• Sonuç bulunamadı

Toplumsal cinsiyet bağlamında erkeklerin boşanma deneyimlerine ilişkin nitel bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Toplumsal cinsiyet bağlamında erkeklerin boşanma deneyimlerine ilişkin nitel bir araştırma"

Copied!
260
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

TOPLUMSAL CĠNSĠYET BAĞLAMINDA ERKEKLERĠN

BOġANMA DENEYĠMLERĠNE ĠLĠġKĠN NĠTEL BĠR

ARAġTIRMA

Raziye DEMĠREL

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

SOSYAL HĠZMET ANABĠLĠM DALI

DanıĢman

Dr. Öğr. Üyesi Sinan AKÇAY

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

TOPLUMSAL CĠNSĠYET BAĞLAMINDA ERKEKLERĠN

BOġANMA DENEYĠMLERĠNE ĠLĠġKĠN NĠTEL BĠR

ARAġTIRMA

Raziye DEMĠREL

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

SOSYAL HĠZMET ANABĠLĠM DALI

DanıĢman

Dr. Öğr. Üyesi Sinan AKÇAY

(3)
(4)

i ÖNSÖZ

Mutlu bir yuva kurmak için çıkılan yolun boĢanma nedeniyle sonlanmasının kuĢkusuz kadınlar, erkekler, çocuklar ve toplum üzerinde birçok etkisi bulunmaktadır. Toplumsal bir sorun olan boĢanma, bu açıdan araĢtırılması gereken önemli bir konu olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu çalıĢmada da erkeklerin boĢanma deneyimleri toplumsal cinsiyet perspektifi ile ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır.

Öncelikle tez konusunun belirlenmesinden baĢlayarak tez sürecinin her aĢamasında bana yol gösteren, bilgi ve deneyimlerini paylaĢan, geribildirimleri ile çalıĢmamı zenginleĢtiren, baĢımın sıkıĢtığı ve motivasyonumun düĢtüğü her anda beni yüreklendiren, yoğun çalıĢma temposunun arasında bana fazlasıyla zaman ayıran ve her zaman yanımda olduğunu hissettiren, bana göre bir danıĢmandan daha ötesi olan, kendisiyle çalıĢmaktan onur duyduğum danıĢmanım Dr. Öğr. Üyesi Sinan AKÇAY‟ a teĢekkürü bir borç bilirim.

Bir çocuğun en büyük Ģanslarından birinin iyi bir ilkokul öğretmenine rastlamak olduğunu ve eğitim hayatında büyük etkisi olduğunu düĢünürüm. BaĢta rahmetli sınıf öğretmenim Nazım DURAN olmak üzere, ortaöğretimde üzerimde emeği olan kıymetli hocalarıma; üniversite öğrenim hayatımda mesleğimin geliĢimine katkı sunan Prof. Dr. Aliye MAVĠLĠ, Doç. Dr. Serap DAġBAġ, Doç. Dr. Nur Feyzal KESEN, Doç. Dr. Özlem KARAKUġ ve tez savunma sınavında görüĢ, öneri ve eleĢtirileri ile teze katkı sunan Dr. Öğr Üyesi Doğa BaĢer baĢta olmak üzere tüm hocalarıma çok teĢekkür ederim.

Üniversite öğrenim hayatımda lisans bitirme tezi danıĢmanlığımı ve sonrasında staj danıĢmanlığımı üstlenen, kendisiyle çalıĢmaktan keyif aldığım, yüksek lisans serüvenimin baĢladığı ilk günden bu güne kadar beni destekleyen, bilgilerini ve deneyimlerini benimle paylaĢan, bu süreçte karĢılaĢtığım her güçlükte bıkmadan usanmadan benimle ilgilenerek yolumu aydınlatan ve tez savunma sınavında görüĢ, öneri ve eleĢtirileri ile tezimi zenginleĢtiren çok kıymetli hocam Dr. Öğr. Üyesi Mehmet KIRLIOĞLU‟na ve yüksek lisansa baĢlamadan, henüz neyi nasıl yapacağımı bilmediğim dönemde yüksek lisansa baĢlamam konusunda ve hem çalıĢma hem de öğrenim hayatını bir arada sürdürebileceğim konusunda beni

(5)

ii yüreklendiren kıymetli hocam Dr. H. Ġrem KALAYCI KIRLIOĞLU‟na çok teĢekkür ederim.

AraĢtırmanın veri toplama sürecinde kullandığım yarı yapılandırılmıĢ görüĢme formunun düzenlenmesinde görüĢ sunan Dr. Öğr. Üyesi Melike TEKĠNDAL‟ a ve Dr. Meliha Funda AFYONOĞLU‟na katkılarından ötürü teĢekkür ederim.

ÇalıĢma yaĢamı ile aynı anda yürüttüğüm yüksek lisans sürecinde beni destekleyen değerli amirim Bakırköy 7. Aile Mahkemesi Hakimi Sedat SEYHAN‟a teĢekkürü bir borç bilirim. Veri toplama sürecinde öznelere ulaĢmam konusunda benden yardımlarını esirgemeyen kıymetli mesai arkadaĢlarım ve Bakırköy 7.Aile Mahkemesi kalem personeline çok teĢekkür ederim.

Yüksek lisans sürecimin her aĢamasına tanık olan, sevincime ve endiĢeme ortak olan, stresli olduğum zamanlarda beni anlayıĢla karĢılayan, mesleki tecrübeleriyle tezime katkı sağlayan, ev arkadaĢlarım aynı zamanda meslektaĢlarım olan, Hamide YETĠMOĞLU‟na ve Tuğba YÜCE‟ye teĢekkürlerimi sunarım. Bu süreçte fiziki olarak yanımda olamasalar da bana daima yanımda olduklarını hissettiren kıymetli dostlarım A. Selva GÜMÜġ‟e, Bilge AKTĠ‟ye, Fatmanur TOPAY‟a, Gülden KARASU‟ya, Hacer ġEN‟e ve Sinem UYSAL‟a çok teĢekkür ederim.

Uzaktan yürütmeye çalıĢtığım yüksek lisans sürecimde kapılarını her çaldığımda beni evlerinde misafir eden arkadaĢlarım aynı zamanda meslektaĢlarım olan Elif Gündoğdu‟ya ve Hilal Kaya‟ya çok teĢekkür ederim. Konya‟da bana evini açan ve dostluğunu esirgemeyen, ders ve tez sürecinde yanımda olduğunu hissettiren kıymetli arkadaĢım Esra Ġpek‟e çok teĢekkür ederim.

Yoğun ve stresli geçen yüksek lisans sürecimin her aĢamasının yakından takipçisi olan, sevincime, üzüntüme, endiĢeme ve heyecanıma ortak olan, baĢım sıkıĢtığında beni motive eden, yüksek lisans tezini tamamlamam konusunda beni yüreklendiren, sevgisinin yanında mesleki bilgisini de benimle paylaĢarak tezime katkı sunan, hayatımda özel yeri olan ve aynı zamanda meslektaĢım olan Fatih AKGÜL‟e çok teĢekkür ederim.

(6)

iii Hayatımın her alanında olduğu gibi eğitim hayatımda da beni destekleyen, tezi bitirmem konusunda beni yüreklendiren canım annem Aysel DEMĠREL‟e ve canım babam Osman DEMĠREL‟e ve her zaman birçok konuda örnek aldığım, eğitim hayatımın en baĢından beri bana yol gösteren, destekleyen, her zaman yanımda olduğunu hissettiren bir tanecik ablam Fadime DEMĠREL‟e çok teĢekkür ederim.

Son olarak bu çalıĢma için kıymetli zamanlarını ayırıp gönüllü olarak katılım sağlayan, benimle tüm samimiyetleri ile deneyimlerini paylaĢan araĢtırmanın öznelerine çok teĢekkür ederim.

(7)

iv ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ ... i

ĠÇĠNDEKĠLER ... iv

SĠMGELER VE KISALTMALAR ... viii

ÖZET ... ix

SUMMARY ... x

1. GĠRĠġ ... 1

1.1. Erkeklik ... 2

1.1.1. Toplumsal Cinsiyet ve Erkek Kimliği ... 4

1.1.2. Türkiye‟de Erkekliğin ĠnĢası ... 7

1.1.3. Çoklu Erkeklik (ler) ... 10

1.1.4. Hegemonik Erkeklik ... 12

1.1.5. Erkeklik Bunalımı /Erkeklik Krizi ... 16

1.1.6. Ataerkil Bir Toplumda Erkek Olmaktan Kaynaklı Erkeklik Sorunları .... 18

1.2. BoĢanma ... 22

1.2.1. BoĢanma Olgusu ... 22

1.2.2. Toplumsal Cinsiyet Açısından BoĢanma Olgusu ... 24

1.2.3. BoĢanma Nedenleri ... 29

1.2.4. BoĢanmanın Etkileri ... 35

1.3. Sosyal Hizmet ve Erkeklik ... 42

1.3.1. BoĢanma Sürecinde Erkekler ve Sosyal Hizmet Uygulamaları... 44

2. GEREÇ VE YÖNTEM ... 46

2.1. AraĢtırmanın Problemi ... 46

(8)

v

2.3. AraĢtırmanın Önemi ... 48

2.4. AraĢtırmanın Tipi ... 49

2.5. Derinlemesine GörüĢmelere Hazırlık ... 50

2.6. AraĢtırmanın Özneleri ... 51

2.7. Veri OluĢturma Süreci ... 59

2.7.1. Derinlemesine GörüĢmeler “Kadın AraĢtırmacı Olarak Erkek Özneler ile GörüĢmenin Avantaj ve Dezavantajları” ... 60

2.7.2. GörüĢme Değerlendirme Raporları ... 62

2.7.3. Dava Dosyaları ve Sosyal Ġnceleme Raporları ... 64

2.8. AraĢtırma Verilerinin Yönetilmesi ve Analizi ... 64

2.9. AraĢtırmanın Etiği ... 67

3.BULGULAR ... 68

3.1. Erkeklik Algısı ... 68

3.1.1. Erkekliğe Yüklenen Anlam ... 68

3.1.2. Erkeğin Üstünlüğü ... 74

3.1.3. Erkeklik Krizi ... 76

3.1.4. Hegemonik Erkekliğe ve Toplumsal Cinsiyet Rollerine EleĢtirel BakıĢ Açısı ... 80

3.2. Erkeklerin Evlilik Sürecine ĠliĢkin Deneyimleri ... 81

3.2.1. Evlenme Biçimleri ... 82

3.2.2. Evliliğe Atfedilen Anlam ... 88

3.3. Erkeklerin BoĢanmaya Karar Verme Sürecindeki Deneyimleri ... 93

3.3.1.Evliliği Kurtarmak Ġçin Mücadele Etmek ... 94

3.3.2. Çocuklar Ġçin Katlanmak ... 97

3.3.3. Çocuklar Ġçin EndiĢelenmek ... 99

3.3.4. BoĢanma Kararını PaylaĢ(a)mamak ... 102

3.3.5. BoĢanmaya Götüren Nedenler ... 106

3.4. Erkeklerin BoĢanma Sürecindeki Deneyimleri ... 113

3.4.1. Çocuğun Velayetine ĠliĢkin Deneyimler... 113

(9)

