• Sonuç bulunamadı

İD JT ÎH A D

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İD JT ÎH A D"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İD JT ÎH A D

İ Ç İ N D E K İ L T ürk fa z ile tle r i T e n a s ü l (Fécondité) T o k a d i za d e h a k k ın d a ( Notlar ) Ç ılg ın k a n a d la r [ Kıt‘a ] Ü lk e r A n n e le r [ Şi‘ir ] L a c o n iq u e épopée (Sonnet) G eriy e b a k ış ( Şi‘ir ) S o lm a y a n g ü z e llik le r A sy a ile ç a r p ışm a la r E R

Kbu B e k ir lla z iııı O sm an G a lib F e y z u lla h S a c id A . D. D r. A B . D je v d e t A huıed Kudsl A . D. İ sm a il S afa İran ş a ‘ir le r i D r. G. L e B o ıı

On beş günde bir çıkar İlmî Edebî îktsadî Meernu‘a

15 Teşrini satıi 1932

(2)

YENİ .NEŞRİYYAT

Y o lla r ın S e s i

4 iiııcü sayısı çıkdı. Cenâb Şehabeddin Bffyin nefis bir makalesi var. A dı: M ed en iy y etin

Ö lçü sü . Lezzet ve istifade ile okunuyor .

Medeniyyetin Ölçüsü hamuliyetdir diyor. «To- lerance» kelimesinin ma'nasım murad ediyor . Biz buna nıusa‘afe diyorduk. Musa‘afeyi ya‘ni kendi kana'atına mugayir kana*atlara husumet göstermemek, bunları hoş görmek derecesini medeniyyet ölçüsü görmek çok doğrudur.«Ah­

m a k la r iç in lıa m u l o lm a k m u m lu n d e ğ ild ir , z ira a k ıls ız lığ ın e n h arız a lâ ­ m eti h a k k ı d a ’im a k e n d i tara fın d a (jör in e k v e n e fsin i h iç a ld a n m a z h is et - ın e k d ir » diyor . Marınetti L ondra da bir

conferance vermeye da'vet olunmuş ve mevzu* intihabı kendisine bırakılmış. Bu adam mevzu* olarak îngilizlerin kusurlarını şerh etmeyi al ­ ınış. Bir sa‘at mütemadiyen İngiliz milletinin reza’ilini, fazayıhım sayup dökmüş . İngilizler bunu saburâne dinlemişler ve conferance cinin cür’etini takdir etmişler. Böyle bir nutuk Fraıı- sada, İtalyada verilseydi nutku vereni berbad ederlerdi . Filhakika Îngilizlerin ve Artıerika - İdarin fikir ve vicdan hürriyyetine hürmetle - riııiıı derecesi çok yiiksekdir . Fikir hürriyye­ tine hürmet hür olmanın en birinci alâmetidir!

M ezm u rla r

Mezamiri Davud meşhurdur. Kitabı ırıukad- desde vardır . Fakat fena bir lisan ve üslub ile yazılmışdı. Bu def*a, kitabı mukaddes şir­ ketleri bu günün güzel tiikcesine Ibranice a s ­ lından nakl etmişler . 245 sahifelik güzel bir cild olmuş , çok şi'r enğjz parçalar var .

Y eııi T ürk M eem u ‘ası

2 inci sayısı çıkdı. Bu def'a daha çok sa - hifelidir. Daha mütenevvi‘dir ve daha m üte­ kâmildir. Mutaia*asının tavsiye ederiz. Tahlilini sonra yapacağız .

M u h ta sa r O p h talm oloçjie

Aziz muhibbimiz göz hekimi Nuri Fehmi Beyin bu unvanla Etıbba ve Tıb talebesi için çok faydalı bir kitabı çıkdı . 180 salıifeli ve 103 parça resimlidir. Tavsiye ederiz .

K İR A L IK A V R U P A ’] M E S K E N L E R

İçti had Evi nin 2 inci ve 3 üncü katlarında 2 da’ire kiralıkdır. 3 üncü katdakinde sıcak su teşkilâtı da vardır. Her gün , her sa‘at görıile bilir. Her ikisi de altışar odalıdır. Tele : 20865

Dr. Yorği Fotaki M avromatis

E m r a zı d a h iliy e

Beyoğlu Venedik Sokağı M

ö

Cuma ve cumartesinden başka hergün

2,5 dan 7 ye kadar. Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon : B. 4707

GLİSERO FOSFATLI ŞARK

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal edilmekdedir. Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu

Telefon : İstanbul : 78

Rafale de Parfum s

SO N N E T S

PAR LE Dr. AB . DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix : 100 piastres

K e p h a l g i n e

Kaşeleri baş ağrısı ve ber nevi* ağrı için müessirdir.

İetihad m b u lu n d u ğ u h a ‘zı y e r le r

“ İçtihad „ ın Istanbulda satıldığı ba‘zı yerler :

Kadı k ö y ü n d e Muvekkithane caddesinde

Tütüncü D ikraıı E fendi. K öprü ü zerin d e

M. K em al E fen d i, R iiyük Ada da İske­

le başında Tütüncü N iko E fen d i, Ü sk üd ar d a İskele başında Tütüncü İ lh a m ı E fe n d i1

Dükkânları

İSTANBUL

ÇİNKOGRAFHANESİ

Ankara caddesinde İlhami matbbaası iistünoe, her nevi* çinkograf işleri dikkat ve sür'atle

(3)

ABONNEM ENT

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolara Edition spéciale : 3 Dolars

A D R E S S E <ldjtihad» Constantinople Téléph : 20865 xxvmème ANNÉE 15 N o v e m b r e İÎ1Îİ2

İ ÇTİ HAT

Türkçe ve Fransızca

İLMİ, E D E R İ, İK T İS A D İ

N o : 357

V BONN EM AN

Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye için: 2 1,2, ‘lâ kâğıdlısı

5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda tçtihad Evi

Tarihi Te’sisi :

1904 — Genève Yirmi sekizinci sene

1 5 T e ş r in i san i IÎK52

T Ü R K F A Z İL E T L E R İ

HATIRALARIM

Kırk sene kadar evvel Korıyada bir Mevlevi dervişin yalnız mevlevî dervişliğine , yalnız Türklüğe değil bütün insanlığa şeref veren bir fazileti işidilmiş , Resmî Vilâyet gazetesi de yazmışdı .

Geçen zamanın uzunluğu bana bu muhterem dervişin ismini, şöhretini uııutdurmasmdan mü­ teessirim ; rna'amafih ( Konya )da bu gazetenin kolleksiyomıtıda bulunabilir.

Ba‘zan bir şahsa, bir a’ileye , günden giiııe ârtaıı sıkletine, şiddetine rağmen sessiz, sadasız yüklendikçe yüklenen yoksulluk bu dervişi pek zalimane tazyik ederek «Mal» denecek nesi varsa birer, birer satdırır. — hafızam yanılmayorsa— nihayet ; doğan bir çocuğun , yeni bir sefalet namzedinin ihdas etdiği mübrim ihtiyaç ile sat­ mağa mecbur olduğu tencereyi bir torba içine koyarak gün doğmadan dellâl dükkânına koşar.

O zamanlarda Aziziye Caıni‘inin yanında , bir kaç sene evvel Vali ( o zamanın sabık sadrı âzami ) Es‘ad Paşanın sanayi4 mektebi olmak üzre başlatup ikmaline muvaffak oiamadaıı Koııyadan kaldırıldığı için haleflerinin gördük­ leri feci* manzaralardan bir te’essür duygusu uyandıranıayan lâ kayd gözleri jönünde harap olan büyük binanın altı ve etrafı develere ve devecilere ücretsiz bir ahır , bir kervansaray olmuşdu .

İşte fakir derviş bıı develerin, arasından g e ­ çerken ayağına dolasan bir kemer ( içi keseli kuşak ) ı görür ve alır . İçinde bir çok para

bulunduğunu da ağırlığından anlayarak tencere torbasına koydukdan sonra evine dönmez, y o ­ luna devam eder, henüz açılmamış olan dükkân önüne çötnelerek, da’ima böyle ev eşyası sa t- dırmak suretile tanıdığı dellalı bekler . Dellal gelince :

« Yine pek acele bir mangır ihtiyacı zuhur etdı bunu ucuz , bahalı demeyerek bu sabah mutlaka sat»dedikdeıı sonra tencereyi torbadan çıkarır ve şu sözleri ilâve eder : « Ben buraya gelirken yolda bir kemer buldum , içinde epice para var sanıyorum , çarşı , pazar temamile açı- !up ortalık kalabalıklanınca, bunu kim yitirmiş ise bu dükkâna gelmesini i 'lan et. »

Kemer içindeki paraların eıı ziyade altını olacağını bilen dellâl, dervişin böyle kıymetli bir yitik bııldukdan sonrada tencereyi saldırma­ sına şaşar ve kemer nerede bulunduğunu sorar. Derviş tencere torbasının içinde bulunduğunu söylemekle beraber göstermek istemiyerek ve ( bir az sonra gelirim ) diyerek gider.

