ALI
S U A V İ ’NİIM
Ş A H S İ Y E T İ
Y A Z A N : Y U N U S K Â Z I M K O N İ
A
LTMIŞ d ö rt yıl önce mayısiçinde Çırağın S a ray ı’nı
beş altı yüz Rumeli m u
hacirinin b aşın da basan Ali Sua- vi Efendi 1942 yılının fikir aktü alitesi alm ıştır. H a k k ın d a bir ri sale, birkaç m akale çıktı. A n k a ra R a d y o su n d a ve Ü sküdar Halke- v i ’nde birer ko nferan s verildi. Ş im diye k a d a r resmi ağzın naklettiği ta r z d a k ö tü bir adam diye tanı nan bu “Efendi,, şim di T ü rk ç ü lü ğün b ü y ü k lerin d en biri o la ra k t a k dim edilm ek isteniyor. Biz b u ra da Ali S u a v i’nin şahsiyetini ta rih çi gözü ile değil, psikoloji g ö rü şüyle a y d ın la tm a k istiyoruz.
Ali Suavi C e r ra h p a ş a ’da fakir bir aile m uhitinde doğup büy ü müş, R ü ştiy e tahsili g örm üş, m ü derrislik ve muallimlik, hâkimlik ve talî d e reced e idare m em urlu ğu etmiş, s o n ra sürgün edilmiş ve o radan Paris’e k a ç a ra k uzun yıllar M uhbir adlı gazeteyi ç ık a r
mış bir adamdır. Babası Anado- iu’lu, anası İsta n b u l’ludur. Ali Su avi 1877 Rus bozgunu sırasında İstanbul’da bulunuyordu. 1876 yı
lı üç padişah görmüştü. 1878’de
Moskof ord uları Y eşilk ö y ’de karar gâh kurm uş, Osm anlı saltanatının kalbine öldürücü darbeyi vurmuş tu. Böyle k o r k u n ç bir ânda eski Mektebi Sultani Müdürü Ali Su
avi, k u rtuluşu Murat V ” ın ikin
ci defa ta h ta çıkmasını da bularak h a re k e te geçiyor ve bu çılgınlı ğının cezasını hem en o rac ık ta h a ya tıy la ödüyor.
O nu n bu a y ak lanm asına ne bir ihtilâl, ne de bir ihtilâl b a ş langıcı denemez. Ç ünkü ihtilâl y e ni bir dünya görüşünün devlete mal edilmesi h a re k e tid ir. Yeni'Osm anlı h a re k e ti böyle bir k a ra k te r taşır. Ali Suavi Yeni Osm anlı dünya gö rü şünden apayrı bir dâva gütme- mişti. O n u n için Ali Suavi’yi bi rinci ve ikinci M eşrutiyet’i hazır
lıyan J ö n T ürk h a re k e tin e aykır* veya bu h a re k e ti aşan bir dünya görü şün ü nbaşlangıcı da sayamayız K ü ltü r ve ideal bakım ından Ali Suavi de diğer Tanzimatçılar nevinde bir adamdı. Bu Abdüla ziz devri m ünevverinde m uasırla rını geçen bir fikir harek eti bul m ak istem ek Namık K e m a l’i, Zi ya P a r a ’yı, biraz gölgede b ıra k
m ak g ayretinin eseridir. Hal
buki bu gayret boşunadır. Ç ü n k ü bunlar g e re k yaygın şöhretleri, gerek bir sürü yazıları ile m u a sırları ye m u akkipleri üzerinde canlı tesirle r yapm ış ve ta rih te bu tesiri kabul ve tas d ik e tm iş tir. Ali Suavi’nin ve ö teki T anzi
m a t m ünevverleri gibi bir m ü
nevver olduğunu bize 1870 s e n e sinde P a ris ’ten ayrılması da gös terir. Paris ozaman tarihin k a y d etm ediği bir halk harek etin in m e r kezi olmuştu. Ali Suavi bu h a re k eti uy anık gözlerle t a k i p e d e ceğine Lion’a kaçmış A vrupa için
ı 1
bir asırlık eskiliği olan H ukuk u B e ş e r’ci idealine hizm et etm 'şti. Eğer Ali Suavi de muasırlarını
geçen bir uyanıklık, o n lard a n
b a ş k a bir seziş olsa idi Paris k o mün hareketini anlam ıya ç a lışm a
sı gerekirdi. Şuhâlde Ali Suavi’
nin ö teki yeni O sm anlIlardan farkı nedir? Bana öyle geliyor ki hissî hayatıheyecanlı, ilcaî, harisicah ol duğu gibi zihnî hayatı da dağınık ve savruk olan bu adamın öteki lerden farkı halk çocuğu olmasıy dı ve bir tü rlü halk ç ocu kluğ un dan kurtulam am asıdır.
