• Sonuç bulunamadı

LAODİKYA KRALİÇESİ Selma Maden Avcu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "LAODİKYA KRALİÇESİ Selma Maden Avcu"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

LAODİKYA KRALİÇESİ Selma Maden Avcu

(2)

CİNİUS YAYINLARI ÇAĞDAŞ TÜRK YAZARLARI | ROMAN Babıali Caddesi, No. 14 Cağaloğlu - İstanbul

Tel: (0212) 5283314 — (0212) 5277982 http://www.ciniusyayinlari.com

iletisim@ciniusyayinlari.com Selma Maden Avcu LAODİKYA KRALİÇESİ BİRİNCİ BASKI: Ekim, 2012

ISBN 978-605-127-513-0 Baskı ve cilt:

Kitap Matbaacılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.

Davutpaşa Cad. No. 123 Kat 1 Topkapı, Zeytinburnu

İstanbul Tel: (212) 482 99 10 Sertifika No: 16053

© SELMA MADEN AVCU, 2012

© CİNİUS YAYINLARI, 2012 Tüm hakları saklıdır.

Bu yayının hiçbir bölümü yazarın yazılı ön izni olmaksızın, herhangi bir şekilde yeniden üretilemez,

basılı ya da dijital yollarla çoğaltılamaz.

Kısa alıntılarda mutlaka kaynak belirtilmelidir.

Printed in Türkiye

(3)

Laodikya Kraliçesi

Selma Maden Avcu

 8

(4)
(5)
(6)
(7)

f Eşim Ali Avcu’ya Kız kardeşim Fadime Mert’e Saygıdeğer beyefendi Mehmet Ali Bey’e

Eğitimci gazeteci Tevfik Tortamış’a Fotoğrafçım Caner Oğuzhan’a Ve çizimleri için Vildan Erdog’a Emeği geçen dostlarıma teşekkür ediyorum.

Denizli’nin antik değerlerini gün yüzüne çıkarmak için geceli gündüzlü çabalayan kazı hocalarına, arkeologlara, arkeoloji

öğrencilerine ve tüm tarih emekçilerine armağan olsun.

(8)
(9)

K ahramanlar

1. Şerinşah: Kral 2. Laodikya: Kraliçe

3. Sinipus: Laodikya’nın Oğlu

4. Latinya: Halk Bölümünde Yaşayan Kadın 5. Perinya: Latinya’nın Kızı

6. Tirinya: Latinya’nın Oğlu

7. Minator: Dört Boynuzlu Hayvan 8. Asisiz: Kraliçenin Hizmetçisi 9. Antikos: Başgladyatör

10. Adiemus: Hekimbaşı

11. Anesis: Asisiz’in Erkek Kardeşi 12. Pirsaz: Kraliçenin Ağabeyi 13. Afisas: İnşaat Ustabaşısı 14. Erenist: Tüccar

15. Nerimus: Evli Soylu Kadın 16. Marikus: Nerimus’un Eşi

17. Sivinya: Olympos’un Annesi Ve Kralın Kızı 18. Olympos: Kralın Erkek Torunu

19. Klinsia: Zehirli Ağaç

20. Zavesi: Mektup Taşıyan Ulak 21. Konficyus: Elenen Yarışmacı 22. Kenosis: Kazanan Yarışmacı 23. Hazesus: Soyluların Ulağı

(10)

24. Sarissas: Sinipus’un Gelin Adayı 25. Sirina: Saraydaki Askerlerin Komutanı 26. Kavansi: Kraliçenin Güneydoğudaki Sevgilisi 27. Evenist: Pirsaz’ın Oğlu

28. Siyusu: Halk Bölümünde Kız

29. Sevinnaz: Saray Bahçesinde Yaşayan Kadın 30. Ariemus: Olympos’un Babası

31. Sertinya: Soylu Erkek

32. Kahrensa: Sarayda Devlet Adamı 33. Hanefi: Sertinya’nın Ölen Eşi 34. Arsenya: Sarayda Asker

35. Sevilay: Halk Bölümünde Kadın 36. Kurke: Sevilay’ın Oğlu

37. Hasenem: Sevinay’ın Babaannesi 38. Sevinay: Hasenem’in Kız Torunu 39. Lavinya: Kraliçenin Ablası 40. Hadelnet: Hırsız Erkek Çocuk 41. Celel: Hırsız Erkek

42. Servinya; Lavinya’nın Kızı

(11)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 11

Ö

NSÖZ

Antik dönemde gözyaşıydı aşkın simgesi. Tanrıların buyruğu ile savaşa giden erkeğinin ardından kim daha fazla gözyaşı dökerse, kim gözpınarlarından sızan damla- cıklarla gözyaşı şişelerini daha fazla doldurursa, kocasını en çok seven kadın olarak baş tacı edilirdi.

Zırhlı giysileriyle, başlarının ortasından alınlarına uza- nan miğferleriyle çıktıkları arenada kurbanlarını parça parça eden gladyatörlerin aşkı, kılıçlarından damlayan kanda dile gelirdi.

Krallar, sevgilerini kadınları adına kurdukları şehir- lerde ölümsüzleştirirdi.

Bergama Kralı II. Eumenes’in, efsanevi kahraman Telefos’un güzel karısı Hiera adına Çökelez dağının eteklerindeki şifalı sıcak suyun kaynağında Hierapolis’i kurması, Hiera’nın dillere destan güzelliğine saygının bir ifadesiydi.