Derviş dükkâna avdetinde kemerin sahibi deveciyi dükkânda ve tencerenin bedelini della- lın çekmecesi üstünde bulur.

Deveciyi bir az istintak ederek kemer onun olduğunu anlayınca « Mahkeme’i şer‘iyyede isbat etmeniz iktiza eder » diyerek onunla be­ raber gidüp kemeri kadıya teslim eder • Deveci içinde bir çok altuıı lira bulunan kemer kendi - sinin olduğunu isbat ederek alır ve kıymetine bir had tayin edilemeyen bu fazileti galiba beş lira ile mükâfatlandırmak ister, fakat derviş:

(4)

5852 I ÇTTH AT

« Sen bu kemeri kayb etmesen ve onu ben bulmasanı bana beş lira değil beş para bile ver­ mezdin » diyerek kabul etmez .

* * *

Bu hadiseden bir müddet sonra Kastamuni de , Süriye Vilâyetinin " Süriye „ adlı Türkçe , Arabca Resmî gazetesinde okuduğum bir yazı - nııı me’âli de şöyle idi :

Rus işgalinden dolayi Tuna Vilâyetinden hicret edenlerden Süriye vilâyetine gönderilmiş olan bir Türk kafilesi galiba Şam kazasına tabi' köylerden birinde iskân olunurlar , aradan bir kaç sene geçer. Günün birinde bu Türkler, sa­ yısını unutduğum develere yükleterek Şam hü­ kümet konağına bir hayli buğday ve arpa geti­ rirler. Hükümet me’murları ile bu pak yürekli Türkler arasında şöyle bir muhavere cereyan eder:

— Bu zahireleri niçin getirdiniz? — A'şar borcudur.

— Siz mahacirsiniz yalnız a‘şardan değil sa'ir vergilerden de beş sene müstesnasınız.

— Bunlar şimdiki a‘şar borcu değil. — O halde?

— Memleketimizi Moskoflar zabt etdiği sene de biz harmanları kaldırmamış, fakat a‘şarı hü­ kümete henüz vermemişdik ; şimdi, çok şükür burada, Devlet, Millet sayesinde çiftimizi, ç u ­ buğumuzu yoluna koyduk , eski borcumuzu ödeyoruz.

•* ■* *

Sekiz sene kadar evvel Büyük Millet Meclisi kütüphanesinde bir çok cildli ve musavver, Fran­ sızca bir Cuğrafya kitabında Türk kabilelerinin maişet tarzlarına , temiz ahlâklarına da’ir bir hayli ma'lûmata tesadüf ederek müstefid ve mıif- tahir olmuşdum .

İsmini hatırımda tutamadığım ( zaten ben isimlerle tarihleri pek çabuk unuturum ) maruf AvrupalI seyyahlardan biri uzunca bir müddet Türk kabileleri arasında kalarak yakından vakıf olduğu faziletlerinden bahs etdiği sırada bore - lulardan sened almak âdet olmadığını ve ııâdi - ren alınan sened de mahza bore tarihini tesbjt eden bir kâğıd olduğunu , borcunu inkâr eden bir kimseye hiç tesadüf edilmediğini söliyordu.

* * *

Bir az düşünsem böyle Millî mefahir sırasına geçecek belki daha başka vakalar da hatılaya - bileceğim gibi bunların emsaline bizzat şakid olınuş bir çok zevat da tabi'î vardır.

Onlarda bildikleri böyle kıymetli vak'aları gazetelere bildirseler ve bunlar toplanup bir kıra‘at kitabı yapılarak meteplerimizde oku - dulsa çok eyi olur. Bir kavme böyle faziletler Harp ve istilâ zaferleri gibi kanlı şanlardan ziyade şeref verir .

Irkının temiz ve sağlam ahlakına i'timad ederek borçludan sened almamak asırlarca vaki1 olan tecrübelerle yerleşmiş bir teamül , Millî bir anana demek olur .

Fakrın Mevlevi dervişe tenceresini satdırdığı bir günde bulduğu altunları sahibine iade et - mekle beraber az çok bir bahşişi, bir namus ve fazilet mükâfatım da kabule tenezzül etdirmeyen ruh yüksekliğinde, en büyük Türklerden biri olan Mevlâna Celâleddinin mesnevisi terbiye - sininde medhali olsa gerekdir .

Düşman istilâsına uğrayan köylerinde vere­ medikleri ve kendilerinden başka kimsenin bil­ mediği , istemediği ve istemeyeceği mahsulat vergisini bir kaç sene sonra Şam Hükümetine ödemeleri, bunun (Kuran) m emr etdiği dinî bir vergi verilmesini bilmesinden neş’et etdiğin de şüphe yokdur. Çünkü kanunla, nizamla mü­ kellef oldukları diğer verği borçlarını vermiyorlar.

Kuran ve Mesnevi derken hatırladım . Ma ruf Matba'acı Mihran efendi Sabah gazetesinden evvel ( Tarik ) adlı bir gazete çıkarıyordu . Ben o senelerde Kastamuni de muhtelif vazifelere ilâveten Vilâyet gazetesininde muharriri idim . Bu Tarik gazetesinde İngiliz gazetelerinden ter- ceme edilmiş makale vardı :

Gerek İngiltere , gerek diğer mütemeddin memleketlerdeki kütüphanelerde bulunan ve sayıları milyonlara baliğ olan kitapları okumaya insanların pek kısa ömürleri kâfi olmadığından her hangi bir ilme, fenne, sanata ve bunların şu belerinden birine müntesib bir adamın ter - cihen okuması elzem kitabları intihab etmek üzre Londra da ihtisas erbabından büyük bir Oem'iyyet teşkil edilerek uzun tedkiklerden

(5)

i ç t i h a t 5853

sonra yazdıkları liste gazetelerle neşr edilmişdir. İşte hu listenin ilk sa tır ım la lıiisııü

a h lâ k iç in ( K ıır'an ) ve b ir a z a ş a ğ ı ­ la rd a ş i‘iı* iç in d e m e sn e v i o k u n m a sı ta v s iy e o lu n u y o r d u .

Bu makale ve listeyi aynen Kastamuni ga - zetesiıie nakl etdirdiğimi hatırlayotum.

Arzu edilirse Kastamuni kolleksiyonunda bulunarak îçtihad a dere edilebilir .

Erenköy 22 Birinci T. 932 EİJU Bekİl* H a zİlli

T E N A S Ü L ( FfiC O N B İT Ü )

BÜTÜN BİR ASRIN İNKİŞAFI , BÜYÜK BİR ÇINARIN DALLARI GİBİ AİLENİN BtR ADAM ETRAFINDA TEFERRUTJ

içtihadın 1 teşrinievvel 1932 tarih ve 354 numrulu nüshasında çıkan makalemde , Emil Zolanın hayatile, edebî meslek ve fikirlerinden mulıtasaran bahsetmiştim . Onun , daima birbir­ lerine zincirlenen eserler yapmış olduğunu ve herbir eserinin Cemiyet binasının « çürük direklerini, dahilî çukurlarını , yerinden oy - ııayan taşlarını velhasıl dışardan görünmemekle beraber bütün biııayi yıkılmak tehlikesine maruz bırakan bozukluklarını » gösterdiğini yazmıştım .

Şimdi, edebiyat Üstadları tarafından Zola- nııı en büyük şaheseri olarak tanınmış olan ve tercemesini bitirmek üzre bulunduğum « Dört İncil » serisinden « Tenasül » ismindeki eser hakkında bir parça tafsilât vereceğim :

Bu kitap uzun zamandan heri Zolanın zih­ nini işğal ediyordu . Memleketinde nüfusun günden güne azalmasındaki büyük tehlikeyi sezerek , bu husus hakkında geniş mevzulu bir eser yapmak isteyordu . Bir taraftan , zevci münasebetlerde gebelikten korunmak için alınan sakim tedbirleri , yatak komedya ve facialarını, ebelerin intirikalarını , doğmadan evvel ve doğduktan sonra öldürülen çocukları , opera­ törlerin rahim kesmelerini, zenginlerin ailele­ rini küçültmelerini, hodkâmlık ve durendişliği , velhasıl bir memleketin nüfusça tedennisini mucip olan bütün sebepleri ortaya komak , ve öteki taraftan da doğuran ve emziren anayı , çok çocuklu ailenin şan ve saadetini, çalışma ve sevgiden doğan neş’eyi tebcil etmek üzre bir plân yaptı. Derdin yanında devayi bulun­ durdu . Yıkıcı kuvvete karşı yaradıcı kuvveti koydu .

Ayni zamanda bu kitabın yalnız edebiyat mensuplarını değil , bütün halkı ve bilhassa kadınları alâkadar etmesini isteyordu . Onun için sadeliğe pek ziyade ehemmiyet verdi . « Kitabımın baştan başa nikbinlik , sıhhat, « kuvvet , sevgi , çalışma ve adalet destanı « olmasını isterim. Böylece , yirminci asrın « kapılarını açmış olacağını » diyordu.

