BİLİŞSEL
GELİŞİM
Piaget’in Zihin Gelişimi Kuramı
Piaget, önce zekâyı tanımlayarak işe başlamış, sonra zekânın işlevleri ve etkileyen faktörler üzerinde
durmuştur.
Piaget, çocuklarla çalışırken “Gözden
geçirilmiş klinik yöntem” adını verdiği yarı
yapılandırılmış bir araştırma yöntemi de geliştirmiştir.
Piaget’ye göre zekâ, çevreye uyum yapabilme
yeteneğidir.
Şema, örgütlenmiş davranış veya düşünce örüntüsüdür; çocuğun çevresiyle etkileştikçe
geliştirdiği davranış ve düşünce kalıplarıdır.
Şema, en temel zihinsel yapıdır.
Piaget, insanların doğuştan getirdikleri iki temel eğilim olduğu düşüncesindedir:
Örgütleme ve uyum sağlama.
Örgütleme, süreçleri sistematik ve tutarlı sistemler haline getirme ve bu amaçla birleştirme, koordinasyon
sağlama, fikirler ve eylemleri birleştirme eğilimidir.
Başka bir ifadeyle karşı karşıya olduğumuz kavram ve olayları birbirleriyle tutarlı bütünler haline getirmeye
çalışırız.
Uyum sağlama ise, çevreye uyum sağlamayı ifade eder.
Uyum sağlamanın iki alt işlevi vardır:
Özümleme ve uyma (uyumsama).
Özümleme; insanların yeni karşılaştığı bir durumu,
olayı, nesneyi ya da bilgiyi kendisinde var olan şemalarla açıklamaya çalışmasıdır.
Birey kendisinde var olan şemaların yeni durumu, olayı, nesne ya da bilgiyi açıklamada yetersiz olduğunu
düşünürse yeni bir şema oluşturacak uyumsama yaşar.
Hayatında ilk kez kaplan gören bir çocuk onu zihnindeki mevcut şemasına kedi olarak tanımlar (özümleme).
Daha sonra yeni yaşantılar ve etkileşimlerle birlikte zihninde yeni bir kaplan şeması oluşturur (uyumsama).
Piaget’e göre zihin gelişimi,
denge-dengesizlik-(yeniden) denge süreci olarak tanımlanabilir.
Ör: Bilişsel yapısında kuşlarla ilgili olarak, iki ayaklı, uçan ve öten bir hayvan şeklindeki bir şemaya sahip
bir çocuk ilk defa gördüğü konuşan kuş (papağan) için “bu ne?” diyerek bir dengesizlik yaşayacak ve
bilişsel yapısına yeni bir bilgiyi yerleştirerek (bazı kuşlar konuşabilir) denge durumuna kavuşacaktır
(öğrenme gerçekleşecektir).
Piaget’e göre zihin gelişimi,
denge-dengesizlik-(yeniden) denge süreci olarak tanımlanabilir.
Ör: Yalnızca bayanların yemek yaptığını bilen
zihninde buna göre şema oluşturan bir çocuk bir gün babasını yemek yapar durumda görünce, önce buna bir anlam verememiş, sonra da şemasını erkekler de
yemek yapar şeklinde yeniden düzenlemiştir.
Piaget, zihin gelişiminin dört faktörden etkilendiğini düşünür:
1-Olgunlaşma ve zeka 2-Yaşantı
3-Kültürel aktarım
4-Dengelenme
Piaget’in kuramının ilkeleri;
1-Evreler değişmez bir şekilde sırayla ortaya çıkarlar ve hiyerarşik bir biçimde birbirini takip eder.
2-Gelişim oranlarında farklılıklar vardır.
3-Evrelerde geriye dönüş mümkün değildir.
4-Bir sonraki evre bir önceki evrenin özelliklerini kapsayacak şekilde gelişim gösterir.
5-Bir evrede meydana gelen aksaklık ardından gelen evreleri olumsuz etkiler.
6-Evreler niteliksel olarak birbirlerinden farklı özelliklere sahiptir.
7-Evrelerde ilerleme biyolojik olgunlaşma ile mümkündür.