(12)

12 | Selma Maden Avcu

Seleukos Kralı II. Antiokhos’ın, karısı Kraliçe Laodikya adına Hierapolis’den bir asır önce Laodikya’yı inşa etmesi de krallara layık bir aşkın armağanıydı.

Laodikya…

Kimine göre Helenistik dönemden Bergama Krallığı’na, ardından Roma İmparatorluğu’na uzanan bir ticaret şeh- ri…Kimine göre ilk dokuma tezgahının, ilk su kanalının, ilk hamamın kullanıldığı bir zenginlik şehri…

Sütunları taş, tiyatroları antik eser olarak görmeyip, oradaki yaşamı gönül gözüyle irdeleyenlere göre ise müthiş bir yaşam şehri.

Kral, kadını Kraliçe Laodikya’ya yürekten aşık. Kraliçe Laodikya’nın aklı tüccar Kavensi’de… Saray mutfağının yağız delikanlısı Tirinya’nın Asisiz’e bağlılığı, sevdanın sadece krallara, kraliçelere, soylulara ait olmadığının, yoksul mahallerinde de kök salabildiğinin bir kanıtı…

Kısacası, ‘Laodikya Kraliçesi’ adıyla ilk bölümünü okuduğunuz bu eser, sizi bugün profesörlerin, doçentle- rin, arkeoloji öğrencilerinin şehir olarak sırrını çözmeye çalıştıkları Laodikya’nın güç, aşk, rüya ve hayallerle dolu gizemli dünyasına götürüyor.

Gazeteci ve köşe yazarı Selma Maden Avcu’nun en- gin yazı deneyimi ve yüzlerce yıl öncesine uzanan düş yolculuğu ile kaleme aldığı bu eser, antik dönemden başlayarak günümüze kadar uzanan ve asırlara yayılan Egelilik kimliğinin gelişimine de ışık tutuyor.

(13)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 13

Soluksuz okuyacağınızı umduğum bu eserin hazır- lanmakta olan ikinci, üçüncü ciltlerinde de aynı sıcaklığı bulacağımız umuduyla, ilk kitabını edebiyat dünyasına kazandıran Selma Maden Avcu’yu kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

Eğitimci-Gazeteci Tevfik Tortamış

(14)
(15)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 15

L aodikya'da Yaşamak

Laodikya, yeşilin bütün renkleri, kahverenginin tüm tonları, gökyüzünün mavi derinliklerini şifalı sulara yan- sıtan gizemiyle yüksek bir tepeye kurulmuştu.

Tepeden aşağıya doğru, dağlardan gelen çay, aşağıda ovalardan uzanıp gelen, soldan sağa doğru akan bereket- li büyük çayla birleşiyor, yağmur sularını da içine alarak yolculuğuna devam ediyordu. Tepeden gelen çayın so- lunda Laodikya Krallığı kurulmuştu, sağında soylular yaşam sürmekteydi. Büyükçay’ın alt tarafı ise halka aitti.

Halkın yaşadığı evler çay boyunca tepenin eteklerine ka- dar uzanıyordu. Soyluların bir kısmı yuvarlak yapılı, bir kısmı üçgen çatılı evlerde, bir kısmı da sarayın bahçesin- deki kulübe şeklindeki evlerde yaşam sürüyordu. Sarayın girişinde halkın ve kraliyetin toplandığı büyük meydan, bahçe ve yukarıda arena vardı. Bolluk içinde yaşayan ve

(16)

16 | Selma Maden Avcu

bereketli topraklarıyla dikkat çeken bir şehirdi. Komşu ülkelerden, güçlerinin haşmetini yansıtan kaslara sahip köleler tarafından taşınan sandıklarca altın para, şehre daha fazla zenginlik katıyordu.

Krallıkta, zengin ve ihtişamlı bir yaşam hüküm sü- rüyordu. Şehrin sol bölümü tamamen krallığa aitti.

Girişteki meydan önemliydi çünkü burada suçlular ve hırsızların kesilen başları direklere asılarak krala karşı gelmenin sonucu halka gösterilirdi.

Krallığın bahçesindeki toprak koyu kahverengi ve çok verimliydi. Olağanüstü iri yapraklı, yoğun kokulu, açık pembe ve kırmızı güller boy gösteriyordu. Koyu yeşil yapraklı kocaman zeytin ağaçları, iri, uzun, siyah ve sarı zeytin taneleri ile yaşam kaynağıydı. İncir ağaç- larının büyük meyveleri vardı. Çok fazla zeytin ve incir ağacı bulunuyordu. Yol kenarlarında koyu yeşil yapraklı ve bodur, pembe çiçekli zakkumlar, Laodikya şehrinin her tarafına yayılmış, dağlar adeta zakkum çiçekleriyle kaplanmıştı. Zakkumlar, kadınlar arasında çok kıymet- liydi. Yaprak ve çiçeklerinden elde ettikleri karışımları, el, yüz ve vücut bakımında kullanırlardı. Şifalı bitkilerin de yer aldığı bahçede özel bir çiçek daha vardı ki, sadece krallığın bahçesinde yetişirdi. Bu çiçeği korumak için bahçe taş duvarla çevrilmişti. Çok özel olan bu çiçek, insan ömrünü uzatırdı, çok değerliydi. Üç yapraklı be- yaz çiçeğin ortası mor ve sarı tohumluydu. İncecik bir duruşa, kısa boya, koyu yeşil, oval uzun çanak yaprak- lara sahipti. Her taraf yeşillikti. Çok bereketli topraklara sahipti bu şehir. Krallıkta çok sayıda oda, büyük bir

(17)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 17

mutfak, geniş yemek bölümleri ve yaşam alanının tam ortasında koruma altına alınmış nadide bir çeşme vardı.

Çeşmenin suyu çok şifalıydı. Çeşmenin ilk aktığı çanak bölümündeki suyu sadece sarayın asilleri içer, yerde akan bölümünü de sarayda çalışan köleler kullanabilirdi.

Sarayın dışına; ormana akan akıntıdan da, gizlice halk faydalanırdı. Ormandaki bütün canlılar da bu sudan içerdi.

Sarayın tepeye doğru uzanan arena bölümü farklı işlerde kullanılırdı. Halktan zorla toplanan çocuklar, burada savaş oyunlarıyla eğitilirdi. Satın alınan köleler yine buradaki kafeslerde tutulurdu. Arenanın tam uç kısmında, iki metre uzunluğunda, bir metre yüksekli- ğinde beyaz bir mermer vardı. Bu mermerde insanların ve hayvanların başları kesilirdi.

Krallığın içinde büyük bir tiyatro salonu bulunmak- taydı. Yuvarlak görünümlü çok sayıdaki oturma yeri yükseklik de sağlıyordu. Tam ortada sahnesi, seyircilerle sahne arasında sekiz arşın kadar bir boşluk ve sahnenin içinde bir kapı mevcuttu. Bu tiyatroda kanlı gösteriler sergileniyor, çok canlar yok oluyordu. Eğlencenin mer- kezi de burasıydı.

Şehrin sağ tarafındaki soylular halkın içinde bulundu- ğu fakirliğin farkına varmayıp her şeyin normal gittiğini düşünürdü. Soylular oldukça kalabalıktı. Bolluk içerisinde eş ve çocuklarıyla saraydan ve halktan farklı bir yaşam sürmekteydiler.

Şehrin ortasındaki meydanda pazar kurulurdu. Krallı- ğın çevresinde yaşayan köylüler ve yakın şehirlerdeki halk

(18)

18 | Selma Maden Avcu

bu pazar yerine alışveriş yapmaya gelirdi. Pazarda kahve- renginin değişik tonlarında ve yeşil kumaşlar satılıyordu.

En canlı renk kiremit kırmızısıydı. Dokuma, iplikler, pabuç, entari ve canlı küçük hayvan satılırdı. Pazar halka aitti. Halkın saraya ve soyluların yaşam alanına ulaşması oldukça zordu. Ortada akan Küçükçay’dan köprülerle ge- çiş sağlanırdı. Halk, açlık ve yokluk içinde, zor bir yaşam sürüyordu. Ocaklarında kaynatacakları bir avuç unları bile yoktu. Çocuklar açlıktan ağlıyor, anne ve babalar çaresizlik içinde izliyor, yaşlılar da açlığa dayanamayıp ölüyorlardı. Pişirecek ve yiyecek bir lokma yemek olma- dığı için ocaklarda sadece su kaynıyordu. Kral, halkın bu duruma geldiğini görmüyor, soylular da kraldan korktuk- ları için olup bitene müdahale edemiyordu. Durumlarını şikâyet edip düzeltmesini isteyecekleri hiç kimse yoktu.

Dört yaşına gelen güçlü ve sağlıklı erkek çocukları sarayda savaşçı yetiştirilmek üzere kraliyete toplanır- dı. Bunlardan bir tanesi de dört yaşındaki Tirinya’ydı.

Babasız büyüyen Tirinya, annesi Latinya’nın tek erkek çocuğuydu. Ablası Perinya on dört yaşında, altın sarısı örgülü saçları, çilli pembe yanaklarıyla, kulaklarını örten, boyundan bağlamalı şapkası ile çok güzel bir kızdı. Kralın adamları parmaklıklı kafeslerle erkek çocuklarını topla- maya geldi. Herkes gözyaşı ve korku içinde, ellerinden hiçbir şey gelmediği için çaresizlikten ağlıyordu. Kralın adamları karşı gelen olursa onu da alıp idam edilmek üzere saray hapishanesine götürüyordu. Tirinya’nın zorla kafese konulduğunu gören Perinya ve annesi Latinya çaresizce çok ağladılar. Güçsüz ve çaresiz oldukları için

(19)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 19

ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Krala karşı gelmeleri olanaksızdı. Latinya, gözyaşlarını yüreğine akıtarak, artık tek varlığı kalan Perinya’ya sarıldı. Trinya ailesinin neden ağladığına anlam veremese bile o da ağlamaya başlamıştı.

Zorla anne ve babalarından koparılan çocuklarla birlikte saraya götürüldü. Toplanan erkek çocukları sarayın de- ğişik bölümlerinde yaşam sürerdi. Tarlalarda, ahırlarda ve mutfakta çalışanlar tarafından büyütülürlerdi. Tirinya mutfak bölümüne verildi. Mutfakta çalışan hizmetçiler ona çok iyi baktılar. Orada çok mutluydu. Büyüdükçe elinden gelen her işi sevgiyle yapmaya gayret etti. Çok çalışkandı, yorulmak nedir bilmezdi.

