• Sonuç bulunamadı

Peygamber Efendimizi Tarif Eden. Reşhalar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Peygamber Efendimizi Tarif Eden. Reşhalar"

Copied!
64
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Peygamber Efendimizi Tarif Eden

Reşhalar

(3)
(4)

Risale-i Nur Külliyatından

Peygamber Efendimizi Tarif Eden

Reşhalar

Bediüzzaman

Sadeleştirme Abdullah AYMAZ

(5)

REŞHALAR Copyright © Þahdamar Yayýnlarý, 2007 Bu eserin tüm yayın hakları Işık Ltd. Şti.’ne aittir.

Eserde yer alan metin ve resimlerin Işık Ltd. Şti.’nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt

sistemi ile çoğaltılması, yayımlanması ve depolanması yasaktır.

Editör Yücel BOZCU Görsel Yönetmen

Engin ÇİFTÇİ Kapak İhsan DEMİRHAN

Sayfa Düzeni Ahmet KAHRAMANOĞLU

ISBN 978-975-9090-74-6

Yayýn Numarasý 64 Basým Yeri ve Yýlý Çaðlayan Matbaasý Sarnıç Yolu Üzeri No: 7 Gaziemir / ÝZMÝR

Tel: (0232) 252 20 96 Mart 2007 Genel Daðýtým Gökkuþaðý Pazarlama ve Daðýtým Merkez Mah. Soğuksu Cad. No: 31 Tek-İş Merkezi

Mahmutbey/ÝSTANBUL Tel: (0212) 410 50 00 Faks: (0212) 444 85 96

Þahdamar Yayýnlarý Emniyet Mahallesi Huzur Sokak No: 5

34676 Üsküdar/ÝSTANBUL Tel: (0216) 522 09 99 Faks: (0216) 328 35 89

www.sahdamaryayinlari.com

(6)

İçindekiler

REŞHALAR ...7

Tenbih ...7

Birinci Reşha ...9

İkinci Reşha ...13

Üçüncü Reşha ...17

Dördüncü Reşha ...23

Beşinci Reşha ...25

Altıncı Reşha ...31

Yedinci Reşha ...33

Sekizinci Reşha ...35

Dokuzuncu Reşha ...37

Onuncu Reşha ...41

On Birinci Reşha ...45

On İkinci Reşha ...53

(7)

“Bu kitapçık;

Mesnevî-i Nuriye’den Reşhalar bölümünün sadeleştirilmiş metnini ihtiva

etmektedir.”

(8)

Reşhalar

TENBİH

Kâinatı yaratan Cenab-ı Hakk’ı, bize tarif ve ilan eden deliller sayısız- dır. O delillerin en büyükleri üçtür.

Birincisi: Bazı âyetlerini gördüğün ve işittiğin şu büyük kainat kitabıdır.

İkincisi: Bu kitabın en büyük âyeti ve peygamberlik dininin mührü ve

(9)

8 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

gizli hazinelerin anahtarı olan Mu- hammed Aleyhisselam’dır.

Üçüncüsü: Kâinat kitabının tefsi- ri ve mahlûkata karşı Allah’ın delili olan Kur’ân’dır.

Şimdi bir kaç reşha içinde ikinci büyük delil olan Muhammed Aley- hisselam’ı tarif ettikten sonra, sözle- rini dinleyeceğiz.

(10)

Birinci Reşha

Arkadaş! Hâlıkımızı tarif eden pek büyük bir mânevî şahsiyete mâlik,

“konuşan delil” dediğimiz “Hz. Mu- hammed Aleyhisselam kimdir?” diye sorulan suâle cevaben deriz ki:

Hz. Muhammed Aleyhisselam öyle bir zâttır ki, mânevî azametin- den dolayı yeryüzü, onun Mescid-i Aksâ’sıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrâbı, Medine-i Münevvere onun fazl-ı kemâlinin mihrabıdır. Müminler

(11)

cemaatine en son ve en yüce imam ve insanlığın meşhur hatibidir; saa- det düsturlarını beyan ediyor. Bü- tün peygamberlerin reisidir; onları tezkiye edip haklarındaki bazı inanç ve anlayışlardaki yanlışları düzeltip onları temize çıkarıp tasdik ediyor.

Çünkü, dini bütün dinlerin esaslarını içinde toplamıştır. O aynı zamanda bütün evliyanın başıdır; peygamber- lik güneşiyle onları terbiye edip nur- landırıyor.

O Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem) öyle bir kutup ve merkez noktasıdır ki, onun zikir halkasında bulunan bü- tün mahza hayır olan peygamberler ve bütün özü-sözü bir hayırlı sadık- lar, onun gelmesine ittifak etmişlerdir

10 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(12)

ve onun sözlerini söylemektedirler.

O öyle bir nurânî ağaçtır ki, damar ve kökleri, peygamberlerin semâvi esaslarıdır. Dal ve budakları, velilerin ilhâmı irfanlarıdır.

