• Sonuç bulunamadı

ÖFKE VE ÖFKE YÖNETİMİ KEKEMELİK NEDİR? KEKEMELĞİN TEDAVİSİ NASILDIR?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ÖFKE VE ÖFKE YÖNETİMİ KEKEMELİK NEDİR? KEKEMELĞİN TEDAVİSİ NASILDIR?"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

 ÖFKE VE ÖFKE YÖNETİMİ

 KEKEMELİK NEDİR? KEKEMELĞİN TEDAVİSİ NASILDIR?

KIZILCAHAMAM REHBERLİK ARAŞTIRMA MERKEZİ OCAK AYI BÜLTENİ

KIZILCAHAMAM-ANKARA

(2)

ÖFKE

Öfke, insanın doğasında var olan temel duygulardan biridir.

•Bireyin herhangi bir engellenme, adaletsizlik ya da kendi benliğine yönelik bir tehdit hissettiğinde yaşanan duygudur.

•Temel duygulardan biri ve tüm türlerde görülür

•Sosyalleşme ile birlikte şekillenir

•Normallik düzeyi değişkendir

•Belli bir düzeyde normal kabul edilir

•Öfkenin doğuştan geldiği, erken yaşlarda görüldüğü, cinsiyet farklarının erken yaşlarda olmadığı, daha çok sosyo-kültürel olarak beslendiği

bilinmektedir.

Neden Öfkeleniriz?

•Çıkmazda hissettiğimizde

•Anlaşılmadığımızı hissettiğimizde

•Engellendiğimizde

•Tehdit algıladığımızda

•Benliğimize direkt saldırıldığında

•Bizim için önemli olan şeylere saldırıldığında

(3)

ÖFKENİN ORTAYA ÇIKMASINA YOL AÇAN PEK ÇOK DUYGU VARDIR:

•KISKANÇLIK, •ÜZÜNTÜ,

•MERAK, •YALNIZLIK,

•İTİLMİŞLİK, • KAYGI,

•HAYÂL KIRIKLIĞI, •HAKSIZLIK,

•ANLAŞILAMAMAK gibi duygular kişi de öfkelenmeye sebep olabilir. Her bireyin öfkelendiği durumlar farklıdır. Ayrıca bir birey aynı konuya bazen öfkelenirken bazen öfkelenmeyebilir. Mesela anlaşılmamak bazı

durumlarda kişiyi öfkelendirirken bazı durumlarda öfkelendirmeyebilir.

Öfke bazen de reddedilebilir.

Öfke de tıpkı üzüntü ve mutluluk gibi bir doğal ve evrensel bir duygudur.

Bu yüzden inkâr edilmemeli ve bu duygunun normal olduğu kabul

edilmelidir. Olumlu ya da olumsuz her duygu gibi öfkenin de bir ömrü var;

bu ömür tamamlandığında kayboluyor.

(4)

Öfke sağlıklı bir şekilde ifade edilebildiğinde yapıcı, düzelticidir.

Kontrol edilemediğinde yıkıcı, saldırgan, tahrip edici tepkilere dönüşme potansiyeline sahiptir.

Aynı zamanda öfke de diğer duygularımız gibi gerekli bir duygudur. Çünkü , bir taraftan bizi bir problem olduğu konusunda uyarırken, diğer taraftan da kendini koruma adına saldırganlık eğilimini harekete geçirir. Şiddet; saldırganlık içeren, öfkenin kontrolsüz olarak ortaya çıkan davranış biçimidir. Bu nedenle öfke duygusunu kontrollü yaşamak önemlidir. Öfke insanı davranışa iter, motive eder. Örneğin , birisi size hakaret ettiği zaman öfkelenmeniz normaldir. Böylece kendinizi koruyabilir ve savunabilirsiniz. Öfkeye sebep olan problemlerin birey için devamı söz konusu ise ve birey uygun olmayan yöntemlerle öfkesini ifade etmeye devam ederse bir süre sonra bu öfke duygusu bireyin fiziksel ve bedensel sağlığını tehdit eder.