vi

3.4.3. BoĢanma Sürecinde Erkek Olmanın Avantajı ... 128

3.5. Erkeklerin BoĢanma Sonrası Deneyimleri ... 129

3.5.1. Aile ĠliĢkilerine Yansımaları ... 131

3.5.2. ArkadaĢlık ĠliĢkilerine Yansımaları ... 133

3.5.3. Toplumsal Alandaki Yansımaları ... 137

3.5.4. ÇalıĢma YaĢamına ve Ekonomik Duruma Yansımaları ... 146

3.5.5. Çocuklar Ġle ĠliĢkilerine Yansımaları ... 152

3.5.6. Duygusal Alana Yansımaları ... 163

3.5.7. Ev Ġçi Sorumluluklara ve Çocukların Bakımı ile Ġlgili Sorumluluklara Yansımaları ... 176

3.5.8. Eski EĢ Ġle ĠliĢkilere Yansımaları ... 181

3.5.9. Erkeklerin Yeniden Evlenmeye ĠliĢkin DüĢünce ve Deneyimleri ... 185

3.6. BoĢanmaya ĠliĢkin Sorunlarla BaĢ Etme Yöntemleri ... 190

3.6.1. Profesyonel Desteğe BaĢvurma ... 190

3.6.2. Kendi Kendine BaĢ Etme ... 194

3.6.3. Kendi Halinden Anlayan KiĢiler Ġle PaylaĢma ... 196

3.6.4. Aile Desteği ... 198

3.6.5. BaĢ Etme Yöntemi Olarak Çocuklar ... 199

3.6.6. Dini Ġnanç ... 200

4.TARTIġMA ... 202

4.1. Erkeklik Algısına ĠliĢkin Bulguların Değerlendirilmesi ... 202

4.2. Erkeklerin Evlilik Algısına ĠliĢkin Bulguların Değerlendirilmesi... 206

4.3. BoĢanmaya Karar Verme Sürecindeki Deneyimlere ĠliĢkin Bulguların Değerlendirilmesi ... 208

4.4. Erkeklerin BoĢanma Sürecindeki Deneyimlerine ĠliĢkin Bulguların Değerlendirilmesi ... 211

4.5. Erkeklerin BoĢanma Sonrası Deneyimlerine ĠliĢkin Bulguların Değerlendirilmesi ... 213

4.6. BoĢanma Deneyimi YaĢayan Erkeklerin Sorunlarla BaĢ Etme Yöntemlerine ĠliĢkin Bulguların Değerlendirilmesi ... 219

(10)

vii 5. SONUÇ VE ÖNERĠLER ... 221 5.1. Sonuç ... 221 5.2. Öneriler ... 224 6. KAYNAKLAR ... 229 7. EKLER ... 236

EK: A Yarı YapılandırılmıĢ GörüĢme Formu ... 236

EK B: Onam Formu ... 238

EK C: Etik Kurul Onayı ... 240

EK D: Hakimler ve Savcılar Kurulu Ġzin Belgesi ... 241

EK E: Bakırköy Aile Mahkemeleri Hâkimlerinden Alınan Ġzin Belgeleri ... 242

(11)

viii SĠMGELER VE KISALTMALAR

ASAGEM: Aile ve Sosyal AraĢtırmalar Genel Müdürlüğü ASDEP: Aile Sosyal Destek Programı

ATGHM: Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü EYS: Ebeveyne YabancılaĢma Sendromu

(12)

ix ÖZET

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Erkeklerin BoĢanma Deneyimlerine ĠliĢkin Nitel Bir AraĢtırma

Raziye DEMĠREL Sosyal Hizmet Anabilim Dalı YÜKSEK LĠSANS TEZĠ / KONYA-2019

Bu çalıĢmanın amacı, erkeklerin boĢanma deneyimlerini toplumsal cinsiyet perspektifi ile ortaya çıkarmak ve derinlemesine incelemektir. AraĢtırmada nitel araĢtırma deseni kullanılmıĢtır. AraĢtırmanın öznelerini boĢanma deneyiminin üzerinden en az 1 yıl geçen 18 erkek oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın verilerini oluĢturmada fenomenolojik yaklaĢımdan yararlanılmıĢ ve boĢanmayı deneyimleyen kiĢilerle derinlemesine görüĢmeler gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu görüĢmelerde araĢtırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmıĢ görüĢme formu kullanılmıĢtır. Katılımcılar ile yapılan derinlemesine görüĢmeler katılımcıların izni doğrultusunda ses kayıt cihazı ile kayıt altına alınmıĢtır. AraĢtırma sonucunda oluĢturulan verilerin tematik analizi MAXQDA 18 programı kullanılarak yapılmıĢtır. Analiz sonucunda araĢtırmanın problemi ve amaçları doğrultusunda 6 ana tema oluĢturulmuĢtur. Bunlar: “Erkeklik Algısı”, “Evlilik Sürecine ĠliĢkin Deneyimler”, “ BoĢanmaya Karar Verme Sürecine ĠliĢkin Deneyimler”, “BoĢanma Sürecine ĠliĢkin Deneyimler”, “BoĢanma Sonrası Döneme ĠliĢkin Deneyimler” ve “Sorunlarla BaĢ Etme Yöntemleri” dir. AraĢtırma sonucunda boĢanmanın bütün süreçlerinde toplumsal cinsiyetin önemli bir belirleyici olduğu görülmüĢtür. BoĢanmayı deneyimleyen erkeklerin erkeklik algılarında ve evliliğe iliĢkin algılarında hegemonik erkekliğin ve toplumsal cinsiyet rollerinin etkili bir faktör olduğu görülmektedir. Erkelerin boĢanma nedeniyle hissettiği en yoğun duygu yalnızlıktır. Erkekler boĢanma nedeniyle karĢılaĢtığı güçlükler karĢısında en çok kendi kendine baĢ etme yöntemini kullanmakta ve yardım talep etmekten kaçınmaktadır. BoĢanma yalnız erkekleri değil erkeklerin etkileĢim içinde bulunduğu bütün sistemleri de etkilemektedir. AraĢtırma sonuçlarıyla iliĢkili olarak sosyal hizmet uygulamalarına, sosyal hizmet eğitimine ve erkeklik çalıĢmalarına yönelik öneriler geliĢtirilmiĢtir.

Anahtar Sözcükler: BoĢanma; Hegemonik Erkeklik; Nitel AraĢtırma; Sosyal Hizmet; Toplumsal Cinsiyet

(13)

x SUMMARY

REPUBLIC of TURKEY SELÇUK UNIVERSITY HEALTH SCIENCES INSTITUTE

A Qualitative Research On Men’s Divorce Experiences In The Context Of Gender

Raziye DEMĠREL Department of Social Work MASTER'S THESIS / KONYA-2019

This study aims to reveal and examine the divorce experiences of men from a gender perspective. In the study, a qualitative research design was used. The subjects of the study consisted of 18 men who spent at least 1 year after the divorce experience. The phenomenological approach was used to create the data of the study and in-depth interviews were conducted with people who experienced divorce. In these interviews, semi-structured interview form prepared by the researcher was used. The participants were recorded by voice recorder with their permission in the interviews. The thematic analysis of the data was conducted by using MAXQDA 18 program. As a result of the analysis, 6 main themes were created in line with the problem and objectives of the research. These are “Perception of Masculinity ”, “Experiences Regarding Marriage Process”, “Experiences Regarding the Process of the Decision Making for Divorce”, “Experiences Regarding Divorce Process”, ”Experiences Regarding the Post-Divorce Period”, and “Coping Methods”. As a result of the study, gender was an important determinant in all processes of divorce. It is seen that hegemonic masculinity and gender roles are an effective factor in the perceptions of masculinity and marriage perceptions of men experiencing divorce. Loneliness is the most intense emotion that men feel due to divorce. In the face of difficulties faced by divorce, males often avoid asking for help using the self-coping method. Divorce affects not only men but also all systems in which men interact. Concerning the results of the research, suggestions have been developed for social work practices, social work education and masculinity studies.

(14)

1 1. GĠRĠġ

Aile, zaman içinde toplumda meydana gelen değiĢmelere rağmen iĢlevini yitirmeyen, baĢlıca toplumsal, kültürel, biyolojik, ekonomik ve psikolojik olmak üzere daha birçok iĢlevi bulunan, bireyi toplumsal hayata hazırlaması ve toplumun devamlılığını sağlaması açısından da önemli olan kutsal bir kurumdur. Aile birliğinin dağılmaması için birçok disiplin tarafından çalıĢmalar yapılmaktadır çünkü boĢanma her ne kadar çiftler arasında gerçekleĢen bireysel bir durum gibi görünse de boĢanma sonucunda toplumun temeli olarak kabul edilen ailenin dağılması nedeniyle boĢanma, bireysel bir problem olarak değil toplumsal bir sorun olarak kabul görmektedir (Kır ve Bülbül 2012, Can ve Aksu 2016). Sadakatsizlik, kültürel çatıĢma, aile içi Ģiddet gibi birçok farklı nedene bağlı olarak meydana gelen ve geçici bir kriz dönemi olan boĢanma, bir sistem olan aileyi tümüyle etkilemekte; aile üyeleri, sosyal destek mekanizmaları, yaĢam koĢulları, toplum yapısının değiĢmesi gibi çok boyutlu değiĢimler boĢanmanın etkisini belirlemektedir.

Türkiye diğer ülkelerle karĢılaĢtırıldığında evliliklerin yüksek, boĢanmaların ise düĢük olduğu ülkeler arasında yer alsa da 2000‟li yıllardan beri boĢanma oranları çeĢitli nedenlere bağlı olarak artıĢ göstermektedir. Türkiye Ġstatistik Kurumunun açıkladığı verilere göre 2018 yılında boĢanan çiftlerin sayısı yüzde 1,8 artarak 128.411 olmuĢ ve boĢanma hızı binde 1,6‟ya ulaĢmıĢtır (TUĠK 2018).

Türkiye özelinde boĢanma üzerine yapılan çalıĢmaların daha çok boĢanma nedenleri, boĢanmanın kadınlar ve çocuklar üzerine etkileri konularına yoğunlaĢtığı görülmektedir (Arıkan 1996, Çelikoğlu 1997, Aral ve BaĢar 1998, Sucu 2007, Türkarslan 2007, Fiyakalı 2008, ASAGEM 2009, Akgül Sarpkaya 2013, Öngider 2013, ATGHM 2014, Cihan 2015, Can ve Aksu 2016, Canlı 2017). BoĢanmıĢ erkekler ile ilgili yeterli düzeyde çalıĢmaların bulunmaması ve erkeklerin toplumsal cinsiyet rolleri gereği duygularını yeterince açığa vuramamaları erkeklerin boĢanma sürecinde ya da sonrasında sorun yaĢamadığı ya da süreçten etkilenmediği gibi yanlıĢ algılara yol açmaktadır.