Zola TENASÜLÜ Ingilterede yazdı, ve Fransaya avdetinde, kitabını matbaaya verdiği zaman eserin mefhumu hakkında gazetelere beyanatta bulundu: «Tenasül ıztırabııı çocuğudur. Ben « onu menfada yazdım . O kitabı vücuda getir- « mek için epi zahmet çektim ve çok vakit « kaybettim ... Düşmanlarım benim mahvıma " çalışırlarken , ben memleketime en eyi , en « hakimane ııasihatları veriyordum. Ben onun « yaralarına dokunmakla onların savdırılmak « çarelerinin aranılmasına hizmet ettim . Ve « memleketimin hayatını ve büyüklüğünü temin « eden Tenasülde güzelliğin destanını yaptım.

« Tomurcuk şirinse , açmış çiçek güzeldir . Ana « bakireden daha dilberdir . Ve ancak tabiî « hizmetlerini görmekle , yani doğurmak ve « emzirmekledir ki, kadın ruhunu açar, güzel - « Iiğini gösterir ve perestişe lâyık olur . Bu « öğretilmeğe değer bir hakikattir ... Bidayette « kitabıma ( Le Declıet = fira , zayiat ) ismini vermek isteyordum . Çünkü o zaman bazı « sınıflara mensup insanların bililtizam kısır * kalmalarını muahaze etmek tasavvurunda « idim. Fakat eserin kadrosu dar ve mevzuu « sıkıntılı olacaktı. Bilâhara bu mevzuu geııiş- « leterek daha şen, daha İnsanî bir şeklet ç e - « virrneğe karar verdim . . . Bütün namuslu

(6)

i ç t i h a t * kadınların, bfitfin valde ve zevcelerin benimle < birlik olacaklarını iimit ediyorum . »

Benim bu kitabı terecine etmekliğime saik olan en biiyiik sebep, eserin güzelliğinden ziyade faydalı olmasıdır. Unu okurken Victor Hugo nun bir hitabesi hatırıma gelmişti : « Ey zekâ- « 1ar. faydalı olunuz 1 bir şey’e yarayınız !

evi ve nafi olmak lâzımgelirken bıkmışlık « tasarlamayınız ! Sanatı sırf sanat için sevmek « ey id îr. Fakat onu terakki için sevmek evlâ « d ır. Hayalle mi uğraşmak isteyorsunuz ? I n -* sanlığın ıslâhın; tahayyül ediniz. Size rüyamı « lâzım ? Rüyanız mefkure olsun . »

Memleketimizin yaşamakta olduğu süratli inkılâp devrinde ilk önce yurddaşlarımızın en müstacel ihtiyaçlarını tatmine çalışmak icap ettiğine kailim 763,000 kilometro uıurabbaı vüsatinde bir toprağın sahibi bulunuyoruz. Nü­ fusumuz ancak on dört milyondur . Herbir kilo metro murabba -

ma 18 nüfus isa­ bet ediyor . Bu ııisbetin beş altı misline i b l â ğ ı mübrern ve za - rurîdir . Sonra , y i r m i seneden beri dah ilî v e

haricî pek biiyük değişiklikler görmüş , ve en nihayet dünya buhranının da sillesine uğramış olan milletimizin bedbinlik derecesini anlamak zor değildir . Ve bedbinlik insanlığın başına musallat olan en büyük âfetdir. Onun izalesine her vasıta ile çalışmak gerektir . O giderse memleket refah bulur , mamur olur , inkişaf eder , feyz ve ikbale kavuşur . Aksi takdirde hali berbattır. Binaenaleyh , her şeyden evvel umumî iztirap ve endişeleri teskin etmek ve halkımıza hayatın çetinliklerile miismer bir surette cenkleşmenin yolunu göstermek lâzım­ dır. İşte bunun içindir ki , Zolaıım Tenasülünü^ terceme etmeyi kendimce bir vecibe addettim. O kitap bir İncilden daha yüksektir. Onu asri bir Kuran mesabesinde tutmak caizdir. Maryan bir İslâm kadını gibi itaatli, sakin, merhametli,

5854

çalışkan, kocasına sadık . evlâdîi ayaline düş­ kündür. O eyi kalpli Matyönün dahi m üte­ vazı , namuslu , gayyur , kanaatli . ve eyiliği seven bir Anadolu evlâdından farkı yoktur . Bu iki genç parasız evleniyorlar , ve yalnız kalabalık bir aile değil, büyük bir malikâne de kurmağa muvaffak oluyorlar !

Tenasül güzel ve kuvvetli bir hayat k ita ­ bıdır . Hiçbir eser insana yaşamak tarzını on­ dan eyi gösteremez . İnsan hem kendi ve hem de başkaları için yaşamalıdır ; Her şeyi iste - ineli, her şeye teşebbüs etmeli ve her şeyde muvaffak olmaya çalışmalıdır. Tenasül, çalış- maktan yılmayan, istikbalden korkmayan ve hiç­ bir vakit doğruluktan ayrılmayan insanların er geç saadete erişmeleri muhakkak olduğunu gösterir . Tenasül , sonradan görme , hasis , kısır, muhafazakâr ve hotkâm kimselerin pren­ sip ve nazariye kisvesi altında gizlemek iste -dikleri acizlikle­ rini meydana çı­ kartır . Tenasü­ lün yüksek ve u l v î mef hu mu işte budur . Ba‘zı bedbin kimselerin Te - nasîilü okuduk -tan sonra şöyle bir miitaleada bulunmaları muhtemeldir: Hayat bu kadar meşakkatli iken, insanlar mütemadiyen birbirlerini yerken , dünyayı doldurmaya çalışmanın manası nedir? Gözümüz önünde az mı işsiz ve sefil var ? Bir­ çok harpler dünya sekenesinin artmasından olmuştur ; yoksa insanları boğaz boğaza mı getirmek isteniyor ? Evet vazifeler ve servetler bilıakkiıı taksim edilirse herkes refah içinde yaşar. Fakat kavilerin zayıfları ezmesine kim mani olabilir? İnsanlar hodbin , zalim, aç göz­ lü, haksız ve alçak olmaktan vaz geçebilirler mi ? Zola bütün bu itirazları ve hattâ başkala - rını da evvelden düşündü. Hepsini tetkik etti ve hepsine kuvvet ve talâkatle cevap verdi Doğru görüşlü sair, bedbin mantıkçıları yendi. Tenasülün müellifi hayatı bütün fenalıklarına

V r ► ► ► ► ► Ç i L G 1 N K A N A D L A R Şa‘ir söyleyor :

H er İçtih a d ım o ld u y ık ılm a / bir i ’tikad K ailli c e ın a d e eld i n ü fu z F tik a d la rım ; T itr e td i d a r h e sile ş u 'ıır a ltı ‘â le m i , Y akraışdır ‘a k lın ufk u n u ç ıly ııı k a n a d la rıı

18 Temmuz 1931 r i ’ i

A

A r , 3

(7)

i ç t i h a t 5855

rağmen bir ganimet addediyor. Onutı kederden ziyade safası olduğunu söyliyor . Her ne de yapılsa, insanların çoğalmasına mani o lu n a­ mayacaktır. Bu tabiatın bir kanunudur. Hattâ, bütün kâinatta yalnız iki kişi kalsa bile yine mukatelenin önii alınamaz. Yine Kabil Habili öldürecektir. Binaenaleyh hayat uğrunda cenkleş meyi bahadirâne kabulden başka çaremiz yoktur.

*rVV W

S i

YA.' î<A

ji

AA ,Vd<o tv».

U

/ÂKpL* u * t u 4***$ tT* ¿1 ■{ J ■VViTCç *. „ Ö44 ı r~ * i / *** \ Vv . <■ *** İT * }j j t 4M4, â İ t M İ ' t U ( A h # «At A \ li 9 V\ it İr At \ \ €tt

( Emil Zola nın el yazısı ]

Tercemesi: Memleketimin yalan ve haksızlık içinde kal­ masını istemedim , beni burada dökebilirler. Şerefini kurtarmaya yardım etdigimden dolayı Fransa bir gün bana teşekkür edecekdir .

TENASÜL HAKKINDA KM İL ZOKAYA YAZILAN BÎR MEKTUP

17 kânunuevvel 1899

Azizim Mr. Zola ,

Sekiz günden beri okumak ve yazmaktan

beni mahrum eden şiddetli bir griple yal - makta olduğumdan TENASÜH N henüz üçte ikisini okuduğumu size bildirmek için bir ânlık bir sükûndan istifade ediyorum . Onun ben de uyandırdığı takdiri bilâhare ırıufassalen yaza­ cağım . Fakat şimdiden sizi temin ederim ki , hiç bir kitabınızın beni onun kadar teshir ettiği, bağladığı ve galeyatıe ğetirdiği vaki değildir. O, kökleri, gövdesi ve yapraklarile ıııükem - mel bir insanlık ağacıdır; ve içinde ne kuvvetli bir Niisuğ kaynayor ! Tolstoi’n ( Resurrection = Basübadeluıevt) ini de okuyorum . Emin olu - ııuzki, bu sefer, mevzuun yeniliği, genişliği ve harekete gelen şahslara verdiğiniz hissiyat taşkınlığile büyük Rusu geçtiniz . Samimiye - time inanınız. Eserinizin etrafında, deniz tize rinde olduğu gibi sıhhat ve kuvvet verici bir güzel koku vardır.