(5)

ÖFKE TÜRLERİ 1. SÜREKLİ ÖFKE 2. DURUMLUK ÖFKE

SÜREKLİ ÖFKE

Öfkenin kronikleşmesi durmudur. Sürekli öfke halinde kişide düşmanca duygu ve davranışlara doğru yönelim artar. Sürekli öfke durumu kalp damar hastalıkları, baş ağrısı, yüksek tansiyon, mide hastalıkları gibi sağlık sorunları sonucu ;uyumsuzluk, sosyal problemler, dışlanma, kişilik

bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıklar sonucu oluşmuş olabilir.

Sürekli öfkeli kişilere öfkesini kabul ettirmek zordur. Hatta durumu fark ettirmek onu daha da öfkelendirebilir. Bu kişiler İNCİNMEDEN ÇOK, İNCİTMEYİ TERCİH EDEBİLİR.

Burada öfke patolojik boyuttadır, bir ruh sağlığı çalışanından yardım alınmalıdır.

DURUMLUK ÖFKE

Öfke olaya ya da kişinin o anki duygularına bağlıdır. Özel durumlar

karşısında ortaya çıkar. Bu durumda kişi öfkeli olduğunu kabul ederse, öfke kontrolü kolay olur. Öfke kabul edilmediği taktirde, daha sonrasında kişi de utanma duygusu oluşabilir.

ÖFKE İLE NİÇİN BAŞA ÇIKMALIYIZ?

Öfke uygun bir biçimde ifade edildiğinde son derece sağlıklı bir duygudur . Ancak tersi durumlarda yıkıcı etkilere yol açabilir

(6)

Öfke çocuk istismarı ,ev içi şiddet, fiziksel ve sözel tacız gibi sorunlarda görülebileceği gibi birçok sosyal ve kişisel problemin ortaya çıkışında rol oynar.

Öfke kişiler arası ilişkilerde problem yaşanan birçok durumda önemli bir etkendir ve bireylerin iş ve aile yaşantılarına ilişkin ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olur.

Öfke ile etkin bir biçimde baş edememe ve kısıtlı problem çözme becerileri nedeniyle birey sosyal ilişkilerden kaçınır.

Öfke ile etkin bir biçimde baş edememe sonucunda kişilerde sigara kullanma madde bağımlılığı yeme bozuklukları depresyon gibi sorunlar açığa çıkabilir

Öfkeyi kontrol etme ile ilgili sorunları olan bireyler sıklıkla diğer duygularını da uygun bir şekilde ortaya koyma güçlüğü çekerler ve bu kişilerde

gerginlik stres gibi ruh sağlığını tehtit eden kronik problemler ortaya çıkabilir.

Uygun yollarla ifade bulamayan öfke saldırganlık ve düşmanlık duyguları kişilerde ciddi sağlık problemleri ortaya çıkarabilir. Özellikle kalp damar hastalıkları mide bağırsak sistemi hastalıkları riskleri artar.

Öfkenin sağlıklı ve işe yarar olabilmesi için öncelikle varlığının kabul edilmesi ve tanınması gerekir Öfkenin ifadesi kişiden kişiye değişiklik göstermektedir Bazı kişiler bu tur duygularını sıklıkla bastırmayı, yok

saymayı ya da inkar etmeyi tercih ederken, diğerleri öfkeyi bir sure bastırıp daha sonraları patlamalar şeklinde ifade eder. Bir kısım birey ise öfke ile davranmayı bir yaşam biçimi haline getirmiştir. Bu davranışların varlığı genellikle öfkeyle başetmede kullanılan çözümlerin işlevsel olmadığını göstermekte ve bu tur tepkiler çoğunlukla öfke ve kızgınlığın sağlıksız

(7)

biçimde ifade edildiğine işaret etmektedir Bu biçimlerde ifade bulan

öfkenin kışının yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilediği açıktır. Bu nedenle kişinin öfke kontrolünü sağlaması ve öfkesini sağlıklı bir şekilde ifade etmesi çok önemlidir.