Bu itibarla, herhangi bir davayı iddia etmişse, bütün peygamberle- rin mucizelerine dayanarak ve bütün veliler kerâmetlerine istinaden ona şahitlik etmişlerdir. Evet, bütün da- valarını tasdik ettiklerine dair haber veren, bütün kâmillerin mühürleri vardır. Bu cümleden olarak:

O Zât’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem)

dâvâlarından biri tevhiddir. Bu dâ- vâyı açıkça ifade eden “Lâ ilâhe il- lallâh” mübarek kelimesidir. O Zât’- ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) din ve zikir

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 11

(13)

halkasına giren bütün geçmiş ve ge- lecek insanlar, o mukaddes kelime- yi imanın rüknü ve dillerinin virdi et- mişlerdir. Demek, o dâvânın hak ve hakikat olduğuna kanaatleri, itminan- ları ve iz’anları hâsıl olmuş ki, zaman ve mekâna şâmil bir tarzda o müba- rek “Lâ ilâhe illallâh” kelimesi; meş- repleri, meslekleri, an’aneleri birbirin- den farklı ve birbirine aykırı insanların ağızlarında Mevleviler gibi semâvî şe- kilde dönüp dolaşıyor.

Binâenaleyh, sonsuz şâhitlerin tas- dikiyle hak ve hakkaniyeti tahakkuk eden bir dâvâya, hiçbir vehim ve şüp- henin, itiraz eli uzatmaya haddi ola- maz.

12 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(14)

İkinci Reşha

Arkadaş! Tevhidi isbat ve insan- lık âlemini irşad eden o nûrânî delil (Muhammed aleyhisselatü vesselâm), biri sağında, diğeri solunda; biri müte- vâtir, diğeri üzerinde icmâ bulunan peygamberlik ve velilikle mücehhez- dir. Yani Muhammed (aleyhisselatü ves- selâm) geçmiş peygamberler ve ondan sonra gelen veliler hep beraber tasdik ettikleri gibi, o Zât (sallallâhu aleyhi ve sel-

(15)

lem) aynı zamanda irhâsat denilen ve kendisine peygamberlik gelmeden önce kendisinden zuhur eden hari- ka hallerin rumuzlu işaretleriyle ve semâvî kitapların kendisinden ha- ber veren müjdeleriyle ve hatiplerin gaybtan verdikleri çeşitli müjdeleriyle tasdik edilmiştir.

Aynı şekilde, o nurâni delil (Mu- hammed aleyhisselatü vesselâm), ken- disinden zuhur eden; ayın ikiye bö- lünmesi.. parmaklarından suların fışkırması.. ağaçların onun davetine icabet etmeleri.. duası biter bitmez yağmurun yağması.. pek az bir ye- mekten çoklarının yiyip doymaları..

kurt, ceylan, deve, taş ve diğer varlık- ların konuşmaları gibi mucizelerinin

14 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(16)

delâlet ve şehadetiyle tasdik edilmiş bir zâttır (sallallâhu aleyhi ve sellem).

Ayrıca, onun getirmiş olduğu ve dünya-âhiret saadetlerini temine ke- fil olan ve kâfi gelen İslâmî kanunlar, onun peygamberliğini tasdik ve ispa- ta yetmektedir.

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 15

(17)
(18)

Üçüncü Reşha

Arkadaş! O Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem), âfâkî deliller denilen zâtının dışından delillerle tasdik olunduğu gibi, enfüsî deliller ve işaretlerle de tasdik olunmuştur. Çünkü o Zât (sallal- lâhu aleyhi ve sellem) güneş gibidir; başka şeyleri aydınlattığı gibi, zâtını zâtı ile apaçık gösterir. Mesela, övülen bü- tün güzel ahlâkların en yüksekleri, o Zât’ta (sallallâhu aleyhi ve sellem) toplan-

(19)

dığına bütün âlem şehadet ediyor.

Ayrıca kendisinin en nezih hasletleri, huyları ve en yüksek seciyeleri ken- disinde toplamış mânevî bir şahsiyet sahibi olduğunda icmâ vardır.

Burada dikkate değer husus şudur:

Güzel ahlâklar hiç kimsede olmadık şekilde Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’- da şiddet ve kemâl derecede en zirve- de bulunmaktadır. Bu durum ondan başka hiç kimseye müyesser olmamış- tır. Bu O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem)

şahsında gösterilen bir mucizedir.

Aynı şekilde o zâtın en yüksek de- recede bulunan zühd, takva ve ubu- diyeti şehâdetleriyle mâlik olduğu iman kuvvetiyle tasdik olunmuştur.

Ayrıca o zâtın hayatını anlatan siye-

18 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(20)

rin şehâdetiyle güvenirliğinin derece- si, kemâl-i ciddiyeti, metâneti, bütün işlerinde ve hareketlerinde tam emin bir zât oluşu, hakka bağlı ve hakikat yolunda olduğunu tasdik eden kesin delillerdir. Evet, yaprakların yeşilli- ği, çiçeklerin tarâvet ve güzelliği ve meyvelerin tazeliği, ağacın canlı, ha- yatlı olduğuna sâdık şâhitlerdir.

EK

“Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) her vakit derdi ki: “O’nun ahlâkı, Kur’ân’dır.”

