• Sonuç bulunamadı

Yayın ve No. Mizanpaj Mahmut Öztürk

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Yayın ve No. Mizanpaj Mahmut Öztürk"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ortak Dilimiz

EZAN

(2)

Yayın

Nida Yayıncılık Dağıtım Pazarlama İç ve Dış Ticaret Ltd. Şti.

Sertifika No: 27580

Balaban Ağa Mah. Büyük Reşit Paşa Cad. Yümni İş Merkezi No:

16/11 Fatih/İstanbul Tel: 0212 527 93 86 Faks: 0212 635 03 58 nida@nidayayincilik.com.tr

Baskı

Step Ajans Matbaa Ltd. Şti.

Sertifika No: 12266

Göztepe Mah. Bosna Cad. No: 11 Bağcılar/ İstanbul

Tel: 0212 446 88 46

nidayayincilik.com.tr Yayın Yönetmeni

Mehmet Kurşunlu Editör

Doç. Dr. Mahmut Öztürk

Mizanpaj Mahmut Öztürk Kapak Sadık Enes Erkut Ortak Dilimiz Ezan

Basım

1. Baskı / Aralık 2018

978-605-7565-35-8 Yayın ve No Nida Akademi: 7

© 2018 Nida Yayıncılık

Her hakkı mahfuzdur. Tanıtım dışında kaynak göstermek suretiyle kısa alıntılar hariç, yayıncının yazılı izni olmaksızın yayınlanamaz; görsel, işitsel ve elektronik ortamlarda kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. Kitapta yer alan bölümlerin hukuki sorumluluğu ve bütün telif hakları yazarlarına aittir.

(3)

M. Cüneyt Gökçe*

Giriş

Ezan teşri tarihinden itibaren Müslümanların hayatına bir daha çıkmamak üzere yerleşmiştir. Müslümanları bir araya getirmek için pratik bir araç arayışına girildiğinde, maddi bir unsura iltifat edilmeyip insan sesinde karar kılın- ması içeriğinin de İslâm’ı özetleyebilecek ifadelerle düzen- lenmiş olması ezanı ayrıcalıklı bir öneme sahip kılmaktadır.

İçeriğinde kayda değer bir değişme olmazken zamanla icra ettiği fonksiyonlar artmıştır.

Ezan insanı dinlenmeye ve rehavete değil, kıyama ve aksiyona davet eder. Namaz vakitleri dışında okunması ise tarih boyunca müminleri önemli bir hususta bir araya gelmek üzere harekete geçmeleri şeklinde algılanmıştır.

Normal zamanlarda ile ezan okunduğunda Müslümanların onu sıradan bir melodi şeklinde dinleyip tüketmeleri değil, sözlerine odaklanarak ve içinden verdiği yanıtlarla ezanı farklı bir anlam katmanına taşımaları tavsiye edilmiştir. Hz.

Peygamber’in “Ezanı işittiğinizde, müezzinin söylediklerini tekrarlayın” buyruğu Müslüman bilincini günde müteaddit defa tazelemeye yöneliktir.1

* Dr. Öğr. Üyesi, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 1 Müslim, “Salat”, 10.

(4)

Zamanla ezan Müslüman beldelerin özgürlük sembolü haline gelmiştir. Müslümanların hâkimiyetinden çıkan bir yerde ezan sesi artık duyulamayacağı gibi, tersinden bir okuma ile ezanın işlevsel olarak okunmadığı ve gereğinin yerine getirilmediği İslâm beldelerinin de daha sık ve belki daha kolay bir şekilde düşman saldırılarına maruz kalaca- ğı –neuzübillah- ellerinden çıkacağı anlamına gelmektedir.

“M. Âkif’e göre Bir yerde ezan okunmuyorsa, oradaki ca- miler ibadethane olmaktan çıkmış demektir. Camisi olma- yan bir yer ise İslâm yurdu olamaz. Bu yüzden Âkif İstiklal Marşı’nda müstakil bir kıtayı ezan ve camilere ayırmıştır.”2

Bu ezanlar -ki şahadetleri dini temeli- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

M. Âkif’in “şehadetleri dinin temeli olan ezanlar” şek- lindeki tanımlaması yazımızın da ana eksenini oluşturmak- tadır. Ezan yazımızda ele alacağımız Cibril Hadisi olarak da bilinen İman ve İslâm’ı ana prensipleriyle anlatan hadis-i şerifin de bir özeti gibidir. Bu itibarla biz önce İman ve İs- lâm kavramlarını kısaca irdeleyecek, sonra ezanın bu temel kavramlarla olan irtibatına geçeceğiz.

1.İman ve İslâm a. Din

Din, insanın Allah, diğer insanlar ve varlıklar ile müna- sebetlerini düzenleyen bir kurumdur. İnsanın hayatına yön veren davranışların esas ve kurallarını ortaya koyar. Bu ku- rum insanla beraber var olmuş; tarihi bütün devirlerinde ve bütün topuklarında karşılaşılan bir olgu olarak tarihteki yerini almıştır, almaya devam etmektedir.

