• Sonuç bulunamadı

Sıh~r Tar~h; tazarıarı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Sıh~r Tar~h; tazarıarı"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ı;natıararası Sıh~r Tar~h;

tazarıarı

Konıras;

(2)

2

Mlllıtıım111 SıblP TaPlbl tazarıırı ıomuı

ll

Mmeuerarası Seh~r Tar~h~

tazarları

Kon

gres~

• •

BİLDİRİLER KİTABI

Koordinatör Dr. Mücahit Sami KÜÇÜKTIGLI

Konya

Büyükşehir

Belediyesi Kültür

Yayınlan:

217

Editör Muhammet Ali ORAK

Ön

Hazırlık A.

Yasin

CANDAN

ISBN: 978-605-389-119-2

SERTİFİKA

NO: 21473

Baskı/Cilt:

Erman Ofset

Yeni

Matbaacılar

Sitesi 6. Blok No: 12 KONYA

+90 332 342 01 55

il>

. Yapım:

KÜLTÜRA.Ş

Aralık 2013 KONYA

KONYA BÜYÜKŞEl."İR

BELEDiYESi

(3)

Mlllatıamaıı ŞablP TIPlbl Yamı arı Konumı

İslam ve Şehir

Yasin Aktay1

İslam ve Şehir üzerine söylenecek çok şey var. Ben birkaç problematik üzerinden gitmek istiyorum. İslam ve Şehir hakkında ne biliyorsak anlatmak yerine genellikle İslam ve Şehir'e dair çok yoğun ve çok geniş bir literatürün içerisinden kendime bir iki nokta seçerek sizinle paylaşmak istiyorum. Bu noktalardan bir tanesi şudur: or- yantalizmin bir İslam şehri ve şehir literatürü vardır. Bu literatürde şehir aslında ba- tılı bir şehirdir. Kendine yeten bağımsız bir varlık, onu Oluşturan insanların bir bakı­

ma bağımsız hareket edebildikleri bir yapıdadır. Merkezi devlet yapısı içerisinde bağımsız bir yönetim birliği gibi algılanıyor ve resmediliyorken bu şehri oluşturan unsurların, burjuvazinin kendine yeterliği üzerinden vurgu yapılarak bir şehir tasvi- ri yapılıyor. Batıda tabii ki şehir hep böyle olmamıştır. Şehir tarihi hakkında bu lite- ratür anlatılırken bir tipoloji yapılmaya Çalışılıyor. Bu tipoloji sanki batıdaki bütün şehirlerin böyle olduğunu varsayıyor. Sanki batıda bütün şehirler böyle bağımsız entiteler şeklinde şekillenir gibi resmediliyor. Oysa Avrupa'da çok farklı şehir dene- yimleri de var olmuştur. Oryantalist bakış batı şehrini kurarken İslam şehrinin bir alternatifi, bir negatifi olarak kurar. Daha doğrusu, İslam şehrini batı şehri tipolojisi- nin bir negatifi olarak varsayar. Bu batı şehri genellikle biraz önce dediğim bir takım özelliklerle temayüz ettirilir. Bir burjuvası vardır, bir özerk hukuku ardır, kendi başına işleyen sistematiği vardır. Bugün Batıyı Batı yapan demokrasi gibi, devletin karşısın­

da bireyin güçlülüğü gibi, sivil toplum gibi değerler neyse sanki bunlar batıdaki bir şehir tipolojisinde de çok doğal bir mecra bulmuştµr. Bunun negatifi nedir? Bunun negatifi İslam şehridir. İslam şehri genellikle devlete bağımlı bir şehirdir. Devlet ol- madan ayakta durmayan bir şehirdir. Devlet tarafından kurulmuş ve genellikle bir garnizon etrafında şekillenmiş, bir garnizon ihtiyacına karşılık olarak kurulmuş şe­

hirlerdir. İşte batı literatüründe İslam şehri hakkında genellikle çizilen negatif imaj-- dır bu. Oryantalizmin İslam toplumlarını anlatırken bu negatifi sık sık işlettiğini bili- yoruz. Yani sadece şehir bazında değil aynı zamanda sivil toplum konusunda da, hukuk konusunda da bunu işlettiğini biliyoruz. Normalde oryantalizme en karşı 1 Yazar, Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı ··

(4)