Laodikya’da olağan yaşam sürerken şiddetli bir sallantı oldu. Gökyüzünde oluşan üçgenimsi siyah bulut, her za- manki gibi felaketin habercisi oluyordu. Bir anda sallanan şehri, korku ve ağlama sesleri kapladı. Ama deprem bit- tiğinde hiç kimseye bir şey olmamıştı. Ara ara olan dep- remler halkı korkutuyor fakat şiddetinin azlığı nedeniyle endişeleri fazla olmuyordu.

Kral Şerinşah iyi yürekli, merhametli, sevgi dolu bir ruha sahipti. Sakin görünümüyle karşısındaki kişiye güven verir, halk onu çok severdi. Kraliçe Laodikya, Kral Şerinşah’ın ikinci karısıydı. İnce, uzun boylu, uzun kahverengi saçlı, pembe yanaklı, simsiyah gözlü, kırmızı dudaklı, dolgun göğüslü idi. Bütün kadınları kıskandıran olağanüstü bir güzelliğe sahipti. Yürüdüğü zaman uçan bir melek gibi ayak izleri görünmezdi; narin ve hassas görünümüyle kraliçe olmayı hak ediyordu.

Kraliçe, Laodikya şehrinin sağında yaşayan soyluları

(20)

20 | Selma Maden Avcu

pek sevmiyordu. Çünkü onlara hükmedemiyordu. Soy- luların sözcüsü olan ağabeyi Prisaz ile de arası çok iyi değildi. Oysa Kral Şerinşah kayınbiraderi Prisaz’ı çok se- viyor ve ona güveniyordu. Prisaz çoğu zaman kız kardeşi ile kral arasında kalıyor, bulunduğu konumu korumak için çok gayret sarf ediyordu.

Kraliyette sık sık şölenler düzenlenir, eğlencede sınır tanınmazdı. On arşın uzunluğunda, yedi arşın geniş- liğindeki büyük masaların üstü üzüm, kuru incir gibi çeşitli yiyeceklerle doluydu. Bu eğlencelerde şarap içilir, danslı gösteriler olurdu.

Şehrin meydanında askerler ve halk toplanmış, oku- nan bir kararı gözyaşlarıyla dinliyorlardı. Halktan bir erkek, tavuk çaldığı için kral tarafından idam ile ceza- landırılmıştı. Karar herkesin gözü önünde uygulandı ve kesilen baş, geçirildiği kazıkla birlikte meydana dikildi.

Bedeni de arenanın aşağısındaki uçuruma atılarak vah- şi kurtlara yem olarak verildi. Kral, kararlarını sadece sarayında verir, karar bu meydanda askerler tarafından uygulanırdı. Kral, “Bolluk içindeki bereketli şehrimde hırsızlık yasaktır” derdi.

Trinya mutfakta yaşam sürerek büyümeye başladı.

Altın sarısına çalan kumral saçları, huzur veren yüzü ile sevgi dolu, neşeli, iyi ruhlu, kötülük düşünmeyen ve yalan bilmeyen bir genç olarak büyümekteydi. Mutfakta çalışan hizmetçiler onu bir anne gibi, erkekler ise oğul gibi severdi. Kılıç kullanmasını çok küçük yaşta öğren- mişti. Tanrı tarafından ona hediye edilmiş çok özel bir yeteneğe sahipti. Ama o bu yeteneğini bilmediği için

(21)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 21

kılıç kullanmak yaşamına oyun şeklinde yansıyordu.

Etrafı tam bir hale ile kaplıydı. Kutsal ışık her zaman onunla idi. Uyku vakti geldiğinde yatağına oturur, sağ kolunu kaldırarak düz şekilde tuttuğu elinin altında ışık kümesi oluştururdu. Bu ışığın içinden annesi Latinya ve ablası Perinya’yı seyreder, onları çok özlediğini hissedip ağlardı. Ama ailesi onu hiç görmüyordu. Uyuduğu za- man sağ ve solunda onu bekleyen iki melek Tirinya için dua ederdi.

Tirinya, delikanlı olma yolunda ilerliyordu. Yağmur damlacıklarının cama vurduğu bir günde, pencereden dışarıyı seyrediyordu. Altın sarısı, uzun, dalgalı saçlı, gü- zeller güzeli bir genç kız camın önünden sessizce geçip gitti. O an Tirinya’nın kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpmaya başladı. Bedeninden baştan aşağıya ter aktı.

Ne olduğunu anlayamamıştı. Gördüğü genç kızın hayal mi gerçek mi olduğunu düşünmeye başladı.

Kraliçe Laodikya’nın sonu gelmeyen istekleri Kral Şerinşah’ı yoruyor, eşinin isteklerini yerine getirmekte zorlanıyordu. Halkının yoksulluğunu ise göremiyordu.

Bu konuda bir şeyler hissettiğinde kraliçe halkın rahatı- nın iyi olduğuna ve ferah bir şekilde yaşadıklarına ikna ediyordu onu. Laodikya’nın isteği üzerine vergileri tekrar yükseltildi. Halk üzgün ve çaresiz durumdaydı. Kraliyete verilecek ne talantları ne de buğdayları vardı. Çaresizlik içinde Tanrı’dan yardım beklediler.

Laodikya, oğlu Sinipus ile çok mutluydu. Oğlunun eğitimiyle yakından ilgilenirdi. Sinipus, her istediği ya- pılan bir çocuk olarak büyüyordu. Sarı saçları, pembe

(22)

22 | Selma Maden Avcu

yanaklarıyla çok sevimli ama aşırı sinirli, güçlü bilekleri olan, gürbüz, yılanları seven, değişik bir çocuktu. Etra- fındaki her şeyle ilgilenir, istediği olmadığı zaman ağlar ve ayaklarını yere vururdu. Hizmetçiler bu bebeğin ba- kımında oldukça zorlanırdı.

Laodikya, gününün büyük bölümünü kendine bak- makla geçirir ve bu şekilde mutlu olurdu. İki hizmetçi sürekli olarak Laodikya’nın işlerine yardım ederdi. Kır- mızı, yuvarlak yakut taşlı ve üçgen şekilleri olan sitrin kolyesini çok seviyordu, onu sürekli takardı. Hizmetçisi Asisiz ona çok yakındı. Bitkilerden yapılmış sabunla banyosunu yaptırır, kemik tarakla Laodikya’nın saçlarını uzun süre fırçalardı. Kraliçe, saçlarına, yüzüne ve elbi- selerine çok önem verirdi. Çok güzel bir kadın olduğu için başka kadınlar tarafından kıskanılırdı. Ancak o hiç kimseyle dost olmaz, kendinden başkasını da sevmezdi.

Arena sorumlusu Antikos, deniz mavisi gözlere, uzun boya, heybetli bir görünüme sahipti. Siyah, dalgalı saçla- rı ve uzun sakalları vardı. Kral ve kraliçeye çok bağlıydı.

Çalışkan ve dikkatliydi. Her zaman arenada olur, erkek çocuklara kılıç kullanmasını öğretir, genç gladyatörleri eğitmek için uğraşırdı.

Arenadaki gladyatörlerden birisi, boyunların kesildiği mermerinin yanında, elinde baltası ile bekliyordu. Mer- merin üstünde dört boynuzlu, uzunluğu iki arşına yakın, büyük, siyah renkte bir minator vardı. Keskin baltasıyla bir vuruşta onun başını gövdesinden ayırdı. Akşamki şölende yenmek üzere temizlenip gövdesine çevirme sırığı takılarak yanan ateşte pişirilmeye başlandı.

(23)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 23

Arenada oynayan erkek çocukların bacaklarında soğuktan korunmak için uzun tüylü hayvan derileri sarılıydı. Ellerinde tahta çubuklarla eğlenir, mutlu bir yaşam sürerlerdi. Keçeden yapılmış topların arkasından koşuyor, ip çekmece oynarken düşüp gülüşüyorlardı.

Bazı çocuklar da tahta kılıçlarla çalışıyordu. Bir köşede büyük kayalar vardı. Askerler güçlerini korumak için bu kayalarda taş kırma eğitimi yaparlardı.

Adiemus adlı hekimbaşı iyi yürekli, kral ve kraliçeye yürekten bağlı, bitkilerle tedavide tecrübeli ve araştırma- cı bir hekimdi. Beyaz sakalı, uzun elbisesi ile saraydaki herkes tarafından çok sevilirdi. Dağlardan topladığı şi- falı otları kurutur, saraydakilerin sağlıklarıyla yakından ilgilenirdi.

Kraliçe Laodikya’nın sağlığı bir anda bozuldu. Gün- lerce kendinden geçmiş halde yattı. Vücut sıcaklığı hiç düşmedi, iyileşemeyeceğini anlayınca yüreğini ölüm korkusu kapladı. Hekimbaşı Adiemus, yüksek dağlardan, engin ovalardan şifalı bitkiler toplayarak Laodikya’nın sağlığına kavuşması için çok çaba gösterdi. Laodikya iyileşememenin üzüntüsü içinde çaresizdi. Hekimbaşı Adiemus’a çok güvendiği için oğlu Sinipus’u ona emanet etti. Su kuyusunun altına sakladığı altın akçelerin yerini söyledi ve oğlu için kullanılmasını emretti. Hekimba- şının yaptığı tedaviler başarıya ulaştı. Laodikya bir yıl içersinde iyileşti. Şifalı çiçekler ve zeytinler bedenine güç verdi.

Kadınlar saray yanındaki şelalede yıkanıp eğlenirler, şifalı sıcak sular bedenlerini güzelleştirirdi. Bu şelalenin

(24)

24 | Selma Maden Avcu

etrafı büyük meyveli incir ağaçları ile kaplıydı. Bu or- tamda herkes neşeli olurdu. Burası sadece kadınlara aitti.

Askerler aldıkları bir duyum üzerine halkın yaşadığı evleri tek tek kontrol etmeye başladılar. Halk askerlerin geleceğinden habersizdi, ne arandığını hiç kimse anla- yamadı. Askerler ahırlarda, samanlıklarda, halkın giz- lice büyüttüğü erkek çocuk Anesis’i arıyordu. Askerler, Anesis’i korku dolu gözlerle ahırın içinde, yemliklerin altında saklanırken buldular. Sırt üstü yatırıp el ve aya- ğından bağladılar, sopaya asılmış biçimde saraya getirip kafese kapattılar. Annesinin elinde kalan tek çocuk da yine kral tarafından alınmıştı. Annenin kulakları çınla- tan ağlaması her evde aynı acı ile yankılandı.

