• Sonuç bulunamadı

Bu kitap Harun Yahya'n n konuyla ilgili olarak daha önce kaleme ald eserlerinden önemli bölümlerin derlenmesi ile oluflturulmufltur.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Bu kitap Harun Yahya'n n konuyla ilgili olarak daha önce kaleme ald eserlerinden önemli bölümlerin derlenmesi ile oluflturulmufltur."

Copied!
85
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Hayat›n›z boyunca güzel bir fleyi elde etmek için hep bir ça- ba ve emek sarf etmiflsinizdir…

E¤itim hayat›n›z› düflünün. O dönemden akl›n›zda en çok yer edinen fleyler, muhtemelen s›k s›k karfl›laflt›¤›n›z s›navlar- d›r. Bunlar›n içinde en önemlisi ise, kuflkusuz üniversite s›nav›- d›r. Ço¤u genç insan üniversite s›nav›n› hayat›n›n dönüm nok- tas› olarak tan›mlar. Çünkü geleceklerini nas›l flekillendirecek- lerini bu üç dört saatlik imtihan›n sonucunda belirleyeceklerini düflünürler. Bu nedenle y›llarca çal›fl›r, uykusuz kal›r, pek çok sosyal faaliyetten, tatil ve e¤lenceden uzak durup, kendilerini sadece derslerine verirler. Tek amaçlar› istedikleri üniversiteye girebilmektir. Bu amaca ulaflabilmek için büyük bir sab›r ve ka- rarl›l›k gösterirler.

Oysa dünya hayat›nda elde edilmek istenen yararlar›n tümü –ne kadar ciddi bir çaba harcansa da- geçicidir. Ama bunlar›n yan›s›ra bir de asla kaybolmayacak olan, asla tükenmeyecek güzelliklerin, sonsuz yararlar›n bulundu¤u ve insan›n ebediye- te kadar kalaca¤› gerçek bir hayat, ahiret hayat› vard›r.

‹flte insan›n sonsuz ahiret yurduna ulaflmak için denendi¤i yer de "dünya hayat›"d›r. ‹nsan, yeryüzünde bulundu¤u sürece ahirete yönelik bir s›nav yaflamakta ve bu konuda gösterdi¤i çabayla denenmektedir. Hayat, gerçekte Allah’›n bizleri s›na- mak ve e¤itmek için yaratt›¤› geçici bir süredir. ‹nsan bu süre boyunca düflünmek, böylece Rabbimiz’i tan›mak, O’nun hü- kümlerine uymak ve O’nun r›zas›n› aramakla sorumludur. Bu- nun yan›nda bu imtihan hayat› boyunca bafl›na gelen her fleye en güzeliyle karfl›l›k vermek, sabretmek ve güzel ahlak göster- mekle yükümlüdür. Her fleyin Allah’tan gelen bir deneme oldu-

¤unu bilmek, bunlardan zevk almak, karfl›laflt›¤› her olay› nefle ve flevkle karfl›lamak ise, dünyadaki imtihan›n müminlere has olan bir s›rr›d›r.

fiüphesiz bu s›rr› kavrayan ve tüm yaflam›n› denendi¤inin bilincinde olarak geçiren insanlar, asla son bulmayacak ve tü- kenmeyecek olan bir kazanç sa¤layacaklard›r. Bu kitab›n ama- c›, insanlara dünya üzerinde kendilerine amaç edindikleri fley- lerin tümünden çok daha büyük bir amaçlar› olmas› gerekti¤ini hat›rlatmakt›r.

(3)

Bu kitap Harun Yahya'n›n konuyla ilgili olarak daha önce kaleme ald›¤› eserlerinden önemli bölümlerin derlenmesi ile oluflturulmufltur. Amaç, okuyucular›n Harun Yahya serisinin

tamam›n› okuyabilmesidir.

Cep Kitaplar› Serisi haz›rlan›rken, Türk halk›n›n içinde bulundu¤u ekonomik durum göz önüne al›nm›fl, bu duruma

uygun fiyatlarla okuyucuya hizmet etmek amaçlanm›flt›r.

Bu seri haz›rlan›rken kendisinden al›nt›lar yap›lan kitaplar›n orijinallerine, Harun Yahya'n›n eserlerini satan tüm kitapç›lardan veya www.harunyahya.org internet sitesinden

ulaflabilirsiniz.

(4)

OKUYUCUYA

● Yazar›n eserlerinde evrim teorisinin çöküflüne özel bir yer ayr›lmas›n›n ne- deni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelini oluflturmas›d›r.

Yarat›l›fl› ve dolay›s›yla Allah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwinizm, 140 y›ld›r pek çok insan›n iman›n› kaybetmesine ya da kuflkuya düflmesine neden ol- mufltur. Dolay›s›yla bu teorinin bir aldatmaca oldu¤unu gözler önüne ser- mek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm insanlar›m›za ulaflt›r›labilmesi ise zorunludur.

● Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yaza- r›n tüm kitaplar›nda imani konular, Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›l- makta, insanlar Allah'›n ayetlerini ö¤renmeye ve yaflamaya davet edilmek- tedir. Allah'›n ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya soru iflareti b›rakmayacak flekilde aç›klanmaktad›r.

Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›n yediden yetmifle herkes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Bu etkili ve yal›n anlat›m sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" de- yimine tam olarak uymaktad›r. Dini reddetme konusunda kesin bir tav›r sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlat›lan gerçeklerden etkilenmek- te ve anlat›lanlar›n do¤rulu¤unu inkar edememektedirler.

● Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabile- ce¤i gibi, karfl›l›kl› bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardan istifade etmek isteyen bir grup okuyucunun kitaplar› birarada okumalar›, konuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmalar›

aç›s›ndan yararl› olacakt›r.

● Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›n- mas›na ve okunmas›na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r.

Çünkü yazar›n tüm kitaplar›nda ispat ve ikna edici yön son derece güçlü- dür. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitapla- r›n di¤er insanlar taraf›ndan da okunmas›n›n teflvik edilmesidir.

● Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin ise önemli sebepleri vard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti-

¤imiz özellikleri tafl›yan ve okumaktan hoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitap- la ayn› vas›flara sahip daha birçok eser oldu¤unu görecektir. ‹mani ve si- yasi konularda yararlanabilece¤i zengin bir kaynak birikiminin bulundu¤u- na flahit olacakt›r.

● Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, yazar›n flahsi kanaatlerine, flüp- heli kaynaklara dayal› izahlara, mukaddesata karfl› gereken adaba ve say- g›ya dikkat etmeyen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükleyen anlat›mlara rastlayamazs›n›z.

(5)

HARUN YAHYA

Ekim, 2003

‹MT‹HANIN SIRRI

HARUN YAHYA CEP K‹TAPLARI SER‹S‹ .67.

Her nefis ölümü tad›c›d›r.

Biz sizi, flerle de, hay›rla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz

Bize döndürüleceksiniz.

(Enbiya Suresi, 35)

(6)

YAZAR HAKKINDA

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar, 1956 y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da tamamlad›. Daha sonra ‹s- tanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve ‹stan- bul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde ö¤renim gördü. 1980'li y›llardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser haz›rlad›.

Bunlar›n yan› s›ra, yazar›n evrimcilerin sahtekarl›klar›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwinizm'in kanl› ideolojilerle olan karanl›k ba¤lan- t›lar›n› ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktad›r.

Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücadele eden iki peygamberin hat›ralar›na hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun ve Yahya isimlerinden oluflturulmufltur. Yazar taraf›ndan kitaplar›n kapa-

¤›nda Resulullah'›n mührünün kullan›lm›fl olmas›n›n sembolik anlam›

ise, kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-› Kerim'in Allah'›n son kitab› ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül enbiya ol- mas›n› remzetmektedir. Yazar da, yay›nlad›¤› tüm çal›flmalar›nda, Ku- ran'› ve Resulullah (sav)'›n sünnetini kendine rehber edinmifltir. Bu su- retle, inkarc› düflünce sistemlerinin tüm temel iddialar›n› tek tek çürüt- meyi ve dine karfl› yöneltilen itirazlar› tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyi hedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah (sav)'›n mührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duas› ola- rak kullan›lm›flt›r.

Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef, Kuran'›n tebli¤ini tüm dünyaya ulaflt›rmak, böylelikle insanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤i ve ahi- ret gibi temel imani konular üzerinde düflünmeye sevk etmek ve inkar- c› sistemlerin çürük temellerini ve sapk›n uygulamalar›n› gözler önüne sermektir.

