• Sonuç bulunamadı

Editörler. Huriye KURUOĞLU Kadriye Töre ÖZSEL MEDYA VE BEDEN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Editörler. Huriye KURUOĞLU Kadriye Töre ÖZSEL MEDYA VE BEDEN"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Editörler Huriye KURUOĞLU Kadriye Töre ÖZSEL

MEDYA VE BEDEN

Ankara, 2018

(2)

DETAY YAYINLARI : ***

1. Baskı : ***********

ISBN : ***************

Yayıncı Sertifika No : 13188 Matbaa Sertifika No : 26649

© Detay Anatolia Akademik Yayıncılık Ltd. Şti.

Her hakkı saklıdır. Yazarından ve yayınevinden yazılı izin alınmaksızın bu kitabın fotokopi veya diğer yollarla kısmen veya tamamen çoğaltılması, basılması ve yayınlanması yasaktır. Aksine davranış, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince, 5 yıla kadar hapis ve adli para cezaları ile fotokopi ve basım aletlerine el konulmasını gerektirir.

Dizgi : Detay Yayıncılık Kapak Tasarım : Detay Yayıncılık

Baskı ve Cilt : Bizim Büro Matbaacılık ve Basımevi

1. Sanayi Caddesi Sedef Sokak No: 6/1 İskitler-Ankara

Kütüphane Bilgi Kartı

Editörler: Huriye Kuruoğlu ve Kadriye Töre Özsel Medya ve Beden, 1. Baskı

ISBN: ***************, *** + *** sayfa, kaynakça var, dizin yok

GENEL DAĞITIM ve İSTEME ADRESİ DETAY ANATOLIA AKADEMİK YAYINCILIK LTD. ŞTİ.

Adakale Sokak No: 14/4 Kızılay/ANKARA Tel : (0.312) 434 09 49 ● Faks: (0.312) 434 31 42 Web: www.detayyayin.com.tr ● e-posta: detayyay@gmail.com

(3)

iii YAZAR ÖZGEÇMİŞLERİ

Huriye KURUOĞLU

O zamanki adıyla, Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo-TV Sinema Bölümü’nden mezun oldu. 1983 yılında Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Kitle İletişimi Ana Bilim Dalı’nda başladığı Yüksek Lisans prog- ramını 1986 yılında “Türkiye’de Televizyon Reklamlarında Kadın” Başlıklı teziyle bitirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sahne ve Görüntü Sanatları Ana Bilim Dalı’nda 1989 Yılında başladığı doktora eğitimini 1992 yılında “Türkiye'de Belgesel Sinema:1970'lerden Günü- müze” başlıklı tezi ile bitirerek doktor ünvanını aldı. 1994 yılında Yar- dımcı Doçent kadrosuna atanan Kuruoğlu, 2001 yılında Doçent oldu.

2006 yılında Profesör kadrosuna atanan Kuruoğlu, halen Ege Üniversi- tesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışıyor. “Radyoda Yayın, Yapım ve Türler”, “Propaganda ve Özgürlük Aracı Olarak Radyo”, ve “Kazete; Gerçek ve Kurgu Kadın Öyklüleri” isimli özgün kitapları ve “Erkek Kimliğinin Değişe(mey)en Halleri”, “Toplumsal Cinsiyet ve Medya”, “Medya ve Mizah” ve “Belgesel Filmde Zamanın Ruhu” adlı editörlüğünü üstllendiği kitapları var. Radyo, Televizyon, Toplumsal Cinsiyet, Belgesel Film ve Medya-çocuk ilişkisi konularında kitap bölümleri, makaleleri, ulusal ve uluslararası bildirileri bulunuyor.

Kuruoğlu, aynı zamanda kadın gazetesi Kazete’de 20 yıldır köşe yazıları yazıyor.

Kadriye Töre ÖZSEL

Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo, Televiz- yon ve Sinema Bölümü’nde tamamlayan K. Töre ÖZSEL, DAMU (Prag), Sahne Sanatları, Skenografi bölümünde “Afterlife (Michael Frayn) – Scene Design Project” ve Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünde “Walt Disney Animasyon Sinemasın- da Kadın Temsilleri: 2010 Öncesi ve Sonrası” başlıklı tezlerle yüksek lisans derecelerini aldı. Devlet Tiyatroları’nda çeşitli oyunların sahne ve kostüm tasarımını ve kısa filmler (Makas6, Çamaşır Sepeti) ve belgesel (İlk Hediye) yönetmenliğini yaptı. İlgi alanları, sinema ve felsefe, sinema ve ideoloji ve toplumsal cinsiyet olan Özsel, Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak doktora eğitimini sürdürmektedir.

(4)

iv

Mehmet YAKIN

Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünde tamamladı. Lisansüstü eğitimini Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim dalında tamamlayan Yakın, yüksek lisans derecesini “Reklamda Algı Yönetimi”, doktora derecesini “Postmodern Pazarlama Sürecinde Değişen Reklam- cılık Anlayışı” başlıklı tezlerini tamamlayarak hak kazandı. 2001-2011 yılları arasında Ege Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yapan Yakın, halen T.C.İstanbul Arel Üniversitesi İletişim Fakültesi Halk- la İlişkiler ve Reklamcılık Bölümünde doktor öğretim üyesi ünvanıyla çalışmaktadır. Reklamcılık konusunda alan yazına katkı sunan Yakın, bu alanda akademik çalışmalarına devam etmektedir.

Çetin AYVAZ

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Lisans öğretimine devam ederken Gazete Ege ve Hürriyet Gazetesi İzmir Bürosunda spor muhabiri ve foto muha- biri olarak çalıştı. Lisans eğitimi sonrası İzmir SKY TV’de Yayın yönet- menliği yaptı. Yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Fotoğraf Anasanat Dalı’nda tamamladı. Ege Üniversi- tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı’nda doktora eğitimini ssürdürmekte ve Ege Üniversitesi Medya Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne bağlı Ege Üniversitesi Televizyo- nu’nda yayın sorumlusu olarak çalışmaya devam etmektedir.

Duygu ALTINOLUK

2005-2009 Yılları arasında Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünde lisans eğitimi aldıktan sonra yine aynı üniversitede yüksek lisansa başlayan Altınok, eğitimi sırasında, 2010 yılında Kilis 7 Aralık Üniversitesi’nde ÖYP kapsamında Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. “Franz Kafka Romanlarında İnsan Doğası Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme” başlıklı yüksek lisans tezini bitirdikten sonra aynı bölümde doktora eğitimine devam etti. Halen Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünde, erkeklik çalış- maları üzerine yürüttüğü “akademide erkekliğin dönüşümü” ana hatlı doktora tezimi tamamlamak üzere Araştırma Görevlisi olarak görev yapmaktadır. Akademik olarak feminist metodoloji, medyada cinsiyet temsilleri ve toplumsal cinsiyet alanlarında çeşitli bildiri ve metinler yazmıştır. Bu alanlar doğrultusunda çeşitli araştırmalara devam etmek- tedir.