2 Öztürk, Mahmut, “İstiklal Marşı’nı Kur’an-ı Kerim Işığında Okumak” Anadolu’ya Vuru- lan Mühür İstiklal Marşı, (İstanbul: Kastaş Yayınları, 2017), 96.

(5)

İlk insan aynı zamanda ilk peygamber olan Hz.

Âdem’dir. Hz. Âdem’den bugüne kadar bütün toplumlarda din, insanların hayatına yön vermiş; ahlak, hukuk, siyaset, aile, eğitim, kültür ve medeniyet gibi bireysel ve toplumsal bütün alanlara kaynaklık etmiştir. Denilebilir ki din, Allah’a inanma ve kulluk etme olgusu olduğu gibi; Allah tarafından peygamberler aracılığıyla akıl sahibi insanlara gönderilen, on- ları kendi tercihleriyle dünya ve ahiret saadetine ulaştıran ilahi kurallar bütünüdür. Bu yönüyle de din; insanı kendi mahiye- tini, var olma amacını, Allah’a ve onun yarattıklarına karşı gö- revlerini bildiren bir öğretidir. Yani; Allah’ın, insanların yapma- larını ya da uzak durmalarını istediği şeylerin tamamıdır.

Özetle ifade edecek olursak: “Din akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur.”3

b. İnanç

İnanç, bir düşünceye gönülden bağlanmak, birine duyu- lan güven duygusu, bir kimse ya da bir şeyin doğruluğunu sarsılmaz bir duygu ile benimsemek anlamına gelir. Bu inanç, dinî/uhrevî olabileceği gibi dünyevî/bilimsel de olabilir bilir. Ör- neğin “Allah vardır” dinî bir inanç iken; “dünya yuvarlaktır”

tezi de bir inançtır; ancak bilimsel/dünyevî bir özelliğe sahiptir.4 İslâm inancını tanımlarken özellikle Ehl-i İslâm’ı, ‘doğ- ruluğuna kesin bir biçimde inandıkları hususlar’ olarak vurgular ve İslâm’ı da ‘Hz. Peygamber’in vahiy eseri ola- rak ortaya koyduğu tüm emir ve yasakları dil ile ikrar edip kalp ile tasdik etmek’ şeklinde izah ederiz.5 Akide dediğimiz

3 Ömer Faruk Harman, “Din ve Mahiyeti”, İlmihal, (Ankara: Diyanet Vakfı Yayınları, 2005), 1: 4.

4 Ramazan Altıntaş, “İnsanın Zihin Halleri”, İslâm İnanç Esasları El Kitabı, Editör: Şaban Ali DÜZGÜN, (Ankara: Grafiker Yayınları, 2015), 37.

5 Tahir el-Cezairi, el-Cevahiru’l-Kelamiyye, Nşr: Cüneyt Gökçe, (Şanlıurfa: Elif Matbaa- cılık, 2017), 1.

(6)

inancın temel esasları Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret Gününe ve Kaza-Kadere iman etme şeklinde özetlenir.6 Başka bir tabirle; İman-İslâm ikilisi inanıp-uygulamak şeklinde dile getirilebilir.

c. İslâm

İslâm teslim olup boyun eğerek itaat etmeyi ifade eder.

Cibril hadisi olarak bilinen Hadis-i Şerif’te Hz. Peygamber İslâm’ı pratik alanla ilişkilendirerek şu ifadede bulunmuştur:

“İslâm Allah’tan başka ilah olmadığını ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu ifade etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucunu tutman ve gitmeye güç yetirdi- ğin takdirde hac vazifeni yerine getirmendir.”7

d. İman ve İslâm

İslâm ve iman kavram olarak birbirinden farklı olmakla birlikte sonuç itibariyle her ikisi de birbirinden ayrı düşünü- lemez. Çünkü İman, Hz. Peygamber’i, haber verdiği emir ve yasaklarda tasdik etmek İslâm ise ilahi emir ve yasaklara boyun eğip teslim olmaktır.

Dini bakımdan bir kimsenin mümin ama Müslüman ol- madığına; Müslüman ama mümin olmadığına hükmetmek doğru değildir.8 Nitekim yüce Allah pek çok âyet-i kerimede her iki kavramı birbirinin yerine kullanmıştır. Bu ayetlerden bazısını şu şekilde sıralayabiliriz:

“Bunun üzerine günahkâr milletin arasında bulunan müminleri çıkarttık zaten orada Müslümanlardan bir ev hal- kından başka kimse bulamadık”.”9

6 Tahir el-Cezairi, el-Cevahiru’l-Kelamiyye, 2.

7 Müslim, “İman”, 1, 5.

8 Murat Serdar-Harun Işık, İslâm İnanç Esasları (Akaid), (Kayseri: Kimlik Yayınları, 2017), 50.

9 Zâriyat 51/35-36.

(7)