Babayani bir halk adamı. H alk ta n yetişip paşalığa erişen ve p a şalığın icaplarıyla yaşıyanlar ve paşa çocuğu beyler, bu yeni O s m anlIlar h a re k e tin i yapm ış ve bunları Mısırlı bir p ren s himaye etm işti. Ali Suavi böyle bir mu h itten gelm iyor, tam am iyle halk ta b a k a sın d a n çıkıyordu. Onun için y ü k s e k t a b a k a y a mensup, refahlı aile çocukları olan arkadaşları ta rafından sevilmesine, anlaşılm ası na, sivrilmesine im kân olamazdı. Bir halk çocuğu bizim c e m iy e ti mizde hele o asırda sınıfını inkâr
etm edikçe, bir bey, bir paşa ol
madıkça a rk a plânda kalm ıya
Ali S uav i .
m ahkûm du. İşte Ali S u a v i’yi bu “ k a d e r „ ’i kem iriyordu. O nun için birşeyler yapm ak ve n eticesi ölüm de olsa atılm ak, p a rla m a k lâ zımdı. Böyle adamİar m uvaffak olurlarsa ve h a re k e tle ri içtimai m uhitin buna elverişli, ânına r a s t
la rs a büyük bir ihtilâlci inkılâpçı olabilirler. Halbuki Ali Suavi halk adamı hüviyetinde halkçılık id e alini duyamadığı gibi ozam anki İstanbul sosyetesi de böyle a ş a ğ ı dan y uk a rıya doğru bir halk h a r e k e tin e elverişli değildi. O nun için Ali Suavi ihtirasının a te ş in de y a n m ıya ö n c e d en m ahkûm bu
lunuyordu. O halkdandı, fa k a t
halkçı değildi. O k a d a r ki p a y i tahtına girilmiş devletin k u r tu lu şunu sadece h ü k ü m d ar d e ğ iş tir
m e k te buluyordu. Halbuki Os-
manlı saltanatının bir paşası oldu ğu hâlde ta m bir halkçı idealist olan Mustafa K e m a l’e g e lin c e; o, payitah tı işgal edilmiş olan dev letin k u rtu lu ş u n u değil, milletin k u rtu lu şun u istiyor ve bu h a ysi yetle k öh n e de v le t gemisinin b a tışına, yenisini k u rac a k bir azim ve iman gücüyle kayıtsız b a k ı yordu. Murat V ’ın sarayının pençe sinden bir p a şadan yediği d a y a k la Ali Suavi’nin ölmesi onun bir ihtilâlci, inkılâpçı olmayıp, s a d e ce bir taklibi hükûm etçi olduğu nu h a b e r v e rm e k te d ir. L ir an için Ali Suavi’nin ha re k e tin d e m uvaf
fak olduğunu düşünelim, ne
ALİ S U A V İ’NİN Ş A H S İY E Tİ 7 ’nci Bayfadan:
p a c a k tı? Devlet idaresinde d e n e n memiş ve yeni bir d e v le t k u ru cu zihniyetinde de olmıyan Ali
Sua-ri’nin Osm anlı tarih in i dolduran k a b ak çı M ustafa’lar, Alem dar Mus-
afalar gibi bir m ü d d et bocala-
Irktan sonra s a h n e d e n kanlı bir lıatıra ile çekilm esi m u k ad d e rd i. Çünkü ne ordu, ne bürokrasi, ne İstanbul, n e t a ş r a bu şöhretsiz, bu tecrübesiz sadırazam ı tutmıya- c ak ve yıkılıp g id e c e k ti. O n u n
Türkçülüğüne gelince biliyoruz
ki iki türlü T ürkçülük v a r d ı :
ro m a n tik T ürkçü lük , realist
T ürkçülüğe ta k a a d d ü m eder
ve onu hazırlar. Bu T ürk ç ü lü ğ ü n başında biz A h m e t V e fik , Sü ley m an p aşaları tan ıyo ruz. Bu T ü r k çülerin y anında bir de Ali Suavi Efendi’nin bulunması m üm kü nd ür.
F a k a t ,0nun T ürkçülüğünün realist T ü r k ç ü lü k le bir ilgisi y o k tu r. O da öteki ro m a n tik le r gibi
bir T ü rkçüdür. Ç ü n k ü realist
T ü rk ç ü lü k , halkçılık m adalyasının öteki tarafıdır. Bir kavis içinden b a kılırsa m u k aa r, dıştan bakılırsa mu* h a dd e p görüldüğü gibi inkılabımıza dışından b a k a n la r a halkçılık, içten b ak anlara T ü rk ç ü lü k şe k lin d e g ö rü n en bir ve aynı şeydir. R e a lis t T ü rk ç ü lü k T ü rk ü m utlak siyasî ik tid a r ile teçhiz e tm e k dem e k tir. Bu da “ h â k im iy e t b ilâ k a y d ü ş a rt T ü rk ü n d ü r, düsturuyla ifade o lu nabilir. ileri nasyonalizm siyasî
ik tid ar dâvasıdır. Ali Suavi’nin
ise böyle bir anlayışla alâkası y o k tur. Biz bu re a list Türkçülüğü yi- de A t a t ü r k ’te görüyoruz. A ta tü r k ise Ali S u av i’den değil, büyük r o m an tik T ürkçülerden m üphem ol m uştu. Ali Suavi bu m em leketin siyasî k a rış ık lık la r ve buhranlar d ev rin d e şuursuz bir h a m le d e n b a ş k a birşey değildir. Ali Suavi ne için m uv affak olam ıyorum , m uv affak olmak için ne y a p m a lıyım ? diye nefsine s o rm u ş ve ü zerinde uzun uzun d üşünm ü ş ol saydı, Ç ırağ an S arayı v a k a s ı gibi gayrı ciddî bir iş yapm ıyacak tı bir ân için onda m uasırlarının z ih n iy e tini aşan bir seziş olsaydı, y a p a cağı şey aksiyondan vazgeçm ek, k ü tü p h a n e s in e k a p a n m a k ve b ü yük yarını yazılarıyla, dersleriyle
hazırlam ak olurdu. İş e an cak o
tak d ird e Ali Suavi, bu sâkin h a y atın olgun eserleriyle inkilâp ta
rihimizin, en büyük siması o la
bilirdi.
Yunus Kâzım KÖNİ.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi