Oksijen
1. Aeroblar
Obligat aeroblar: oksijen (%20)
Fakültatifler: Oksijene ihtiyaç duymaz ama oksijenli ortamlarda iyi gelişir.
Mikroaerofilik organizmalar: daha az oksijen (%2-10)
2. Anaeroblar
Aerotolerant anaeroblar: Oksijene ihtiyaçları yoktur, ortamda oksijen varsa iyi gelişemezler
Obligat (strict) anaeroblar: Oksijenli ortamlarda gelişemezler, hemen ölürler.
Oksijenin Toksik Etkisi
O2 + e- O2- Süperoksit
O2- + e- + 2H+ H2O2 Hidrojen Peroksit
H2O2 + e- + H+ H2O + OH. Hidroksil radikali
OH. + e- + H+ H2O Su
H2O2 + H2O2 2 H2O + O2 Katalaz
H2O2 + NADH + H+ 2 H2O + NAD+
Peroksidaz
O2- + O2- + 2H+ H2O2 + O2 Süperoksit dismutaz
O2- + 2H+ + cyt credükte H2O2 + cyt cokside Süperoksit redüktaz
Basınç
Derin denizlerde yaşayan mikroorganizmalar yaklaşık 600 ila 1100 atmosferlik basıncın
bulunduğu ortamlarda yaşamlarını sürdürebilirler.
Yüksek basınçta yaşayan bu mikroorganizmalar
barofil olarak adlandırılırlar.
Basınçsız ortamlarda yaşayabilen bazı
mikroorganizmalar ise, artan bazınca (yaklaşık 100-200 atm) kendilerini adapte ederek
gelişebilirler. Bu organizmalar barotolerant
olarak adlandırılırlar.
Derin denizlerde yaşayan bazı barofil
mikroorganizmalar omurgasız hayvanların
barsaklarında yaşarlar. Bu gibi ortamlardaki besin döngüsünde barofil mikroorganizmaların büyük bir rolü vardır.
Radyasyon
Dünyamız çeşitli tipte elektromanyetik radyasyona maruz kalmaktadır. Bu radyasyon suyun
yüzeyindeki dalgalar gibi yayılmaktadır. Dünyadaki radyasyonun en önemli kaynağı güneş ışınlarıdır.
Güneş ışınları, görünür ışık, ultraviole radyasyonu (UV), infrared ışınlar ve radyo dalgalarından
oluşmaktadır.
Görünür ışık tüm yaşamın bağlı olduğu fotosentetik aktivite için gereklidir.
İnfrared ışınlar ise, dünyayı ısıtan en önemli kaynaktır.
287 nm dalga boyundan daha kısa dalga boylarında olan UV ışınları ise atmosferdeki oksijen tarafından absorbe edilerek ozon tabakasını oluşturur. Dünya yüzeyinde yaklaşık 290-300 nm dalga boyundaki UV ışınlarını alan çok az bölge bulunmaktadır. UV
ışınlarını tutan ozon tabakası, canlıları bu ışınlardan korumaktadır.
Çok kısa dalga boylu ve yüksek enerjili X ve
gama ışınlarından oluşan iyonize radyasyon ise atomlarda elektron kaybına sebep olduğundan canlılar için çok zararlıdır.
İyonize radyasyonun düşük dozları mutasyonlara sebep olup indirekt olarak canlıları
öldürebilmektedir. Yüksek dozları ise direk letal etkiye sahiptir.
DNA’nın adsorbe ettiği 260 nm dalga boyundaki UV ışınları, canlılar için en letal dalga boyudur.
DNA’da timin dimerlerinin oluşumuna sebep olan UV radyasyonunun bu etkisi, dimerleri
DNA’dan kopartan hücredeki fotoreaktivasyon sisteminin enzimleriyle onarılmaktadır.
UV radyasyonuna yakın 325-400 nm dalga
boylarındaki ışınlar da toksik triptofan ürünleri oluşturduğundan ve DNA ipliğinde kırılmalara sebep olduğundan mikroorganizmalar için
zararlıdır.