MUletlBPllPlll SehlP Ta~lhl İIZIPllPI ıoosml

·il

çıkması gereken Max Weber bile- ki Weber şehir sosyolojisinin çok önemli isimlerin- den birisidir ve özellikle İslam şehirleri üzerine olan çalışmaları da çok iyi biliniyor- İslam şehri üzerine çalışmalarını genellikle kitaplar üzerinden yapmıştır. İslam şehir­

lerinde yaşamamıştır, İslam şehirlerini görmemiştir. Bir İslam şehrini ziyaret ettiğine dair herhangi bir İslam şehrinin tarihini çok detaylı şekilde incelediğine dair işaret de yok. İslam şehirlerini garnizon şehirler olarak nitelendirirken şunu söylüyor: Ba- tıda kapitalizm gelişti ama neden batıda değil de başka yerlerde gelişmedi. Sorusu- na cevap vermek üzere şehir sosyolojisine başvuruyor. Tabi bugünkü anlamda almı­

yoruz kapitalizmi. Kapitalizm dediğimizde birisine sövmek için kullanıyoruz bugün.

Ama buradaki kapitalizm batıdaki iktisadi gelişmenin bir merhalesidir. Bir medeni- yettir. Kapitalist medeniyettir. Sermayenin ön plana çıkarak, rasyonalitenin ön pla- na çıkarak teşkil ettiği medeniyetten bahsediyoruz tabii ki. Aslında kapitalizm Marksist literatürden dolayı çok pejoratifbir anlama kavuşmuş olsa da, marksizmde bile çok kötü bir anlamı yoktur. Buradan itibaren zaten kapitalizm çok kötü görül- meye başladı. Artık faşizm gibi Müslümanlardaki kafir kelimesi gibi kötü görülmeye başladı. Batılı literatüründe son belki bin yıl içerisinde batının ürettiği en büyük de- ğer kapitalizmdir. Weber kapitalizmin ürettiği insan tipolojisinden hayat tarzların­

dan, o aşırı rasyonaliteden muzdariptir. O hepimizi demir bir kafesin içerisine tık­

mıştır ona göre. Ama bu muzdaripliğine rağmen kapitalizm bir ileri aşamadır. Ve dönüp şu soruyu sorar: Bu kadar rasyonel, bu kadar yüce, bu kadar aklın bize göste- rebileceği en makul şey, neden batıda ortaya çıktı da başka yererde ortaya çıkmadı?

Mesela İslam kültüründe neden ortaya çıkmadı? Dönüp cevabı şöyle veriyor (bu sorunun kendisi ·negatiftir zaten, İslam dünyasına bir eksiklik atfetmek için sorul- muş bir sorudur. Bu soruyu nasıl cevaplarsanız cevaplayın doğuya ya da İslam kül- türüne bir eksiklik atfetmek zorunda kalırsınız. Weber bu eksikliği sistematiğe bağ­

lıyor.): Evet kapitalizmin ortaya çıkmasına yol açan birtakım şartlar vardı. Bu şartlar­

dan bir tanesi sermaye birikimi idi. Bir tanesi özerk bir hukuktu. Bir tanesi özerk kentti. Bir tanesi de ideolojik motivasyondu. İnsanları düzenli ve çok çalışmaya sevk edecek ve bunu besleyecek bir motivasyon .. Protestan ahlakı ile işinizi iyi yapmak ibadet edercesine çok çalışmak, çok ciddiyetle çalışmak. Günahkarlığın kefaretini ödercesine yaşıyor oldukları için çok çalışmak.. Her işi Allah'ın size vermiş olduğun bir görev gibi görmek. Aslına bakarsanız bu çok İslami de bir şeydir. Ben zaman zaman en çok ihtiyaç duyduğumuz değer olarak bunu görüm. Bugün için diyorum ki; bugünkü kültürümüz acayip bir kültürdür. Bu kültür ne İslam kültürü, ne Türk kültürüdür. Bir sentez .. Alabildiğine karmaşık bir yapı içerisinde gelişmiş, münhası­

