• Sonuç bulunamadı

FAŞİZM. Dr. Murat SARICA. Rona AYBAY. Ġkinci Bası Ġstanbul 1965

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "FAŞİZM. Dr. Murat SARICA. Rona AYBAY. Ġkinci Bası Ġstanbul 1965"

Copied!
43
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

FAŞİZM

Dr. Murat SARICA

Rona AYBAY

Ġkinci Bası — Ġstanbul 1965

(3)

Bu kitabın birinci basısı, Ġzlem Yayınevince 1962

yılında yapılmıĢtır.

FAŞİZM

(4)

İ Ç İ N D E K İ L E R

GiriĢ ... 7

Birinci Bölüm İTALYA'DA FAŞİZM FaĢizmin DoğuĢu ... 13

FaĢizmin Genel Çizgileri ... 25

FaĢist Devlet ve Devlet Örgütü ... 47

ġef (Duçe) ... 49

Bakanlar Kurulu ... 52

Parlamento (Korporatif Meclis) ... 53

Büyük FaĢist Meclisi ... 55

Korporasyonlar ... 56

FaĢist Partisi ... G6 Ġkinci Bölüm İTALYA DIŞINDA FAŞİZM ALMANYA ( Nasyonal - Sosyalizm ) ... 65

ĠSPANYA (Frankizm) ... 75

Bibliyografya 78

(5)

FAġĠZM

G İ R İ Ş

Siyaset biliminde «FaĢizm» in, biri dar, biri de geniĢ iki anlamı vardır. GeniĢ anlamda faĢizm deyimi, marxist olmayan bütün modern diktatörlükleri kapsar. Dar anlamda faĢizm ise, Ġtalya'da Ġkinci Dünya SavaĢından önce ortaya çıkan rejime verilen addır.

O zamanlar, taraftarlarınca göklere çıkarılan « faĢizm

» bugün artık, yalnız kötüleme amacıyla kullanılan bir deyim olmuĢtur. Bugün, hiç bir rejim kendisinin faĢist bir rejim olduğunu ileri sürmez, bu adı benimsemez.

Günümüzde «FaĢizm» sadece, sevilmeyen rejimleri kötülemek için baĢvurulan bir deyimdir.

FaĢizm deyiminin tarihsel bir kaynağı vardır. Bu deyim Roma Ġmparatorluğu zamanında yüksek memurların koruyucularının ellerinde taĢıdıkları baltalara verilen «fasces» adından türetilmiĢtir. Bu baltalar devlet iktidarının sembolü sayılıyordu, sapları ince sopalarla sarılıp, sıkıca bağlanmıĢtı. «Fasces» adından türetilen faĢizm deyimi ile. Ġtalyan ulusunun bir otorite çevresinde sıkıca birleĢip, toplanması belirtilmek istenmiĢtir.

FaĢizmde, ulusun bir otorite çevresinde toplanması, bir Ģefin kesin egemenliği biçiminde ortaya çıkar. Bu bakımdan faĢist rejim bir diktatörlüktür, de-

(6)

FAġĠZM FAġĠZM

mokrasiye karĢıdır. Ama, bilindiği gibi diktatörlüklerin de çeĢitleri vardır. Bu yüzden, faĢizmin hangi çeĢit bir diktatörlük olduğu üzerinde biraz durmamız gerekiyor.

Siyaset biliminde, diktatörlükler, genel olarak ikiye ayrılırlar : Gerici diktatörlükler, ilerici diktatörlükler.

Gerici diktatörlüklerin amacı, içinde bulunulan ekonomik ve sosyal düzeni, zor kullanarak muhafaza etmektir. Buna karĢılık ilerici diktatörlükler, temel yapısal devrimler yapmak amacındadırlar. Bu devrimleri elden geldiği kadar çabuk gerçekleĢtirmeye çalıĢırlar, ancak bu uğurda zor kullanırlar.

Diktatörlüklerin ilerici ve gerici olarak ayrılması karĢısında, faĢizmin durumu nedir? FaĢizm hangi çeĢitten bir diktatörlüktür?

FaĢizm, bazı reformlara gitmiĢ olmakla birlikte, bugün batılı yazarlar faĢizmin gerici tipte bir diktatörlük olduğunu belirtiyorlar.

Biz bu incelemede, daha çok, faĢizmin dar anlamı üzerinde duracağız, yani Ġtalyan faĢizmini incelemeğe çalıĢacağız. Bunu yaparken, geniĢ anlamda faĢizmin de ana çizgilerini, faĢizmi diğer politika öğretilerinden ayıran özellikleri ortaya koyacağımızı sanıyoruz.

FaĢist rejimler, Ġtalya dıĢındaki ülkelerde değiĢik ölçülerde kendini göstermiĢtir. Özellikle, Al-

manya, Macaristan, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Avusturya, Yunanistan, Ġspanya ve Japonya'da Ġkinci Dünya SavaĢından önce faĢist rejimler ortaya çıkmıĢtır.

Ġncelememizin sonunda, Ġtalya dıĢındaki ülkelerde ortaya çıkan faĢist rejimlerden ikisini kısaca, belirtmeye çalıĢacağız.

8

(7)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

İTALYA'A

F AŞİZM

(8)

FAġĠZM

FAġĠZMĠN DOĞUġU

1914 -1915 yıllarında Ġtalya'da kendilerine * las-ci di combattimento » adını veren bir takım topluluklar ortaya çıkmıĢtı. Bu toplulukların amacı Ġtalya'nın Birinci Dünya SavaĢına katılmasını sağlamaktı. Bunun için, Ġtalya'nın savaĢa katılmasını istemeyenlere karĢı zora baĢvuruyorlar ve karıĢıklıklar çıkarıyorlardı.

Ġtalya tarihinde 1893 de Sicilya'da «fasci» adı altında ortaya çıkan, sonuçsuz bir köylü hareketi de vardır. Ama faĢizmin kaynağı, «fasci di combattimento» hareketidir.

Italyanın Birinci Dünya SavaĢına girmesini sağlamak için çalıĢan bu toplulukların yöneticilerinin çoğu, savaĢtan sonra faĢizm hareketinin de yöneticileri olmuĢlardır.

Nitekim, sonradan Ġtalyan FaĢizminin bir numaralı adamı olan Mussolini de bu topluluklarda çalıĢmıĢtı.

Mussolini, siyasete ilk olarak bir sosyalist partisi üyesi olarak atılmıĢtır. Mussolini, Sosyalist Partisi içinde kendine iyi bir yer sağlamıĢ ve partinin baĢlıca gazetesi olan «Avanti» nin baĢyazarlığına kadar yükselmiĢtir.

1914 sıralarında Sosyalist Partisi Italyanın savaĢa katılmasına karĢı idi. Nitekim, Mussolini de

13

(9)

FAġĠZM

1914 Ağustosundan Ekimine kadar Sosyalist Partisinin harbe karĢı açtığı kampanyaya katıldı. Ama daha sonra, Bolonya'daki bir parti toplantısında, Ġtalya'nın savaĢa girmesinden yana olduğunu açıkladı. Mussolininin bu düĢüncesine, Sosyalist Partisi içinde hemen hemen hiç kimse katılmamıĢtı. Bu durumda Mussolini'ye Sosyalist Partisinden istifa etmek düĢüyordu. Mussolini de istifasını verdi.

Mussolini'yi, 15 Kasım 1914 de Popolo d'Ġtalia gazetesinin baĢında görüyoruz. Mussolini, Popolo d'Ġtalia'da yayınlanan yazılarıyla, Ġtalya'nın savaĢa katılmasının yerinde olacağını savunuyordu. O sıralarda, Fransa ve Ġngiltere, Ġtalyanın kendi yanlarında savaĢa katılmasını sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Bu yüzden, Popolo d'Ġtalia gazetesinin Fransız sermayesiyle kurulduğu söylenir.

Ġtalya 25 Mayıs 1915 de Avusturya - Macaristan'a savaĢ ilân etti. Böylece Birinci Dünya SavaĢına, Ġngiltere ve Fransanın yanında katılmıĢ oldu.

SavaĢın bitmesinden sonra, Mussolini eski askerleri, iĢsizleri, esnafları, bazı iĢçileri ve üniversite öğrencilerini yine fasci di combattimento'larda toplamıĢtı. Bu toplanmayı sağlayan etmenler, belirsiz bazı reform istekleri, aĢırı milliyetçilik ve özellikle sosyalist- komünist hareketine karĢı savaĢ düĢüncesiydi.

Bu yıllar, Ġtaya için büyük güçlükler, sıkıntılar ve uzlaĢmaz çekiĢmeler yıllarıydı. SavaĢ sonra - 14

FAġĠZM

sı, bir çok ekonomik sıkıntıar getirmiĢ, savaĢtan dönen eski askerler iĢsizlikle karĢılaĢmıĢlardı. Para değeri günden güne düĢüyordu. Bu durum, iĢçilerle kapitalistler arasındaki çekiĢmeleri arttırıyor-du.

1848 tarihli Anayasanın sağladığı sınırlı monarĢi ve liberal demokratik kurumların yetersizliği açıkça ortaya çıkmıĢtı.

SavaĢ sırasında, savaĢın gereklerini sağlayabilmek için geniĢ bir üretime geçen endüstriyi barıĢ ekonomisine uydurmak, çözümü çok güç bir sorundu. Öte yandan, Ġtalyanlar, uluslararası konferanslarda ileri sürdükleri isteklerin kabul edilmemiĢ olmasından dolayı da umutsuzluğa düĢmüĢlerdi. Bilindiği gibi, Ġtalya, müttefiklerin yanısıra Birinci Dünya SavaĢma katılmıĢtı.

Ama zaferde kendilerinin de bir payı olduğuna inanan Ġtalyanlar, barıĢ konferanslarında ileri sürdükleri istekleri elde edememiĢlerdi. Ġtalyan halkı, savaĢta müttefikleri olan Fransız ve Ġngilizlerin, barıĢta kendilerini aldattığına inanıyordu. Ġtalyanlara göre, Ġtalya savaĢta zaferi sağlamıĢ, ama barıĢ konferanslarında yenilgiye uğramıĢtı.

Ġç ve dıĢ politikada baĢarısızlığa uğrayan hükümetin otoritesi sarsılmıĢtı. Bütün bunlar, sosyalistlerin günden güne kuvvetlenmesine yol açıyordu. Çünkü, Sosyalist Partisi Ġtalyanın savaĢa girme-

t

15

(10)

FAġĠZM

sine, baĢtan beri karĢıydı. SavaĢın getirdiği sıkıntılar, sosyalistleri haklı çıkarıyordu. Sosyalistler, Italyanın savaĢta sanki bir yenilgiye uğramıĢ olduğunu ve bu durumun Rusya'da olduğu gibi bir devrime yol açacağını ileri sürüyorlardı.

