• Matrix, Larry ve Andy Wachowski
kardeşlerin yazıp-yönettiği bir bilimkurgu film. 1999 yılında gösterime girdi. Filmde Keanu Reeves, Laurence Fishburne,
Carrie-Anne Moss ve Hugo Weaving gibi yıldızlar yer almaktadır. 4 dalda oscar
kazanmıştır.
FİLM AFİŞİ
MATRİX NEDİR ?M
• Temelleri taaa Yunan Filozof Platona kadar uzanan bir düşünce sistemidir Matrix. Tabi Platon buna Matrix
dememiş mağaradaki gölgeler demiş. Kısacası biz sadece gerçeklerin gölgelerini görebiliriz diyor Platon ağabeyimiz. 1970’li yıllarda ismini hatırlayamadığım bir düşünür ilk Matrix fikrini ortaya atıyor. Bir simülasyonun içinde yaşadığımızı, çevremizdeki her şeyin
simülasyonun bir parçası olduğunu dile getiriyor. Tabi ne kadar ses getiriyor bilmiyorum. Film kadar getirmediği aşikar.
• Bugün oynadığımız oyunlarda da bir dünya mevcut.
Örneğin GTA (Grand Theft Auto) oyunu. Bir şehirdesin ve burada sana verilen görevleri bir kullanıcı tarafından yapıyorsun. Fakat oyundaki tek karakter sen değilsin.
Sokakta yürüyen insanlar, araba süren insanlar, ağaçlar ve daha bir sürü şey mevcut oyunda. Orada sokaktaki karakterler de kodlanmış programlar. Nasıl kodlanmış ise ona göre hareket etmekteler. İşte yaşadığımız dünya da böyle bir simülasyonun çok daha ileri bir seviyede
olanı olabilir. İşte Matrix dedikleri sistem de bu diyebilir miyiz? Bence bu kadar basit olarak diyemeyiz; ama kısaca böyle olduğunu söyleyebiliriz.
FİLMİN KONUSU
• Kendi halinde bir yazılım firmasında çalışan yakışıklı ağabeyimiz Thomas Anderson, aynı zamanda sanal alemlerde Neo adı ile internet korsanlığı yapmakta.
Ayrıca yasa dışı ürünler satarak para kazanmaktadır.
Lakin hayatından sıkılmış, artık yeni şeyler arama telaşı içindedir ve rüyada mı gerçekte mi olduğunu
sorgulamaktadır. Bir gün biri bilgisayarına giriyor ve buna bir şeyler yazıyor, konuşmaya başlıyorlar. Ve bu kişi (Trinity) onu görüşmeye çağırıyor.
• Gerçeği arayış içinde olan Thomas abimiz görüşmeye gidiyor ve içinde bulunduğu, bilmediği fakat hissettiği yalanlardan kurtulmak istiyor… Ve macera başlıyor.
İçerik hakkında bu kadar bilgi yeterli diye düşünüyorum.
Zaten anlat anlat bitiremem o yüzden fazla
zorlamıyorum. Değineceğim noktalar, filmde işlenen ve asıl verilmek istenen mesajla ilgili olacaktır. Bu aslında filmde görülen başlangıç fakat asıl başlangıç yapay
zekanın hayatımıza ilk girişidir. Şimdi gerçek
başlangıçtan filmi özetleyen bir anlatımla karşınızda olacağım…
• Filmin ana konusunu daha iyi
anlayabilmek için 2003 yılında çıkan bir animasyonu izlemek lazım ben sizlere bu animasyondaki konuyu da anlatacağım ki filmi gerçekten anlayabilelim.
• Matrix’in hikayesi, insanoğlunun yapay zekayı
keşfetmesiyle birlikte başlıyor. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanlar, her türlü işlerini yaptırabilecekleri
robotlar üretmeye başladılar. Bu robotlar, inşaatlardan ev işlerine, restoranlardan hastanelere kadar birçok yerde insanlara hizmet ediyorlardı. Yapay zekaya sahip
robotlar, artık kendi kendilerine de yeni şeyler
öğrenebiliyordu ve yaptıkları işlerin kalitesi bu oranda yükseliyordu. İş yükleri ortadan kalktığı ve istedikleri
şeylere daha fazla vakit ayırabildikleri için insanlar da bu durumdan memnundu…
• Ta ki, ev hizmetçisi olan bir robot efendilerini öldürene kadar. Bu olayı kabullenemeyen ve bir tehlike işareti olarak gören insanlar, genel bir akım başlatarak
aralarında yaşayan bütün robotları ortadan kaldırmaya başladı. Makinelerin büyük bir kısmı yok edilerek toplu mezarlara veya denize atıldı. Kıyımdan kaçabilenler ise Afrika’da toplanarak kendi ülkelerini kurdular.
• Öğrenmeye ve gelişmeye devam eden makineler, burada insanların yapabildiği üretimden çok daha iyisini yaparak son derece teknolojik ve kaliteli ürünleri çok ucuz fiyatlara satmaya başladılar. Şirketlerinin hisseleri borsada rekor seviyelere tırmandı. Bu sayede makineler, hem teknolojik, hem de ekonomik olarak insanlardan daha üstün bir duruma gelmiş oldu.
Makinelerin gittikçe artan başarılarını kaygıyla izleyen dünya liderleri, en sonunda genel bir toplantı düzenleyerek bu konuda ne yapabileceklerini tartışmaya başladı. Bu sırada beklenmedik bir şey oldu; toplantıya davetsiz misafir olarak katılan iki robot, iyi niyet ve barışla geldiklerini, insanlarla bir anlaşma yaparak geleceğe doğru birlikte ilerlemek istediklerini söylediler.
Elçileri çabucak ortadan kaldıran komite, ülkelerin güçlerini birleştirerek makinelere karşı büyük bir savaş başlatılması kararını aldı. Söz konusu savaş insanlar açısından oldukça kanlı ve yıkıcı geçti, zira insan vücudu savaş makinelerine kıyasla çok daha kırılgandı. Kayıpları gittikçe artan insan ırkı, komiteyi yeniden toplayarak bu konuda ne yapabileceklerini tartışmaya başladı.
• Komite üyelerinden biri makinelerin ana güç kaynağının güneş enerjisi olduğunu ve gökyüzünü karartıp güneş ışığını kesmeleri halinde makinelerin kısa sürede
işlemez hale geleceğini ve savaşın sona ereceğini öne sürdü. Komitede kabul gören bu karar sonucu, birçok ülkeden yüzlerce uçak kalktı ve atmosfere sırf bu iş için geliştirilmiş bombalar bırakarak gökyüzünü siyah
bulutlarla sonsuza dek kararttı.
• Bunun üzerine makineler, yeni bir enerji kaynağı arayışına giriştiler. Aradıkları cevabı ise insan
vücudunda buldular. İnsan vücudunun yaydığı ısı ve
sahip olduğu elektrik gücü, belli bir füzyonla birleştirilerek enerjiye dönüştürülebiliyordu. Bunu icat eden ve insan bedeninin yapısı hakkındaki araştırmalarını hızla ilerleten makineler, en sonunda dünya liderlerinin karşısına bir
anlaşma ile çıktılar. Bu anlaşmaya göre insanlar robotlara teslim olma ve bedenlerinin enerji
santrallerinde birer pil gibi kullanılmasına izin verme karşılığında, makineler tarafından yaratılan bir hayal dünyası (simülasyon) içerisinde eski dünyalarında yaşama şansını elde edebileceklerdi.
• Sonunda makinelerin dediği oldu ve aynen anlaşmada yazıldığı gibi, insanlar mükemmel bir dünya hayali
içerisinde yaşamaya başladı. Makineler ise gerçek dünyada insanlardan çektikleri enerji ile varlıklarını
sürdürdü. Makinelerden kaçabilen asiler ise yerin altında Zion adlı bir şehir kurup yaşamlarına orada devam
ettiler. Ne var ki, işler baştan planlandığı gibi gitmemeye başladı.