ÖFKE YÖNETİMİ

1. FİZYOLOJİK UYGULAMALAR 2. DÜŞÜNCE DÜZENLEME TEKNİĞİ 3. PROBLEM ÇÖZME YÖNTEMİ 4. İLETİŞİM YÖNTEMİ

5. MİZAHA BAŞVURMA 6. ÇEVRE DEĞİŞİKLİĞİ

1. FİZYOLOJİK UYGULAMALAR : Nefes egzersizleri, gevşeme egzersizleri, yoga, spor vb. teknikleri her gün pratik yaparak gevşeme sağlarsanız, gergin durumlarda bu egzersiz hareketleri yaparak öfkeyle başa çıkabilirsiniz.

2. DÜŞÜNCE DÜZENLEME TEKNİĞİ: Bu strateji en basit anlamıyla düşünme şeklini değiştirmek demektir. Bazen kızgın insanlar düşüncelerini küfrederek , bağırıp çağırarak ifade etme eğilimindedirler. Kızgın

olduğumuz zamanlarda düşüncelerimiz genellikle gerçeği yansıtmaz.,

(8)

olayların abartılmış ve çarpıtılmış şeklini algılar ve onu yansıtırız. Bu tür düşünceleri fark edin ve yerine daha mantıklı olanları yerleştirin.

ÖRNEĞİN; kendi kendinize “EYVAH, HER ŞEY MAHVOLDU!” gibi bir şeyler söylemek yerine, “DÜNYANIN SONU DEĞİL VE

BUNA ŞİMDİ ÖFKELENİYOR OLMAM BU OLAYI OLMAMIŞ HALE GETİRMEYECEK.” Diyebilirsiniz.

Her iki düşünceyi de zihninizden geçirerek deneyin. Öfkenizin hangi düşünce ile arttığını ya da azaldığını görün.

Mantık öfkeyi yener. Her ne kadar öfke haklı bir nedene bağlı olsa bile, öfke çok çabuk mantık sınırlarını aşabilir. Bu yüzden öfkelendiğinizi hissettiğinizde mantığınıza sığının.

Kızgın ve öfkeli insanlar talepleri karşılanmadığında, hayal kırıklığı yaşarlar.

Hayal kırıklıkları engellenme duygusuna, o da öfkeye döner. Bu insanlar, düşünceleri üzerine çalışıp onları yeniden yapılandırırken, bu talepkar özelliklerinin farkına varmalı ve beklentilerini değiştirmelidirler. Bir başka deyişle, istediği herhangi bir şey için “bana verilmeli” ya da “benim olmalı”

demek yerine “bana verilmesini isterdim” diye düşünmenin daha sağlıklı olduğunu görmelidirler.

Özet olarak; düşünce biçimimizi değitirerek, “olumlu düşünceye” ve

“duygularımızı paylaşmaya” daha açık hale getirebiliriz.

3. PROBLEM ÇÖZME YÖNTEMİ: Öfke, özenle dikkate alınması gereken bir “işaretçi”dir. Öfkelenen kimsenin hakkı yeniyor, gereksinim ve istekleri karşılanmıyor, değer ve inançlarından ödün veriyor ya da gelişme ve

(9)

yeteneklerini ortaya koyma şansı elinden alınıyor olabilir. Bu durumlardaki en yararlı tutum; önce durumu değiştirip değiştiremeyeceğimizi

araştırmaktır. Değiştirebileceğimiz bir şeyse çözüm yolları araştırılabilir.

Değiştirilemeyecek bir durumsa, çözüm için uğraşmak yerine, yapılacak en iyi şey sorunla yüzleşmektir.

Ayrıca ;

“BU DURUMDA BENİ ÖFKELENDİREN ŞEY NE?"

"NE DÜŞÜNÜYOR VE HİSSEDİYORUM?"

"ULAŞMAK İSTEDİĞİM ŞEY NE?“

"KİMLER NELERDEN SORUMLU?“

"DEĞİŞTİRMEK İSTEDİĞİM ŞEY TAM OLARAK NE?“

"YAPABİLECEĞİM VE YAPAMAYACAĞIM ŞEYLER NE?" gibi soruları knedimize sorarak öfkemizin gerçek kaynaklarına odaklanmayı öğrenebiliriz.

