakla birlikte çocukların doğayla temas kurması açısından da fırsatlar yaratmaktadır. Ağaçlara tırmanmak, doğal materyallerden oyuncaklar icat etmek ve sağlıklı bir alanda her türden canlıyla arkadaşlık kurmak yeşil alanların çocuklar için önemini ortaya koymaktadır.

Sürdürülebilir, sağlıklı ve güvenli şehirler yaratılması açısından, çevresel koşulların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Çevre açısından kaliteli, konforlu şehirler yaratılmasının en ucuz, en kolay, en hızlı yolu ise planlı ağaçlandırma ve yeşil alanlardır. Bunun dışında şehirlerin mümkün olan her şekilde yeşillendirilmesi, yeşil şehirler haline getirilmesi, her şeyden çok insan sağlığı ve konforuna hizmet edecektir. Şehirlerde yeşil alanlarının zenginleştirilmesi tüm yukarıda sayılan olumlu özelliklerinin katlanarak artmasını sağlayacaktır. Şehir içi yeşil alanlardaki sayısız türden canlılarıyla yoğun binalar arasında en değerli alanlardır ve korunmalıdır.

Şehir içi yeşil alanların insanlar tarafından en fazla bilinen ve belki de en fazla önemsenen faydası ekonomik getirisidir. Şehir içi yeşil alanlar çevresindeki gayrimenkullerin değerini de arttırmaktadır.

Yeşil alanlar cazibe merkezi olarak insanların kendisini daha iyi hissetmesini sağlamaktadır ve bu durum gayrimenkul tercihlerinde de temel belirleyicilerden biridir. Yeşil alanlara yakın evlerin daha değerli olduğu görülmektedir. Yerleşkenin bina yoğunluğunun yüksek olduğu bir bölgede oldukça değerli bir yeşil alan olarak çevresindeki yapıların değerini de arttırmaktadır.

5. Şehir İçi Yeşil Alanlarda Çevre Eğitimi 5.1. Hazırlık aşaması

Gerçekleştirilen etkinliklerin ilk beş saatlik uygulamasının hazırlık aşaması oluşturmaktadır. Bu aşamada öğrencilere şehir içi yeşil alanlar ve çevresel etkileri konusunda kuramsal bilgiler verilmektedir.

Yerleşkesi içinde yeşil alanların çevre eğitiminde kullanılmasının bir örneği gerçekleştirilmiştir. Hazırlık aşaması sınıf ortamında gerçekleştirilmiş ve tanışma etkinliğiyle başlanmıştır. Tanışmanın sonrasında uygulama etkinliği sırasında karşılaşılacak canlı-cansız unsurlar konusunda bilgilendirme gerçekleştirilmiştir. Bilgilendirmede etkinliğin süresi, çerçevesi, öğrencilerden beklenenler özetlenmiştir.

Bunların yanı sıra güvenlik ve sağlık hatırlatmaları da yapılmıştır. Öğretmenin izni olmadan etkinlik alanından uzaklaşmamaları gerektiği, ağaçlarda bulunan hiçbir meyveyi tüketmemeleri gerektiği ve özellikle araç trafiği bulunan alanlarda yol geçişlerinde öğretmenin komutlarına uymaları gerektiğinin altı çizilmiştir. Bu etkinliklerin her zaman oyun oynadıkları alanlarda eğitsel faaliyetler de yapabileceklerini göstermesi açısından önemi de vurgulanmıştır. Bu çalışmaların park yürüyüşlerinden farklı olarak açık hava dersi olduğu ve derslikte geçerli olan kuralların tamamının bu gezide de geçerli olduğu

(15)

vurgulanmıştır. Güvenlik ve denetimin kolaylaşması için gönüllü olan velilerin de etkinliğe katılabilecekleri belirtilmiştir. Gerçekleştirilen etkinliklerin tamamında gönüllü veliler bulunmuştur.

Hazırlık aşamasının genelinde öğrencilere yeşil alanlar ve bu alanları yuva olarak gören canlılar hakkında genel bilgiler verilmiş, soruları yanıtlanmıştır. Öğrencilere farklı ağaç ve çalılardan örnek toplamaları gerektiği aktarılarak pasif dinleyicilik yerine katılımları da cesaretlendirilmiştir. Topladıkları örnekleri birbirleriyle karşılaştırabilecekleri ve farklılıkları yaratan koşulları düşünmeleri vurgulanmıştır. Ayrıca parklardan topladıkları kimi materyallerle çeşitli araç ya da oyuncak yapabilecekleri de belirtilmiştir (Şekil 1).

Şekil 1. Hazırlık aşamasında bilgilendirme.