(5)

v

Semih SALMAN

2013 yılında Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisans eğitimini 2013-2016 yılları arasında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo- Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı’nda tamamladı. Yüksek Lisans bi- tirme tezi olarak “2000’li Yıllardan Sonra Türk Sinemasında Baba-Oğul İlişkisi” adlı çalışmayı gerçekleştirdi. 2016’dan itibaren Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo-Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı’nın doktora programında eğitimine devam etmektedir. 2018’den itibaren İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu Görsel, İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü’nün Radyo ve Televizyon Programcılığı Progra- mı’nda Öğretim Görevlisi olarak çalışmaktadır.

Ahmet TALİMCİLER

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümü Genel Sosyoloji ve Metodoloji ana bilim dalı öğretim üyesidir. Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi, Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu ve Futbol Yazıla- rı kitaplarının yanı sıra futbol ve toplumsal kültür ilişkisi, popüler kültür, medya-ideoloji ve söylem ilişkisi, Türkiye’nin toplumsal yapısı üzerinde kitap bölümleri ve makaleleri bulunmaktadır. İzmir Kent Radyoda her salı akşamı yayınlanan Arka Plan isimli programın yapımcılığı ile T24 haber sitesinin yazarlığını sürdürmektedir.

Kemal ELCİYAR

2012 yılında Ege Üniversitesi Radyo, Sinema ve Televizyon bölümünden mezun olduktan sonra 2013 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Tasa- rımı ve Yönetimi bölümünde lisansüstü eğitimine başlamış ve aynı za- manda araştırma görevlisi olarak atanmıştır. İletişim Teknolojileri Ana- bilim Dalı’nda görev yapan Elciyar; yeni medya, ağ toplumu, çevrimiçi siyasal iletişim, iletişim teknolojileri ve sosyal boyutlarıyla ilgili çalışma- lar yapmaktadır.

Serçin SUN İPEKEŞEN

Lisans eğitimini Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Reklamcılık ve Halkla İlişkiler bölümünde tamamlamıştır, Yüksek Lisans derecesini 2012 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi'nden, 2011 Genel Seçimlerindeki siyasal iletişim faaliyetleri konulu tezi ile almaya hak kazandı. 2010 yılında İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde araştırma gö- revlisi olarak göreve başladı. Şu anda Anadolu Üniversitesi'nde İletişim

(6)

xxi

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ...

SUNUŞ ...

Dünden Bugüne Beden Algı ve Politikaları ...

Huriye KURUOĞLU

Matruşka Bedenler ve Köylülük: Köy Romanlarında

Beden-İktidar İlişkisi ...

Zeynep GÜLTEKİN AKÇAY

Görünme ve Göstermenin Çok Daha Ötesi:

Bedenimizin/Kimliğimizin İfşa Edilmesi ...

Ahmet TALİMCİLER

Tüketim Kültüründe İdeal Beden Arayışı: İnce Hastalık!

“Min Lilla Syster” Filmi Örneği ...

Çetin AYVAZ

“Beden”, “Kemiklerine Kadar” ve “Cennet” Filmleri Üzerinden Güzellik Algısı ve Kadın Bedeninin Temsili ...

Onur AKŞİT

Medyada Yaşlı Beden Temsili: Son Koşu Filmi Örneği ...

Semih SALMAN

Posthümanist Değerler Açısından "Her" Filminde

Beden ve Benlik Kavramları ...

Duygu ERGÜN TAKAN

Bilimkurgu Sinemasında Bedensizleşme ...

Yasin YEŞİLYURT

(7)

1

Medyada Yaşlı Beden Temsili: Son Koşu Filmi Örneği Semih Salman

İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu, Radyo ve Televizyon Programcılığı

Giriş

Yaşlanma olgusu toplum nüfusunu derinden etkileyen önemli bir durumdur. Yaşam şartlarının değişmesi ve tıbbi olanakların genişlemesiyle birlikte insan ömrünün uzadığı söylenebilir. Kuruoğlu ve Salman’a (2017) göre;

“Yaklaşık 40-50 yıl önce 50’li yaşlardaki insanlar yaşlı olarak algılanırken günümüzde bu yaş grubu, “orta yaşı biraz geçen bir dönem” olarak görülmekte ve tanımlanmaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı, özellikle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere pek çok ülkede yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı her geçen gün artmaya başlaması nedeniyle de, yaşlılığa ilişkin algıların ve bu bağlamda yapılan çalışmaların gözden geçirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır” (1- 2). Günümüzde pek çok toplumsal yapı, farklı özelliklere, inançlara ya da yönetimlere sahip olsa da benzerlik gösterdiği birtakım olgulardan bahsedilebilir. Bahsedilen bu olguların başında yaşlılığın geldiği söylenebilir.

Yaşlanma olgusuna karşı toplumun tutum ve davranışları zamanla değişime uğramaktadır. Modern dönem öncesinde yaşlı bireyler geniş aile düzeninin temel parçası konumundayken, modern çağla birlikte çekirdek aile yapısında kendilerine yer bulamaz hale gelmektedirler. Geçmiş dönemlerde yaşlı bireyler toplumda akıl danışılan, önemli deneyimlere sahip kişiler olarak bilinirken, günümüz toplumlarında hızla yenilenen düzene ayak uyduramayan ve teknolojinin gerisinde kalmış kişiler olarak görülür. Şüphesiz ki bu durumun sebeplerinden biri de medyadır. Medyada kendilerine çok az yer bulan yaşlı kişilerin daha çok güldürü ya da dram ögesi olarak kullanıldığı söylenebilir.

Burada yaşlılık olgusu bağlamında yaşanılan sorunlara çok sık yer verilmemektedir. Medya içeriklerinin ticari kaygılara göre düzenlendiği varsayımından yola çıkıldığında, yaşlı bireylerin söz konusu tüketim

(8)

2

toplumunda kendilerine yer bulmalarının zor olduğunu söylemek doğrudur.

Bahsedilen bu durum, Giddens’ın (2000) şu sözlerini akla getirir; “Gençliğe, diriliğe ve fiziksel çekiciliğe fazla değer veren bir toplumda, yaşlı insanlar görünmez olmaya yatkındırlar” (143).