4. İLETİŞİM YÖNTEMİ: Öfkeli insanlar genellikle düşünmeden yargılama ve bu yargıları yönünde davranma eğilimindedirler. Bu

yargılarda bazen fazlasıyla gerçek dışı olabilmektedirler. Eğer çok hararetli bir tartışma içine girdiyseniz, ilk yapacağınız şey; yavaşlayıp gösterdiğiniz tepkileri gözlemlemek olmalıdır. Aklınıza gelen ilk şeyi söylemeyin,

yavaşlayın ve asıl söylemek istediğinizi düşünün. Aynı anda karşınızdakinin de söylediklerini duymaya ve anlamaya çalışın. Hemen cevap vermeyin.

(10)

BEN DİLİ / SEN DİLİ

Öfkenin ifade ediliş biçimi de kaynakları kadar önemlidir. “Sen dili” adını verdiğimiz ve saldırgablık niteliği taşıyan ifadeler yerine “ben dili”

ifadelerini kullanmalıyız.

ÖRNEK :

Sen Dili : Beni incitmekten zevk alıyorsun.

Ben Dili : Bu davranışın beni çok incitti.

Sen Dili : Zaten bana hiç zaman ayırmazsın, hep çok işin vardır.

Ben Dili : Bana daha çok zaman ayırırsan mutlu olurum.

ÖFKEYELE BAŞ ETMEDE BİR YÖNTEM 1) Çocuklar için 3D kuralı:

DUR DÜŞÜN DAVRAN

2) Büyükler için 4D kuralı:

DUR DÜŞÜN DUYGULARINI DAVRAN

KONTROL ET

a. Ben öfkeliyken nasıl yürürüm ? b. Ben öfkeliyken nasıl konuşurum ?

c. Ben öfkeliyken nasıl nefes alıp veriyorum ?

(11)

d. Ben öfkeliyken nasıl görünüyorum ?... gibi sorulara vereceğimiz

cevaplarla daha iyi iletişim kurmada kendimizi geliştirmemizi sağlayabilir...

5. MİZAHA BAŞVURMA: Mizah, çeşitli yollarla öfkenizin yoğunluğunun azalamasına yardımcı olabilir. Her şeyden önce daha dengeli bir bakış açısı sağlar.

Mizah kullanırken iki noktada çok dikkatli olmak gerekir.

* Öncelikle mizah kullanmanın, sorunlarınızı gülerek

geçiştirmek demek olmadığını, tersine onlarla yapıcı bir şekilde yüzleşebilmeniz demek olduğunu bilmelisiniz.

* İkincisi de mizah kullanayım derken, alaycı ve aşağılayıcı mizaha başvurmaktan kaçınmalısınız. Çünkü bu da sağlıksız öfke ifadesinin bir başka yoludur.

6. ÇEVRE DEĞİŞİKLİĞİ: Bazen, sinirlenip öfkelenmememize yol açan

“şeylerin” yakın çevremizde olduğunu fark ederiz. Bu durumlarda içinde bulunduğunuz çevreden biraz uzaklaşın. Gün içerisinde özellikle stresli olacağınızı bildiğiniz saatlerde , sadece kendiniz için kullanacağınız bir zaman ayırın. Örneğin; çalışan bir anne, eve geldiğinde kendisine ayıracağı bir 14 dakikalık süre olursa, çocuklarının isteklerine kızmadan, daha iyi yanıt verebilir.

(12)

7.ÖFKENİKONTROL ETMEDE BİRKAÇ İPUCU DAHA

a) ATILGANLIK ( KENDİNİ İFADE ETME ) : Öfkeli kişilerin saldırgan olmak yerine atılgan olmayı öğrenmeleri gerektiği doğrudur. Ama atılganlık eğitimini yaklaşımlarının çoğu, kendilerine kızgınlık yaşama iznini

vermeyen insanlar içindir. Bu tür kişilere ortalama bir insandan daha sessiz ve pasiftirler. Diğerlerinin kendilerini sürekli olarak ezmelerine izin verirler.

Öfkelerini kontrol edemeyen kişiler genellikle bunu yapmazlar, saldırgan davranışlar sergile eğilimindedirler. Bu nedenle saldırgan davranmaktan vazgeçip atılgan davranarak öfkelerini kontrol altına almaları daha

sağlıklıdır.