Yani Kur’ânın tazammun ettiği bü- tün güzel ahlâklar Hz. Muhammed Aleyhisselam’da toplanmıştır. İşte o kerim zat (sallallâhu aleyhi ve sellem)

icmâ-i ümmetle, mânevî tevâtürün

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 19

(21)

katiyetiyle sabittir ki: İnsanların sîre- ten (ahlâken) ve sûreten en güzeli..

en halîmi.. en sabırlısı.. en çok şük- redeni... en zâhidi.. en mütevâzisi..

en iffetlisi.. en cömerdi.. en kerîmi..

en merhametlisi.. en adâletlisi.. her- kesten ziyâde; mürüvvet, insanlık, vakar, af, iyi anlayış, şefkat gibi ne kadar yüce seciyye ve meziyet varsa en mükemmel nûrâni bir fihristesi- dir. Bunların içinde mucizelik nokta- sı şudur ki; güzel ahlâklar birbirine ters ve aykırı değildir. Fakat kemâl derecede olunca birbirleriyle müza- hemet edip çekişirler. Yani biri galip gelse, öbürü zayıflaşır. Mesela: Ke- mâl-i hilim ile kemâl-i şecaat (Yani bir insan son derece hilim sahibi ise

20 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(22)

son derece şecaat gösteremez. Veya son derece şecaat sahibi ise son derece halim-selim olamaz.).. hem kemâl-i tevâzu ile kemâl-i şehâmet..

hem tam iktisad ve itidal ile tamam kerem ve sehâvet (cömertlik).. hem gayet şefkat ile nihayet “elbuğzu fil- lah”.. hem gayet af ile nihayet izzet-i nefis.. hem gayet tevekkül ile niha- yet ictihad gibi birbiriyle çelişip ya- rışan ahlâkların bir araya gelmesiyle birden en âlâ derecede bir zatta top- lanması, birbirlerini sıkıştırmadan inkişaf edip gelişmeleri mucizelerin mucizesidir.” (Şuâât-ı Marifet-i Nebî) REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 21

(23)
(24)

Dördüncü Reşha

Arkadaş! Uzun zaman geçmesinin ve mekanın uzaklığının aklî muhâke- melerde tesiri çoktur. Bununla bera- ber “Haber almak, gözle görmek gibi kesin değildir.” düsturuna uyarak, şu zamanın ve çevrenin hayallerinden çıkıp, zaman ve mekânı atlamakla, hayâlen Arap Yarımadası’na gidelim ve Medine-i Münevvere’de nûrâni ve yüksek olan saadet minberine çıkmış, insanlığa hitaben irşadlarda bulunan

(25)

o yüce zâtı (sallallâhu aleyhi ve sellem) biz- zat görüp sözlerini dinleyelim.

İşte, hayalen oraya gittik. Bak, hâ- rika bir sûrette, sûret güzelliği ile sîret (ahlâk) güzelliğini kendinde toplayan o umumî mürşid, o kudsî hatip, cevâhir dolu, mucize beyanlı bir kitabı (Kur’ân-ı Kerim’i) eline alarak, bütün insanlara mele-i âlâdan inen ezelî bir hutbeyi okuyor. Bütün insanları ve cinleri, bü- tün mevcudatı da dinletiyor. Evet, pek büyük bir işten haber veriyor. Âlemin yaradılışının acip muammasını açıyor.

Kâinatın hikmet sırrına dair tılsımı açı- yor. Felsefe ve fenn-i hikmetin insan- lara “Siz kimlersiniz?”, “Nereden geli- yorsunuz?”, “Nereye gidiyorsunuz?”

diye sorduğu akılları âcizlik ve hayrette bırakan üç suâle cevap veriyor.

24 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(26)

Beşinci Reşha

Arkadaş! İman mürşidi şu nûrânî zât Muhammed (aleyhisselâm)’a bak!

Nasıl, neşrettiği hakikatın nuru ile hakkın ziyâsı ile, insanlığın gecesi- ni gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılapla âlemin şek- lini değiştirerek nûrânî bir şekle sok- muştur. Evet, o Zât’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) nûrânî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa, kâinat umumî bir mâtem

(27)

içinde görünecekti. Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebî ve düşman du- rumunda bulunacaktı. Cansız varlık- lar birer cenaze sûretini gösterecekti.

Hayvanlar ve insanlar, yetimler gibi ayrılık ve yok olmanın korkusundan vâveylâlara düşecek, feryatlar ba- sacaklardı. Kâinata, hareketleriyle, çeşitliliğiyle, uğradığı değişikliklerle, nakışlarıyla, tesadüfe bağlı bir oyun- cak nazarıyla bakılacaktı. Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı.

İşte o Zât’ın telkin ettiği iman na- zarıyla kâinata bakılmadığı takdirde kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şe- kilde görünecekti. Fakat o kâmil mür- şidin (sallallâhu aleyhi ve sellem) gözüyle ve

26 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(28)

iman gözlüğüyle bakılırsa, her taraf nurlu, ziyâdar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı dîdâr ede- cektir.

Evet, kâinat, imân nuru ile umumî matem yeri olmaktan çıkıp, bir zikir ve şükür mescidi olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcudât, bir- birine ahbab ve kardeş olmuşlardır.

Cenaze ve ölüler şeklinde görünen cansız varlıkları, cana yakın birer canlı ve hâl dilleriyle Yaradanlarının âyetlerini söyleyen emre âmâde birer memuru şekline giriyorlar. Ağlayan, şikâyet eden ve yetimler kıyafetinde görünen insanlık, ibadetinde zikri- ni edâ eden,Yaradanına şükrünü ifâ eden kullar sıfatını takınıyorlar.

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 27

(29)

Kâinatın hareketleri, çeşit çeşit hal- leri, meydana gelen değişiklikleri ve nakışları da abes, boş ve gelişigüzel şeyler olmaktan kurtularak rabbânî mektuplar, yaratılış âyetlerine sayfa- lar, ilâhî isimlere aynalar şekline dö- nerler.

Hülâsa: İman nuru ile âlem öyle gelişip yükselir ki, “Samedânî Hikmet Kitabı” nâmını alır. İnsan da zelil, fa- kir ve âciz hayvanların sırasından çı- kar; zayıflığının kuvvetiyle, âcizliğinin kudretiyle, kulluğunun şevketiyle, kal- binin şuâıyla (ışın), aklının iman haş- metiyle, hilâfet ve hâkimiyetin zirve- sine yükselir. Hatta acz, fakr, ihtiyaç ve akıl, insanın düşmesine sebep iken yükselmesine sebep olurlar. Zulmetli,

28 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(30)

karanlık büyük bir mezar sûretinde görünen geçmiş zaman, peygamber- lerin ve velilerin ziyası ile ziyadar ve nûrânî görünmeye başlar. Karanlık gece şeklinde görünen istikbal, Ku- r’ân’ın ziyası ile nurlanır, cennetin bahçeleri şekline girer. Bunun için, o nûrâni Zât (aleyhisselam) olmasaydı, kâinat da, insan da, her şey de yok hükmünde kalır; ne kıymetli olur, ne önemi kalırdı.

Demek oluyor ki, bu kadar garip, acip, güzel kâinat için böyle tarifat ve teşrifatçı harika bir mürşid lâzımdır.

“Eğer bu Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem)

olmasaydı, kâinat da olmazdı.” me- âlindeki kudsî hadis şu hakikati nur- landırıyor.

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 29

(31)
(32)

Altıncı Reşha

Arkadaş! O ezelî hutbeyi okuyan zat, kâinatın kemâl derecedeki güzel- liklerini keşfeden canlı bir güneştir;

ebedî saadeti haber verip müjdeli- yor. Nihayetsiz rahmeti keşfetmiş, ilan ediyor. İlâhi saltanatın güzellik- lerinin dellâlı ve esmâ-yı ilâhiyenin gizli definelerinin kâşifidir.

Evet o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem) va- zifesi itibariyle hakkın delili, hakikatin

(33)

ziyası, hidayetin güneşi, saadetin vesilesidir. Şahsiyet ve hüviyet cihe- tiyle ilahi muhabbetin misâli, rabbâni merhametin timsâli, insânî hakikatin şerefi, yaratılış ağacının en kıymetli, pahalı bir meyvesidir. Tebliğ ettiği dini de hârika bir süratle doğu ve batıyı kuşatmıştır. İnsanlığın beşte biri de o dini kabul etmiştir. Acaba böyle bir zâtın dâvâlarında nefis ve şeytanın münakaşa ve itirazlarına bir imkân var mıdır?

32 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(34)

Yedinci Reşha

Arkadaş! O Zât’ı (sallallâhu aleyhi ve sel- lem) harekete getirip o inkılapları ken- disine yaptıran ancak kudsî bir kuvvet- tir. Evet bilhassa Arap Yarımadası’nda yaptığı inkılap ve icraata bak:

O sahralarda, o çöllerde âdetlerinde fevkalâde inatçı ve kalp katılığında ve merhametsizlikte emsâlsiz hatta diri diri kız çocuklarını toprağa gömüp öldür- mekte bile müteessir olmayan pek çok vahşi kavim oturmakta idi. O nûrânî

(35)

Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem), kısa bir za- manda, o kavimlerin kötü âhlaklarını kaldırarak, güzel ahlâklara değiştirdi.

Hatta o mürşid Zât’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem), telkin ettiği iman nuru sayesin- de, o vahşi insanlar, insanlık âleminde insanlara muallim oldular. Medeniyet dünyasında, medenîlere üstad oldu- lar. O Zât’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu kadar geniş ve büyük saltanatı, yalnız zâhiri bir saltanat değildir. Daha geniş ve daha derin yerde bâtınî, yani iç dünyalara hâkim bir saltanatı vardır ki; bütün kalpleri ve akılları kendisine cezb ve celbetmiştir. Bütün ruhları ve nefisleri teşhir etmiştir ki, kalblerin sev- gilisi, akılların muallimi ve aydınlatıcısı, nefislerin terbiyecisi ve ruhların sultanı olmuş ve olmaktadır.

34 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(36)

Sekizinci Reşha

Arkadaş! Bilirsin ki, sigara gibi kü- çük bir âdeti, tiryakisinden kal dırmak pek zahmetlidir. Hatta büyük bir hâkim, büyük bir azimle, küçük bir kavimde bir alışkanlığı kaldırmakta büyük müşkilata rast gelir. Halbuki bu nûrânî zât, pek çok âdetleri, pek çok asabî, inatçı kavimlerden, azıcık bir kuvvetle, kısa bir zamanda kaldı- rarak, yerlerini yüksek, nezih ahlâk ve âdetlerle doldurmuştur.