Beden ise, insanın sıhhatli görünebilmek amacıyla çokça çaba sarf ettiği bir nesne hâline gelmektedir. Nazlı (2009), tüketim toplumunda sağlıklı olmanın, temel bir ihtiyaçtan ziyade dış görünüşün ve estetiksel yapının yansıması olarak görülmeye başlandığını belirtmektedir. Medyada da (özellikle reklam ve televizyon programlarında) genç kalmak ve aktif olmak temalı içeriklerde yaşlı bireylere sıklıkla rastlanmaktadır. Böylelikle, medya aracılığıyla toplumdaki yaşlı kişilere, bedenlerinin nasıl diri ve sağlıklı olabileceğine dair mesajlar verilmektedir. Fakat, bu konular haricinde yaşlı bireylerin medyada çok sık yer aldığını söylemek güçtür. Kitle iletişim araçlarında, genel olarak onların, yaşlı bedenlerinden kurtulabilmeleri için neler yapabileceklerine dair içerikler yer alır. Medyada, yukarıda bahsedilen konular haricinde kendilerine yeterince yer verilmeyen yaşlı kişiler aynı zamanda bedensel açıdan da toplum tarafından öteki konumuna getirilmektedir. Sosyal yaşantılarında yaşlı bir birey olarak kenara çekilmesi beklenen kişiler pasif durumda bırakılmaktadır. Söz konusu çalışmada, yaşlı bedenler sadece biyolojik bir varlık olarak değil aynı zamanda da sosyal bir varlık olarak ele alınacak olup bununla birlikte bu kişilerin medyadaki konumu tartışılacaktır. Bu sebeple, çalışmada, Sein Letztez Rennen (Son Koşu, 2013, Kilian Riedhof) filminden hareketle, yaşlı bedenin medyada kullanımıyla ilgili çeşitli bilgilere ve araştırmalara yer verilmesi amaçlanmaktadır.

Yaşlılık Kavramı Üzerine

Yaşlılık olgusu, dönemden döneme, yıldan yıla farklılık göstererek toplum içinde kendine yer edinmiştir. Toplumsal yapıların değişmesiyle birlikte, yaşlılık

(9)

3

olgusu da bu durumdan etkilenmiştir. Oktik (2004), feodal dönemde önemli bir noktaya sahip olan ailenin yaşlı otoriter bireylerinin kırdan kente olan göç sonrası büyük bir statü kaybıyla karşılaştığını belirtmektedir. Feodal dönemin bitmesinde önemli rol oynadığı bilinen Sanayi Devrimi’yle birlikte, teknolojinin ilerlemesinin insan yaşamını derinden etkilediği söylenebilir. Kadınlar, iş alanının içine girmeye başlarken aile bireylerinin de statüleri değişime uğramıştır. Sanayileşme süreciyle kırdan kente göç başlamış, çocuklar tarım alanında çalışmak yerine, büyük şehirlerde eğitim görme fırsatını yakalamıştır.

Geniş aileler, yerlerini çekirdek ailelere bırakmış ve yaşlı bireylerin otoritesi de sarsılmaya başlamıştır. Kavramsal olarak ise, yaşlılığın 20. yüzyıldan itibaren toplumsal mekanizmanın içine girmeye başladığı öne sürülmektedir. Tufan (2016), emeklilik sigortasının başlamasıyla birlikte, yaşlılığın yaşa ve statüye bağlı bir dönem olarak algılanmaya başladığını, bu durumun da yeni bir kavramın oluşmasına zemin hazırladığını belirtir (Tufan, 2016). Cengiz Akçay (2011: 21), yaşlılık olgusunu etkileyen değişmeleri şu maddeler altında toplamaktadır;

• Bilim ve teknolojideki gelişmelerle ölüm oranlarının düşmesi

• Göç ve Kentleşme

• Yükselen eğitim düzeyi ile doğum oranın azalması

• Aile yapısının farklılaşması, büyük aile sisteminden küçük aile sistemine geçiş

Onur’a (1991) göre; “Gelişmiş ülkelerde genellikle 65 yaş ileri yetişkinliğin başlama yaşı olarak kabul edilir. Ancak, orta yıllarla ileri yıllar arasında sınır olarak bu yaşın seçilmesinde bir kesinlik yoktur. Yaşlılığın 65 yaş ve sonrasıyla tanımlanması Bismarck’tan kaynaklanmış ve diğer ülkelerde de kullanılagelmiştir. Bu tanımlamada, bireyin işten emekliye ayrılması ve bazı toplumsal ve sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başlaması temel alınmaktadır”

(161). Dünya Sağlık Örgütü (2015) “Sağlık ve Yaşlılık Dünya Raporu”nda yaşlı

(10)

4

nüfus atıflarını 60 ve üstü olarak yaparken, BM’nin (2015) raporlarında olduğu gibi bağımlılık yaşını belirlemede 65 yaş ve üstünü kullanmaktadır. AB (2017) yaşlılık konusundaki çalışmalarında 65 yaş ve üstünü kaynak olarak almaktadır (EYH, 2017).

Yaşlılık ve yaşlanma olgusu hakkında çeşitli tanımlamalar mevcuttur. Kimi yazarlar, yaşlılık ve yaşlanma olgularını tek bir tanım altında belirtirken, kimileri de ayrı şekilde ele alarak tanımlama yaparlar. Kalınkara’ya (2016) göre;

“Yaşlılık, insan yaşamının son aşaması ve bireyin ileri yaşlanma devresi olarak kabul edilir. Yaşlanma ise insanın doğumundan ölümüne kadar devam eden doğal ve kaçınılmaz bir süreçtir” (7-8). Buradan, yaşlanma olgusunun sadece biyolojik olarak değil toplumsal ve psikolojik bir süreçle de ilgili olduğu, yaşlılığın ise belli bir yaşı geçme doğrultusunda ortaya çıktığı sonucu çıkarılabilir. Konak ve Çiğdem’e (2005) göre ise; “Yaşlılıkla ilgili tanımlar sürekli gelişmekte ve çeşitlilik göstermektedir. Başka bir deyişle yaşlılığın herkes tarafından kabul gören ortak bir tanımı yapılamamıştır” (25). “Yaşlılık, tarih boyunca insanlar tarafından korkulan ve ölümün habercisi olan bir olgu şeklinde algılanmış; yaşamın olumsuzluklarla dolu son halkası şeklinde değerlendirilmiş ve buna bağlı olarak da uzun ömürlü olmanın yolları aranmıştır” (Lehr’den aktaran Akçay, 2011: 6). İçli (2008), “Belli bir yaşın üstündeki insanlar yaşlı olarak nitelenmektedir. Ancak bu yaşın hangi yaş olduğu belli değildir çünkü toplumlara ve zamana göre değişebilmektedir. Yaşlı nitelemesi genelde takvim yaşı temelinde yapılmaktadır” (30) diye belirtir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO, 2002) ise, yaşlılığı “Çevreye uyum sağlayabilme yeteneğinin yavaş yavaş azalması” olarak tanımlar. Bayraktar’a göre yaşlanma;