Ġtalyan Sosyalist Partisi, 1919 Kasımında yapılan genel seçimlerde büyük bir baĢarı sağladı. Sosyalist partisi gerçekte 500'ü aĢan sandalyadan sadece 156 sini kazanmıĢtı ama, en çok oy alan ve en çok sandalyası olan parti de Sosyalist Partisi idi.

Sosyalist Partisi milletvekilleri Parlâmentonun ilk toplantısına, yakalarına birer kırmızı karanfil takarak girmiĢler ve Kral açıĢ söylevini vermek üzere içeri girer girmez hepbirden dıĢarı çıkmıĢlardı.

Sosyalistler, devrimci tutumlarını her yerde gösteriyorlardı. 1920 yılının Eylülünde Kuzey Ġtalya'da iĢçilerin fabrikalara el koyması, baĢlamıĢ bulunan karıĢıklığı daha da arttırdı. Yarım milyon iĢçi 600 fabrikayı ele geçirerek silâhlı koruyucularla sardılar, denetleme komisyonları kurdular. Bir Ġtalyan yazarı o çağı Ģöyle anlatıyor: «Bankerler, büyük endüstriciler ve büyük toprak sahipleri sosyal devrimi kurbanlık koyun gibi bekliyorlardı.»

Ama Sosyalistler için baĢarı ile baĢlryan, fabrikalara el koyma kampanyası baĢarısızlıkla sonuçlandı.

Sosyalistler bu yolla iktidarı ele geçirememiĢler-di. Bu hareket artık elinden fırsatı kaçırmıĢtı. Sosyalist Partisi içinde bölünmeler ortaya çıktı. 1921

16

FAġĠZM de Komünistler, 1922 de de Reformcular, Sosyalist Partisi içinde ayrı bölükler olarak görülüyorlardı.

Sosyalist Partisi, barıĢın kurulduğu 1918 yılından, emekçilerin fabrikalara el koyduğu 1920 Eylülüne kadar Ġtalyanın tek sağlam örgütlü ve halkça tutulan partisi olduğu halde, niçin iktidara gelememiĢti? Bunun nedenleri neydi?

Ġtalyan sosyalist yazarlarından Pietro Nenni, Ġtalyanın o sıralarda içinde bulunduğu durumu Ģöyle yorumlamakta ve Sosyalist Partisinin iktidara gelememesini Ģöyle açıklamaktadır: «Sosyalistler, ülkenin bütün ilerici ve halkçı güçlerini kendi çev- relerinde toplayabilecek yetenekten yoksun bulunu- yorlardı. Emekçiler, geniĢ halk yığınlarının çıkarlarını temsil edecek ve öncü olabilecek olgunluğa eri- ĢememiĢlerdi. Sosyalist Partisi, kendini 1915 yılının polemik havasından kurtaramamıĢtı. Hâlâ, savaĢa girmekten yana olanlar (interventista) ile tarafsızlıktan yana olanlar arasındaki çekiĢmeleri sürdürüyordu. Oysa savaĢ artık bitmiĢ, yeni sorunlar ortaya çıkmıĢtı.

Ayrıca, Sosyalist Partisinin gerçekleĢtirmek istediği Ģeyler konusunda belirli ve kesin bir programı da yoktu.

Sosyalistlerin Reformcu kolu, Cumhuriyetin ve parlamanter bir demokrasinin kurulması dıĢında belirli bir istek ileri sürmüyordu. Bir grup sosyalistler ise, elde edilebilecek olan her Ģeyi koparmaktan yanaydılar.

Bunlar Sosyalist Parti

17 Forma : 2

(11)

FAġĠZM

nin Maximalist grubuydu. Maximalistler, proletarya diktatörlüğünü endüstri iĢçilerinin tek baĢlarına gerçekleĢtirebilecekleri gibi dogmatik bir görüĢ içindeydiler. Komünistler ise, gözlerini Moskova'ya çevirmiĢlerdi. Ġçinde bulundukları koĢulları kavramaktan uzaktılar.

Öte yandan, endüstri iĢçileri ile tarım iĢçileri arasında da kuvvetli bağlar kurulamamıĢtı. Özellikle, endüstri iĢçileri ile yarıcılar ve küçük toprak sahipleri arasındaki bağlar yok gibiydi. Ülkenin kuzeyindeki ve güneyindeki hareketler birbirinden ayrı olarak geliĢiyordu. Kısacası, sosyalist hareket birlikten yoksundu.

Ġtalyan sosyalistleri, liberal demokratik düzenin iĢlemesine engel olabilecek güçte olduklarını göstermiĢlerdi. Ama, bu düzeni yıkıp yerine yeni bir düzen de kuramıyorlardı, güçleri buna yetmiyordu.

Bu durumda, Ġtalyayı üçüncü bir çözüm yolu bekliyordu. Bu da sağcı bir diktatörlük getiren karĢı- devrim olacaktı.»

KarĢı - devrimi yapacak olan faĢistler, bir sosyalist devrimi olacağı konusunda uyanan korkuları durmadan iĢliyorlardı. FaĢistler, özellike, sosyalist devrimi korkusunun en yaygın olduğu orta sınıflar üzerinde etkili oluyorlar ve büyük sermayedarlardan yardım görüyorlardı.

FAġĠZM ĠĢçilerin fabrikalara el koyması karĢısında hükümetin güttüğü politika bir «karıĢmama» politi-kasıydı. Bu arada, çoğu katolik olan iĢçilerin de baĢladıkları hareketi sonuna kadar götürmekten çekindikleri, devrimci gücü yitirdikleri göze çarpıyordu.

Bu olaylar iĢçi sınıfının devriminden korkan sınıfları birleĢtirmiĢti. Hükümet ve liberal burjuva çevreler, faĢistlerin kuvvetlenmesini, sosyalist devrimi önleyecek bir çare olarak görüyorlar ve kendi yararlarına kullanmak istiyorlardı.

FaĢizmin iktidara gelmesinin, hükümet otoritelerinin yardımı ve desteği ile olduğunu faĢistler de kabul etmiĢlerdir. Özellikle, mahkemeler ve polĠ3 örgütü, faĢistlerin korkutma ve sindirme hareketlerini hoĢgörü ile karĢılamıĢlardır. 1920 de, liberal Gi-olitti kabinesi faĢist saldırganlıklarının, sosyalist ve komünistlerin kuvvetini kıracağını düĢünüyordu. Bu yüzden ordu kumandanlarının faĢistlere silâh ve kamyon vermelerine ve emekli subayların onlara kumanda etmelerine göz yumdu.

O zamana kadar pek adları duyulmamıĢ olan faĢistler yavaĢ yavaĢ geliĢmeye baĢladılar. BaĢlıca dayanakları komünizm korkusu olan faĢistler, sürekli olarak korkutma hareketlerine giriĢiyorlardı. 1921 yılı Ocak ayında Bolonya'da Sosyalist Partisi merkezini basarak yaktılar.

Bu olaydan ve polisin bu iĢe karıĢmamasından güven kazanan zengin sınıf, faĢistlere yardımı daha da arttırdı.

18 19

(12)

FAġĠZM

FaĢistler düzenli bir örgüt kurarak, yakıp-yık- malarma devam ettiler ve güçleri günden güne arttı.

1919 da Parlamentoda bir tek üyesi olmayan faĢistler, 1921 seçimlerinde 35 sandalya kazandılar. Bu büyük bir baĢarı değildi. FaĢistler için de normal seçim yolları büyük bir önem taĢımıyordu.

FaĢistler için önemli olan, parlâmento dıĢı yollardı.

Zor kullanarak ve korkutarak mahalli yönetimleri ele geçirmek onlar için daha önemliydi. Polisin göz yummasından yararlanan faĢistler sosyalist toplantılarını dağıtıyor, sendika çalıĢmalarına engel oluyorlardı.

Ayrıca, faĢistler iĢçi sendikalarına sızmak yoluyla da baĢarı sağlıyorlardı.

O günlere değin az çok dağınık olarak çalıĢan faĢistler, daha sıkı bir birlik kurabilmek için 1921 Kasımında Roma'da bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda, sıkı disiplinli «Ulusal FaĢist Partisi» kuruldu.

FaĢistler, orta sınıftan daha çok destek sağla- yabilmek amacıyla bir program yayınladılar. Bu programda, üretimin arttırılması üzerinde duruluyor ve orta sınıfa verilen önem belirtiliyordu.

1921 Aralık ayında Bolonya'da bir komün meclisi toplantısında çıkan bir karıĢıklıkta, muhariplerin temsilcisi savaĢ sakatı Giordani tabancayla öldürüldü.

FaĢistler, Giordani'yi öldürenlerin sosyalistler olduğu düĢüncesini yayarak, kendi güçlerini arttırmaya çalıĢıyorlardı.

20

FAġĠZM FaĢistlerin kuvvetli bir milis örgütü vardı. Silâhlı faĢist milisleri heryerde korkutma ve sindirme hareketlerine giriĢiyorlardı.

Hükümet, düzeni sağlayamaz bir duruma girmiĢti.

FaĢistler, 1922 Ekiminde Roma'ya yürüyeceklerini bildirdiler. Binlerce faĢist Roma'nın kuzeyinde Civitaveccia'da toplandılar.

Buna karĢı, normal olarak parlâmento desteğini sağlamakta güçlük çeken BaĢbakan Facta güvenliği ve düzeni kurması için 28 Ekim günü parlâmentoda desteklendi. Hükümet, düzeni sağlamaya kararlı olduğunu belirten bir bildiri yayınladı. Bütün bakanların imzasını taĢıyan bu bildiri Roma sokaklarında duvarlara yapıĢtırıldı.

Öte yandan, ajanslar sıkıyönetimin ilân edilmek üzere olduğunu ve bütün yönetimin askerî otoritelere geçeceğini de bildiriyorlardı.

Roma yürüyüĢüne katılmayıp, Milano'da sonucu bekleyen Mussolini, hareketin baĢarıya ulaĢamamasından kuĢkulanmaya baĢlamıĢtı. Ama bir kaç saat içinde durum değiĢti. Çünkü, Kral, hükümetin düzenlediği sıkıyönetim kararnamesini imzalamaktan kaçınmıĢtı.

Bu durumda, Roma'ya yürüyecek faĢistlerin önünde bir engel kalmamıĢ oluyordu. 29 Ekimde 50 bin faĢist milisi Roma'ya girdi. Roma vürüyüĢü-nü yapan faĢistler, altı generalin komutası altında bulunuyorlardı. Kral, hükümeti kurmak üzere Mus-

' \ 21

(13)

FAġĠZM

solini'yi çağırdı. Milano'da sonucu bekleyen Mus-solini, Kralın çağrısını alınca «yarın Italyanın bir kabinesi değil, bir hükümet olacaktır ! » diyerek bunu kabul etti.

Mussolini, bu sözüyle, parlmanter rejimi ve onun bir öğesi olan kabineyi küçümsediğini gösteriyor, kendisinin sağlam ve güçlü bir «hükümet» kuracağını anlatmak istiyordu.