5.2. Uygulama aşaması

Uygulama aşaması parklarda gerçekleştirilmiştir. Burada öğrencilerin günlük yaşamlarında sıklıkla karşılaşabilecekleri canlılar tercih edilmiştir (Şekil 2). Bahse konu canlı bir ağaç, çalı ya da otsa yeni başında durulmuş eğer bir hayvansa görselinin olduğu kart gösterilmiştir. Öğrencilerin örnekler toplamalarına, dokunmalarına, koklamalarına ve kimi durumlarda tatmalarına izin verilmiştir. Beş duyu organının da dahil olduğu bir eğitim faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Bunun dışında yapabiliyorlarsa notlar almalarına, fotoğraf çekmelerine ya da ses kaydı almalarına olanak tanınmıştır. Kişiselleştirdikleri deneyimleri yoluyla yaparak öğrenmeleri hedeflenmiştir.

(16)

Şekil 2. Uygulama aşaması.

5.2.1. Yeşil alanlardaki canılar hakkında farkındalık yaratma ve bilgilendirme

Oldukça gösterişli ağaçlar olan sedirler öğrencilerin dikkatini çekmiştir. Öğrencilere sedirleri özellikleri ve ilgilerini çekebilecek bilgiler aktarılmıştır. Sedirler yarı ışık ağacıdır. Nem istekleri az, sıcaklık istekleri fazladır. Yetiştirilmeleri tohumla olur. Romalılar tarafından ölümsüzlüğün simgesi olarak kullanılmışlardır. Mısırlılar sedir ağacından elde edilen reçineyi mumyalama işlemleri sırasında kullanmışlardır. Ahşaptan inşa edilen ve minderlerle döşenen koltuklara da sedir denilmektedir.

Anadolu’da sedir ağacına katran ağacı da denilmektedir. Pek çok kültürde kutsal ya da çok değerli görülen bir ağaç cinsi olarak dikkat çekmektedir. Lübnan Bayrağı’nda Lübnan sediri sembolize edilmiştir.

Öğrencilerden sedir yaprağı ve kozalağını toplamaları ve incelemeleri istenmiştir (Şekil 3).

Şekil 3. Sedir ağacı örneği.

(17)

Yaprağını dökmeyen bir diğer ağaç olan karaçam da öğrencilerin ilgisine sunulmuştur. Akdeniz Havzası’nın tamamında gözlenmesine karşın en karakteristik örnekleri Anadolu Yarımadası’nda ortaya çıkar. Karaçam türlerin tamamı Anadolu’da bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 400 metre yükseltiyle 2100 metre arasında doğal korular şeklinde bulunabilmektedir. Her iklim koşuluna ve her tür toprağa kolayca uyum sağlayabilmektedir. Ankara’daki parkların tamamında doğal olarak da yetişebilen ender türlerden biridir. Öğrencilere karaçam yapraklarından kolye yapabilecekleri gösterilmiştir. Karaçam ve sedirin iğne yapraklarının soğuya dayanıklı türler olduğu aktarılmıştır. Yaprağını dökmeyen türler olarak sürekli havayı temizledikleri, şehirlerin iklimini yumuşattıkları hatırlatılmıştır. Karaçamların çok değerli oldukları ve tarih boyunca insanlar tarafından değerlendirildikleri aktarılmıştır (Şekil 4).

Şekil 4. Karaçam ağacı örneği.

İğne yapraklı olmamakla birlikte yaprağını dökmeyen bir çalılık türü olan ateş dikeni öğrencilerin dikkatine sunulmuştur. Parklarda bahçelerde yaygın kullanılan bir tür olarak öğrencilerin tamamının ateş dikenine aşina olduğu anlaşılmıştır. Ateş dikeninin Güneydoğu Asya’nın çeşitli yerlerine yayılmış toplam

(18)

yedi türü vardır. Bütün türlerin çiçekleri beyaz olmasına rağmen meyveleri (elmaları) kırmızı, turuncu, sarı olabilmektedir. Ateş oku ya da köpek elması olarak da bilinmektedirler. Sürekli parlak yeşil yaprakları olması, ilkbaharda beyaz çiçekler açmaları, sonbahar ve neredeyse bütün kış boyunca kırmızı, sarı, turuncu salkımlar şeklinde meyvelerini korumaları peyzaj için tercih edilen bir bitki olmasının temel gerekçelerindendir. Meyveleri düşük dozajlarda da olsa zehirlidir. Çiğ olarak büyük miktarlarda tüketildiğinde sindirim sorunlarına yol açabilmektedirler. İşlenerek jöle yapımında kullanılmalarında bir sakınca yoktur. Öğrencilerin tamamı bu meyveyi tattıkları ve bir rahatsızlık hissetmediklerini beyan etmiştir. Bilmedikleri meyveleri yememeleri gerektiği tekrar hatırlatılmış, ateş dikeninin oldukça sert dikenleri kendileri ve başta plastik topları olmak üzere oyuncakları için tehlikeli olduğu da vurgulanmıştır.

Meyvelerin ve yaprakların incelenmesi için öğrencilere süre verilmiş bu sırada soruları yanıtlanmıştır (Şekil 5).