“Bireyin biyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerinin yaşla birlikte düzenli olarak değişmesidir” (aktaran Akçay, 2011: 11). Oktik (2004), yaşlanmanın, kişinin genel olarak dış görünüşünde ve fiziksel hareketlerinde oluşan değişimi kapsayan bir süreç olduğunu belirtmektedir. Hemen hemen her yazar yaşlılık ve

(11)

5

yaşlanma ile ilgili olarak faklı kelimeleri tercih etmiş olsa da anlam bakımından aynı noktaya ulaştıklarını söylemek mümkündür. Son olarak Tufan da (2016), kitabında şu tanımı yapar: “... yaşlanma, ölünceye kadar devam eden süreçlerden meydana geliyor. ... Buna karşın yaşlılığın kaç yaşında başladığına cevap vermek mümkün olmuyor. Çünkü tamamen göreli ve toplumsal tasarımlara dayanan bir kavramdır” (18). Hemen hemen her yazarın, yaşlılık kavramıyla ilgili olarak birbirinin tanımına benzer bir açıklama yaptığı görülmektedir.

Yaşlılığın tam olarak ne zaman başladığıyla ilgili olarak yazarların ortak fikirleri ise kronolojik olarak belli bir sınırlama olmamasıdır. Her ne kadar yaşlılık ve yaşlanma olgularını ayrı olarak tanımlayan yazarlar olsa da bu iki kavramın genellikle birbirini nitelediği söylenebilir.

Yaşlılık olgusunu inceleyen bilim dalı Gerontoloji’dir. Gerontoloji, psikoloji, sosyoloji ve biyolojiyle iç içedir. Akçay (2011), fiziksel anlamda yaşanan olumsuzluğun yaşla beraber arttığını belirtirken, kilo almanın güçlendiğini, bedenin duruş biçiminde değişikliğin meydan geldiğini ve haraket sisteminin yavaşladığını öne sürer. Yaşlanmayla birlikte kas gücünde de azalma meydana geldiği ve bedenin fiziksel değişim yaşaması herkes tarafından bilinen bir durumdur. Söz konusu vaziyet Gerontoloji’de biyolojik yaşlanma olarak belirtilmektedir. Biyolojik yaşlanma; “Gelişim süreci içinde vücut organları ve sistemlerindeki yapısal ve işlevsel değişimdir” (Uysal, 1993: 1, aktaran Oktik, 2004: 18). Kalınkara (2016) ise, “Organlar düzeyinde fonksiyon azalması, dokularda yıpranma ve tahribatın artması; kısaca vücudun yapısal ve işlevsel olarak değişimidir” (8) şeklinde tanımlamaktadır. Yaşlılık olgusu deyince akla ilk olarak fiziksel ya da biyolojik bir sürecin yaşanması durumu gelebilir. Medya da bu düşünceyi destekler şekilde hareket ederek, yaşlılık olgusunu sosyolojik ya da psikolojik olarak ele almaktan ziyade biyolojik açıdan bu konuya yaklaşmayı tercih eder.

(12)

6

Medyada Yaşlı Beden

Beden, canlı varlığın önemli bir bölümünü oluşturmasının yanı sıra onun toplumsal kimliğini de açıklayıcı niteliktedir. Giddens (2000), bedenin, kişinin toplumsal deneyimlerini yansıttığını ve ait olunan grubun kural ve değerlerinden etkilendiğini öne sürmektedir. Aydınlanma çağı olarak bilinen 17. yüzyılda ruh- beden ayrımına dayanan kartezyen felsefe hüküm sürmekteydi. Bedenin sadece biyolojik bir obje olarak bakıldığı bu düşünce biçimi, modernliğin zamanla eleştirilmeye başlanmasıyla birlikte etkisini yitirmiştir. Bundan dolayı, bedenin sadece biyolojik bir anlam taşımadığı toplumsal yönünün de olduğu kabul edilmiştir (Elçik ve Özenç, 2010). Kara (2016), toplumun bedenleri tesiri altına alabileceği, onları şekillendirebileceğini belirterek toplum-beden ilişkisine dikkat çeker. İnsan bedenleri çeşitli toplumsal kategorilere ayrılmaktadır. Bu durumda, bebek bedeni, çocuk bedeni, genç bedeni, olgun bedeni, yaşlı bedeni, kadın bedeni, erkek bedeni vs. söylenebilir. Bahsedilen bu beden tipleri, toplumsal yapı ve ilişkilerden etkilenmektedir. Çalışmanın çerçevesini oluşturan yaşlı beden hem biyolojik hem de toplumsal açıdan dikkat çekmektedir. Yaşlı bedeni etkileyen bir diğer unsur da teknolojide yaşanan gelişmelerdir.

Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte tıp biliminin gelişmesi yaşlı bedeni değişime zorlamaktadır. Artan yaşlı nüfus, toplumsal açıdan risk kategorisinde yer almaktadır. Nazlı (2009), “Yaşlanma, bedenin sağlıklı, canlı, hareketli ve formda olması gerektiğini benimseyen sistemin stabilitesi için bir tehdit oluşturmaktadır” (66) diyerek oluşan yeni sistemde yaşlı bedene yer verilmediğini öne sürer. Giddens (2000) ise, tıp ve sağlık sektörünün gelişiminin yaşlı bireylere çok daha ileri yaşlara ulaşma imkanı sağladığını belirterek bir zamanlar kaçınılmaz olarak görülen yaşlılığın yavaşlatılabileceğini savunur. Fakat, yazar, bireyin yaşlanmayı kabul edip geri çekilmesinin ona zarar vereceğini ve pasif değil aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Ekonominin gelişmesiyle birlikte, toplumun yaşlı bireye bakışının olumsuz bir yöne doğru ilerlediğini söylemek mümkündür. Modernleşme ise, yaşlı kişilerin

(13)

7

tecrübe ve deneyimlerinden yararlanma durumunu azaltmaktadır. Canatan (2016), “Yaşlıların bile genç ve dinç kalmak için sık sık fitness salonlarına gittiği, modern toplumda yaşlılık, istenmeyen, engellenmesi mümkün olmasa da geliştirilmesi gereken bir evre olarak algılanmaktadır” (327) der ve buna ek olarak yaşlıların genç erkek ve/veya kadın modeline ulaşmak için bedenlerini çeşitli manipülasyonlara bağlı tuttuklarını belirtir.

Medya, yaşlı bireylere ve onların sorunlarına çok sık değinmemekte ve izleyicileri bu toplumsal gerçeklik olgusundan uzaklaştırma amacı taşımaktadır.