(13)

Unutmayın kızgınlığı yok edemezsiniz, edebilseniz bile bu çok iyi bir fikir olmayacaktır. Ama bu olayların sizi etkileme biçimini değiştirebilirsiniz.

Kızgınlık ve öfke tepkilerinizi kontrol ederek , uzun vadede onların sizi daha mutsuz kılmasını önleyebilirsiniz.

b) ZAMANLAMA : Eğer sevdiğiniz kişiyle belli konuları belli saatlerde konuşuyor v bu konuşmalarda hep tartışma ile sonuçlanıyorsa, bu tür konuları konuşma saatinizi değiştirin. Belki yorgun dikkatsiz

oluyorsunuzdur ya da bu sadece bu şekilde bir alışkanlık haline gelmiştir.

c)KAÇINMA: Eğer çocuğunuzun odasındaki dağınıklık odanın önünden her geçişte, “kafanızın tasını attırıyorsa” , kapıyı kapatın. Sizi öfkelendiren şeylere bakmaktan kendinizi alıkoyun. “AMA, ÖFKELENMEMEM İÇİN ÇOCUĞUMUN

ODASINI TEMİZ TUTMASI GEREKİR.” Demeyin. Konu çocuğunuzun odasını temiz tutması değil, konu kendinizi olabildiğince sakin tutabilmek.

d)ALTERNATİFLER BULUN: Eğer her gün işinize gittiğiniz yoldaki trafik, sizi engellenmiş hissettiriyor ve öfke duyguları içinde bırakıyorsa, bunu

çözmeyi bir iş edinin. Aynı yere farklı belki daha uzun ama daha rahat manzaralı hoş bir yoldan gitmeyi deneyin ya da evden daha erken ya da daha geç çıkarak o sıkıntılı durumuna yakalanmadan işinize varmayı deneyin.

e. DANIŞMANLIK: Eğer kızgınlık ya da öfkenizin, kontrolünüzün dışındaki yoğunluklara çıktığınız düşünüyorsanız, ilişkilerinizin ve hayatınızın önemli

(14)

boyutları bu duygudan etkileniyorsa, belki onu daha iyi yönetebilmek için profesyonel birinin danışmanlığına başvurabilirsiniz.

Kekemelik nedir, kekemeliğin tedavisi nasıldır ?

Çocuklar yaklaşık üç yaş civarında kendilerini ifade etme

becerilerinde oldukça ustalaşmışlardır. Bu yaşlar çocuğun oldukça aktif ve meraklı olduğu dönemlerdir. Her an yeni kavramlarla tanışmaya ve sözcük dağarcıklarını genişletmeye açıktırlar.

(15)

Yeni ve değişik yaşantılarını paylaşmaya oldukça hevesli olan üç yaş çocukları, zaman zaman söylemek istedikleri kelimeyi bulamaz ya da telaffuz ederken bazı hatalar yaparlar.

Bu yaş grubundaki hemen bütün çocukların konuşmaları sırasında aynı sözcükleri ya da cümleleri art arda tekrarladıklarına, nefeslerini söylemek istedikleri cümlenin uzunluğuyla eşgüdümlü olarak kullanamadıklarına ve uygun olmayan yerlerde duraklamalar yaptıklarına tanık oluruz.

Çoğu zaman bu konuşma biçimi “gelişimsel kekemelik” ya da “normal akıcısızlık” olarak adlandırılır. 2-7 yaş çocuklarının konuşmalarında

gözlenen ve normal olduğu düşünülen bu tip konuşma akıcısızlıkları bazen kalıcı bir problem haline gelebilmektedir.

Kekemelik nedir?

(16)

Kekemelik; konuşmanın akıcılığı ve ritminin, duraklamalar, tekrarlar, uzatmalarla ve çoğu kez bunlara eşlik eden beden hareketleriyle kesintiye uğramasıdır.

Kekemeliğin miktarı ve şiddeti, farklı ortamlarda, günden güne, hatta aynı gün içersinde bile değişebilmektedir.

Kekemelik popülasyonun %5’ini etkilemektedir ve en yüksek görülme oranı okulöncesi dönemdedir. Genellikle 2-7 yaş arasında ortaya çıkar ve erkek çocuklarda daha ağır seyreder.