Şekil 5. Ateş dikeni çalısını inceleyen öğrenciler.

Yerel yönetimlerin ve/veya karar vericilerin parklarda yaygın olarak diktikleri ağaçlardan bir diğeri atkestanesidir. Öğrencilerin aşina olduğu bir diğer canlı türü olan atkestanesi hakkında bilgilendirme gerçekleştirilmiştir. Kuzey Amerika’da 6, Avrasya’da 7-13 farklı türü olan bir ağaçtır. Yenebilen kestane bitkisinden farklı bir familyaya sahiptir ve düşük dozda da olsa zehirlidir. Amerikan yerlileri ezdikleri tohumların zehrini balık avlamak da kullanmaktadırlar. Ezilen atkestanesi tohumları suya atılarak balıkların felç olup su yüzeyine çıkması beklenmektedir. Çok çabuk büyümesi, geniş bir gölgeye sahip olması açısından parklarda sıklıkla kullanılmaktadırlar. Atkestanesi tohumları, Anadolu’da elbise dolaplarını güvelerden korumak için kullanılmaktadır. Karadeniz ormanlarında doğal bir tür olarak

(19)

bulunan atkestanesi Ankara şehri için egzotik bir tür olduğu doğal bitki örtüsü olarak yaşayamayacağı hatırlatılmıştır. Yaprakların büyüklüğü ve yağış isteği arasındaki ilişki bir kez daha hatırlatılmıştır.

Yağışın bol bulunduğu iklimlere uygun bir ağaç olduğu yapraklarının büyüklüğü ile doğru orantılıdır.

Bununla birlikte çok nadir de olsa Ankara’nın bazı parklarında atkestanesi tohumlarından fidanların büyüyebildiği, öğrencilerin bu durumda parkların düzenli sulandığından emin olabileceği vurgulanmıştır.

Atkestanesinden örneklerin koleksiyonlara dâhil edilmesiyle bir diğer ağaca geçilmiştir (Şekil 6).

Şekil 6. Atkestanesi ağacı örneği ve altında örnek toplayan öğrenciler.

Parklarda yaygın olarak kullanılan bir diğer her dem yeşil tür olan yatık ardıç ele alınmıştır. Anavatanı Kuzey Amerika olmasına karşın her dem yeşil bir çalı türü olarak parklarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Yatay ya da yayılıcı ardıç olarak da bilinmektedir. Dayanıklı bir tür olarak çok çetin koşullar altında bile hayatını devam ettirebilmektedir. Yeşil görüntüsüyle örtü bitkisi olarak kullanılmaktadır. Dışarıdan narin bir tür gibi görünse de çalıların arasına girmek oldukça tehlikelidir.

İnsanı kolaylıkla yaralayabilecek sert ve keskin dallara sahiptir. Yatık ardıcın küçük kozalaklarından çeşitli oyuncaklar yapabilecekleri ve oyunlar oynayabilecekleri gösterilmiştir (Şekil 7).

(20)

Şekil 7. Yatık ardıç inceleyen öğrenciler.

Yeşil alanlarda sıkça rastlanılan ve başta kuşlar olmak üzere hayvanların temel besin kaynaklarından biri olan mahlep ağacı öğrencilerin ilgisine sunulmuştur. Mahlep, Arapça bir kelime olup “tatlı kokulu” veya

“parfüm kralı” anlamına gelmektedir. Farklı türleri bulunan mahlep bitkisinin çalılık formundan ağaç formuna kadar çeşitlendiği görülür. Gıda endüstrisinde mahlep meyvesinin etli kısmı ve çekirdeği kullanılmaktadır. Meyveleri çok küçük, küresel ve yüzeyi düzdür. Tam olgunlaştıkları zaman koyu kırmızı veya siyah renklidir. Meyvesi kokulu olup tadı ekşi ve buruktur. Nohut iriliğindeki meyveleri sulu ve tek çekirdeklidir, olgunlaştıkça sarıdan kırmızıya, sonra siyaha döner. Çiçeklerinden tohumlarına kadar iştah açıcı bir atıştırmalık olarak hayvanların yoğun ilgisini çeker. Bu meyveleri tüketebilecekleri ama bir yetişkinden izin almaları ve düzgün bir şekilde yıkamaları gerektiği hatırlatılır (Şekil 8).

Öğrenciler günlük yürüyüşleri sırasında ya da parklarda sıklıkla karşılaşabilecekleri ağaçlardan bir diğeri de Akasya’dır. 300’ü Avustralya’da olmak üzere 600’ün üzerinde türü bulunan bir ağaç cinsidir. Asya, Afrika, Güney, Kuzey Amerika’nın sıcak ılıman tropik altı bölgelerinde doğal bitki örtüsü şeklinde bulunmaktadırlar. Salkım ağacı, kral ağacı gibi farklı isimlerle de anılmaktadırlar. Tohumları, yaprakları, çiçekleri yenebilir ve özellikle Asya’da bir gıda maddesi olarak kullanılmaktadır. Başta Eski Mısır olmak üzere pek çok inanışta kutsal olarak kabul edilmektedir. Görünüşü kadar kokusu da güzeldir. Zürafaların bu kadar uzun boylu olmasının gerekçelerinden biri de akasya ağaçlarının filizlerini sevmeleridir.