• Mükemmel dünya programı insanların yaşaya geldikleri dünyadan oldukça farklı ve insan yapısına tersti; bu
programı kabul edemeyen insanlar birer birer ölmeye başladı ve makineler, “ekinler”inin büyük bir kısmını
kaybetti. Bunun üzerine Architect, insanlara daha uygun yeni bir Matrix yaratmaya başladı.Bu kez, insan doğasını ve psikolojisini anlama amacıyla makinelerce geliştirilen Oracle adlı programdan yardım alıyordu. Oracle,
insanların %99’luk bir kesiminin seçim şansı verildiği sürece her türlü şartı ve ortamı kabul edebildiklerini
keşfetti. Bunun üzerine Architect, yeni yaratacağı Matrix’i insanların seçimlerine göre şekillenebilecek bir hale
getirdi.
• Bu yeni Matrix birincisine kıyasla daha başarılı gözükse de, ortada bir risk vardı: İnanç ve seçimle herşeyin
yapılabildiğini bir şekilde keşfeden bir insan, Matrix çerçevesinde geçerli olan fizik kurallarına da karşı
gelebiliyor, bununla kalmayıp uyanarak Matrix dışındaki gerçek hayatına geri dahi dönebiliyordu. İnsanları bu Matrix’in içinde tutmak, belli bir zaman sonra
uyanabilecek olmalarına göz yummak anlamına geliyordu.
• Architect’in planlarına göre Matrix’den kurtularak gerçek dünyaya geçiş yapan insanların nüfusu ve kapasitesi belli bir seviyeye ulaştığında, şehirleriyle birlikte yok edilmeleri gerekiyordu. Programlardan oluşmuş bir sistem olan Matrix, programlar arasındaki bir takım çıkışlara da sahipti. Kendisi ikinci Matrix’in inşası sırasında kullanılan bir program olan Keymaker,
oluşturduğu özel anahtarlar (programlar) sayesinde program çıkışlarına ulaşmayı ve bu çıkışlardan başka programlara geçmeyi mümkün kılabilmektedir. İkinci Matrix’in inşasından sonra kendisine gerek kalmayan Keymaker, başka birçok program gibi silinmekten
kaçarak saklanmayı seçmiştir.
• Architect’in sistemi başarılı olur. Ne var ki hem
makineleri hem de insanları oldukça iyi analiz edebilen Oracle, gelecekteki varlığın ancak iki ırk arasındaki
barışın sağlanmasıyla mümkün olabileceğini tespit eder.
Bu yüzden, yüklenildiği insana Matrix içerisindeki herşeyi değiştirebilme ve Matrix’in sınırlarını aşabilme gücü
veren bir program hazırlar. Bu şekilde; Matrix içerisinden yeterince insan kurtarıldığında ve insanlarla eşit şartlara ulaştıklarında, makinelerin barışa daha sıcak bakacağını düşünmektedir. Ne var ki, Oracle’ın “The One” adlı
programı yüklediği kişiler 5 kez başarısız olur ve Zion her seferinde ortadan kaldırılır. 6. döngüde ise Neo,
Morpheus ve Trinity ile karşılaşıyoruz.
• Oracle Matrix’de Morpheus’un karşısına ilk kez
çıktığında kendini tanıttı ve makinelerle insanlar arasında süregelen savaşın bitmesini istediğini ve bu amaca
yönelik bir yol görebildiğini söyledi. Oracle Morpheus’a Matrix’i değiştirebilen, Matrix’in dışına çıkan ve
başkalarını serbest bırakabilen ilk kişinin The One olduğunu, bu kişinin geri döndüğünü ve Morpheus’un kendisini bulup ona getirmesi gerektiğini söyledi.