ran İslam tarafından belirlenmemiş bir kültürdür şuanda yaşamakta olduğumuz­

kültür .. Hadi diyelim bir geçiş dönemi kültürüdür. Bu kültürümüzde en önemli özel- liğimiz herkes kendi yaptığı işten nefret ediyor. Bizim toplumumuzda mesleğinden memnun olan insan sayısı o kadar az ki. Yaptığı meslekle ilahi görevlendirme kur- madığı için midir bilmiyorum bizde mesleklere bağlılık çok kötü. Ama püriten ahlak kapitalizme yol açan ahlaktır. Kapitalizme yol açan başka faktörler de var. İslam kül- türünde püriten ahlak yok diyor, hukuk yok, hukuk değdin kadıların keyfi adaletidir diyor. Hiçbir şekilde esnemeyen şeriat kuralları vardır. Bir de sultanın keyfi idaresi vardır. Bu ikisi arasındaki kadı hileyi şeriflerle bir yol bulmak zorundadır. Ve o hileyi Şerifelerle kendine ilginç bir alan açar. Ve hiçbir sistematiğe bağlanmamış bir hukuk

(5)

Mlllallmmı

SablP Tarihi

tamları Konumı

~

sistemi çalışır. Bu cehalettir. İslam kültürünü bilmemekten de kaynaklanır. Ama bazı örneklerle de doğrulanamayacak bir şey de değildir. Avrupa'yı Avrupa yapan huku- · kunun özerkliğidir, gayri şahsiliğidir. Ama farklı çalışmalar göstermiştir ki, Batıda hukuk hiç de öyle eşit falan çalışmıyor. Parası olana eşit çalışıyor. Max Weber'in bu tasvirleri de bu anlamda Çok kolay çürütülebilir. Bir de özerk şehir diyor. O özerk şehir çok daha önemli bir şey. Diyor ki; İslam'da şehir kültürü yok. Şehirleri devlet yapar, halk kendisi yapmadığı gibi kendisi sahip de çıkmaz. Bunları oryantalist gö- rüşler diye geçiştirebiliriz. Böyle demekle birlikte faydalanabiliriz de. İslam şehirleri­

nin nasıl ortaya çıktığı, belli bir yerden sonra nasıl geliştiği konusunda ciddi bir problemlerimiz var. Modern İslam şehri diye bir şey yok zaten. Modern İslam şehri batılı bile değil. Modernleşmeyi batılılardan çok daha kötü iktibas ettik. Bazen diyo- rum modernleşmeyi iktibas etmişken bari tam tekmil alsaydık. Rahmetli Mehmet Akif Ersoy diyor ya; garbın ilmini alınız ahlakını bırakınız ... Bir süre bunu benimse- dik. Fakat o kültür konusunda sergilediğimiz duyarlılık ve muhafazakarlık bence bazen· gereğinde fazla bir muhafazakarlık olmuştur. Hatta şöyle bir eleştiri de ol- muştur: bu seçmecilik mümkün müdür demişlerdir. Teknolojisini aldığınız zaman kültürünü de alırsınız, yani teknolojisi de kötüdür demişlerdir. Oysa bu seçmecilik önemli idi. Mehmet Akif'in çözümü bir ilave ile doğruydu. Yani kültürün de bir kıs­

mını almalıydık. Teknolojiye bağlı bir kültür de vardır ki onu almadığınız zaman ucube bir şey ortaya çıkarmış olursunuz. Mesela betonarme binaları alıp ormanın ortasına kurarsınız .. Postmodern mimarinin olduğu Avrupa'da Amerika'da tarihi ya- pıları tahrip edecek oluşumlar yok. Dolayısıyla batıdan teknolojisini iktibçıs ederken keşke bir miktar da kültürünü de almış olsaydık. Kültür dediğimiz din değil ki. Kültür insanların muaşeretidir, adabıdır. Teknolojiyi almak mukadder zaten, ama kültürü de alsaydık keşke. Bence Mehmet Akif, teknolojiyi almamız gerektiğini net bir bi- çimde görmüştü. Ama teknolojiyi alırken ya kendin bir kültür geliştireceksin ya da ona eşlik eden kültürü de iktibas etmekten çok da fazla çekinmeyeceksin.

Şuan da bir İslam şehri modelimiz yok. İslam şehri tarihe ait bir şehir aslında ... Müs- lümanlar henüz modern dönemde İslam şehri kuramadılar. Üzerinde durmak iste- diğim problematiklerden birisi buydu aslında. Biz bugünün İslam şehrini üretmek zorundayız. Bunun gerçekçiliği üzerinde hareket etmemiz gerekiyor. Artan ve sü- rekli hareket halinde bir nüfus var, gelişen teknolojiler var. Geçmişte kalmış olanları savunarak İslam şehri kuramayız. O tecrübelerden bize çok şey gelecektir o ayrı. ..