Mussolini'nin ilk kabinesinde sadece dört faĢist bakan vardı. Mussolini kabinesi 90'a karĢı 275 oyla güveni sağladı. Mussolini'nin ilk önemli yasa tasarısı, seçim yasasının değiĢtirilmesi konusunday-dı. Bu tasarıya göre, oyların en az % 25'ini almıĢ olmak Ģartıyla, en fazla oy kazanan parti, meclisteki sandalyaların üçte ikisini elde etmiĢ olacaktı. Meclisteki sandalyaların geri kalan üçte biri aldıkları oy oranına göre, öbür partiler arasında pay- laĢılacaktı. Parlamento, bu tasarıyı kabul etti.

Meclisin feshi üzerine, 1924 Nisanında yeni genel seçimler yapıldı. FaĢist Partisi bu seçimde, aktif propaganda ve parti milisinin yasa dıĢı çalıĢmalarının etkisiyle ĢaĢırtıcı bir baĢarı sağladı. FaĢistler oyların hemen hemen üçte ikisini aldılar. Ancak, faĢistlerin sağladığı bu çoğunluk, muhalefet partileri milletvekillerinin Parlamentoda hükümeti tenkit etmelerine engel olamadı. Mussolini, bütün iktidarı hükümette toplamak istiyordu.

Parlamento'da faĢistlerin bu isteklerine karĢı koyan ve 1924 seçimlerinde yapılan yolsuzluklara

FAġĠZM açıklayan milletvekilleri arasında özellikle sosyalist milletvekili Mateotti göze çarpıyordu. Mateotti, meclis kürsüsünde, faĢist milletvekillerinin bütün sadırmalarına karĢın seçimlerdeki yolsuzlukları parlak bir biçimde ortaya koydu. Seçimlerin yenilenmesini istedi.

1924 Haziranında Mateotti öldürüldü. Polis bu na seyirci kaldı.

Bu olay üzerine, Ġtalya'da yine karıĢıklıklar çıktı.

Muhalefet grupları parlamentodan çekildiler.

Mussolini tutumunu sertleĢtiriyordu. Muhalefet arasında ayrılıklar çıkmasından da yararlanarak faĢist yönetimi tam olarak gerçekleĢtirme yoluna girdi. Basına sansür konuldu, muhalefet ezildi.

1925 den baĢlayarak artık Mussolini'nin fiilen gerçekleĢen diktatörlüğünü hukuken de gerçekleĢti ren bir sıra yasa çıkarıldı. Ama, 1848 Anaya- sası ve krallık rejimi görünüĢte yine yürürlükte kaldı.

Mussolininin 1929 da Katolik Kilisesi ile anlaĢmayı gerçekleĢtirmesi faĢizmin siyasî gücünü arttırdı. FaĢizmle kilise arasındaki anlaĢmazlık da böylece ortadan kalkmıĢ oldu.

FaĢist yönetim altında Ġtalya HabeĢistana savaĢ açtı.

Saldırganlık, faĢist dıĢ politikasının temel ilkesi oldu.

Ġtalya, Ġkinci Dünya SavaĢına Almanya-nın yanında katıldı.

22

23

(14)

FAġĠZM

ikinci Dünya SavaĢının italya'nın yenilgisiyle sona ereceğinin açıkça belli olduğu bir sırada, 1943 de Mussolini görevden uzaklaĢtırıldı. Kral onun yerine Müttefiklerle Ġtalyanın teslim anlaĢmasını yapan MareĢal Bodoglio'yu tâyin etti.

Mussolini, nezaret altına alındığı bir dağ otelinden Alman paraĢütçülerince kaçırıldı. Almanların desteğiyle, Ġtalyanın kuzeyinde, baĢında Musso-lininin bulunduğu

«Cumhuriyetçi FaĢist Partisi» kuruldu. 1945 Nisanında, Mussoliniyi Ġtalyan partizanları ele geçirdiler ve öldürdüler.

Böylece, yirmi yıldan fazla bir süre Ġtalyayı tek baĢına yöneten Mussolini ortadan kalkmıĢ oldu.

Ġkinci Dünya SavaĢından sonra Ġtalya'da cumhuriyet kuruldu. 1948 îtalyan Anayasası FaĢist Partisinin ne biçimde olursa olsun yeniden kurulması m yasak etti.

Anayasanın «Geçici ve Son Hükümler» bölümündeki XII. maddesi faĢist rejimin sorumlu Ģeflerinin, kanunla, beĢ yıllık bir süre için seçme ve seçilme haklarından yoksun bırakılabileceklerini de belirtmiĢtir.

FAŞİZM

FAŞİZMİN GENEL ÇİZGİLERİ

FaĢizmin pek çok tanımı yapılmıĢtır. Bu tanımların çoğunun da birbirini tutmadığı görülür.

ÇeĢitli faĢizm tanımlarına verilecek bir kaç örnek, bu bakımdan yararlı olacaktır.

Enciclopedia Italiana'nm «FaĢizm» maddesinde Mussolini, faĢizmi Ģöyle tanımlamıĢtı : «FaĢizmin temeli devlet kavramıdır. FaĢizmin temeli, devletin

24 25

(15)

FAġĠZM

FAġĠZM karakteri, ödevi ve amacıdır. FaĢizm, devleti bir salt

varlık olarak görür. Bütün bireyler ve topluluklar devlet karĢısında görece (nisbî) bir nitelik taĢırlar... FaĢizmden söz açmak, altık (zımnî) olarak devletten söz açmak demektir.»

FaĢizmin yarı resmî sözcülerinden Luigi Villari, Encyclopedia Britannica'da faĢizmden Ģöyle söz açıyordu:

«FaĢistlerin programı, diğer partilerin programlarımdan ayrılır. Çünkü, o sadece bir politika davranıĢı kuralı değil, aynı zamanda bir ahlâk yasasıdır.»

Guiseppe Prezolini adlı Ġtalyan yazarına göre

«FaĢizm, milliyetçi ve muhafazakâr eğilimlerin de etkisiyle, iĢçi sınıfının aĢırı iddialarına ve kapitalistlerin küstahça zenginliklerine karĢı orta sınıfların baĢkaldırmasıdır.»

Kitabında, Prezolini'nin tanımına yer veren Louis Roya, bu tanımlamanın, faĢizmin gerçek yüzünü ortaya koyamadığını belirtiyor. Roya'ya göre, faĢizmi anlayabilmek için Mussolini'nin kiĢiliğini de hesaba katmak gerekir. Ayrıca, faĢizm, Prezolini'nin tanımlamasında belirttiğinin tersine, sistematik olarak iĢçi sınıfının karĢısına çıkmamıĢ, ilk baĢlarda devrimci gözükmüĢ ve iĢçilerin fabrikaları ele geçirmelerini -kızıl bayrak çekmemek Ģartıyla- hoĢ

26

görmüĢtür. Ayrıca faĢizm kapitalizme karĢı gelmemiĢ, kapitali savunmuĢ, onunla iĢbirliği yapmıĢtır. FaĢistlerin, sadece dıĢ politika tutumları açıktır, bu da saldırgan bir politikadır.

Ġngiliz yazarlarından Palme Dutt, faĢistlerin? kendi sistemlerini savunmak ve tanımlamak için baĢvurdukları

«sınıf kavgaları üzerine yükselmiĢ bir devlet»,

«baĢkalarına karĢı ödevler», «yüksek bir yurttaĢlık duygusu», «kiĢi yararından önce kamunun yararı» gibi sloganların, faĢizmin gerçek yüzünü örtmek için ortaya atıldıklarını ileri sürer. Dutt'a göre, faĢizm, ilk ortaya çıktığı sıralarda yığınların desteğini sağlamak için, karanlık bir biçimde anti-kapitalist propaganda yapmıĢsa da, gerçekte büyük burjuvazi, büyük toprak sahipleri, sermayedarlar ve endüstricilerce desteklenmiĢ ve beslenmiĢ bir rejimdir.

Yukarıda verilen tanım örneklerinden de anlaĢılacağı gibi, faĢizmin genel çizgilerini belirtebilmek kolay değildir. Çünkü, faĢizm hiçbir zaman derli toplu bir doktrin, belirli bir sosyal ve politik felsefe ile ortaya çıkmamıĢtır. FaĢizmde felsefe, eylemin arkasından gelir;

amacı, yapılıp bitmiĢ iĢleri açıklamak ve haklı göstermektir. Mussolini, faĢizmin kesin doğmalardan çok, uygulama alanında gidilmeni gereken yolları gösterdiğini açıkça söylemiĢtir.

FaĢizm hareketini doğuran, ortaklaĢa amaçlar değil, ortaklaĢa korku ve nefretlerdir. Özellikle, or-

27

(16)

FAġĠZM FAġĠZM ta ve yüksek sınıfların bir sosyalist devriminden

korkmaları, halkın, sosyal sorunların demokratik düzen içinde çözülmesinden umudunu kesmesi ve sürekli bunalımlar faĢizmi doğuran nedenler olmuĢtur.

ġerif Mardin'e göre «FaĢizmin özelliklerinden biri de tarımla uğraĢanların, iĢçi kütlelerinin ve aydınların hiç bir siyasal yönü ciddiye almamağa baĢladıkları bir ortamda geliĢme olanakları bulmasıdır. Özellikle, aydınlar arasında gelip geçmiĢ bütün sosyal çözüm yollarına karĢı duyulan küskünlük (bunların) yalın kuvvete ve savaĢa tapmalarıyla sonuçlanmıĢtır... Servet düĢmanlığı ve küskünlük faĢizm içinde kendine kolayca tatmin yolları bulabilir.»

FaĢizm, kendini doğuran nedenler arasında, eko- nomik etmenlerin varlığını reddeder. FaĢizm, ekonomik öğelerle «kirlenmemiĢ» bir yüksek ahlâk yolundan geldiğini ileri sürer. Oysa faĢizm, kaynaklarının ve amaçlarının ekonomik olayların sonucu ol. ması bakımından, diğer siyasal akımlardan farklı değildir.

FaĢizmi inceleyen yazarlar, bu hareketi bağlı gördükleri düĢünürler üzerinde oybirliğine varama- mıĢlardır. Genellikle, faĢizmin Nietzche, Fichte, So-rel, Mauras ve Pareto gibi yazarlardan etkilendiği söylenebilir.

FaĢizmin çok çeĢitli düĢünler ileri sürmüĢ olan yazarlardan yararlanmıĢ olduğu bir gerçektir. Çünkü faĢist felsefesi olarak ileri sürülen Ģey; çoğu zaman bilerek karanlıklaĢtırılmıĢ, çeĢitli kaynaklardan derlenmiĢ ve durumlara uydurulmaya çalıĢılmıĢ düĢüncelerdir.