• Morpheus’un sıradaki hedefi, Matrix dünyasında bir
bilgisayar programcısı ve hacker olan Thomas Andersen (Neo) adlı kişi oldu. Ajanlar tarafından engellenmeye
çalışılmasına rağmen Morpheus, Neo’yu kendi yanına aldı ve Oracle’a götürdü. Oracle Neo’yu taşıyıcı olmaya uygun bularak, bir kurabiye içerisine gizlediği “The One”
programını kendisine yükledi. Neo bu andan itibaren Matrix’i istediği gibi değiştirebilme gücüne sahip
oluyordu. Gelişen olaylar sonucunda Neo, özgürlüğünün sınırsızlığını keşfederek Matrix’te ölümden dönme,
kurşunları durdurma ve uçabilme gibi yetenekler sergileyebilecek hale gelir.
• Ajan Smith’i de benzer bir yetenekle yok eder. Ancak
Smith, Matrix’te öldürüldükten sonra silinmek üzere The Source’a gitmeyi reddeder ve Neo’da yüklü bulunan The One adlı programdan kendisine geçen özellikler
sayesinde bir virüs karakterine bürünür. Artık Smith, başka programlara bulaşarak kendi kendini
kopyalayabilmektedir.
MATRİX VE FELSEFE
• Binlerce olumlu ve olumsuz eleştiri alan Matrix'in
felsefesi, Antik Yunan'a kadar dayanır. Özellikle ismini tüm dünyaya duyuran Sokrates ve Platon felsefesine...
• Sokrates "Sorgulanmamış hayat yaşanmamış hayattır" sloganıyla her birimizi hayatı sorgulamaya davet ediyor. Bizleri aydınlatmak uğruna canını bile hiçe sayan bu yüce gönüllü filozof,
kullanmadığımız gözlerimizi ve zihnimizi karanlık kuyulardan
çıkarmak adına sokak sokak dolaşıp bıkmadan usanmadan basit bir dille sorular soruyor. İnsanlığı derin uykusundan uyandırmak için verdiği çabanın meyvesini ise binlerce yıl sonra dahi olsa alıyor.
Sokrates bu kutsal görevin meşalesinin ateşinde, ateşe aşık olan pervaneler gibi yanmamış olsaydı bu derece benimsenebilir miydi?
Hiçbir yazılı eser bırakmamasına rağmen Platon sayesinde
günümüze kadar gelen öğreti ve diyologları ile birçok görmeyen göz gördü, derin uykuda olanlar ise uyandı.
• Filmde çok az replik vardır ancak her biri altı çizilesi derecede derin anlamlar taşımaktadır.
Filmde kullanılan isimlerin her birinin özellikle seçilmiş olması gibi...
• Neo kırmızı hapı seçip gerçek dünyaya gözlerini açtığında "Neden gözlerim acıyor?"diye soruyor. Morpheus ise "Çünkü daha önce onları hiç kullanmamıştın!" diyerek her birimize çok anlamlı bir mesaj veriyor. Bizler de hakkıyla gözlerimizi kullanabiliyor muyuz dersiniz...
• Belki de her birimizin vücudu ya da beyni kavanozlarda yer alıyor ve her birimiz başkalarının zihninin parmak uçlarındaki komutlara göre yalanlarla ya da gölgelerle avutuluyoruz. Sistemin kurtarılmaya hazır olmayan köleleriyiz belki de...
• Matrix'in 'Varlık Felsefesi' (Ontoloji), 'Varoluşçuluk'
(Egzistansiyalizm) ve 'Bilgi Felsefesi' (Epistemoloji) açısından bizlere katkıları çok büyük. Hayatı, hayatın anlamını sorgulamak, yaşam amacımızı, hayat felsefemizi, misyonumuzu, vizyonumuzu belirlemek adına birçok alt mesajla dolu...
• Filmin Platon'un öğretisi açısından yorumuna geçecek olursak...