Öğrenciler akasya ağacının baklalarını toplamışlar, tohumlarını incelemişlerdir. Bu derece fazla türü olması üzerinde beyin fırtınası geliştirilmiştir. Bazı ağaçların diğerlerine nazaran daha fazla türü olmasının ağaçların kendi başarısı olup olmadığı üzerinde durulmuştur.

(21)

Şekil 8. Mahlep ağacı örneği.

Şekil 9. Akasya ağacı örneği.

Ankara il merkezi sınırları içinde kalan ve çevre eğitimi uygulaması yapılan çoğu yeşil alanda süs havuzları ve bu süs havuzlarının içinde de tutsak hayvanlar bulunmaktadır. Süs havuzunun içinde bulunan balıklar da yoğun bir ilgiye uğramışlardır. Japon balıkları, sazanlar ve koi balıklarından oluşan topluluk hakkında bilgiler verilmiştir. Türkiye’de Japon balığı olarak bilinmesine rağmen bin yıl önce evcil hayvan

(22)

olarak ilk kullanıldığı alan Çin’dir. Bir diğer adı altın balığıdır. Çapraz dölleme ile pek çok farklı türleri geliştirilmiştir. Dünya üzerinde en çok ticareti yapılan tatlı su balıklarından biridir. Gelişmiş bir öğrenme becerisi olduğu tespit edilmiştir. Çoğu zaman grup halinde öğrenebildikleri gibi birey olarak da öğrendikleri gözlenmektedir. Genellikle sivrisinek kontrolü için kullanılmaktadır. İstilacı oldukları nehirlerde ekosisteme zarar vermektedirler. Öğrencilere evcil hayvanlar ve hakları konusunda sorular yönetilmiştir. Hayvanların ticaret nesnesi olarak kullanılması konusunda farkındalık yaratılmaya çalışılmıştır.

Şekil 10. Süs havuzunda yaşayan balıklar.

Türkiye’nin Karadeniz kıyılarının doğal bitki örtüsü olan bir tür olmasına karşın Ankara’daki çoğu park ve bahçede de bulunabilen, her dem yeşil bir ağaç olan koca yemiş öğrencilerin ilgisine sunulan bir diğer canlıdır. 210 farklı çalı ve ağaç türüne sahip bir bitki cinsidir. Parlak yeşil yapraklı ve hoş kokulu çiçekleri bulunmaktadır. Doğal yetişme koşulları sıcak iklimler olmasına karşın insanlar tarafından farklı iklim tiplerinde de yetiştirilebilmektedirler. Dünya üzerindeki en eski çiçekli bitkilerden biri olarak bilinmektedir. Koca yemiş sıcak iklim bitkisi olmasına karşın Ankara’da yetişmesinin nedeninin insan etkisi olduğu vurgulanmıştır. Bu tip uygulamaların dikkatlice yapılması gerektiğinin altı çizilmiştir.

Bitkilerin doğal alanları dışındaki aşırı sıcak ya da aşırı soğuk iklim koşullarına uyum sağlama becerileri olduğu vurgulanmıştır. Parlak yeşil yapraklar öğrencilerin ilgisini çekmiş ve söylemeden örnek almak istemişlerdir.

(23)

Kırmızı parlak meyveleriyle ilgi çeken bir diğer bitki dağ muşmulası olmuştur. Dağ muşmulası soğuğa dayanıklı ve 300 farklı türü bulunan, yaygın olarak Himalaya Dağları’nda bulunan çalılık cinsidir.

Kırmızı, turuncu, pembe meyveleri çok güzel bir görüntü ortaya koyar ve üzerine kar yağmış olmasına karşın meyveleri tazeliğini koruyabilmektedir. Genellikle görünüşleri için yetiştirilmelerine rağmen yaban hayat için besin kaynağı oluşturmaktadırlar. Ateş dikeninin aksine dikeni ya da zehirli bir etkisi olamayan muşmula öğrencilerin merak ettikleri bitkiler arasına girmiştir.

Şekil 11. Dağ muşmulası çalısı örneği.