Almanya’da Kessler ve meslektaşlarının incelemelerine göre, 656 reklamdaki karakterlerin yalnızca % 4.5'inin 60 yaş ve üzerinde olduğu sonucu çıkarılmıştır (Milner, Norman & Milner, 2012: 27). Fakat, medya, tüketicilerin tutum ve yaklaşımları üzerinde önemli bir etkiye sahip olması nedeniyle toplumsal açıdan yaşlılık meselesine sıklıkla değinmelidir. Aday ve Austin (2000), medyada yapılan araştırmalardan yola çıkarak, yaşlanmanın çelişkili şekilde ele alındığını ve hem olumlu hem de olumsuz açıdan yaklaşıldığını belirtmektedir. Buna ek olarak, her iki yazar da medya yaklaşımlarının, toplumun görüşlerini etkileyip biçimlendirebileceğine dikkat çekerler. Kanada'nın British Columbia Üniversitesi'nden Julia Rozanova, 2009 yılında Kanada ve Rusya’da çeşitli iletişim araçlarının (gazete, dergi, televizyon) yaşlanma konusuna yaklaşımlarını analiz etmiştir. Rozanova, her iki ülkede de yaşlılığa yeterli seviyede yer verilmediğini ve olumsuz tasvirlerin daha fazla olduğunu belirtir. Buna ek olarak araştırmacı, engelli yaşlı bireylerin ise yardımcı cihazları (işitme cihazı, engelli aracı vs.) tanıtmadıkları sürece reklamda neredeyse olmadıklarını öne sürmektedir (Milner vd., 2012). Okumuş (2016), imaj kültürünün tüketim toplumlarında oldukça etkili olduğunu savunarak yaşlanmanın söz konusu tüketim toplumları tarafından sorun olarak görüldüğünü bu nedenle de spora ve kozmetik ürünlerine olan ilginin vücut/beden bakımına önem verildiğinin göstergesi olduğunu belirtmektedir. Dahmen (2008), yaşlı kişilerin, çeşitli

(14)

8

iletişim araçlarında yer almasının, gençlerin geleceğini nasıl öngördüğünü ve yaşlılarla etkileşim durumunu etkilediğini belirterek yaşlıların toplum içindeki rollerinin belirlenebileceğine dikkat çeker. Böylece yaşlı kişilerin algıları, tutum ve davranışları, onların medyada nasıl resmedildiği ile doğrudan etkilenir.

Televizyon kanallarında gösterilen Soap opera olarak da bilinen pembe dizilerde, yaşlı karakterler genellikle komik, sempatik ve çocuksu olarak olumlu manada temsil edilir. Genellikle, izleyiciyi güldürüp rahatlatmayı amaçlayan bu yaşlı karakterler, pembe dizilerde önemli rollerde yer almazlar. Sinemada ise, yaşlı karakterlerin izleyiciyi güldürmekten ziyade daha gerçekçi karakterleri canlandırdığı söylenebilir. Dahmen (2008: 30), 1993'te yayınlanan US News &

World Report adlı haber dergisine göre, yaşlı insanların karmaşıklığını gösteren filmlerden bazılarının, “The Wash” (1988), “Cinema Paradiso” (1988),

“Thank You and Goodnight” (1990), “Age Old Friends” (1990) “Strangers in Good Company” (1991), “Enchanted April” (1992), “The Cemetery Club” (1993) olduğunu belirterek daha sonrasında da bunları “Iron Lion”

(2003), “In Her Shoes” (2005), “Away from Her” (2006), “Venus” (2006),

“Little Miss Sunshine” (2006), “Love in the Time of Cholera” (2007), “No Country for Old Men” (2007), “Young @ Heart” (2007) gibi filmlerin takip ettiğini öne sürmektedir. İletişim araçlarından biri olan sinemada, yaşlılık olgusuna daha sık değinildiğini söylemek mümkündür. Sinema filmlerinde, yaşlı bireylerin merkeze alınarak oluşturulan yapımların fazlalığı göze çarpmaktadır.

Televizyon ve reklam gibi çabuk tüketilen iletişim araçlarında ise, yaşlı kişilerin daha çok yardımcı ya da konuya etki etmeyen rolleri canlandırdığı söylenebilir.

Bunun sebebi olarak da televizyon programları ve reklamların oluşturulma sürecinde, toplumsal sorunlardan ziyade ticari kaygıların güdülmesi önemli bir etken olarak gösterilebilir.

Son Koşu (Sein Letztez Rennen) Filmi

(15)

9

Filmin Özeti

Paul Averhoff (Dieter Hallervorden) eski olimpiyat şampiyonudur. Eşi Margot Averhoff (Tatja Seibt) ile huzurevine yerleşen Paul’un tek hayali Berlin Maratonu’nda yarışabilmektir. Yaşlı Paul’un, maratonda koşabilmesi konusunda eşi Margot ile huzurevindeki arkadaşları ona destek olurken, kızı Birgit (Heike Makatsch) ve huzurevi yöneticileri ise Paul’un bu arzusuna şiddetle karşı çıkar.

Paul, tüm engel ve ön yargıları kırarak Berlin Maratonu’nu başarılı bir şekilde tamamlar.

Filmin Analizi

Filmde, yaşlı karakter olarak Paul ve eşi ön plana çıkarken, huzurevi sakinleri de filmde oldukça dikkat çekmektedirler. Margot’un bayılıp başını yaralaması sonucunda hikâye başka bir alana doğru evrilir. Kızlarının da yoğun baskısıyla yaşam alanlarını değiştirmek zorunda kalan Paul ve Margot, aslında yeni bir maceraya doğru yelken açmaktadırlar. Söz konusu iki yaşlı karakterin, içlerinde kaybolan ruhları huzurevinde âdeta yeniden can bulur. Canatan (2016), yaşlıların oranının artmasıyla birlikte çalışan genç kitlenin, bakım gideri ve sorumlukları sebebiyle yaşlıları bir yük olarak görmekte oldukları belirterek yaşlı bireylerin saygınlığının azaldığını savunmaktadır. Filmde, yaşlı çiftin kızı olan Birgit’in, anne ve babasının sorumluluğunu almak istememesinde iş yoğunluğunun yanı sıra kendi özel hayatını yaşama arzusu yatmaktadır.

Huzurevinde yaşayan pek çok yaşlı karakterin çocukları da onları arayıp sormamaktadır. Frau Mordhorst (Annekathrin Bürgeradlı) isimli yaşlı karakter, oğlunun dikkatini çekebilmek için onun iş yerini arayarak Nazi şarkısı söyler.