• Platon'un 'Mağara Benzetmesi'ni bilmeyen yoktur. Ömrü boyunca bir mağaranın duvarına dönük bir şekilde zincirlenmiş insanlar, hayatları boyunca çıkış kapısından duvara yansıyan gölgelerin
gerçekliğine inanırlar. Ancak içlerinden biri zincirlerini kırarak gerçek dünyayı görür ve şimdiye kadar gördüklerinin birer yalan olduğunu öğrenir. Bir kurtarıcı olarak mağaraya döner ve diğerlerini de
uyudukları uykudan uyandırmaya çalışır... Platon'un mağara
alegorisi üzerine birçok film yapılmıştır. 'Truman Show', 'Seçilmiş', 'Matrix' ve diğerleri, liste epey uzun...
• Neo karakteri de bu kurtarıcıyı temsil etmektedir. Kim bilir her birimiz bir kurtarıcı bekliyoruzdur bu hayatta. Nietzsche'in "üst insan'ıdır
belki de beklediğimiz...
Küçük bir ayrıntı…
• Filmde ilk ve son sahnede oda numarası 303 olarak görünmektedir. Ayrıca Neo’nun evinin kapı numarası 101. Burada da George Orwell‘ ın 1984 kitabına
gönderme yapılmaktadır. 1984 kitabını okuyanlar veya filmini izleyenler bunu iyi bilirler.
Çılgın bir teori…
• İnsanlığın kurtuluşu için ise tek ümidin, Matrix’in içindeki her şeyi bilen ve gören Kahin’in kehanetindeki seçilmiş kişi olduğuna inanan Morpheus ve ekibi ise Matrix’in içinde bu seçilmiş kişiyi arıyorlar. İşte Neo burada, seçilmiş kişi olarak devreye giriyor. Bir sürü olaylar neticesinde de Neo, kehaneti gerçekleştirip, Zion’u kurtarmayı başarıyor. Lakin size bahsetmek istediğimiz bu teoride olaylar bu şekilde gerçekleşmiyor. Bu teoriye göre bu serideki
Zion’u ve tüm insanlığı kurtaran asıl seçilmiş kişi Neo değil, Ajan Smith. Hemen “Olur mu öyle saçma şey!” demeden önce, hep
birlikte bu teoriyi destekler kanıtlara bakalım.
• Öncelikle Kahin’in kehanetine göre seçilmiş kişi Matrix’in içinde doğmuş ve Matrix’i istediği gibi değiştirebilecek güce sahip birisi olmalıdır. Seride aslında Neo ve diğer tüm Matrix’e bağlı yaşayan insanlar, tam anlamıyla
Matrix’in içinde doğmamışlardır. Sadece zihinleri
Matrix’de doğmuştur. Yani teknik olarak Neo Matrix’in içinde doğmuş birisi değil. Lakin Ajan Smith öyle. Zira gerçekten de Matrix’in içinde “doğan” yegane kişiler Matrix’in içinde var olan yapay zeka programlarıdır.
• Daha ilk filmde gördüğümüz üzere, Ajan Smith, Matrix’i istediği gibi değiştirebiliyor. Bunun en basit örneklerinden biri, serinin ilk filminde Neo’nun deja vu yaşadığını
söylemesi üzerine, Morpheus ve ekibi deja vu’nun Matrix’de bir dalgalanma olduğunu ve bir şeyin
değiştirildiğinin habercisi olduğunu söylemiştir, bunun hemen akabinde ise olay yerine Ajanlar gelmiştir.
• Neo, ilk filmde Kahin ile görüştüğünde, Kahin ona
bakmış ve seçilmiş kişi olmadığını söylemiştir. Bunun nedeni işte aslında Neo’nun gerçek seçilmiş kişi
olmamasıdır. Yine kehanete göre, seçilmiş kişi Matrix’in ilk versiyonundan beri var olmalıdır. Evet, Matrix’in ilk versiyonundan beri birçok seçilmiş kişi olmuştur, hatta Neo bunların altıncısıdır ama bu seçilmiş kişilerin hiçbiri birinci Matrix’den beri var olan aynı kişi değildir.