Nitekim Harun Yahya'n›n eserleri Hindistan'dan Amerika'ya, ‹ngil- tere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, ‹spanya'dan Bre- zilya'ya, Malezya'dan ‹talya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dünyan›n daha pek çok ülkesinde be¤eniyle okunmaktad›r. ‹ngi- lizce, Frans›zca, Almanca, ‹talyanca, ‹spanyolca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boflnakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli, S›rpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tanzanya'da kullan›l›yor), Hausa (Afrika'da yayg›n olarak kullan›l›yor), Dhivelhi (Mauritus'ta kul- lan›l›yor), Danimarkaca ve ‹sveçce gibi pek çok dile çevrilen eserler, yurt d›fl›nda genifl bir okuyucu kitlesi taraf›ndan takip edilmektedir.

Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pek çok insan›n iman etmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflme-

(7)

sine vesile olmaktad›r. Kitaplar› okuyan, inceleyen her kifli, bu eserler- deki hikmetli, özlü, kolay anlafl›l›r ve samimi uslübun, ak›lc› ve ilmi yaklafl›m›n fark›na varmaktad›r. Bu eserler süratli etki etme, kesin neti- ce verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik özellikleri tafl›maktad›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düflünen insanlar›n, art›k materyalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sapk›n görüfl ve felsefelerin hiçbi- rini samimi olarak savunabilmeleri mümkün de¤ildir. Bundan sonra sa- vunsalar da ancak duygusal bir inatla savunacaklard›r, çünkü fikri da- yanaklar› çürütülmüfltür. Ça¤›m›zdaki tüm inkarc› ak›mlar, Harun Yah- ya külliyat› karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufllard›r.

Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndan kaynaklanmaktad›r. Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içinde de¤ildir, yaln›zca Allah'›n hidayetine vesile olmaya niyet etmifl- tir. Ayr›ca bu eserlerin bas›m›nda ve yay›nlanmas›nda herhangi bir maddi kazanç hedeflenmemektedir.

Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmedikle- rini görmelerini sa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunma- s›n› teflvik etmenin de, çok önemli bir hizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.

Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›- ran, fikri karmafla meydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kurtarmada güçlü ve keskin bir etkisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitaplar› yaymak ise, emek ve zaman kayb›na neden olacak- t›r. ‹man› kurtarma amac›ndan ziyade, yazar›n›n edebi gücünü vurgu- lamaya yönelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyece¤i aç›kt›r. Bu ko- nuda kuflkusu olanlar varsa, Harun Yahya'n›n eserlerinin tek amac›n›n dinsizli¤i çürütmek ve Kuran ahlak›n› yaymak oldu¤unu, bu hizmette- ki etki, baflar› ve samimiyetin aç›kça görüldü¤ünü okuyucular›n genel kanaatinden anlayabilirler.

Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslü- manlar›n çektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyeti- dir. Bunlardan kurtulman›n yolu ise, dinsizli¤in fikren ma¤lup edilme- si, iman hakikatlerinin ortaya konmas› ve Kuran ahlak›n›n, insanlar›n kavray›p yaflayabilecekleri flekilde anlat›lmas›d›r. Dünyan›n günden güne daha fazla içine çekilmek istendi¤i zulüm, fesat ve kargafla ortam›

dikkate al›nd›¤›nda bu hizmetin elden geldi¤ince h›zl› ve etkili bir bi- çimde yap›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Aksi halde çok geç kal›nabilir.

Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya külliya- t›, Allah'›n izniyle, 21. yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzur ve bar›fla, do¤ruluk ve adalete, güzellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile olacakt›r.

(8)

Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›

"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.

www.harunyahya.org - www.harunyahya.net

ARAfiTIRMA YAYINCILIK

Belediye Caddesi Limano¤lu ‹fl Merkezi No: 64

Sefaköy- ‹stanbul

Bask›: Nesil Matbaac›l›k Sanayi Caddesi Bilge Sokak No: 2 Yenibosna - ‹stanbul / Tel:(0 212) 5513225

(9)

‹Ç‹NDEK‹LER

G‹R‹fi ...8

DÜNYA B‹R ‹MT‹HAN YER‹D‹R ...11

‹MT‹HANIN SIRRI ...22

ZOR ANLARIN MÜSLÜMANI ...32

CAH‹L‹YEN‹N ZORLUK KARfiISINDAK‹ TAVRI ...65

‹MT‹HAN SON ANA KADAR DEVAM ETMEKTED‹R ...72

SONUÇ ...81

(10)

G‹R‹fi

Hayatınız boyunca güzel bir şeyi elde etmek için hep bir çaba ve emek sarf etmişsinizdir. Eğitim hayatınızı dü- şünün. O dönemden aklınızda en çok yer eden şeyler, muhtemelen sık sık karşılaştığınız sınavlardır. Bunların içinde en önemlisi ise, kuşkusuz üniversite sınavıdır. Ço- ğu genç insan üniversite sınavını hayatının dönüm nok- tası olarak tanımlar. Çünkü geleceklerini nasıl şekillendi- receklerini bu üç dört saatlik imtihanın sonucunda belir- leyeceklerini düşünürler. Bu nedenle yıllarca çalışır, uy- kusuz kalır, pek çok sosyal faaliyetten, tatil ve eğlence- den uzak durup, kendilerini sadece derslerine verirler.

Tek amaçları istedikleri üniversiteye girebilmektir. Bu amaca ulaşabilmek için büyük bir sabır ve kararlılık gös- terirler.

Aynı şekilde hayattaki en büyük amacı güzel bir ev sahibi olmak olan bir kişiyi düşünün. Bu evi elde etmek için önce yeteri kadar maddi güce sahip olabilmesi ge- reklidir. Bunun için gece gündüz demeden iyi bir iş sahi- bi olabilmek, mevkisini yükseltebilmek, dolayısıyla mad- di kazancını artırabilmek için çalışıp çabalar. Ancak böy- le uzun süreli ve özverili bir çalışmadan sonra o kişinin istediği evi satın alması veya inşa ettirmesi ve evin içine girip yaşaması mümkün olur.

Bu örneklerden de anlaşıldığı gibi, insanın bir güzel- liğe ya da uğrunda pek çok şeyi göze aldığı hedefine ula- şabilmesi için kimi zaman yıllarca süren bir çaba, karar- lılık ve dirayet göstermesi, karşılaştığı zorlukları sabırla

(11)

karşılaması gerekebilir. Bunların yanı sıra insanın maddi güç ya da toplum içinde itibar, şöhret ve belli bir kari- yer elde etmek gibi hedefleri varsa; bunlar için de ciddi bir çaba sarf etmesi ve bazı zorlukları göze alması, halk içinde kullanılan tabiriyle “kendinden bir şeyler verme- si” gerekir.

Ancak burada çok önemli bir noktayı hatırlatmalıyız:

Yukarıda saydığımız örnekler, insanın dünyadaki kısa ha- yatı boyunca elde edeceği geçici yararlarla ilgilidir. Ve bu yararların hepsi ya ölümle birlikte veya henüz dünyaday- ken herhangi bir sebeple aniden elinden çıkabilir. Örne- ğin yıllarını sınav günü başarılı olmak için durmaksızın çalışarak geçiren bir genç, başına gelen bir kaza ile sına- va giremeden hayatını yitirebilir. Veya yıllar süren bir emek sonucunda sahip olduğu evi yakıp yıkacak olan bir felaket, insanın çabasını, emeğini bir anda yok edebilir.

Görüldüğü gibi dünya hayatında elde edilmek iste- nen yararların tümü -ne kadar ciddi bir çaba harcansa da- geçicidir. Ama bunların yanı sıra bir de asla kaybol- mayacak olan, asla tükenmeyecek güzelliklerin, sonsuz yararların bulunduğu ve insanın ebediyete kadar kalaca- ğı gerçek bir hayat vardır. Bu, inanan insanların dünya hayatı boyunca ulaşmak için ciddi bir çaba sarf ettikleri, tüm diğer konuların çok daha üstünde tuttukları, asla akıllarından çıkarmadıkları ölümden sonraki ahiret haya- tıdır.

İşte insanın sonsuz ahiret yurduna ulaşmak için de- nendiği yer de “dünya hayatı”dır. İnsan, yeryüzünde bu- lunduğu sürece ahirete yönelik bir sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiği çabayla denenmektedir. Hayat, gerçekte Allah’ın bizleri sınamak ve eğitmek için yarattı- ğı geçici bir süredir. İnsan bu süre boyunca düşünmek,

Girifl 9

(12)

böylece Rabbimiz'i tanımak, O’nun hükümlerine uymak ve sadece O’nun rızasını aramakla sorumludur. Bunun yanında bu imtihan hayatı boyunca başına gelen herşeye en güzeliyle karşılık vermek, sabretmek ve güzel ahlak göstermekle yükümlüdür. Herşeyin Rabbimiz'den gelen bir deneme olduğunu bilmek, bunlardan zevk almak, karşılaştığı her olayı neşe ve şevkle karşılamak ise, dün- yadaki imtihanın müminlere has olan bir sırrıdır.