(37)

Evet, Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh)

İslâmiyet’ten evvel ve sonraki halleri bu meseleye güzel bir misâldir. Bu- nun gibi esaslı icraatında binlerce hâ- rikalar vardır. O Zât’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) o zamandaki icraatına harika diyoruz. Acaba bu zamanın yüzlerce filozofu, o zamanda o vahşet dolu Yarımada’ya gidip, pek uzun zaman- da o vahşileri ıslah için çalışsalar, o mürşid Zât’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem)

bir senede muvaffak olduğu kadar, onlar elli senede muvaffak olabilirler mi? Hâşâ!

36 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(38)

Dokuzuncu Reşha

Arkadaş! Aklı başında olan bir adam münazaralı dâvâlarda yalan söylemez. Çünkü daha sonra yala- nının açığa çıkıp mahcup olmasın- dan korkar. Ayrıca, bir insan yalan söylediği takdirde pervâsız, lâubali bir tarzda söyleyemez. Hem serbest, heyecanlı söylemeye girişemez. Ve- lev bunu söyleyen kişi adi bir mese- lede küçük bir cemaat içinde, küçük

(39)

bir vazifede bulunan küçük bir şahıs olsun. Acaba büyük bir vazife ile va- zifedar, pek büyük bir meselede, pek büyük bir şeref ve haysiyet sahibi, pek büyük bir cemaat içinde, pek şiddetli hasımların karşısında iddia ettiği bir davada hakikate muhalif bir yalan söyleyebilir mi?

İşte o nûrânî Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem), okuduğu o ezelî hutbeyi öyle bir tarzda okuyor ki; ne tereddüdü var, ne utanıp çekinmesi.. ne korkusu var, ne teessürü… Hem samimi bir kalp safası ile, hâlis bir ciddiyetle, ha- sımlarının damarlarına dokundurmak üzere, akıllarını tezyif, nefislerini tahkir edip izzetlerini kırıyor. Acaba böyle bir dâvâda, böyle bir makamda, böyle

38 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(40)

bir şahıstan zerre kadar bir hilenin bu meseleye karışmasına imkân var mıdır? Hâşâ!

“O; ancak kendisine vahyolunan bir vahyi söyler.” (Necm Sûresi, 4) Evet, hak hileye muhtaç değil; hakkı söy- lemekte hile ve iğfal ihtimali yoktur.

Hakikati gören bir nazar halkı kan- dırmaz, hakikatin hilafına bir şey söy- lemez, hayal ile hakikati birbirinden ayırır, onları birbirine karıştırmaz.

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 39

(41)
(42)

Onuncu Reşha

Arkadaş! O mürşit Zât (sallallâ- hu aleyhi ve sellem) insanları ikaz edip eğri yolların encâmından sakındırıp korkutmak için pek müthiş hakikat- lerden bahsediyor. İnsanları müjde- lemek için de kalpleri cezb edecek, akılları celbedecek meselelerden ha- ber veriyor.

Bilirsin ki, insanlarda hakikatleri ve garip şeyleri keşfetmek için öyle bir

(43)

şevk, öyle bir merak vardır ki, garip bir hakikati keşfetme yolunda canla- rını, mallarını fedâ ederler. Bu zâtın keşfedip haber verdiği hakikatlere ni- çin önem vermiyorlar? Halbuki, bü- tün peygamberler, veliler ve sıddıklar gibi şuhûd (müşahede) ehli ve ihti- sas sahipleri, ittifakla o Zât’ı (sallallâhu aleyhi ve sellem) tasdik etmişlerdir ve bu tasdiklerinde devam etmektedirler.

Bu Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem), öyle bir Sultan’ın şuûnundandan bahsediyor ki; ay, O’nun (celle celâluhû)

mülkünde bir sinek gibidir. Hayret veren harikalardan bahsettiği gibi, pek müthiş infilâk ve inkılaplardan da haber veriyor. Bakınız, o ezelî hutbede “Güneş dürülüp toplandığı

42 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(44)

zaman!” (Tekvîr Sûresi, 1) “Gök yarıldığı zaman!” (İnfitar Sûresi, 1) “Arz, müthiş bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman! (Zilzâl

Sûresi, 1) gibi okumuş olduğu âyetlere dikkat ediniz!.

Hem insanlar için öyle bir istikbâl- den haber veriyor ki, dünyevî istikbal ona nisbeten denizden bir damla gibidir. Öyle bir saadetten müjde veriyor ki, dünya saadetleri ona göre bir rüyadan ibaret olur. Evet, bu kâinatın perdesi altında çok acayip şeyler var ve bizi beklemektedir. Biz de onları bekliyoruz. Onun için de, o acâib şeyleri görüp bize keyfiyet ve mâhiyetlerini anlatmak için hârikulâ- de bir insan lâzımdır ki, o hârika olan insan hayret ve hayranlık verecek

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 43

(45)

şeyleri görmüş olsun ve gördüğü gibi de bize söylesin.

Hem, o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem)

Yaradan’ımızın bizden istediği öyle şeylerden bahsediyor ve öyle haki- katlerden haber veriyor ki, onlardan kurtuluş yoktur. Bütün bunlara rağ- men, acaba insanların çoğu neden böyle hak ve hakikat olan şeylerden gözlerini yumuyor ve kulaklarını tıkı- yor?