Kadın için boĢanmayı deneyimlemenin ve boĢanmıĢ bir kadın olmanın toplumda oldukça zor olduğu gerçeği kabul edilmekle birlikte erkeklerin de bu süreçte yaĢadığı güçlükleri ve deneyimleri toplumsal cinsiyet perspektifi ile ortaya

(15)

2 koymayı amaçlayan araĢtırmada ilk olarak erkeklik kavramına, ikinci olarak boĢanma olgusuna ve üçüncü olarak da sosyal hizmet ve erkekliğe yer verilmiĢtir.

1.1. Erkeklik

Erkeklerin kendi hem cinslerine söylediği “Senin yaptığın erkekliğe sığmaz.”, “Hadi gel erkekliğini görelim.” gibi söylemler ile günlük hayatta sıklıkla karĢılaĢmaktayız. Erkek, bir cinsiyeti tanımlamak için kullanılan bir kavram iken bahsedilen erkeklik kavramı ile anlatılmak istenenin ne olduğu yeterince açık değildir. Erkeklik denildiğinde erkeklerin davranıĢlarından, erkek kimliğinden, iliĢkisel olarak temsil edilen erkeklikten ya da söylem olarak kurulan bir erkeklikten söz ediliyor olabilir. Daha çok betimleyici bir kavram olan ve yeterli düzeyde açık olmayan erkeklik kavramı aĢırı basitleĢtirilmiĢ bir terim olma tehlikesi ile karĢı karĢıya kalmaktadır (Sancar 2009). Bu nedenle Akçay (2016); erkekliğin biyolojik, kültürel ve sosyal bileĢenleri barındıran, öznel deneyimleri kapsayan bir kavram olduğunu ve erkeklik kavramının anlaĢılabilmesi için bu bileĢenlerin detaylı Ģekilde incelenmesi gerektiğini belirtmiĢtir.

Gutmann (1997) “Erkeklik nedir?” sorusunu dört farklı ihtimali dikkate alarak cevaplamıĢtır: 1) erkeklerin düĢündüğü ya da yaptığı herhangi bir Ģey 2) erkeklerin “erkek olmak için” yaptıkları veya düĢündükleri bir Ģey 3) bazı erkeklerin doğası gereği veya sonradan üzerine rollerin yüklenmesi sonucu diğer erkeklerden “daha erkeksi” olması 4) kadın-erkek iliĢkilerini gözeterek “kadınların olmadığı ya da yapmadığı” herhangi bir Ģeydir. Yapılan ikinci ve üçüncü tanımda erkeklerin hareket ve tutumlarını genel geçer bir hale getirmeden, bazı erkeklerin ne yaptığını, nasıl tanımlandığını ve kendilerini erkek özneler haline nasıl getirdiğini açıklamaya çalıĢtığı görülürken; ilk tanımda erkekliğin toplumsal bir inĢa ile kurulduğu ve son tanımda ise toplumda kadınsı erkeklerin ve erkeksi kadınların olabileceği göz ardı edilmektedir (Özbay ve Baliç 2004). Ayrıca erkeklik tanımlamaları yapılırken erkekliğin daha çok erkek üzerinden değil kadınlar ve heteroseksüel cinsiyet kurgusuna uymayan kimlikler aracılığı ile tanımlandığı dikkat çekmektedir (Oktan 2008).

Brannon (1976), erkeklik tanımını dört özlü söz ile özetlerken bir erkekte mevcut olması gereken özellikleri sınıflandırmıĢtır (Kimmel 2013, Atay 2014):

(16)

3 1. “Hanım Evlatlığına Yer Yok!”: Erkek, tüm kadınsı davranıĢ ve özelliklerden

kaçınmalı, kadınlığı devamlı inkar etmeli.

2. “Önemli Biri Ol.”: Erkek; baĢarılı, yüksek statülü, iktidar sahibi, ekmeğini kazanma yetkinliğine sahip olmalı.

3. “Kaya Gibi Sağlam Ol.”: Erkek, duygularını asla açığa vurmamalı çünkü “erkekler ağlamaz”; her soruna çözüm bulabilmeli, en kötü durum karĢısında bile sakin kalabilmeli, güçlü, güvenilir ve bağımsız olmalı.

4. “Onlara Gününü Göster”: Erkek, Ģiddetten, saldırganlıktan ve cesaretli olmaktan ödün vermemeli, risk almalı, öfkesini göstermeli.

Erkeklik söz konusu olduğunda tek bir olguya değil toplumsal ve kültürel açıdan erkek olarak kabul edilmeye, erkek biyolojisine, erkekliğe yönelik beden algısına ve erkeklik temsillerinin tamamına gönderme yapılmaktadır (Bozok 2011). Erkeklik, bir biyolojik cinsiyet olan erkeğin sosyal hayatta nasıl düĢünüp davranacağını ortaya koyan, yalnızca erkek olmasından kaynaklı kendisinden beklenenleri barındıran bir pratikler toplamıdır. Erkeklik kimliği, kadınlık kimliğinden farklı olarak bir iktidar pratiği olarak yer edinmekte ve bu nedenle erkeğin kültürden kültüre farklılık gösterebilen bir pratik olduğunun unutulmaması gerekmektedir (Atay 2004). Bir iktidar pratiği olarak oluĢan erkeklik, erkeklik değerlerinin ölçütlerini sağlamayanları ötekileĢtirmedir. Bu çerçeveden bakıldığında erkekler tarafından öteki olarak damgalananlar kadınlar ve eĢcinsellerdir. Aynı zamanda kadınlar ve eĢcinseller erkeğin iktidarının nesnesi konumda kalmaktadır (Oktan 2008).

Kadının birçok alanda ikincil konumda kalması, güçlü-güçsüz denkleminde dezavantajlı olması, bu durumların irdelenerek tespit edilmesi ve uzun uğraĢlar sonucunda toplumsal anlamda kabul edilmesi erkekleri mücadelenin muhatabı dıĢında bırakmıĢtır. Feministler; kadın emeğinin analizini oluĢturma, kadın sineması okuması geliĢtirme gibi faaliyetlerde bulunmakta ancak bir bütün olarak bakıldığında kadın tarihi, bağımsız bir öğe olarak tablonun tamamından alındığında geriye kalan alanın (bizzat erkekler tarafından yapılmıĢ olsa bile) ne kadar erkekliğe dair, erkeklere ait olduğu belirsizdir. Örneğin kadınların olmadığı ıssız bir adada erkeklerin yaptıklarına “erkek sanatı” denilmez çünkü erkekliği belirleyen orada kadınların bulunması ve erkeklerle kadınlar arasındaki çeĢitli iliĢkilerdir (Özbay ve Baliç 2004). Erkeklik çalıĢmaları alanı da tıpkı kadın çalıĢmaları alanı gibi

(17)

4 merkezine toplumsal cinsiyet farklarının oluĢumunu almıĢ ve tamamlayıcı bir nitelik taĢımıĢtır. Erkeklik çalıĢmaları, erkekliğin sahip olunan ya da kaybedilen bir meta olarak algılanmasını sorgulamıĢ ve ilk baĢta erkeklik deyince ne anlaĢıldığını araĢtırmıĢtır. Sonuç olarak da hiçbir genel geçer, tek ve tutarlı bir erkeklik tanımının olmadığını duyurmuĢtur (Cornwall ve Lindisfarne 1994 akt Sancar 2009).

1.1.1. Toplumsal Cinsiyet ve Erkek Kimliği

Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet birbirlerinden farklı kavramlardır. Ġngilizce‟de „sex‟ kelimesinin karĢılığı olarak ifade edilen cinsiyet, insanların psikolojik ve hormonel karakteristiklerinin biyolojik yönünü tanımlarken; „gender‟ kelimesinin karĢılığı olan toplumsal cinsiyet ise toplum tarafından kadın ve erkekten beklenen rol ve sorumlulukları tanımlamaktadır (Dökmen 2006). Ġlk kez 1972 yılında kullanılan “toplumsal cinsiyet” kavramı, cinsiyetler arasındaki farklılıkların yalnız biyolojik unsurlardan kaynaklanmadığını, toplumsal ve kültürel etkenlerin de cinsiyeti inĢa ettiğini ortaya koymuĢtur (Tunç 2013).

Feminist kuramcılar “cinsiyet” kavramının çoğunlukla sadece biyolojik özelliklere dikkat çekme özelliği nedeniyle yetersiz olduğunu “toplumsal cinsiyet” kavramının kadın ve erkek arasındaki eĢitsiz iliĢkilerin toplumsal bağlamlarını ve anlamları vurguladığını savunmuĢlardır (Sancar, 2009). Toplumsal cinsiyet kavramını kullanan ilk araĢtırmacılar arasında yer alan Ann Oakley‟in düĢüncesine göre insanlar, biyolojik özelliklerine bakılarak erkek ya da kadın olduklarına karar verilebilir ancak toplumsal cinsiyet, kültürü de içine alarak bireyleri „eril‟ ve „diĢil‟ olarak sınıflandırmaktadır. Ġnsanların eril ya da diĢil olmalarını belirleyen ölçütler biyolojik özelliklerin dıĢında kültüre, yere ve zamana göre farklılık göstermektedir. Her toplumun kadın ve erkekten beklediği sorumlulukları, rolleri ve nitelikleri bulunmaktadır ve bunların tamamı bireylere doğumdan hemen sonra farkında olmadan aile ya da eğitim gibi kurumsal yollarla tıpkı bir paket halinde yüklenmektedir. Toplumsal cinsiyet rollerini benimseyerek zaman içinde öğrenen birey, toplumun beklentilerine cevap vermekte güçlük çekmemekte, bunu çoğunlukla farkında olmadan gerçekleĢtirmektedir. Ayrıca toplumsal cinsiyet durağan değil, toplumsal değiĢmeyle sürekli yeniden öğrenilen ve üretilen kültürel bir olgudur. (Bhasin 2003, Zeybekoğlu 2010, Akgül Sarpkaya 2013).