Kral Şerinşah, Anesis için idam kararı verdi. Arenada Anesis’in başı kesildi, bedeni uçurumdan aşağı, vahşi kurtlara atıldı. Kafası kazığa geçirilerek şehrin meyda- nına çakıldı. Bu dehşet veren görüntü karşısında halkın kral ve kraliçeye olan nefreti arttı.

Laodikya’nın hizmetçisi Asisiz büyük yas içindeydi.

Anesis, Asisiz’in erkek kardeşiydi. Anesis’in ölümü karşı- sında çaresiz kalmıştı. Dağlara çıkarak gökyüzüne baktı.

Yumruklarını sıkıp kraliçe Laodikya’ya ve şehre lanet okudu. Çok üzgündü. Annesi yalnız kalmıştı, tek kar- deşi olan Anesis de kraliçenin kararı ile idam edilmişti.

Anesis için Kral “Sarayda kalsın” demişti ama kraliçe, “O zaman halk seni dinlemez, ölmesi gerek” demişti.

Asisiz, kardeşinin atıldığı uçuruma gitti. Kurtlardan arta kalan kemikleri toplayıp toprağa gömdü, belli olma- sı için üzerine de büyük bir taş koydu. Dağlardan topla-

(25)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 25

dığı ot ve çiçekleri buraya bıraktı. Tek dostu hekimbaşı Adiemus’a sığındı. Aralarında güzel bir güven bağı vardı.

Asisiz’in yaşı büyüktü ama beyni ve aklı, Laodikya’nın ruhunun kötülüğüne anlam veremiyor, sürekli ağlıyordu.

Adiemus olanlara çok üzülüyor, “Laodikya’yı iyileştirdi- ğim için doğru mu yaptım?” diye kendisini sorguluyor- du. Laodikya’nın sırrını Asisiz’le paylaştı. Bu sırrı Asisiz sessizce taşımaya devam etti. Bu olanlara karşı çaresiz kalınıyordu. Kral ve kraliçeyi durdurmak olanaksız görü- nüyordu. Adiemus, Tanrı’dan yardım istedi. Laodikya’ya olan sevgisi azaldı.

Güneşli bir günde kral, kraliçe ve soylular tiyatroda toplanmış gösterinin başlamasını bekliyorlardı. Sekiz çocuk sahnede zıplamaya, bir daire oluşturarak dönmeye başladılar. Sahneye giren iki asker, salyaları akan, gözleri alev topuna dönmüş dört kurt köpeğini birden ortaya bıraktı. Köpekler, oynamakta olan çocukların üzerine saldırdı. Sahnede amansız bir mücadele başladı. Kurt köpekleri kısa sürede iki çocuğu parçaladı. Bu arada kurt köpeklerinden ikisi de öldü. Sağ kalan çocuklar, can hav- liyle sahneden aşağıya atladılar. Laodikya’nın oğlu Sini- pus, kalan iki vahşi hayvanı enselerinden tutarak havaya kaldırdılar. Kurt köpekleri çaresizce bu güce boyun eğdi.

Sinipus’un bu görkemi karşısında tüm seyirciler ayaktaydı, tiyatro alkış sesleriyle çınlamaktaydı. Laodikya, oğlunun başarısından her zamanki gibi gurur duydu ve boynuna sedef bir kolye taktı.

Kraliçe Laodikya kendine karşı gelenleri affetmiyordu.

Kapalı bir bölümde kendisine itaat etmeleri için delikanlı-

(26)

26 | Selma Maden Avcu

ları kırbaçlıyordu. Kral Şerinşah’ın olanlardan hiç haberi olmuyordu. Arenanın aşağısında, ormanlık bölümde yaşayan vahşi kurtları besletiyor, kalan et parçalarını ve somunları onlara verdiriyor, ileride bu yaratıklara çok ihtiyacının olacağını düşünüyordu.

Halk bir sabah, gökyüzünde yine üçgen şeklindeki siyah bulutu gördü. Müthiş bir panik başladı. Kısa süre sonra adeta gökyüzü boşaldı, çay yatağından taşan sele yol açan yağış başladı. İri damlalar çiçekleri eziyor, ağaç- ların dallarını kırıyor, toprak zerreciklerini un haline getiriyordu. Herkes panik içersinde koşarak saklana- cak bir yer arıyor, hayvanlar ise korku içerisinde hızla mağaralara sığınıyordu. Yağmur çok şiddetli olarak bir gece bir gündüz yağdı. Hiç kimse dışarı çıkamadı, herkes afetin geçmesini bekledi.

Güneş tekrar etrafı aydınlattığında yağmurun zararı ortaya çıkmıştı. Küçük hayvanlar ölmüş, yeşil otlar, ağaç- lar oldukça zarar görmüştü. Şehrin doğru yerde kurul- masından dolayı hiç su birikintisi kalmamıştı. Laodikya şehri tepeden yamaca doğru uzandığı için yağmur suları hızla aşağıya doğru akarak Büyükçay’a ulaşmıştı.