Zamanımızda tenkid fikrinin noksanlığı, ve sanatın yüksek tezahürlerine karşı gösterilen biganelik en ziyade esef edilecek bir noktadır. Maamafilı TENASÜL yaşayacaktır. Çünkü o , güzelliği kadar zalim olan hayat hakkında ya­ zılmış en nefis kasidelerden biridir.

O sm an (Hali]»

İNTİKAL

T o k a d ı za d e S e k ili H eviıı « H ıızu ri H ilk a td a » a d ın d a k i k ita b ın ın so n u n a

y a zd ı ip

Felsefe ve kâ’inatı görüş cebhesi :

Mu'tekiddir, lâkin aklile de , hissile de bed bindir . Adil ve müşfiksin . bu faci'alr ne ? diyor . Hem âdil ve müşfik bir Allaha inan - makda , hem de kâ’iııatdaki zujırıu i'tiraf et - mekde ; bu iki zıddı te’lif edemiyor . Çünkü kâ’inata ve kanunlarına din zaviyesinden ba - kiyor, kâ'inatı kendi kanıınlarile muhakemeye almıyor .

Bu birinci fasıldaki düşünceler ...

İkinci fasıl; Aklın tereddiidlerini ve karan­ lıklarını yine aklın ve bilginin cevablarile ve

ıı n o t :

kâ’inatııı ebedî kanunlarile değil , evvelden musammem hazır bir iman ile susdurmakdan ibaretdir. Oyleki evvelki şüpheler ilin, mantık ve tefekkür usulde imha edilmemiş iken bu ikinci fasılda ( Allah ) bedihi olarak alınmışdır: « İnkâr edilirini gözle hurşid » « Zulmetde ııihaıı olurmu hurşid ? » deniliyor. Sahile 41 , 42. Ve hu ikinci kısın bir ıııutasavvif kafasile bitiyor..

Edebî ve bedi‘i cebhe :

Aklın ve insanın aczi mefhumları , Âdil Allahın huzurundaki fecayi1 ve bundan doğan bedbinlik: basit ve sade türlü türlü şekillerde tekerrür ediip gidiyor;

(8)

5856 I Ç T t H A T

Dil; osrıuııılı selikası içinde yine çok sade. Hamid deki ba‘zı koyu terkibler , imale ve zihaflar bunda yokdur.

Şi‘ir edası: Haraidi, ( Makber ) i çok oku- makdan doğan vt her katile Hamide pek ben­ zeyen bir şive . öyle, ki Hamidin i‘cazlı ve baş döndürücü derinliklerini aldıkdan sonra eski Osmanlı dilini bir az daha sadeleşdirmek şartile geride kalan şey: Şekib Beyin « Huzuri Hil - katda » manzumesinden ibaretdir. Mefhum da : ( Makber )deki fikirlerin mahdud bir parçasıdır.

İkinci fasıl : Birinci fasıldaki nazmın şart - hırını muhtevidir ...

« ölü » nün veznindeki manzumelerde de ayni his ve muhakeme ve ayni tarzı beyan

hâkimdir . Kezâlik , ayni mefhumların başka başka şekillerde tekerrürleri vardır .

Bu manzumelerin hepsinde şu müşterek ha- sisa var : Mefhum tekerrürleri şeklinde teker­ rür eden muhakemeler gide gide mu‘ayyen bir gaye dogurmıyor , perakende fikirler halinde kalıyor. Eserde «Vahdet » ve «Hareket» yokdur.

Benim görüşüm :

[Allah adaletli ve şefkatlidir, < >yle ise fa- cihalara neden razı oluyor? ] diye mübayenetler içinde döğiinüp çırpınacağımıza, kâ’iııatı kat'î ve değişmez kanunlarile kabul etsek ve muz - hm saheleri bu mı'isbet ve mıiayyen ziya ile aydınlatsak olmaz mı? 17 - 5 - 1929

F e y z u lla h S a e k l

TENKİD VE TAHLİL SÜTUNU

Ü L K E R

ŞaMri Feyzullah Sacid B. S : 78. fi: 30 k.

Feyzullalı Sacid Bey, sesi yeni duyulan bir şa'ir değildir. İki sene evvel Ömer Hayyam m 591 rubaisini manzum terceme ve neşr etdiği vakit onun himmet ve hizmeti, takdir olunmak lâzım gelmişdi. Fakat bu güzel terceme, benim o zaman ( Içtihad ) a yazdığım bir tahlil müs­ tesna olarak, hemen hiç bir taniıı hasıl etmeden sükût ve nisyan içine düşdü . Meselâ

x j ı o 3^33^ ö ^ j

x jf ö

L-'S “T ¿nt V.OL h jj y

. 4."jı s J*

rubaisini bakınız ne kadar zarif terceme etmişdir:

Sana baskın yapmadan kara yüzlü kederler Emr et sana kırmızı şarabı getirsinler 1 Sen altun değilsin ki seni gömdükden sonra Toprakdaıı çıkarsınlar, ey akılsız derbeder .

Öldükden sonra dirilmek lıaşr ii neşr olmak akidesile eğlenen bu ru b ai bundan daha güzel terceme edilemezdi. Fakat bizde emekler böyle zayi4 olur . Ömrünü K ü la h ederek bunları terceme eden Feyzullah Sacid Beyde, bir hayli para sarf ederek bunu basan Cihan kitaphaııesi

sahibi ‘Mihran Efendi de hiç bir fayda ve hattâ hiç bir aferin bile görmemişdir . Evet biz de emekler böyle zayi4 olur, halbuki bu emekler takdir olunsa sarf olunacak emekler yüz kat, bin kat artar. Fransız dostlarımdan , vaktile Mısırda Fransamn konsolosu ve şimdi Merakiş Devletinin Sultan nezdinde müsteşarı bulunan müsteşrik M. Artlıur Ouv, Hafız divanını naz- meıı diline terceme etdi. 278sahifelik ilk cildtabi4 Paul Geutner tarafından 1927 de basıldı. Hem terceme eden , hem basan maddî ve rna‘nevî âzirn istifade gördüler. Memleketimiz irfan ehline ne oldu! evvel böyle değildi. Bizde ilk hiirriyyet ve vatan fikir ve muhabbetini telkin edeli büyük adamımız , merhum N am ık K em al Beyin

O sm an lı T arihinin ilk cilz’ü bir haftaiçinde yirm i bin nüsha satıldı ve merhum Ebuzziya

Tevfik Bey hu cüzün ikinci tab‘ım çıkarmak üzre iken mfitevehhim Sultan Abdul Haınid , kendisine ver leıı bir jurnal üzerine kitabın ikinci basılışına mani4 oldu. Bunun böyle oldu­ ğunu bilenler çokdıır.Uzaman merhum Ebuzziya

Tevfik Beyin yanında kâtib ojaıı Hüseyn Efendi bunu yakından görenlerden ve berhayat, olan - hırdandır .

(9)

İ Ç T İ H A T 5857

Fırat nehri Harputun yanından ve Şak - şak boğazından yirmi beş metre irtifa'ından dökülerek, asırlardan beri, akup gitmekdedir . 355 numrulu ( İçtihad ) ın B ey a z K ö ıu iir makalesinde izah etdiğim veçh ile bu sukutı meyah binlerce beygir kuvvetinde elektrik

E n e g ie si husule getirmek isti‘dadıııdadır. Bu

su böyle akup gider. Halbuki biraz himmet ve dirayet ile tabi'atın, aleddevam zayi* olan bu kuvvetinden istifade ederek El'azizden Halebe kadar bütün kasaba ve köyleri tenvir etmek ve bunlara tahrik vasıtası vermek, Halebe kadar elektirkle işler bir demir yolu yapmak pek kolaydır . Bu hakikati Umumî Harp esnasında s ı n a ‘î ve İktisadî tedkik için Aııadoluyu kolaçaıılayan Alman elektrik mühendisleri ortaya koymuşlardı . İşte bizim ma‘nevî kuvvetlerimiz , ya‘ni akl , dimağ ve yürekden gelen kuvvetlerimiz de bu maddî, bu fizikî kuvvetlerimiz gibi güme gitmekdedir.

Bakınız edebî bir tahlil yazmak için elime aldığım kalem nasıl dağınık vadilere kaydı !

Feyzullalı Sacid Beyin Ü lk er i fikrî bir eııergie , fikri bir inşi‘a‘ temsil ediyor .

Ülker şa‘irin henüz çocukken ölen kızının adıdır . Baba şefkati onun yüreğinde alevle yanıyor ve terennüm ediyor:

Mavi gökler küçülmüş giilümsiyor gözünde Sükût bir penbe gonçe açılmayan sözünde . d ed ik d e ıı so n ra şu sa tır la r ı y a z ıy o r :

KIZIM TOPRAKIM

Ölümünden bir ay evvel, kızım kucağımda, bir çift lâcivert gözle bana bakıyordu . O ba - karken, içimde, eşyanın içyüzünü söyliyen bir s e s , onun varlığını bana bu şiirle terennüm ediyordu..