FaĢizm, geçmiĢten öğeler alır, bunların birbiriyle uyuĢup uyuĢmamasına aldırmaz. ÇeliĢmeye düĢmekten çekinmeksizin, isterik bir tonda bütün bunları ileri sürer.

FaĢizmin baĢlıca dayanakları, proletarya devrimi korkusu ve liberal demokrasinin dertlere çare olamayıĢıydı. FaĢizmin yolunu bu iki ana fikir çizmiĢtir.

Böylece faĢizmin tutumu düĢmanlarına göre ayarlanmıĢtır.

FaĢizmin anti-kapitalist ve anti-komünist tutumu içinde, komünizm düĢmanlığı ağır basmıĢ, an-ti- kapitalizm sözde kalmıĢtır.

FaĢist görüĢ içinde milliyetçilik de önemli bir yer tutmaktadır. Ġtalya'da milliyetçilik akımı, Roma Ġmparatorluğunun büyüklüğüne ve ihtiĢamına dayandırılmıĢtır. Ġtalyan faĢizmine göre, Ġtalya yeniden bütün Akdenizi eline geçirmelidir. «Akdeniz bizim denizimizdir (mare nostrum ) » sloganı ile dıĢ politikada saldırgan amaçlar ortaya konmuĢtur.

Milliyetçiik duygusu, faĢist ahlâkında bir çeĢit romantizm biçiminde görülür. Bu ahlâkın öğeleri Ģefe bağlılık ve milliyetçiliğe dayanan bir kahramanlıktır.

KiĢi, milliyetçiliği ruhunda duyacak

28 29

(17)

FAġĠZM FAŞİZM ve bu uğurda kendini feda etmekten çekinmeyecektir.

FaĢist milliyetçiliğinin bir görünüĢü de güçlük anlarında bir takım mitoslar yaratarak, kabahati baĢkalarının üzerine -örneğin yahudiler, dıĢ düĢmanlar, azınlıklar, bozguncular, komünistler v.b. -atmasıdır.

Böylece, kamu oyunun dikkati, güçlüklerin gerçek nedenleri üzerine değil de ilgisiz baĢka konulara çekilmiĢ olmaktadır. FaĢist rejim, güçlüklerle karĢılaĢtıkça bu yola sık sık baĢvurmuĢtur.

FaĢizmin, yerleĢmiĢ düzene karĢı bir devrim mi.

yoksa bu düzenin değiĢik bir yoldan savunulması mı olduğu, üzerinde durulması gereken bir sorundur.

FaĢizm, toplumun siyasal ve ekonomik yapısın-na ne gibi değiĢiklikler getirmiĢtir?

Ġtalyan faĢizmi, 1848 Anayasasını yürürlükten kaldırmıĢ değildir. Bu anayasanın sağladığı siyasal kurumlar ve krallık, görünüĢte yine yerinde kalmıĢtır.

Ancak, hukukî bakımdan ve görünüĢte 1848 Anayasasının yürürlükte bırakılmıĢ olması, faĢizmin tam anlamıyla bir diktatörlük rejimi kurmasına engel olmamıĢtır. FaĢist partisi dıĢında bütün siyasal partiler kapatılmıĢ, iĢçi hareketleri ezilmiĢ, kiĢi özgürlükleri ortadan kaldırılmıĢtır.

Bu dönemde, Ġtalya'da faĢist partisinin ve onun içinde bir tek adamın (Duçe) egemenliği tam ola-

30

rak yürümüĢtür. Duçe, insan üstü, tanrısal bir yaratık olarak gösterilmiĢ, halk yığınlarını buna inan-dırabilmek için, propaganda alabildiğine kullanılmıĢtır. Propaganda, FaĢist yönetimde çok önemli bir yer tutar. Fasitler çok çeĢitli ve ince metodlarla halkı avlamayı baĢarmıĢlardır.

Mussolini «Modern insan, kandırılmaya son derece elveriĢli bir yaratıktır» diyordu.

FaĢist yönetimin, Ġtalyanın siyasal yapısında köklü bir değiĢiklik getirmiĢ olduğu açıkça görülmektedir.

Buna karĢılık, ekonomik ve sosyal alanda bir değiĢiklik getirip getirmediği sorunu, biraz daha karıĢık bir nitelik göstermektedir ve asıl önemli olan sorun da budur. FaĢist yönetimin, kendinden önce iĢleyen üretim iliĢkileri üzerinde ne gibi bir etkisi olmuĢtur?

FaĢizmi, toplumun ekonomik yapısında köklü değiĢiklikler getiren bir rejim olarak mı, yoksa değiĢik bir görünüĢte de olsa bu yapıyı sürdüren biı rejim olarak mı görmek gerekir?

Ġleride de göreceğimiz gibi, faĢizm toplumun ekonomik yapısına da bazı biçim değiĢiklikleri ge- tirmiĢtir. ĠĢçi ve patronları korporatif bir düzen içinde toplaması, 19. yüzyıl liberal ekonomi anlayıĢını bırakarak devlet müdahelesine yer vermesi, plancılığa önem vermesi gibi...

Ancak, bu değiĢiklikleri ekonomik yapının temelini değiĢtiren değiĢiklikler olarak değil, sadece biçim değiĢiklikleri olarak görmek gerekir.

31

(18)

FAġĠZM

Bu biçim değiĢiklikleri, sonuçta, çalıĢanların serbestçe örgütlenerek haklarını savunmalarına engel olmuĢ, buna karĢılık sermayenin emek üzerinde kurduğu üstünlüğe engel olmamıĢtır.

FaĢizmin bir temel değiĢiklik getirmemesi, iktidara geliĢ biçimiyle de açıklanabilir. Bilindiği gibi, faĢizm bir orta sınıf hareketi olarak ortaya çıkmıĢ, ama arkasında her zaman zengin sınıfın desteğini bulmuĢtur. Bu bakımdan, faĢizm kendini iktidara getiren varlıklı sınıfa karĢı sert hareketlere giriĢmemiĢtir. FaĢizmi, anti-kapitalist bazı reformlara giriĢeceği düĢünmesiyle desteklemiĢ olanlar, faĢist yönetimin kurulmasından sonra yanıldıklarını anlamıĢlardır.

Bu bakımdan, faĢizm bir « devrim » olarak gö- rülmemektedir. Çünkü, kurulu düzenin, baĢka biı biçimde de olsa sürdürülmesi sonucunu doğurmuĢtur.

FaĢistleri iktidara getiren «Roma YürüyüĢü» nü, iktidarın «fethi» olarak görmek doğru olmaz. Hükümetin çekingen davranması, sıkıyönetimin ilânından hemen sonra istifa etmesi, kralın sıkıyöne-netim kararnamesini imzalamaması yüzünden Ro-maya yürüyen karagömleklilerin önünde hiçbir engel kalmamıĢtı.

YürüyüĢün sonucunu Milano'da bekleyen Mus-solini, ancak kralın kendisini hükümeti kurmaya ça-

32

FAġĠZM ğırmasından sonra Roma'ya geldi. Bu geliĢ, galip kuvvetlerinin baĢında yürüyen bir devrim önderinin geliĢinden çok, kralın güvendiği bir politikacının geliĢine benziyordu. Mussolini'nin kendisi « Roma YürüyüĢü » nü bir yataklı vagonda yapmıĢtır.

Öte yandan, Mussolinin iktidara geliĢi anayasa yönünden de hukukî bir biçimde gerçekleĢtirilmek istenmiĢtir. Kralın, Mussolini'yi hükümeti kurmakla görevlendirmesi ve onun da parlamentodan güven oyu alması bu bakımdan önemlidir.

Sonuç olarak, faĢist hareketin köklü bir değiĢme değil, kurulu düzende egemen olan çevrelerin iktidarının bir elden öbür ele geçiĢi olduğu söylenebilir.

Bu el değiĢtirme sonunda, liberal demokrasinin yerini totaliter bir rejim almıĢtır. Böylece, eski düzen, demokratik kurumların kendi aleyhine yarattığı tehlikelerden kurtulmuĢ olarak sürdürülmüĢtür. Çünkü, totaliter rejim, iĢçi hareketleri karĢısında insafsızca sindirme yollarına baĢvurmuĢ, buna karĢılık varlıklı sınıflara dokunmamıĢtır.

FaĢizm, iktidara gelmesinden önceki dönemde;

korkutma, kanunsuz mücadele yolları, anti-parl- manterizm ve demagoji gibi ilkelere dayanmıĢtır. FaĢizm, iktidara geçip, diktatörlüğünü gerçekleĢtirdikten sonra bütün diğer partilerin ve örgütlerin ezilmesini sağlamıĢtır.

Bu arada özellikle bağımsız

33

(19)

FAġĠZM FAġĠZM ĠġÇĠ örgütlerinin Ģiddetle ortadan kaldırılmasına önem

verilmiĢtir. Ġktidarda bulunduğu sürece, korkutmaya dayanan faĢist devlet bir « totaliter» devlettir.

Bu totaliter devlet karĢısında insan kiĢiliğinin değeri nedir? FaĢizme göre, bireyler birer hücredir. BirleĢerek grubu ortaya çıkarırlar, önemli olan hücreler değil gruptur. Birey, kollektiviteye feda edilmelidir.

FaĢizm, devlet kavramının yüceltilmesine çok önem verir. Devletin üzerinde hiç bir Ģey yoktur. Böylece faĢizm bütün siyasal özgürlükleri ortadan kaldırmaktadır.

Ancak, faĢizme göre insan spiritüel bir varlıktır.

Mussolini « faĢizm, dinî bir kavramdır, onda insanın yüksek bir kanunla, bir objektif irade ile sıkı bir iliĢkisi vardır. Bu irade kiĢiyi aĢar ve ruhanî bil toplum içinde onu bilinçli bir üye durumuna yüceltir » diyor. Böylece kiĢi, aĢağılık mutluluk isteği ve rahatlık düĢüncelernden uzaklaĢarak kahramanlık yapabilir, kendini feda edebilir.

FaĢizm, mutluluk yerine ödevi, özgürlük yerine otorite ve disiplini, eĢitlik yerine hiyerarĢiyi, nicelik yerine niteliği koyuyor.

Mussolini'ye göre, faĢizm ciddiye alınabilecek tek Özgürlükten, yani devletin özgürlüğünden ve kiĢinin devlete bağlı olarak sağlayabileceği özgürlük-

ten yanadır. Devletin kuvvetlenmesi sonucunda, iktidarın artmasından kiĢiler de yararlanırlar. Böylece, kiĢilerin çalıĢma alanları geniĢler. Yoksa, devlete karĢı ileri sürülecek bir özgürlük söz konusu olamaz.

KiĢinin görevi, kendisini ulusal bilincin yük- sekliklerine ulaĢtırmak ve onun içinde kendi kimliğini bütünüyle unutmaktır. KiĢisel haklar, ancak devletin isterleriyle geliĢmediği ölçüde söz konusu olabilir.