44 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(46)

On Birinci Reşha

Arkadaş! Şu yüce minberde ezelî hutbeyi okuyan ve mânevî şahsiye- tiyle bizlere görünen ve yüksek işleri ve yüce şânı ile âlemde meşhur olan nûrânî Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem) Al- lah’ın birliğine konuşan sâdık bir bürhan; tevhidin hakikat olduğuna hak bir delil ve ebedî saadetin de vü- cûda gelmesine kesin bir delil ve açık bir bürhandır.

(47)

Hem o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem)

insanları hidayete davet etmekle ebedî saadetin tahakkukuna sebep olduğu gibi, o saadete ulaşmaya da vesiledir.

Hem, o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem)

duası ile, kulluğuyla o saadetin varlı- ğına ve icâdına sebeptir. Evet, bak;

o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem) insanlığa imamdır. Mescidi, yalnız Arap Yarı- madası değildir, küre-i arzdır. Cema- ati de yalnız o zamanın insanları de- ğildir. Belki Hz. Âdem zamanından kıyamete kadar her bir asrın halkı bir saf teşkil edip bütün asırların saf- ları onun arkasında, onun duasına

“Amin!” diyorlar.

46 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(48)

Bilhassa o Zât (sallallâhu aleyhi ve sel- lem) o muazzam cemaatte hayat sahibi bütün varlıklarla ilgili, hepsini alâkadar eden pek şiddetli ve pek büyük bir ih- tiyaç için dua eder. Onun duasına yal- nız o cemaat değil, belki arz ve semâ ve bütün mevcudât “Âmin!” derler.

Yani “Yâ Rabbenâ! Onun duasını ka- bul eyle. Biz de o duayı ediyoruz. Biz de onun istediğini istiyoruz.” derler.

Bilhassa, o muazzam cemaat önünde kıldırdığı namazda, öyle bir tazarru ve niyazla, öyle bir iştiyak ve arzuyla, öyle bir hüzünle dua eder ki, kâinat bile heyecana gelir, o zâtın du- asına iştirak eder. Evet öyle bir mak- sat için niyaz eder ki, eğer o maksat husûle gelmezse, yalnız mahlûkat

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 47

(49)

değil, âlem bile kıymetsiz kalıp esfel-i sâfiline düşer. Çünkü o Zât’ın (sallallâ- hu aleyhi ve sellem) talep ve istekleriyle mevcudât yüksek kemâlâta erişir.

Acaba o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem), o isteklerini kimden talep ediyor? Evet, öyle bir Zât’tan (celle celâluhû) istiyor ki, en gizli ve en küçük bir hayvanın bile cüzî bir ihtiyacı için lisan-ı hâliyle yap- tığı duayı işitir, kabul eder, ihtiyacını yerine getirir. Hem O Zât (celle celâluhû)

en küçük bir arzuyu, istek ve ihtiyacı en küçük bir gaye için, en küçük bir canlıda görür ve onu ona yetiştirmek- le ikram ve merhamet eder. Bu du- aların neticesinde yapılan terbiye ve tedbirler öyle bir intizamla cerayan eder ki, o terbiyelerin ancak her şeyi

48 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(50)

işiten, gören, bilen bir hikmet sâhibin- den olduğuna şüphe bırakmaz.

Acaba o zat, o minberde Arş’a yönelmiş vaziyette ellerini kaldırarak yaptığı dua ile ne istiyor ki, bütün mahlûkat “Âmin!..” diyor.

Evet o Zât (sallallâhu aleyhi ve sellem)

Cenab-ı Hakk’ın rızasını istiyor ve cennette kavuşup cemâlini görmekle ebedi saadeti istiyor. Bu istediği şey- lerin tahakkukuna rahmet, hikmet, adâlet gibi sayısız sebepler var. Eğer bu sebepler bulunmasaydı bile yine de o nûrânî Zât’ın (sallallâhu aleyhi ve sel- lem) tek duası ve niyazı, cennetin ya- ratılmasına ve ihsan edilmesine kâfi gelirdi. Onun için o Zât’ın (sallallâhu REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 49

(51)

aleyhi ve sellem) peygamberliği imtihan ve kulluk için şu dünyanın kurulması- na sebep olduğu gibi o Zât’ın (sallallâ- hu aleyhi ve sellem) ubudiyetinde yaptığı dua, mükafat ve karşılık için âhiretin yaratılmasına da sebep olur.

Evet bu yüksek intizam, geniş rah- met, güzel sanat ve kusursuz cemâl ile, zulüm ve çirkinlik arasında tezat vardır. Bunların bir arada beraber bulunmaları mümkün değildir.

Evet, en küçük bir sesi, en değer- siz bir kimseden, âdi bir iş için işitip kabul etmekle, en yüksek bir sesi, en büyük bir iş için işitip kabul etme- mek, emsâlsiz bir çirkinlik bir kusur- dur. Bu ise mümkün değildir. Çünkü

50 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(52)

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 51

o takdirde zâtında ve aslında güzel olan bir şey, zâtında ve aslında çirkin olmaya inkılap eder. Halbuki, haki- katlarin inkılap etmesi, tam tersine dönmesi imkânsızdır.

(53)
(54)

On İkinci Reşha

Arkadaş! O mürşid hatipten gördü- ğün işittiğin kâfidir. Çünkü onun ah- vâlini tamamıyla anlayıp idrak etmek mümkün değildir. Öyleyse, ondan sonra gelen asırların o Zât’tan (sallallâhu aleyhi ve sellem) aldıkları feyizlere dikkat etmek üzere geri dönelim.