Onu ben , bu nihayetsiz varlıklar içinde bulamadığını A lla h ın bana görünüşü sanıyor­ dum . O görünüş yalanmış k i , yalan oldu ! Yaradışııı güzelliklerini söyliyen yı'izii, cennet gibi bir rüya imiş; rii’ya oldu!

Şimdi o ay topraklarda gömülü ! Şimdi o lâcivert gözler , buzlu cam gibi donmuş , yerin karanlıkları içinden göklerin derinliklerine bakıyor :

« Ben, nurun gibi gültimsiyordmn; gülüm­ sedikçe babama ve kâinata ebedî güzelliği söyliyordum.. Niçin, beni çürütmek ve gülen dudaklarımı paralamak istedin?»

Diyor, ve beyaz bir tumurcuk olan güzel vücudu beyaz bir örtü içinde iğrenç böceklerin hücumunu bekliyor !

Hem pıçak, hem ceza verirse Hâlik , Öldürene yazık, ölene yazık ! Ne katile hançer, ne de ceza ver ! Ne ölene sabır, ne de eza ver ! Adalet böyledir akla muvafık . Adalet budur ki Allaha lâyık : Bir damla göz y a ş ı, bir damlacık kan Dökmeğe olmasın hilkatte imkân !

Ve koca S a ‘di nin

¿ t y j j*m\j** CtU «T ( ¿ j j t • <£*i j. lij*

-Beyti bülendini andırıyor.

Bu kıt‘alarda Hayyauı m ruhu ve isyanı da var. D ü şü n e» M u sik i nin

Şerre de kadir olan Allaha kul olamam , Yalnız lıayre kadir Allaha gidiyorum . Karlı buzlu yollarda başım alev sarılı, Gıceleri yakarak sabaha gidiyorum .

kıt'asmın çaşnisiııi vermezdedir.

Yoklukda ne rahat ne ıııes'ud idim Ebedî bahtiyar pür sükût idim ! Niçin uyandırdın ağlatdın b en i.

Allahı böyle istintak ediyor , ona ahlak dersi veriyor. Bense 1989 da Londra da yazdığım bir manzumeyi şu kıt‘a ile nihayetlendirmişdim:

Şebi ‘ademde sükûn perver ü günüde iken Sürükledi beni bir mahşere kemendi hayat. Htıdııdsuz olan eşfakıma mücazateiı

Hududi mevtde oldum pranğa bendi hayat .

I /.tir a h adlı manzumesinde safdilâııe :

Ne zamana kadar sürecek zulum ? Ne zamana kadar yakacak ateş î Ne zamana kadar yanacak güneş î Ne zaman geberüp gider bu ölüm İ

deyor, doğmanın ölüm ihtarı olduğunu şa‘ir bilmek istemiyor. Ölümün tevellüd tarihile her

(10)

5858 i ç t i h a t

zaman alâkası olmayacağını şa‘ir anlamak is - İçmiyor. Şa‘ r tabi'atda mantık ve ¡raye ara - yor. Halbuki mantık insanların işidir. Gaye ve maksad mahdudlarııı ve mahdudluğun işidir

labi atın gayeleri yok belki merhaleleri v a r ­ dır . Şa'ir yine şu'urile şu hükmü veriyor :

Eşyayı okusan bilinmez yine Yazık hakikatin kitabı yokdıır , Bu varlık boğulmuş sükût içine Ebedî su’aldır cevabı yokdıır .

Hülâsa l i k e r de yavrusunu kayb eden bir kuşun yanık sesleri duyuluyor. Gözler ya­ şarıyor . Bu hadise yiirekden gelen seslerin eseri olur . Materıızede ve şa‘ir babayi ayni zamanda hem ta'ziye, hem tebrik etmek v a z ‘iy-

yetindeyiz . 7 Teşrini sanı 1932 A lt. İk i.

Ş İ 1 İ R

A V .M I .I İ İ

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:

1 enimde bir yara işler gibisin , titrerim rüzgârlar keder vermesin! Anneler beşikten der çocuğuna:

Acını görmesin gözüm âlemde . teselli demeksin bana son demde ! Bütün ümitleri yel alır gider, Tomurcuk açılır, sel alır gider, Anneler büyütür, el alır gider..

A iın ıc l K u tsi

L a co n iq u e épopée

Des jours impétueux et les nuits nonchalantes Marchèrent sur mon cieur comme sur le gazon

1,11 fleurirait la Mort par des blessures lentes Dt saignerait l’ennui tel un vide horizon . Sur mes tempes en feu tes vibrances violentes

V iv en t, o souvenir > sinistre diapason : Mon âme s’engrandeuille et la bonne saison De martyre verdit ses beautés accablantes . Vois-tu ces vieux sanglots, amère solitude? Ton rebec soucieux et ta viole rude

Eparpillent des chants surivres de mon sang. Comme l’albe éternel d’une vierge rêvée S étoile à l’infini mon regret renaissant, Et mon silence pleure une ode inachevée.

A B . IM.

G E R İY E B A K IŞ

Bir yıldırım hızile ömrüm yılları aşd ı.

Ne sürürüm pek çokdu ne gözlerim pek yaşdı . Şimdi sükûn içinde coşmayan damarlarım , Kurudu bağçelerinı , harab oldu bağlarım . Penbe karanfillerim , beyaz tenli zanbaklar , Hangi vuslatın şimdi matemini sayıklar ? Kim bilir kara toprak gözlerine perdemi , MısraMarı bozulmuş kitabeler yerdemi . Sevdanın rüzgârları hislerimi aldatdı , İçime diken saçdı gururmu kanatdı. Başka bir şey çıkmadı gözlerimdeki yaşdan , Bile bile bağrıma basdığım kara taşdan .

İsm a il Saf.t

SOLMAYAN GÜZELLİKLER :

w. — i. ı y

j öhA z—t

<s^

Mayedar olan kimse kendisini gösterici olmaz. Hiç bir kimse hiç bir zernan bağçevanın ba - şında gül görraenıişdir .

J-. li-îj-î 1 j S C tjrf- j . A l3 1«iXlJ ş Aj U. , i - '

Gayretden yandım, utandığımdan duman çıkarmadım. Allahın! ııaıııtıs ve Iıaysiyyet evine ateş düşdıi .

w—' -v ^ V* * jSC. y .

•---• X y ~ S ' J ' jT* 1.^ 1 1 t wA; y

Eıtrati fena olana iyilerin nuru te’sir e t ­ mez . N’â ehli terbiye etmek kubbe üstünde cevizleri durdurmak istemek gibidir .

E m razı A k liy e K o m p a sı

Bu ayııı altısında Bakır köyünde Akliye hastahanesiııde yapıldı . Mazhar Osman Bey braderimiz ve sa’y arkadaşları çok cazib mii - şahede ve tedkiklerini anlatdılar . Bundan bir kaç sene evvel top taşındaki hali ile bu günkü hali arasındaki fark müessesenin kat1 etmiş olduğu tekâmül yolunun büyüklüğünü sür'atla anlatır . Sıhhiyye Vekilinin de Mazhar Osman Beyin de himmetleri çok büyük olmuşdur. Her ikisini ve müessesenin ğenç. şeflerini yiirekden tebrik ederiz.

(11)

İ Ç T İ H A T 5859

C İ H A N I N Ş İ M D İ K İ İ N K İ Ş A F I

İSLÂ M LA Ç A R P IŞ M A L A R

Mütercimden bir kelime :

Bir AvrupalI mütefekkir tarafından yazılmış olan bu makalede salim ve musib görmediğimiz hükümler var - dır, fakat muharririn garaz ii ıvezden münezzeh olduğuna kani* bulunulunca hiç bir kelimesini terk veya tahvil etme­ mek lâzımdır. Benim kendi kana’atlarım çokdân beri ma‘- lûm ve şüpheden âzadedir. Yazısını aynen terceme ve karilerimize arz etmek, Türklerin ictihad hürriyyetine pek a‘lâ mütehammil olduklarını [ kendi kelimelerde Intolérant olmadıklarını ] Avrupaya göstermiş olmak ¡‘tibarile de doğrudur .

Fas mücahidi Abdülkerim in içtihadı kendi içti­ hadıdır . Bizim la’ik Cümhuriyyetimiz hareketinde mantıkî olmuşdur. İnsan istediği kadar âlim ve hekim olsun, istediği kadar kendisinin hür ve hür endiş olduğuna kani1 olsun , yine ecdadı ve isticdadî his ve içtihadların hükm ü nüfuzuna, şu'urlu, şu‘ursuz, tabi1 kalmakdan kur­ tulamaz . Bu satırlardan sonra tercememi serbestçe yapa - cağım , kari’lerim bu satırları okudukdan ve hatırlarında tutdukdan sonra Fransız mütefekkirin fikir ve içtihadını , içtihad hürriyyetine âlî bir hürmetkârlıkla, dinleyebilirler.

Avrupamn islâmla çarpışmaları , Tarilıde zaten büyük bir rol oynamışdır . Müslünunlar ( İspanya ) ya, (Afrika) nın şimaline , ( Mısır ) a , (Iran )a, ( Hindistan)m bir kısmına uzun müd­ det hâkim olmuşlardır . Bunların satvetlerile mübareze için AvrupaâJemi birçok Ehli Salib seferleri icra etuıişdir.