Öğrencilerin incelemesi için fırsat verilen bir diğer bitki türü kokar ağaçtır. Kokar ağacın asıl doğal yaşam alanı Çin, Hindistan, Tayvan, Sri Lanka ve Avusturalya gibi ülkeler olmasına karşın Dünya’nın birçok yerinde işgalci tür olarak yerleşmiş durumdadır. 10 farklı türü bulunmasına karşın en sık rastlanılan türü Çin Kokar ağacıdır. Çok çabuk büyüdüğü ve orta kuşak iklimine kolayca uyum sağladığı için hemen hemen her yerde yetişebilmektedir. Mayıs ve haziran aylarında kokulu çiçekleri yüzünden bu ismi almıştır. Çince orijinal adı da kokar ağaç anlamına gelen ‘chòuchūn’dur. Avrupalılar, “Tanrıların ağacı”

(24)

ya da “cennet ağacı” olarak isimlendirmişlerdir. Geleneksel Çin tıbbında akıl hastalıklarını iyileştirmek amacıyla kullanılmıştır. Yerleşkenin en başarılı türlerinden biridir. Fazla derin toprak istemediği için taşların arasındaki çatlaklarda bile büyüyebilmektedirler. İşgalci bir tür olarak kokar ağacın büyüdüğü yerler öğrencilerin çok ilgisini çekmiştir. İşgalci tür kavramının ve çevreye zararlarının gözlenmesi açısından kokar ağaç karakteristik bir örnek olarak algılanmıştır.

Şekil 12. Yağmur oluğundaki bir çatlak içinde büyümüş kokar ağaç fidanı ve çevre sorunlarının en temellerinden biri olan atıkların doğru değerlendirilememesi örneği.

Türkiye’de Karadeniz ormanlarında doğal olarak bulunabilen ve insanlar tarafından peyzaj gerekçesiyle sıkılıkla tercih edilen karakteristik bitkilerden bir diğeri porsuktur. Boyları 40 metreye ulaşabilen konik ağaçlardan yayvan çalılara kadar 25 farklı türü bulunan bir bitki cinsidir. Koyu yeşil yaprakları, kırmızı gövdesi ve çok çekici görünen çiçek ve meyveleri olmasına karşın hepsi zehirlidir. 60-100 gramı insanı öldürebilir. Avrupa porsuğu da denilen bu ağaç Doğu Karadeniz’de de doğal bitki örtüsünün bir parçası olarak yaygın bir şekilde gözlenmektedir. Orman altı florasının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.

Doğrudan güneş ışıklarını almak yerine gölge alanları tercih etmektedir. 1000 yıldan daha uzun süre yaşayabilmektedir. Öğrencilerin yoğun ilgisini çeken porsuk yapraklarının nasıl örülebileceği gösterilmiştir.

Öğrencilerin çevre eğitimi konusunda önemli bir diğer alan olan egzotik türler ve etkileridir. Bu bağlamda Ankara’da yaşayan iki egzotik kuş türü kuş kartlarıyla ilgilerine sunulmuştur. Bunlardan en dikkat çekici olanı yeşil papağandır. Yeşil papağanların doğal yaşam alanları bir diğer söyleyişle anavatanları Orta Afrika ve Güney Asya’dır. Bununla birlikte otuz altı farklı ülkede olduğu gibi Türkiye’de de egzotik tür

(25)

olarak yaşayabilmektedir. Tutsak hayvan olarak getirildikleri bu ülkelerde kafeslerden kaçmayı başarmış ve tarla, bahçe ya da şehirlerin çevresinde çoğalmışlardır. Anavatanlarında tropikal iklim koşulları olmasına karşın, kurak-yarı kurak ikliminden, dağ iklimine kadar farklı hava koşullarına adapte olmayı başarmışlardır. Ankara’da kırsal, tarım alanlarından daha çok şehir içi yeşil alanları kendilerine yaşam alanı olarak seçtikleri gözlenmektedir. Doğal ve/veya antropik habitatlarında belli başlı besinleri otlar, çiçekler, nektar, sert kabuklu ya da taş çekirdekli meyveler, sebzeler, çeşitli tohumlardır. Ankara’da egzotik bitkilerin ve yukarıda sayılan besinlerin her mevsim bulunabileceği yerler şehir içi yeşil alanlardır.

İlk kez 1976 yılında gözlemlendikleri rapor edilmiştir. Ankara şehir merkezini yaşam alanı olarak şeçmelerinde etkili olan faktörler 1. Aşırı soğuk geçen kış mevsiminde şehir iklimin mikroklima alanı oluşturması. Şehirde binaların kışın yaydığı antropojenik ısı ve kış koşullarında şehir ikliminin kırsal bölgelerden daha sıcak olması. 2. Ankara’da onlarca yeşil alanın bulunması ve en basit şehir içi yeşil alanda bile onlarca egzotik bitki türünün bulunması. 3. Binaların çatı bölümlerinin ve yeşil alanlardaki egzotik ağaçların uygun yuvalama koşullarını sunması. 4. Ankara şehrindeki yeşil alanların besin, barınma, sosyalleşme imkânı sağlayan birer ekosistem işlevi görmesi. 5. Ankara’da bulunan doğal avcılarının şehir içi yeşil alanları tercih etmemesi. 6. Kayda değer bir rakiplerinin ve/veya rekabetin olmaması olarak sıralanabilir. Birçok Avrupa ülkesi ve Avustralya’da tehlikeli ‘işgalci’ tür ya da ‘zararlı’

olarak değerlendirilmektedirler. Ankara’da özellikle büyük yeşil alanların renkli paydaşları olarak ilgi çekmektedirler.

