• Sonuç bulunamadı

HAMZA el-İSFAHÂNîŽ VE BÜVEYHîŽLER (I)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "HAMZA el-İSFAHÂNîŽ VE BÜVEYHîŽLER (I)"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HAMZA el-øSFAHÂNÎ VE BÜVEYHÎLER (I)

Ahmet GÜNER1 HAMZA AL-ISFAHÂNÎ AND THE BUWAYHøDS (I)

(Abstract)

Hamza al-Isfahânî is the one of the leading historians of the tenth century. Especially his book, Târîhu Sinî Mülûk al-Arz ve al-Anbiyâ (Chronology of the Kings of the Earth and the Prophets) is a remarkable and an important chronicle, which reached us completely and without destruction. The book, thought it is a kind of general world history, has also some of the earliest and contemporary records of the Buwayhids and their racial group the Dailamits. At the same time, it is an important historical source to learn how the history of the Buwayhids is dealt with by Hamza al-Isfahânî as a their contemporary historian and where they were put in the general history of Islam.

In this article, believing that without enough knowledge of the author’s biography, it is almost impossible to understand his ideas and to evaluate or interpret them correctly, we firstly considered the life of Hamza al-Isfahânî as a scholar, historian and an eyewitness of his age. Then we examined his records on the Buwayhid dynasty and the Dailamits.

Anahtar Terimler:

Hamza el-øsfahânî, Büveyhîler, Deylemliler Tarîhu Sinî Mülûki’l-Arz ve’l-Enbiyâ, øslâm Tarihçili÷i.

Tarihî çalıúmalarda malzemenin araútırma konusu ile ça÷daú olmasının ne denli önemli oldu÷u, tarihçilerle sosyal bilimciler tarafından pek iyi bili-nen bir husustur. Çünkü muasır tarihçi ve eseri, mensup veya ait oldukları ça÷la az çok kuúatılmıúlar ve onunla bütünleúmiúlerdir. Bir baúka ifade ile tarihçinin yazdıklarının bir kısmının veya ço÷unun, gördü÷ü, duydu÷u veya bazen kiúisel olarak katıldı÷ı olay ve hadiselerden oluúması bir yana, eserinin dili, içeri÷i ne olursa olsun, baúlıbaúına onun yaúadı÷ı ça÷dan bir ifúaat veya dönemini ele veren geri alınamaz bir itiraf gibidir. Ne yazık ki de÷iúik ne-denlerle bir çok tarihî kayna÷ın zayi olması, araútırıcıları muahhar/ça÷daú olmayan malzemeyle yetinmek zorunda bırakmıútır. Hicrî dördüncü ve be-úinci (miladi on ve on birinci) asırlarda ùiî/øsmâilî Fatımîler’le birlikte øslâm tarihsel sürecinin ilginç bir devresini oluúturan ùiî-Zeydi/ømâmî Büveyhîler döneminde de son derece önemli tarihî eserler kaleme alındı÷ı halde, bunla-_________________

D.E.Ü.ølahiyat Fakültesi Dergisi Sayı XX, øzmir 2004, ss.3-27

(2)

rın bir ço÷u ya tamamen zayi olmuú veya ancak kısmen zamanımıza ulaúmıú-tır. Hamza el-øsfahânî (360/970’den önce)’nin Târîhu Sinî Mülûki’l-Arz

ve’l-Enbiyâ’sı, bu dönemden bize bir bütün olarak gelen dikkat çekici tarih

kitap-larından biridir. Kronolojik bir dünya tarihi mahiyetinde olmasına ra÷men, eserin Büveyhîler’le onların mensup oldukları Deylemliler’e dair satır ve sayfaları, sadece bu mevzuda en erken kaleme alınan ça÷daú tarihî materyal içinde yer alması bakımından de÷il, aynı zamanda adı geçen zümre ve hane-danın ça÷daú bir tarihçi tarafından øslâm tarihsel sürecinde nasıl konumlandı-rılıp anlamlandırıldı÷ını ortaya koyması bakımından da önemlidir.

øúte elinizdeki makale, yazılanı anlamak için yazardan baúlamak gere-kir düúüncesiyle önce bir ilim adamı, tarihçi ve devrinin tanı÷ı Hamza el-øsfehanî’yi de÷iúik yönleriyle tanıtmayı, ardından da tarihî eserinin Büveyhîler/Deylemliler hakkındaki içeri÷ini ortaya koyup târihsel olarak de÷erlendirmeyi amaçlamaktadır.

1. Hamza b. el-Hasan el-øsfahânî: Hayatı, ølmî Kariyeri ve Büveyhîler

Hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olamadı÷ımız Ebû Abdullâh (Ebû Abdurrahmân veya Ebü’l-Hasan) Hamza b. el-Hasan el-øsfahânî, üçün-cü/dokuzuncu asrın son çeyre÷i içinde øran’ın Cibâl (kuzey-batı øran) bölge-sinin önemli kentlerinden øsfehân’da do÷du. Bazı kayıtlardan hareketle 270-280/883-893 yılları arasında do÷du÷u tahmin edilmektedir. ølk tahsilini kül-türlü bir kiúi (müeddib) olarak tanıtılan babasının yanında yapan Hamza el-øsfahânî, bilgi ve görgüsünü artırmak üzere birçok seyahatler yapmıútır. O-nun ilki 308/920-921, üçünçüsü de 323/935’de olmak üzere üç Ba÷dat seya-hatinden bahsedilmektedir. Bazı kayıtlardan onun 333-334/944-945 yılında Ba÷dat’a bir baúka seyahat yaptı÷ı tahmin edilmekte ve ayrıca bir de Fars’a2

gitti÷inden söz edilmektedir. Bu yolculuklarında baúta hadis tefsir, dil ve edebiyat olmak üzere de÷iúik ilimlerde öne çıkmıú bir çok bilginle karúılaú-_________________

2

Pars kelimesinin Arapçalaúmıú úekli olan Fars, bugünkü øran’da, güneyde øran körfezi, kuzeyde øsfahan, batıda Hûzistan’la çevrili co÷rafî bölgeye verilen addır. ùîraz, Bûúehr, Lâr, Fesâ, Kâzerûn, Cehrem, Abâde ve Fîrûzâbâd, bu gün bölgenin önemli úehirlerini oluúturmaktadır. Bkz., Cevdet Hey’et, “Fars”, DøA, XII, 174, 175.

(3)

mıútır ki, bunlar arasında Ba÷dat’ta görüútü÷ü ünlü tarihçi et-Taberî (310/922) ve büyük dilci øbn Düreyd (321/933) de bulunmaktaydı.3

Ba÷dat’ta bulundu÷u 308/920-921 yılı Abbâsî hilâfetinin hızlı bir çö-küúe süreklendi÷i Muktedir (295-320/908-932)’in halifeli÷ine denk gelmek-teydi ve kendisi de eserinde bu durumu tasvir eder ve ilginç bir úekilde olay-ların anlatımını bu úehirde bulundu÷u 308/920-921 yılından baúlatır.4 økinci geliúinin tam tarihi bilinmemektedir; fakat üçüncü defa 323/935 yılında Ba÷-dat’a yeniden geldi÷inde ise Abbâsi hilâfetinin içine düútü÷ü çöküntü duru-munun devam etti÷ini gösteren olaylar sürüp gitmekteydi ve Hamza bütün bunları yakından görüp ö÷renmiú olmalıdır. Geçen zamanda içinde Mukte-dir’in kendi ordu komutanı Mûnis’e yenilip katledilmasinin ardından iktidara halife el-Kâhir (320-322/932-934) gelmiú, fakat o da kısa bir süre sonra bir ihtilâlle görevinden uzaklaútırılıp yerini er-Razî (322-329/934-940)’ye bı-rakmıútı.5 Hamza’nın er-Râzî zamanında Ba÷dat’ta ne kadar kaldı÷ı

bilin-memektedir; acaba o adı geçen halifenin hilâfeti içinde bulundu÷u güç du-rumdan bir ölçüde de olsa çıkarmak için bir çare olarak ihdas etti÷i emîrülümerâlık kurumunun ortaya çıkıúına úahitlik etmiú miydi? Bunu tah-min etmek imkânı yoktur. ùayet 333-334/944-945 yıllarında Ba÷dat’ta bu-lundu÷u do÷ru ise, o sadece Abbâsî hilâfeti için de÷il, aynı zamanda tüm øs-lâm tarihsel süreci için önemli bir de÷iúim-kırılma anlamına gelen ùiî Büveyhîler’in Muizzü’d-Devle (334-356/945-967) önderli÷inde Sünnî-Abbasî hilâfet merkezi Ba÷dat’ı ele geçirmelerini de (334/945) müúahede etmiú olmalıdır.6 Bu hadise, yirmi yılı aúkın bir süre içinde bir kısım øran _________________

3

Eugen Mittwoch, “Die Literarische Tatigkeit Hamza al-Isbahânîs”, MSOS, XII (1909), s.110-120; K. Nariman, “Hamza øspahani”, The Journal of the Bombay Branch of the

Royal Asiatic Society, XXIV (1917), 218, 219, 220, 221, 222; Hüseyin Alî Mahfûz,

“Hamza b. el-Hasan el-øsfehânî, Sîretühu ve Âsâruhu ve Ârâuhu fi’l-Lü÷ati ve’t-Târîhi ve’l-Büldân”, Sumer, 19 (1963), s.66, 67, 68, 69; F. Rosenthal, “Hamza al-øsfehânî”, EI2 (øng.), III, 156; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 513.

4

Hamza el-øsfahânî, Hamza b. el-Hasan, Târîhu Sinî Mülûki’l-Arz ve’l-Enbiyâ, Beyrut trz., s.154.

5

Zikri geçen halifeler ve ilgili olaylar hakkında bkz., K.V.Zetterstéen, “Muktedir”, øA

(M.E.B.), VIII, 575-576; Aynı yazar, “Kâhir Billâh”, Aynı eser, VI, 74; Aynı yazar, Aynı

eser, “Râzî Bi’llâh”, IX, 647.

6

ùiî Büveyhîler ve onların Ba÷dat’a hakim oluúları hakkında bkz., Erdo÷an Merçil, “Büveyhîler”, DøA, VI, 496-497.

(4)

topraklarında geniúlemesini sürdüren Deylem/Büveyhî yayılıúının ulaútı÷ı en önemli/çarpıcı aúamaydı ve ileride söz edilece÷i üzere Hamza bu süreci de izleme olana÷ına sahip olmuútu. Bütün bu tecrübeler, onun sadece ilmî-entelektüel karıyerinin oluúum ve geliúimi bakımından de÷il, aynı zamanda siyaset, devlet ve daha genel olarak tarih görüúünün úekillenmesinde etkili faktörlerden biri olarak görülebilir.

Çıktı÷ı seyahatlerle de÷iúik yerlerde bulunmasına ra÷men do÷du÷u ve yaúadı÷ı øsfahân, Hamza el-øsfahânî için en önemli sosyal çevre niteli÷ini ta-úımıútır. Öyle görünüyor ki o, yolculuk yaptı÷ı yıllar dıúındaki bütün hayatı-nı bu kentte geçirmiúti. Hamza “øsfahân’da 291-344/903-955 yılları arasında hatırladı÷ım normal dıúı sekiz olay úunlardır” der ve hadiselerin tarihleri ola-rak 291/903, 310/922, 323/934-935, 324/935-936, 330/941-942, 332/943, 344/955, 350/961 yıllarını verir.7 Di÷er taraftan o tarihî eserini øsfahân’da 351/962 yılında tamamladı÷ını söylemektedir.8 Bu kayıtlardan hareketle,

Hamza’nın seyahatlerini tamamladıktan sonra øsfahân’a döndü÷ü söylenebi-lir.øsfahân’daki hayatı, denk geldi÷i dikkat çekici tarihsel olaylar/durum iti-bariyle Hamza için son derece ilginç ve ö÷retici olmuútur. O, öyle görünüyor ki, daha önce iúaret edildi÷i gibi, dördüncü/onuncu asrın ilk on beú yılı geç-tikten sonra kendini göstermeye baúlayan ve sonunda Büveyhîler’i ortaya çıkaran Deylem yayılıúını ve bu yayılıúın de÷iúik aúamalarını øsfahân’dan izleme ve bunların bir kısmına bizzat tanık olma imkanına sahip olmuútur. Zira bu hareket Taberistân, Cürcân ve kuzey-batıøran’dan baúlayıp, øsfahân ve di÷er bir kısım øran vilâyetlerine ve nihayet Ba÷dat’a kadar yayılmıútır. Bütün bunlar olurken øsafahân, hareketin merkezî noktalarından birini teúkil etmiútir. Deylem hareketinin ortaya çıkıúı ve geliúimi hakkında kısa bir hatır-latma bu durumu açıkça göstermektedir. Deylem yayılıúını 316/928 yılında Deylemli lider, Esfâr b. ùîrveyh9 baúlatmıú ve Taberistan, Cürcan ve bazı

kuzey-batı øran vilayetlerini ele geçirdikten sonra güneye yürüme hazırlı÷ı içinde iken liderli÷i kendisini bertaraf eden bir baúka Deylemli lider Merdâvîc b. Ziyâr’a bırakmak zorunda kalmıútır. Hareketin önderli÷ini ele _________________ 7 Hamza el-øsfahânî, s.148, 149, 150, 151. 8 Hamza el-øsfahânî, s.183. 9

(5)

geçiren müstakbel Ziyârî hanedanının kurucusu Merdâvîc b. Ziyâr (315-323/927-935),10 hakimiyetini øsfahân ve di÷er Cibâl vilayetlerine yaymıú ve Hamza’nın memleketi øsfahân’da taç giymiúti. Ne var ki Deylem yayılıúı Büveyhîler’i ortaya çıkarmakla çok daha önemli bir aúama kaydetti. ùöyle ki, Merdâvîc’in önce sıradan bir komutanı, sonra da bir valisi olan Ebû ùücâ‘ Büveyh’in üç o÷lundan en büyü÷ü Ebü’l-Hasan Alî (ømâdü’d-Devle[322-338/934-949]), beriki gücünü pekiútirmekle meúgulken harekete geçip11 321/933 øsfahân’da kısa süreli bir hakimiyet kurup müstakbel Büveyhî hanedanının ilk iúaretini verdikten sonra, güneye inerek Fars’da ha-nedanın ilk úubesini tesis etmeye muvaffak olmuútur. ømâdü’d-Devle’nin kardeúi Ebû Alî el-Hasan (Rüknü’d-Devle[323-366/935-976]) ise Merdâvîc’inøsfahân’da katledilmesinin (Rebiülevvel 323/ùubat 935) ardın-dan kenti ele geçirerek sonraki yıllarda Ziyârîler ve Sâmâniler ile büyük bir mücadele içinde hanedanın Rey ve Cibâl úubesini kurmayı baúardı.12 Bütün

bu hızlı tarihî de÷iúmeleri øsfahân’da izleyen Hamza el-øsfahânî, denilebilir ki, hayatının önemli bir kısmını (yaklaúık kırk yıl) Rüknü’d-Devle’nin ha-kimiyetindeki bu úehirde geçirmiú ve nihayet adı geçen Büveyhî emiri hâla hayatta ve hanedanın en büyük hükümdarı olarak iú baúında iken bir rivayete göre 360/970 yılından önce13 aynı kentte vefat etmiútir. Kısaca onun hayat serüveni, devrinin önemli/belirleyici tarihî-siyasî olayları dikkate alındı÷ın-da bir genel cümle ile úöyle ifade edilebilir: Onun Ba÷alındı÷ın-dat’ta izledi÷i Abbâsî-ler’in çöküúü, øsfahân’da izledi÷i ise DeylemliAbbâsî-ler’in/BüveyhîAbbâsî-ler’in yükseliúi idi.

Tarihî olaylar ve zaman-mekân bakımından bu kadar yakın olmalarına ra÷men, Hamza el-øsfahânî ile Büveyhî hükümdar ve devlet adamlarının iliú-kisi hakkında bir-iki kayıt dıúında kaynaklarda ne yazık ki, herhangi bir bilgi ile karúılaúılmamaktadır. Bunlardan biri, Hamza’nın eserlerinden biri olan

Kitabü’l-Hasâis ve’l-Müvâzene Beyne’l-Arabiyye ve’l-Fârisiyye’yi ikinci

ne-_________________

10

C.E.Bosworth, “Mardâwîdj”, EI2 (øng), VI, 539.

11

Ahmet Güner, “ømâdüddevle”, DøA, XXII, 173-174.

12

H.Busse, “Büveyhîler”, Do÷uútan Günümüze Büyük øslam Tarihi, østanbul 1987, V, 516,

517, 524.

13

es-Sem‘ânî, Ebû Sa‘d Abdülkerîm b.Muhammed b.Mansûr et-Temîmî, el-Ensâb, Beyrut 1408/1988, I, 175.

(6)

sil Büveyhî hükümdarı Adudü’d-Devle (338-372/949-983) adına kaleme al-masıdır.14 Tarihçinin yukarıda belirtti÷imiz Fars seyahati ile eserin bu sırada Büveyhî hanedanının Fars úubesi hükümdarı olan Adudü’d-Devle’ye ithaf edilmesi arasında bir iliúki olabilir. Bir baúka kayıt da Rey ve Cibâl Büveyhî hanedanının ünlü vezir ve devlet adamı büyük edip es-Sâhib b. Abbâd (385/995)’ın15 Hamza el-øsfahânî’nin ilmî-edebî kariyerini övmesidir ki bu durum, ikisi arasında bazı iliúkilerin olabilece÷ini düúündürmektedir.16

Tari-hî kaynakların bu suskunlu÷una ra÷men, ileride ele alaca÷ımız gibi, Ham-za’nın Deylemliler ve Büveyhîler’i tarihsel olarak ele alırken gösterdi÷i tavır ve e÷ilim, bu iliúkinin bize yansıyanın ötesine geçti÷ine bizi ikna etmektedir. Herhalükârda biyografisine dair yukarıda ortaya koydu÷umuz çerçevenin, tarihî eserinin, özellikle de bu eserin Deylemliler ve Büveyhîler’e dair sayfa ve satırlarının kendine has úeklini almasında etkili oldu÷u kolayca söylenebi-lir.

ølmî kariyerine gelince, Hamza el-øsfahânî, edebiyet, felsefe, tıp, târih, lügat, nahiv, tefsir ve hadis gibi de÷iúik alanlarda e÷itim görmesine ra÷men, sayısı yirmiye varan eserleri17 dikkate alındı÷ında, a÷ırlıklı ilmî çalıúmaları-nın, tarih ve dilbilim/filoloji olmak üzere daha ziyade iki sahada yo÷unlaútı÷ı görülmektedir. Klasik devir bilginleri daha ziyade onun bu iki özelli÷ini öne çıkarmıúlardır. Edebî yönüyle ilgili olarak ço÷unlukla “edip”, “e÷itimci (el-Müeddib)”,18 “zarif veya büyük ediplerden biri”,19 “lügat ilminin otoritesi

(Sâhibü’l-Lü÷a)”20 úeklinde kendisine atıfta bulunulmuú ve Ebü’l-Feth el-_________________

14

øbnü’l-Kıftî, Cemâlüddîn Ebü’l-Hasan Alî b. Yûsuf, ønbâhü’r-Rüvât alâ Enbâi’n-Nühât, Kahire 1369/1950, I, 335.

15

Sâhib b.Abbâd hakkında bkz., Ahmet Ateú “øbn Abbâd”, øA (M.E.B.), V (II), 692-693.

16

Ünlü vezir, Hamza el-øsfahânî ile onun gibi dönemin bir baúka edibi olan øbn Ebî Avn hakkındaúöyle demiútir: “Bu ikisi önde gelen iki üstad ve iki büyük bilgindir (fehlâni)”. Bkz., Hüseyin Ali Mahfûz s.73.

17

Eserlerinin bir listesi için bakınız: øbnü’n-Nedîm, s.199; Ba÷datlı øsmail Paúa,

Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn ve Âsârü’l-Müsannifîn, østanbul 1951, I, 336; Mittwoch, s.129-135; Hüseyin Ali Mahfûz, s.74-75; F. Rosenthal, “Hamza al-Isfahânî”,

EI2 (øng.), III, 156; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514.

18

øbnü’n-Nedîm, s.199; øbnü’l-Kıftî, I, 335.

19 Hüseyin Ali Mahfûz, s.73. 20

Yakût el-Hamevî, ùihâbüddîn Ebû Abdullâh Yâkût b. Abdullâh, Mu‘cemü’l-Büldân, thk., Ferîd Abdulazîz el-Cündî, Beyrut trz., I, 41.

(7)

Merâ÷i (376/986), es-Sâhib b. Abbâd, el-Harezmî (Ebûbekir Muhammed b. el-Abbâs [383/993]), el-Kâdî el-Cürcânî (Ebû Sa’d øsmail b. Ahmed, [392/1001-1002]), øbn Fâris (377/987) gibi bu sahanın büyük bilginleri ara-sında sayılmıútır.21

Tarihçili÷i ile ilgili olarak ise o, Mücmelü’t-Tevârîh (520/1126 yılında yazıldı) yazarınca “tarih ilminin úahı (Hudâvend-i Târîh)” úeklinde övülür-ken, Hamdullâh el-Müstevfî (751/1350) tarafından “üstad tarihçilerden biri” diye nitelendirilmiútir. Devletúâh (913/1507-1508) da Hamza’yı, et-Taberî (310/922), østahrî (346/957) ve ayrıca Yunan tarihçileri ayarında bir tarihçi gibi düúünmüútür.22øbnü’l-Belhî (510/1116-1117’de hayatta)’nin “araútırıcı

bilgin (recül muhakkik)” ifadesi ise,23onun genel ilim adamlı÷ının bir de÷er-lendirmesi gibi durmaktadır.