“Musa, ‘Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman et- mişseniz, eğer ona teslim olmuş kimseler iseniz artık sadece O’na tevekkül edin’ dedi.”10

“Körleri sapıklıklarından vazgeçip doğru yola geti- remezsin, ancak ayetlerimize inanıp da Müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin.”11

“Bedeviler biz gerçekten iman ettik dediklerinde, de ki: ‘Siz iman etmediniz, ancak siz Müslüman olduk deyiniz iman henüz kalplerinizin içine girmemiştir.”12

Bu ayetlerde iman ve İslâm ayrıymış gibi görünse de dikkat edildiğinde burada vurgulanan husus imanın yerinin neresi olduğudur.

e. İman Esasları

İman esasları, “Ey iman edenler Allah’a Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kita- ba iman da sebat ediniz; kim Allah’ı meleklerini kitaplarını peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr eder ederse tam manasıyla sapıtmıştır”13 ve benzeri âyet-i kerimelerden net anlaşıldığı gibi, Hz. Peygamber’in hadis-i şeriflerinden de anlaşılmaktadır. Örneğin:

Ömer b. el-Hattab anlatıyor:

Bir gün Hz. Peygamber’in huzurunda bulunduğumuz sırada elbisesi beyaz mı beyaz saçları siyah mı siyah üzerin- de yolculuk eseri bulunmayan ve hiçbirimizin tanımadığı bir adam çıkageldi, Peygamberin yanına sokuldu, önüne oturdu dizlerini peygamberin dizlerine dayadı ellerini kendi dizlerinin üstüne koydu ve:

10 Yûnus 10/84.

11 Neml 27/81.

12 Hucurât 49/14.

13 Nisâ 4/36.

(8)

-Ey Muhammed! Bana İslâm’ı anlat! dedi. Resulullah:

-“İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz.i Mu- hammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehadet etmen, na- mazı dosdoğru kılman, zekâtı tastamam vermen, Ramazan orucunu eksiksiz tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyaret edip hac etmendir”, buyurdu. Adam:

-“Doğru söyledin” dedi. Onun hem sorup hem de tas- dik etmesi tuhafınıza gitti. Adam:

-“Şimdi de bana imanı anlat”, dedi. Resulüllah:

-“Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır; ayrıca kadere, hayrına ve şerri- ne iman etmendir” buyurdu.14

Kur’ân-ı Kerîm’de de mezkûr hadisteki ifadesiyle İma- nın ve İslâm’ın esasları bir arada verilmese de muhtelif ayetlerde bu esasalar ikişer üçer olmak üzere sık sık birlikte zikredilmiştir.

Bakara suresinde müminlerin vasıfları zikredilirken onların Hz. Muhammed’e indirilen kitaba yani Kur’ân-ı Kerîm’e ondan önce indirilen kitaplara inandıkları gibi ahi- ret gününe de kesin olarak inandıkları belirtilir.15 Bakara suresinin son iki ayetinde ise iman esaslarının çoğu bir ara- da zikredilmiştir. Bütün müminlerin Hz. Peygamber’in gibi, Kur’an’a, Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberle- rine iman ettikleri belirtilmiştir.16 Hayır ve şerrin Allah’tan olduğu, insanların sevgi ve nefrette her zaman isabet edi- nebileceği de Kur’ân-ı Kerîm’de belirtilmiştir: “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı

14 Müslim, “İman” 1, 5; Buhari, “İman”, 37; Tirmizi, “İman”, 4; Ebu Davud, “Sünnet”, 16;

Nesâî, “Mevakit”, 6.

15 Bakara 2/4.

16 Bakara 2/285.

(9)

olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür.

Allah bilir, siz bilmezsiniz.”17

Aynı şekilde İslâm esasları da bir arada peş peşe zikre- dilmese de Kur’ân-ı Kerîm’in üslubuna uygun olarak muh- telif surelerde zikredildiğini görmekteyiz. Bu ayetlerde İslâm ibadet esaslarının iman bazı iman esaslarıyla beraber zikre- dildiği dikkatlerden kaçmamaktadır.

Bakara suresinin başında müminlerin vasıfları zikredi- lirken gayba inandıkları, namaz kıldıkları ve zekât verdik- leri açıkça belirtilir. “Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”18 Bakara suresinin 183. Ayetinde orucun, 196-197 ayetlerin- de hac ibadetinin farz oluşundan söz edilir.

2. Ezan

a. Ezana Genel Bir Bakış

Ezan, namaza çağrıyı sembolize eden ilahî bir davettir.

Sözlükte “duyurmak”, “bildirmek” anlamlarını ifade etse de; “ezan” denildiği zaman daha çok, farz namazlara çağrı- yı ifade eden Rahmanî Davet anlaşılır.