İslam ve şehir arasında edebiyatçılarımızdan da kaynaklanan bir negatif ambiyans kurulmaya çalışıyor. Sanki İslam şehir dininden ziyade bir köy dini gibi yansıtılıyor.

İslam'ın bütün hedefleri şehirde gerçekleşir. Şehir.ilişkilerin karmaşıklaştığı, huku- kun birbirine girdiği bir yerdir. İnsanların birbirlerine borçlu oldukları bir yerdir. Ve din ile Medine arasında çok yakın bir ilişki vardır. Ve din ile borç arasında da yakın bir ilişki vardır. Deyn'den(borçtan) gelir yani. Şehir de insanların birbirlerine alabil- diklerine bağımlı oldukları bir yerdir. Sadece orada bulunmaları dolayısıyla da baş­

kalarına borçludurlar. Köyde herkes kendi başına yaşayabilir. Bu yüzden sosyologlar şu karşılaştırmayı çok sık verirler: Köyde insanlar mekanik bir işbirliği içerisindedir.

Ve her birim kendine yeterlidir. Ama şehirde organik bir ilişki vardır herkes bir or- ganın bir vücudu gibidir. Hem diğerlerinden farklı hem de farklı olduğu için diğer-

(6)

lillllatlaması

SeblP TaPlbl faıarıaPI Kanımı

terine bağımlı. Farklı olmanız kendinize yetersiz olmanız anlamına da geliyor. Yani

şehir başkalarına borç ürettiğiniz ve alacak ürettiğiniz ve ancak ürettiğiniz bu ala- cak vereceği bir sorumluluk çerçevesinde hissettiğiniz ortamdır. Dolayısıyla Şehir, Din, Medine ve Medeniyet hepsi iç içe kavramladır ve bütün bunlar İslam'lh neden şehir dini olduğunu gösterir. Kuran-ı Kerim'de genellikle dine duyarlıkla bağlılık ko- nusunda bedevilerin yani şehir hayatı yaşamayanların daha dezavantajlı oldukları söylenir. Köylü insanın daha dindar olduğu yönünde bir yanılsamamız vardır, aslın­

da bu, sosyologların ve galat-ı meşhurla tüm şehirli insanların yanılsamasıdır. Ama SO'li yıllardan itibaren başlayan göç aslında İslamlaşmayı da doğrusal olarak karşı­

mıza çıkarmıştır. Bu ilişki köylü ve dindar insanın şehre gelmesinden kaynaklamıyor, şehre gelince dindarlaşmasından kaynaklanıyor.

Referanslar

Benzer Belgeler

This case report aims to present anesthesia management of a 4-year-old patient with Arnold-Chiari malformation type I with associated syringomyelia..

Yüksek akımlı nazal oksijen tedavisi alan 20 hastanın örneklem olarak alındığı bir araştırmada, oksijen tedavi sürecinde bir hastanın burun ve çevresinde

Taberî her ne kadar ayetin bu bölümünde zikredilen şahitlerden maksadın daha önce geçen bir olaya şahit tutulan kimseler olduğunu dile getirse de, insanların belli

Ya z›fl ma Ad re si/Ad dress for Cor res pon den ce: Dr. Anahtar Kelimeler: Sturge-Weber, epilepsi, fasiyal nevüs Keywords: Sturge-Weber, epilepsy, facial nevus..

The aim of this presentation is to emphasize the need of being kept in mind SWS which is rarely seen in patients with facial hemangiomata, glaucome, seizures, cerebral

Recently developed post contrast fluid-attenuated inversion recovery imaging and high-resolution blood oxygen level dependent MR venography may also increase sensitivity

Yapılan nörolojik muayenesinde; şuur açık, anartrik, pupiller anizokorik, sol pupil midriyatik pupil ışık refleksi zayıf, sol göz kapağı pitotik idi ve sol gözde

Die kritische Auseinandersetzung mit der Wissenschaft ist keine neue Entwicklung, so versucht auch Max Weber (1864-1920) Klassiker der deutschen Soziologie und einer der