Şekil 13. Yeşil papağan

(26)

Sadece yeşil alanlar da değil şehrin hemen hemen her yerinde görülebilen fakat hakkında çok az şey bilinen bir diğer canlı saksağanlardır. İlk bakışta siyah beyaz olduğu düşünülse de mor, yeşil par-lak tüylerinin de olduğu gözlenmektedir. Saksağanların en zeki hayvanlardan biri olduğu düşünülmektedir.

Beyin/vücut oranları karşılaştırıldığında şempanze, orangutan gibi primat türleriyle eşit oranlara sahiptir.

Karşılaştığı sorunları çözme becerisiyle dikkat çekmektedir. Soyutlama yapa-bilmekte, nedensellik bağı kurabilmekte, sosyalleşebilmekte, bilgiden bilgiyi üretebilmektedir. Şehirlere adapte olmakta diğer kargalardan daha başarılı oldukları gözlenmektedir. En ölümcül avcılarından olan kedilerle dalga geçtikleri, oyun oynadıkları gözlenmiştir. Karşısına bir ayna konulduğunda kendini tanıyabilmektedir.

Yapılan araştırmalar ölen bireylere cenaze törenine benzer ritüeller yaptıklarını göstermektedir. Alet kullanabilmekte, geliştirebilmektedir. Erkekleri dişilerinden daha iridir. Ortalama yaşam süreleri 5-10 yıldır. Kaydedilen en yaşlı Avrasya saksağanı 21 yıl ve 8 ay yaşındadır (Şekil 14).

Şekil 14. Saksağan.

Öğrencilerin hemen hemen her gün görebilecekleri canlılardan bir diğeri de güvercinlerdir. 310 farklı türü olmasına karşın güvercin denildiğinde herke-sin aklına gelen tür kaya güvercinidir. Dünya’nın yaşam için uygun koşullarının bulunmadığı soğuk ve sıcak çöller dışında her yerinde bulunmaktadır. Erkekleri dişilerine göre daha iridir. Tohum, meyve ve böceklerle beslenmektedirler. İnsanlarla yaşamayı öğrenmiş, şehir hayatına iyi adapte olmuş canlılardan biridir. İnsanlara tarafından tarih boyunca çok farklı amaçlar için kullanılmıştır. Evcilleştirilmiş, farklı türler geliştirilmiş, posta taşıma, gıda üretimi, gösteri işlerinde kullanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda hizmet veren güvercinlere kahramanlık madalyası bile verilmiştir. Neredeyse bütün dinlerde kutsal kabul edilen bir kuştur. Gılgamış’tan başlayarak çoğu kutsal kitapta yer alan tufan hikâyesinde (Nuh Tufanı) karayı bulan kuş olduğu anlatılmaktadır. Albino güvercin barışın temsilcisidir (Şekil 15).

(27)

Şekil 15. Güvercin.

İnsanlarla birlikte yaşamaya uyum sağlamış bir diğer canlı türü kumrulardır. 310 farklı türü olmasına karşın kumru denildiğinde herkesin aklına gelen tür Avrasya kumrusudur. Dünya’nın yaşam için uygun koşullarının bulunmadığı soğuk ve sıcak çöller dışında her yerinde bulunmaktadır. Çiftler halinde yaşamaktadır. Dişisi ve erkeğini benzer görünüşlere sahiptir. Tohum, meyve ve böceklerle beslenmektedirler. Genellikle çok çekingen bir tür olmasına karşın şehirde yaşamaya uyum sağlamıştır.

Göçmen bir tür olmamasına karşın uzun mesafeler kat edebilmektedir. Birbirini çok seven çiftlerin, âşıkların simgesi olarak kabul edilmektedirler (Şekil 16).

Öğrenciler için yabancı olmayan bir diğer canlı türü ise serçelerdir. Dişileri gri, erkekleri kahverengi, kızıl, siyah tüylere sahiptir. İnsan aracılığıyla neredeyse bütün Dünya’ya yayılmıştır. Dünya’da en geniş yayılış alanına sahip, en fazla bulunan vahşi kuş olarak dikkat çekmektedir. Tohumlar ve böceklerle beslenir. Evcil kedi başta olmak üzere baykuş, şahin ve pek çok farklı hayvanın temel besin kaynaklarından biridir. İnsanlarla iç içe olması pek çok kültürde kendine önemli bir yer bulmasını sağlamıştır. Genellikle insandan çekinen, utangaç bir tür olmasına karşın şehirlerde uzunca bir süre insanlardan zarar görmeyen kuşların neredeyse yarı evcil hale geldiği gözlenmektedir (Şekil 17).

(28)

Şekil 16. Kumru.

Şekil 17. Serçe.

5.2.2. Yeşil alanlar ve çevre sorunları

Uygulama aşamasının en önemli bölümlerinden bir diğeri de öğrencilerin çevre sorunlarına karşı oluşturacakları farkındalık çalışmasıdır. Bu bağlamda genel olarak çevre sorunları üzerine odaklanmaktansa somut olarak yeşil alanlarda yaşanan çevre sorunlarını üzerine odaklanmanın yararlı olacağı düşünülmüştür. Bu sayede somuttan soyuta doğru öğrencilerin eğitiminin gelişimi sağlanabilecektir. Yeşil alanlar Ankara şehir merkezi içinde çöldeki vahaları andırmaktadır. Bununla birlikte bu alanlar bile çevre sorunlarının yaşanmasının önüne geçilememektedir. Genellikle yanlış

(29)

kullanımdan, eksik bilgilendirmeden ya da dikkatsizlikten kaynaklanan bu sorunlar birkaç başlık altında toplanabilir.

Bunlardan ilki yeşil alanların giderek azalması ve yapılaşmanın artmasıdır. Özellikle yeni hizmet alanların açılması için yapılaşma faaliyetleri gerçekleştirilmekte ya da hali hazırda bulunan yapılara ilaveler yapılması yoluyla yeşil alanlar içindeki insan yapımı yapay malzeme alanı arttırılmaktadır. Yeni yapılaşma, başta bitkiler olmak üzere canlıların yaşam alanlarından feragat edilmesi anlamına geldiği için önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Asfalt, beton ya da benzer malzemeler parkların canlılar için ayrılan bölümlerin erozyonu anlamına gelmektedir.

Yapılaşma dışında bir diğer çevre sorunu ise çöp ve atık sorundur. Bu sorun birkaç farklı bağlamda ele alınabilir. Bunlardan birincisi atıkların çöp ya da geri dönüşüm kutularına değil rastgele alanlara atılmasıdır. Parklar genel görünümü itibariyle temiz görünüyorsa, bu temizliğin nedeni insanların kirletmemesinden çok, temizlik hizmetlerindeki işçilerinin çalışmalarından dolayı olduğu unutulmamalıdır. Parklar her sabah insanlar tarafından temizlenmekte, yollara, kaldırımlara, çeşitli zeminlere, ağaç diplerine, bitkilerin üzerine atılan atıklar temizlenmektedir. İnsanların atıkların değerlendirilmesi konusunda ciddi bilinçlendirilmeye gereksinimi olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilinçlendirme konusunda öğrencilerden yardım istenmiş ve “sıfır atık” konusunda bilgilendirme gerçekleştirilmiştir. Sıfır atık doğrudan Cumhurbaşkanlığı tarafından desteklenen ve düzenlenen çevre politikalarından biridir. İsrafın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, oluşan atık miktarının azaltılmasını, etkin toplama sisteminin kurulmasını, atıkların geri dönüştürülmesini kapsayan atık önleme yaklaşımı olarak tanımlanan bir hedeftir. Sıfır Atık”; israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesi veya minimize edilmesi, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanmasını kapsayan atık yönetim felsefesi olarak tanımlanan bir hedeftir. Atıkların geri dönüşüm ve geri kazanım süreci içinde değerlendirilmeden bertarafı hem maddesel hem de enerji olarak ciddi kaynak kayıpları yaşanmasına neden olmaktadır. Dünya üzerindeki nüfus ve yaşam standartları artarken tüketimde de kaçınılmaz şekilde bir artış yaşanmakta ve bu durum doğal kaynaklarımız üzerindeki baskıyı artırarak dünyanın dengesini bozmakta, sınırlı kaynaklarımız artan ihtiyaçlara yetişememektedir. Bu durum göz önüne alındığında, doğal kaynakların verimli kullanılmasının önemi daha da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki son yıllarda tüm dünyada sıfır atık uygulama çalışmaları hem bireysel hem kurumsal hem de belediye genelinde yaygınlaşmaktadır.

Atıklar konusunda bir diğer önemli sorun geri dönüşüm olanaklarının kullanılamamasıdır. Parklarımızda gözle görülebilen bir geri dönüşüm politikası bulunmamaktadır. Her ay tonlarca geri dönüştürülebilecek atık üretiyorken bunların değerlendirilememesi, hem parklar içinde hem de dışında ciddi sorunlar ortaya

(30)

çıkarmaktadır. Parkların geri dönüştürülecek kâğıt, plastik, cam atıkları çöpe atılmakta ve bir diğer deyişle ürün olabilecek atıklar kirleticilere dönüştürülmektedir. Atıkların geri dönüştürülmesi için gerekli olasılıkların araştırılması ve bir sonuca bağlanması gerekmektedir.

Bunun dışında atıkların geri dönüşümü sağlayacak alt yapının bulunmaması da üçüncü sorun alanıdır.