Mikrobiyel Gelişmenin Kontrolü
Mikrobiyel gelişmenin kontrolü denilince ya mikroorganizmaların öldürülmesi
yada gelişmenin engellenmesi anlaşılır.
Bir ortamdaki mikroorganizmaların
tümünün öldürülmesi yada o ortamdan tüm canlı mikroorganizmaların
uzaklaştırılması sterilizasyon olarak adlandırılır.
Sterilizasyon ısı,
radyasyon, filtrasyon
kimyasallar kullanılarak yapılır.
Mikrobiyel gelişmenin kimyasallarla kontrolü
Mikroorganizmaların gelişmesini durduran yada mikroorganizmaları öldüren kimyasallara
antimikrobiyel madde denir.
Antimikrobiyel madde sentetik bir kimyasal yada doğal bir ürün olabilir.
Organizmaları öldüren maddeler sidal olarak adlandırılır. Bakterisidal, fungisidal, virüsidal maddeler
Organizmaları öldürmeyen sadece gelişmelerini önleyen maddeler statik olarak adlandırılır.
Bakteriyostatik, fungistatik algistatik
Düşük konsantrasyonlarda statik etki gösteren bir kimyasal, yüksek konsantrasyonlarda sidal etki gösterebilir. Statik bir antimikrobiyel madde, eğer ortamda devamlı olarak bulunursa etkilidir. Eğer bu kimyasal ortamdan uzaklaştırılırsa yada
aktivitesi nötralize edilirse organizma şartlar uygunsa gelişmeye başlar.
Antimikrobiyel maddelerin mikrobiyel gelişmeye etkisi
Exponensiyel fazda gelişen bir bakteri kültürüne antimikrobiyel madde
ilave edildiğinde başlıca üç farklı etki görülür.
Bakteriyostatik etki, gelişme
önlenir ancak organizmalar ölmez.
Bakteriyosidal etki, organizma ölür ancak hücreler lize olmaz.
Bakteriyolitik etki, hücreler lize olur.
Antimikrobiyel aktivitenin ölçülmesi
Bir organizmanın gelişmesini önleyen en düşük antimikrobiyel madde miktarı minimum inhibitör konsantrasyonu (MIC) olarak adlandırılır.
MIC belirlenmesinde
Tüp dilüsyon metodu: İnkübasyon süresi sonunda gelişmenin olmadığı ilk tüpteki antimikrobiyel madde
konsantrasyonu MIC olarak belirlenir.
Agar diffüzyon metodu
Antimikrobiyel madde tipleri
1. Sterilantlar: Endosporları da içeren tüm
mikroorganizmaları öldüren kimyasallardır. (plastik tüp, pens termometre gibi) Soğuk sterilizasyon, otoklava
benzeri kapalı kaplarda etilen oksit, formaldehit yada hidrojen peroksit gibi kimyasallar kullanılır.
2. Dezenfektanlar: Cansız objeler üzerindeki
(endosporlar hariç) mikroorganizmaları öldürmede kullanılan kimyasallardır. Etanol ve katyonik
deterjanlarla masa yada duvar dezenfeksiyonu. İçme sularında yada yüzme havuzlarında klorlu bileşikler kullanılmaktadır.
3. Sanitizerler: Mikroorganizma sayısını zararsız bir düzeyde tutarak tamamen elimine etmeyen
kimyasallardır. Gıda endüstrisinde tabak çatalda, yer duvar halı ve hava temizleyici olarak da kullanılırlar.
4. Antiseptikler ve germisitler: Canlı dokulara
uygulandığında bunlara toksik etki etmeyen sadece mikroorganizmaları öldüren kimyasallardır.
Kemoterapötik maddeler
Enfektif hastalıkların kontrolü için vücut içinde kullanılan antimikrobiyel
maddeler kemoterapötik maddeler olarak adlandırılmaktadır.
Tıpta önemli rolleri olan bu maddelerin en önemli özellikleri seçici toksite
göstermeleridir.
Sadece hedef canlıyı öldüren
kemoterapötik maddeler konukçuyu etkilemezler.