Kız-erkek oranı 1/4 tür. Bu çocukların en az %20’sinde kekemelik devam eder, genellikle giderek şiddetlenir ve ergenlik döneminden sonra da devam ediyorsa yaşam boyu sürecek olan bir bozukluk haline gelmesi muhtemeldir.

Kekemelik başka problemlere yol açar mı?

Erken dönem kekemeliğinin kendiliğinden düzelip düzelmeyeceğini kestirebilmek her zaman çok kolay olmamaktadır. Kimi zaman çocuğun ebeveynleri ya da yakınları, çocuğun bu konuşma biçiminin yaşı büyüdükçe kendiliğinden düzeleceğini düşünerek bir uzmana başvurulmasını gerekli görmemektedirler.

(17)

Ancak unutulmamalıdır ki kekemelik erken dönemde müdahale edildiğinde çok daha kolay kontrol altına alınabilen bir problemdir. Çünkü, çocuk büyüdükçe kendi konuşmasına ilişkin farkındalığı artar.

Ayrıca, sosyal çevresi genişledikçe daha fazla insan onun konuşmasındaki farklılığı kendisine hissettirmeye başlar. Özellikle ilkokul döneminde kekeme çocuklar akranları tarafından alaya alınmakta hatta kimi zaman grup dışı bırakılmaktadır.

Bu yaş grubu çocukları için rekabet oldukça önemlidir ve başkalarının eksikleriyle ya da kendilerinden farklı gördükleriyle dalga geçmek oldukça sık görülen bir tutumdur. Akran gruplarının yanı sıra kekeme çocuklar ebeveynlerinin, öğretmenlerinin ve etrafında bulunan diğer yakınlarının sürekli olarak konuşması hakkında yaptıkları yorum, eleştiri, öneri ve düzeltmelere maruz kalırlar.

Çoğu zaman yetişkinlerin çocuğa yardımcı olmak maksadıyla göstermiş oldukları bu tutumlar aslında durumun daha da kötüleşmesine sebep olur.

Çocuk kekelememek için uğraştıkça daha çok kekeler ve bazı çocuklar giderek konuşmaktan ve sosyal ortamlara girmekten kaçınır hale gelirler.

Dolayısıyla, konuşmadaki problemin yanı sıra bir takım psikolojik ve sosyal problemler de ortaya çıkmaya başlar.

(18)

Kekemeliğe ilişkin yanlış inançlar:

“Kekemeliğin nedeni psikolojiktir!”

Günümüzde kekemeliğin nedenlerine ilişkin pek çok farklı görüş ileri

sürülmektedir. Bu görüşlerden en yaygın olarak kabul görüleni kekemeliğin psikolojik nedenlerden kaynaklandığı görüşüdür. Pek çok kişi kekemeliğin nedeninin aşırı korku, üzüntü ya da heyecan gibi psikolojik bir nedeni olduğuna inanmaktadır.

Bu yaygın kanın aksine uzmanlar, kekemeliğin psikolojik nedenlerden

(19)

kaynaklanmadığını ancak, bu gibi faktörlerin kekeme bireylerin konuşmaları üzerinde olumsuz etkileri olduğunu kabul etmektedir.

Yani hiçbir çocuk ya da yetişkin bir şeyden çok korktuğu ya da bir olaya çok üzüldüğü için kekeme olmaz. Bu gibi nedenlerin, kekemeliğe yatkınlığı olan bireylerde tetikleyici ya da kekemeliği şiddetlendirici etkileri olabilir. Ancak asla kekemeliğin doğrudan nedeni değildirler.

“Kekemelik kalıtsaldır!”

Toplumda yaygın olarak kabul gören bir diğer görüş ise, kekemeliğin genetik geçiş gösterdiği varsayımıdır. Bir çocuğun anne ya da baba tarafındaki akrabalarından herhangi birinde kekemelik öyküsü varsa, o çocuğun kekeme olma olasılığı yaklaşık %40-60 oranında daha fazladır.

Ancak, ailesinde hiç kekemelik öyküsü olmayan kekeme bireyler de vardır.