(18)

5 Erkekliğin ve kadınlığın dilsel, kültürel pratiklerle üretildiği ancak zamanla normalleĢtirilip sıradanlaĢtırıldığını unutmamak gerekir. KiĢi kendini erkek ya da kadın olarak özdeĢleĢtirmekte toplumsal cinsiyet de bu özdeĢleĢtirmenin kültürel temsillerine gönderme yapmaktadır (Atay 2004, Cengiz ve ark 2004). Margareth Mead‟in 1931-1932 yılları arasındaki araĢtırmalarını temel alan 1950 yılında yayınladığı kitapta, farklı toplumsal cinsiyet inĢalarına kültürel çeĢitliliğin nasıl etken olduğunu Paua Yeni Gine‟deki üç farklı topluluğu cinsiyet kimlikleri özelinde karĢılaĢtırarak açıklamıĢtır. Arapesh toplumunda hem kadınların hem de erkeklerin baĢkalarının fikirlerine karĢı hassas, duyarlı, anlayıĢlı ve Ģiddetten uzak, modern Batı‟da kadınlardan beklenen özellikleri sergilediklerini, Mundugumor toplumunda her iki cinsin de saldırgan ve sert tavırlar sergilediklerini, Tchambuli‟de ise Türkiye‟nin de içinde bulunduğu Batı toplumlarında görülenin tam tersi Ģekilde kadınların yönetici konumunda olup sert bir tavır sergilerken erkeklerin evin ihtiyaçları ve çocuk bakımı ile ilgilendiklerini, uysal ve yumuĢak bir tutum içinde olduklarını tespit etmiĢtir. Yapılan çalıĢma toplumsal cinsiyet açısından çığır açıcı bir özellik taĢımıĢtır (Atay 2004).

Toplumsal cinsiyet literatüründe sıklıkla karĢılaĢılan toplumsal cinsiyet rolleri kavramı, bireylerin salt kadın ya da erkek olmaları sebebiyle her iki cinsin de davranıĢlarını, sorumluluklarını, görevlerini ortaya koymak için kullanılmaktadır. Toplumsal cinsiyet düzeni ile kadına ve erkeğe verilen roller sosyokültürel değerlerin etkisi ile toplumdan topluma farklılık göstermektedir (Oktan 2008, Zeybekoğlu 2010). Türk toplumu gibi ataerkil düzene sahip toplumlarda, kız çocuklarına duygusal, anlayıĢlı, kibar ve uslu olmaları öğretilirken; erkek çocuklarından sert, kavgacı, cesur ve özgür olması beklenmektedir. Benzer Ģekilde kadınlara, ailenin bütünlüğünü sağlamada aktif bir rol verilirken; erkeklere daha çok ülkenin geleceğini düĢünme, hakimiyet ve koruyuculuk gibi roller yüklenmektedir. Örneğin “erkekler ağlamaz”, “erkek dediğin güçlü kuvvetli olur”, “kadınlar alttan alır”, “yuvayı diĢi kuĢ yapar” gibi söylemler toplumsal cinsiyet tarafından kadın ve erkeklere benimsetilip öğretilen roller arasında bulunmaktadır (Oktan 2008, Ersoy 2009).

Toplumsal cinsiyet, kadınlar ve erkekler üzerindeki etkisini yaĢamın her alanında hissettirmekte, kadınların daha çok ev gibi özel alanlarda; erkeklerin ise görünürde olan kamusal alanda bulunması gerektiğini vurgulamaktadır. Kadınlar

(19)

6 hane içinde emek gücü olarak görülmekte ve erkeklerle rekabet edecek iĢlerde bulunmaması, yalnız kendi alanlarında kendi hemcinsleri ile rekabet etmesi toplum tarafından uygun görülmektedir (Çelik 2016). Henüz bebeklik döneminden itibaren erkeklere mavi, kızlara ise pembe kıyafet, oyuncak ve eĢyalar alınmaktadır. Unisex kültürel yönelimlerin arttığı günümüzde bile erkeklerin pembe rengi tercih etmesi yadırganmakta feminenlik ya da eĢcinsellik gibi iki uç arasında çağrıĢımlara neden olmaktadır. Atay (2004), uzaydan bakıldığında dünyanın görüntüsünün, baĢımızı kaldırdığımızda gördüğümüz gökyüzünün ve yeryüzünün üç tarafını kaplayan denizlerin renginin erkeği simgelemesinin tesadüf olmadığını, kadının ise hayallerin ve yumuĢaklığın rengi olan pembe ile özdeĢleĢtirildiğini, erkeğe ev dıĢında olabildiğince özgür bir hayat sunulurken, kadına yalnız ev içinde hayal kurmanın vaat edildiğini vurgulamaktadır.

Atay (2004), toplumsal cinsiyet eĢitsizliğini, kadına ve erkeğe yüklenen nitelikleri koymak adına ülkemizde sıklıkla kullanılan “erkek gibi kadın” ve “kadın gibi erkek” söylemleri üzerinde durmanın önemli olduğunu ifade etmiĢtir. Öncelikle “erkek gibi kadın” söylemi ile kadına olumlu bir atıfta bulunularak hem fiziksel hem ruhsal anlamda tuttuğunu koparan, atak, korkusuz, kırılgan olmayan nitelikler yüklenirken; “ kadın gibi erkek” söylemi ile tam tersine erkeğe olumsuz bir atıfta bulunulduğunu, duygusal, alttan alan, zayıf, yumuĢak huylu ve Ģefkatli gibi nitelikler yüklendiğine iĢaret eder. Bir erkeği kadın gibi nitelemek tek baĢına bakıldığında yalnız bir erkeği aĢağılıyor gibi görünse de aslında kadınlığın aĢağılandığı, yine aynı Ģekilde bir kadını erkek gibi nitelemek de genel anlamda erkekliğin yüceltildiğini göstermektedir. Bu durum toplumsal zeminde kadınlık ve erkeklik hallerine yüklenen kültürel anlamı yani toplumsal cinsiyeti ortaya koymaktadır.

Kadın ve erkek olmanın biyolojik bir özellik olmasının dıĢında sosyokültürel bir yönünün de olduğunu vurgulayan toplumsal cinsiyet çalıĢmalarında, cinsiyet ya da cinsiyet iliĢkilerinden bahsedildiğinde ilk olarak akıllara gelen kadın sorunları olmaktadır. Çünkü cinsiyete dayalı ayrımcılığı gözler önüne serip sosyal ve siyasal haklarını talep eden kadınların uzun yıllar süren uğraĢları sonucunda cinsiyetin toplumsal ve politik bir olgu olarak anlaĢılması sağlanmıĢtır. Bu sayede toplumsal cinsiyet çalıĢmaları kapsamında kadınlara iliĢkin birçok problem “kadın çalıĢmaları” baĢlığı altında toplanmıĢtır. Kadınlar açısından olumlu bir geliĢme olsa da toplumsal

(20)

7 cinsiyet iliĢkileri sadece “kadın sorunları” adı verilen sorunlardan oluĢmadığı gibi “kadın sorunları” olarak belirlenen sorunlar da aslında tamamen kadınların sorunları değildir. Yalnızca kadınların içinde bulunduğu durumu gözler önüne sererek toplumu anlamak ve toplumsal sorunlara çözüm üretebilmek mümkün değildir (Bora 2008, Zeybekoğlu 2010). Sökmen (2004) de “kadın sorunu” üslubunu; kadınlık durumlarının tasvir edilmesi, kadınların içinde bulundukları sosyal ve ekonomik Ģartların ve eğitim durumunun ele alınması açısından anlamlı olduğunu ancak “kadın sorunu” ifadesinin problemi ortaya çıkartan tarafın kadın olması gibi bir algı ortaya koyduğunu, sorunun kaynağının görünmesini engellediğini, aslında kadın sorununun aynı zamanda erkek sorunu olduğuna dikkat çekmektedir. Bu nedenle kadın kadar erkeği de irdelemek, erkekliği, erkek kimliğini, erkekliğin algılanıĢ ve yaĢanıĢ tarzları arasındaki farklılığı anlamak gerekmektedir (Zeybekoğlu 2010).

Erkek kimliği, erkeklerin toplumda erkek olarak var olabilmek için yaptıkları ve düĢündükleri Ģeylerin sonucunda meydana gelen cinsiyet kimliğidir. Doğumdan itibaren biyolojik olarak baĢlayıp zamanla toplumsal ve kültürel araçlarla oluĢmaktadır. Bu süreçte erkek, toplumsal kabul alabilmek için sahip olmaları gereken davranıĢ, beden dili, konuĢma, beğeni, ilgi alanları, cinsellik yaĢantısı gibi hayatlarını biçimlendiren bütün konularda detaylı olarak bilgi edinmektedir. Toplumun erkek kimliğini edinen bireyden beklentileri bulunmaktadır ve bu beklentiler bireysel ayrılıklar ve kültürel çeĢitlilikler sebebi ile farklılık göstermektedir. Bu farklılığın bir sebebi de zaman olmaktadır (Bozok 2011). Günümüzde ataerkil kapitalizmin toplumsal ve kültürel koĢullarda farklılaĢan dıĢavurumları ile ortaya çıkan erkek kimliği fıtri bir nitelik değil sonradan kazanılan bir anlamdır ve sürekli korunması ve onaylanması gerekmektedir. Kültürel alana girmeyle baĢlayan erkek kimliğini kazanma süreci ömür boyu devam edecek bir süreçtir (Oktan 2008).

1.1.2. Türkiye’de Erkekliğin ĠnĢası

Erkeklik toplumsal olarak inĢa edilen bir kurgudur ve eril kimlik karmaĢık kültürel etkileĢimlerin bir ürünü olarak ortaya çıkar. Erkekliğin inĢası bir baĢka deyiĢle erkekliğin sosyalizasyonu; evrensel, genelleĢtirilebilir ya da tarih aĢırı bir kategori değildir. Topluma ve kültüre göre bireylerin yaĢamı boyunca farklılık gösterebilir (Türk 2008). Sözlük anlamı toplumsallaĢtırma olan sosyalizasyon,

(21)

8 bireylerin toplumsal normları, değerleri, gelenek ve ideolojileri yaĢamın en baĢından itibaren öğrenerek özümsemeleri anlamına gelmektedir. Bireyler toplumsal ve kültürel kodlar ile kendi yaĢayıĢ, düĢünce ve davranıĢlarına yön vermektedir. Erkeklik sosyalizasyonu ise; erkeklerin toplumda erkek olarak kabul görmek için toplumsal ve kültürel kodları, rolleri benimsemeleridir. Sosyalizasyon sürecinde erkekler detaylı bir Ģekilde hayatın her alanında nasıl davranacaklarını, nasıl giyineceklerini, nasıl bir dil kullanacaklarını, bir olay karĢısında ne Ģekilde tavır sergileyeceklerini öğrenirler (Bozok 2011).

Toplumsal Cinsiyet ve Ġktidar baĢlıklı eserinde Connell (1998); erkeklik sosyalizasyonu ile ilgili olan bir cinsiyet sistemi olduğunu, erkekliğin bu sistemin iĢleyiĢini sağlayan “emek”, “iktidar” ve “kateksis” olmak üzere üç ana mekanizma üzerinden Ģekillendiğini ortaya koymuĢtur. Ġlk mekanizma olan emek; farklı iĢler yaparak farklı konumlar elde eden kadınlar ve erkekler için iĢbölümünün önemine vurgu yapmaktadır. Bu iĢ bölümü, kadınları ev iĢleri ile sınırlandırarak kadınların ücretsiz ev içi emek olarak çalıĢmalarına; erkekleri ise ev dıĢında konumlandırarak kamusal alanların, ticaretin, bürokrasinin ve ordunun denetiminin erkeklerin elinde olmasına yol açmıĢ, bu sayede cinsiyet rejiminin sürekliliğini olanaklı kılmıĢtır. Ġkinci unsur olan iktidar ise, erkeğin her alanda iktidar sahibi olduğuna, toplumsal cinsiyet sisteminin iktidar iliĢkileri ağı olduğuna gönderme yapmaktadır. Üçüncü olarak kateksis, cinselliğin ve cinsel arzunun biçimlendiği toplumsal iliĢkilerin rolüne dikkat çekmektedir.