Uzun zamandır kendisini aramayan oğlu hemen ertesi günü huzurevine gelir ve sosyal demokrat olan annesinin neden böyle bir şarkıyı söylediğini anlamaya çalışır. Filmde, dikkat çeken önemli olgu ise yaşlılıkla birlikte beliren ölüm korkusudur. Kara (2016), ölüm olgusunun toplumlar için problem olarak algılandığını ve sosyal sistemlerin söz konusu olguyu bastırmaya çabalayarak

(16)

10

etkisini en aza indirgemeye çalıştığını öne sürmektedir. Yazarın bahsettiği sosyal sistemi, filmde huzurevi yöneticileri yansıtmaktadır. Çünkü buradaki yöneticiler, Paul ve diğer yaşlı karakterlerin fiziksel tehdit oluşturabilecek aktiviteleri yapmalarını engeller. Bu konuda temel sebep onların daha uzun yaşamalarını sağlamaktır. Giddens’ın (2000) ölümle ilgili görüşü şu şekildedir;

“Bizler için ölüm, üzerinde tartışılmayan bir konu olma eğilimindedir. İnsanların ölümden korktukları elde bir diye görülür; bu yüzden de doktorlar ve akrabalar yaygın olarak, ölümcül bir hastadan yakında öleceğini saklarlar” (42). Yazar, ölüm korkusu ve ölüm gerçeğini gizleme durumuna dikkat çekerken, analizi yapılan filmde ise yazarın düşüncesinin aksine, ölecek kişi olan Margot durumu bilip kabullenir fakat eşi bunu reddeder. Margot’un öleceği filmin ilk başından itibaren hissedilirken, Paul karakteri bu durumu kabullenmek istemez. Burada da temel mesele Paul’un yalnız kalmaktan korkmasıdır. Ölüm ve yalnızlık temaları filmin tamamında kendini göstermektedir. Paul’un yaşadığı bu psikolojik süreç, Norbert Elias’ın ölüm ve yaşlanmayla ilgili modern dönem vurgusunu akla getirir. Modern yaşamdan önce yaşlanma ile ilgili sorunlar aile içinde çözümlenirken, modern dönemle birlikte yaşlanma olgusu bireyi ölümün yalnızlığına doğru itmektedir (aktaran Işık, 1998: 137). Huzurevindeki yaşlı karakterler ölümü beklemekte iken Paul’un hırsı ve azmi onları heyecanlandırmaktadır. Filmde, Paul karakteri ne zaman koşmaya başlasa aniden parlak ışık ortaya çıkar. Eski bir atlet olan Paul uzun yıllar önce Olimpiyat şampiyonluğunu kazanmıştır. Paul’un koşmasının en önemli sebebi ise aktif kalarak ölümden uzaklaşıp toplum içinde varlığını yeniden kabul ettirebilemektir. Milner ve arkadaşları (2012), medyada aktif yaşlılık için, çoğunlukla kişinin yaşlılığa meydan okuması gerekliliği ve yaşlanma karşıtı mesajlar gösterildiğini öne sürerler. Filmde de yaşlılığa meydan okuyan kahraman karakteri Paul temsil etmektedir. Yaşlanma deyince akla ilk gelen düşüncelerden birisi de kişilerin yaşadığı fiziksel değişimlerdir. Onur (1986), insanların yaşlanmasıyla birlikte fiziksel bozulmalar yaşadığını ve bu durumun

(17)

11

da onları psikososyal sorunlara ittiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, fiziksel bozulmaların reddi ya da kabulü yaşlı bireylerin düşüncelerinde kendini göstermektedir (aktaran Akçay, 2011). Huzurevinde yaşayan tüm yaşlı karakterler, yüz hatlarında derin kırışıklıklara sahip olmakla birlikte pek çoğunun fiziksel hareketleri (yürüme, koşma, vs.) de yavaşlamıştır. Bazı yaşlı karakterler bedensel ya da zihinsel açıdan sorun yaşamakta ve ilaç tedavisi görmektedir. Paul karakteri ise, yaşlılığa dair fiziksel açıdan tüm belirtileri gösterse de söz konusu bu olguyu kabul etmeyerek hem genç bakıcı Tobias’ı (Frederick Lau) koşu yarışında geçer hem de Berlin Maratonu’nu tamamlar.

Filmde görülen bu durum, Canatan’ın (2016) şu sözlerini akla getirmektedir;

“Yaşlanma ile birlikte zihinsel ve fiziksel kapasitede azalmalar, hareket yeteneğinde yavaşlama görülse de, birey kendini yaşlı hissetmeyebilir. Yaşlılık, durağan ve değişmez bir yaşam dönemi değildir. Tam karşıtı, yaşlılık çeşitli güçlerin etkileşimini içerir. Bu güçlerin temelinde yaşamın tüm evrelerinin zorlamalarına karşın varoluşunu sürdürebilmiş olmanın bilgeliği ve içgörüsü bulunur” (329). Gazioğlu (2010) da yaşlılık sınırlarının kültüre, coğrafyaya ve toplumsal koşullara göre değişebildiğini belirterek, yaşlı diye bağdaşık bir grubun olmadığını ve her bireyin yaşlılık deneyiminin diğerlerinden farklı olabileceğini öne sürmektedir (122). Filmde, yaşlı karakterler kadar olmasa da genç karakterler de dikkat çeker. Genç karakterler, hayatlarına yalnız bir şekilde devam etmeyi seçmekle birlikte, sosyal ilişkiler açısından da zayıf bir yapıya sahiptirler. Bu konuda en çok ön plana çıkan karakter Paul’un kızı olan Birgit’tir. Söz konusu karakter, işi (hostes) gereği sürekli olarak seyahat eder ve erkek arkadaşıyla da sorunlu bir ilişkiye sahiptir. Anne ve babasının arasındaki güçlü ilişkiye özenen Birgit, onların sorumluluğundan kaçarak kendi yarattığı kozasında yaşamayı tercih eder. Diğer öne çıkan genç karakter de huzurevinin eğitmeni olan Müller (Katharina Lorenz)’dir. Müller karakteri psikolojik yaşlılığa bir örnektir. Psikolojik yaşlanmaya ilgili olarak Kalınkara (2016),

“Deneyimlerin artmasıyla oluşan davranış değişikliği ve davranışsal uyum

(18)

12

yeteneğinde yaşa bağlı değişimlerdir” (9) diye belirtir. Huzurevindeki yaşlılara, kestaneden figürler yaptırarak onların boş zamanlarını sakin bir şekilde geçirmesini isteyen Müller karakteri, Paul’un spor yapmasını sürekli olarak engellemeye çalışır. Yaşlılık olgusunun kabullenilmesi gerekliliğine inanan Müller, sürekli olarak huzurevinde zaman geçirince toplumdan koparak yaşlı bir birey gibi hareket eder. Bu durumun farkına varan Paul, ona dışarı çıkıp hayatını yaşaması gerektiği yönünde tavsiyede bulunur. Filmin sonunda da Müller, çocuklara yardım edebilmek amacıyla Afrika’ya gider. Böylelikle, söz konusu karakter, psikolojik açıdan rahatlayarak yalnız kalma endişesinden arınabileceğini düşünmektedir.