Dolayısıyla kekemeliğin yalnızca genetik nedenlerden kaynaklandığı görüşü doğru değildir. Ayrıca birinci derece akrabalarında kekemelik öyküsü olan pek çok kişide kekemelik görülmemektedir.

Günümüzde kekemeliğin nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak uzmanlar, kekeme bireylerde, beyin hemisferlerinden konuşmadan sorumlu olan sol hemisferin baskın olmayışının kekemeliğe yol açtığı görüşünde birleşmektedirler. Yapılan araştırmalar bu yönde güçlü kanıtlar ortaya koymakla birlikte henüz kesin bir yargıya varılamamıştır.

“Kekemeliğin tedavisi yoktur!”

(20)

Kekemeliğe ilişkin bir başka yanlış inanış, kekemeliğin düzeltilemeyeceği ve tedavisinin olmadığına ilişkindir. Bazen konuşma terapisti olmayan ya da bu konuda yeterli bilgi sahibi olmayan kişi veya kurumlar, aileleri çocuklarının kekemeliğinin kalıcı olduğuna ve hiçbir zaman

düzelmeyeceğine ilişkin yanlış yönde bilgilendirmektedir.

Bu gibi yanlış telkinler ailelerin ümitsizlik duygularına kapılıp durumu bu şekilde kabullenmelerine ve çocuğu bu problemle tek başına bırakmalarına yol açabilmektedir. Günümüzde çok farklı kekemelik tedavi yöntemleri kullanılmaktadır ve kekeme kişiler bu yöntemlerden fayda sağlamaktadır.

Özellikle de okul öncesi dönemde tedavi edilen çocuklar ileriki dönemlerde hiç kekelemedikleri gibi, pek çoğu küçük yaşlarda uygulanan terapileri dahi hatırlamamaktadır. Ancak yetişkinlik dönemine kadar hiçbir terapi

görmeyen ya da bilimsel yöntemler dışında bir takım arayışlara yönelen bireylerde kısa sürede kesin sonuç alınması daha güç olmaktadır.

Çünkü kişinin yaşı ilerledikçe, hiçbir zaman kekemeliğini kontrol altına alamayacağına inanmaya başlamaktadır. Ayrıca, sürekli olarak etrafındaki kişilerin aylalarına ve eleştirilerine maruz kaldıkları için konuşmayı

gerektiren ortamlara dair bir takım korkular geliştirirler.

Yetişkin bireylerle çalışırken, okul öncesi dönem çocuklarından farklı olarak konuşmaya, yabancı ortam ve kişilere dair bu korkularının da giderilmesine çalışılmaktadır. Bu da her zaman çok kolay olmamaktadır.

(21)

Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarının kekelediğini düşündükleri durumda hiç vakit kaybetmeden bu konuyla ilgilenen bir dil ve konuşma

terapistinden yardım almaları gerekmektedir.

“Kekemelik ilaçlarla geçer!”

Kekemelerin tedavilerine ilişkin bir diğer yanlış inanış ise kekemeliğin ilaçla geçebileceği görüşüdür. Henüz dünyada kekemeliği geçiren bir ilaç tedavisi bulunamamıştır.

Fakat, bazı doktorlar kekemelik şikayetiyle başvuran ailelere bazı ilaçlar önermekte ve bu ilaçların çocuğun konuşmasını düzelteceği yönünde yanlış bir izlenim yaratmaktadırlar.

Kekemelik tedavisi için önerilen bu ilaçların çocuğu zaman çocuk için zararlı bir etkisi olmamakla birlikte hiçbir yararlı etkisi de

bulunmamaktadır. Ailelerin kekemeliği düzeltecek, bilimsel olarak

ispatlanmış herhangi bir ilaç tedavisi olmadığı konusunda bilinçli olmaları ve bu tip tedavilere bel bağlamamaları çok önemlidir.

“Kekeme çocuklar okulda başarısız olurlar!”

“Kekeme çocuklar okulda başarısız olurlar”. Kekeme çocuklar çocuğu zaman konuşmaktan kaçınırlar ve çok iyi bildikleri şeyler hakkında dahi konuşmayabilirler. Bu da ilk etapta onların yanlış tanınmalarına neden

(22)

olur.