Devletin dıĢında kiĢi söz konusu olamayacağı gibi, herhangi bir grup - siyasal partiler, sendikalar, sosyal sınıflar - da söz konusu olamaz.

Topluluk ve onu temsil eden devlet her alana karıĢabilir. Ancak, faĢizmin uygulanmasında, devletin karıĢması en geniĢ bir biçimde, siyasal alanda görülmüĢtür. Buna karĢılık, ekonomik alanda devletin karıĢması daha küçük bir ölçüdedir. FaĢist rejimde, aslolan özel giriĢimdir.

Büyük FaĢist Meclisince 21 Nisan 1927 de kabul edilen ÇalıĢma Bildirisinin ( Carta del Lavaro ) 7.

maddesine göre, « özel giriĢim ( hususî teĢebbüs ) ulusal çıkarların sağlanmasında en etkili ve yararlı araçtır » . Ancak, yine aynı bildiriye göre, « üretim ulusal bir görev olduğu için giriĢimciler, üretimin yönetiminden devlete karĢı sorumludurlar.»

ÇalıĢma Bildirisi 9. maddesiyle, devlet müdaha- lesinin hangi durumlarda söz konusu olabileceğini de belirtmiĢtir. Bu maddeye göre, « devletin üretime

34 35

(20)

FAġĠZM

müdahalesi, ancak, özel giriĢimin olmadığı, ya da, yetersiz kaldığı durumlarda, ya da, özel giriĢimin devletin politik çıkarlarına karĢı gelmesinde söz konusu olur. »

Aynı maddeye göre, devlet müdahalesi, kontrol, teĢvik ve yardım ve gerekirse doğrudan doğruya yönetme biçimlerinde olabilir.

FaĢizm, sınıflar arasındaki bütün çeliĢmeleri ortadan kaldırdığını ileri sürer. FaĢizmin ekonomik ve sosyal görüĢüne göre, devlet otoritesi bütün eko nomik grupların çıkarlarını uzlaĢtıracaktır. Toplu mun bütün istekleri faĢist partisinde ifade edilecek, bu istekler devletçe gerçekleĢtirilecektir. ĠĢ gücü ile sermaye, endüstri ile tarım, ulusu daha güçlü yapa cak bir « ulusal uyuĢum ( armoni) » içinde geliĢe

cektir, i

Ancak, anglo - sakson yazarlarından G.H. Sabi-ne'in de belirttiği gibi, faĢist yönetimin, ulusal gelirde köklü bir re - distribüsyon ( ulusal gelirin yeniniden dağıtımını) yapacak bir giriĢimi olmamıĢtır. FaĢist yönetimde büyük tarım ve endüstrinin küçük iĢ adamları ve iĢçilerden daha çok kazandıkları bir gerçektir.

Fransız kamu hukuku profesörlerinden Vedel, faĢizmin siyasal alanda diktatörlüğe vardığını belirttikten sonra, fazimin ekonomik alanda ancak bü'-yük kapitalin izin verdiği ölçüde devletçi olduğunu belirtiyor.

36

FAġĠZM FaĢist görüĢte iĢçi - patron, sermayedar - emekçi gibi ayrımların örtülmesi için, bunların hepsine birden « üretimciler » denilmiĢ ve bunlar « üretimciler birliği»

içinde birleĢtirilmiĢlerdir. Bu birleĢtirmeyi gerçekleĢtirecek araç da korporasyonlardır. Böylece, îaĢizm, emek ile sermaye arasındaki, temeli ekonomik olan bir çeliĢmeyi, hukukî yollarla çözmeğe ÇalıĢmaktadır. Ancak, böyle bir çözüm yolu, temel ekonomik çeliĢmeyi çözmeye yetmemekte, sadece be- lirtilerini örtmeye çalıĢmaktadır. ĠĢçilerin serbestçe örgütlenmelerine de engel olması yüzünden bu sistem, sonunda sermayenin bir baskı aracı olmaktan ileri geçmemektedir.

FaĢist ekonomi politikasının en açık bir özelliği, dıĢ politikadaki saldırgan amaçların gerçekleĢmesi için bir savaĢ ekonomisi kurmuĢ olmasıdır. Ġtalyan ekonomisi, özellikle 1935 yılından baĢlıyarak tam bir savaĢ ekonomisi haline girmiĢti.

FaĢizmin tarım politikası küçük toprak sahiplerine dayandırılmak istenmiĢtir. Ancak, bu politika, büyük tarım iĢletmelerinin de varlıklarını tanımıĢtır. Büyük iĢletmeler, modern üretim metodlarına uygun olarak çalıĢtıkları sürece devlet bunlara müdahale etmez. Devlet, ancak sahipleri baĢında bulunmayan ve iyi iĢletilmeyen topraklara el koyabileceğini açıklamıĢtır.

FaĢistler, küçük toprak sahiplerine dayanmakla, köylerde sosyalizmle savaĢmayı düĢünmüĢlerdi.

37

(21)

FAġĠZM FAġĠZM Ama, Ġkinci Dünya SavaĢı sonunda Ġtalya'nın

özellikle güney bölgesindeki topraksız köylü sayısının çokluğu, FaĢist toprak politikasının baĢarı sağlamadığını göstermiĢtir.

Ġtalyan FaĢizmi, tarım üretiminin savaĢçı amaçlarına uygun bir biçimde yönetilmesine önem vermiĢtir. Süt, Ģarap ve zeytinyağı yerine buğday üretimini arttırmak için « buğday savaĢı » adı altında bir kampanya açılmıĢ ve bu, Ġtalyan halkı için birçok sıkıntılara yol açmıĢtır.

FaĢizmin, demokrasiyi ve sosyalizmi kendine baĢlıca düĢman olarak gördüğünü belirtmiĢtik. FaĢizm, bu baĢlıca düĢmanlarına karĢı, ne gibi eleĢtirmelerle ortaya çıkmakta, ne gibi kanıtlar ileri sürmektedir?

FaĢizm, demokrasi ilkelerine toptan karĢıdır.

Bunların baĢında seçim ilkesi gelir. FaĢist görüĢ, bir aptal insanla, akıllı keĢinin, bilgisizle aydının eĢit oy hakkı olmasını kabul etmez. FaĢizme göre, matematik bir demokrasi saçmalıktan baĢka bir Ģey değildir.

FaĢizm, genel olarak yurtdaĢlar arasındaki eĢitliğe karĢı olduğu gibi, kadın - erkek eĢitliğine de karĢıdır.

Örneğin, Mussolini, kadınların üniversitelerde felsefe öğrenimi yapmalarını yasak etmiĢtir.

FaĢizme göre, iktidar halktan gelmez, iktidar halkın üstün iyiliğini sağlayanların ellerinde bulun-

malıdır. Çünkü faĢizme göre kiĢiler, gerçek çıkarlarının ne olduğunu kavrayamazlar. Bu yüzden, ulusal çıkarların belirtilmesi ve sağlanması ancak seçkinler eliyle baĢarılabilir. Bir yığın olarak insanlar, hiç bir zaman, basit ve değersiz isteklerinin üzerine yükselemezler. Yığınların yüksek hedeflere varabilmelerinin bir tek yolu vardır.

Yığınlar, kendilerini tarihi yaratacak seçkin büyük önderlere bağla-malıdırlar. Bu seçkinler, ya da tarihsel geliĢme sonucunda ulusa tanrısal bir kuvvetçe bağıĢlanmıĢ bir tek seçkin, devlete tam anlamıyla hâkim olmalıdır. Bu düĢünün sonucu olarak, ulusun gerçek çıkarlarını benliğinde duyan önderin yanında, parlamento önemini yitirmiĢtir. Mussoliniye göre, parlamentonun iktidarının, yürütme organından çok olması, bir devletin çökme belirtisidir. Ama, faĢizm parlemante-rizmi ve partiler arasındaki politika oyunlarını küçük görmekle birlikte, parlamentonun zayıflığından yararlanmasını da bilmiĢtir.

FaĢizm, hükümeti parlamentonun bir aracı olarak görmez. FaĢistlere göre, faĢist rejim hükümeti bir araç durumundan « kurtarmıĢtır. » Yürütene organı bir yandan, parlamentonun denetimi dıĢında bırakılmıĢ, öte yandan da tek bir tanrısal adamın xam egemenliği altına konulmuĢtur. Bu tek adam, birçok bakanlığı yürütür, ulusun yanılmaz yol göstericisi ve önderidir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi faĢizm, kiĢiler

38 39

(22)

FAġĠZM

arasında eĢitlik düĢüncesine karĢıdır. FaĢizme göre, bir takım insanlar buyurmak, diğerleri de bu buyruklara uymak için yaratılmıĢlardır. Kendi özel çıkarlarının sağlanmasıyla uğraĢmakta olan milyonlarca yurtdaĢ arasında dağılıp, parçalanmıĢ bulunan halk egemenliği canlı bir yönetime temel olamaz. Gerçek canlı bir yönetim, ancak sınırlı sayıda kiĢilerin egemenliği yoluyla sağlanabilir.

FaĢizme göre, parlemanter sistem, dinamik bir yönetimi sağlayamaz. Dinamik bir devlet, hızlı ça- lıĢabilen, güven veren, birliği sağlayan, bilinçli ve sorumluluk duygusu olan devlettir. Bu dinamik devleti de ancak faĢizm getirebilir: FaĢizmin sloganı « lâf yok, iĢ var

!» dır.

Yukarıda da görüldüğü gibi, faĢizm parlemanter yolların, toplum içindeki ekonomik, siyasal ve sosyal sorunları çözmekte yetersiz kaldığı bir dönemde ortaya çıkmıĢtır. Bu bakımdan, faĢizmin parlemanter yollara düĢman oluĢu, kendisini yaratan ortamın bir sonucudur.

FaĢist yönetim, halk egemenliğini ve seçimleri reddeder. Ama iktidarının meĢru bir temele dayandığını belirtebilmek amacıyla plebisite baĢvurur. FaĢist rejim, iktidara geldikten sonra, halktan rejimi için evet veya hayır demesini ister. Ama, ta Na-polyon Bonapart'tan beri, otoriter rejimlerce baĢvurulan bu usul, hiçbir zaman iktidardakilerin aleyhine sonuç vermemiĢtir. Çünkü, tek yanlı propa-

40

FAġĠZM ganda ve iktidardakilerin yaptığı baskı, sonucun iktidar lehine olmasını kolayca sağlamıĢtır. Halk için « evet»

demekten baĢka bir yol yoktur. Çünkü, halka baĢka bir çözüm yolu sunulmamaktadır.

Görüldüğü gibi, faĢizm parlmanter rejimin temel ilkeleri olan halk egemenliği, seçim, kuvvetler ayrılığı;, siyasal partiler, özgür tartıĢma gibi ilke ve kurumlan açıkça reddetmektedir.

FaĢizmin sosyalizme de karĢı olduğunu belirtmiĢtik.

FaĢizmin ortaya çıkmasında sosyalizme karĢı düĢmanlık önemli bir etken olmuĢtur.

FaĢizm ve nasyonal sosyalizm, sefaletin, açlığın, iĢsizliğin yarattığı bunalımın sonucunda ortaya çık- mıĢlardır. Köklerinde, liberalizme karĢı doğan umut- suzluğun ve direnmenin bulunduğunu unutmamak gerekir. Bu öğretilere göre, ekonomik çıkarların ba- ĢıboĢluğu ve özgür yarıĢma (serbest rekabet) ancak büyük yıkımlar getirir. Nasyonal sosyalizme göre, kurtuluĢ ancak yeni bir sosyalizmde, faĢizme göre ise korporatizmdedir. Bu rejimlerin amacı toplumun içindeki sınıfları karĢı karĢıya getirmek değil, birarada yaĢamalarını, ulusal topluluk içinde kaynaĢmalarını sağlamaktır.

Sosyalizmin iĢçi sınıfına dayanarak gerçekleĢ- tirilecek devrimle, kamulaĢtırmaya giderek sonunda özel giriĢimi ortadan kaldırmak istemesine karĢılık, faĢizm emekle sermayeyi aynı örgüt içinde kaynaĢtırmak amacındadır. Ancak, faĢizmin uygu-

41

(23)

FAŞİZM

laması, bu kaynaĢmanın sonucunda sermayenin, iĢçi sınıfı aleyhine kazançlı çıktığını göstermiĢtir.

FaĢizme göre, sosyalist bir takım ilkeler uygu- lanacaksa, bunlar uluslarası niteliğinden ve sınıflar arasındaki savaĢ fikrinden temizlenerek uygulanmalıdır.

Nasyonal Sosyalizm veya faĢizm, materyalist değil, idealisttir. Bu görüĢlere göre, sınıflar arası savaĢın yerini ulusal birlik almalıdır.

Mussolini, bir yazısında « faĢizm, tarihsel geliĢimi sınıflar arasındaki savaĢa bağlayan ve böylece tarihin akıĢını durduran sosyalizme karĢıdır. Sosyalizmi bu biçimde anlayanlar, sınıfları tek bir ekonomik ve ahlâkî gerçek olarak gören devletin birliğini görmezlikten geliyorlar. » demektir.

FaĢizme göre devlet, sol akımların ileri sürdüğü gibi, egemen sınıfın yönetimini sağlayan bir araç değil, ulusal birliğin en yüksek bir belirtisidir. Öte yandan, faĢizm devleti sosyalistlerin düĢündükleri gibi ileride ortadan kalkacak bir örgüt olarak değil, ölümsüz bir gerçek olarak görür.

Fransız Ansiklopedisinin, Modern Devlet cildinde, modern diktatörlüklerin ekonomik ve sosyal yönden incelenmesini yapan Fransız tarihçilerinden Lu-cien Fevbre bu diktatörlükleri Ģöyle anlatmaktadır : « Diktatörlük rejimleri, ( faĢizm, nasyonal sosyalizm v.b.) sınıf kavgasını ortadan kaldıracaklarını ileri sürmüĢler ve bu yüzden siyasal partileri ortadan kaldırmıĢlardır. Ancak, bunu yapmakla ekonomik ve

FAŞİZM sosyal gerçeklerin ortadan kaldırılması sağlanmıĢ olmaz.

Bu durumu, Ģöyle ele alalım ; bir kere ulusal gelirin dağıtımında devlet, bütün sınıfların üzerinde olduğu için, onun dediği olacaktır. Ama, devlet bu dağıtımı hangi ilkelere uyarak sağlayacaktır? Bu soruya, ulusal çıkar ( millî menfaat) prensibine uyarak diye cevap verilir.

Burada ulusal çıkar, genel olarak, bütün yurtdaĢların çıkarı demektir. Bu herkesçe bilinen çok sade bir formüldür.

Ancak, devlet için, genel çıkar, devletin çıkarı demektir. Ulusal çıkar için de aynı Ģeyi söyleyebiliriz.

Çünkü, totaliter görüĢe göre, devlet millet demektir.

Devletin yönetimi, bir tek kiĢinin elindeyse, genel çıkar, bu tek adamın çıkarı demek olur. Bu adam, eline geçirdiği iktidarı sürdürmek ister. Öte yandan, bu iktidarı her zaman elinden kaçırmak tehlikesiyle karĢı karĢıyadır.

Ġktidarı elinden kaçırmamak için ödünler (tâvizler) vermeye baĢlar. DıĢ görünüĢte devrimci görünmeye çalıĢırsa da, iktidarını yürütebilmek amacıyla, içinde bulunduğu koĢullara uymak için, elinden geleni yapar.

YerleĢmiĢ düzenin baskı grupları1, diktatör üzerinde ön plânda rol oynarlar.

Diktatör, bir gün, ortadan kaldıramadığı sermayeden yanadır, baĢka gün emekçilere eğilir gibi yapar. Ama asıl amacı, ekonomik ve sosyal düzende bir değiĢiklik yapmadan, iktidarda kalmaktır.

42 43

(24)

FAġĠZM

FAġĠZM Totaliter rejimlerin iktidara geliĢinde, ekonomik

bakımdan zayıf olan sınıflar, büyük rol oynamıĢlardır.

Bunlar, aydınlar, memurlar, küçük tüccarlar, esnaflar ve bir kısım emekçilerdir.

Ancak, totaliter rejimlerin iktidara geliĢinde rol oynayan bu sınıflar, rejim kurulduktan sonra rollerini sürdürememiĢlerdir. Çünkü, kaba kuvvete dayanan kavgalar sona erince, ekonomik yönden kuvvetli olanların yükselmesi ve zayıfların inmesi bir doğal kuraldır.

Bu diktatörlükler, karĢılarındaki kuvvetli örgütleri yendikten sonra, sözlerini geçirebilmek için ayrıca örgütlenmeye gereksinim duymayan çevrelerin etkisi altında kalmaktadırlar. Bunlar, yüksek malî çevreler, büyük endüstri ve ordudur. Bu çevreler en küçük fırsatlardan yararlanarak totaliter rejimlerde devletle iĢbirliği yapmıĢlar, rejimin ekonomik politikasına yön vermeye baĢlamıĢlardır. »

Görüldüğü gibi, faĢizm yalnız bir tek ülkede belirli koĢulların gerçekleĢmesi sonucunda ortaya çıkmıĢ bir hareket olarak ele alınmamalıdır. FaĢizm, belirli koĢulların bir araya gelmesiyle, her ülke için söz konusu olabilecek bir rejimdir.

1924 seçimlerinde, faĢistlerin yaptıkları yolsuzlukları parlamentoda açıklayan ve faĢistlerce öldürülen sosyalist milletvekili Matteotti, Brüksel'de yapılan bir sosyalist toplantısında Ģöyle diyordu :

« Ġtlayan deneyinin dıĢında, faĢizmin uluslararası bir yanı vardır. SavaĢın zararlarını kendi ödemek zorunda kaldığını görünce, burjuvazi baĢ kaldırmıĢ, korunma yolunu faĢist diktatörlükte bulmuĢtur. Özgürlüklerini bütün gücünüzle savununuz ! »

FaĢizmin genel olarak demokrasiye karĢıt oluĢu, hümanizm konusunda da belirir. FaĢizm; bireyin, tek baĢına insanın değerine inanmaz., FaĢizm için, önemli olan kiĢiler ve onların özgürlükleri değil, bu kiĢilerin birleĢmesiyle ortaya çıkan bütündür. Bu bütün karĢısında, birey önemsizdir, bütün uğruna kolayca harcanabilecek bir varlıktır.

Bu bakımdan, faĢizmle sosyalizm arasında da bir çeliĢme ortaya çıkmaktadır. Çünkü, sosyalizmde de.

sonuçsal amaç bireydir. Sosyalizm de, bireyi her türlü ekonomik baskıdan kurtarmak ve tam anlamıyla özgür bir duruma getirmek amacındadır.

FaĢizmi, diğer politika öğretilerinden ayıran bir özelliği de, faĢizmin usdan (akıldan) çok, us dıĢı kav- ramlara dayanmasıdır. Gerek demokrasi, gerek sos- yalizm, ilkelerini haklı çıkarabilmek için usa uygun kanıtlara dayanmak isterler. Buna karĢılık, faĢizm, usa değil, duygulara dayanır. Bir takım mitoslar yaratarak halkı korkutup sindirmeye, ya da coĢturmaya önem verir.

FaĢist görüĢ, aslında dine de karĢıdır. FaĢist dünya görüĢü, devletin; hukukun ve ahlâkın yaratıcısı olduğunu ileri sürmektedir. Bunu ileri sürme-

44

45

(25)

FAġĠZM

si, her zaman ahlâkî değerlerin kaynağı olarak kabul edilegelen dinlere, insan hakları ve tabiî hukuk doktrinine aykırı düĢer.

Ama, faĢistler, katolikliğin Italya'daki geniĢ etkisini gözönünde tutarak, kilise ile birleĢmeyi hesaplarına uygun bulmuĢlardır. Kilise de kendi açısından asıl düĢmanlarına karĢı faĢizmle iĢbirliği yapmayı kabul etmiĢtir. Mussolini 1922 yılında verdiği bir söylevde, « faĢizmin amacı, gökteki Tanrıyı ve yeryüzündeki dini yadsımak değildir, bu yolsa olsa materyalistlerin amacı olabilir » demekteydi. Kiliseyle FaĢizm materyalist sol akıma karĢı birleĢmiĢlerdir.

1929 yalında FaĢist rejimle Papalık arasında yapılan Latran anlaĢması Katolikliğin, tek devlet dini olduğunu doğrulayarak ittalyanj faĢizmi ile katolik kilisesi arasındaki uzlaĢmayı bir belgeye bağlamıĢ oldu.

FAŞİZM

FAŞİST DEVLET VE DEVLET

ÖRGÜTÜ

FaĢist devlet anlayıĢı, devletin ululaĢtırılmasına dayanır. FaĢizmde, devletin esenliği ( selâmeti) her Ģeyden önce gelir. Ulusal iradeyi gösteren bu mistik varlık karĢısında bütün diğer çıkarlar feda edilir. Devlet kiĢi için değil, kiĢi devlet için vardır. KiĢi, devlet için yaratılmıĢtır. Tek baĢına ele alındığında kiĢinin hiç bir değeri olamaz. KiĢi, ancak kollektif bütünün bir parçası olarak bir değer kazanabilir.

FaĢist devlet, Ģu ya da bu sınıfın veya zümre-

46

47

(26)

FAġĠZM

nin değil, bütün ulusun devleti olmak iddiasındadır.

FaĢist devlet, toplum içindeki sınıfları ulusal bir uyuĢuma kavuĢturduğunu ileri sürer.