Barutçu (2013)‟ya göre Türk toplumundaki bir erkeğin erkeklik inĢasını baĢarılı olarak tamamlayabilmesi için bedensel ve toplumsal olgular bulunmakta ve bu olgular toplumsal dönüĢümlerle çoğunlukla güçlenerek norm haline gelmektedir. Erkekliğin inĢası çocukluktan itibaren baĢlamakta ve bir süreç olarak devam etmektedir. Birçok bedensel ve toplumsal aĢamayı geçerek inĢasını tamamlayan erkeğin yeni görevi bunu yaĢamının sonuna kadar korumak ve gelecek nesillere aktarmaktır. Selek (2010), erkeklik sosyalizasyonunun dört aĢamada gerçekleĢtiğini ve bunların sünnet, askerlik, iĢ bulma ve evlilikten oluĢtuğunu öne sürerken Barutçu (2013), Türk toplumunda erkekliğin inĢasının beĢ aĢamada tamamlandığını ve bunların: sünnet, ilk cinsel deneyim, askerlik, iĢ sahibi olma ve evlilik/yuva kurma olduğunu savunmaktadır.

(22)

9 Erkekliğin inĢasının ilk aĢaması olan sünnet ile erkek çocuğundan beklenen, cinsel organı üzerinde gerçekleĢtirilen eylemi büyük bir gurur ile kabullenmesi ve sünnet esnasında ağlayıp sızlamamasıdır. Erkek çocuk doğum anında biyolojik olarak zaten erkek olduğunu ispatlasa da sünnet, askerlik gibi ritüeller ile erkek adeta yeniden doğmaktadır. Elinde asası, baĢında tacı ile “erkeklik iktidarının” birinci aĢamasını tamamlamanın hazzını ve sünnet sırasındaki acı ve korkusunu bir arada yaĢarken bir üst aĢamaya geçmeye hak kazanmıĢ olur. Sünnet sonrasında çevredekilerin “erkek oldun artık” gibi güçlü ve cesaretli olduğunu vurgulayan söylemleri ile erkekliğin inĢası pekiĢtirilmektedir (Barut 2013, Yavuz 2014, AkkuĢ 2018).

Erkekliğin ikinci aĢaması cinsel iktidara sahip olmaktır. Erkeğin evlenmeden önce heteroseksüel bir cinsel iliĢki yaĢaması ve ilerleyen aĢamalardan biri olan evlilikte bu deneyimi baĢarılı bir Ģekilde sürdürmesi önemli bir adım olarak görülmektedir. Erkekler sosyal hayatlarında güçleriyle ilgili bağlantılı rollere sahip olmasının yanında gücünü vatanı ve milletini korumak için kullanması gerektiği düĢünülen, erkekliğin inĢa sürecinin üçüncü aĢaması olan askerlik ile karĢılaĢmaktadır. Bu kademede erkekten geciktirmeden vatan borcunu ödemesi beklenmektedir (Barutçu 2013). Türk kültürü içinde askerliğe kutsal görev anlamı yüklenmekte, vatanı savunma ile namusu savunma eĢ değer görülmektedir. Askere gitmeyen erkelere birçok yerde kız verilmemekte, iĢe alınmada güçlük çıkartılmaktadır. Bu anlamda askerlik; erkeklerin evlenebilmeleri, iĢ sahibi olabilmeleri ya da iĢ kurabilmeleri için aĢmaları gereken bir kademedir. Askere giden erkek topluma; olgunlaĢtığı, fiziksel ve zihinsel açıdan sağlıklı olduğu, eĢcinsel olmadığı mesajı vermektedir (Yavuz 2014). Askerlik diğer yandan hayatı boyunca Ģiddeti çözüm olarak görmeyen erkeklerin bile Ģiddeti öğrenmesine kanıksamasına ve mantık aramaktan vazgeçmesine neden olmaktadır. Erkekten kendisine karĢı bir Ģiddet uygulandığında karĢılık vermesi beklenirken askerlikte Ģiddete boyun eğmesi beklenmektedir. Bu açıdan bakıldığında askerlik erkekliğin hem kaybedilip hem kazanıldığı yerdir (Yavuz 2014, AkkuĢ 2018).

Askerden dönen erkeğin erkeklik inĢasını tamamlamak için önündeki aĢama, tam zamanlı bir iĢ bulmaktır. Tam zamanlı bir iĢ bulma beklentisini yerine getiremeyen erkeklerin, erkeklik inĢalarında büyük bir deprem meydana gelir. Çünkü

(23)

10 toplumda iĢsizlik “kadınsılaĢmak” ile eĢ bir suçlama ve aĢağılamayı beraberinde getirmektedir. Bir erkeğin yetiĢkinliğinin ve “gerçek bir erkek” olarak görülmesinin en önemli ölçütü düzenli bir iĢ sahibi olmasıdır (Sancar 2009). Çocukluk döneminde sünnet ile temeli atılan erkekliğin inĢa süreci için son aĢama evlenip yuva kurmaktır. Erkekten cinsel yönden iktidarını sürdürmesi ve evlendiği kadından çocuk sahibi olması beklenir. Aslında süreç tamamlanmıĢ gibi görünse de toplumun erkekten yeni beklentisi babalık rolüne uygun davranmak ve eğer erkek çocuğuna sahipse inĢa süreçlerinin tamamını kendi çocuğuna öğretmektir (Barutçu 2013). Erkeklerin sosyalizasyon süreçlerini “sünnet, ilk cinsel deneyim, zorunlu askerlik hizmeti, baba olmak ve yaĢlı sözü dinlenir erkek haline gelmek” olarak sınıflandıran Bozok (2011) baba olma evresinin “evin reisi” olma gibi ataerkil bir içeriğinin bulunması nedeniyle erkek olmanın yapı taĢlarından biri olduğunu vurgulamıĢtır.

Biricik (2008), erkekliği tanımlarken erkeğin toplumsal inĢasını vurgulayan Ģu tanımı yapmıĢtır:

“Erkeklik: ilk erkeklik sınavını verirken „erkek adam gibi‟ ağlamadan sünnet olmayı; milli olurken „ter dökmeden kaleye gol atmayı‟ ve sonrasında bu başarıyı hep gururla sürdürmeyi; askerlik çağı geldiğinde „vatan borcunu‟ geri ödemeyi ve askerlik sonrası çekirdek aileyi kurarken hem ekmeğini taştan çıkartan „güçlü erkek‟ hem de „vefakâr‟ baba olmayı gerektirir.”

Erkeklik sosyalizasyonu, yukarıda sayılan aĢamaların dıĢında; arkadaĢ ortamları, spor müsabakaları, kahvehaneler, askeri birlikler, porno web siteleri, erkek öğrenci evleri, iĢ yerleri ve meyhaneler gibi erkeklere özgü mekanlarda yoğun bir Ģekilde gerçekleĢmeye devam etmektedir (Bozok 2011). Bu açıdan bakıldığında erkeklik sosyalizasyonunun, erkeklerin çocukluğundan baĢlayıp yaĢlılık dönemine kadar erkeklerin bütün yaĢamını içine alan ve aslında tamamlanmayan, devinim halinde devam eden bir süreç olduğunu, ataerkil yapının etkisi ile oluĢtuğunu, günlük hayatta da farkında olmadan çeĢitli ortamlarda inĢa edilmeye devem ettiğini söylemek yanlıĢ olmayacaktır.

1.1.3. Çoklu Erkeklik (ler)

Erkeklik, üzerinde sürekli tartıĢılan ve yeniden biçimlendirilen bir nitelik taĢıdığından tek tip bir erkeklikten söz etmek mümkün değildir. Erkeklik; kültürel, ekonomik ve tarihsel koĢullar nedeniyle farklı Ģekilde tecrübe edilir ve bu durum

(24)

11 farklı erkeklikleri meydana getirir (Bozok 2011). Örneğin kültür çeĢitliliği bulunan ABD‟deki Anglo ve Latino toplulukları arasında erkeklik farklı Ģekillerde tanımlanır ve farklı erkeklik yasaları bulunur. Aynı kurumda eĢit seviyede öneme sahip birden çok erkeklik bulunabilir (Foley 1990 akt Connell 1998). Bu nedenle aslında “maskülinite” diye bir Ģey yoktur “masküliniteler” vardır (Cengiz ve ark 2004).

Erkeklik kavramı yerine erkeklikler kavramının kullanılmasının gerekliliği üç nedene dayandırılarak açıklanabilir: Birincisi, bütün erkeklik(ler) ataerkilliği aynı Ģekilde tecrübe etmezler, örneğin hegemonik erkekliklerin ataerkillikten aldığı pay ile suç ortağı erkekliklerinki oldukça farklılık göstermektedir. Bu sebepten erkek egemenliği farklı erkekler tarafından farklı yöntemlerle kurulmaktadır. Ġkinci olarak; ataerkil erkeklikler evrensel değildir ve erkeklerin erkekliği deneyimleme Ģekilleri çeĢitlilik göstermektedir. Üçüncü olarak; çeĢitli erkekliklerin varlığı ataerkil erkekliklerin kader olmadığını, erkeklerin toplumsal cinsiyet eĢitliği yönünde değiĢim göstermelerinin mümkün olduğunu ve değiĢmeleri gerektiğini gösterir (Bozok 2011).