Filmde, Paul’un yeniden koşmaya başlaması diğer karakterlerin hayatını canlandırırken, bu koşuyu başarıyla bitirmesi de onların hayatının olumlu yöne doğru evrilmesine sebep olmaktadır. Teslim olmayan ve azimli bir yapıya sahip olan Paul karakteri, genç-yaşlı tüm karakterleri aktif, zinde mutlu olmaya doğru iter. Nitekim, filmin final sahnesi de Paul’un torununu kucağına almasıya son bulur. Bu bağlamda söz konusu sahnenin kuşaklar arası geçişi temsil ettiği söylenebilir.

Sonuç

Çalışmada öncelikle yaşlılık kavramı konusuna değinilmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda yaşlılık kavramının tanımı hususunda ortak bir görüşe rastlanamamıştır. Yaşlanma olgusunun, çeşitli etkenlere (biyolojik, toplumsal, psikolojik ve kronolojik) göre değiştiği ve yaşlılığın da belli bir yaşı geçme sonrasında gerçekleştiği söylenebilir. Günden güne teknolojinin ilerlemesiyle birlikte sağlık alanında değişmeler yaşanmaktadır. Öyle ki yaşlılık olgusu da söz konusu değişmelerden etkilenmektedir. 1950’lerde yaşlanma yaşı 50 iken, 90’lı yıllardan sonra 65’e çıkmıştır. Günümüzde de yaşlı bireyler yaş aralığına göre farklı kategoriler (erken yaşlılık, orta yaşlılık, ileri yaşlılık vs.) altında

(19)

13

toplanmıştır. Fakat yaygın görüş ve çalışmalara dayandırıldığında, 65 yaşın toplumsal yaş kategorizasyonu açısından yaşlılığın başlangıcı olduğu söylenebilir.

Beden kavramının, günümüzde pek çok insan için sağlığı ifade etmek yerine meta olarak görüldüğü söylenebilir. Şüphesiz ki yaşlı bedenler de bu değişime kayıtsız kalamamaktadır. Belli bir yaşı geçtiğinde “yaşlı” kategorisi içine koyularak toplum tarafından dışlanma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bireyler için bedenin önemi oldıkça fazladır. Genç görünmek için sürekli aktif kalma mecburiyetinde olan yaşlı bireyler sürekli olarak spor yapmak ve estetik vb. gibi çeşitli operasyonlar geçirmek zorunda hissetmektedirler.(tekrar bak) Yaşlı bireylerin toplum tarafından dışlanma korkusu yaşamalarında medyanın payı büyüktür. Medyada, yaşlı bireylerin sorunları üzerinde durulmadığı ve onlara çok sık yer verilmedği belirtilebilir. Tüketime dayalı olan düzeni devam ettirmeyi amaçlayan kitle iletişim araçları, yaşlı bireylerin yaşadıkları problemlere (yalnızlık, dışlanma korkusu, aktif kalma mecburiyeti vs.) değinmek yerine onları birtakım stereotipler hâlinde göstermektedir. Bu bağlamda, yaşlı karakterler genellikle komik, çocuksu, huysuz ama sevimli tipleri canlandırmaktadırlar. Çalışmada, yaşlı bireylerin medyadaki işlevlerine dair, özellikle yurt dışında yapılan çalışmalardan da örnekler gösterilerek onların pek çok kültür ve düzende aynı sorunlara maruz kaldığı vurgulanmıştır. Çok çabuk tüketilen televizyon programları ve reklamlarda, yaşlıların sorunlarına çok sık yer verilmezken, sinema filmlerinde bu konu daha çok ele alınmaktadır.

Fakat genel çerçevede ele alındığında, yaşlılık olumsuz bir durum gibi lanse edilerek, yaşlı kişilerin bu durumdan kurtulmak ve hayatta kalmak için çabalaması gerekliliği tüketicinin bilinçaltına mesaj olarak iletilmektedir.

Çalışmada yaşlı bedenlerin medyadaki temsillerine de değinilerek Son Koşu filmi analiz edilmiştir. Söz konusu filmdeki yaşlı ve genç karakterler incelenmiştir. Filmin, Paul karakteri üzerinde şekillendiği ve onun yaşlı

(20)

14

bedeninde varlığını koruyan genç ruhunun çevresine olan etkisinin gösterildiği söylenebilir. Almanya’da geçen hikâyede, yaşlılık sorununa huzurevinde yaşayan bireyler üzerinden değinilmektedir. Son Koşu filmi, Alman toplum yapısının yaşlı bireylere olan yaklaşımına odaklanmak yerine, yaşlılık konusunu ve eski bir atlet olan Paul’un azmini ele almaktadır. Söz konusu filmde, yaşlı bedenin hayatta kalma savaşının yanı sıra başarıya ulaşma arzusu da gösterilmektedir. Paul’un, sağlığına zarar verebileceğini bilmesine rağmen olimpiyat koşusuna katılması ve başarıyla tamamlaması hem filmdeki yaşlı karakterler hem de izleyici için umut ışığı niteliği taşımaktadır. Öte yandan medyanın yaşlılara sürekli olarak aktif kalma zorunluluğu hissettirdiğini çalışmanın önceki bölümlerinde de bahsetmiştik. Analizi yapılan bu filmde de, yaşlı bireyin aktif kalmasına yönelik izleyiciye sık sık mesaj verildiği görülmektedir. Paul’dan daha pasif konumda olan ve yaşadığı sürece de arka planda kalan Margot karakteri filmin belli bölümünden sonra ölürken, daha aktif olan ve diri kalmaya çalışan Paul hem hayatta kalır hem de torununu kucağına alarak mutlu bir hayata ulaşır. Yaşlı bireylerin dinç kalmak için mücadele etmesi yanlış bir tutum değildir fakat medyanın, onları sürekli olarak belli eylemlere teşvik etme ya da yönlendirme çabası, yaşlılığın insanların gözünde bir korku olarak yaratılmasına sebep olabilir. Filmde sadece yaşlı bedenlere değinilmemiş gençlerin yaşadığı yalnızlığa da yer verilmiştir. Özellikle yaşlı-genç ayrımının sıklıkla ele alındığı filmde, genç bireylerin yaşlılara yaklaşımlarını, onlarla olan iletişimlerini ve kendi yaşadıkları yalnızlıkları görmek mümkündür.