Hamza eserlerinin ço÷unu verdi÷i dilbilimde (filoloji) daha ziyade ata-sözü, darbımesel (emsâl/proverb), sözlükçülük (lexicography) ve úiire yö-nelmiú ve bir takım dil sorunlarına e÷ilmiú görünmektedir.24 Atasözleri ve

darbımeseller hakkında kaleme aldı÷ı Kitâbü’l-Emsâl alâ Ef‘‘al el-Fâhire’de25 otuz bölüm halinde “Ef‘alü” (ism-i tafdîl) kalıbıyla söylenmiú 2600 Arap atasözünü (darbımesel) alfabetik olarak ele almıú ve darbımesel-lerin ortaya çıkıú sebepdarbımesel-lerini dil ve sözlük bakımından incelemiútir. Eser, Hüseyin Ali Mahfûz’un tespitine göre, es-Seâlibî (429/1037-1038), øbn Hallikân (681/1282-1283) ve Hizânetü’l-Edeb yazarı Abdülkâdir el-Ba÷dâdî (1093/1621) tarafından kullanılmıú ve muhtevasından bazı parçalar az ya da çok nakledilmiútir.26 Hamza, bu alanla ilgili olarak ayrıca

Kitâbü’l-Emsâli’s-Sâdire ‘an Büyûti’ú-ùi‘r’i kaleme almıútır.27 Eser, yazarının darbımesellerin _________________

21

Hüseyin Ali Mahfûz, s.73.

22

Hüseyin Ali Mahfûz, aynı yer.

23

øbnü’l-Belhî, Kitâbu Farsnâme, neúr., Le Strange, ve R.A., Nicholson, London 1921, s. 8.

24

F. Rosenthal, “Hamza el-Isfahânî”, EI2 (øng.), III, 156.

25

øbnü’n-Nedîm, s.199. Bu eser basılmıútır: núr., Fehmî Sa’d, Beyrut 1409/1988.

26

Hüseyin Ali Mahfûz, s. 78-82; Mittwoch, s.131-132; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514.

27

øbnü’n-Nedîm, s.199; Kâtib Çelebî, Keúfü’z-Zünûn an Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn, 1360/1941, I, 168; Hüseyin Ali Mahfûz, s.74, 84; G.K.Nariman, s.221; F. Rosenthal, “Hamza el-Isfahânî”, EI2 (øng.), III, 156; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”,

(8)

úiirden do÷du÷u düúüncesinde oldu÷unu ortaya koyması bakımından da ö-nemlidir.

Sözlük sahasındaki eserlerinden zamanımıza kısmen ulaúan

Kitabü’l-Hasâis ve’l-Müvâzene Beyne’l-Arabiyye ve’l-Fârisiyye’si,28 Arapça ile Farsça’yı karúılaútırmak amacıyla kelimeleri konularına göre gruplara ayıra-rak meydana getirdi÷i bir çalıúmadır; müellif bu kitapta Farsça’dan Arap-ça’ya geçti÷ini düúündü÷ü co÷rafi isimler üzerinde de durmakta ve aynı za-manda Farsça’nın Arapça’dan üstün oldu÷unu savunmaktadır. Seâlibî (429/1037-1038) ve Yâkût el-Hamevî (626/1228-1229) gibi birçok bilgin tarafından kaynak olarak kullanılan eser, etimoloji sahasında Hamza’nın de-rin vukufuna úahitlik etmektedir. O kadar ki øbnü’l-Kıftî (646/1248) kitap hakkında müellifinin lügat ve köklerine ne kadar vakıf oldu÷unu gösteren benzeri yazılmamıú bir eser diye söz etmektedir.29 Yine bu sahayla ilgili

ola-rak kaleme aldı÷ı Kitâbü’t-Tenbîh alâ Hurufi’t-Tashîf’te30 ise o, genel

ola-rak, dilciler ve ediplerle lügat ve úiir ravilerinin gerek úiir ve gerekse nesirde yapmıú oldukları nokta, hareke, irab ve yazım hatalarına yer verir. Sonraki asırlarda geniú bir tesir sahası elde eden eser, Yâkut el-Hamevî (626/1228-1229), øbn Hallikan (681/1282), es-Safedî (764/1362), øbn Hacer (852/1448), øbn Kemâl Paúa (940/1533), Abdulkâdir el-Ba÷dadî (1093/1682), eú-ùeyh Yusuf el-Behrânî ve Gıyaseddîn Abdülkerîm b. Tâvûs gibi edip ve dilciler tarafından kaynak olarak kullanılmıútır. Hamza’nın he-men hehe-men ça÷daúı olan Ebû Nasr øshâk b. Ahmed b. ùîs (405/1014-1015) tarafından bu esere bir reddiye kaleme alınmıú olması, onun yazılmasının üzerinden çok geçmeden tartıúma konusu olmaya baúladı÷ını göstermektedir. Bu çalıúma, Rosenthal’e göre kültürel tarih sahasında önemli bir baúarıdır.31

_________________

28

øbnü’l-Kıftî, I, 335; Kâtib Çelebî, II, 1464; Ba÷datlı øsmail Paúa, I, 336; Hüseyin Ali Mahfûz, 87.

29

øbnü’l-Kıftî, I, 335; F. Rosenthal, “Hamza al-Isfahânî”, EI2 (øng.), III, 156; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514; Hüseyin Ali Mahfûz, s. 87-90; Mittwoch, s.135-136, 156-159.

30

øbnü’n-Nedîm, s.199.

31

Mittwoch, 134-135; Hüseyin Ali Mahfûz, s.83-84; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514; F. Rosenthal, “Hamza al-Isfahânî”, EI2 (ing.), III, 156.

(9)

Hamza el-øsfahânî úiir alanında daha ziyade derleme çalıúmalarına il-gi göstedi; bunlar arasında büyük bir cilt olarak Ebu Nüvâs (198/813[?])’ın úiirlerini içeren Dîvânü Ebî Nüvâs’ı önemlidir. Bir derleme olmasının dıúın-da eser, ayrıca, çok de÷erli edebî bilgiler ihtiva etmesi açısındıúın-dan dıúın-da mühim-dir.32 Onun Ba÷dat’a yaptı÷ı seyahatlerden birinin, bu eseri kaleme almak için gerekli malzemeyi toplamakla ilgili oldu÷u belirtilmektedir.33

Tarihçili÷ine gelince Hamza el-øsfehanî’nin iki tarihî eser kaleme al-dı÷ından bahsedilmektedir ki, bunlardan biri zamanımıza ulaúmayan øsfahân tarihidir: Kitâbu øsbehân ve Ahbârihâ. Hakkında yapılan nitelemelerden

o-nunøsfahân’ın politik tarihi ile biyografik tarihini birleútiren ve kentin co÷-rafyası, topogco÷-rafyası, tarihî özellikleri ve burada yetiúen meúhur kiúiler hak-kında bilgi veren hacimli bir kitap oldu÷u anlaúılmaktadır. el-Kıftî eseri, ta-sarımı, planı ve sistemati÷i açısından hayret verici (acîbü’l-vaz‘), ilginç yönü fazla (el-kesîretü’l-÷arâib) ve faydalı bir kitap olarak tavsif etmektedir. Bu özellikleriyle øsfahân Tarihi, sonraki zamanlarda bir baúvuru kayna÷ı niteli÷i

taúımıú ve el-Bîrûnî (440/1048), el-Mâferrûhî (yaklaúık 465-485/1072-1092), Hasan b. Muhammed el-Kummî, Mücmelü’t-Tevârîh müellifi (eser 520 /1126 yılında øran’da yazıldı), Yâkût el-Hamevî (626/1228-1229) ve Ebû Nasr Sehl b. Abdullâh tarafından kullanılmıútır.34

Onun tarih sahasında en fazla tanınan eseri ise daha önce iúaret edildi÷i gibi Târîhu Sinî Mülûki’l-Arz ve’l-Enbiyâ’dır.35 Eser kısa bir dünya tarihi _________________

32

Mittwoch, s.150-156; Hüseyin Ali Mahfûz, s.91-92; F. Rosenthal, “Hamza al-Isfahânî”,

EI2 (øng.), III, 156; Abdulkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514.

33

Hüseyin Ali Mahfûz, s.68.

34

øbnü’n-Nedîm, s. 199; es-Sem‘ânî, I, 175; øbnü’l-Kıftî, I, 336; Kâtib Çelebî, I, 282; Ab-dülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514; F. Rosenthal, “Hamza al-Isfahânî”, EI2 (øng.), III,156; Hüseyin Ali Mahfûz, s. 75-77; Mittwoch, 130-131.

35 Bu adlandırma kitabın na

úiri tarafından yapılmıú olup, aslından biraz farklıdır. Eser, mü-ellifi tarafından “Kitâbü Tevârîhi Sinî Mülûki’l-Arz ve’l-Enbiyâ Üli’l-Emr Aleyhimü’s-Selâmü” úeklinde isimlendirilmiútir. Bkz., Hamza el-øsfahânî, s. 5. Fakat eser, onu kulla-nan de÷iúik müellifler tarafından farklı úekillerde adlandırılmıútır. Bu çerçevede el-Bîrûnî (bkz., el-Âsârü’l-Bâkiye an Kurûni’l-Hâliye, Leipzig 1923, s. 105), “Tevârîhü Kibâri’l-Ümem Men Medâ Minhüm ve Men öaber”, es-Seâlibî ve Alî b. el-Hasan el-Hazrecî (812/1409-1410), “Kitâbü Tevârîhi’l-Ümem” ve Mücmelü’t-Tevârîh müellifi ile Yâkût el-Hamevî de (bkz., Mu’cemü’l-Büldân, III, 302; Hasan Ali Mahfûz, s. 85) “Târîh” úek-linde isimlendirmiúlerdir. Kâtib Çelebi (bkz., Keúfü’z-Zünûn, I, 286, 301)