Connell (2005), dört farklı erkeklik biçimi olduğuna iĢaret ederek bunları: “hegemonik erkeklik”, “suç ortağı erkeklik/iĢbirlikçi erkeklik”, “madun erkeklik” ve “marjinal erkeklik” olmak üzere sınıflandırmıĢtır. Bu erkeklik tiplerinden en kritik olanının hegemonik erkeklik olduğunu ve diğer türlerin hegemonik erkeklik çevresinde Ģekillendiğini ortaya koymuĢtur. Hegemonik erkekliğe yaklaĢıldıkça ataerkillikten elde edilen fayda artmaktadır. Suç ortağı erkeklikler ise hegemonik erkekliği kabul edip destek vererek kadınların ötekileĢtirilmelerinden ve ikincil konumda kalmalarından faydalanan gruptur. Suç ortağı erkeklikler egemen erkeklik kurallarına uymasalar bile sessiz kalarak kaba tabirle hegemonik erkeklikler üzerinden geçinir ve elini kirletmeden ataerkil paydan yararlanır. Connell‟a göre kendini “yeni erkek” ya da "eĢitlikçi erkek" olarak tanımlayan, ataerkil iktidara sessiz kalan erkekler toplumun çoğunluğunu oluĢturmaktadır. Suç ortağı erkekliklere iĢbirlikçi erkeklikler de denilmektedir ancak ataerkillikle suç ortaklığı yapan ve bilinçli olarak suça katılan erkekliklere iĢbirlikçi denilmesi hafif kalacağından daha çok suç ortaklığı kavramı tercih edilmektedir (Sancar 2009, Bozok 2011). Marjinal erkeklikler ise ırk, etnisite veya sınıfsal farklılıklar sebebi diğer erkeklik biçimlerine göre ataerkil iktidar karĢısında dezavantajlı bir statüye sahiptirler. Azınlık ve sınıf

(25)

12 altı konumundaki erkekler marjinal erkekler grubuna girmektedir. Erkeklik türleri içerisinde en dezavantajlı grup olan “madun erkeklikler” ise heteroseksüellik dıĢında cinsel yönelimleri sebebiyle erkek egemenliğinin toplumsal ayrıcalıklarından neredeyse hiç yararlanamamaktadır (Bozok 2011).

Connell, sadece erkeklikler kavramını değil aynı zamanda cinsiyet tiplerinin çoğulluğu iddiasını da ortaya koymuĢtur. Farklı erkeklikler ve kadınlıklardan söz ederek bir toplum içinde çok sayıda farklı erkekliğin ve kadınlığın bulunduğuna, bunların birbirini dönüĢtürdüğüne iĢaret etmiĢtir. Diğer taraftan kadınlık ve erkekliğin çeĢitlerini listelemekten ziyade çoklu cinsiyet biçimlerinin iktidar ile olan bağlarını irdelemenin cinsiyet düzenini ve değiĢimini anlamak için daha yararlı olacağını öne sürmüĢtür (Özbay 2010). Toplumdaki kadınlık biçimlerinin inĢası tamamen erkeklere tabi kılınması ile gerçekleĢmiĢtir bu nedenle hegemonik erkeklik düzeyinde bir kadınlık biçimi bulunmamaktadır. Toplumsal iktidar erkeklerin elinde toplandığı için kadınlara diğer kadınlar üzerinde iktidar kurabilecekleri yeterli bir alan bırakılmamıĢ ve erkekler için çok önemli olan tahakküm kurma hissi yumuĢatılmıĢtır. Kadınlar arasındaki Ģiddetin erkeklere oranlara düĢük düzeyde olması bu durumun göstergesidir. Ayrıca iktidar, otorite, baskı, saldırganlık gibi özellikler bir bütün olarak kadınlıkla özdeĢleĢtirilmediğinden öteki üzerinde egemenlik kurmak, öteki kadınlıkları olumsuzlamak veya tabi kılmak için baskı uygulama gibi hegemonik bir biçim kadının inĢasında bulunmamaktadır (Connell 1998). Erkeklik tiplerinden kritik öneme sahip olan hegemonik erkekliğin daha detaylı açıklanması öteki erkeklikleri anlamak açısından yararlı olacaktır.

1.1.4. Hegemonik Erkeklik

EleĢtirel Erkeklik ÇalıĢmaları‟nın Ġkinci Dalga‟sında, doğrudan toplumsal cinsiyet çalıĢmalarının içinde geliĢmemiĢ ancak alana özgü kavramlar ortaya atarak ilerlemeye çalıĢan araĢtırmacılar bulunmaktadır. Daha çok yoksulluk ve neolibralizm üzerine çalıĢmalar yürüten, uzun seneler sendikacılık yapan, Avustralyalı bir sosyolog olan Raewyn Connell erkeklik konusunda literatürde sıklıkla karĢımıza çıkan “hegemonik erkeklik” kavramının çerçevesini oluĢturmuĢtur (Çelik 2016, Günay Erkol 2018). Bu alana katkı sağlayan bir diğer önemli araĢtırmacı Michael Kimmel, sendikal örgütlenmelerden kırsal kalkınmaya kadar farklı alanlarda çalıĢmalar yapmıĢtır. Erkeklik çalıĢmalarını Avrupa‟da yürüterek öne çıkan Jeff

(26)

13 Hearn, sosyal teori ve toplumsal refah üzerine çalıĢmalar yapmıĢtır. Hegemonik erkeklik kavramı, 1980‟li yıllarda üç temel kaynaktan toplanan araĢtırmaların birleĢtirilmesi ile ortaya konulmuĢtur. Bunlar: Kadınların siyasi deneyimleri ve toplumsal cinsiyet hiyerarĢisi üzerine yapılan çalıĢmalar; eĢcinsel erkeklerin siyasi deneyimleri ve baskının kuramsallaĢtırılması; okullarda, iĢ yerlerinde, yerel bölgelerde erkekler ile ilgili deneysel türden yapılan çalıĢmalardır (Carrigan ve ark 1985; akt Connell 2002). Hegemonik erkeklik kavramı ilk kez Avustralya liselerinde sosyal eĢitsizlik üzerine yapılan bir çalıĢmada kullanılmıĢtır (Günay Erkol 2018).

Connell, hegemonya terimini Gramsci‟den ödünç aldığını belirtmekte ve bir erkek grubunun kaba kuvvet kullanarak ya da tehditle baĢka bir grup üzerinde sağladığı egemenliğin hegemonya olmadığını, dinsel öğreti, ücret yapıları, vergilendirme politikalarına vb. kök salan üstünlüğün hegemonya olduğunu vurgulamaktadır. Hegemonik erkeklik kavramının açıklığa kavuĢturulması için doğru bilinen yanlıĢların açıklanması gerekmektedir. Ġlk olarak, hegemonya kavramı doğrudan güce bağlı bir üstünlük değildir ancak hegemonya ve üstünlük sıklıkla birbiri ile örtüĢmektedir. Hegemonik erkeklik kavramının asıl değeri, Ģiddet ve güç değil, erkeklerin kadınlar ve diğer erkekler üzerinde kurdukları hakimiyetin inĢasında ikna ve rıza pratiklerinin bulunmasıdır. Ġkinci olarak hegemonya, mutlak kültürel egemenliğin tamamen ortadan kaldırılması değil ikincil konuma itilmesidir. Bir baĢka ifade ile güçler dengesi içinde kazanılan üstünlüktür. Hegemonik erkeklik, hem erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğini hem de farklı erkeklik grupları arasındaki tahakküm iliĢkilerini anlamaya yönelik kurulmuĢ, dıĢsal ve içsel olarak ikili iĢlevi bulunan bir kavramdır. DıĢsal hegemonya, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu tahakküme gönderme yaparken; içsel hegemonya erkeğin, diğer erkeklikler üzerindeki baskısına iĢaret etmektedir. En genel anlamda hegemonik erkeklik: “İktidarı elinde tutan erkeklerin sahip olduğu erkeklik değer ve yapılarının toplumun geri kalanına, erkeklere ve kadınlara, farklı biçimlerde özendirilerek, zorlanarak, dışlanarak ya da paylaşılarak kabul ettirilmesini sağlayan düzen”dir (Connell 1998, Türk 2008). Erkekler arasındaki farklılıkların toplumsal cinsiyet iliĢkileri açısından olduğu kadar sınıf ve ırk bağlamında da siyasi öneme sahip olduğunu vurgulayan kavram, erkek ve kadınlar arasındaki hiyeraĢinin yanında erkeklerin kendi arasındaki hiyerarĢiye de dikkat çekmektedir (Connell 2002). Bu bağlamda değerlendirildiğinde

(27)

14 hegemonik erkeklik, hem kadınlar hem de diğer erkeklikler üzerinde kurduğu iktidar bakımından hegemoniktir (Cengiz ve ark 2004).

Hegemonik erkeklik için belirlenen bazı kıstaslar bulunmakta, toplumdaki her erkek bu gruba girmemektedir. Hegemonik erkeklik; henüz ergenliğe girmemiĢ erkekler, güçsüz yaĢlı erkekler ya da engelli veya hasta erkekler üzerine kurulmamıĢtır. Hegemonik erkeklik gücün, sağlığın, performansın, eğitimin, deneyimin ve aklın en iyi derecede olduğu orta yaĢ grubunu iĢaret etmektedir (Özbay 2013). Toplumsal süreçler içerisinde idealize edilmiĢ bir erkeklik formu olan hegemonik erkeklik aynı zamanda yasalar, ticari Ģirketler, medya, sendikalar ve ordu gibi ulusal kurumlar tarafından desteklenmekte, meĢru olarak gösterilmekte, bu gruba girebilen erkekler ödüllendirilmektedir (Türk 2008, Sancar 2009).

Hegemonik erkekliği elde tutabilen erkekler çok küçük bir gurubu oluĢtursa da hegemonik erkeklik normatiftir yani olması gerekeni söyler ve erkek olmanın en onurlu halidir (Connell ve Messerschmıdt 2005). Ancak hegemonik erkeklik ideal erkeklik olarak görüldüğünden, bu ideale ulaĢmak için erkek her yolu deneyecektir. Hegemonik erkekliğin zararlı tarafı bu Ģekilde ortaya çıkmakta “amaca ulaĢan her yol mubahtır” anlayıĢı ile hareket eden birçok erkek kendini ispat etmek için gereken pratikleri uygulamakta ancak ulaĢamamaktadır. Erkeğin önünde duran sürekli ulaĢılması hedeflenen imkansız erkek olma durumu erkekte psikolojik, bireysel, hatta toplumsal anlamda tahribat oluĢturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında hegemonik erkeklik idealinin, zincirleme Ģekilde bütün toplumu etkilediği görülmektedir (Kepekçi 2012).

Ġdeal olarak görülen hegemonik erkekliğe ulaĢabilmek için erkeklerden hegemonik kodlara uygun davranıĢ sergilemeleri istenmekte, beklenen Ģekilde ortama uygun hareket etmeyenler “kılıbıklık”, “yumuĢaklık” gibi kadınsılıkla ya da erkekte olmaması gerektiği düĢünülen söylemlerle rencide edilmektedir. Erkekler de bu tür aĢağılayıcı ifadelerin hedefi olmamak için hoĢlanmasalar bile belirlenen kodlara uygun davranıĢlar göstermeye “erkekten beklendiği gibi” davranmaya çalıĢmaktadır. Erkeklerin bir arada olduğu ortamlarda duyguları ile alay edilmesi çok sık karĢılaĢılan bir durum olduğundan (Cengiz ve ark 2004) erkeklerin kendi hemcinsleri ile duygularını açığa vuracak paylaĢımlarda bulunmadıkları ancak yalnız kadınların bulunduğu gruplarda kendilerini daha rahat ifade ettikleri, bir durum

(28)

15 karĢısındaki duygularını belli etmekten kaçınmadıkları görülmektedir. Diğer taraftan erkekler kendi hemcinsleri arasındaki iliĢkilerin samimi ve kalıcı olduğunu inanmakta ve bu durum delikanlılık, harbilik, dobralık gibi sıfatlarla daha da pekiĢtirilmektedir. Aslında delikanlılığı oluĢturan bu unsurlar erkekler arasında hiyerarĢik mekanizmalar oluĢturmaktadır. Bu anlamda hegemonik erkeklik dikey ve toplumsal güç iliĢkileri temeli üzerine kurulmuĢtur (Çakır 2015).