Sonuç olarak, medyanın yaşlılığı ve yaşlı bedenleri kaçınılması gereken bir kusur olarak ele aldığı ve onları sürekli olarak aktif kalma mecburiyetinde bıraktığı söylenebilir. Nitekim, analizi yapılan Son Koşu filminde de yaşlı bir karakterin başarısı anlatılırken, izleyiciye de yaşlıların zinde ve canlı kalması gerektiği yönünde mesaj verilmektedir.

(21)

15

Kaynakça

Aday, Ronald H. & Austin, Benjaman S. (2000). Images Of Aging In The Lyrics Of American Country Music. Educational Gerontology. 135-154.

Akçay, C. (2011). Yaşlılık: Kavramlar, Kuramlar ve Yaşlılığa Hazırlık. İstanbul:

Kriter Yayınevi.

Canatan, K. (2016). Çağdaş Toplumlarda ve Kültürlerde "Yaşlılık" Algıları. K.

Canatan (Ed.), Beden Sosyolojisi (s. 325-345). İstanbul: Açılımkitap.

Çiğdem, Y. & Konak, A. (2005) Yaşlılık Olgusu: Sivas Huzurevi Örneği.

Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler. 29(1): 23-63.

Dahmen Nicole S. & Cozma Raluca. (2008). Media Takes: On Aging. Aging Services of California: International Longevity Center - USA.

Elçik G. & Özenç T. (2010). Önsöz. Gülnur Elçik & Tuğba B. Özenç (Ed.), Bedende Kıpırdanmalar (s. 7-19). İstanbul: Varlık Yayınları.

Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü (2012) Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı Uygulama Programı, Araştırma. Ankara: EYHGM.

Gazioğlu, E. (2010). Yaşlılık, Ah! O Sefil Vücut..., Gülnur Elçik & Tuğba B.

Özenç (Ed.), Bedende Kıpırdanmalar (s. 116-125). İstanbul: Varlık Yayınları.

Giddens, A. (2000). Sosyoloji. Ankara: Ayraç Yayınevi.

Işık, E. (1998). Beden ve Toplum Kuramı . İstanbul: Bağlam Yayınları.

İçli, G. (2008). Yaşlılar ve Yetişkin Çocuklar. Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, 1: 29-38.

(22)

16

Kalınkara, V. (2016). Temel Gerontoloji Yaşlılık Bilimi. Ankara: Nobel Akademik.

Kara, Z. (2016). Beden Sosyolojisinden Ölüm Sosyolojisine: İnterDisipliner Bir Yaklaşım. K. Canatan (Ed.), Beden Sosyolojisi (s. 23-45). İstanbul:

Açılımkitap.

Kuruoğlu H. & Salman, S. (2017). Medyada Yaşlılık ve Türk Sinemasında Yaşlılık Temsili. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 2(3), 1-23.

Milner Colin, Norman Kay V. & Milner Jenifer. (2012). The Media’s Portrayal of Ageing. Global Population Ageing: Peril or Promise? (s. 25-29).

Geneva: World Economic Forum.

Nazlı, A. (2009). Sosyolojik Bakışın Eşiğindeki Beden. Toplumbilim: Beden Sosyolojisi, 24: 61-69.

Oktik, N. (2004). Huzurevinde Yaşam ve Yaşam Kalitesi: Muğla Örneği.

Muğla: Muğla Üniversitesi Basımevi.

Okumuş, E. (2016). Bedene Müdahalenin Sosyolojisi. K. Canatan (Ed.), Beden Sosyolojisi (s. 45-67). İstanbul: Açılımkitap.

Onur, B. (1991). Gelişim Psikolojisi. Ankara: V Yayınları.

Tufan, İ. (2016). Antik Çağ’dan Günümüze Yaşlılık ve Yaşlanma. Ankara:

Nobel Akademik Yayıncılık.

İnternet Kaynakları

EUROSTAT. (2017). Population Structure And Ageing.

http://ec.europa.eu/eurostat/statisticexplained/index.php/Population_struct ure_and_ageing Erişim: 25 Aralık 2017

(23)

17

EYH. (2017). Yaşlılığa Genel Bakış. https://eyh.aile.gov.tr/yayin-ve- kaynaklar/yasli-hizmetleri/yasliliga-genel-bakis Erişim: 25 Aralık 2017 UN. (2015). 2015 Demographic Yearbook. Sixty-sixth issue. Department of

Economic and Social Affairs United Nations New York.

https://unstats.un.org/unsd/demographic/products/dyb/dybsets/2015.p df. Erişim: 25 Aralık 2017

WHO. (2002). Definition of an Olderor Elderly Person.

http://www.who.int/healthinfo/survey/ageingdefnolder/en/ Erişim:16 Aralık 2017.

WHO. (2015).World Report on Ageing and Health. WHO Library Cataloguing- in-Publication Data. World Health Organization.

http://apps.who.int/iris/bitstream/10665/186463/1/9789240694811_eng.p df?ua=1 Erişim: 25 Aralık 2017

Referanslar

Benzer Belgeler

Ba~l~~~n', K~ br~s, Bir Cumhuriyetin Y~k~l~ p diye tercüme edebilece~imiz Cyprus, The Destr~~ction of a Republic, ad~ndan da anla~~laca~~~ üzere, 1959 Zürich ve Londra

Bedesteni, 16 ncı asrın ikinci yarısında ziya­ ret etmiş bulunan Nicolas de Nicolay, şunları yazmaktadır: (Bedesten denilen mahal murab­ ba şekünde ve yüksek,

Nabi Bey o ortaelçiliği, yani Atina elçiliğini muhafaza etti sonra Sofya’ya nakledildi, ondan sonra da İtalya ile sulh müzake­ relerine memur olup sulhün

Yakub Kadri Balkan Savaşını, Birinci Dünya Savaşını ve bu yenilgilerin ışığında dünyada oyna­ nan büyük sömürü oyununu farkettikten sonra, evet neden

lifinden ferağat eyleyeceği derkâr bulunmuş­ tur, İngiltere hariciye nezaretinin parlâmen­ toya memur olan müsteşarı Mister Gürzon her nekadar parlâmentoda dün

Çünkü o bilgi konusunu ele alırken, kesin, değişmez, tümel ve zorunlu bilginin mümkün olduğunu kabul etmiş ve bu kabulüne dayanarak daha sonra söz konusu

Sanýyorum "Þey- tanýn Gör Dediði" baþlýklý köþe yazý- larýnýn birinde; güvenilir kiþilerin ter- tiplediði böyle bir hipnoz deneyine katýldýðýný ve ilginç

Çağdaş Uygur şiirine yeni bir ses getiren Guñga şiir hareketinin önemli temsilcilerinden biri olan Adil Tuniyaz’ın şiirleri incelendiğinde, hemen hemen her şiirinde geniş