8-Dünyadaki tüm bireyler normal koşullarda evrensel olarak evrensel olarak bu evrelerden aynı sıra ile
geçerler.
Piaget’in Bilişsel
Gelişim Dönemleri
1-Duyu-Hareket
(Sensori-Motor) Dönem
(0-18 ay ya da 0-2yaş)
Bu dönemde bebekler, dış dünyayı ve nesneleri baskın bir biçimde duyu organları ve motor becerilerini
kullanarak tanımaya çalışır.
Başlangıçta amaçsız ve refleksif olan hareketler bu dönemde ilerlemeyle birlikte daha sistemli, amaçlı ve
koordineli bir hale dönüşmektedir.
Piaget’in Duyu-Hareket dönemi kendi içinde altı
evreye ayrılır:
Birinci Evre: Reflekslerin Kullanılması (Doğumdan 1. Aya kadar)
Piaget’e göre, bebeklerin ilk şemaları büyük çoğunlukla doğumla beraber gelen reflekslerden oluşur.
En temel olanı emme şemasıdır. Birinci evrenin dikkat çeken aktivitesi özümleme olmasına karşın uyumsamanın
da kullanılmaya başlandığı görülür.
Bebekler, göğsü ve memeyi bulabilmek için başını ve emme hareketlerini ayarlamayı öğrenirler. Bu ayarlamalar,
organizasyonun başladığının göstergesidir.
İkinci Evre: Birinci Döngüsel Tepkiler (1-4 ay)
Döngüsel tepkiler, bebek tesadüfen yeni bir deneyim elde ettiğinde ve bunu tekrar etmeye çaba gösterdiğinde ortaya
çıkar. Örneğin bebeğin başparmağını emmesi.
En çok gözlenen temel döngüsel tepkiler, iki ayrı beden şeması ya da hareketinin organizasyonunu
(örgütlenmesini) içermektedir.
Bu hareketlerden birincisi ellerini yüzüne götürmesi, diğeri ise götürürken ellerine bakmasıdır.
Üçüncü Evre: İkincil Döngüsel Tepkiler (4-10 ay)
İkincil döngüsel tepkiler, bebeğin kendi dışında onun için ilginç olan bir şeyler keşfetmesi sonucunda tekrarlayan biçimde hareketlerin ortaya çıkmasını ifade etmektedir.
Örneğin bu evredeki bebek, bebek arabasının üzerinde bulunan çıngırağına uzanıp hareket ettirdiğinde onu izler
ve gülümseme tepkisi üretebilir.
Bir süre sonra bebeğin yeniden aynı hareketi yaptığını ve ardından yaptığı hareketin sonuçlarını izlediğini
görebilirsiniz.
Piaget'e göre bebek bu dönemde orta düzeyde ilginç olaylarla karşılaştığında gülme ve gülümseme tepkisi
üretmektedir.
Aynı zamanda kendi sahip olduğu güçten ve bir olayı yeniden meydana getirme yeteneğinden oldukça zevk
aldıkları görülmektedir.
Dördüncü Evre: İkincil Şemaların Koordinasyonu (10-12 ay)
Çocuk istediği sonuca ulaşmak için iki ayrı şemayı koordine etmektedir.
Bu yeni başarısı çocuk engellerle karşılaştığında daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Örneğin çocuk halının üzerindeki plastik kutuya ulaşmak istemektedir.
Eğer çocuk engellenirse yani ellerini kısıtlayıp ilk haline getirmeye çalışırsanız, çocuğun ellerini savurduğunu hedefine ulaşmak için
çabaladığını görebilirsiniz.
Burada iki ayrı şemanın (kavrama ve vurma veya çarpma şemasının) amaca ulaşmak için birleştirildiği gözlenmektedir.
Beşinci Evre: Üçüncü Döngüsel Tepkiler (12-18 ay)
Çocuklar, hareketlerinin hangi farklı sonuçlarının ortaya çıktığını gözlemlemek amacıyla deneyler
yapmaktadırlar.
Kimi zaman hızlı kimi zaman yavaş, kimi zaman sert kimi zaman nazik bir biçimde objeleri maniple ederek
olası sonuçları gözlemlemektedirler.