FaĢizm, devlet dıĢında bir hukuk kaynağı kabul etmez. Hukuk kaynağı olarak ancak devlet vardır. Hukuk, devletin buyruğu altındadır.

FaĢist devlet görüĢü, 20. yüzyılın baĢında ortaya çıkan, sendikalist akımlardan esinlenmiĢtir. Sendikacılık akımı da; sendikayı parlamentoya, grubu bireye, üretimciyi (müstahsil) yurdaĢa, bilinçli bir azınlığı pasif çoğunluğa üstün tutar.

Ġtalyan faĢizmi, öğretisine uygun bir devlet örgütü kurmaya çalıĢmıĢtır.

Ancak faĢist rejim, görünüĢte 1848 Anayasasının kurduğu sınırlı monarĢi düzenini değiĢtirmemiĢ, bu anayasayı yürürlükten kaldırmamıĢtır. Kral, bakanlar ve senato yine varlıklarını sürdürmektedirler. Ama bunların uygulamada hiç bir önemi kalmamıĢtır. Ayrıca, « Büyük FaĢist Meclisi » , « Korporas-yonlar Ulusal Meclisi» gibi yeni devlet organları da kurulmuĢtur.

FaĢist doktrin ve uygulamasında devlet örgütü ile faĢist partisi kaynaĢmıĢ bir durumda olduğu için devlet örgütünün incelenmesine bu partiyi de katmak gerekmektedir. Öte yandan, Mussolini'nin durumunun kanunlarla sağlanması, büyük FaĢist Meclisi, gençliğin faĢist eğitimi ile yetiĢtirilmesi için

48

FAġĠZM

Ballila ve Avanguardia örgütleri kurulması gibi ha- reketlerin çoğu, anî durumların baskısı karĢısında baĢ vurulan yollardır. Bunların kanunî nitelik ka-zanmaları, kurulmalarından sonra olmuĢtur.

Bu bölümde, faĢist devlet örgütünü hukuk açılından incelemeğe çalıĢacağız. FaĢist devlet yapısının öğeleri olarak Ģef ( duçe), bakanlar kurulu, parlamento, büyük faĢist meclisi, korporasyonlar ve fa-fist partisi üzerinde durulacaktır.

ġEF ( DUÇE )

FaĢizmin yürürlükten kaldırmadığı Ġtalyanın 1848 Anayasasına göre, yürütme erki kralın tekelindedir ( Mad. 5 ) . Ancak, uygulamadaki durum, kralın ve diğer bütün devlet organlarının yetkilerinin ortadan kalkması ve her konuda yalnız Ģefin egemen olması sonucunu doğurmuĢtur. Bu Ģefin yetkileri yalnız yürütme alanında değil, yasama alanında da sınırsız denilebilecek bir geniĢliktedir.

Bu durum, faĢist görüĢüne tümüyle uygundur. Çünkü faĢizme göre, 20. yüzyıl Ģefler çağıdır. Uluslar, kendi varlıklarının bilincine ancak, bu varlığı temsil eden olağanüstü adamın verdiği coĢkunlukla eriĢmektedirler. ġef, yığınların nabzını duyan, onla-rın belirsiz duygularını açık fikirlerle belirten adam-dır. Mussolini, deneylerinin kendisine,'yığınların psi-koloj isine girmek ve belirli bir zamanda ne istedik

49

(27)

FAġĠZM

lerini, ne duyduklarını sezmek yeteneğini kazandırdığını ileri sürmüĢtür. Ona göre yönetmek, « bütün halkın yüreğinin çarptığım kendi yüreğinde duymak » tır. Bütün yetkileri elinde toplayan Ģefin yetkilerini, hiç bir organ sınırlayamaz. Mussolini tartıĢılmaz bir durumdadır.

Adeta, yarı - tanrı olan bu Ģef; radyo, basın, sinema yoluyla her gün her yerde görülür. CoĢkunluk yaratan törenlerde ulusun yanıl-maz önderi Ģef, övülür.

ġefin üstün durumu, hukuktan çok uygulamadan doğmuĢtur. FaĢizmin, hukuka çok az saygısı vardır. ġefin yetkileri ile ilgili hukuk metinleri, sadece Ģefin uygulamadan doğan üstün durumunu desteklemek ve doğrulamak amacıyla yapılmıĢtır.

FaĢist Ġtalyada Ģefin yetkileriyle ilgili en önemli iki yasa vardır. Bunlardan biri yürütme organının hukuk kuralları koymasıyla ilgili 31 Ocak 1926 tarihli yasadır.

Bu yasaya göre, kral - kararnamesi yolu ile yasa gücünde kararnameler yayınlanabilecektir. Bu yetkinin kullanılması baĢlıca iki biçimde sınırlandırılmıĢtır, a) Kanunun hükümete vekâlet vermiĢ olması durumunda, bu yetki, verilen vekâlet sınırı içinde kullanılabilecektir, b) « Ġvedelik» ve « kesin gereklilik » durumlarında bu yetki parle-mentonun siyasal nitelikteki denetlemesi altında kul- lanılacaktır.

Bu yasaya göre, krala 1848 Anayasasının 6.

maddesi ile verilmiĢ olan «yasaların uygulanma- 50

FAġĠZM

sıyla ilgili kararname ve tüzükleri yapmak» yet-

yet-kileri geniĢletilmiĢ ve { yasa gücünde kararname}çı- kararname » çı-karmak yetkisi de verilmiĢ olmaktadır.

Yasanın bi-rinci maddesine göre, bu « yasa gücünde kararname-ler» Bakanlar Kurulunda görüĢüldükten sonra ve DanıĢtayın uygun oyu alınarak yayınlanabilecektir.

Uygulamada bu sınırlamaların hiç bir etkisinin olmıyacağı, faĢizmin kurduğu düzenin niteliğinden açıkça anlaĢılmaktadır. FaĢist yönetimde kral siyasî hayattan silinmiĢ durumdadır. Kral durumunun üs- tünlüğünü daha faĢizm ortaya çıkmadan önce yitir-miĢ bulunuyordu. Bu bakımdan, bakanlar kurulu istediği bir yasa - kararnameyi yayınlamakta bu yönden hiç bir güçlükle karĢılaĢmayacaktır. Bakanlar kurulu ise tamamen, parti Ģefi ve baĢbakanın otoritesi altındadır.

ġef, partiyi, egemenliği altında bulundurmakta ve birkaç bakanlığı birden elinde tutabilmektedir.

Öte yandan, parlamentonun kuruluĢunda da parti ve hükümet baĢkanı egemendir. Bu bakımdan, parlamentoya verilmiĢ olan siyasal nitelikteki denetleme yetkisinin de uygulamada bir değeri,yoktur.

ġefin yetkilerini hukuk kalıbına koyan diğer, yasa, birinci bakan ve devlet sekreteri olan hükü- met Ģefinin görev ve yetkileri konusundaki 24 Aralık 1925 tarihli yasadır. Bu yasaya göre, hükümet Ģefi- 51

(28)

FAġĠZM FAġĠZM nin isteği olmaksızın hiç bir tasarı iki meclisten birinin

gündemine konulamaz.

Böylece hükümet Ģefi, ileride göreceğimiz gibi parti yoluyla parlamentonun seçiminde egemen olduğu gibi, parlamentonun görüĢeceği yasalara da kesin olarak egemen olmaktadır. Daha önce yürürlüğe giren bu yasayla, hükümet Ģefi parlamentonun elini kolunu bağlamıĢ durumda iken yukarıda sözünü ettiğimiz, yasa - kararname yapma yetkisini veren 1926 tarihli kanunun niçin gerekli görüldüğü pek anlaĢılamamaktadır.

Hükümet Ģefinin parlamentonun görüĢmelerine bütünüyle egemen bir durumda iken ayrıca bir de yasa - kararname yayınlama yetkisini eline alması, iki biçimde açıklanabilir : a) Bu, Mussolininin parlamentoyu hafife almasının bir sonucudur. Çünkü Mussolini parlamentonun, hiçbir zaman hoĢuna gitmediğini söylemektedir. Mussoliniye göre parlamento, zamanı geçmiĢ, eskimiĢ bir kurumdur.

b) Bu durum tamamen pratik gereksinmelerin bir sonucudur. Parlamento, her ne kadar denetim altında ise de, yavaĢ iĢleyen bir kurum olarak görülmüĢ ve yetkileri çekilip alınıverilmiĢtir.

Ayrıca mahallî idarelerin tamamiyle merkeze bağlanması da Ģefin yetkilerini arttırmıĢtır.

BAKANLAR KURULU

Bakanları, hükümet Ģefinin teklifi üzerine kral atar ve görevine son verir. Bunlar, bakanlıklarıy-

la ilgili iĢlerden dolayı krala ve hükümet Ģefine karĢı sorumludurlar.

Bakanlar arasındaki uyuĢmazlıkları, hükümet Ģefi çözer. Hükümet sefi bir veya birkaç bakanlığı elinde bulundurabilir. Bu durumda, hükümet Ģefi, bakanlığa ait bulunan yetkileri kullanmağa siyasi danıĢmanını vekil edebilir.

Bakanlar kurulu, hükümet Ģefinin çağrısı üzerine toplanır. Bakanların uygulamada hiç bir önemi yoktur.

Yürütme iĢlerinde bakanlar, birer danıĢman durumundadırlar.

PARLAMENTO (KORPORATİF MECLİS)

FaĢizm, modası geçmiĢ bir kurum olarak gördüğü parlamentoyu 17 Mayıs 1928 tarihli bir yasayla yeniden düzenlemiĢtir. Bu, « Siyasî temsilin düzeltilmesine dair yasa » adını taĢır. Milletvekilleri bu yasaya göre yine halk oyu ile seçilmekte iseler de, gerçekte bu, demokratik anlamdan çok uzak bir seçim sistemidir. Bu yasaya göre, Ġtalya'nın bütünü bir tek seçim çevresidir. Milletvekili adayları Ģöyle tes-bit olunur :

Milletvekili adayı teklif edebilmek yetkisi, yasayla onaylanmıĢ sendika ve konfederasyonlara tanınmıĢtır.

Yasa, bu kurumların her birinin ne oranda aday teklif edeceğini belirtmiĢtir. Yasayla onay-

52 53

(29)

FAġĠZM FAġĠZM

lanmıĢ bu sendika ve konfederasyonlar, seçilecek milletvekili sayısının bir katı tutarında adayı, Büyük FaĢist Meclisine teklif ederler.

Halk oyuna sunulacak, milletvekili listesini, Büyük FaĢist Meclisi hazırlar. Büyük FaĢist Meclisi, bu listeyi hazırlarken, sendika ve korporasyonların teklif ettiği isimlerle bağlı değildir. Bu isimler dıĢında, bilim, askerlik, sanat gibi alanlarda ün yapmıĢ kiĢilere de milletvekili listesinde yer verir.