Şüphesiz bu sırrı kavrayan ve tüm yaşamını denendi- ğinin bilincinde olarak geçiren insanlar, asla son bulma- yacak ve tükenmeyecek olan bir kazanç elde edecekler- dir. Bu kitabın amacı, çoğu zaman gaflet içinde hiç dü- şünmeden yaşamlarını sürdüren insanlara bu gerçekleri bildirmektir. Ve dünya üzerinde kendilerine amaç edin- dikleri şeylerin tümünden çok daha büyük bir amaçları olması gerektiğini hatırlatmaktır.

Allah Beled Suresi'nde kullarına şöyle haber ver- mektedir:

Biz ona ‘iki yol-iki amaç’ gösterdik. Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi. Sarp yokuşun ne ol- duğunu sana öğreten nedir? Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir; ya da açlık gü- nünde doyurmaktır, yakın olan bir yetimi, veya sürünen bir yoksulu. Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merha- meti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meyme- ne). Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş’eme). “Kapıları kilit- lenmiş” bir ateş onların üzerinedir. (Beled Sure- si, 10-20)

‹MT‹HANIN SIRRI 10

(13)

DÜNYA B‹R ‹MT‹HAN YER‹D‹R

İnsanı da, her canlı gibi Allah bir amaç üzere yarat- mıştır. İnsanın yaratılış amacını ve kısa süren dünya ha- yatı boyunca nasıl bir ömür geçirmesi gerektiğini öğre- nebileceği kaynak, Allah’ın kullarına bir rehber olarak in- dirdiği Kuran’dır. Nitekim Allah “Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize dön- dürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?”(Mü- minun Suresi, 115) ayetinde insanların belli bir amaç üzere yaratıldıklarını bildirmiştir. Bu amacın ne olduğu ise başka ayetlerde tarif edilmiştir. İnsanın yaratılış ama- cı, “… insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle haber verildiği gibi Allah’a kulluk etmektir.

Yalnızca Allah’a ibadet etmek için yaratılan insanın önünde ortalama altmış-yetmiş yıllık kısa bir ömür var- dır. Ve bu ömür, tıpkı bir kum saatinde olduğu gibi hiç durmadan akmakta; insan, ahirete doğru sürekli bir ge- ri sayım içinde yaşamaktadır. Herkes kendisi için belir- lenmiş bir süre kadar yeryüzünde kalacaktır ve bu vak- tin bilgisi sadece Allah Katında saklıdır. İnsanın hayatı kimsenin değiştirmeye güç yetiremeyeceği şekilde, Allah'ın çizdiği bir kader üzere işlemektedir.

Dünya üzerindeki herşey zamanı geldiğinde yok ola- caktır. Apaçık olan gerçek ise “… dünya hayatı, ahi- rette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir me- ta’dan başkası değildir.”(Rad Suresi, 26) ayetinde de

(14)

‹MT‹HANIN SIRRI 12

bildirildiği gibi, sonsuz ahiret hayatının yanında dünya hayatının çok kısa olduğudur. Çünkü dünya üzerinde herşey eskimeye, yaşlanmaya ve yok olmaya doğru çok büyük bir hızla ilerlemektedir. Zaman herkesi ve herşe- yi mutlaka tahribata uğratmakta ve bu geçici dünyaya bağlananlar çok büyük bir kayıp içine düşmektedirler.

Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi de eser- lerinde dünya hayatının geçici bir mekan olduğunu ve in- sanın bu dünyada ahiret için ciddi bir çaba harcaması ge- rektiğini şöyle dile getirmiştir:

Dünya bir misafirhanedir. İnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükel- leftir.1

İnsanın dünya hayatındaki kısa ömrünü “geçici bir misafirlik” olarak tanımlayan Said Nursi bir başka örne- ğinde “İnsana varlığı, hayvan gibi dünya hayatını kazan- mak için verilmemiştir.” der ve şu şekilde devam eder:

Ey nefsim ve ey arkadaşım! Aklınızı başınıza toplayınız.

Ömür sermayenizi ve hayat kabiliyetinizi hayvan gibi, hatta hayvandan daha aşağı bir derecede şu geçici haya- ta ve maddi lezzetlere harcamayın. Yoksa sermayece en üstün hayvandan elli derece yüksek olduğunuz hal- de, en aşağıda olanından elli derece aşağı düşersiniz. 2 Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi üstün özelliklerle ni- metlendirilmiş, akıl, vicdan ve sağduyu sahibi bir varlık olan insanın yaratılış amacının, eksikliklerle dolu olan bu kısa dünya hayatında, geçici yararlar elde etmek olmadı- ğı çok açıktır. İnsan burada imtihan edilmektedir ve ni- hai hedefi de sonsuz ahiret güzelliğini kazanmaktır.

İnsan, dünyada karşılaştığı olaylar karşısında göster-

(15)

diği tavırlarla, sahip olduğu ahlakla ve içinde taşıdığı ni- yetiyle denenmektedir ve kişinin sadece “iman ettim”

demesi kesinlikle yeterli değildir. İmanını tavırlarıyla da göstermelidir. Çünkü kıyamet gününde gizli ya da açık, hayatına dair herşey ortaya dökülecek, çok hassas bir hesap yapılacaktır. Bu hesapta “… bir hurma çekirde- ğindeki iplikçik kadar”(Nisa Suresi, 49) bile haksızlı- ğa uğratılmayacaktır. İyilikten yana yaptıkları ağır basan- lar sonsuz güzelliklerle bezenmiş cennet yurdunda ağır- lanırken, kötülüğü ve zulmü kendilerine yol edinenler sonsuz cehennem azabıyla karşılık bulacaklardır. Zira Allah bu kısa hayatı insanları denemeden geçirerek iyi ve doğru olanları diğerlerinden ayırt etmek için yaratmış- tır. Mülk Suresi’nde bu gerçek şöyle bildirilir:

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hangi- nizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı... (Mülk Suresi, 2)

Dünya Hayatına Karşılık Ahireti Satın Almak

Dinden uzak insanların en büyük yanılgılarından biri, bu dünyadaki hayatı kalıcı zannetmeleri ve aslında bir denemeden geçirilmekte olduklarını unutmalarıdır.

Dünyada, böyle bir gaflet içinde yaşayan insanları etkile- yebilecek, akıllarını çelebilecek pek çok güzellik ve süs vardır. Ahiretin unutulduğu toplumlarda insanlar, doğ- dukları andan itibaren kendilerine süslü görünen bu de- ğerleri elde etme hırsına yönlendirilirler. Allah insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri Kuran’da şöyle haber vermiştir:

Dünya Bir ‹mtihan Yeridir 13

(16)

Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının meta- ıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olan- dır. De ki: “Size bundan daha hayırlısını bildire- yim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Ka- tında, içinde temelli kalacakları, altından ırmak- lar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rı- zası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir.”

(Al-i İmran Suresi, 14-15)

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, insanların dün- yaya yönelik tutkuları çok çeşitlidir. Ama bu tutkuları el- de etmek onlara tek başına bir kazanç sağlamaz; çünkü asıl hayatları “temelli kalacakları” ahiret yurdundadır.

Kehf Suresi’nde insanların hırsla bağlandıkları dünya ha- yatının gerçek durumu şöyle bir benzetmeyle en hik- metli şekilde tarif edilmiştir:

Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten in- dirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bit- kileri birbirine karıştı, böylece rüzgarların sa- vurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, herşeyin üze- rinde güç yetirendir. Mal ve çocuklar, dünya ha- yatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davra- nışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da da- ha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 45-46)

Bu ayetlerde de haber verildiği gibi dünyaya ait her türlü süs; zenginlik, güzellik, eşler, evler, mücevherler, makam, ün ya da kariyer ve diğerleri sadece kısa bir ya- rardan, geçici bir oyalanmadan başka bir şey değildir.

Bunların tümü mutlak surette yok olacaktır.

‹MT‹HANIN SIRRI 14

(17)

Fakat insanların büyük bir bölümü, bunların geçici ol- duğunun farkına varmaz; tam tersine bunlara dalıp oyala- nırlar. Kimi sürekli daha çok mal toplamaya, kimi insan- lar tarafından daha çok itibar görmeye, kimi daha güzel veya yakışıklı bir eş bulmaya, kimi de işyerinde en başa- rılı kişi olarak tanınmaya çalışıp çabalar. Tüm bunlara öy- le büyük bir hırsla bağlanırlar ki, bu oyalanma onlara ölüm sonrasında karşılaşacakları sonsuz ahiret hayatını tamamen unutturur. Ölümü bir yokoluş olarak algılar ve ölümden sonrası için bir hazırlık yapmayı düşünmezler.