Sinupus, her zamanki gibi gününü doldurabilmek amacıyla kraliyette dolaşıyordu. Büyüdükçe vahşi bir gö- rünüme sahip oldu. Dişleri kurt gibiydi. Gözleri ise her zaman nefretle bakıyordu. Yürürken arkasında onu takip eden iki arşın uzunluğunda siyah ve kahverengi çizgili bir yılanla dolaşıyordu. Tek dostu bu yılandı. Onu eliyle beslerdi. Arenaya doğru yöneldi ve çocukları neşeyle oynarken görünce çok sinirlendi. Onları süzmeye baş-

(27)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 27

ladı. Gelecek gösteride kurt köpeklerine hangisinin yem olacağına karar vermeye çalışıyordu. Saraya geri döndü, annesinin hizmetçisi Asisiz’le karşılaştı. Asisiz, Sinipus’a kin ve nefretle baktı, sonra da arkasını dönüp yürüdü, yoluna devam etti. Sinipus ise sebebini bilmez bir tavırla Asisiz’in kalçalarını seyretti. Bu delikanlıdan herkes çok korkuyor, onunla karşılaşmak istemedikleri için yolları- nı değiştiriyorlardı. Ormana doğru yürümeye başladı.

Kuşlar Sinipus’u görünce sustu, yılanlar kaçıştı. Yolda mağaraları gördü, elindeki sivri uçlu sopayı mağaranın içine iterek kurtları korkuttu ve yaraladı. Kurtlar ölüm korkusu ile dışarıya da çıkamadı, yara bere içinde inle- diler. Ormanın derinliklerine doğru ilerleyerek büyük ağacın yanındaki iri kayanın altına saraydan getirdiği altınları sakladı. Bu altınlarla bir gün köle satın almanın ve savaşlar kazanmanın hayaliyle yol aldı.

Gökyüzünün derinliklerinde uçan bir kartalı tek ok atışıyla yere indirdi. Hayvanı omzuna atarak saraya doğru yürüdü. Sarayın köleleri, ormanda kalın ve devasa uzunluktaki ağaçları kesip parçalara ayırıyor, kraliyete taşıyorlardı. Sinipus onlara da küçümseyen bir bakış atıp yoluna devam etti. Yürüyerek saraya gitti. Halk ile yakın olmaktan nedenini kendisinin de bilmediği bir nedenle korkuyor, onlarla asla konuşmuyordu.

Akşama doğru çok güçlü bir gürültü duyuldu. İnsan- lar ne olduğunu anlamak için meydana koştu. Yaşadık- ları yerde her şey yolundaydı ama şehrin sol tarafındaki ormanlık ve dağlık bölgede toz duman birbirine karış- mış, kaya kütleleri depremle birlikte yerlerinden kopup

(28)

28 | Selma Maden Avcu

aşağılara doğru yuvarlanmıştı. Siyah, üçgen bulut, soluk şekilde her zamanki gibi gökyüzündeydi.

Laodikya şehrinin kraliyet bölümünde hummalı bir çalışma vardı. Kraliçe Laodikya kendine ait ayrı bir kü- çük saray yaptırıyordu. Başka köylerden yeni köleler gel- mişti, hızlı bir çalışma vardı. Yontma taş ustaları, sabır ve itina ile, başka şehirlerden gelen sarı ve beyaz mermer taşlarını sarayın yapımı için hazırladılar. Laodikya sık sık buraya gider, her gün yeni bir fikir değişikliğiyle sarayının yapımıyla ilgilenir, istediklerini yapı sorumlu- suna anlatırdı. Yapı sorumlusu Afisas çok güçlü, akıllı, düz saçlı, geniş omuzlu, çalışkan birisiydi. Laodikya’nın gözdelerindendi. Kraliçenin her emrini eksiksiz uygu- lardı. Laodikya’ya gizli bir şekilde tutkundu, Kraliçe de bu durumun farkındaydı. Bu yüzden her istediğinin eksiksiz olarak yapılacağından emindi. Buradaki sarayda içeri doğru çok sayıda oda olmasını istemişti. Bahçenin girişine sağlı sollu aslan heykelleri yapıldı. Bu heykeller Laodikya’nın gücünü temsil ediyordu. Kimi kısa, kimi uzun sütunlar çok güzeldi, üstlerinde kabartma figürleri kullanılmadı, düz olarak çalışıldı. Duvarların depreme dayanıklı olabilmesi için kare şeklinde ve çok büyük taş- lar kullanıldı, ince işçilik yapıldı. Dengeyi kurmak için duvarlar düz olarak değil, merdiven tekniği ile örüldü.

Kardeşinin ölümü hizmetçi Asisiz’in yüreğinde derin yara açmıştı. Üzüntüden dudakları morarmış, yemek yi- yemediği için zayıf bedeni çok halsizleşmişti. Kardeşinin ölümü aklından hiç çıkmıyordu.

Hekimbaşı Adiemus çok düşünüyor, depremlerin bu

(29)

LAODİKYA KRALİÇESİ | 29

kadar sık oluşu ona endişe veriyordu. Depremden sonra sağ kalacak kişilerin okuması için bitki tedavilerini kare taşlara, oyma yazı yöntemiyle yazıyordu. Bazı önemli olayları da kraliçeden gizli olarak taşların arka yüzüne yazdı. Bu yazıtları kraliçeden korumak için odasının altını kazarak toprağın altında saklamaya başladı.

Sarayın bahçesindeki erkek çocuklar çok mutluydu.