Hegemonik erkeklik farklı sınıflarda ya da farklı aile modelleri içinde iĢleyiĢini değiĢtirebilmektedir. Örneğin yönetici sınıftan bir ailede erkekten beklenen: kariyer baĢarısı, özgüvenin yüksek olması, statünün korunması Ģeklinde kendini gösterirken; iĢçi sınıfı erkeğinin teknolojik bilgisi ya da sahip olduğu bir uzmanlığı bulunmadığından eril üstünlüğünü ailenin geçimini sağlama becerisi üzerinde göstermektedir. Bu Ģekildeki erkeklik stratejilerinin varlığı iĢçi sınıfı erkekliğinin despotizme, sermaye sınıfı erkekliğinin ise liberalizme dayanması demek değildir. Her ikisi de bir çeĢit hegemonik erkekliktir (Sancar 2009). Buna göre her farklı cinsiyet iliĢkileri sisteminde hegemonik konumda olan bir erkeklik bulunmakta ancak bu daima aynı olan, sabitlenmiĢ değil, sürekli değiĢime açık pratikler toplamından oluĢmaktadır (Özbay ve Baliç 2004).

Günümüze kadar dünya genelinde medya organları aracılığıyla tekrar inĢa edilen hegemonik erkeklik 2016 yılında ABD ve Britanya‟da yayınlanan Axe markasının reklamında eleĢtirel bakıĢ açısı ile ele alınmıĢtır. Aynı reklam 2017 yılında Türkiye‟ye uyarlanarak yayınlanmıĢ, reklamda engelli, farklı cinsel yönelimleri bulunan erkekler gibi çeĢitli erkekliklere gönderme yapılmıĢ, iktidar ile erkekliği bağdaĢtıran ve ağlamayı iktidarsızlık olarak gören kültürel anlamlandırma biçimlerini hedef almıĢtır. Nilüfer‟in “Erkekler Ağlamaz” adlı Ģarkısının sözleri değiĢtirilerek hegemonik erkekliği sorgulayan Ģarkı sözleri ile karĢıt bir anlatı oluĢturulmuĢtur. Reklamda hegemonik erkekliğin dıĢladığı farklı erkekler ve onların meslekleri gözler önüne serilerek erkeklere “ağlamaları”, “göz yaĢlarını sevmeleri” gibi çağrılarda bulunulmuĢtur. Axe reklamının youtube üzerinde yayınlanmasından sonra yapılan yorumları inceleyen “Erkekler De Ağlar, Ama… Axe Reklamındaki Hegemonik Erkeklik EleĢtirisinin Yorumlanma Biçimleri” baĢlıklı araĢtırmada, reklamın vermek istediği mesajı hedeflendiği gibi onaylayan izleyicilerin az sayıda olduğu, reklamda dile getirilen karĢı hegemonik telaffuzun hegemonik erkekler

(29)

16 tarafından sindirilerek hegemonik erkekliği tekrardan inĢa etmek için bir avantaja dönüĢtürüldüğü sonucuna ulaĢılmıĢtır (Nas 2017) .

Hegemonik erkeklik kavramına getirilen eleĢtiriler de kavramın güçlü bir zemine oturtulmasına katkı sağlamıĢtır. Demetriou (2001), hegemonik erkeklik kavramının içsel ve dıĢsal hegemonyaya karĢı çekingen kaldığı ve erkeklerin kadınlar üzerindeki dıĢsal egemenliğinin ve erkeklerin diğer erkekler üzerindeki içsel egemenliğinin vurgulanması gerektiği yönünde eleĢtiride bulunmuĢ; cinsiyetin çoğulculuğunu anlamak için tahakküm ve tabiiyet iliĢkilerini kabul etmeden cinsiyeti “alternatif yaĢam tarzları” olarak algılamanın toplumsal cinsiyet teorisine değil “karakter tipolojisi” ne yol açacağını ancak hegemonik erkekliğin hayat boyu kiĢiliğimizdeki ve dıĢ dünyaya karĢı yönelimimizdeki tutarlılığın kaynağı olan “karakter tipolojisi” olmadığını, zamanla kendini yenileyen bir kavram olduğunu ileri sürmüĢtür. Hegemonik erkekliğe yönelik diğer eleĢtirilerde, hegemonik erkekliğin erkekler açısından özcü nitelikler üstlendiği ve “erkeklerin olumsuz özelliklerinden” oluĢmuĢ bir biçimin tarif edildiği, kadın bedenlerinin erkekliği fikrini yani biyolojik olarak kadın özellikleri taĢıyan kiĢilerin erkeklik pratiklerini gösterebilecekleri fikrini ortadan kaldırdığına dikkat çekilmiĢtir (Hearn 1999, Halberstam 1998 akt Günay Erkol 2018).

1.1.5. Erkeklik Bunalımı /Erkeklik Krizi

Modernlik öncesi dönemlerde erkeklerin biyolojik özelliklerine dayandırılarak sürdürülen erkek üstünlüğünün günümüzde giderek azalması, cinsiyetçi iĢ bölümünün yani kadınların yapacağı iĢler ayrımının neredeyse kalmaması, cinsiyet farkı rejiminin meĢruluğunu giderek yitirmesi erkekliğin krizde olduğu gerçeğini gün yüzüne çıkarmaktadır (Maclnnes 1998 akt Sancar 2009). Modern dönemdeki insanların eĢitliği ilkesi, ataerkil dönemdeki erkeğin doğal olarak üstünlüğü ilkesi ile çatıĢmıĢ, feminizmin eĢitlik mücadelesi ile çatıĢma daha da körüklenmiĢtir. Günümüzde erkek üstünlüğünün biyolojik özelliğe dayalı hiçbir yönünün kalmadığı söylenebilir. Bu durum erkeklerin tıpkı “ayaklarının altındaki zeminin kayması” gibi korku ve endiĢe içeren bir hisse kapılmalarına neden olmaktadır (Sancar 2009). Kimmel ve feminist yanlısı “Erkekler ve Erkeklikler Üzerine EleĢtirel ÇalıĢmalar” alanındaki birçok kiĢi için kriz, erkeklere ve elbette kadınlara zarar verdiği üzerine kuruludur. Kriz, çoğunlukla erkeklerin nerede hangi

(30)

17 role göre davranacaklarını bilmeme eksiliğinden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, krizin ortaya çıkması, feminizmin ve kadınların kazanımlarına bir tepki olarak değerlendirilebilir (Karioris 2016).

Toplumsal alanda meydana gelen değiĢimler cinsiyet düzenini de etkilemekte, örneğin kadının iĢ yaĢamına katılması sonucunda erkek, hem iĢ yaĢamında hem aile hayatında egemenliğini kaybetmekte, değiĢime uyum sağlamakta sorun yaĢamaktadır. Henüz çocuk yaĢtan beri inĢa edilen erkekten, bir taraftan kendisinden beklenen rolleri yerine getirmesi, bu sayede erkekliğini yeniden gün yüzüne çıkarma fırsatı yakalarken, bir taraftan da modern yaĢamla ortaya çıkan ancak geleneksel erkeklik beklentileri ile çeliĢen ev iĢleri, çocuk bakımı gibi görevleri yerine getirmesi beklenmektedir. Ayrıca çocukluktan beri kadınsılık göstergesi olduğu için uzak durması gerektiği öğretilen empatik anlayıĢ, hoĢgörü gibi değerleri sergilemesi beklenmektedir. Bu durum erkeklerde gerilime neden olmakta, sorunlu ve bunalımlı erkeklik biçimleri ortaya çıkmaktadır. Erkeklerin bu halleri “erkeklik bunalımı” kavramı ile açıklanabilmektedir (Oktan 2008). Sancar (2009)‟ın Erkeklik: Ġmkansız Ġktidar isimli çalıĢmasındaki katılımcılardan birinin ifadeleri bu durumu açıklamak için yararlı olacaktır:

"Sen çalışıyorsun evin erkeğisin, ben de çalışıyorum, bana bağırmaya hakkın var mı?" diyor. Abi ben sabahleyin gömlek bulamazsam ben bağırmayacak mıyım şimdi eşime....Akşama kadar nerdesin" diyemiycem mi ben? "Ne bağırıyorsun, ya sen kimsin?" diyor. Ya ben senin eşinim, evinin reisiyim ben senin, söz sahibi benim.”

Toplum erkekliği inĢa ederken erkekliğin önemini bireye özümsetmektedir. Bu bilinç ile yetiĢen erkek toplumun kendinden beklediği rolleri yerine getirmesi gerektiğine inanır ve getiremediği durumlarda erkekliği sorgulandığından “erkeklik krizi” meydana gelmektedir. Erkekliğini kaybetmek istemeyen bireyler, erkekliğini yeniden ortaya koymak adına kadına ve çocuğa Ģiddet uygulayabilmektedir. Egemenlik üzerine kurgulanan erkeklik bu Ģekilde en baĢta gelen sorun alanlarından biri olan kadına yönelik Ģiddeti ortaya çıkarmaktadır (AkkuĢ 2018).

Kabul gören ve desteklenen hegemonik erkeklik biçimi daima erkeklerin kadınlardan üstünlüğünü pekiĢtirmekte, aksi taktirde çeĢitli nedenlerle erkeğin üstünlüğünün sarsılması, etkisinin azalması, kadınların ve erkeklerin yapabileceği iĢler, haklar, güçler ve yetkiler ayrımının biyolojik farklılıklara dayandırılmasının

(31)

18 giderek meĢruluğunu yitirmesi erkeklik krizine neden olmaktadır. Ancak erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu kabul eden ve her fırsatta ima eden cinsiyet rejimleri ile erkekliğin yeniden inĢası uzun sürmemektedir (Sancar 2009, Özbay 2013).

1.1.6. Ataerkil Bir Toplumda Erkek Olmaktan Kaynaklı Erkeklik Sorunları Ataerkil sistem; erkeklerin çevresinde kurulan, büyük bölümünü erkeklerin kapladığı fakat içerisinde kadınların da bulunduğu bir alandır. Ataerkil sistemde kural koyucu erkeklerdir ancak ataerkil sistemin içinde olan kadınlar da erkekler tarafından belirlenen kurallara uymak zorundadır. Bu anlamda kadınlar istemeden de olsa sisteme destek verir ve devamlılığa katkıda bulunur (Demren 2001). Bir baĢka ifadeyle ataerkil sistem erkek egemenliğine iĢaret eder, ataerki kelimesi ile anlatılmak istenen yönetimin babanın ya da evin reisi olan erkeğin elinde olmasıdır. Erkeklerin üstün olduğunu savunan bir inanç sistemi olan ataerkil sistem aynı zamanda toplumsal bir yapı ve ideolojidir (Bhasin 2003).