Altıncı Evre: Düşüncenin Başlangıcı (18-24 ay)
Çocuk hareketi gerçekleştirmeden önce daha çok içsel olarak düşünme eğilimi göstermektedirler.
Bu evrede taklit çabaları oldukça dikkat çekicidir. Yalnızca altıncı evrede model yokken modelin davranışlarını taklit
edebilmektedir.
Bu da çocuğun düşünce süreçlerinde ilerleme
gösterdiğinin bellek, akılda tutma, dikkat gibi öğelerin gelişmeye başladığının bir göstergesi olarak kabul
edilmektedir.
Nesne Sürekliliği (Obje Devamlılığı)'nın Gelişimi Yeni doğduğunda bebeğin bilinci henüz gelişmemiş
olduğundan ben olan ve olmayanların ayrımını yapamamakta ve kendisini dış dünyadan farklı bir
biçimde algılayamamaktadırlar.
Ancak yaklaşık 5 ve 6. aydan itibaren bebekte bilinç gelişmeye başlamakta, ben ve benim dışındakiler ayrımını yavaş yavaş yapmaya, dış dünyadaki objelerin
kendisinden farklı olduğunu algılamaya başlamaktadır.
Ancak bebek için önceleri nesneler kendi görüş alanı içerisindeyken vardır.
Görüş alanı dışına alındığında nesnenin yok olduğunu ve nesnenin varlığını devam ettirmediğini düşünür.
İşte bebeklerin nesnelerin uzayda yer tutan varlıklar olduklarını ve algı alanı dışında bile olsalar var olmayı
sürdürdüklerine ilişkin bilginin kazanılması nesne sürekliliğinin kazanılması anlamına gelmektedir.
Nesne sürekliliği 7 ve 8. aylardan başlamakta ve yaklaşık 18-24. aylara kadar aşama aşama
ortaya çıkmaktadır.
Bu dönem çocuklarında dönemin sonuna doğru kazanılan diğer bir özellik ise taklit ve ertelenmiş
taklittir.
Dönem sonuna doğru çocuk ortamda gördüğü hareketleri bazen eşzamanlı (aynı anda) bazen ise
aradan belli bir zaman geçse bile taklit ederek tekrarlayabilmektedir.
Çocuğun bir davranışı taklit etmesi demek taklit ettiği modele dikkatini yönelttiği, o davranışı nasıl yaptığı ile
ilgili gözlem yaptığı, taklit edilecek davranışı zihninde tutabildiği ve bunu belirli bir zaman dilimi sonrasında belleğinden yeniden çağırarak davranışı sergilemesi
anlamına gelmektedir.
Çocuklar bu dönemin sonuna doğru başlangıçtaki
deneme-yanılma yoluyla problem çözmeden zihinsel olarak problem çözmeye doğru ilerlerler.
Çocuğun bu davranışları planlı bir şekilde problem çözmeyle ilişkili ilk temelleri oluşturduğu
düşünülmektedir.
Çocuklar, nesneleri ve olayları zihinsel olarak sembolleştirir, imgeler şeklinde zihinlerinde
depolayabilirler.
Nesne ve olayların zihinsel olarak iç temsilcilerinin oluşması, kavram ve dil gelişiminin başlangıcını
oluşturduğu kabul edilmektedir.
İşlem Öncesi Dönem (18-24 ay/ 6-7 yaş)
Sembolik Dönem (18-24 ay/ 4-5 yaş)
Sezgisel Dönem (4-5 yaş / 6-7 yaş)
Sembolik Dönem
Bu dönem dil ve kavram gelişiminin hızlı olduğu dönemdir.
Bu dönemde çocuklar dil aracılığı ile üretilen semboller ile bu sembollerin temsil ettikleri nesneler arasındaki
ilişkileri kurmaya başlamaktadırlar.
Çocuklar bu dönemde karmaşık-üst düzeyde kavramları ve ilişkileri anlayamazlar.
2-4 yaş civarında çocuklar gözlerinin önünde hiç bulunmayan ya da ellerinde mevcut olmayan nesne, olay, kişi ve varlığı temsil eden semboller geliştirmeye ve
oyunlarında kullanmaya başlar (Sembolik oyun).