İslâmiyet’in ilk dönemlerinde elbette “bildiğimiz şekil- de” ezan okunmuyordu. Namaz Mekke dönümünde farz kılındığı halde Hz. Peygamber Medine’ye gelinceye kadar vakitleri bildirmek için bir yol düşünülmemiş belki de cema- atle kılınmadığı için buna ihtiyaç duyulmamıştır. Medine’ye gelince özellikle namaza çağırmak için bir süre sokaklarda

“Es-Salah! Es-Salah!”/“Namaza! Namaza!” veya “Es-Sa- latu Camia!”/“Namaz insanları toplayan bir ibadettir!”

17 Bakara 2/216.

18 Bakara 2/3.

(10)

şeklinde birtakım duyurular yapılmışsa da yeterli olma- mıştır. Mescid-i Nebevî’nin bina inşa edilmesi tamamlanıp Müslümanlar düzenli bir şekilde cemaatle namaz kılmaya başlayınca Peygamberimiz namaz vaktinin girdiğini ve top- luca namaz kılınacağını duyurmak için ne yapılabileceğini arkadaşlarıyla görüşmeye başlamış sonunda birkaç saha- benin aynı şekilde rüya görmeleri üzerine bugünkü bilinen şekliyle ezan ortaya çıkmıştır.19 Tarihî süreç detayı bahsi- mizin dışında olduğundan bu kadarlık bilgiyle yetiniyoruz.

Ezan aracılığıyla halka hem namaz vaktinin girdiği du- yurulduğu gibi -aşağıda açıklayacağımız şekliyle- Allah’ın büyüklüğü ve birliği, Hz. Peygamber’in O’nun elçisi olduğu, namazın kurtuluş yolunun kapısı olduğu ilan edilmektedir.

Kuşkusuz ezanın amacına ulaşabilmesi için aslına uy- gun dilde ve şekilde okunması şarttır; ancak o zaman ezan, evrensel bir mesaj olur ve ancak o zaman vahdeti, birliği, beraberliği ve ümmetin ittifakını sağlamış olur.

Ayrıca unutma ve ihmale karşı ezan, İslâm prensip- lerinin sürekli talimidir. Nitekim duyanların aynı ifadeleri tekrar etmeleri ve bazı ifadelerden sonra tasdik ve onay cümleleri kullanmaları eğitimin amacını pekiştirmektedir.

Nitekim Tekbir ve Kelime-i Şehadet aynen tekrarlandığı gibi namaza ve kurtuluşa çağrı yapıldığı zaman bu çağrının ancak Allah’ın vereceği imkân sayesinde gerçekleşebilece- ği mesajını ifade eden “la havle vela kuvvete illa billahi’l Aliy’yi’l Azim” denilir. Hatta sabah namazında “Es-salatu hayrun mine’n-nevm”/“Namaz uykudan hayırlıdır” denil- diği zaman tekrarlanan ifade şudur: “Evet doğru söyledin, doğruyu haykırdın, doğruyu dile getirdin!”

19 Yunus Apaydın, “Namaz-Oruç”, İlmihal, (Ankara: TDV Yay., 2005), I: 66.

(11)

Bu yüzden diyoruz ki, ezanın sözleri ve bu sözlerin di- zisi eğitim hedefine uygundur. Zira İslâm toplumu inanç bakımından sağlamlaştırıldıktan sonra inandığını davra- nışlarına yansıtması beklenir. Bu yönüyle ezan; bir vahdet bildirgesi ve dine aktif bağlılık sözüdür. Bu bağlamda ezan itikadın temeldir. Nitekim temelin sağlamlığı ile üstyapının sağlamlığı arasında olağanüstü bir ilişki vardır.

Bu eğitim sayesinde İslâm toplumu “iman cemâati”

haline gelmiş ve böylece kurduğu sistemin temeli, günde beş defa, en güzel bir biçimde kâinata ilân edilmektedir.

Ezan duadır, fazilettir, ibadettir.

Ezan zikirdir, nurdur, namazdır.

Ezan diriliştir, direniştir, fetihtir.

Ezan güvendir, huzurdur, özgürlüktür.

Ezan ümittir, heyecandır, cesarettir.

Ezan düşüncedir, uyanıştır, kurtuluştur.

Ezan haberdir, vakittir, müjdedir.

Ezan vahdettir, tevhiddir, tekbirdir.20 b. İnanç Esasları Bağlamında Ezan 1) Tekbir

Ezanın ilk sözleri peş peşe dört defa tekrarlanan “Allahu Ekber” ifadesinden oluşur. Allah en büyük ve en yücedir, anlamındaki bu ifade, Müslüman hayatının her aşamasına kendini gösteren, Tevhid inancını farklı bir şekilde vurgula- yan bir içeriğe sahiptir.

Bu çağrı, yüce Allah’ın büyüklüğünü ve azametini en yüksek perdeden ilan etmenin ifadesidir; gür sedadan ibaret olan bu çağrı şirkin hükümranlığına karşı bir başkaldırıdır.