Bugün islimim siyasî hakirniyyeti Türkiye, Merakiş gibi bir kaç küçük hıttaya inhisar etmekdedir.Fakat ruhlar üzerine niifuzu(Çin)in münteha hududlarına kadar ittisa4 etmekdedir.

Son harpde Türkiye tarafından oynanan [ Avrupa için ] tueş’um rol ma'lûmdur ; kezalik Fas kıyamının Fransa ya ve İspanyaya m il­ yonlara mal olduğu da meçhul değildir .

İhtilâl reislerinden birini, Abdülkerim i mağ- lub etmek için meşhur bir Mareşal tarafından idare olunan bir orduya ihtiyaç hasıl oldu .

Müslüman re’is esir edildi ; fakat Merakiş de tam bir âsayişiıı takarrürü için çok zaman isteyecekdir . Abdülkerim in fikirleri ma‘lûm

-dur, çiinki müte‘addid mülâkatlarda, ezcümle,

E l P o p o lo unvanlı Italyan gazetesinde çıkan

mülakatında fikirlerini şerh etuıişdir .

Abdülkerim bu harbe dinî bir menşe’ atf ediyor ve te’min ediyor, ki Ispanyollar Isabelle Catholique i n , müslümanlığı tahribe da’ir beş yüz sene evvelki vasiyyetnamesinin bir kısmını icra etmek için bu harbe girişmişlerdir.

Muhtelif mülâkatlarda edilen işaretlerle ve müslüman zihniyyetiııe vukuf delâletile Ab - dülkeriııı in fikirleri ta‘yin edile b ilir. İşte bu fikirlerin takribi bir hulâsası :

« Benim vaz‘iyyetim şanlıdır , bir kaç sene evvel İspanya nın yüz bin kişilik bir ordusunu mahv etdim , mühimmatını iğtinam etdim , esirlerini bade etmek için nihayet İspanya kıralım dört milyon Peçete[*]fidiye’ı necat vermeye mecbur etdim . Nihayet İspanya, Merakişi işgal den sarfı nazar etdi .

« O zaman İspanyolları mağlub etdiğim ko­ laylıkla kendilerini de mağlub edeceğim ümi - dile Fransızlar aleyhine döndüm. (Fransa) beni mağlub etdi , fakat fransa ancak üzerime, Ma- reşallarının en mahirinin kumandası altında bir ordu göndermek suretile buna muvaffak oldu .»

«Düşman benden ne kadar korkduğunu gös­ terdi, çiinki benden sulh rica etmek için bana murahhaslar göndermek talebini red etmesi üzerine hükümeti az kaldı düşüyordu.

«Efal ve harekâtı bütün cihan matbu‘atı tarafından tescil olunan tdr şahsiyyet olmam , Britanya hükümetinin mu‘avenetine mazhar olan Yunan ordusunu Izmirde diğer bir m üs­ lüman Général mağlub etdiği günden beri pek korkunç olan Islâm satvetiııi temsil etdiğim - den idi .

« Hakikati halde, vaktik-, İspanyadan Hindis- tana kadar temadi eden müslüman Imperator - luğuııun varislerinden biri değilmiyim ? Ecda - dım, bir çok asırlar esnasında İspanya arazisinin büyük bir kısmım işgal ve temdin e td i, nitekim

['] Peseta İspanya sikkesinden bir frank kıymetin - dedir. Gümüş para bizim beş kuruşumuz demekdir.*|A.D.]

(12)

5860 İ Ç T İ H A T

Avrupanın mütebaki kısmını da temdin etmişdir. O zaman ııim barbar olan bir Avrupa nm bütıın talebesi, Endülüs Islâm Darülfünunlarında tah­ sile ve o zaman Byzance ile beraber mümessili olduğumuz Yunan - Roma medeniyyetini kitab- larımızda taharriye gelıııiyorlarmidi ?

Dünyanın her tarafına yayılmış olan iki yüz elli milyon müsliimanın bir re’isi ruhaniye ihtiyacı vardır . Ben niçin bu re’is olmaya -yım ? Ben esirim fakat mukadderatım , belki, henüz hitama erıııemişdir. [* * 2 3]

* * *

Müslüman Türkiyenin ahiren sahne’i vuku‘u olmuş ve olmakda bulunmuş olduğu vakFaDrla karşılaşdırıhrsa , Fas münaza‘ası büyük bir ehemmiyyet kazanır.

Ba‘zı kerre dedikleri gibi, top, L’ultima ratk» regum [ya‘ııi kıralların son delilinijteşkil etmez, muzaffer olmak isteyen mefkûrelerin son mudafaVi hakkını da teşkil eder .

Bu gün mfislüman Şark , kavmlerin diğer ilâhlar iııtihab etmek için , perestiş etmekde bulunmuş oldukları ma‘budları terk etdikleri nâdir devrlerdeıı birini geçmekdedir .

Tarihi âlemde islâmın oynamış olduğu mu­ azzam nüfuz ve te’sir rolü ma‘lûmdur . Miis - lümanlık, Tarihin meçhulu olan bir takım be­ devilere, fikir, hissiyyat ve tefekkürler vahdeti

[*] İçtihad ın 214 numrulu ve 15 teşrini evvel 1926 tarihli nüshasında Mücahid Abdülkerim » adlı baş ma - kalemizi okuyun bu müslüman kahramanın macerası çok müheyyicdir . Orada ez cümle şu satırlar okunur :

Aida vapuru demirini alup Casablanca dan uzaklaş­ maya başladığı zaman Abdülkerim in yanında Polis Müfettişi ile Sannes ismindeki tercüman zabit vardı . Büyük mücahid , günlerden , haftalardan beri boğazında tıkanub kalan heyecanını, ufukda, Afrika kıt'asının kayb olmaya başladığı bu nıü’essir ânda , zabt edemedi ve ya­ nında kimse yokmuş gibi , kızıl bir yatığın içinde batan güneşe karşı arabca şöyle bir hitabe irad etd i:

« Beden, senden uzaklaşdıkca, gönül toprağına yak - laşdı . Ey vatanını vücudum yabancı illere giderken , Allah şahiddir , ki ruhumu sana defn etdim Bu gün batan güneş yarın yine doğacakdır . Emin ol gömdüğüm ruh yarın kumlarından fışkıracak . Elveda1 ey vatan !

Elfırak ey Rifistan ! ».

veren ve bir kaç sene zarfında Roma împera - torluğunun bir kısmını feth ve ispanyadan tâ Gange nehri sahiline kadar mümted bir kişver te’sis etmeye kadir oldu .

Pek çok zaman sonra İ s ta n b u l un Türkler tarafından feth olunmasına müncer olan muh - telif vak'alar neticesi olarak bu büyük şehir islâmın merkezi olmuşdu . Emirülmü’minin in mukaddes sözü : Merakiş den Hind e kadar muhterem ve muta‘ kalıyordu. [1]

Bu suretle Islâmiyyet pek muhtelif ‘ırkların müfekkirelerini birleşdirmeye devam ediyordu. Bu zî satvet din namınadır, ki Hindistanm elli milyon müslümanı Ingiltere için pek tehlikeli bir blok teşkil ediyordu ve yine Islâm dini namınadır, ki, ¡‘tikadlarının hasmı sayılan hıris- tiyanlar üzerine Merakiş kabileleri saldırılabildi.

Halbuki eski Osıııanlı Imperatorluğunun varisleri, Türkiyede, ruhlarını birleşdirmekde bulunmuş olan dinî kuvvetlerden vaz geçiyorlar ve yerine, her dinin bigânesi olduğu ve yalnız her kavinin menafisini hisaba katan «Nationa - lisme » i ikame etmek da‘iyyesinde bulunu - yorlar. [2]

İdeallerini değişdirmekle ya'ııi i‘tikad vah­ deti üzerine mii’esses umumî bir vatanın yerine ırk vahdeti üzerine ıııü’esses mevzPî bir vatan fikrini koymakla Türkler şüphesiz yeni bir yola girdiler. Miitemeddin Avrupa bundan mulıak - kak suretde, kazanacakdır , lâkin Şark mem - lekelerinin bundan bir şey kazanmaları şüp - helidir, zirâ Ankara nııı principleri bütün Islâm âlemine yayılsavdı her İslâm memleketi yalnız başına kalmak zaruretinde bulunurdu . [3]

[ 1 ] Avrupa Harbinde müslüman Tiirkiyeye kurşun atan askerlerin bir kısmı da Fransız, İngiliz müslüman müstemlekeleri efradi müslımesi değilini idi !. A. D.

[2] Din , bir birlik vasıtası olmak kuvvetini çokdan kayb etmişdir. Üstad burada yanılıyor: Son büyük Harp, cümlesi bir dinde , ya‘ni İsevî olan milletler arasında oldu. 20 Milyon insan öldü ve sakat oldu! A. D.