Böylece, Büyük FaĢist Meclisi, bütün Ġtalya için bir tek seçim listesini hazırlamıĢ olur. Bu liste görkemli (tantanalı) bir biçimde açıklanır, halkın oyuna sunulur.

Bu sunuluĢun biçimi, çok ilginçtir. Seçmen, üzerinde « Ulusal Büyük FaĢist Meclisi tarafından düzenlenmiĢ olan milletvekilleri listesini tasvip ediyor musunuz? » yazılı puslanın altına, « evet» ya da « hayır » yazacaktır.

Kanuna göre, « hayır » diyen seçmenler « evet » diyenlerden çok olursa, Büyük FaĢist Meclisi listeyi yeniden gözden geçirerek ikinci bir kere halk oyuna sunar. Bu ikinci seçimde yine «hayır» oyları, «evet» leri aĢarsa Büyük FaĢist Meclisi üçüncü bir liste düzenler. Bu üçüncü liste artık halk oyuna sunulmaz.

Bu listeye girenler, doğrudan doğruya seçilmiĢ sayılırlar.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, uygulamada Büyük FaĢist Meclisince düzenlenmiĢ olan listenin halk tarafından kabul edilmemesine aĢağı yukarı olanak yoktur. Yasa böyle uzak bir ihtimali de göz önünde bulundurmuĢ, Büyük FaĢist Meclisince düzenlenen listenin halkça iki kere reddedilmesi durumunda son sözün, Büyük FaĢisti Meclisinde olduğunu açıkça belirtmiĢtir. Bu bakımdan, halkın, listeyi reddetmesinin bir anlamı yoktur.

Aday gösterilmeleri bakımından, yerlerini tamamen Büyük FaĢist Meclisine yani faĢist partisine borçlu olan milletvekillerinden meydana gelen parlamentonun uygulamada hükümete herhangi bir güçlük çıkarmıyacağı açıktır.

Tamamen faĢist partisinin egemenliği altında bu- lunan Korporatif Meclisin yanında, üyeleri kralca tayin olunan Senato da varlığını devam ettirmektedir. Bu organın uygulamada hiç bir rolü yoktur.

BÜYÜK FAŞİST MECLİSİ

FaĢizmin tek - parti ve devletle kaynaĢmıĢ parti görüĢünün bir ifadesi olan bu meclis, 9 Aralık 1928 tarihli yasayla hukukî bir nitelik kazanmıĢtır. Üyeleri bakımından tamamen bir parti mecli-

55

(30)

FAġĠZM

FAġÎZM

si olan bu kurum, böylece bir devlet organı durumuna girmiĢ bulunmaktadır.

Bu meclisin baĢkanı, hükümet Ģefidir. Gerekli gördükçe meclisi toplantıya çağırır, gündemi düzenler (Madde 2 ) .

Meclisin sekreteri faĢist partisi sekreteridir.

Üyeler, faĢizmin iktidara gelmesine hizmet edenler, Roma yürüyüĢünü yöneten önderler ve yüksek memurlardır.

Üyelere dokunulmazlık tanınmıĢtır. Anayasa ni- teliğini taĢıyan bütün konularda, Büyük FaĢist Meclisinin oyunun alınması gereklidir ( Madde 12 ) . Ayrıca, kanunun belirttiği durumlarda bu meclis yasama görevi yapar. Ekonomik, sosyal yasalar ve ulusal çıkarı ilgilendiren konularda hükümet Ģefinin danıĢma organıdır ( Madde 1) . Yukarıda gördüğümüz gibi, halk oyuna sunulacak milletvekilleri listesini hazırlamak da bu meclisin görevidir (Madde 11) . Büyük FaĢist Meclisinin ayrıca faĢist partisinin yönetimi ile ilgili yetkileri de vardır.

KORPORASYONLAR

FaĢizm, devletin dıĢında her hangi bir grup kabul etmediği için bağımsız sendikalara da yer vermiyordu.

FaĢizmin ekonomik görüĢünü incelerken de açıklamaya çalıĢtığımız gibi, faĢizm devleti her türlü ekonomik çıkarları uzlaĢtırıcı bir kurum ola-

rak görmekte ve ekonomik düzende «ulusal bir uyuĢum » kurmağa çalıĢmaktadır. FaĢizmin bu uyuĢumu kurmak bütün öğelerini devletin sıkı denetimi altında bulunan bir örgütte birleĢtirmek faĢizmin amacı olmuĢtur.

FaĢizm, korporatif sistemini yavaĢ yavaĢ kurmuĢtur.

Bu iĢde, önce bağımsız sendikaları ortadan kaldırıcı bir yol tutulmuĢtur. Bağımsız sendikalar yasalarla ve yasa dıĢı baskılarla yavaĢ yavaĢ ortadan kaldırılmıĢtır.

Böylece, iĢçi sınıfının bağımsız örgütler kurmasına ve bilinçlenmesine engel olunmuĢtur.

3 Nisan 1926 tarihli kanunla sendikalar «yasayla onaylanmıĢ» olanlar ve olmayanlar Ģeklinde iki bölüme ayrılmıĢlardır. Bir sendikanın «yasayla onaylanmıĢ » olabilmesi için, aranan diğer koĢulların yanında yöneticilerinin « sağlam ulusal bağlılık inancası (teminatı) » göstermeleri gerekir. Bu kanunun getirdiği en önemli hüküm, her iĢ kolunda iĢverenler ve iĢçiler için yalnız bir tek sendikanın yasayla onaylı olabileceği hükmüdür. (Madde 6 ) . Böylece her iĢ kolunda bir tek olmak üzere ayrıcalıklı ( imtiyazlı) sendikalar yaratılmıĢ olmaktadır. Yasayla onaylanmıĢ sendikalar, kendi bölgelerinde, üyesi olsun olmasın kendi dallarındaki bütün iĢçileri veya iĢverenleri temsil eder. Üyesi olsun olmasın kendi iĢ kolundaki bütün iĢçiler ya da iĢveren-

56 57

(31)

FAġĠZM FAġĠZM lerin komün vergilerinin toplanması usulüyle aidat

toplayabilir (Madde 5) .

Bu durum, Büyük FaĢist Meclisince kabul olunan ÇalıĢma Bildirisinde de belirtilmektedir. Bu bildirinin 3.

cü maddesi « sendika ve meslek örgütleri serbesttir, fakat sadece yasayla onaylanmıĢ ve devletin denetimi altındaki sendikanın, kendi iĢ koluna girenler için ortaklaĢa iĢ sözleĢmeleri yapmaya, üyelerine yüküm yüklemeye ve bunlara karĢı kamu yararına görev yapmaya hakkı vardır

» demektedir.

Böylece, bağımsız sendikaların ortadan kaldırılması için yasa yoluyla açık bir baskı yapılmaktadır. Öte yandan, 3 Nisan 1926 tarihli kanun lokavt ve grevi de yasaklamaktadır. Bu kanunla iĢ uyuĢmazlıklarının çözülmesi için iĢ mahkemeleri de kurulmuĢtur.

Ancak, 1926 ve 1927 tarihli bu belgelerde kurulması öne sürülen korporasyonların kurulmasıyla ilgili kanun ancak 1934 de çıkmıĢtır. Korporasyonlar kurulmadan önce « Korporasyonlar Ulusal Meclisi » kurulmuĢ bulunuyordu. Korporasyonlar Ulusal Meclisi'nin görevi, korporatif sistemin geliĢmesine ve ulusal ekonominin gereklerine uygun olarak, ÇalıĢma Bildirisindeki ilkeleri gerçekleĢtirmek amacıyla çalıĢmak ve yasa teklifinde bulunmaktı.

Böylece, uzunca bir hazırlık döneminden sonra

5 ġubat 1934 tarihli, Korporasyonların kuruluĢu ve görevleri yasası kabul edildi.

Korporasyonlar hükümet baĢkanının kararnamesiyle kurulur ve aĢırı ölçüde merkeziyetçi bir rejime bağlıdırlar. Bir çok meslekleri içine alan her ekonomik faaliyet kolu için, biri patronların, biri iĢçilerin olmak üzere iki sendika federasyonu vardır. Her ekonomik faaliyet kolundaki bu iki sendika federasyonu bir korporasyon teĢkil eder.

Bütün Ġtalya böylece 22 korporasyona ayrılmıĢ bulunuyordu. Bu korporasyonlardan, örneğin tahıl korporasyonu, buğday yetiĢtirmek, değirmenlerde öğütmek ve ekmek piĢirmek gibi çeĢitli iĢ kollarıyla ilgili herkesi içine alıyordu.

Hükümette de bir korporasyonlar bakanlığı ku- rulmuĢtu.

Sonuç olarak ortaya çıkan tablo Ģöyledir. Bir yanda iĢçiler sendikalar, federasyonlar ve konfederasyonlar biçiminde örgütlenmiĢler, bunlara karĢılık iĢverenler de paralel sendika, federasyon ve konfederasyonlar kurmuĢlardır. Bu iki grup arasında uzlaĢtırıcı durumda devlet örgütü yer almıĢtır. Devletin bu iĢle ilgili örgütünün baĢında, Korporasyonlar Bakanlığı vardır.

Bundan sonra, Korporasyonlar Ulusal Meclisi, iĢçi ve kapitalistlerin temsilcilerini içine alan 22 korporasyon ve iĢ mahkemeleri yer alır.

Böylece, devlet iĢçiler ve kapitalistler arasında

58 59

Referanslar

Benzer Belgeler

1998 yılında yaşanan ekonomik krizin ar- dından, 2001 yılında Arjantin’de başlayan açlık isyanları tüm dünyayı etkisi altına alan büyük ayaklanmalara dönüşmüştü.

Univariate analysis demonstrated that age, dose received by 90% of the prostate gland (D90), volume of gland receiving 100% of the prescribed dose (V100), and V150 were

 Bu çalışmanın amacı, vücut kitle indeksi (VKİ) ve hiperemezis gravidarum varlığının ikili tarama testi parametreleri ile arasındaki

Aşağıdaki şekillerin içindeki sayıların arasındaki örüntü ilişkisine göre boş- lukları dolduralım. Aşağıdaki sayı örüntülerinin kuralını bularak

Erkek kapitalist dünyam ız, kadınları, özellikle de yoksul kadınları yerli ve uluslararası pazarda sürekli 'dolaşan' bir mala dönüştürmek üzerine kurulu. Seks ticareti de

Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Savaşım Komisyonu ile Bosna-Hersek’teki insan hakları ihlâllerini incelemekle görevli AGİT Komisyonu üyeliklerinde

Bir ülkede insan haklarına saygının yada saygısızlığın oranında, hu- kukçuların özel bir sorumluluğu vardır. Hukukçuların, yargıç, savcı, avukat, uygulayıcı yada

ventrikül tümörlerinin eksizyonu için klasik yöntem olan ve inferior serebellar vermis insizyonu sonrası her iki taraftaki vermisin lateral retraksiyonunu içeren