20 Çağlayan Ahmet, Asr-ı Saadet’ten Günümüze Ezan, (İstanbul: Kayıhan Yayınları, 2008), 15-24.

(12)

Ezanın başındaki bu ifadeler, insanların eşitliğini ortaya koyup şu mesajı verir: “Tek büyük Allah’tır, insanlar ise büyüklük ve küçüklük bakımından eşittirler, kimse büyük doğmaz, mânevî büyüklük iman ve amel ile elde edilir ve bunu herkes elde edebilir.” Bu anlayış İslâm’da, sosyal ve siyâsî nizâmın da temelini teşkil eder. Nitekim yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar, ger- çekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbiri- nizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler şeklinde kıldık.

Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün ve değerli olanınız, ırk ya da soyca değil takvaca en ileride olanınızdır”. (Hucû- rat, 49/13) Allah en büyüktür ifadesi, başka büyüklerin de olabileceği vehmini bertaraf etmek için Allah tek büyüktür şeklinde de anlamlandırılabilir.

Allah’ın varlığının, birliğinin ve mutlak hâkimiyetinin ilanını mana ikliminde hep birden ifade eden tekbir, İslâm akidesinin de mihveri ve temelidir. Bu yönüyle de ezanın tekbir ile başlaması ayrı bir anlam ifade etmektedir. Onda hem tenzih, hem tazim hem de kabul vardır.”21

Tekbirle Allah’ın yüksek olan şanını ikrar etmek Yüce Allah’ın emridir: “Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bu- lunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Al- lah’a hamdederim” de ve tekbir getirerek O’nun şanını yü- celt!”22 Tekbir getirerek Allah Teâlâ’yı anan kişi kendisinde büyük bir güç hisseder. Hele savaş meydanlarında “Allah Allah” nidalarıyla düşman saflarına dalmak Müslüman as- kerlerin öteden beri yapageldikleri savaş taktiklerindendir.

Bu tekbir sesleri Müslümanları coştururken düşmanların kalbine de büyük bir korku salmaktadır.

21 Ömer Özpınar, Ezanı Anlamak, (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2012), 44.

22 İsrâ, 17/111.

(13)

Bu yüzden Müslümanlar namazın her rekâtında “Allahu Ekber” ifadesini defalarca tekrar ederler. Her rüknün edasın- da hâsıl olan hamd, sena, şükür, tazim manaları bütünüyle Cenab-ı Hakk’ın azametinin bir cilvesi olarak telaffuz edilir.

2) Şehadetler

Eşhedü en lâ ilâhe illâllah

Allah`tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehâdet ederim İşte tevhid inancı! İşte hakka çağrı! İşte İslâm diyarının alamet-i farikası olan İslâm ideolojisinin her tarafta yayıl- ması her tarafta haykırılması! Allah’tan başka ilah olmadı- ğını bütün kâinata duyururum bütün dünyaya ilan ederim.

Burada İslâm inancının Hz. Âdem’den Hz. Peygamber’e kadar devam eden ve kıyamete kadar devam edecek olan tevhit inancının ezan da somutlaşmış halini görüyoruz. Bu Tevhide ve birliğe çağrıdır.

Bunda ayrıca şu mesaj da vardır: “Ben İslâm inancının temelinde yer alan çağrının, iman birliğine çağrı olduğunu ifade ediyorum.”

Mesaj, birlik ve beraberliğin üstün kuvveti sağladığını ve bunun da birlikte kardeşçe yaşamaktan geçtiğinin ifa- desidir. İşte Tevhidi haykıran barış, güven ve kardeşliğin gereklerine çağrı yaptığını ve tanıklık ettiğini bilir. Aslında bu duyuru bütün dünyaya ilan edilen bir ilan attır.

Evrensel çağrı: “Allah’tan başka ilah yok”. Ezanı oku- yanlar ve dinleyenler bu bilince varınca Tevhid ve vahdet gerçekleşecektir. Ve çağrıdan elde edilen gerçek netice:

“Allah’tan başka ibâdet ve itâat edilecek ilah yoktur”

(14)

Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah:

Muhammed`in O`nun Resûlü olduğuna da şehadet ederim.

İslâm inancının önemli rükünlerinden bir tanesi Pey- gamberlere imandır; Hz. Peygamber’e imandır, zira Hz.

Peygamber’in Allah Resûlü olmadığına inanan kimsenin Müslüman olarak düşünülebilmesi mümkün değildir. Yani ehl-i iman olmanın yegâne şartı, Vacibu’l-Vücud’a iman ettikten sonra Hz. Peygamber’in Allah’ın Resûlü olduğu- na inanmaktır. Evet, Hz. son peygamberdir ve onun pey- gamberliğine inanmak imanın gereğidir, İslâm’ın gereğidir, Kuran’ın gereğidir. Zaten Kuran-ı Kerim birçok ayetinde özellikle Efendimiz’e tabi olmamızı, O’nun yolunda yü- rümemizi, O’nu örnek almamızı bizlere telkin etmektedir.