(10)

kronolojisi ve hanedanlar tarihidir. On bölümden oluúan eser, sırasıyla, øran, Roma, Yunan, Mısır/Kopt, øsrâîl, Lahmîler, Gassânîler, Himyerîler, Kindeliler gibi øslâm öncesi devlet ve hanedanlarıyla øslâmî dönemdeki Kureyú-Arap-øslâm devlet ve hanedanlarının tarihlerini içermektedir. Tarih-çi, hacimli olmayan bu eseriyle oldukça dikkatli ve tenkit fikrine sahip bir araútırıcı oldu÷unu ortaya koymuútur. Eski øran/Fürs haberleri ile ilgili ola-rak “Bunlar, bütünüyle do÷ru de÷ildir” der, ardından araútırmaya ve muka-yeseye koyulur ve ilgili haberler arasındaki boúlukları göstermeye çalıúır. Tarihçinin araútırıcı ruhu ve dikkati elde etti÷i kaynakların seçimine göster-di÷i ilgi ile en otantik kaynakların seçiminde de kendisini belli eder. O eski øran tarihi ile ilgili olarak Zerdüút’ün kitabı Avesta dahil olmak üzere daha önce yazılmıú en az sekiz øran tarih kitabını birleútirir ve bunların haberlerini birbirleriyle mukayese ederek kitabın bir bölümünü oluúturur ve ayrıca hü-kümdarların hükümdarlık müddetlerini tespit için birçok Zîc’lere baúvurur. Benzerúekilde Yahûdi/øsrâîl, Grek ve Roma tarihi için Yahûdî ve Bizans bilgi kaynaklarını kullanmaya önem verir. Arap/øslâm tarihi için ise birçok siyer kitabı ve et-Taberî gibi büyük tarih kaynaklarına yönelir.36Ayrıca úahi-di oldu÷u bazı olaylara da eserinde yer verir.37

Yukarıda dilcili÷i ve tarihçili÷i ile ilgili olarak ortaya konulanlar, Hamza’nın araútırıcı, mütecessis, üretken, dikkatli ve bir ilim adamı oldu÷u-nu, araútırmalarına orijinal katkılar yaptı÷ını ve bu özellikleri ile kendi ça-÷ından itibaren asırlarca tartıúılıp eserlerinden yararlanıldı÷ını göstermekte-dir. Burada Hamza ile ilgili üzerinde durulması gereken bir baúka nokta da, onun bir øran milliyetçisi oldu÷u ve ùuûbiyye taraftarı olarak Araplar’a karúı _________________

Ümem” ve “Târîhü Kibâri’l-Beúer” adlarında iki eseri Hamza’ya isnad etmektedir ki, yi-ne kastedilenin aynı eser oldu÷u anlaúılmaktadır. Bazı günümüz araútırmalarında (bkz., ùâkir Mustafa, et-Târîhu’l-Arabî ve’l-Müerrihûn, Beyrut 1983, II, 380; Ramazan ùeúen,

Müslümanlarda Tarih-Co÷rafya Yazıcılı÷ı, østanbul 1988, s. 66) Hamza’ya “Kitâbü

Tevârîhi Kibâri’l-Beúer” adıyla üçüncü bir tarih kitabı isnad edilmektedir; fakat bu du-rum, yukarıda belirtildi÷i üzere, aynı eserin de÷iúik adlarla anılmasının yol açtı÷ı bir hata olsa gerektir.

36

M. ùemseddin (Günaltay), øslam’da Tarih ve Müverrihler, østanbul 1339-1342, s. 83-84; ùâkir Mustafa, II, 379-380; Ramazan ùeúen, s. 65-66; F. Rosenthal, “Hamza al-Isfahânî”,

EI2 (øng.), III, 156; Hüseyin Ali Mahfûz, s. 85-86; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514 ; G. K. Nariman, s. 225.

37

(11)

peúin hükümlü davrandı÷ına dair ileri sürülen görüúlerdir.38 Bu de÷erlen-dirme baúta Goldziher ve Rosenthal olmak üzere, kimi günümüz araútırmacı-lar tarafından da ileri sürülmüú ve Hamza bunaraútırmacı-lar tarafından dilde ùuûbiyye’nin önde gelen temsilcisi olarak görülmüútür.39 Bu konuda bir baúka görüú de onun mutaassıp bir øran milliyetçisi olmadı÷ı úeklindedir.40 Bizim kananatımıza göre bu yaklaúımların her ikisinde de do÷rulık payı var-dır. Hamza, tenkit fikrine önem veren, gerekti÷inde øran’la ilgili meselelerde de zaman zaman eleútirel bir tutum sergilemekten çekinmeyen bir ilim adamı olmasına ra÷men, kendisinin, milliyetinin, dil ve ve tarihinin farkında ve bü-tün bu konularda son derece duyarlı bir kimse idi. Dolayısıyla bir øran milli-yetçisi olarak isimlendirmekte bir zorluk bulunmamaktadır. Dünya tarihi kronolojisinin en a÷ırlıklı bölümünü eski øran tarihinin teúkil etmesi, eski øran hanedanlarının kudret ve ihtiúamını gözler önüne sermeye özen göster-mesi,41 yukarıda geçti÷i üzere, øran dilinin Arapça’ya tesirini incelerken bu konudaki görüúünü Farsça’nın Arapça’dan üstün oldu÷unu iddia edecek noktaya getirmesi, eski øran bayramları nevruz, mihrican ve sadak’ı müstakil kitap konusu halinde iúlemesi42 ve nevruzu ayrıca Tarih’inin bir bölümü

yapması,43 buna iúaret etmektedir. Fakat bütün bunlara ra÷men Rosenthal’in dedi÷i gibi Hamza, bütün eserlerini Arapça kaleme alan ve Arap-øslâm kül-türünün öneminin farkında bir ilim adamıydı.44 Bir ùuûbiyye mensubu olsa bile, onu aúırı tutucu ùuûbiyye taraftarı gibi düúünmek veya mutaassıp bir ørancı olarak nitelemek için ciddi bir neden bulunmamaktadır. Zira ùuûbiyye taraftarlı÷ının veya eski øran’a özlem duymanın çeúitli dereceleri söz konu-_________________

38

øbnü’l-Kıftî, I, 335.

39

F. Rosenthal, “Hamza al-Isfahânî”, EI2 (øng.), III, 156; Abdülkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514

40

Abdulkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514.

41 Hamaza

el-øsfehânî, s. 9-51.

42

Hamza el-øsfahânî’nin bu konuda yazdı÷ı kitapların adları úöyledir: Kitâbü A’yâdi’l-Fürs, Risâle fi’n-Neyrûz, Risâle fi’l-Eú‘âri’s-Sâire fi’n-Neyrûz ve’l-Mihrecân. Bkz., Hüseyin Ali Mahfûz, s.74, 75, 77-78, 90; Abdulkerim Özaydın, “Hamza el-øsfahânî”, DøA, XV, 514. Bîrûnî (bkz., el-Âsâru’l-Bâkiye, s. 52; Hüseyin Alî Mahfûz, s. 90) Hamza’nın nevrûz hakkındaki kitabından bahsederken øranlılar (el-Fürs) söz konusu oldu÷unda Hamza’nın taasup gösterdi÷ini kaydeder.

43

Hamza el-øsfahânî, s.128-144.

44

(12)

suydu. Örne÷in bunlar arasında Mecûsilik de (diyânetü’l-Fürs) dahil olmak üzere Devletü’l-øslâm’ın Devletü’l-Fürs’e intikalini hedefleyen veya böyle bir beklenti içinde bulunan aúırı ùuubiyye taraftarları vardı ki,45 Hamza el-øsfahânî’nin ileride ele alınaca÷ı gibi, bunlarla kıyas edilmesi düúünülemez. Di÷er taraftan Hamza’nın millî duyguları yüksek ve bu niteli÷ini eserleriyle de gösteren bir ilim adamı olmasında yaúadı÷ı ça÷ın yukarıda belirtilen nite-liklerini ve bu çerçevede Deylemliler/Büveyhîler gibi, øran co÷rafyasından çıkan bir hanedanınøslâm dünyasının önemli bir kısmında iktidarı ele geçir-di÷i ve kimi øranlılar’ın gözünde aynı zamanda Arap hakimiyetini temsil e-den Abbasîler’in etkin varlı÷ının giderek ortadan kalktı÷ı bir zamanda yaúa-masını ve bu durumun onun tarih görüúü de dahil olmak üzere milli bilincini etkilemiú olabilece÷ini dikkate almak gerekir. Di÷er taraftan onun hakkında bir kısımøsfahân’lı hemúehrileri tarafından eserlerinin ve ilgilendi÷i ilim ve disiplinlerin çoklu÷u nedeniyle “hezeyan satıcısı” suçlaması da yapılmıútır ki, bu tamamen haksızlıktır. øbnü’l-Kıftî bu suçlamayı kaydettikten sonra, gerçe÷in asla böyle olmadı÷ını, câhillerin, bilmedikleri úeye düúman olduk-larını söylemektedir.46

2. Hamza el-øsfahânî’nin Tarih’inde Deylemliler ve Büveyhîler’in Ele Alınıúı

a. Abbâsîler’in Çöküúünün Îlanı ve Irak Büveyhî Emiri Muizzü’d-Devle’nin Bir Kurtarıcı Gibi Nitelenmesi

Hamza el-øsfahânî’nin Büveyhîler’e yaptı÷ı ilk atıflar, eserinin Abbâsî tarihine dair sayfalarında yer almaktadır. O, on bölüm halinde kaleme aldı÷ı eserinin Arap-Kureyú-øslâm hükümdarlarına ayırdı÷ı onuncu bölümün seki-zinci faslını Abbasî halifesi Muktedir (295-320/908-932)’in hilafetinden Büveyhîler’in Ba÷dat’ı ele geçirmelerine (334/945-946) kadar geçen devre-nin incelenmesine tahsis eder ve bu zaman dilimini bir kargaúa dönemi ola-rak isimlendirir : “Ülkelerinin Merkezinde (Ba÷dat) Abbâs O÷ullarının Sal-tanatının Maruz Kaldı÷ı Kargaúanın Tasviri”. O ilk önce olayların ayrıntısına girmeden bu kargaúanın kendince genel bir yorumunu verir ve Büveyhîler’e _________________

45

øbnü’n-Nedîm, s.267.

46

(13)

de ilk defa burada de÷inir: “Ba÷dat baútan baúa harap oldu; úehirdeki halk göç etmek zorunda kaldı. Neyse ki sonunda Allâh, Ebü’l-Hüseyin (b.) Büveyh (Muizzü’d-Devle[334-356/945-967]) aracılı÷ıyla kalanların imdadı-na yetiúti”. Hamza bundan sonra bazı ayrıntılarla dönemi irdelemeye çalıúır; fakat bunu yaparken Abbâsî tarihini en baúından itibaren genel bir de÷erlen-dirmeye tabi tutarak söze baúlar. Ona göre, “Abbâsî ça÷ının baúlangıcı 132/750 yılına tesadüf eder. Bu tarihten baúlayarak 177 yıl boyunca iúbaúına gelen kiúilerin (halifelerin) zamanında devlet iúleri genel olarak iyi bir isti-kamet üzere devam etti; bunların saltanatları sırasında ortaya çıkan ârazlar geçici oldu ve süratle ortadan kalktı. Onların mülkleri/saltanatları bu minval üzere Muktedir (295-320/908-932)’in mülkünden/halifeli÷inden on üç sene ve birkaç gün geçinceye kadar devam etti. 308/921 senesinin sonuna gelin-di÷inde Abbâsîler’in baúkentlerinde anarúi ve karıúıklıklar ortaya çıktı; bu olaylar onların ordu ve halk üzerindeki otoritelerini giderdi ve hazinelerini boúalttı. Hadiseler onların baúúehirlerinde yirmi beú yıl devam etti.”47 Hamza

bundan sonra 308/921’den itibaren ortaya çıkaran ve Abbâsîler’in tükenme-sine sebep olan olayları yıl yıl kısaca anlatır ve sonunda Muktedir’in bir ko-mutanıyla yaptı÷ı savaúı kaybetmesi akabinde acıklı bir úekilde öldürüldü-÷ünü belirtir ve bu tarihten sonraki on üç yılın da aynı úekilde devam etti÷ini söyler.48

Görüldü÷ü gibi Hamza’nın burada temel olarak ele aldı÷ı konu her úeyden önce halife Muktedir zamanında 308/921 yılından itibaren Abbâsî devletinin içine düútü÷ü ve adı geçen halifenin feci bir úekilde katledilmesi-nin ardından artarak devam eden kargaúa ve kaos halinin tasviridir. Fakat bu tasvir, Hamza’nın daha konuya girerken yaptı÷ı ve Büveyhî emiri Muizzü’d-Devle’yi merkeze alan yorumu ıúı÷ında düúünüldü÷ünde Büveyhîler’in Ba÷-dat’ı ele geçirmesi olgusuna okuyucunun dikkatini çekmeyi amaçlayan bir giriú gibi durmaktadır. Kaos ve anarúinin 308/921 yılından itibaren Ba÷dat’ta yirmi beú yıl, Muktedir’in öldürülmesinin ardından da on üç yıl devam etti-÷ini söylerken de tarihçinin, øslâm tarihinde belirli bir dönemin baúlangıç ta-rihini akılda tuttu÷unu göstermektektedir ki bu tarih, Büveyhîler’in Ba÷dat’ı _________________

47

Hamza el-øsfahânî, s.154.

48

(14)

ele geçirmesidir. Büveyhîler’in Ba÷dat’ı ele geçirdi÷i 334/945 tarihinin Muktedir’in ölüm yılı olan 320/932 tarihinden on üç yıl, 308/921 tarihinden de 25 yıl sonra gerçekleúti÷i burada düúünülmelidir. Çok daha önemlisi bu kaos ve anarúi döneminin Muizzü’d-Devlenin Ba÷dat’ı ele geçirmesiyle sona erdi÷ini söylemesidir ki, bu ifadesiyle o, Büveyhî emirini bir kurtarıcı olarak selamlamakta ve Büveyhîler’in Ba÷dat’ı iúgalini böylece meúrulaútırmıú ol-maktadır. O, Sünnî-Abbasî hilâfet merkezi Ba÷dat’ın Deylemli Büveyhîler gibiùiî ve taúralı bir gücün eline geçmesini hazmedemeyen Sünnî ço÷unlu÷a sanki bir cevap verir gibidir. Yani onlara Büveyhîlerin Ba÷dat’ı ele geçirme-sinin, yaúanan bunca kaos ve kargaúa dikkate alındı÷ında bir kurtuluú ve bir esenlik olarak algınması gerekir denilmek istenmektedir. Son dikkat çeken nokta da Hamza el-øsfahânî’nin, Arap-øslâm hükümdarlarının tarihini ve bu-nun bir bölümü olarak iúledi÷i Abbâsîler dönemini Muizzü’d-Devle’nin Ba÷dat’ı ele geçirmesini haber vermekle sonlandırmasıdır. Eserini 351/962 yılında tamamladı÷ı dikkate alınırsa onun Abbâsî hilafetinin Büveyhîler’in geliúinden sonra da varlı÷ını sürdürdü÷ünü bilmedi÷i veya bundan haberdar olmadı÷ı söylenemez. Fakat Büveyhîler’in 334/945 yılında Ba÷dat’a hakim olmalarından sonra devam eden tarihî süreci ele almamak suretiyle o, (aslın-da o Muktedir’in öldürüldü÷ü 320/932 tarihinden sonraki olayları zikretme-ye bile gerek duymaz) sanki anılan yıldan sonraki tarihin Abbâsîler’in tarihi olmadı÷ını söyler gibidir. Tarihçinin Abbâsî devletinin içine düútü÷ü kaosun ayrıntılarına girdi÷i yerde, bu devletin tarihinin iyi ve kötü dönemlerinin bir hülasasını vermek suretiyle, artık Abbâsî devletinin defterinin gerçekte ka-pandı÷ına güçlü bir îmada bulunması da buna iúaret eder görünmektedir. Bir kurtarıcı olarak selamladı÷ı Muizzü’d-Devle, öyle görünüyor ki, ona göre ayrı bir tarihsel önemi haiz idi

b. Irak Büveyhî Emiri Muizzü’d-Devle’nin Tarihsel Rolü’nün Ebû Müslim el-Horasanî’nin Târihsel Rolü øle Mukayese Edilmesi

Hamza el-øsfahânî, Abbâsî devletinin etkin varlı÷ının sona erdi÷ini söyledi÷i yerde Ebü’l-Hüseyin b. Büveyh’i (Muizzü’d-Devle) bir kurtarıcı olarak nitelemekle yukarıda belirtildi÷i gibi, onu farklı bir tarihsel rol içinde gördü÷ünü ortaya koymaktadır. Bir baúka ifade ile Muizzü’d-Devle’nin eliy-le Büveyhîeliy-ler’in hilâfet merkezi Ba÷dat’ı eeliy-le geçirmesi, ona göre sıradan bir olay olmanın ötesinde de÷erlendirilmesi gereken bir durumdur. Nitekim o bu konudaki yaklaúımını eserinin bir baúka bölümünde ele alır. Hamza

(15)

el-øsfahânî, Tarih’inin onuncu bölümünün dokuzuncu faslını Horasan valileri-nin, onuncu faslını da Taberistân valilerinin tarihine ayırır. Bu durum eserin genel planıyla tezat teúkil eder görünse de o bunun sebebini úöyle açıklar: Ona göre bunun sebebi esas olarak bu iki bölgenin genel øslâm tarihinde oy-nadıkları önemli roldür. Bu rolü Hamza úöyle izah eder: “…Bu faslı Horasan valilerine ayırdım. Ondan sonraki faslı da Taberistân valilerine tahsis ettim. Di÷er bölgelerin de÷il de bu iki bölgenin tarihlerini kitaba dahil etmemin nedeni, ilk önce Horasan’dan kalkan devlet ricalinin, sonra da Taberistân’ın devlet adamlarının ellerinde meydana gelen olayların, “zamanın iki kahra-manını/muzafferini” (Karî‘ayi’z-Zemân) ortaya çıkarmasıdır ki, bunlar, Dev-letin öncüsü/deste÷i (Sâhibü’d-Devle) Ebû Müslim (el-Horasânî) ve Ebü’l-Hüseyin b. Büveyh (Muizzü’d-Devle)’dir”.49

Görüldü÷ü gibi Hamza el-øsfahânî, Ebû Müslim ile Muizzü’d-Devle’yi ve bu ikisini sonuç olarak ortaya çıkaran co÷rafi bölge ve tarihî süreçleri iú-lev ve fonksiyon bakımından birbirine benzetiyor ve baúka herhangi bir ta-rihçinin yapmadı÷ı bir biçimde birbirleriyle mukayese edilebilir görüyor. Peki böyle bir tarihsel yorumun dayanak ve gerekçeleri var mıydı? Müellif bunu da müteakip satırlarda ele alır ve önce Horasan bölgesinin aktörleri ve Ebû Müslim’in, ardından da Taberistân’ın aktörleri ve Ebü’l-Hüseyin b. Büveyh’in (Muizzü’d-Devle) tarihsel rollerini olgusal olarak ortaya koyma-ya çalıúır. Horasan’la ilgili olarak úöyle der: “....Horasan’ın Acemleri, Arap-lar ve bedevîlerden oluúan orduArap-larını ortadan kaldırarak Ümeyye o÷ulArap-ların- o÷ulların-dan “devlet”i alıp Abbâs o÷ullarına (Beni’l-Abbâs) nakledenler-dir...Horasan’dan do÷an “devlet”i ortaya çıkaranlara/kuranlara gelince, onlar cürme maruz kalanlar ve Ebû Süfyân’ın o÷ulları ile Mervân’ın o÷ullarının bakıyyelerinin yer aldı÷ı Emevîler’in ordularının kökünü kazıyarak intikam alanlardı. O Emevî askerleri ki Allâh’ın mukaddes evini (Kâbe) mancınıkla-rıyla dövdükten, temellerini sarstıktan ve duvarlarını bozduktan sonra yıka-rak, onların (Ebû Süfyân ve Mervân o÷ulları/ Emevî halifeleri) saltanatlarını ayakta tuttular. Emevî askerleri yine onlar adına Hz.Peygamber’in torunları ile savaútılar ve susuz bırakarak iúkence ettikten sonra onları katlederek or-tadan kaldırdılar. Sonra, yine onlar adına, Peygamber’in kardeúi-_________________

49

(16)

ne(amcasının o÷lu Hz. Ali) øslâm minberlerinden lânetle sövdükten sonra Hz. Muhammed’e hakaret ettiler ve bunların kadınlarını kâfirlerin uluları-na/ileri gelenlerine yapıldı÷ı gibi toplulu÷un (mele’) baúları üzerinde Yezîd’e sundular. Di÷er taraftan Hz.Peygamber’in torunlarını Suriye Arapla-rı arasında âdil imamlara isyan edenler gibi gösterdiler ve onlaArapla-rın bunlaArapla-rı asi olarak bilmelerini sa÷layıp toplum arasına çıkmalarını engelledir; imâmın veliahdi olan imamdan imameti soyup almaya yönelerek, onu (imâmet) mi-ras bırakılan bir hak gibi gasbetmeye tamah ettiler; sonunda Suriye Arapları lânet ve iftira ederek onların aleyhine döndüler ve kendilerine “Sünnet ve cemaattan ayrılanlar ve Allâh’ın halifesine asi olanların eli kurusun” dediler; sonra yüz yıla yakın bir süreyi insanları onlardan nefret ettirerek ve onların insanlarla bir araya gelip karıúmalarını yasaklayarak geçirdiler. Nihayet Al-lâh onlara karanlı÷ın aydınlatıcı “devletin öncüsü/deste÷i” Ebû Müslim’i takdir etti. O ülkeleri onlardan temizledi÷i gibi insanları da kurtardı”.50