Kendilerini sembolik oyunlar yoluyla anne-baba, doktor gibi hayali rollere büründürmelerine bu dönemde sıkça
rastlanmaktadır.
Çocuk zaman ve mekân ile ilgili sınırlılıklarından sıyrılmakta ve sembolik oyunlar yoluyla dış dünyaya
uyum sağlama kolaylaşmaktadır.
Piaget sembolik oyunların çocuğun sosyal ve duygusal gelişimine katkıda bulunduğunu belirtmektedir.
Sembolik dönemdeki çocuklarda bilişsel ve doğa üstü düşünce tarzı görülür.
Bu dönemde çocuğun hayal dünyası oldukça geniştir ve gerçekle masalı ya da hayali durumları birbirinden
kolayca ayırt edememektedir.
Bu dönemdeki çocuğun zengin hayal gücü nedeniyle bazen hayali bir arkadaşa sahip oldukları sanki
gerçekten arkadaşı varmışçasına o hayali arkadaşıyla konuştuğu gözlemlenebilir.
Sembolik dönemde görülen diğer bir özellik animistik düşünce (canlandırmacılık) biçimidir (animizm).
Animistik düşünce biçiminde çocuklar, cansız nesnelere canlıymış gibi yüklemlemelerde bulunurlar.
Bu dönemde düşünce biçiminde yapaycılık özelliği de dikkati çekmektedir.
Yapaycılık, doğal olguları birisinin yaptığı ya da bunlara birisinin neden olduğu inancı olarak ifade edilmektedir.
Örneğin: Güneşi birisi kibritle yakmıştır. Dünyayı bir adam yapmıştır. Biri ağladığı için yağmur yağıyor.
Gökyüzündeki yıldızlar iple asılmıştır.
Sembolik dönemde yoğun olarak görülen ve sezgisel dönemde de varlığını devam ettiren önemli özelliklerden
birisi benmerkezciliktir.
Benmerkezcilik, algıda, düşüncede ve duyguları anlamada başkalarının bakış açılarını anlayabilmede
yetersizlik/ sınırlılık gösterme anlamına gelmektedir.
Üç tür perspektif alma vardır:
1)Algısal perspektif alma (başkalarının bakış açısını fark etme)
2)Bilişsel perspektif alma (Başkalarının ne düşündüğünü fark edebilme)
3)Duygusal perspektif alma (Başkalarının yaşamakta olduğu duyguların neler olduğunu fark edebilme).
İşlem öncesi dönem çocukları tipik bir biçimde düşünce ve algıda tek boyuta odaklanmışlardır ve kendi bakış
açıları ile dünyayı görme eğilimindedirler.
Kendi görüşlerinin tek görüş olduğunu düşünür. Adeta dünya onların etrafında dönmektedir.
Bu dönemde çocuklar dışardan gözlendiğinde sanki bir arada oyun oynuyormuş gibi görünmelerine rağmen
oyunları incelendiğinde her çocuğun kendi oyununu oynadığı bizim anladığımız anlamda aralarında bir
iletişim olmadığı, oyun için işbirliği ya da rekabet
yapmadıkları, arada bir birbirleriyle etkileştikleri görülür ki buna paralel oyun adı verilmektedir.
Yine bu oyunlar sırasında çocuklar izlendiğinde sanki birbirleriyle konuşuyormuş izlenimi uyandırmalarına rağmen dikkatlice izlendiğinde her çocuğun kendi ilgi ve
ihtiyaçlarına göre kendi kendilerine konuştukları,
birbirlerinin konuşmalarını dinlemedikleri, bazen da hep bir ağızdan konuştukları görülür.
Piaget bu konuşma biçimine toplu monolog adını vermektedir.
Sezgisel Dönem
Çocuklar mantık kurallarına uygun düşünme, neden sonuç ilişkisi kurma yerine sezgileriyle problem çözerler.
Sezgisel olarak problemin doğru yanıtını veren çocuklar, henüz işlem yapma gücüne erişememişlerdir.
Piaget'e göre işlem, çocuğun imgeleri kullanarak zihinsel olarak eylemde bulunması, bir anlamda akıl yürütmesi
anlamına gelmektedir.
Sezgisel dönemde çocuklar tek boyutu dikkate alarak sınıflamalar yaparlar.
Özelden özele akıl yürütürler.
Örneğin her öğlen kitap okuyan bir çocuk, öğlen vakti kitap okumadıysa öğlen olmadığını düşünebilir.
Her sabah kahvaltıda yumurta yiyen bir çocuk sabah yumurta yiyemediğinde kahvaltı yapmadığını ileri sürebilir.
Bu dönem çocukları bilişsel kapasitelerindeki sınırlılıklar nedeniyle tümevarım ya da tümdengelim akıl yürütme
biçimlerini kullanamazlar.
Bu dönemde korunum ilkesi henüz kazanılamamıştır.
Maddenin korunumu ilkesi, bir maddeye bir şey eklemedikçe ya da çıkarmadıkça o maddenin şeklinin değişmesinin, daha fazla parçalara ayrılmasının ya da
farklı şekillerde yerleştirilmelerinin etkisi altında
kalmaksızın o nesnenin miktarının, sayısının, ağırlığının, kütlesinin vb. niteliğinin aynı kaldığını kavrayabilmektir.
Korunumun kazanılabilmesi için çocuğun üç uslamlama kuralını kavraması gerekir ancak bu özellikler işlem öncesi dönemde değil ancak somut işlemler döneminde
kazanılmaktadır.
Bunlar;
1. Özdeşlik (Aynılık): Herhangi bir ekleme veya çıkarma yapılmamışsa nesne aynı kalır.
2. Ödünleme (Telafi): Bir yöndeki büyümenin diğer yöndeki azalmayı karşıladığının anlaşılmasını ifade eder.
3. Dönüşebilirlik: Görüntüsel değişiklik ortaya
çıktığında bu tekrar ilk haline dönüştürülebilir çünkü miktar değil görüntü değişmiştir.
Korunum ilkesinin yedi alanda (sayılar, uzunluk, sıvı, kütle, ağırlık, alan ve hacim) kazanılamadığı gözlenmektedir.
•Sayı korunumu
•Alan korunumu
•Ağırlık korunumu
•Uzunluk korunumu
•Kütle ve hacim korunumu
•Sıvı ve hacim korunumu
BUNLAR SİZDE!!!!!!
Somut İşlemler Dönemi (6-7yaş /11-12 yaş)
Çocuk benmerkezci düşünceden uzaklaşmakta, algısal ve bilişsel perspektif alma derece derece
gerçekleşmeye başlamaktadır.
Olayları başkalarının gözünden görmeye, onların ne düşündüklerini, hissettiklerini fark etmeye
başlamaktadırlar (empati).
Bu dönemde somut nesnelerle ilgili sembollerin
sistematik ve mantıklı bir biçimde işlenmesi ve kontrol edilebilmesi söz konusu olmaktadır.
Nesnelerin zihinsel temsilinden, kavram ve simgeler üzerinde zihinsel işleme geçilmektedir.
Sembollerle ilgili temel aritmetik işlemler bu dönemin başlarında somut olmaları (çocuğun yaşantısında bildiği kullandığı ve aşina olduğu nesneler kullanılması) koşulu
ile yapılabilmektedir.
Dönemin sonuna doğru bu işlemler yavaş yavaş somut olmayı gerektirmeden zihinsel olarak yapılabilecek
düzeye gelmeye başlayacaktır.
Bu dönemdeki çocuklar dönüşümsel düşünme yeteneğine sahip olurlar.
Dönüşümsel düşünme yolu ile geçmiş olayları zihinsel olarak yeniden kurabilme, onların problem çözmelerinde
biraz düşünerek doğru cevabı bulmalarına yardımcı olmaktadır.
Bu dönemde birden fazla özelliği dikkate alarak sınıflama yapabilirler.
Bir grup nesnenin bir başka grubun alt sınıfı olabileceğini kavrarlar.
Hem sıralama hem de korunumun kazanılması geçişlik özelliğinin kazanılmasını beraberinde getirmektedir.
Geçişlik özelliği, parçalar arasındaki ilişkiyi bilerek yeni bir ilişkinin çıkarılması anlamına gelmektedir.
Korunum ilkesinin kavranmasına paralel işlemleri tersine çevirebilme, geriye dönebilme ve
merkeziyetsizlik özellikleri de gelişmektedir.