Ayet-i Kerime aynen şöyledir:

“Şüphesiz, sizden Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok ananlar için, Allah’ın Peygamberinde güzel bir örnek vardır” (Ahzâb, 33/21)

Yine yüce Allah Hz. Peygamber’e, “Ey Habibim de ki:

‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır; merha- met sahibidir’” (Âl-i İmrân, 3/31) şeklinde seslenmektedir.

Yani Allah’ı sevdiğimizi iddia etmemizin ispatı Hz. Musta- fa’ya tabi olmaktan geçer… Başka bir tabirle; Allah’ı sev- mek Peygamber’e tabi olmakla eş değerdir. Hz. Peygamber döneminde “Yahudi ve Hristiyanlar, biz Allah’ın sevgili kul- larıyız” (Maide, 5/18) dediklerinde yüce Allah sevgili kul ol- manın yolunu gösterdi; Muhammed’e tabi olmak… Sultanı seven yaverini sevmez mi? Allah’ı seven elçisine tabi olur.23

23 İmam Maturidi, Tevilatu’l-Kur’ân, Edit. Yusuf Şevki Yavuz (İstanbul: Ensar Yayınları, 2017), II: 319.

(15)

Şu halde Allah’a inandığını ifade edip ancak Muham- med’e tabi olmaktan kaçınmak iman ehli olmayı sağlamaz.

Çünkü Hz. Peygamber risalet vazifesi çerçevesinde ne söy- lüyorsa mutlaka ilahi vizeli; ilahi müsaadeli ve ilahi damga- lıdır. Dile getirdiği her husus mutlaka ve mutlaka Allah’ın iznine tabidir. Nitekim yüce Allah buyuruyor ki; “O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor”. (Necm, 53/3) Bu bakım- dan ezanda bilhassa imanın temel bir okulu olan “peygam- berlere iman” konusunu Hz. Muhammed’e iman özeline in- dirgemiştir. Ve bu iman, hem bir şiar, sembol ve belirti olarak hem İslâm devletinin bir nişanesi noktasında hem bir mü- minin temel görevi olarak belirtilmekte ve ilan edilmektedir.

Allah’a iman ve Hz. Peygamber’in peygamberliğine iman etmeyi ifade eden Kelime-i şehadet hem İslâm hem de iman şartlarının hulasasıdır.

İman şartları bağlamında düşündüğümüz zaman, Al- lah’a iman ve Peygamberlere iman şartları sarahaten dile getirilirken Peygamberlere gönderilen Kitaplara iman da vurgulanmış olur. Bu Kitapları vahiy şeklinde getiren Me- leklere iman da kaçınılmaz bir gerçek olarak yerini tespit eder. Ayrıca Peygamberlerin Kitaplar aracılığıyla tebliğ et- tikleri ahiret hayatı ile kaza kadere iman da gerçekleşmiş olur. Peygamberler sadece geçici bir dünya hayatı için gel- mediklerine göre hayatımızı şekillendiren kaderimiz ve ha- şir meydanındaki durumumuz da Kelime-i şehadet’in kap- samı içinde yer alır.

İslâm’ın şartları bağlamında ise Allah’a ve Resulüne iman etmeyi imzalayan kimse elbette Hz. Peygamber’in Allah’tan aldığı tüm emirleri yerine getirme yasaklarından kaçınma maddelerini bilvesile imzalamış olur. Dolayısıyla Namaz, Oruç, Zekât ve Hac farizaları Kelime-i Şehadet’in gerektirdiği temel ve ana noktalardır.

(16)

3) Namaza Çağrı Hayye ale`s-Salâh Haydin namaza!

Buyurun namaza! Namaz dinin direği ve diğer bütün İslâm şartlarının tamamını içerisinde bulunduran bir özel- liğe sahiptir. Namaz mümin ile kâfir arasındaki farktır. İna- nanla inanmayanı birbirinden ayırt eder. Bir alamet-i fari- ka, bir farklılık nişanesi ve belirtisidir.

İşte biz görüyoruz ki burada bilhassa namaza dikkat çekiliyor ve insanların namaza koşturmalarını emreden bir çağrı yüksek bir seda ile semavata duyuruluyor. Bu çağrıda şunu da hatırlamak durumundayız. İbadete layık olan biri- cik Mabud: “Beni anınız ki ben de sizi anayım. Bana şük- rediniz, bana nankörlük etmeyiniz” (Bakara, 2/152) buyur- duktan sonra “Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir” (Baka- ra, 2/153) buyurmaktadır. Bundan da anlaşılıyor ki namaz, İslâm’ın temelleri arasında en devamlı olanı, en çok nefse ağır gelenidir. Nitekim yüce Allah: “Sabır ile ve namaz ile yardım isteyiniz. Ve namaz şüphe yok ki ağır bir iştir. Ancak Hak’tan korkanlar için değil” (Bakara, 2/45) buyurarak Al- lah’tan korkan kimselerin dışında nefse çok ağır geldiğine dikkat çekmektedir. İşte ezan kurtuluş vesilesi olan namaza çağırır ve bu çağrı günde beş defa tekrarlanarak nefsin ter- biyesi sağlanır. Boyun eğerek itaate alışır.