[3] Zaten öyle i ıi . Herkes yalnız başına kalmalı ve kendi varlığını öz' kuvvet ve kıymetile muhafaza edebil­ meli. İçtihadın müdir fikirlerinden 6 incisini okuyun. A.D

(13)

i ç t i h a t 5861

Fas isyanı, socialistlerin himayesine mazhaı olduğu müddetçe devam etdi. Eğer sociaüstler dinlenmiş olsaydı, az zamanda Tunus ve Ceza’ir, hırîstiyanların tard olunmasını istihdaf eden bir isti lâ harbi tehdidi altına düşerlerdi. Socia­ listlerin böyle bedahetleri görmemiş olmaları keyfiyyeti bir i‘tikad ile «hypnotisé» olan ruh­ lar için en vazıh fikirlerin ne derece idrâk

edilemez ola bileceğini bir defa daha gösterir . Islâm âlemi, inkişafının henüz pek mahdud bir noktasında bulunmakla beraber M ü slü m a n lık yine büyük bir kuvvet teşkil etmekdedir ve bu kuv­ veti tanımamak AvrupalIlara bahalıya oturacakdır. Bunu bilmemiş olduğundandır , ki bir Ingiliz

Nazırı, Yunanîleri, Türkiye üzerine saldıra - rak , İsta n b u l a malik olmak ümidini Ingil -tereye kat‘iyyen ga’ib etdirdi .

* * *

Ruslara ve Balkan kavminin ekserine pek îa’ik olmakla beraber, umumiyyetle müslüman lar , ez cümle Türkiye müslümanlan bir çok muharrirler tarafından , harsden mahrum nîm barbar akvam gibi , politikanın ve Tarihin Cahili olarak nazara alınırlar . Onların içtihadı Etude Franco - Grecque isminde bir eserde ol­ dukça eyi icmal edilmişdir , işte onun bir fıkrası :

« Bu babda ne denilebilirse denilsin , İslâm, da’ima büyük bir yıkıcı olmuş ve olacakdır. Müslüman, Ku’rân m bütün ilimleri muhtevi olduğuna kanüdir, başka ilim kabul etmez. Vicdan hürriyyetini anif bir suretde red edicidir.[*] İslâmiyyet dünyanın üzerine düşen âsümanî âfetlerin en büyüklerinden biridir » .

Şüphesiz böyle şedid tenkid [Diatribe] lerin mü’ellifi , Ispanya tıın, Mısr ın ve Hindin i ‘eaz enğiz Islâm abidelerinden birini görmemişdir . Müslüman Darülfünunlarının Avrupa medeniy- yetinde oynadığı galib rolün cahilidir. [**]

['] Ahmed Riza Beyin «Tolérance Musulmane.) adlı kıymetdar risalesini okuyun ; bu hükmün ne kadar garaz- kârane ve boş kafa eseri olduğu çok barizdir. Evet böyle olan müslümaıılar vardır.Fakat bundan daha berbad luris- tiyanlar yokmu ? Bundan dolayi İsevîlik nuı'ateb olmaz , bununla beraber ınüslümanlığın İnğUisyonu olmaınışdır.

Bununla beraber yeni politikacılara rehber­ lik eden kitablar böyle cehaletlerle yazılır . Müslümanları Avrupadaıı çıkarmayı te’emmül etdiği vakit Ingiliz re’isi hükümeti galiba bu türlü kitablardan başka kitabları tanımayordu!

Şüphesiz , Türkler - ekseriya Ingilizlerin menfa‘atına olarak - Imperatorluklarının en güzel parçalarını , Bulgarya yı , Süriye y i, Mezopotamya yi , Filistin i, Mısır ı , Kıbrıs ı , Malta yı v. s.yi mütevaliyen ga’ib etdiler, fakat mütebaki arazilerini muhafaza etmeyi tasmim etmiş görünüyorlar .

Propagandasını Türkiyeye teşmil etmeyi isteyen bolşevik hükümeti Türkiyede hiç bir muvaffakiyyet elde etmedi. Çarların eski da - ‘iyeleri veçh ile , bolşeviklerin boğazlar ve İstanbul üzerine hırs nazarları , Türklere , bittabi1, derin bir ftimadsızlık ilham etmekdedir.

Fransa , Türkiye ile eski münasebatını yeııileşdirmek [ sıkı bir dostluk te’sis etmek ] için bundan istifade edebilirdi, fakat socialist­ lerin te’siri bütün haricî siyasetini takyid etmekdedir.

A SY A İLE Ç A R P IŞ M A T E H L> İD L E R İ

Sulhu daha az gayri mustakır kılmak mak- sadile ve sulh ü müsalemeti sağlaınlaşdırmak için Avrupada konğıralar, konferanslar ta‘addüd etdirilirken, belki Avrupa harplerinin tehdid - lerinden daha vahim tehlikeler Şakda büyü - mekdedir.

Ma‘lûmdur, ki küçük seyyaremizin 1 milyar 700 milyon sekenesi vardır . Bunlardan 500 milyonu beyaz, asırlardan beri kendi menfa'at- larına, her gün daha ziyade olarak, sefil ırklar ad edilen 1 milyar 200 milyon renkli evlâdı beşeri: Zencileri , Sarıları , ilâ âhirihi, istismar etmekdedir .

1**1 İlâve edeyim: Küre’i arz üzerinde ilk rasadhane nıüslümaniar tarafından İspanyada Seville şehrinde yapıl - mişdır. İlk Tıbbiye Mektebi Avrupada , yine müslüınanlar tarafından Italyanın Salerno şehrinde te’sis olıınmuşdur . Hak teslim olunmalıdır. J. W . Draper in History of the conflict betvveen Religion and Science adlı çok mu’teber ve munsif kitabında tafsilât var. Sahife 115. [ A. D. ]

(14)

5862 i ç t i h a t

Çok zamandan beri yarı esir halinde bulunan bu ahali bu gün eski efendilerini kabul etme - mek iddiasındadırlar. Hindistan ve diğer müs- temlikeler istiklâl talebindedirler. Sues kanalı vasıtasile Hindistan yolunu elinde tutan Misi* dahi istiklâl istemekdedir . Ç ili artık ecnebi nüfuzuna katlanmak istemiyor .

❖ * *

Avrupanın A s y a üzerine hegemoniasını muhafaza eden tesanüdii, bozulmuş bulunduğu nisbetde bu hegemonía sarsılmış bulunınakda - d ır. Avrupa Devletlerinin derin şıkak halinde bulunduklarını ve birleşmeye kabiliyyet leri olmadığım A sy a biliyor. Asya bilmiyor değil­ dir , ki beyazlar ya‘ni AvrupalIlar , Boxer 1er ihtilâlinde olduğu gibi Çin e beynelmilel bir hey’eti seferiyye, beynelmilel bir ordu artık göndereremiyeceklerdir .

Japonyalılar tarafından Rusların uğratıldığı ezici mağlubiyyet Avrupanın nâ mağlub olma - dığm AsyalIlara zaten göstermişdir.

Garbda olduğu gibi Şarkda da ba‘zı keli - meler sehhar bir iktidara malikdir «H in distan

H in d ista n lıla rın d ır » ‘ « Afrika Afrikalıla -

rmdır » gibi ba‘zı formüller , hiç bir imkân tazammun etmedikleri halde ruhları coşdurur- lar. Meselâ İngiliz hakimiyyeti olmasa Hindis­ tan ne olur?

Moğol Devleti devrinde olduğu gibi : Irk , din, dil i‘tibarlarile yekdiğerleriııdeıı temamen ayrı, sanayı‘sız, ticaretsiz ve lâ yenkati* yek- diğerlerile muharebe halinde bu kıraliyyetler kolleks iyonu Haïti, Liberia gibi müstemlike harpleri tesadüflerinin doğurmuş olduğu Zenci Cumhuriyyetlerinin hali de ma'lûmdur.

Şarklıların kabul etmeyi şiddetle arzu et - dikleri Avrupa miiesseselerinin değişdiricilik kudreti hakkındaki kuruntu dahi, bunu gördük, Türkiyeyi v e peygamberin kanununa tabi‘ mem­

leketleri bozmakla tehdid etmekdedir.

Hindistan hakimiyyetiııi tngilizlerin elinden almak daViyesinde bulunan altmış milyon Hindli müsliiman, imamlarını kaybetdikleri gün az tehlikeli olacakdır. Henüz müşterek i‘tikad ile muttehid bulunan bloc, çok geçmeden bir

insanlar gubarı [ ya‘ni cansız, emelsiz, ‘amelsiz insanlar sürüsü ] olur .

Biologia’î safhalar gibi siyasî safhaların da ancak merhale merhale geçile bileceğini unut- dukları vakit bir çok AvrupalIların, kurbanı oldukları hataları irtikâb etmekde vakı'a şark­ lılar pek m a'zurdurlar.

* *

Şarkın bu tekâmülü daha doğrusu bu in - kılâbı , ez cümle , son harp ile katiyyen,"feth edilmiş olan cihanın ticarî hegemoniasını mu - hafaza edeceğini iimid eden İngiltereyi rahat­ sız etmekdedir.