Oysa Bediüzzaman Said Nursi’nin de söylediği gibi ölüm bir ayrılış, ya da yokoluş değil, tam tersine dünya- da yaşanan imtihanın son bulma ve yapılanların karşılığı- nı alma yeridir:

Kainattaki yok olma, ayrılık, yokluk zahiridir. Gerçekte ayrılık yoktur, kavuşma vardır. Yok olma ve yokluk yoktur, yenilenme vardır. Ve kainattaki herşey bir çeşit sonsuza kadar var olma başarısına sahiptir. Ölüm, bu geçici alemden sonsuz aleme gitmektir. Ölüm, hidayet ehli ve Kur’an ehilleri için öteki aleme gitmiş dost ve ahbaplarına kavuşma vesilesidir. Hem hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya zindanından cennet bahçe- sine bir davettir. Hem Rahman-ı Rahim’in fazlından kendi hizmetine karşılık bir ücret almadır. Hem hayat vazifesinin zorluğundan bir terhistir. Hem kulluk ve im- tihanın talim ve talimatından bir paydosdur. 3

Bediüzzaman’ın yukarıdaki sözlerinde de ifade ettiği gibi, dünyayı gerçek yurt zannetmek büyük bir gaflettir.

Çünkü sonsuzluğun yanında dünya hayatının süresi tek bir an hükmünde bile değildir. Bediüzzaman bir başka ifa- desinde dünyayı ahirete tercih etmenin ne kadar akılsızca

Dünya Bir ‹mtihan Yeridir 15

(18)

‹MT‹HANIN SIRRI

bir davranış olacağına şöyle bir örnekle dikkat çekmiştir:

Ebedi hayatı zehirleyecek ve bozacak bir tarzda şu ge- çici hayatı hasr-ı nazar etmek; ani bir şimşeği, sermedi bir güneşe tercih etmek gibi bir divaneliktir. 4 İşte bu gerçeğin bilincinde olan Müslümanlar, ölüm- le birlikte dünyadan ayrılmayı, dinden uzak insanlar gibi isyanla değil, şevk ve heyecanla karşılarlar. Dünyada yaptıkları güzelliklerin karşılığını Allah’tan sonsuz ahiret hayatlarında almayı umarlar. Ahirette cennet gibi sonsuz güzellikler ve inceliklerle dolu bir mekana kavuşma umudunun şevki ve coşkusu içinde yaşarlar.

Dünyayı ebedi bir yaşam yeri zannederek hırsa kapı- lanların durumu bir ayette şöyle haber verilmiştir:

Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! (Bakara Suresi, 175) Bir başka ayette de “imana karşılık küfrü satın alan- lar” olarak tanımlanan bu insanlar, büyük bir hataya düş- müşlerdir. Bu kişilerin nasıl bir kayıp içinde olduklarını anlamak için şöyle bir örnek verebiliriz:

İki insan düşünün. Bunların ikisine de çok yüklü bir sermaye verilsin ve ne şekilde harcayacaklarının kararı da kendilerine bırakılsın. Bu kişilerden biri elindeki bü- tün imkanları hoyratça saçıp savursun ve elinde bir süre sonra hiçbir şey kalmasın. Kuşkusuz bu kişi böyle bir du- rumda -geriye dönüşün olmadığını farkettiğinde- çok büyük bir pişmanlık yaşayacaktır. Diğer kişi ise elindeki sermayeyi kalıcı ve insanlara faydalı yatırımlar için harca- sın ve elde ettiği tüm güzellikler hem kendisi hem de in- sanlık için bir kazanç olsun.

16

(19)

İşte dünyada insana verilen tüm mal, mülk, kültür, ün, itibar, güzellik ve daha pek çok nimet de kişinin ahi- rete hazırlanması için tanınmış birer fırsattır. İman eden kişi bu fırsatı en akılcı şekilde değerlendirir.

İnkar edenlerin örneği ise, elindeki sermayeyi boşa harcayan kişiye benzer. İnkarcılar dünya hayatında ken- dilerine verilen kısacık süreyi hoyratça harcar ve sonra sonsuz ahiret hayatında çok büyük bir kayıp içinde olur- lar. Bu insanların durumu Kuran’da şöyle haber verilir:

De ki: “Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar.” İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkar edenlerdir.

Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kı- yamet gününde onlar için bir tartı tutmayaca- ğız. (Kehf Suresi, 103-105)

Dünya Bir ‹mtihan Yeridir 17

(20)

‹MT‹HANIN SIRRI

Yalnızca dünya hayatına razı olmayan ve ahiret haya- tının ebedi olduğunun bilincinde olan kişiler, bu hayatın yararlarının geçici olduğunu bildikleri için, sonsuz cen- net güzelliklerini kazanmak için çalışırlar. İşte onlar yap- tıkları bu ticaret nedeniyle çok büyük bir kazanç içinde- dirler. Allah onları büyük bir ecirle müjdelemiştir:

Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canları- nı ve mallarını satın almıştır… Şu halde yaptığı- nız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz.

İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 111)

İnsan Hayırla ve Şerle İmtihan Edilmektedir

İnsanların, yaşamları boyunca türlü şekillerde dene- neceğini kitabın başında da ifade etmiştik. Kuran’da bu denemelerin hayırla olduğu gibi şerle de olabileceği bil- dirilmektedir:

Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü verme- dik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kala- caklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 34-35) Ayetlerde haber verildiği gibi insan her türlü olayla denenebilir. İnsanın bolluk, zenginlik ve çok büyük ni- metler içindeyken de Allah’ın razı olacağı güzel ahlakı göstermesi, her tavrında Allah’a yönelip dönmesi ve O’nun emir ve tavsiyelerine çok büyük bir titizlik gös- termesi gerekir. Çünkü bolluk dünyanın geçici süslerine 18

(21)

dalan insan için bir fitne konusu, bir deneme, unutturup yanıltan bir etken olabilir. Ama imanlı bir insan ne kadar büyük nimetler içinde olursa olsun asla Allah’a karşı nankörlük etmez.

İnsan bunun yanında hastalıkla, felaketlerle, inkarcı- lardan gelen türlü baskılarla, incitici söz, iftira, tuzak, alay zulmü gibi olaylarla da denenebilir. Fakat Müslüman bunların hepsinin imtihanın bir parçası olduğunu bilir ve bunlara sabır göstermenin güzelliklere açılan bir yol ol- duğunu unutmaz.

Bu insanlar daha önce de belirttiğimiz gibi dünyaya karşılık ahireti satın alarak kendileri için hayırlı bir tica- ret yapmışlardır. “Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur). Allah ya- nında ise büyük bir mükafat vardır.” (Enfal Suresi, 28) ayeti gereği, sahip oldukları herşeyle denendikleri- nin bilincine varmışlardır. Canlarının, mallarının ve sahip oldukları herşeyin Allah’a ait olduğunu bildikleri için, bunlarda meydana gelen bir eksilme veya artış onların ahlaklarını, düşünce yapılarını ve Allah’a olan sadakatle- rini asla etkilemez. Kuran’da bu insanların güzel tutum- larını tarif eden pek çok ayet vardır:

Ama Resul ve onunla birlikte olan müminler, mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba har- cadılar ; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtu- luşa erenler onlardır. Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ bu- dur. (Tevbe Suresi, 88-89)

Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiçbir

Dünya Bir ‹mtihan Yeridir 19

(22)

‹MT‹HANIN SIRRI

kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğ- ru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15) Ayetlerde dikkat çekildiği gibi bu dünya Müslüman- lar için Allah yolunda, O’nun rızasını kazanmak için ce- hd edilmesi yani çaba harcanması, hizmet edilmesi gere- ken bir mekandır. Bediüzzaman Said Nursi de dünya ha- yatının sadece bir hizmet yeri olduğunu, insanın zorluk ve güzelliklerle denemeden geçirileceğini ve musibetle- re, sıkıntılara sabretmenin mükafatının da çok büyük olacağını şu şekilde bildirir:

Şu dünya hayatı, imtihan meydanıdır ve hizmet yurdu- dur; lezzet, ücret ve mükafat yeri değildir. Madem hiz- met yurdudur ve kulluk mahallidir; hastalıklar ve musi- betler dini olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve kulluğa çok başarı ve kuvvet verir. Ve her bir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şikayet etmek değil, şükretmek gerekir. Evet ibadet iki kısımdır: Birin- ci kısım olumlu diğeri ise olumsuz. Olumlu kısmı ma- lumdur. Olumsuz kısmı ise, hastalık ve musibetlerde, musibetzede, za’fını ve aczini hissedip, Rahman olan Rabbine yönelip, O’nu düşünüp, O’na yalvarıp halis bir kulluk yapar. Bu kulluğa riya giremez, halistir. Eğer sab- retse, musibetin mükafatını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer. 5

Said Nursi’nin bu hikmetli anlatımı üzerinde düşün- mek son derece önemlidir. Başta da belirttiğimiz gibi in- san Allah’a kulluk etmek, O’na olan teslimiyetini ve bağ- lılığını her olay karşısında göstermekle yükümlüdür. İnsa- nın karşısına çıkan zorluklara sabretmesi de bu bağlılığı 20

(23)

göstermenin yollarından biridir. İnsan dünyada her türlü sıkıntıyla karşılaşabilir, çünkü bu Allah’ın Kuran’da bildir- diği, değişmeyen bir kanunudur. Üstelik bu sıkıntı ve zor- luk anları, insanın hiç karşılaşmayı ummadığı zamanlarda da ortaya çıkabilir. Ve çok uzun bir zaman dilimini kap- sayabilir veya böyle görünebilir. Örneğin insan zenginken fakir düşebilir, başarılı olduğu bir konuda ummadığı bir başarısızlıkla karşılaşabilir, sevdiği bir insanı yitirebilir, hastalanabilir, sakat kalabilir… Ama bunların hepsi bu ki- şi için bir denemedir ve Allah böyle denemelere sabre- den kullarını sonsuz bir güzellikle müjdelemiştir.

Bu nedenle de insan dünya hayatındaki -ahireti için çok değerli olan- her gününü, her saatini, hatta her da- kikasını ve saniyesini çok iyi değerlendirmelidir. Yaptığı her işte, gösterdiği her tepkide “Allah’ı nasıl en fazla ra- zı ederim?” sorusunun cevabını aramalıdır. Önemli olan kişinin dünyaya dalıp ahireti unutmaması ve geçici bir ya- rar uğruna ahiretini gözden çıkarmamasıdır. İnsanın Allah’a döndürüldüğü zaman sonsuz güzelliklere kavuş- masının yolu budur:

Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbet- te ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateş- ten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, al- datıcı metadan başka bir şey değildir. Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksi- niz ve sizden önce kendilerine kitap verilenler- den ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabre- der ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimden- dir. (Al-i İmran Suresi, 185-186)

Dünya Bir ‹mtihan Yeridir 21

(24)

‹MT‹HANIN SIRRI

İman eden insanların dünya hayatları boyunca türlü denemelerden geçirileceklerini, mallarıyla ve canlarıyla imtihan olacaklarını, inkarcıların çok çeşitli tuzaklarıyla karşılaşacaklarını ve asılsız iftiralara uğrayacaklarını Allah Kuran’da haber vermiştir. Yani salih müminler, hayatla- rının her döneminde birtakım zorluklarla karşılaşabilir- ler. İşte önemli olan da insanların bu zorluk anlarında Kuran ahlakını yaşamaları, her an Allah’ı zikretmeleri ve içinde bulundukları duruma şükredip, hepsinde bir hayır ve güzellik olduğunu fark edebilmeleridir.

Bu sayılanların rahat bir ortamda, bolluk ve nimetler içindeyken yapılması zorluk anına göre kuşkusuz daha ko- laydır. Ancak Müslümanın imanının gücünü asıl gösteren en önemli şeylerden biri, bu üstün ahlakını zor zamanlar- da yaşaması ve bundan da hiçbir şekilde taviz vermeme- sidir. Fakirlik, açlık, korku, mallardan ve canlardan eksilt- me, hastalık, inkarcıların tehditleri, iftiraları ve tuzakları gibi olaylarla karşılaştıklarında sabır gösteren Müslüman- lar, güzel tavırlarının karşılığını daha güzeliyle alacaklardır.

Kuran’da inkarcı toplulukların elçilere ve salih mü- minlere karşı kurdukları tuzaklar ve yaptıkları zorbalık- larla ilgili pek çok örnek verilmektedir. Firavun’un kav- mine karşı gösterdiği zorbaca muamele de buna bir ör- nektir. Allah ayetinde bunun Kendisi'nden bir deneme olduğunu şu şekilde bildirir:

Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Fi- ravun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın.

(25)

Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocukları- nızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz- den büyük bir imtihan vardı. (Bakara Suresi, 49) Ayette de belirtildiği gibi inkarcıların hayrı engelle- mek için yaptıkları her türlü zorbalık, Müslümanlar için bir imtihan olmaktadır. İman edenlerin bu zorluklar kar- şısında gösterdikleri üstün ahlak, cesaret ve metanet, onların ahiret karşılıklarını ve derecelerini arttırmakta- dır. Bakara Suresi’nde inananların dünyada yaşadıkları imtihan konularının neler olabileceği ve bunlar esnasın- da gösterdikleri güzel tavır şu şekilde tarif edilmiştir:

Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir par- ça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksilt- mekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.” Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidaye- te erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 155-157) Ayetlerde bildirilen tevekküllü ve teslimiyetli ifade- ler tüm Müslümanlar için en güzel örnektir. İnkar eden- lerin ise, iman edenlerin bu tevekküllü ve sabırlı tavırla- rını anlayabilmeleri mümkün değildir. Çünkü onlar iman edenlerin de kendilerine benzediklerini, onların da cahi- liye kıstasları ile düşünüp, kendileri gibi davrandıklarını zannederler. Bu nedenle de bolluk ve zenginlikle karşı- laştıklarında müminlerin de dalıp oyalanacaklarını, sıkın- tı ve zorluklarla karşılaştıklarında ise yılgınlık gösterip inkara sapacaklarını düşünürler.

Fakat bu şekilde düşünenler çok büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü “imtihanın sırrı”nı kavramış bir

‹mtihan›n S›rr› 23

(26)

‹MT‹HANIN SIRRI

Müslüman için zorluklara sabretmek en büyük güzellik- lerdendir. Kuran ahlakını yaşayan ve bu üstün ahlakın in- sanlar arasında da yayılması için çaba sarf eden bir mü- min için, başına gelen zorluklar onun doğru yolda oldu- ğunu gösteren birer işarettir. Bunlar onun şevkini, neşe- sini ve mücadele azmini kat kat artırır.

Nitekim Allah Kuran’da tarih boyunca değişmeyen bazı kanunların varlığından söz etmiştir. İnananların zor- luk ve sıkıntılarla karşılaşmaları, inkarcıların baskılarına maruz kalmaları, ama inkarcıların bunun sonucunda mutlaka hüsrana uğramaları da Allah’ın haber verdiği bu kanunlardandır:

Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkar- mak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda ken- dileri de senden sonra az bir süreden başka ka- lamazlar. (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz re- sullerimizin bir kanunudur. Kanunumuzda (sün- netimizde) bir değişiklik bulamazsın. (İsra Sure- si, 76-77)

İşte bu, dünyada yaşanan imtihanın sırlarından biri- dir. Allah Kuran’da Müslümanlara karşılaşabilecekleri pek çok olayı önceden haber vermiştir. Ayrıca Müslü- manlara cennete girebilmeleri için mutlaka geçmiştekile- rin başlarına gelenlerle deneneceklerini de bildirmiştir:

Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? On- lara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zor- luk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)

24

(27)

Kadere Teslimiyet

Yeryüzünde yaşanan imtihan ortamının çok önemli bir sırrı daha vardır. Bu sırra vakıf olan müminler, karşı- laştıkları zorluklara büyük bir şevk ve neşeyle sabır gös- terirler. İşte bu sırrın özünde “kader” gerçeği vardır.