Ayrıca ezan vaktin ilânıdır; Müslümana planlı-prog- ramlı olması gerektiği hatırlatılır. Vaktinin kıymetini bilmesi noktasından uyarılır. Böylece mümin nefis muhasebesine davet edilir.

(17)

4) Kurtuluşa Çağrı Hayye ale`l-Felâh

Haydin kurtuluş ve felâha!

Dinin temel görevlerinin başında özellikle ehli imanı iki cihan saadetine kavuşturmak olduğunu ifade etmiştik. Do- layısıyla ezan minarelerden her gün İslâm toplumuna bir kurtuluş çağrısı yapmakta ve kurtuluş reçetesi sunmaktadır.

Evet, ezan bir kurtuluş çağrısıdır; İslâm’a çağırır, İslâm ise bütün mânâsıyla kurtuluştur. Namaz kurtuluştur, tevhid ve Allah inancı bir kurtuluştur. Çünkü yüce Allah yüce Allah kendisine şirk koşulmasını hiçbir zaman affetmez; âyet-i kerimede bu husus net bir şekilde şöylece dile getirilir: “Al- lah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; onun dışında, dilediği kimsenin günahını bağışlar. Allah’a ortak koşan ise pek büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur.” (Nisa, 4/48) İşte ezanın çağrısı bu bağlamda çok önem arz etmektedir.

Şirkten kurtulmaya, tevhitte buluşmaya ve sonuçta azaptan kurtulmaya davet eden evrensel bir çağrı…

5) Gecenin Karanlığından Huzurun Aydınlığına Davet Es-Salatu Hayrun Mine’n-Nevm

Namaz uykuda hayırlıdır.

İnsanın nefsine en fazla ağır gelen namazlar yatsı ve sa- bah namazlarıdır. Özellikle sabah namazı uykunun en tatlı saatinde daha ağır gelmektedir. Müminin nefsine yenilme- mesi ve sorumluluğunu unutmaması adına müezzinin hay- kırdığı bu ikazın çok büyük ehemmiyeti ve önemi vardır.

Böylece nefis ve şeytan devre dışı kalacak, inanan insanda azim ve irade gelişecek ve müsbete kanalize edilen bu nefse galip gelinmiş olur.

(18)

6) Son Tekbir Allahu Ekber!

Allâh en büyük ve en yücedir.

Ezanın başında vurgulanan ve dile getirilen yücelik, azamet, ihtişam ve büyüklük ezanın sonlarına doğru tekrar vurgulanmakta ve büyüklüğün gerçek ve tek sahibinin Al- lah olduğu ilân edilmektedir.

7) Tehlil

Lâ ilâhe illâllah

Allah`tan başka hiçbir ilâh yoktur.

Tevhid inancı Ezan-ı Şerif’in sonunda la ilahe illallah/Al- lah`tan başka hiçbir ilâh yoktur son noktasıyla kapatılmakta ve baştan sona bilhassa tevhit inancının hiçbir surette hatır- dan çıkarılmaması gerektiği böyle ifade edilmektedir.

Bilindiği üzere kelime-i tevhidin ilk kısmını oluşturan

“Lâ ilâhe illâllah” sözlerinin oluşturduğu mana Mekke’de Müslümanlarla müşrikler arasındaki kırmızıçizgi mesa- besinde idi. Müşrikler bu sözden vazgeçmesi halinde Hz.

Peygamber’le anlaşmaya hazır idiler. Ama o bir eline gü- neşi, diğer eline ayı verseler davasında vazgeçmeyeceğini yüksek tonda ve net bir şekilde ifade etmiş idi. İkişer defa tekrarlanan şehadetlerden sonra ezanın “Lâ ilâhe illâllah”

ifadesiyle tamamlanması İslâm inancında tevhidin her şe- yin üzerinde bir değere sahip olduğunun en net gösterge- lerindendir.

(19)

Sonuç

Ezan sıradan bir metin değil, her ibaresi imanın ve İslâm’ın bir şiarına işaret eden ilkeler manzumesidir. Me- dine’de Mescid’in te’sisi ve kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Harama tahvili ve Ezan’ın tespiti ile beraber adeta sistem tamamlanmıştır. Bundan böyle dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanlar, tek bir çağrı ile tekbir yöne yö- neleceklerdir. Mescitler ise adeta Mescid-i Haram’ın birer şubesi olarak dünyanın her yerinde hizmet vermeye devam etmektedir.

Müslümanların birlikteliğine halel getirmek isteyenler önce ezana saldırmışlardır. Ezanın sesini kısmak, ezansız semtler oluşturmak, kulağına ezan okunmayan nesiller ye- tiştirmek İslâm düşmanlarının gündeminden hiç eksik ol- mamıştır.