Ma‘lûmdur, ki zira‘î memleket olan Fransa ‘indelhace toprağının mahsulatile yaşayabildiği halde bilhassa sanayi* memleketi olan Ingiltere» mevadı gıda’iyye ve havayici zaruriyyesini haricden getirmeye mecburdur . Bina’en'aleyh Fransada bir az ihmal olunan müstemleke mes­ elelerinin İngilterede en mühim rol oynama - lan tabi‘îdir.

Şüphesiz Disraeli nin dediği gibi , Ingiliz müstemlekeleri Ingiltere için bir zenginleşme vasıtası teşkil eder, fakat müstemlekeler, Ingil­ tere için her şeyden evvel .bir yaşamak vasıta- sıdırlar. Zaten adaklıkla, cihanın mütebaki ek- samın,dan ayrılmış olan Ingilizler, müstemleke­ leri olmasa az zaman içinde kıtlıkdan , adala -rında, helâk olurlar . [*]

* * *

Pek alâka uyandırıcı bir konferansında sabık müstemlekât Nazırı olan Albert Sarraut Şark kavmlerinin Garb kavmlerine karşı, çok ırıüş - kiilâta uğramaksızın yapabileceği bir harbi pek tehdidkâr olarak derpiş etmekdedir.

Asyanın , icrasile , Avrupayi tehdid eder göründüğü ve bu recüli devleti şiddetli bir suretde telıyic etmiş olan müsellah mübareze- le r , mübarezelerin en korkunç olanları değil - dirler. İktisadî mübarezeler belki daha imhakâr olacakdır.

[*] Gıdaları Britania toprağının çıkardığı mevadı gıda’iyyeye münhasır kalsa Ingilizler ancak 58 gün yaşar

59 uncu gün birbirlerini yemeye başlarlar . İNGİLİZ KAVMİ adlı mütercem kitabımıza bakın. A. D.

( Müessis sahibi : Dr. AB. Djevdet ) Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin

(15)

T « Idjtihad »

Ltq, 1 pour chaque 3 cerdimètres de hauteur dans ,Qs colonnes de 1’ “idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ “Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon .

Tarif de publicité Qans

‘A KL İ S E L İ M

Meşhur Ralıib M e s lie r nin V o lta ir e ta­ rafından hulasa edilen bu eseri Dr. Abdullah Djevdet B. tarafından ba‘zı mühim haşiyeler ‘ilâvesile Tiirkceye çevrlmiş ve basılmışdı.

Arab harflerinin kaldırılmasından bir az evvel tab‘ı hitam bulan bu kitab ilk iki ay zarfında emsalsiz bir sür* ati e satılmış ve nus - hası azalınışdı . Bunun üzerine geçen sene ikinci def‘a ve yem Türk I arflerile de basıl - mışdır. Kitaba, mütercim, ba‘zı ma‘nidar re - simler ‘ilâve etmişdir ve bunlardan ilk basılış için yapılmış bir danesini aşağıya koyıyoruz .

Eski harflerle basılmış nüshalar azalmışdır 528 sahifelidir fi. 1 liradır. Yeni Türk harfle- rile basılmış nüshalar 135 kuruşdur.

M evcud k ila h la rı:

Kuruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 sahifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk harflerile) 135 Ralıib "Meslier„ııin Vasıyyetnamesi 20

Ruh ul Ekvam (eski harflerle) 274salıife 100 Dün ve Yarın ( » ) 254 » 100 İlmi ruhi ictima‘i ( » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski

harflerle ) 509 sahife'i 150

Giullame Teli 100

Dilmesti’i Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi alılâkiyye ve Din(Eski harflerle) 25 Karlı Dağdan Ses(AB. Djevdetin Şi‘irleri)100

Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 sah ifelik 100

Asırların Panoraması ( Eski harflerle ,

resimli). 246 sahifelik 100

Felsefe’i istibdad ( Eski harf )Alfieri nin,

resimli 272 sahifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Tiirkceye - tercümeleri.(Eski harflerle)resimb âdi îildlilöü

a*lâ kâğıdlı, a‘lâ cildli ve imzalı 500

Düşünen Musiki 50

Avrupa harbinin Psikoiocyası (Eski harflerle)

resimli, 708 sahifelik 100

Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50 ‘Ameli Ruhiyyat 223 sahifeli 100

İngiliz Kavun 150

Dimağ ve Melekâti 'akliye [Resimli] 250 İlıtaı* : Haricdeıı siparişlere yüzde yirmi nisbetinde ta‘ahhııdju irsaliyve ücreti zam olunur. Siparişlerle beraber posta havalesi gönderilir. Havalenamenin vüsulu günü iste­ nilen kitab ta'ahhudlu olarak postaya verilir. (İçtihat) abonelerine yüzde 20 nisbetinde iskonlo

yapılır. Yahut ta‘ahhüd;lü posta ücreti alınmaz.

C um huriyet M ücellithanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz » ittisalinde . Ki­ taplarını hem .netin bir suretde, hem mutedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesi dir

(16)

BıUıin

«

classique

»

kitaplarla diğer ııeşriyyatı ne mektep levazımınızı

almak için

İ s la ııb ııld a B ey o ğ lu is tik lâ l c a d d e sin d e 4 « 0

numarada:

LA G R A N D E L Î B R A Î R Î E MO N D Î A L E

Müessesesine miiraca'at ediniz

Ş - n k i Karilan «mi büyük v e ç e şid le r i e n iy i in tib a lı e d ilm iş kitabhaııeüidir.

Telefon: Beyoğlu: 2918

T ü r k iy e SANAYİ* v e M A ‘A D İN B A N K A SI

Fabrikalarına ait

Y E R L İ M A L L A R P A Z A R I

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon : 20517

Mağazada tnünhasiren bankaya merbut fabrikalar ma'mulâtından ipekliler ve döşemelikler yünlüler, battaniyeler, kostümlük» kıımaşlari, şallar, eklim endiller, ince ve kalın bezler, metin ve zarif bavulu, çanta, kunduralar ve saire topdan ve perakende olarak satılır.

HEREKE MENSUCAT FABRİKALARI MA'MULÂTI

Satış mahalleri:

Yalnız topdan

,

Herekede Fabrika merkezi, İstanbul ve Ankara da

YERLÎ MALLAR PAZARLARI

Perakende için İstanbulda Bahçe kapıda birinci vakıf han altında

YERLİ MALLAR PAZARI

A ıık a ra d a Ç ocu k S a r a y ı ca d d e sin d e

Yerli mallar pazarile İstanbul ve sa’ir vilâyetlerdeki bilumum kumaşa mağazalarından ve terzilerden talep

ediniz-T . C.

E M N İ Y E T

S A N D I Ğ I

Türkiyenin en eski milli bir müessese'i mâliyesidir . Muhtelif müddet ve fa'izle tevdiat kabul ve Mücevherat ve Altın ve Gümüş ve Emlak mukabilinde mutedil şeraitle para ikraz

eder. Merkezi idaresi Cagaloğlunda kâin dairei mahsusadır . H içbir yerde şubesi yoktur.

S A T t E

H or nevi* te n v ir a t ve k n v v e ’i m u h a r r ik e te’s isa tın ı , m o t ö r le r i, al Atı b e y tiy y e y i ti - 1 8 a y v a ‘d e ile , v e r e s iy e y a p a r v e sa ta r .

T e le f. B. 4 8 0 0 İsta n b u l 2 4 3 7 8 Öksürük ve boğaz hastalıkla! i

O x y m e n t h o l

P E R R A U D İN Pastillerini alınız

O s m a n l ı B a n k a s ı

b a n q u e o t t o m a n e

Sermayesi 10 milyon Ingiliz lirası.

Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36 Türkiyenin her şehrinde şu‘beleri vardır.

Referanslar

Benzer Belgeler

sınıf Ünite VIII Konularının Okul Bazında Başarısı (%) 240 Grafik V.7.iii.37 Ortal sınıfı bitiren öğrencilerin Nota Dili'ni tanıma başarısı(%) 241 Grafik V.7.iii.38 Orta

Sosyal hizmetler bakımından çok ileri durumda olan Almanya'da son yıl- larda klinik, hastane, bakımevleri gibi pek çok sağlık binaları inşa edilmiştir.. Son yıllarda

Bununla be- raber 2290 sayılı kanunun 7 inci maddesi beş yıllık imar programı na dahil yerlerdeki arsa sahipleri- nin inşaat ruhsatiyesi istemeleri ü- zerine

[r]

Sırayla seleksiyondaki ilerleme, her bir özelliğin seleksiyonu için ne kadar zaman harcandığına ve seleksiyon uygulanan özellikler arasındaki genetik korelasyona

finansmanının dar bağaza girmesine neden olmuştur.. Türkiye' de konut üretiminde girişimci olarak; özel kesim, kooperatifler ve kamu kesimi olmak üzere 3 grupla

Avrupa için uluslararası göç konusu, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yoğunluk kazanmaya başlamış, bu durum bir taraftan Avrupa ülkeleri arasında

maddelerinin birlikte yorumundan çıkan sonuç, İnsan haklarına ilişkin uluslararası antlaşmaların, anayasal değerde hatta uluslarüstü hukuk kuralı olarak, Türk