Kekemeler zihinsel gelişim açısından diğer bireylerden daha geri

değildirler. Yalnız konuşma konusunda daha isteksiz olabilirler. Değişik alanlardaki başarılarıyla topluma malolmuş bir çok kekeme vardır.

Aristotle, Charles Darwin, Marylin Monroe, Bruce Willis, Isaac Newton, Musa Peygamber.

Kekemelik Belirtileri Nelerdir?

Ses, hece ya da kelime tekrarları (K-k-k-kalem aldım/ Dün ha-ha-halama gittik/ Ben- ben-ben geldim.)

Ses uzatmaları (aaaaabim / sssssenin)

Abartılı yüz ve beden hareketleri (ayakları yere vurma, kaş kaldırma, burun kanatlarının hareket etmesi, göz yumma, göz kırpma, kolların aşırı hareket etmesi, başını sallama, dudakları büzme, dil ve dudaklarda titreme, abartılı ağız, çene hareketleri vb.)

Düzensiz nefes alma. Konuşurken nefes almaya çalışma.

Konuşmaktan kaçınma.

Bir şeyi söylerken takıldığında konuyu değiştirme ya da konuşmaktan vazgeçme.

Konuşamadığına ilişkin yorumlarda bulunması. (Konuşamıyorum, konuşmaya başlayamıyorum, arkadaşlarım konuşmamla alay ediyor vb kendi konuşmasına ilişkin yorumlarda bulunması, konuşurken yüzünü saklama ya da ağlama vb).

(23)

Kekemeliğin Arttığı Durumlar:

Telefonda, kalabalık dinleyicilere ve otorite figürlerine karşı konuşma, fıkra anlatma, birinin adını söyleme, adı sorulduğunda cevap verme, zaman baskısı altında olma, beklenmedik bir durumla karşılaşma, yeni insanlarla tanışma, yeni bir şey söylemek durumunda kalma.

Kekemeliğin Azaldığı / Yok Olduğu Durumlar:

Şarkı söyleme, küfür etme, dua okuma, koroyla ya da diğer bir kişiyle birlikte okuma, fısıltıyla konuşma, küçük çocuklarla konuşma, yüksek/

maskeleyici gürültünün etkisi altında konuşma, monoton konuşma, ritim tutarak konuşma. Bu gibi konuşma durumlarında en ağır kekemelerin bile oldukça akıcı konuşabildiklerini görebilirsiniz.

Kaynakça: ÖZLEM AKGÜN, Uzman Konuşma Terapisti DBE Çocuk ve Genç Bölümü

Referanslar

Benzer Belgeler

Hastaların sürekli öfke ve öfke ifa- de tarzı ölçeğinden aldıkları en yüksek ortalama puan- larının sürekli öfke alt boyutundan (24.11±6.71) ve en düşük ortalama

Bu değerlendirme sonucunda; araştırma kapsamına alınan sportif rekreasyon aktivitelerine katılan öğrencilerin sürekli öfke puan ortalaması (Ort.=20.64) orta seviyenin

Araştırmada ergenlerin öfke düzeyleri ve depresyon algıları arasındaki ilişki ile ilgili yapılan korelasyon analizi sonucunda; depresyon algısı sürekli öfke

Öfke kontrolü için hazırlanan eğitim programları ile «çatışma çözme, ben dilinin kullanım gücünü fark etme, öfkeliyken duygu ve düşünceleri ben

Buna göre çalışma durumlarının, öfke kontrolünü etkileyen bir faktör olduğu, sürekli öfke, öfke içte boyutu ve öfke dışta boyutunu etkileyen bir faktör

- BU STRATEJİ EN BASİT ANLAMIYLA DÜŞÜNME TARZINIZI DEĞİŞTİRMEK DEMEKTİR. -BAZEN KIZGIN İNSANLAR DÜŞÜNCELERİNİ KÜFREDEREK, BAĞIRIP ÇAĞIRARAK İFADE

 Öfke kişi için ne zaman problem haline gelir?.  Çocuklar

 Öfke yönetimi, kızgınlığın ve öfkenin yol açtığı duygusal ve bedensel tepkileri azaltabilmek ve öfkeyi sağlıklı bir biçimde denetim altına almak ve