Bu dönemin ortalarından sonra artık işlemler tersine çevrilebilir yani bir işlem aynı sırayla geriye doğru
uygulandığında ya da işlem sırası değiştirilirse başlangıçtaki sonuca ulaşılacağını
kavrayabilmektedirler.
Hem işlem öncesi dönemde hem de somut işlemler dönemindeki çocuklar verilen bir tarifi basamak
basamak tanımlayabilirler ancak
işlem öncesi dönemdeki çocuk sadece öğrendiği sıra ile ileriye doğru tanımlama yapabilirken
somut işlemler dönemindeki çocuk hem ileri hem geri
hem de karışık tarzda tanımlar verebilmektedirler.
Somut işlemler döneminde çocuklar eski dönemlerine kıyasla belli bir merkeze bağlı kalmazlar.
Yani yaptıkları görev veya durumun sadece dikkat çeken ve göze çarpan bir boyutu üzerinde
odaklanmamaları, bundan farklı bir iki boyutu daha dikkate almaya başlamaları gerçekleşmektedir.
Soyut İşlemler Dönemi (11-12 yaş ve üzeri)
Soyut işlemler dönemine giriş ergenlik yıllarının
başlarına denk gelmekte, ergenlik ve yetişkinlik boyunca devam etmektedir.
Soyut işlemler dönemindeki çocukları somut
işlemlerden ayıran temel farklılık, sembollerin mantık ve akıl yürütmelerle ilgili olarak soyut kavramlarda
kullanılmasıdır.
Bu dönemin başlarında Elkind tarafından tanımlanan benmerkezci düşünce yeniden kendini gösterir.
Bu dönemdeki ergen, bir yetişkinin düşünce biçimi olan soyut düşünceye ulaşır ve bunun sonucu analitik
düşünme yeteneğini kazanır.
Soyut kavramlar anlaşılır, soyut düşünce analiz edilir, sentezlenir ve değerlendirilir.
Soyut düşüncenin gerçekleşebilmesi için dört temel düşünce biçiminin (formunun) bu dönemde gözlenmesi
gerekmektedir.
Mantıksal düşünme ve akıl yürütme: Tüm olgu ve düşünceleri göz önünde bulundurabilme, neden ve
sonuçlara ulaşma ile ilgili bilgiyi işleme sürecini kullanabilme.
Varsayımsal (Hipotetik) düşünebilme: Denenceler oluşturma, bunları sınamayla ilgili çeşitli kanıtları gözden
geçirebilme, olay gerçekleşmeden sanki gerçekleşmiş gibi sonuçlarını tahmin edebilme.
Soyut düşünme: Gerçek olaylar ve nesnelerden çok olası olanlara ulaşabilmek için zihinsel sembolleri kullanarak bu semboller üzerinde işlemler yapabilme.
Metabiliş ve içebakış: Kendi ve başkalarının
düşünceleri üzerinde, kullandıkları stratejiler üzerinde düşünebilme, objektif bir gözle kendini
değerlendirebilme.
İçebakışın kullanılması ergenlerin kendi zihinsel performanslarını gerçekçi bir şekilde
değerlendirebilmelerine, sınırlılıklarını ve üstün oldukları yönleri keşfetmelerine yardımcı olmaktadır.
Yetişkinlerin problem çözmede kullandıkları tümevarım ve tümdengelim yöntemlerini problemin doğasına göre
esnek bir biçimde kullanmayı becerebilir.
Karşı karşıya kaldıkları problemle ilgili değişkenler araştırılır, her bir değişkenin problemin çözümünü nasıl
etkileyeceği ile ilgili akıl yürütmelerde bulunabilir.
Bir problemin birden fazla çözüm yolunun ya da çözümünün olabileceğinin farkına varır.
Problemlerle ilgili ortaya çıkacak olası sorunları daha önceden kestirebilir.
Ergen benmerkezci düşünce nedeniyle kendi
doğrusunun en doğru kendi yaşadıklarının ve düşünce biçiminin eşsiz olduğuna inanır.
Ona göre kimse onun gibi düşünmemekte ve hissetmemektedir.