Müslüman, Allah’ın herşeyi bir kader üzere yarattığını ve başına gelenlerin sadece Allah’ın dilemesiyle gerçekleş- tiğini bilir. İnsanların hayatlarını tüm ayrıntılarıyla yara- tan Allah’tır. En’am Suresi’nde yeryüzünde meydana ge- len küçük büyük tüm olayların Allah’ın dilemesiyle ger- çekleştiği şu şekilde ifade edilir:

Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve deniz- de olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En’am Suresi, 59) İnsan, zamana bağlı yaşayan ve olayları sadece yaşadı- ğı andan bakarak değerlendirebilen bir varlıktır. Ve insan, geleceği bilemediği için karşılaştığı olaylardaki uzun vade- li hikmetleri, güzellikleri ve hayırları da her zaman göre- meyebilir. Fakat zamandan münezzeh olan ve zamanı ya- ratan Allah, zamana bağımlı olan tüm varlıkların hayatla- rını “zamanın dışından” görüp bilmektedir. İşte bu nok- tada karşımıza çıkan kader gerçeğidir. Kader, Allah’ın geçmiş ve gelecek tüm olayları tek bir an olarak bilmesi- dir. Yani “sonucu bilinmeyen olaylar” sadece, bizim için birer “bilinmez”dir. Allah bizim bilemediğimiz bu olayla- rın tümünü bilir. (Detaylı bilgi için bkz. Zamansızlık ve Kader Gerçeği, Harun Yahya, Vural Yayıncılık)

‹mtihan›n S›rr› 25

(28)

‹MT‹HANIN SIRRI

Bu nedenle de insanın imtihanı, aslında başı ve sonu belli olan bir imtihandır. Geçmiş, gelecek ve içinde yaşa- dığımız an Allah Katında birdir; hepsi olup bitmiştir. Biz ise bu olayları ancak zamanı geldiği zaman yaşayarak öğ- reniriz.

İşte bu “kader ilmi” inkarcıların vakıf olamadıkları büyük bir ilimdir. Müslümanların dünya ve ahiret haya- tındaki tüm zorluklara ve denemelere güzel bir sabır göstermelerine vesile olan da bu ilimdir. İman edenler

“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimse- ye) isabet etmez. Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herşeyi bilendir.”

(Teğabün Suresi, 11) ayetinde de bildirildiği gibi, başları- na gelen herşeyin bir kader üzere gerçekleştiğini bilme- nin rahatlığını ve huzurunu yaşarlar.

Müminlerin imtihanı Allah’tan bir rahmet olarak çok kolay yaratılmıştır. Fakat bu kolaylık yalnızca samimi iman eden ve kadere tevekkül edenler içindir. Hakkıyla iman eden, samimiyetle Allah’a teslim olan bir Müslü- man, karşısına çıkarılan görüntülerin sürekli değişmesini ibretle, heyecanla, şükürle, tefekkürle seyreder. Koltuğa oturup bir filmi seyreden kişinin rahatlığı içinde, onun için hazırlanmış olan kaderi güven ve sevinçle takip eder.

Bazen hareketli, bazen ürkütücü, bazen nefse hoş gelen, bazen sakin görüntülerden oluşan bu kader görüntüleri- nin tamamında bir iman zevki, iman heyecanı vardır. Ür- kütücü görüntüler, özel hazırlanmış görüntülerdir. En in- ce detayına kadar planlıdır. Ama sonuçta bunların tümü Allah’ın bilgisi dahilinde ve O’nun kontrolündedir.

Kader gerçeğini bilen ve imtihanın bu sırrını kavra- yan bir Müslüman başına gelen her türlü musibeti, açlığı 26

(29)

ya da fakirliği bir güzellik olarak görür ve bunlardan çok büyük bir zevk alır. Çünkü bu denemeler karşısında gös- terdiği güzel ahlakın Allah Katında çok değerli olduğunu bilir. Bu, müminlere has bir zevktir. Müslümanlar bu tip sıkıntılar karşısında hüzün, stres, acı, panik, korku gibi duygular yaşamazlar. Çünkü Allah’ın hayır ya da şer ola- rak görünen tüm olayları, Müslümanların hayrına çevire- ceğini bilirler. Allah bir ayetinde müminlere, “… Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol ver- mez.” (Nisa Suresi, 141) şeklinde bildirmiştir.

Ancak burada yanlış anlaşılmaması gereken bir nok- ta vardır: Baştan beri üzerinde durduğumuz gibi mümin- ler dünyada her türlü sıkıntı ve zorlukla karşılaşabilirler, mallarını kaybedebilirler, fiziksel olarak zayıf düşebilir- ler, hastalanabilir, yaralanabilir, ölebilir veya öldürülebi- lirler. Ancak bunların hiçbiri Müslümanlar için bir “şer”

değildir. Allah bunlarla iman eden kullarını denemeden geçirir ve gösterdikleri sabrın karşılığını da hem dünya- da, hem de ahirette kat kat fazlasıyla verir. Ve Müslü- manlar bu kısa imtihan dönemi sonucunda sonsuz bir cennet hayatı ile mükafatlandırılırlar.

Bu önemli gerçeğin bilincinde olan Müslümanlar, iş- te bu yüzden zorluklarla karşılaştıklarında şevklenirler.

Müminlerin bu şevkleri, aynı zamanda inkar edenlerin kurdukları tuzakları etkisiz kılan ve başarılı olmalarını engelleyen çok özel bir durumdur. İnkarcılar müminleri zor durumda bıraktıklarını zannettikleri anlarda, onlar- daki bu neşe ve şevki görerek onlara asla zarar vereme- yeceklerini de anlamış olurlar. Üstelik Müslümanların zorluk anlarında yaptıkları konuşmalar da onların yaşa- dıkları teslimiyeti ve tevekkülü inkarcılara gösterir.

‹mtihan›n S›rr› 27

(30)

‹MT‹HANIN SIRRI

Kuran’da müminlerin zorluk karşısında söyledikleri söz- ler şöyle bildirilmiştir:

“Bize ne oluyor ki, Allah’a tevekkül etmeyelim?

Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve el- bette bize yaptığınız işkencelere karşı sabrede- ceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etme- lidirler.” İnkar edenler, resullerine dediler ki:

“Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan süre- ceğiz veya dinimize geri döneceksiniz.” Böyle- likle Rableri kendilerine vahyetti ki: “Şüphesiz Biz, zulmedenleri helak edeceğiz. Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden kor- kana ait (bir ayrıcalıktır).” (İbrahim Suresi, 12-14) De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bi- ze kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a te- vekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Kuşkusuz tüm bunlar, Müslümanların Allah’ın yarat- tığı kadere olan teslimiyetlerinin sonuçlarıdır. Allah’a dayanıp güvenen bir insan, artık hiçbir korku ve mah- zunluk yaşamayacaktır:

Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu);

artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Ahkaf Suresi, 13)

Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rab- bi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Sure- si, 112)

28

(31)

Haberiniz olsun; Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah’tan) sakınanlardır. Müjde, dün- ya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın söz- leri için değişiklik yoktur. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Yunus Suresi, 62-64)

Allah başka ayetlerinde de Kendisi'ne inanan ve tes- lim olan kullarının asla kopmayacak bir “kulba” yapıştık- larını bildirmiştir:

Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (ken- dini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulba yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır. (Lokman Suresi, 22)

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır.

Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kop- ması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)

Olup Bitenleri Gelecekten İzlemek İman eden bir insanın yeryüzünde denemeden geçi- rildiğinin bilincinde olması, olayları gelecekten izlemesi- nin de yolunu açar. Peki acaba “olup bitenleri gelecek- ten izlemek” ne demektir?

Bir insanın karşısına, ne kadar büyük bir zorluk ve sı- kıntı çıkarsa çıksın, bu durum kesinlikle geçicidir. Örne- ğin bir kişi yapmadığı bir şeyle suçlanıp, haksızlığa uğra- yabilir. Ama gerçeğin ortaya çıkacağı bir zaman mutlaka gelecektir. Eğer haksızlığa uğrayan kişinin mağduriyeti dünyada son bulmayacak olsa bile, hesap günü onu

‹mtihan›n S›rr› 29

(32)

‹MT‹HANIN SIRRI

haksızlığa uğratan kişiler mutlaka yaptıklarının karşılığını göreceklerdir. Aynı şekilde haksızlığa uğrayan kişi de, bu duruma sabrettiği için hesap günü güzel bir karşılık uma- bilecektir. Zaman hızla ilerlemektedir ve dünyadaki her olay gibi bu olay da göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir süre içinde son bulacaktır. Ayrıca Kuran’da Müslüman- lar için her zorluğun yanında bir de kolaylık yaratılacağı haber verilmiştir:

Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 5-6)

İşte iman eden insan Rabbimiz'in sonsuz adaletine güvenir, zorluğun ardından gelecek kolaylığı bekler ve içinde bulunduğu durumdan dolayı ümitsizliğe kapılmaz.

Yaşadığı zorlukların gerek dünyada, gerekse ahirette, karşısına bir güzellik olarak çıkacağını hatırlar. İşte bu, insanın olup bitenleri gelecekten izleyebilmesidir.