Taberistân’la ilgi olarak ise Hamza úunları söyler: Taberistân’dan do-÷an devleti kuranlara gelince, øslâm ülkesinden Karmatîler utancını giderdi-ler, mülkün/devletin merkezinden (Ba÷dat) fitne tahrikçilerini ve asileri te-mizlediler ve devlete (Abbasî devletine) düúman (A’dâü’d-devle) olan, hilâ-fetin otoritesini ortadan kaldıran ve gayrimeúru vergiler koyan Berîdîler’i,51 -Allâh onları cehennemin en sıcak yerine atsın- ma÷lup edip ortadan kaldır-dılar”.52

Görüldü÷ü gibi tarihçi Hamza el-øsfehânî, her iki bölgenin tarihsel önemini ele alırken ilk önce bunların kurtarıcı rollerini öne çıkarır.ølkinde baúta Hz. Ali evladına yapılan zulümler ve Kâbe’ye yapılan saygısızlık gibi Emevîler’in çirkin icraatları öne çıkararak, ikincisinde de Abbâsî devletinin içinde düútü÷ü kötü durum, Karmatîler ve Berîdîler gibi ‘zâlim’ ve ‘sapık’ inançlıların tecavüz ve tasallutlarına ve ayrıca Ba÷dat’ı da içine alarak yayı-lan fitne ve anarúiye atıfta bulunarak yapar. Ona göre, øslâm dünyası, farklı zamanlarda maruz kaldı÷ı her iki kötü durumdandan iki ülke, yani Horasan _________________

50

Hamza el-øsfahânî, s.164-165.

51

úir kelimeyi yanlıú olarak “Yezîdiyyîn” úeklinde okumuútur. Fakat do÷rusu yukarıda belirtildi÷i gibidir.

52

(17)

ve Taberistân ve bunların çıkardıkları iki kahraman eliyle kurtarılmıútır ki bunlar, birinci durumda Ebû Müslim, ikincisinde ise Ebü’l-Hüseyin b.Büveyh (Muizzü’d-Devle)’dir. økinci durumda tarihçinin belirtti÷i olaylar, Büveyhîler’in Ba÷dat’ı ele geçirdi÷i zamanki gerçek duruma53 iúaret etmek-tedir. Muizzü’d-Devle’nin Ba÷dat’ı ele geçirmesinden sonra Berîdîler orta-dan kaldırıldı÷ı gibi Karmatîler’in Irak’a saldırılarına ve çıkardıkları gailele-re bir sınır getirilmiútir.54

Hamza’nın tasvirinde ve ileri sürdü÷ü görüúlerde belki çok daha önem-li olarak dikkat çeken bir baúka nokta daha vardır ki o da onun Ebû Müsönem-lim ve Muizzü’d-Devle’nin kurtarıcı niteliklerinin øslam dünyasının maruz kal-dı÷ı yukarıda belirtilen büyük sorunların çözülmesiyle sınırlı kalmakal-dı÷ına yaptı÷ı vurgudur. Ona göre bu iki kahramanı çıkaran bölge ve tarihsel süreç-ler, aynı zamanda øslâm tarihinde “devlet”in el de÷iútirmesini sa÷lamıúlardır. ølkinde Emevîler yıkılıp Abbâsî devleti kurulmuútur ki, Ebû Müslim’in Hamza el-øsfahânî tarafından “Sâhibü’d-Devle (devletin öncüsü/deste÷i)”, “Nâkılü’d-Devle” (devleti Emevîler’den alıp Abbâsîler’e nakleden) úeklinde nitelenmesi ile Horasan Acemlerinin Emevîler’den devleti alıp Abbâsîler’e naklettiklerinin ifade edilmesi ve yine “Horasan’dan do÷an devleti kuranlar” ifadesiyle Horasan’ın, devletin (Abbâsî devleti) kurulmasındaki rolüne vurgu yapılması bunu göstermektedir. Fakat bu noktada yazar Muizzü’d-Devle için Ebû Muslim’inkine (Sâhibü’d-Devle/Nâkılü’d-Devle) benzer bir niteleme yapmaz; fakat onu Ebû Müslim ile yan yana zikrederek ve yer aldıkları ta-rihsel süreçleri iúlev ve fonksiyon bakımından birbirleriyle mukayese ederek sanki okuyuculardan onu da Ebû Müslim gibi görmeleri gerekti÷ini, yani onun da devlet’in el de÷iútirmesinde rol sahibi, simge isim oldu÷unu düúün-_________________

53

Karmatîler’in üçüncü/dokuzuncu asrın sonlarından itibaren neden oldukları gaileler ile Irak ve hatta Ba÷dat’ı ele geçirmek için yaptıkları saldırılar bilinmektedir. Bkz., W. Madelung, “Karmatî”, EI2, IV, 660-662; Sabri Hizmetli, “Karmatîler”, DøA, XXIV,

510-512. Ayrıca Emîrü’l-Ümerâlık döneminde (324-334/935-945) aslında bir mültezim ailesi olan Berîdîler’in artık iyice takatten düúen Abbâsîler’in elinde kalan Irak’ın bir kısmında iktidarı ele geçirdikleri ve hatta Ba÷dat’ı da bir süre zaptettikleri ve bu dönemde ayrıca kaos ve kargaúanın her tarafı kapladı÷ı bir vakıadır. O kadar ki bu durum Ba÷dat’ın Büveyhîler tarafından iúgalini kolaylaútırmıútır. Bkz., Abdülkerim Özaydın, “Berîdîler”,

DøA, V, 501-502; Hakkı Dursun Yılduz, “Emîrü’l-Ümerâ”, DøA, XI, 159.

54

(18)

melerini ister gibidir. Kaldı ki, Hamza’nın Horasan gibi Taberistân’a da let kurucu rolü vermesi ve yukarıda geçti÷i gibi “Taberistân’dan do÷an dev-leti kuranlara/ortaya çıkaranlara gelince” ifadesiyle buna iúaret etmesinin ar-dından temelde Muizzü’d-Devle’yi ilgilendiren geliúmeleri zikretmesi de bu yaklaúımı teyit etmektedir. Peki bu durumda Taberistân güçlerinin oluúumu-na yol açtı÷ı devletin mahiyeti ve bunun Büveyhîler ve Muizzü’d-Devle ile ilgisi nedir? øúte tarihçi bunu yukarıda iúaret edildi÷i gibi eserinin Taberistân’ın siyasi tarihine ayırdı÷ı sayfalarında ele alır.

c. Deylemliler, Büveyhîler ve Devlet

Hamza el-øsfehâni Taberistân’ın siyasî tarihine ayırdı÷ı sayfalarda böl-genin bir çok vilâyetten oluútu÷unu söyledikten sonra hemen sözü Deylem’e getirip “Deylem, Taberistân’ı oluúturan bölgelerden biridir ve Deylemliler’e dair haberler fütûh eserleri ile Abbâsî devleti hakkında tasnif edilmiú kitap-larda (defâtîr) yer almaktadır” demekte ve bu kısa tanımlamanın ardından ta Abbâsîler’in kuruluú aúamasına kadar geri giden bir rivayeti, daha do÷rusu bir kehaneti kaydetmektedir. Rivayet, Alî b. Hiúâm, el-Kâsım b. Süleyman en-Niúabûrî ve Muaz b. Müslim yoluyla nakledilmektedir. Muaz b. Müs-lim’in öncekine bildirdi÷ine göre, ilk Abbâsî halifesi Ebü’l-Abbâs Seffâh (132-136/749-754) zamanında, halifenin kardeúi ve halefi Ebû Ca‘fer el-Mansûr (136-158/754-775), Ebû Müslim’in biatını almak için gitti÷i Merv’den dönmektedir. Niúabûr’dan Ecrin ile Simnân arasındaki bir yere ulaúıldı÷ında el-Mansûr, Kûmis ile Taberistân arasındaki da÷lara bakar ve yanındaki Muaz b. Müslim’e “Yâ Muâz! Bunlar hangi da÷lardır?” diye so-rar. O da “Taberistân da÷larıdır” karúılı÷ını verir. Bu cevap üzerine el-Mansûr’un yüzü ekúir ve úaúkın bir úekilde kalakalır. Muaz canını sıkan úe-yin ne oldu÷unu sorunca da el-Mansûr úöyle cevap verir: “Kalbimin endiúeli olmasının nedeni úudur ki, Abbâs o÷ullarının iúleri yükselerek devam ede-cek; onlar hakim ve yönetici olacaklar ve baúkalarının yönetim ve hükmü altına girmeyecekler; ta ki bu da÷ların arkasında kendisi Arap, yardımcı ve destekçileri Acem olan bir devlet ortaya çıkıncaya kadar; sonra bu devlet, Acem’e dönüúecek ve onlardan bir kısım kiúilere intikal edecek; ardından da bu devlet onlardan bir toplulukta kesin úeklini alacak. øúte o zaman Abbâs o÷ulları baúkalarının yönetimine girecek”. Hamza el-øsfahânî, bu rivayeti naklettikten sonra úöyle devam etmektedir: “Bundan sonra Taberistân birkaç sene içerisinde komutan Ebü’l-Hasîb tarafından 144/761-762 senesinde

(19)

fet-hedildi. Bunun sebebi Muaz b. Müslim’in ondan (el-Mansûr) hikâye etti÷i haberin kendisini etkileyip panik halinde harekete geçirmesiydi. Bundan do-layı el-Mansûr (halife olduktan sonra) bütün düúüncesinin oda÷ına Taberistân’ı yerleútirdi ve sonunda bölgeyi el-øsbehbed Hurúîd b. Dâdbuzrmihr b. Ferruhân b. Dâdbûh b. Kîlîde’nin elinden aldı…”55

Bu uzun rivayette temel olarak vurgulanan nokta, Taberistân’da kendi-si Arap, yardımcıları da Acem/øranlı olan bir devlet ortaya çıkaca÷ı, bilahare bu devletin bu Acem olan yardımcılara geçece÷i ve nihayet bu Acemlerden bir grupda (kabile veya aile) kesin úeklini alaca÷ıdır. Böylece Acemler’in ellerinde devletin kesin úeklini almasından sonradır ki artık Abbâsîler yöne-tici de÷il, yönetilenler olacaklar bir baúka ifade ile “devlet”i kaybedecekler-dir. Hamza el-øsfahânî, bu rivayeti kendisi mi üretmiú yoksa daha önce üre-tilmiú de o bunun nakledeni midir? Bunu tahmin etmek oldukça güçtür. Fa-kat herhalükârda Hamza bu kehaneti benimsemiú görünmektedir. Çünkü o Deylemli/Büveyhî hakimiyetini hemen hemen bu kehanetin anlam ve îmala-rına dayandırmıútır. Nitekim o Taberistân valilerinin tarihini ele aldı÷ı bu bölümde sadece Taberistân’da sahipleri Arap olan devletin ortaya çıkmasın-dan en son Acemden bir grup elinde kesin úeklini almasına kadar geçirdi÷i evrim ve aúamaları ele almakta ve bir anlamda kehânetin tarihsel karúılı÷ını olaylar ve aktörleri ile ortaya koymaktadır.