Bu sebepten ötürü ezan seslerinin kıyamete kadar dün- ya semasından eksilmemesi bütün Müslümanlara terettüp eden bir vazifedir. Zira ezan tevhidin sembolü ve kurtulu- şun reçetesidir; ezan İslâm’ın ilanlarıdır. Ezan Şehadet Ke- limesi’nin dalgalandırılması ve nübüvvetin ispatıdır. Ezan özgürlüğün en büyük nişanesidir; İslâmiyet’in özgürce ya- şandığının en güzel belirtisidir.

(20)

Altıntaş, Ramazan. “İnsanın Zihin Halleri”. İslâm İnanç Esasları El Kitabı, Editör: Şaban Ali düzgün, Ankara: Gra- fiker Yayınları, 2015.

Apaydın, Yunus. “Namaz-Oruç”. İlmihal, Ankara: TDV Yay., 2005.

Buharî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil, Sahihü’l-Buharî

= Camiü’s-sahih. Kahire: el-Matbaatü’s-Selefiyee, 1980.

Çağlayan, Ahmet. Asr-ı Saadet’ten Günümüze Ezan. İstan- bul: Kayıhan Yayınları, 2008.

Ebû Davud, Süleyman b. Eş’as b. İshak el-Ezdi, es-Sicistani, Sünenu Ebî Davud. Beyrut: el-Mektebetü’l-‘Asriyye, , ts.

Harman, Ömer Faruk. “Din ve Mahiyeti”. İlmihal, An- kara: Diyanet Vakfı Yayınları, 2005.

Mâtürîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mah- mûd. Tevilatu’l-Kur’ân. Edit. Yusuf Şevki Yavuz, İstan- bul: Ensar Yayınları, 2017.

Müslim, Ebü’l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisaburi Müslim b.

el-Haccac, el-Müsnedü’s-Sahih el-muhtasar mine’s-sü- nen bi-nakli’l-adl ani’l-adli ila Resûlillah s.a.v. (Sahihu Müslim,). thk. Muhammed Muad Abdulbaki, b.y.:

Darü İhyai’t-Türasi’l-’Arabi, ts.

Özpınar, Ömer. Ezanı Anlamak. Ankara: Diyanet İşleri Baş- kanlığı Yayınları, 2012.

Öztürk, Mahmut. “İstiklal Marşı’nı Kur’an-ı Kerim Işığında Okumak”. Anadolu’ya Vurulan Mühür İstiklal Marşı, İs- tanbul: Kastaş Yayınları, 2017.

(21)

Serdar, Murat - Işık Harun. İslâm İnanç Esasları (Akaid), Kayseri: Kimlik Yayınları, 2017.

Tahir el-Cezairi, el-Cevahiru’l-Kelamiyye. Nşr: Cüneyt Gökçe, (Şanlıurfa: Elif Matbaacılık, 2017),

Tirmizî, Ebû İsa Muhammed b. İsa b. Sevre es-Süle- mi, el-Câmiü’l-kebir (Sünenü’t-Tirmizi). thk. Beşşar Avvad Ma’ruf, Beyrut: Dârü’l-Garbi’l-İslâmî, 1998.

Referanslar

Benzer Belgeler

“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” 49 ayetinde de ifade edildiği gibi ondan önce gönderilen

Bütün insanlardan üstün olan mukarreb melekler (Cebrail ve Mikail gibi) olduğu gibi, Âdeme/insana secde eden arzî melekler de bulunmaktadır1. Örneğin; “Tozdurup

Evet bu başlıktan kasıtımız: Allah'ın kitabında te- celli eden ve şekillenen İslam yaratıcının ve mahlukatın doğru bilgisinden sonra (ki biz bunu birinci

çeşitli sebeplere bağlanmış ise de Müslüman âlimlerin genel kabulüne göre Allah (c.c) inancı insanın doğasında vardır. ayet.) Kelime-i Tevhid: Allah'tan başka ilah

• İman olgusunda önermesel olanla olmayan unsurlar/boyutlar birbirini dışlamak zorunda değildir, aksine birbirlerini tamamlarlar.. • İmanın aynı zamanda kişisel bir

• Clifford, insanların yeterli delil olmadan bir inanca sahip olmaya haklarının olmadığını, bunun aynı zamanda bir ahlak sorunu olduğunu ve insanlığa karşı işlenmiş

fark etmiştir, çünkü kimse Türkçe ezan okumayı bilmediği gibi “öğrenmek de istemiyor.” Büyük Cami’nin imamı Oflu Serdar Hoca, muhtemelen kısmen daha

Cehmiyye ise, Allah'ın sıfatları ve fiilleri ile ilgili müteşabihleri te'vil etmeyi, Allah'ın, ilm, irade gibi (masdar kipindeki) sıfatları olmadığını ileri