Bak arkadaş! Bütün bu asırlar o Asr-ı Saadet’in güneşinden Ebû Hanîfe, Şâfiî, Bâyezid-i Bestâmi,

(55)

Cüneyd-i Bağdadî, Abdülkâdir Gey- lanî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Ebû Hasen-i Şâzelî, Şâh-ı Nakşıbend, İmam-ı Rabbânî (radıyal- lâhu anhüm ecmaîn) gibi binlerce nûrânî ziyâdar yıldızlar ayrılıp insanlık âle- mini nurlandırmışlardır.

Mûcizeler sahibi o nûrânî Zât’a

(sallallâhu aleyhi ve sellem) bir salavat ge- tirelim:

[Ey Allahım, salât ve selâm bu nûrânî zâta olsun ki; O, Rahman ve Rahim olan Allah’tan, Arş-ı Âzam’- dan kendisine Furkan-ı Hakîm olan Kur’ân’ın indiği Efendimiz Muham- med’dir. Ona ümmetinin sayısınca milyonlarca salât ve selam olsun.

54 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(56)

O Zât’ın peygamberliğini Tevrat, İncil, Zebur müjdelemiş ve yine onun nübüvvetini daha peygamber olma- dan önce tahakkuk eden ve irhâsât denilen harikalar, cinlerin hâtifleri, insanların velileri, beşerin kâhin- leri müjdelemiştir. Bir işareti ile ay parçalanmıştır. İşte bunlara mazhar Efendimiz Muhammed (aleyhisselâm)’a milyonlarca salât ve milyonlarca se- lâm olsun.

Davetine ağaçların koşup geldiği..

duasına yağmurun süratle indiği.. bu- lutların kendisini sıcaktan korumak için gölge yaptığı.. bir ölçek yiyeceği ile yüzlerce insanın doyduğu.. par- maklarının arasından üç defa Kev- ser gibi suların kaynadığı.. avucunda

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 55

(57)

kum ve çakılların tesbih ettiği.. ken- disinin hürmetine Allah’ın; kertenke- leyi, ceylanı, ağaç kütüğünü, zehirli keçinin kolunu, deveyi, dağı, taşı ve toprağı konuşturduğu, Mirac’ın sahi- bi ve gözünün şaşmadığı o mucize-i kübrada Allah’ın cemalini görmeye mazhar olan Efendimiz ve şefaatçımız Muham med’e Kur’ân’ın inmeye baş- ladığı andan tâ zamanın nihayetine kadar, onu okuyan her bir okuyucu- nun okuduğu her bir kelimenin hava dalgalanmalarına ait aynalarda Rah- man’ın izniyle temessül eden bütün kelimelerinin bütün harfleri sayısınca milyonlarca salât ve selâm olsun...

Bütün bu salavatların her biri hür- metine bizleri mağfiretinle bağışla,

56 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(58)

bizlere merhamet et, Âmin… Âmin...

Âmin...]

Arkadaş! Muhammed (aleyhisse- lâm)’ın peygamberliğini isbat eden deliller pek büyük bir yekûn teşkil ediyor. Kur’ân, risâlet-i Ahmediye-

’ye (sallallâhu aleyhi ve sellem) şehâdet ettiği gibi, bu kâinat da âyetleriyle o Zât’ın peygamberliğine delalet eder.

Evet kâinatta yazılan sayısız âyetler, Cenab-ı Hakk’ın birliğine şehâdet ettiği gibi Muhammed (aleyhisselâm)’ın peygamberliğine de delâlet ve şehâ- det ederler.

Bu cümleden olarak, kâinatta gö- rünen sanat güzelliği de Muhammed

(aleyhisselâm)’ın peygamberliğine delâ- let ve şehadet eden kat’î bir delildir.

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 57

(59)

Zira şu ziynetli ve sanatlı yaratılmış varlıkların cemâli, sanat güzelliğini ve ziyneti izhâr eder. Sanat ve sûretin güzelliği, sanatkârda güzelleştirmek ve ziynetlendirmek isteği mevcut ol- duğuna delalet eder. Güzelleştirmek ve ziynetlendirmek sıfatları sanatkâ- rın sanatına olan muhabbetine de- lâlet eder. Bu muhabbet ise, sanatlı yaratılmış varlıkların en mükemmeli insan olduğuna delildir. Çünkü o mu- habbetin mazharı ve vesilesi insandır.

İnsan da sanatlı yaratılmış varlıkların en câmii, yani pek çok meziyet, özel- lik ve sıfatları kendinde toplayan ve en dikkat çekeni olduğundan, yaratı- lış ağacına şuurlu bir meyvedir. İnsan bir meyve olduğu cihetle kainatın

58 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(60)

parçaları arasında, yaratılış ağacı için ağacın bütün özelliklerini kendinde toplayan en câmi ve ağaçtan en uzak bir parçadır. (Meyve, ağacın dalları- nın en ucunda bulunur.) İnsan şuur sahibi ve câmî olduğu cihetle, nazarı umumî ve şuuru da küllî olur. Naza- rı umumî olduğundan yaratılış ağa- cını tamamıyla görür, şuuru da külli olduğundan Yaradan’ın maksadını bilir. Öyleyse, insan, Yaradan’ın has muhatabıdır.