• Lakin Ajan Smith, birinci Matrix’den beri sistemin içinde var olmuştur. Bunu filmlerde kendisi de “İlk Matrix’in, kimsenin acı çekmediği ve mutlu olduğu mükemmel bir dünya için yapıldığını biliyor muydun? Tam bir felaketti.
Kimse programı kabul etmedi. Neredeyse tüm ekinler öldü. Bazıları mükemmel dünyayı tanımlayacak
programlama dilinin olmadığını söyledi. Ancak bana göre bir ırk olarak insanoğlu kendi gerçekliğini sefalet ve
acıyla tanımlıyor. Bu yüzden mükemmel dünya ilkel beyinlerinizin durmadan uyanmayı denediği bir rüya halini alıyor. Bu yüzden Matrix bu şekliyle yeniden tasarlandı.” diyerek ima etmiştir.
• Bir bilgisayar programını yok edecek şeyin bir virüs olduğu ortadadır. Ajan Smith, ilk filmde insanları tanımlarken şöyle bir
cümle kurmuştur: “Bu gezegendeki tüm memeliler, yaşadıkları çevre ile içgüdüsel olarak bir denge kuruyorlar. Ama siz insanlar öyle
değilsiniz. Bir bölgeye yerleşiyorsunuz ve çoğalıyorsunuz, tüm doğal kaynakları tüketene kadar çoğalıyorsunuz. Canlı kalabilmenizin tek yolu başka bir bölgeye yayılmak. Bu gezegende bu şekilde
yaşamını sürdüren bir organizma daha var, ne olduğunu biliyor musunuz? Virüsler. İnsanlar hastalıktır. Bu gezegenin kanserleri.”
Oysa filmlere dikkat edilirse Matrix’in içinde kontrolsüzce çoğalan, yayılan kişi Ajan Smith’dir. Bunun sebebi de Ajan Smith’inde o sistemin içindeki, o sistemi yok edebilecek bir virüs olmasıdır.
• Serinin ilk filminin sonunda sisteme bağlı, onun bir ajanı olan Ajan Smith Neo tarafından yok edilmiştir.. İkinci
filmde ise Ajan Smith artık sisteme bağlı olmayan “yeni bir adam” olarak sistemin anamolisi şeklinde geri
dönmüştür. İkinci filmin sonunda Neo ve “Matrix’in
babası” olarak adlandırılan ve yaratıcısı olan Mimar’ın konuştuğu sahnede, Mimar, Neo’ya “seçilmiş kişinin bir sistem anamolisi” olduğunu söylemiştir. Görüldüğü üzere bu tanıma Ajan Smith bire bir uymaktadır.
• Yine ikinci filmde söylendiği üzere, Matrix’in yeniden yüklenmesi için seçilmiş kişinin kaynağa dönmesi
gerekmektedir. Üçüncü filmin sonunda ise Ajan Smith ile Neo’nun efsanevi son savaşı sonucunda, Ajan Smith
kendini Neo’ya kopyalamış ve böylece aslında kaynağa bağlı olan Neo’nun bedeni aracılığı ile “kaynağa
dönerek” yeni bir Matrix’in yüklenmesini sağlamıştır.
• Yani anlayacağınız, kehanete uyan ve onu
gerçekleştiren kişi Ajan Smith’dir. Neo, burada sadece aracıdır. Zaten Neo’dan önceki diğer beş seçilmiş kişi de aslında kaderlerini tamamlayamamışlardır çünkü aslında hiçbiri gerçek anlamda bir seçilmiş kişi değillerdir. Onlar kaynağa dönerek, Zion’u yok etmişlerdir. Zion’u
kurtarması ön görülen kişi başından beri Ajan Smith’dir.
Nitekimde Ajan Smith sayesinde makineler ile olan savaş sona ermiştir.