Ona göre “Taberistân Abbâs o÷ullarının emirlerinin/vâlilerinin yöne-timinde yüz altı sene iki ay yirmi bir gün kaldıktan sonra 23 ùevval 250/27 Kasım 864 tarihinde Hasan b. Zeyd (Hz. Ali soyundan) tarafından Deylemli yardımcılarının deste÷i ile ele geçirilir; o, bölgede on dokuz sene, sekiz ay, altı gün hüküm sürdükten sonra 3 Receb 270/6 Ocak 884’de vefat eder. Ye-rine kardeúi Muhammed b. Zeyd geçer ve onsekiz yıl tahtta kalır. Fakat o, Sâmânîler’in ordu komutanı Muhammed b. Harun’la yaptı÷ı savaúı 5 ùevval 387/2 Ekim 900’da kaybederek harp sahasında katledilir. Böylece bölge on üç yılı aúkın müddetle Sâmânî hakimiyetinde kalır.” Bu sürenin sonunda “Deylem bölgesine gelip Deylemliler ve Gillîler (Gîlânlılar) arasındaøslâm’ı _________________

55

(20)

yayma faaliyetleri yürüten Nâsır (Hz. Ali soyundan Hasan b. Ali el-Utruú),56 301/913 yılında Sâmânî vâlisi Su’lûk’ü ùâlûs’da (metinde Hâlûs) yenerek Cemâziye’l-ûlâ 301/Aralık 913 yılında Taberistân’ın merkezi Âmül’e girer” ve böylece Taberistân’daki Alî o÷ulları yönetimi yeniden canlanır. “Nâsır Taberistân’da iki yıl üç ay ve birkaç gün hüküm sürdükten sonra yetmiú do-kuz yaúındayken ùaban 304/ùubat 917’de vefat eder; Bilahare Taberistân on iki sene müddetle Ali o÷ulları’nın (el-Aleviyye) elinde kalır ve ardından mülk/devlet Deylemliler’e geçer”57

Bu tasvir, yukarıdaki uzun rivâyet/kehânet ıúı÷ında de÷erlendirildi÷in-de Hasan b. Zeyd ve haleflerinin yönetimlerinin, Taberistân’da ortaya çıka-ca÷ı çok önce haber verilen “Arap asıllı devlet”, onların bölgede hakimiyet-lerini sa÷layan Deylemliler’in de Acemler olarak konumlandırılmıú oldu÷u açıkça ortaya çıkmaktadır. Hasan b. Zeyd ve haleflerinin yönetimi, günümüz tarihçileri tarafından Taberistân Alevîleri (Ali o÷ulları) veya Taberistân Zeydîleri dönemi diye isimlendirilmektedir.58 Ne var ki, devlet/mülk onların elinde kalmamıú ve kehanette belirtildi÷i gibi Deylemlilere geçmiútir. Bu ge-çiú de birkaç aúamada gerçekleúmiútir ki, Hamza bunları sırasıyla kaydet-mektedir.59

ølk merhalede Deylemli bir askerî lider olan Esfâr b. ùîrveyh adı60 or-taya çıkar. O, Dâî Hasan b. el-Kâsım’ı (Nâsır’ın halefi ve Taberistân Zeydîleri’nin son emiri ve imamı)61 24 Ramazan 316/10 Kasım 928’da kat-lederek Deylem hâkimiyet sürecini baúlatmıú ve böylece güç (sultan) Aleviyye’den Deylem’e ve bu zümrenin Verdâd Avendân kabilesine geçmiú-tir. Fakat ikinci aúamada Deylem’in riyâseti Esfâr’dan Gillî (Gîlân’lı) lider _________________

56

Nâsır el-Utruú hakkında geniú bilgi için bkz., R.Strothmann, “Hasan Al-Utrush”, EI2 (øng), III, 254-255.

57

Hamza el-øsfahânî, s.181-182.

58

W.Madelung, “Kuzey øran’da Kurulan Küçük Hanedanlar”, Do÷uútan Günümüze Büyük

øslâm Tarihi, østanbul 1987, V, 457.

59

Hamza el-øsfahânî, s.182-183.

60

Esfâr b. ùîrveyh hakkında geniú bilgi için bkz., M.Canard, “Asfâr b. ùhirawayhî”, EI2 (øng.), I, 668.

61

Hasan b. el-Kâsım hakkında geniú bilgi için bkz., W.Madelung, “Al-Hasan b. Al-Kâsım”,

(21)

Merdâvîc b. Ziyâr’a62 geçmiútir. O 16 Zilkade 319/29 Kasım Perúembe günü hükümdar oldu. Böylece onun Deylem ve Gîl’e (Gîlânlılar’a) baúkanlık et-mesi (riâset) bir sene üç ay ve yirmi küsur gün sürdü”. Son aúamada ise Hamza el-øsfahânî sözü Büveyhîler’e getirir ve úöyle söyler: “Deylemliler øsfahân’da bir devlet kurarlar; bu devleti kuran Deylemliler’in ùîrzîl Avendân kabilesinden Alî b. Büveyh (ømâdü’d-Devle)’dir; onun úehirdeki saltanatının baúlangıcı 11 Zilkade 321/2 Kasım 933 Pazartesi günüdür. Bu úehri ele geçirdikten sonra o, Fars’a saldırıya geçti ve bölgede hakimiyet kurdu. Bundan bir küsur yıl sonra Merdâvîc, 3 Rebîülevvel 323/10 ùubat 935 Salı günü öldürüldü ve birkaç gün sonra Hasan b. Büveyh (Rüknü’d-Devle/ømâdü’d-Devle’nin kardeúi) h.323 yılının Rebîülâhir ayının baúında (9 Mart 935) øsfahân’ı ele geçirdi”.63 Bu son aúamayı da kaydettikten sonra

Hamza el-øsfahânî hem bu konuyu hem de kitabını sona erdirir ve bitiú tarihi olarak 351/962 tarihini verir ki, bu sırada, Büveyhîler, Fârs, Rey ve Cibâl (kuzey-batıøran) ve Irak-Ba÷dat olmak üzere üç úube úeklinde øslam dünya-sının merkezi kısımlarına yayılmıú vaziyyeteydiler.

Görüldü÷ü gibi, ça÷daú bir tarihçi sıfatıyla yaptı÷ı kısa bir Deylem ta-rihi mahiyetindeki bu tasvirinde Hamza el-øsfahânî, Alî b.Büveyh (ømâdü’d-Devle) eliyle Deylemliler’in øsfahânda bir devlet kurduklarını söyleyerek, Büveyhîler’i/Deylemliler’i bir “devlet” olarak tanımlamıú olur. Fakat bu devlet, Hamza’nın Taberistân ve Deylemliler’in tarihsel rolüne dair yaklaúı-mına uygun olarak okundu÷unda Taberistân’da kurulan Arap devletinden Acemler’e/Deylemliler’e aúama aúama geçen ve nihayet Büveyhîler’de veya onların mensup oldukları Deylemliler’in ùirzîl Avendân kabilesinde kesinle-úen ve aynı zamanda devletin Arap’tan Acem’e geçiúini temsil eden bir dev-lettir.

Ne var ki, Hamza’ya göre, Deylem devleti, sonunda Alî b. Büveyh (ømâdü’d-Devle) ve Hasan b. Büveyh (Rüknü’d-Devle)’in ellerinde kesinleú-_________________

62

Merdâvîc b. Ziyâr hakkında geniú bilgi için bkz., C.E.Bosworth, “Mardâwîdj”, EI2 (øng.), I, 668.

63

ømâdü’d-Devle ve Rüknü’d-Devle’nin Büveyhî hanedanının kuruluúundaki rolleri ve ha-kimiyet dönemleri hakkında geniú bilgi için bkz., Erdo÷an Merçil, “Büveyhîler”, DøA, VI, 496-497

(22)

ti÷ine göre øslâm tarihinde yeni bir dönemin yani Abbasî devletinin baúlama-sının simge ismi olan Ebû Müslim el-Horasanî’nin rolü neden bunlardan bi-rincisine veya her ikisine de÷il de üçüncü kardeú olan Ebü’l-Hüseyin b. Büveyh’e, yani Muizzü’d-Devle’ye verilmiútir? Kaldı ki dikkatten kaçmadı-÷ı gibi Hamza, Büveyhîler’in, onun ifadesiyle Deylem devletine kesin úekli-ni verdikleri yerde sadece Alî b. Büveyh (ømâdü’d-Devle) ve Hasan b. Büveyh (Rüknü’d-Devle)’in adlarına yer vermiú, üçüncü kardeú olan Ebü’l-Hüseyin b. Büveyh’i (Muizzü’d-Devle) kaydetmemiútir. Bu sorunun cevabı, öyle görünüyor ki, Muizzü’d-Devlenin târihsel iúlevinin simgesel anlamında saklı görünmektedir. Evet Hamza’nın daha önce belirtti÷i gibi Muizzü’d-Devle Irak ve Ba÷dat’ı, Abbâsi halifesini ve halkı Berîdîler gibi mahalli güçlerin zulümlerinden ve Karmatîler’in tasallutundan kurtarmıútır. Fakat Hamza’ya göre, öyle görünüyor ki, onun Büveyhîler bakımından ortaya koydu÷u asıl iúlev ve üstlendi÷i rol, Irak’la birlikte devlet ve hilâfetin mer-kezi olan Ba÷dat’a ùii-Deylemli/Büveyhî bayra÷ını dikmesiydi. Ona göre bu olay, artık Abbasîler’in kendilerinin de÷ilse bile temsil ettikleri devletin so-nunu getiren bir olaydı.