Geri dönüşüm için gereken kutu ve konteynırların parklarda uygun alanlara konulması gerekmektedir. Bu kutular sadece geri dönüşüm olanaklarını arttırmakla kalmayacak, geri dönüşüm konusunda farkındalık yaratmaya ve kitleleri bilinçlendirmeye de yarayacaktır. Sadece geri dönüştürülebilir atıklara dikkat çekmekle kalmayacak, yeniden kullanma ve kirlilik sorunları konusu için de altlık oluşturacaktır.

Parkların çevresel sorunlarından bir diğeri bilinçsiz peyzaj çalışmalarıdır. Bilinçsiz ekim ya da budama olaylarını birkaç farklı bağlamda incelemek olasıdır. Bunlar arasında zehirli türler önemli sorulardan biridir. Görünüşlerinin güzel olması bu türlerin tercih edilmesini sağlamakla birlikte, gerekli uyarıların bulunmayışı ciddi kazalara yol açabilecektir. Bilinçsiz peyzaj uygulamalardan bir diğeri çim ekimidir.

Çim parklardaki en alerjik türlerden biridir. İnsan sağlığı açısından alerjen oldukları bilinen kavak, çınar gibi ağaçlarından çok daha rahatsız edici bir türdür. Çim alerjisi en yaygın gözlenen alerjilerin başında gelmektedir.

Çim konusunda alerjik olmasından çok daha vahim sorun yetiştirilmesi için gerekenlerdir. Doğal yaşam alanı olan nemli bölgelerde sulanmaya gereksinim duymayan çim, yaz kuraklığına sahip yerleşkede sürekli sulanmaktadır. Sulanırken yağmurlama sistemi kullanılmakta, bu sistem hem enerji hem de su israf etmektedir. Sadece çim sulamak için gereken bu sistemin kurulmasına ayırılan para da bambaşka bir maliyettir. Üstüne üstlük çim düzenli aralıklarla kesilmekte ve bu işlem sırasında fosil yakıt tüketen makineler kullanılmaktadır. Kesildikten sonra çuvallarla atık çıkarmaktadır. Topraktaki azot ve fosfat gibi değerli besleyicileri aldıktan sonra kesilen bu çimler, besleyici döngüsünün kırılmasına yol açmaktadır.

Hiçbir yararı olmayan kesilmiş çimler çöp haline gelmektedir. Yetmezmiş gibi çim ekilen alanlarda topraktan alınan besleyicileri yeniden kazandırmak için belli dönemlerde gübreleme faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Çim için fayda-maliyet analizi yapıldığında ciddi bir sorun olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Dikilmesi, sulanması, kesilmesinde fosil yakıtlar kullanılmakta ve sürekli havaküreye emisyonlar, kirleticiler atılmaktadır. Harcanan zaman, enerji ve para göz önünde bulundurulduğunda zeminin doğal türlere bırakılması gerekliliği anlaşılmaktadır. Zemin doğal türlere ya da daha az fosil yakıt gerektiren olasılıklara bırakıldığında ciddi miktarlarda tasarruf edileceği anlaşılacaktır. Topraktaki besleyicilerin yeniden toprağa dönmesi de önemli bir diğer getiri olacaktır. Çim sorunu yerleşkedeki en gizli çevre sorunlarından biridir. Sağladığı yarar sürekli göz önünde bulunurken, çevreden götürdükleri hep perde arkasında kaldığı için anlaşılması en zor çevre sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Oluşan ürün kloroform/etilasetat/hekzan (2:2:1) solvan sistemi kullanılarak kolon kromatografisi ile saflaştırıldı.

Madde 8 — Yüzme ve rekreasyon amacıyla kullanılan suların kalitesinin sağlanmasında aşağıdaki hususlara uyulur. a) Yüzme ve rekreasyon amacıyla kullanılan suların

Erkek çocuklara ait kraniyofasiyal değerler (mm olarak baş uzunluğu, baş genişliği, yüz genişliği, çene genişliği ortalamaları); Kız çocuklara ait

Kontrol ve deney gruplarına ait çözüm sonu spermatozoon hareket özellikleri sonuçları (X±SD)Spermatozoon hareket özelliklerinden VCL, VAP ve ALH parametreleri açısından

Remote detection of biological stresses in plants with infrared thermometry. Determination of optimum irrigation regime and water use.. efficiency of sugar beet grown

sealers. Evaluation of periapical repair following retrograde filling with different root-end filling materials in dog teeth with periapical lesions. Filling lateral canals:

Bu projenin amacı çalışma ortamında, ofise, kurulacak bir akıllı harekete duyarlı, gaz ve nem sensörlü-uzaktan kontrol edilebilir bir aydınlatmalı güvenlik

Orman yolları yapımında esas olarak 3 zemin tipi söz konusu olup bunlar sırasıyla toprak, küskülük ve kaya olarak adlandırılır. 5.9.1 Toprak: Üç grupta incelenebilir. a)