Karabulut (2017) ataerkilliği “Güç ve yönetimin erkeğe bırakıldığı, erkeğin evde söz sahibi olduğu, kadınının ise ev içinde evli ise çocukları ve eşi ile ilgilenen ve eşine bağımlı, bekâr ise babasına bağımlı ve her iki durumda da ev içi rollerini yerine getiren, erkek tarafından temsil edilen bir varlık olarak görüldüğü bir sistem.” olarak özetlemiĢtir. Ataerkil toplumlarda son söz erkeklere aittir bu nedenle erkeklere kadınlardan daha çok değer verilmektedir. Türkiye‟de de ataerkil sistemin izleri hala devam etmekte, çoğunlukla “Evin reisi erkektir.” anlayıĢı kabul görmektedir (Yüksel ve Saner 2016). Bu yönüyle ataerkil sistem, erkek egemenliğini ön plana çıkarırken aynı zamanda erkeklere ulaĢılması mümkün olmayan nitelikler yükleyerek yıkıcı etkilerde bulunmaktadır. Her zaman daha güçlü, baĢarılı, cesur, iktidar sahibi olması, duygularını açığa vurmaması, her soruna çözüm getirmesi, en önemlisi de her alanda kadından daha üstün olması beklenen erkekler; kendilerinden beklenen bu rolleri yerine getirme zorunluluğu hissetmekte, eğer rolleri yerine getirmezse ya da baĢarısız olursa kendisi ile alay edileceği, dıĢlanacağı gibi kaygılar taĢımaktadır (Çelik 2016). Erkekler çoğunlukla kaygınlarında haklı çıkmakta, beklentileri karĢılayamayan erkeğe karĢı çevrenin saygısı azalmaktadır. Yeniden saygınlık kazanabilmek için ek iĢ bulma, çalıĢma saatlerini artırma, daha güçlü görünmek için duyguları bastırma yollarına baĢvuran erkekte bu durum fiziksel ve psikolojik sorunlar yaĢamasına neden olmaktadır (Karabulut 2017). Toplumda

(32)

19 avantaj sahibi olarak görünmelerine rağmen erkekler; toplumsal baskı, damgalanma, potansiyel olarak suçlu görülme gibi sorunlarla karĢılaĢabilmektedir (Haskan Avcı ve ark 2016). Erkeklerin lehine çalıĢan ataerkil sistemin erkeklere tanıdığı üstünlük açıkça görülmekte ancak Türk toplumunda erkek olmanın ve erkekten beklenen rolleri karĢılamanın kolay olmadığı, ataerkilliğin erkeklere zarar verdiği yönündeki düĢünce giderek yaygınlaĢmaktadır (Zeybekoğlu 2010).

GüneĢ (2016), ataerkil toplum yapısının, yaĢamımızı nasıl kuĢattığını ve erkeklerin üzerindeki etkisini günlük hayatın içinden basit bir örnekle somutlaĢtırmaktadır:

“Toplu taşıma araçlarında havalandırma sorunu sıklıkla yaşanır. Bu işi yapması için yardım istenen kişiler erkekler olmaktadır. Erkeğin biyolojik özellikleri nedeniyle kadından daha güçlü olacağı bilgisi bu tercihin nedenidir. Bazı durumlarda, çok sık kullanılmayan kapak zorluk çıkarır ve açılmayabilir. Birkaç denemenin ardından daha güçlü olduğunu düşünen bir erkeğin devreye girerek kapağı açması gibi örnekler yaşanabilir. Bu noktada erkeklik kalıpları hatta erkeklikler devreye girer. Kapağı açamayan erkek açısından durum bir sorun olabilir. Çünkü araç içindeki topluluğun genel beklentisinin, bir erkek olarak kapağı açması olduğu düşüncesi ilk akla gelendir. Bu beklentiyi karşılayamamış olmak, özellikle erkeklik kalıplarıyla ilgili sorunu olmayan bir erkek açısından onur kırıcı olacaktır. Daha da ötesi, bir başka erkeğin bunu başarmış olması bu duyguyu daha da şiddetlendirecektir. O ana kadar kendisinin de desteklediği ya da en azından sorgulamadığı erkeklik kalıpları nedeniyle çevresindekilerin kendisine gülme, alay etme olasılıkları nedeniyle kimseyi suçlama şansına sahip olmadığı için erkeklik açısından kendisini yetersiz hissetmesi kaçınılmazdır. Bireylerin, yetersizlik hissiyle başa çıkmak için kullandığı savunma mekanizmalarını göz önüne alırsak yer yer rasyonel olmaktan çıkılarak kendisi ve çevresine zarar verme noktasına varılabildiği hatırlanmalıdır. Bu durumun, psikolojik veya fiziksel şiddet hatta cinayete kadar varabilen örneklerinin yaşandığı bir gerçektir.”

Goldberg (1992), “The Hazards of Being Male” baĢlıklı kitabında: erkeklerin toplum tarafından yüklenen gereksiz birçok yükün altında kaldığını ve delikanlıyken “erkek” davranıĢı olarak benimsetilenlerle; yetiĢkin olarak erkekten beklenilenler ya da içsel ihtiyaçları ile toplumsal baskılar arasındaki tutarsızlıklar gibi birçok çeliĢkinin içinde bulunduğunu, erkeğin toplumda var olabilmek için duygudan uzak, robot gibi bir yaĢam sürdürdüğünü vurgulamıĢtır. Toplumun erkekten beklentilerini “imkansız yükler” kavramı ile nitelendirerek Ģu Ģekilde sıralamıĢtır: 1)Cinsel kimlik yükü 2) Kinetik yükü 3) Duygu yükü 4) Kahraman imajı yükü 5) Arkadaşlık yükü 6)

(33)

20 Çocuk yetiştirme yükü 7) Kimlik yükü 8) Otorite yükü 9) Ekmek kazanan olma yükü 10) Başarı yükü 11) Kariyer merdiveni yükü 12) Bütünsellik yükü 13) Tekeşlilik yükü 14) Duygusallık yükü 15) Özerklik yükü 16) Sağlık yükü 17) Kendiliğindenlik yükü 18) Öncelik yükü 19) Gelişim yükü.

Daha iyi anlaĢılması için birkaç örnek vermek gerekirse: Erkek, duygularını belli ettiğinde özdenetimden yoksun biri olarak görülürken; duygularını dıĢa vurmadığında ketum, soğuk ve uzak olarak damgalanacaktır. Bu durum duygu yükü olarak tanımlanabilir. Baba konumundaki erkek, çocukların yetiĢtirilmesine aktif bir Ģekilde katılması ve karısı ile çocuk yetiĢtirme felsefesinin çatıĢması durumunda bölücü olarak değerlendirilirken; geri planda kalması ve karısının otorite kurması durumunda ise pasif, ilgisiz bir baba olarak görülecektir. Bu durum da çocuk yetiĢtirme yüküne örnektir. “Ekmek kazanan olma yükü” durumunda ise bir aile babası olması ve rahat yaĢam olanakları sunması durumunda takdir görmeyi bekleyen erkek uzun çalıĢma saatleri ve yorgunluğu sebebi ile ailesine karĢı ihmalkar olduğu Ģikayetleri alacaktır (Goldberg 1992).

Bozok (2011), ataerkil bir toplumda erkek olmanın zor ve tehlikeli olduğunu, erkek olarak doğmanın yetmediğini ve “erkek olmak” gerektiğini, daha da ötesinde bu erkekliği performanslarla kanıtlamak gerektiğini, toplumun beklentisinin bu yönde olduğunu öne sürmüĢtür. Ataerkil bir toplumda erkek olmaktan kaynaklı sorunları; ataerkil bir toplumda duygusal yaĢam, cinsel yaĢam ve bedensel bütünlük olmak üzere üç baĢlık altında incelemiĢtir. Ġlk olarak ataerkil toplum erkeklerin duygularını gizlemesi gerektiğini ve duyguların zayıflık olduğunu vurgulayarak erkekleri duygularına yabancılaĢtırmaktadır. Erkeklere yalnızca öfke, kızgınlık gibi erkekleri güçlü gösteren duygularını belli etmelerine izin verilmektedir. Bu açıdan “erkekler ağlamaz”, “erkekler ağır olur” gibi söylemlerle yetiĢen erkekler sevgililerini gösterememekte, duygularını nasıl ifade edeceklerini bilemez hale gelmektedir. Bu durum hem kendilerine hem de çevrelerine zarar vermekte çünkü kendi duygularını tanımayan erkekler empati kuramamakta, diğerlerinin duygularına karĢı duyarsız kalmaktadır. Bunun sonucunda erkekler; karĢısındakinin duygularını önemsemeyen, onları ezen ya da Ģiddete baĢvuran kimseler haline gelmektedir. Ġkinci önemli sorun ataerkil toplumda cinsel yaĢamdır. Ataerkil toplumda erkekler, cinsel performans endiĢesiyle eĢleri ile içten ve doğal bir birliktelik yaĢayamamaktadır.

Şekil

ġekil 2. Erkeklik Algısına ĠliĢkin MAXMaps grafiği.
ġekil  4.  BoĢanmaya  karar  verme  sürecindeki  deneyimlerine  iliĢkin  MAXMaps  grafiği.
ġekil 5. BoĢanma sürecindeki deneyimlere iliĢkin MAXMaps grafiği.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışan kadın ve erkeklerin aile içi rol ve sorumluluk durumları kök aileleriyle karşılaştırıldığında paylaşımın daha fazla olduğu, ancak ev içi

Gerek dünya üzerindeki pek çok ülkede gerekse ülkemizde varlığını devam ettiren kız çocuklarının erken yaşta evlenmesi sorunu toplumsal yapıda ciddi

30 dk Dış inovasyon ekosisteminin toplumsal cinsiyet perspektifinden ortak analizi.. Küçük

ücretin o gün içerisinde harcanmasından dolayı aldıkları ücret ile ilgili ‘‘ek gelir olarak işime yarıyor’’, ‘‘elimde harçlığım oluyor’’ ifadeleri kadınların

Current et ical and edicolegal perspecti es on electrocon ulsi e t erapy, an effecti e iological treat ent of psyc iatry, at a alcıo lu. Current et ical and edicolegal

Bu çalışmada evlilikleri boyunca şiddet görmüş ve sığınma evinde kalan kadınların şiddetle baş etme yöntemleri ve kadına yönelik şiddet haberlerinin,

A total number of 288 students (155 girls and 133 boys) from various faculties of Akdeniz Uni- versity filled the questionnaire previously prepared for another study and the

Création d’un nouveau mouvement de peinture «Le Groupe du Port»,recherches d’un nouveau langage pictural pour un nou­ veau public.. 1942 Séjour en Anatolie qui