Evet umûmi ve şumullü olan na- zar ve şuurunu, Yaradan’ın ibâdet ve muhabbetine sarfeden, sanatını be- ğenip takdir ve teşhir eden nimetle- rine şükreden bir ferd; verdiği nimet- lere karşı şükür isteyen ve yarattığı

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 59

(61)

mahlukatı ibadete davet eden Yara- dan’ın has muhatabı ve habibidir.

Ey insanlar! Zikredilen haller ve vasıflarla muttasıf olan Hz. Muham- med (aleyhisselâm)’ın, Cenab-ı Hakk’ın o ferd-i ferid olan has muhatabı ol- mamasına imkân var mıdır? Tarihin gösterdiği en büyük insanlar arasın- da bu makama daha layık diğer bir şahıs var mıdır?

Ey gözleri sağlam ve gözleri kör olmayan insanlar! Bakınız, insan âle- minde iki daire ve iki levha vardır:

Birinci daire; Âlemlerin Rabbî olan Cenab-ı Hakk’ın rububiyet da- iresidir.

İkinci daire; Kullara ait ubudiyet dairesidir.

60 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

(62)

Birinci levha: Güzel sanattır.

İkinci levha: Tefekkür ve istihsan (beğenme) dir.

Bu iki daire ve levha arasında- ki münasebete bakınız ki, ubûdiyet (kulluk) dairesi bütün kuvvetiyle ru- bubiyet dairesi hesabına çalışıyor.

Tefekkür, teşekkür, istihsan levhası da bütün işaretleriyle güzel sanat ve nimet levhasına bakıyor.

Bu hakikatı gözünle gördükten sonra, rububiyet ve ubûdiyet daire- lerinin reisleri olan Rabbülâlemin ile Hz. Muhammed (aleyhisselâm) arasında en büyük bir münasebetin bulunma- masına akıl yönünden imkân var mı- dır? Yaradan’ın maksatlarına tam bir

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 61

(63)

62 –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– REŞHALAR

ihlasla hizmet eden ubudiyet dairesi reisi olan Muhammed (aleyhisselâm)’ın Yaradan ile büyük bir münâsebeti ve kuvvetli bir intisabı ve o intisap- la her iki daire reisleri arasında bir muârefe, bir konuşma ve alış-verişin olmamasına ihtimal var mıdır? Öyle ise, apaçık tahakkuk etmektedir ki, ubudiyet reisi, rububiyetin has habi- bi ve makbulüdür.

Ey insan! Bu süslü sanat eserlerini çeşitli güzelliklerle tezyin eden ve bü- tün hayat sahibi varlıkların zevklerine ve iştahlarına göre bu kadar nimet- leri ihsan eden Yaradan’ın en kâmil, en güzel ve ibadetine tam bir arzu ve iştiyakla teveccüh eden ve Yaradan’- ın sanat güzelliklerini beğenip takdir

(64)

REŞHALAR –––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––––– 63

etmesiyle arş ve ferşi aşk ve şevke getiren ve O’nun ihsanlarına yaptı- ğı teşekkür ve tekbirlerle karaları ve denizleri cezbeye getiren şu güzel habibine (sallallâhu aleyhi ve sellem) iltifat edip, onun sözlerini nazar-ı itibara al- maması ve teşekkürlerine mukabele ve teveccüh göstermemesi ve kendi- siyle konuşmaması ve iktidarına göre bütün mahlûkata bir imam ve mürşid yapmaması imkânı var mıdır?

Referanslar

Benzer Belgeler

Yaþamýn uzatýlmasý Yawee'nin DNA hakkýndaki bilgilerine dayanarak hedefi, örnek ile dolaþýk hale getirmek ve birinden diðerine belirli özellikleri taþý- maktan ibaretti.

Ankara Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek ise İslam kentleri arasında işbirliğinin her alanda gelişmesi için gayret gösterilmesi gerektiğini söyleyerek, "

— Aydınlatma : Bütün güzergâh yük- sek basınçlı sodyum buharlı tabii ışık veren ampullerle, bağlantı yolları da cı- va buharlı ampullerle

Ayasofya Müzesi Müdürü, hüküme- tin Ayasofya Müzesi için 200 bin, Sent Elen mabedi için 60 bin, Kariye, Fethi- ye, İmrahor, Fenarî İsa camileri ve Tekfur Sarayı için 80

5 — Bina esas itibarile bir (İşhanı)dır; bodrum, z emin ve dört katın ilâvesüe altı kattan ibaret olacaktır. Arsayı, vaziyet plânında görüldüğü üzere, ana cadde

Özellikle afetler konusunda bilinçlenme ve afet zararlarını azaltmak, hazırlıklı olmak ve müdahale konularında halk eğitiminde yazılı ve görsel medyanın çok

Deutsche Post AG’ de şu anda yürütülmekte olan 2020 toplu sözleşme müzakerelerinin konusu senin ücret anlaşman, yani cebine daha fazla para girmesi.. Toplu

Çok daha etkileyici yapıları okyanus birkaç saniyede yaratıyor olsa bile insan soyunun gurur duymakta haklı olduğu teknik utkulardan biriydi o.. İki yüz metre