Müslüman kaderin izleyicisi olduğunu bilir. Bu sırrın bir güzelliği olarak da herşeyi büyük bir tevekkül, teslimi- yet ve sabır içinde izler. Olayların nasıl gelişeceği konu- sunda da herhangi bir müdahele, engelleme ya da durdur- ma imkanı olmadığının bilincindedir. “… Olur ki hoşu- nuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”(Bakara Suresi, 216) ayetini kesinlikle ak- lından çıkarmaz. Nitekim Allah kullarına, “eğer iman et- mişlerse” başlarına gelen her musibetin sonunun mutlaka güzellik ve hayır olacağını müjdelemiştir. Bu musibetler müminin kendisini eğitmesine, imani konularda derinleş- mesine, ahlakını güzelleştirmesine, olgunlaşmasına ve cennetteki derecesinin artmasına birer vesiledir.

30

(33)

Şunu da unutmamak gerekir ki bu ruh hali yalnızca Allah’a samimi olarak iman eden ve kadere teslim olan insanların eksiksiz olarak yaşayabilecekleri bir ruh hali- dir. Dinden uzak yaşayan insanlar ise, karşılaştıkları olay- larda kadere olan teslimiyetsizlikleri sebebiyle ümitsizli- ğe, korkuya, heyecana kapılır ve bir türlü çıkış yolu bu- lamayacaklarını düşünürler. Ahirete yönelik bir ümitleri ve beklentileri de olmadığı için her zaman huzursuz ve sıkıntılı bir ruh hali içinde yaşarlar. Bu insanların ruh ha- li bir ayette şöyle haber verilmiştir:

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğ- sünü İslam’a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (En’am Suresi, 125) Ayette söz edilen bu sıkıntılı ruh hali, söz konusu in- sanların Allah’ın yarattığı kadere teslim olmamalarından kaynaklanan, kendi kendilerine yaptıkları bir zulümdür.

Sonsuz akıl ve kudret sahibi olan Allah’ın insanın kade- rini yönlendiriyor olması, herşeyin hakimi olması iman eden bir insan için çok büyük bir nimettir. Ancak imanı zayıf olan veya iman etmeyen insanlar bu nimetin kıyme- tini bilmezler. Bu yüzden kadere teslimiyet gösteremez ve yaşamları boyunca her an sıkıntılara maruz kalırlar.

Aslında bu durum, tevekkülsüzlüğün manevi bir cezası olarak dünyada verilen karşılıklardan biridir. Ve bu in- sanlar kendi kendilerine bilerek zulmetmektedirler:

Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmet- mez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmedi- yorlar. (Yunus Suresi, 44)

‹mtihan›n S›rr› 31

(34)

ZOR ANLARIN MÜSLÜMANI

Kitabın başından bu yana bir Müslümanın imanının gücünü ve ahlakının üstünlüğünü gösteren şeyin, zorluk anlarında sergileyeceği tavır güzelliği olduğundan bah- settik. Bu üstün ahlak, cesaret, sabır, tevekkül, dirayet, metanet, hoşgörü, affedicilik, fedakarlık, merhamet, in- saniyet, değerbilirlik, vicdan ve itidalli bir karakter ola- rak karşımıza çıkar.

“Zor anların Müslümanı” tabiriyle kast edilen de, her türlü zorluğa, sıkıntıya, yokluğa ve eksikliğe karşı da- yanıklı ve yukarıda sayılan özellikleri gösterebilen bir in- sandır. Güzel ahlakından asla taviz vermeyen, her olayı büyük bir olgunluk ve tevekkülle karşılayan, olayların hikmetlerini ve hayırlı yönlerini gören, çevresindeki in- sanları da aynı üstün ahlakı yaşamaya davet eden kişi,

“zor anların Müslümanı”dır. Bu zorluk anları da Ku- ran’da tarif edildiği gibi iman edenlerin çok şiddetli de- nemelerden geçirildikleri, “Hani onlar, size hem üstü- nüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı…”

(Ahzab Suresi, 10) ayetinde belirtildiği gibi şiddetli sıkın- tılarla çevrelendikleri dönemlerdir.

Zorluk anları dendiği zaman cahiliyede yaşayan her insanın aklına bazı örnekler gelir. Kimi için bu zorluk anı bir doğal felaket, kimi için işinden çıkarılmak, kimi için- se iflas etmektir. Oysa iman edenler için zorluk anları

(35)

çok daha şiddetli olay ve durumları ifade eder. Zorluk anlarındaki yokluk sıradan bir yokluk değil, insanın en temel ihtiyaçlarından bile mahrum bırakıldığı bir yokluk, sıkıntı ise insanın günlük hayatında yaşadığı sıkıntılardan çok daha şiddetli bir sıkıntıdır. Kuran’da tarif edilen “yü- reklerin hançereye dayandığı” bu dönemler, insanın ta- hayyül edebileceği her türlü zorluğun, hastalıkların, fela- ketlerin üst üste geldiği, Müslümanların sadece “iman ettim” dedikleri için evlerinden çıkarıldıkları, yurtların- dan sürüldükleri, ailelerine, kendilerine ve kavimlerine tuzakların kurulup, maddi ve manevi baskıların yapıldığı dönemlerdir.

Kuran’da elçilerin ve salih müminlerin tarih boyunca karşılaştıkları bu tür zorluklar örnek verilmektedir. Ön- ceki bölümlerde de anlatıldığı gibi salih müminler çok şiddetli denemelerden geçirilmiş, türlü zorluklara göğüs germişlerdir. Ayetlerde bu denemeler “dayanılmaz zor- luklar” şeklinde ifade edilir:

…Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başı- nıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandı- nız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonun- da elçi, beraberindeki müminlerle; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin. Şüp- hesiz Allah’ın yardımı pek yakındır. (Bakara Su- resi, 214)

Allah yukarıdaki ayetinde tüm inananların da bu zor- luklarla karşılaşacağını bildirmekte ve sabır gösterenleri de sonsuz güzelliklerle müjdelemektedir. İşte bu zaman- lar, “zor anların Müslümanları” ile “kolay anların Müslü- manları”nın ortaya çıktığı, birbirlerinden ayrıldıkları

Zor Anlar›n Müslüman› 33

(36)

‹MT‹HANIN SIRRI

zamanlardır. Zor anların Müslümanları üst üste gelen sı- kıntılara ve zorluklara “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.”(Bakara Suresi, 156) ce- vabını verenlerdir.

Zor Anlarda Nefsin ve Vicdanın Sesi İnsan bir zorlukla ya da bir sıkıntıyla karşılaştığında içinde iki farklı ses duyar. Bunlardan biri fedakarlığı, ce- sareti, güzel ahlakı ve her zaman Allah’ın dilediği şekilde davranmayı emreden vicdanının sesidir. Bu sesi dinleyen kişi her zaman için Allah’ın en çok razı olacağı tavrı bu- lacak, sabrı ve tevekkülü tercih edecektir. İkinci ses ise Yusuf Suresi’nin 53. ayetinde de bildirildiği gibi “var gü- cüyle kötülüğü emreden”nefsin sesidir. Bu ses insa- na isyanı, fıskı, bencilliği ve korkaklığı fısıldar. Bu sesi dinleyenler ise çok büyük bir kayba uğramış ve nefse et- ki eden şeytanı kendilerine dost edinmişlerdir. İnsanla- rın nefislerine uyarak nasıl bir kayba uğrayacaklarını an- lamak için, şeytanın bu kişiler üzerindeki etkisinin nasıl olduğunu da bilmek gerekir. Kuran’da bu konuda ayrın- tılı bilgi verilmekte ve inananlar şeytanın tuzaklarına kar- şı uyarılmaktadırlar.

Allah Hz. Adem’i yarattığı zaman meleklere ve şey- tana ona secde etmelerini emretmiştir. Bunun üzerine melekler Hz. Adem’in önünde secde etmiş, fakat şeytan gurur ve kibirinden dolayı onun önünde eğilmeyi red- detmiştir. Bu isyanından dolayı cennetten kovulan şey- tan, Allah’tan kıyamet gününe kadar süre istemiştir.

Allah ona bu süreyi vermiş, fakat iman eden kulları üze- rinde kesinlikle bir etkisi olamayacağını bildirmiştir. Şey- tan kendisine verilen bu süre içinde insanları çeşitli va- 34

(37)

atler, aldatmacalar ve tuzaklarla kandırıp, doğru yolla- rından saptıracağına dair yemin etmiştir. Şeytanın bu ye- mini ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:

“… onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka se- nin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.

Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağ- larından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Allah) Dedi:

“Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehen- nemi sizlerle dolduracağım.” (Araf Suresi, 16-18) Demişti ki: “Şu bana karşı yücelttiğine bir bak;

andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar sü- re tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşku- suz kendime bağlı kılacağım.” Demişti ki: “Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin ceza- nız cehennemdir; eksiksiz bir ceza. Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıla- rın ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı ko- par, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaatlerde bulun.” Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez. (İsra Sure- si, 62-64)

Ayetlerde de bildirildiği gibi şeytan insanları doğru yoldan engellemek için her türlü yolu deneyecek, şük- retmelerine ve güzel ahlak göstermelerine mani olmaya çalışacaktır. Bunun sonucunda da insanların büyük bir bölümünü kendi fırkasına katacaktır. İşte nefis de şeyta- nın insanları aldatmak ve doğru yoldan engellemek için kullandığı sesidir. Bu nedenle de bir zorlukla karşılaştı- ğında insana her zaman için bencilliği, kendi menfaatini

Zor Anlar›n Müslüman› 35

(38)

‹MT‹HANIN SIRRI

düşündürtecek, fedakarlığı, şefkati ve merhameti kötü ve zor gösterecektir. Bakara Suresi’nde şeytanın bu özelliği şu şekilde tarif edilir:

Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve te- miz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izleme- yin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır.

O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. (Bakara Suresi, 168-169)

Tüm bu nedenlerden ötürü Müslümanların bir zor- luk, sıkıntı ya da musibet karşısında hemen vicdanlarına uymaları çok önemlidir. Çünkü önlerindeki iki seçenek- ten biri şeytanın taraftarlarının yoludur. Bu yolda bencil- lik, menfaatperestlik, rahatına düşkünlük, ikiyüzlülük, ya- ni kısaca kötü ahlaka dair pek çok özellik yatmaktadır.

Diğeri ise salih müminlerin yoludur. Müslümanlar vic- danlarının sesini dinler ve her zaman iyilerin yolunu iz- lerler.

“İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah’a sada- kat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.”(Muhammed Suresi, 21) ayetinde de bildirildi- ği gibi güzel ahlakın asıl olarak “kesinlik ve kararlılık” ge- rektirdiği zamanlarda gösterilmesi önemlidir. Çünkü in- sanların büyük bir bölümü zorluk anlarında gösterilen sadakatin üstün bir ahlak olduğunu bilirler ve konuşma- larında böyle bir durumla karşılaştıklarında sadık ve güç- lü olacaklarına dair yemin ederler. Ancak zorluk anı gel- diğinde tavırları daha önceki vaatleri ile bir olmaz ve en ufak bir sıkıntı dokunduğunda kötü bir tavır gösterebi- lir, aniden hırçınlaşabilir, sevgi ve şefkat gibi duygulardan 36

(39)

uzaklaşıp kin ve öfkeyle hareket edebilirler. Bir anda te- vekkülsüz, isyankar, zalim bir tavra yönelebilirler. Bu ne- denle, böyle zamanlar güçlü olanlarla güçsüz olanların birbirlerinden ayrılacağı, kötü ahlakın ortaya çıkacağı, imanı zayıf kimselerinse endişeye kapılıp kendilerini bel- li edecekleri bir dönemdir. Bu zayıf kimseler için bir adım ötesi inkarcılardan taraf çıkmaları ve onlarla birlik- te Müslümanlar aleyhinde faaliyetlerde bulunmalarıdır.

İşte böyle örnekler samimi ve güçlü imana sahip Müslü- manların değerini kat kat artırmaktadır.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki, Müslümanın günlük hayatında çeşitli zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşması hem imtihanıdır, hem de ahirette kavuşmayı umduğu cennet yurduyla kıyas yapacağı bir mutluluk vesilesidir.

Zorluklarla kolaylıkların, konforun, rahatlığın kıyaslan- masından oluşacak yüksek bir zevk kaynağıdır. Ayrıca samimi bir Müslüman için sonsuz hayatında güzel bir ha- tıra, diğer müminlerin gördüklerinde takdir ve sevgileri- nin artmasına, iman, heyecan ve gıpta hislerinden oluşan güzel heyecanlara kapılmalarına vesile olacak bir güzel- liktir. Dünyada müminlerin o insana karşı saygı ve sevgi- lerini artıran, kendilerine örnek almalarını sağlayan, Allah’ın izniyle yakinlerine olumlu etki yapan, inkarcıla- rın ise gizlice veya açıkça takdirine şayan olan, kısacası faydaları ve güzellikleri çok fazla olan Rahmani bir ni- mettir.

Karşılaştığı herhangi bir olay için “herhalde bu kader planının dışında” diye düşünen kişi ise yoğun olarak şey- tanın etkisindedir. Şeytanın etkisi bu tür vesveselere ne- den olabilir. İnsanı çok aşağı bir mertebeye düşüren bu duruma gelmek şeytanı sevindirir. Bazen küçük gibi

Zor Anlar›n Müslüman› 37

(40)

‹MT‹HANIN SIRRI

görünen bir konuyu kişinin, şeytanın vesvesesiyle kader dışında, Allah’ın rahmeti, bilgisi, planı dışında olduğunu zannetmesi veya unutması bir hastalıktır. Müminin bu hastalığı dikkatle, itinayla tedavi etmesi ve bu illete yaka- lanmaktan kaçınması lazımdır.

Mesela çok izlemek istediği bir televizyon programı- nı kaçırmak veya yiyecek bir şeyi ısmarlamayı unutmak gibi olayların hepsinde hayır ve hikmet vardır. Bazen in- san bunu detaylarıyla görür, bazen de göremez veya çok azını görür. Örneğin bir televizyon programını kaçırır, fakat bu zaman süresince hayırlı bir hizmet, hayırlı bir tefekkür için vakit kazanmış olur. O tefekkürle belki ömür boyu güzel hizmetinin gücünü artıracak bir bilgiye ulaşır. Veya bu süre içinde Allah’ı zikreder ve televiz- yondan alacağı sevaptan çok daha fazlasına kavuşur. Yi- yecek bir şey ısmarlamayı unuttuğunda ise, bu onun has- talığının geçmesi için vesile olan bir perhiz hükmünde olabilir. Tansiyonu yüksek bir insan, peynir almayı unu- tup, o gün peynir yemese tansiyonu normale döner. Te- vekkül ettiği için sevap alır, hayra yorduğu için Allah’ın beğenmesine sebep olur. Üstelik güzel huylu ve tevek- küllü davranışı, müminlerin huzuruna, sevgisine vesile olur. Belki hastalık taşıyan bir peynirse ondan kurtulmuş olur.

İnsanın günlük hayatı içindeki bu tarz örneklerin sa- yısı çok fazladır. Bu yüzden bu konunun çok iyi anlaşıl- ması, akıldan hiç çıkarılmaması çok önemlidir. İnsanın karşılaştığı küçük veya büyük her olay, kaderdedir. Şey- tanın “bunlar günlük hayatın doğal ihtiyaçları, kaderle bağlantısı olamaz” şeklindeki fısıltısına karşı müminlerin daima uyanık ve dikkatli olması gerekir. Bu konuyu tam 38

Referanslar

Benzer Belgeler

b) Kiralanan›n Aç›kça Kötü Kullan›lmas›. Temerrüt Sebebiyle Tahliye Davas›. Taahhüt Sebebiyle Tahliye Davas›. Konut ‹htiyac› Sebebiyle Tahliye Davas›.

Med- menham Keşişleri'nin önde gelen üyelerinden biri olan ve ancak kulüpten ayrıldıktan sonra masonluğa giren John Wilkes , eski dostlarına kara çalan bir makalesinde

Darwin bu kitapta dünya üzerindeki farklı canlı türlerini Allah'ın ayrı ayrı yarattığı gerçeğine kendince karşı çıkıyordu. Darwin'in yanılgılarına

"ANT‹K DEN‹ZC‹LER: ‹lk insanlar sand›¤›m›zdan çok daha ak›ll›yd›..." bafll›kl› bu habere göre; bundan 700 bin y›l önce, evrimcilerin Homo erectus

Kuran’da bildirildi- ği gibi, “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir top- luluğa Allah’ın izniyle galib gelmiştir.” (Bakara Sure- si, 249) Allah, müminlere bir

Darwinizm, yani evrim teorisi, yaratılış gerçeğini reddetmek amacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir safsatadan başka bir şey

İşte tüm bu dengeleri, "bunlar nasıl kuruldu" ya da "hangi irade evreni insan ya- şamına uygun olarak düzenledi" sorularıyla incelediğimizde, bunların

Bu nedenle de birer Turk milliyetcisi olarak bizim misyonumuz, devletin siyasi ve askeri giiciiniin artinlmasi- run yamsira, Turk Milli Kiiltiiriiniin bekasi ve geligmesi icin