Kemoterapötik maddeler, sentetik
maddeler ve antibiyotikler olmak üzere başlıca iki grupta toplanır.
Sentetik Kemoterapötik Maddeler
Gelişme faktörü analogları
Gelişme faktörleri, organizmanın sentezleyemediği besiyerinde mutlaka olması gereken sentetik
kimyasallardır. Gelişme faktörü analogları ise gelişme faktörlerine yapısal olarak benzeyen ancak bunların
kullanımını önleyerek hücrede gelişme faktörlerinin doğal fonksiyonlarını yerine getiremeyen sentetik
kimyasallardır.
Sülfanilamid p-aminobenzoik asitin (PABA) analoğudur ve nükleik asit öncü maddesi olan folik asit sentezini önler.
Sülfanilamid, folik asiti kendileri sentezleyen bakterileri etkiler. Folik asiti gıdalarıyla dışardan hazır olarak alan hayvanları etkilemez.
Purin ve primidinlerin sentezinde kullanılan folik asit bileşiminde para aminobenzoik asit (PABA) bulunur.
Sülfanilamid PABA'ya çok benzer ve bakteri folik asiti sentezlerken PABA yerine geçer.
B. Antibiyotikler
Antibiyotikler mikroorganizmalar tarafından üretilen ve diğer
mikroorganizmalara karşı toksik olan kimyasal maddelerdir.
Kemoterapötik maddelerin özel bir grubunu oluşturan antibiyotikler, mikrobiyel aktivite sonucu üretilen doğal ürünlerdir.
Sentetik kimyasallar değildirler.
Ancak bir kısmı kimyasal modifikasyonla daha etkin hale getirilebilir. Bunlar yarı sentetik antibiyotikler olarak adlandırılır.
Kimyasal yapılarına göre farklı gruplara ayrılan antibiyotikler içinde -laktam
grubu antibiyotikler klinik açıdan en önemli antibiyotiklerdir. Penisilin
sefalosporin ve sefamisinini içeren bu grup antibiyotiklerin kimyasal
yapılarında -laktam halkası bulunur.
Penisilin Penicillium chrysogenum fungusu, sefalosporin ise
Cephalosporium sp. fungusu tarafından üretilmektedir.
Bakterilerden üretilen aminoglikosid, makrolid ve tetrasiklin grubu
antibiyotiklerin de tıbbi değeri vardır.
Antibiyotikler ve diğer kemoterapötik maddeler aktivasyon modeli dikkate alınarak altı grupta incelenirler.
Hücre duvarı sentezini etkileyenler: Penisilin, Sikloserin, Vankomisin
Folik asit metabolizmasını etkileyenler: Sülfanomidler, Trimethoprim
Sitoplazmik membran yapısını etkileyenler: Polimiksin
Protein sentezini etkileyenler:
a. 50S ribozom alt ünitesine bağlananlar: Eritromisin, Kloramfenikol
b. 30S ribozom alt ünitesine bağlananlar: Tetrasiklin, Streptomisin
c. tRNA'yı etkileyenler: Mupirosin, Puromisin
d. RNA sentezini etkileyenler : Actinomycin (DNA da GC baz çiftine bağlanarak bu bölgede RNA sentezini önlerler)
DNA girazı etkileyenler: Nalidiksik asit, Novobiosin
DNA kontrolündeki RNA polimerazı etkileyenler: Rifamisin
Antibiyotiklere direnç
Organizma antibiyotiğin etki ettiği yapıya sahip olmayabilir. (Mycoplazma)
Organizma antibiyotiklerin hücreye
geçişine izin vermeyebilir. (dış membran)
Organizma antibiyotiği inaktif forma çevirebilir. (-laktamazlar)
Organizma antibiyotiğin hedef aldığı bölgeyi değiştirebilir. (mutasyon)
Genetik bir değişimle, kemoterapötik maddenin bloke ettiği metabolik yol değiştirilebilir. (folik asit)
Organizma antibiyotiği hücre dışına pompalayabilir. (Tetrasikline direnç)