Öyle görünüyor ki Hamza, ortaya koydu÷u Deylem/Büveyhî tasviri ile úunu söylemek istiyordu: Taberistân’ın devlet kuruculuk nitelikleri, nasıl so-nunda Alî b. Büveyh’in (ømâdü’d-Devle) kurdu÷u Deylem/Büveyhî devle-tinde somutlaúıp tarihsel bir varlık haline gelmiúse de, bu devletin genel øs-lam tarihsel sürecindeki konumu veya târihsel anøs-lamı da kurucu ailenin ü-çüncü üyesi Muizzü’d-Devle tarafından Abbasî devletinin baúúehri Ba÷-dat’ın ele geçirilmesiyle billurlaúmıú ve fark edilebilir/tanınabilir hâle gel-miútir. Bir baúka ifade ile, Alî b. Büveyh (ømâdü’d-Devle), Deylem/Büveyhî devletinin muúahhas timsali ise Muizzü’d-Devle de bu devletin tarihsel an-lamının yani Abbasî devletinin yerine geçiúinin simgesidir. Zira Hamza’nın kaydetti÷i kehânette belirtildi÷i üzere önce Ali o÷ullarının Taberistan’daki yönetimleriyle kendini gösterip, ardından Deylemliler’e aúama aúama geçen ve sonunda Deylemli Büveyhîler’de kesinleúen devletin tam olarak kendisini isbat etmesi, Abbasîler’in yöneten de÷il, yönetilen olması durumunun ger-çekleúmesine ba÷lı kılınmıútı. Abbasî devlet merkezi Ba÷dat’ın Muizzü’d-Devle tarafından ele geçirilmesiyle bu da sa÷lanmıú ve böylece Abbasî dev-letinin etkin varlı÷ı sona ermiú ve Büveyhîler’in úahsında Deylem devleti ta-rihsel olarak tam olarak gerçekleúmiútir ki, bu devlet aynı zamanda devletin

(23)

Araptan Aceme geçiúini temsil etmektedir. øúte bundan dolayı olmalı ki, Hamza el-øsfahânî, Muizzü’d-Devle’yi Ebû Müslim’e benzetmiú veya onun úahsında ikinci bir Ebû Müslim el-Horasânî görmüútür. Kısaca Hamza Deylemli Büveyhîler’i kendi zamanına kadar Abbasi topraklarında kurulan çok sayıdaki mahallî hanedandan biri gibi de÷il, øslâm tarihi sürecinde Emevîler veya Abbasîler gibi bir devlet olarak konumlandırmak istemiútir ki, onun bu çabası, adı geçen hanedana bir meúruiyet temeli sa÷lama giriúimi oldu÷u kadar aynı zamanda bir tarih yorumudur.

Son olarak Hamza’nın Deylemli/Büveyhî hanedanı tasvirinde çeliúkili gibi görünen bir duruma iúaret ermek gerekir ki, o da tarihçi tarafından Muizzü’d-Devle’ye aynı zamanda Abbâsi halifesini kurtarma rolünün veril-mesidir. Öyle ya Abbasî halifesi mevcudiyetini sürdürdü÷ü müddetçe Büveyhîler’in devlet olarak konumlandırılıp onların yerini almasının ne an-lamı olabilirdi. Üstelik Hamza, kaydetti÷i kehanetin diliyle, yukarıda geçti÷i gibi, açıkça “…sonunda Abbasiler yöneten de÷il, yönetilenler olacaklar, yani devleti kaybedecekler” demiúti. O zaman kurtarılan neydi? Hiç kuúku yok ki, Hamza el-øsfahânî de Büveyhîler’in Ba÷dat’ı Abbasî halifesini kurtarmak veya ona yardım için ele geçirmediklerini çok iyi biliyordu. Öyle görünüyor ki, onun zihninde kitabını yazdı÷ı sırada Abbasî halifelerinin fiilen içinde bulundu÷u durum vardı. Bilindi÷i gibi, ùiî Deylemli Büveyhîler bir takım tarihsel nedenlerle Sünnî Abbâsi hilâfetini bütünüyle ortadan kaldırmamıú-lar, fakat onu yetkilerini fiilen kullanmaktan önemli ölçüde aciz bir prestij ve manevî önderlik makamına dönüútürmüúlerdi. Bize öyle geliyor ki, muhte-melen Büveyhîler gibi ùiî olan (yukarıda geçen onun Emevî eleútirisi bunun ip uçlarını taúımaktadır) Hamza el-øsfahânî’nin, Büveyhî emiri Muizzü’d-Devle’ye Abbâsi hilafetini kurtarma rolünü vermesinin nihai hedefi, Büveyhîler’in yönetimleri altında bulunan Sünnî ço÷unluktu ve propaganda amaçlıydı. Sünnî toplumun gözünde Büveyhîler’i meúrulaútırmayı ve onların de÷erini yükseltmeyi amaçlayan Hamza, úunu demeye getirmektedir: Büveyhîler/Deylemliler olmasaydı Abbasî hilâfeti yukarıda belirtilen nitelik-leriyle bile ortada bulunmayacaktı ve Sünnî toplum bundan dolayı Büveyhîler’e/Deylemliler’e minnet duymalıydı.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Hamza el-øsfahânî, dördüncü/onuncu asır-da, dil/filoloji ve tarih sahalarındaki kariyeri ile kendisinden söz ettiren øran asıllı bir ilim adamı ve bir entelektüel olarak yaúadı. Tarih görüúünün

(24)

oluú-masında bir yandan Abbasîler’in hızlı bir çöküúe geçiúine di÷er yandan da øran co÷rafyasından çıkan ùiî-Deylemli Büveyhîler’in yükseliúine úahitlik etmesinin etkili oldu÷u anlaúılmaktadır. Onun Büveyhîler devrinde kaleme alınıp günümüze bir bütün olarak ulaúan eseri Tarihü Sinî Mülûki’l-Arz ve’l-Enbiyâ, sadece bir dünya tarihi kronolojisi de÷il, aynı zamanda ilk Büveyhîler’i mensup olduklarıøran’lı Deylemliler’in tarih sahnesine çıkıúları içinde ele alan oldukça kısa fakat önemli bir úahitliktir. Deylemliler ile Büveyhîler’in ortaya çıkıúı, øran tarih ve kültürüne önem veren ve øran milli-yetçisi oldu÷unda hiç kuúku bulunmayan bir ilim adamı ve tarihçi olarak Hamza el-øsfahânî’yi oldukça etkilemiú görünmektedir. O eserinde ortaya koydu÷u tasvirde bir taraftan Taberistan’daki Ali o÷ulları yönetimini ve Deylem yayılıúını ve nihayet bu sonuncuların içinden Büveyhîler’in ortaya çıkıúını özlü bir úekilde ortaya koyarken aynı zamanda bir tarih yorumu da yapmıú ve Deylemli/Büveyhî egemenli÷ini øslâm tarihsel sürecinde anlam-landırıp konumlandırmak istemiútir. O Deylem/Büveyhî egemenli÷ini, sıra-dan bir hanesıra-dan de÷il, etkin varlı÷ının ortasıra-dan kalktı÷ı varsayılan Abbasî-ler’in yerini alan ve aynı zamanda devletin Araptan Aceme geçiúini temsil eden bir “devlet” olarak konumlandırmıútır. O, böyle bir tarih yorumunu ge-nel olarak iki unsura dayandırmıú görünmektedir ki bunlardan biri “devlet” kavramı di÷eri de Muizzü’d-Devle simgeleútirmesidir. Ona, göre “Deylem/Büveyhî devleti”, ilk önce Taberistan’daki Ali o÷ulları yönetimin-de ortaya çıkıp ardından Deylemli liyönetimin-derler Esfâr b. ùîrveyh ve Merdâvîc b. Ziyâr’ın úahsında bir takım istihaleler geçirdikten sonra nihayet Deylemli-Büveyhî emiri ømâdüddevle tarafından ilk defa øran’da (önce øsfahan’da ar-dından da Fars’da) kurulan ilk Büveyhî hanedanında kesinleúen devlettir. Fakat bu devletin yetkin úeklini alması ve tarihi anlamının fark edilmesi, Hamza el-øsfahânî tarafından øslâm tarihinde devletin Emevîlerden Abbasî-ler’e nakledilmesinin simgesi olarak kabul edilen Ebû Müslim Horasânî’ye benzetilen ve bir ikinci Ebû Müslim olarak görülen Muizzü’d-Devle (üç Büveyhî kardeúten üçüncüsü) eliyle Deylem/Büveyhî hakimiyetinin Abbasî devlet ve hilâfet merkezi Ba÷dat’a yayılmasına ba÷lı kılınmıútır.

Görüldü÷ü gibi, Hamza el-øsfahânî “Deylem devleti” kavramıyla Büveyhîler’i kendi zamanına kadar øslâm tarihinde ortaya çıkan bir çok ha-nedandan biri olarak de÷il Abbasîler gibi bir devlet olarak konumlandırmıú ve “devlet” ile hanedan arasını ayırmıútır. Büveyhî hanedanına

(25)

kendili÷in-den bir meúruiyet temeli ortaya koyan onun bu yaklaúımının ardında “dev-let” kavramına onun döneminde yüklenen özel bir anlamın ve bir tarih görü-úünün bulundu÷u anlaúılmaktadır. Büveyhîler’in devlet niteli÷i ve Abbasî-ler’in yerini alması veya devletin Arap’tan Acem’e geçiúi ile tam olarak ne kastedilmektedir? Di÷er taraftan Hamza el-øsfahânî’nin Deylemliler/Büveyhîler hakkındaki yaklaúımıyla bizzat bu hanedan mensup-ları ve onmensup-ların siyasi düúünce ve hedefleri arasında bir iliúki var mıdır? Bu soruların cevaplandırılması Hamza’nın Deylemliler/Büveyhîler hakkındaki de÷erlendirmesinin daha iyi anlaúılmasına yardımcı olacaktır. øúte aynı adla kaleme almayı planladı÷ımız bir baúka makale, bu sorular çerçevesinde úe-killenecektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Okul Müdürlüğümüzün Misyon, vizyon, temel ilke ve değerlerinin oluşturulması kapsamında öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz, velilerimiz, çalışanlarımız ve

 Ebu Müslim’in ruhunun kendisine geçtiğini iddia ediyor.159/775 ‘de isyan ediyor.163/779’da. etrafı çevrilince

Asır Divan Şairlerinden Figânî ve Şiirleri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Sayı: 3 (3-4), 1949, s.. / Makbul İbrahim

Dahiliye  Nezaretine  gelen  cevabi  yazıda,  Konya  Jandarma  Alay  Kumandanından,  aynı  isteklerin  daha  önceden  de  dillendirildiği  vurgulanmaktaydı. 

Çağdaş Türk resmi içinde izlenimci bir çizgi üzerinde çalışmalar üreten, 1965 -1976 yılları arası Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-iş Bölümü'nde Resim ve

MEB tarafından kabul edilen ve kabul edilecek pansiyon yönetmeliklerine ve bu yönetmeliklere uygun olarak hazırlanan KARATAY HAMZA YERLĠKAYA SPOR LISESI PANSIYON

A) Büyük hun Devleti’nin uzun ömürlü olduğunun. B) Türklerde cihan hâkimiyeti anlayışının olduğunun. C) Türklerde eşitlik anlayışının geliştiğinin. D)

“Kısa bir ara verelim,” dedi Cihan Hoca, dalıp gittiğim semadan beni alıp sınıfa geri getirdi sözleri, “ama aradan önce buraya iki kişi istiyorum.” Eliyle,