Kahkahaları bahçenin her tarafına yayılıyordu. Çember yuvarlayıp ip atladılar. Koşarak tepeye çıkıp kendile- rinden büyük kayaları aşağıya doğru yuvarladılar ve en uzak mesafeye hangi kayanın ulaştığına baktılar. Kalan zamanlarını da arenada kılıç eğitimiyle geçiriyorlardı.

Kraliçe Laodikya odasına çekilmiş yılanlarıyla il- gileniyordu. Yaşlı yılanın hareketi azalmıştı, odadan çıkmıyordu. Laodikya, onun başını sevgiyle okşadı.

Siyah, beyaz yılanını sürekli omzunda taşırdı. Onunla kendini çok güçlü hissederdi. Yaşlı yılandan olan siyah yılan sürekli olarak Laodikya’yı takip eder, onunla ya- şardı. Saraydaki kişiler bu siyah yılandan çekinir, kra- liçenin yanına fazla yaklaşamazlardı. Siyah, genç yılan Laodikya ile gözleriyle konuşur, içinden geçeni ruhsal olarak ona hissettirirdi. Laodikya, bir arşın uzunluktaki çubuğunu aşağı yukarı hareket ettirerek sallar, yılanı dans ettirip çok mutlu olurdu. Yılanlar sarayın dibindeki Küçükçay’dan su ihtiyaçlarını karşılar, dolaşıp odalarına geri gelirlerdi.

Laodikya çok heyecanlıydı. O gün en sevdiği elbise- sini giydi, uzun dalgalı saçlarını örüp gözlerine sürme çekti. Gelecek misafirler için büyük salonu ihtişamlı bir

(30)

30 | Selma Maden Avcu

şekilde, her ayrıntıyı kontrol ederek özenle hazırlattı.

Mutfağa giderek yemek için son talimatlarını verdi.

Şehrin sağındaki ana yolu takip ederek Kapadokya’dan gelen at arabası Laodikya şehrine doğru yaklaşıyordu. İçinde dört tüccar ve bir de sürücü vardı.

Genç Ereneist, orta boyda, kısa saç ve sakalı olan, güleç bakışlı, zeki biriydi. Laodikya şehrine yaklaştıkça heye- canı artıyor, kalbi daha hızlı atıyordu.

Sarayda çok güzel bir şölen sofrası ile ağırlanmış, ola- ğanüstü güzel bir akşam geçirmişlerdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde genç ve yakışıklı Erenist, heyecanla yatağında Laodikya’yı bekliyordu. Uzun süredir görüşmedikleri için özlemi çok fazlaydı, sarayda sessizlik vardı. La- odikya, siyah yılanıyla koridorda sessizce ilerleyerek Erenist’in odasına girdi ve özlemle sarıldı, sıcak öpüş- melerle geceyi Erenist’in kollarında geçirdi. Siyah yılan kapının önünde çöreklenip sahibini bekledi. Laodikya, horozlar ötmeden kendi odasına geri döndü.

Tüccarlar sabahın ilk ışıklarıyla kalkıp kumaş tica- retini tamamlayıp hızla şehirden uzaklaştılar, çünkü kraliçenin ne zaman ne yapacağı belli olmazdı.

Sarayda coşkulu, sevinçli, üç gün sürecek bir düğün başlamıştı. Soylulardan Marikus ve Nerimus evleniyor- du. Nerimus çok güzel bir gelin olmuştu. Çocukluğun- dan beri aşk yaşadığı Marikus’la hayalini kurduğu düğün gerçekleşiyordu. Saraydaki büyük salon süslenmişti. Ye- mekler çok çeşitliydi. Sarayda bulunan herkes mutluluk ve coşku içindeydi. Başka şehirden getirtilen çalgıcılar keman çalıyor, konuklar davul ve dansçıların tahta ka-

Referanslar

Benzer Belgeler

Rutin nöroloji pratiğimizde İSK nedeniyle izle- nen olgularda, risk faktörlerinin değerlendirilmesi sırasında hipertansiyon, yaş, primer ya da edinsel koagülopatiler,

Herpanjina: Koksaki virüs A4 ile ortaya çıkar, ani yüksek ateş ve boğaz ağrısını takiben ağız içinde arka tarafta çok sayıda yaygın,. ağrılı

Araştırmacılar bu zaman diliminde sadece hidrojen, helyum ve lityumdan oluşan ilk nesil yıldızların var olduğuna dair herhangi bir bulguya rastlayamamış.. Bu sonuç

Gö- bek arter kateteri radyolojik olarak alt düzey için L3-L4 aralığında, üst düzey için T6-T9 vertebra- lar hizasında olmalıdır (Şekil 5).. Bakım: Kateter

Cebeci Mahallesi sakinleri geçti ğimiz günlerde çocuklarının ağızlarına maske takarak da taş ocaklarının etkisine karşı bir gösteri yapt ı (en üstte). Kübra

Geçmişte erkeklerin çok da önemsemediği saç dökülmesi, ilaç şirketlerine göre panik ve duygusal bozukluklara yol açan, ruhsal dengeleri bozan ve hatta iş bulmalarını

Sınır kapısının dışındaki savaş bize ne zaman sıçrar diye endişe ediyordu.. Kendi ülkesindeki savaşı

Yürütme Kurulunun yarattığı bunalım veya toplumun 1960’da temsilcilerine (Temsilciler Meclisi ve T.C. Meclisi üyeleri) verdiği vekalet süresinin çoktan sona ermiş