• Sonuç bulunamadı

21. yüzyılda ailede din eğitimine meydan okumalar ve çözüm yolları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "21. yüzyılda ailede din eğitimine meydan okumalar ve çözüm yolları"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

* Bu bildiri Bilal Yorulmaz, “Medyadaki Dini Faaliyetler ve Sorunlar”, Mustafa Köylü (Ed.) Türkiye’de Din Eğitimi ve Sorunları içinde DEM Yayınları, İstanbul 2018’den istifade edilerek hazırlanmıştır.

** Marmara Üniversitesi, İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği, Doç. Dr., bilal.yorulmaz@gmail.com

Meydan Okumalar ve Çözüm Yolları

*

Bilal Yorulmaz

**

Özet

Aile kurumunun geleceği hakkında araştırmacılar birçok tahminde bulunmaktadırlar. Bu tahminlere göre aile kurumu varlığını sürdürecek olsa bile aile yapısında marjinal değişiklikler olacaktır. Aile kurumunun geleceği ile ilgili tahminler yakın gelecekte gerçeğe dönüşecek gibi görünmektedir. Bu tehditlere karşı yapılacak mücadele ise günümüzdedir. Bu tahminlerin güçlü bir şekilde gerçeğe dönüşmesini engellemek için hem günümüzde hem de yakın gelecekte aile kurumuna en büyük etkide bulunan medyaya karşı tedbir alınmalıdır.

Modern toplumda medya ailede anne babanın yanında üçüncü bir ebeveyn olarak konumlanmaktadır. Yoğun şekilde kullanılan medya; çocukların ev ödevlerine, ailenin nitelikli beraberliğine, ailede yapılacak din ve değerler eğitimi uygulamalarına, kitap okumaya, oyun oynamaya ayrılacak zamanı ya azaltmakta ya da tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bu durum da ailede ve okulda verilmek istenen din ve değerler eğitimini engelleyici bir etki ortaya çıkarmaktadır.

Televizyonun yoğun kullanımı bile ailede verilecek değerler eğitimi için güçleştirici bir etkiye sahipken televizyon programlarının içeriği incelendiğinde daha büyük tehlikeler göze çarpmaktadır. Çocuklar televizyon sebebiyle yoğun bir şekilde cinsellik ve şiddet görüntülerine maruz kalmaktadırlar. Televizyonda sıklıkla cinsel içeriğe maruz kalan gençler cinselliği gözlerinde büyütmekte ve evlilik öncesi cinsel ilişkiye daha kolay ikna olmaktadırlar. Televizyonda şiddet görüntülerine maruz kalma ise şiddeti modelleme, korku ve kaygının artması, şiddete karşı duyarsızlaşma ve daha fazla şiddet görme arzusuna neden olmaktadır.

İnternet kullanıcılarının büyük bir kısmı interneti sosyal medyaya erişmek için kullanmaktadır. Sosyal medyanın dindar insanlar açısından en büyük tehlikesi gösterişçi dindarlıktır. Sosyal medyanın özü paylaşmaya dayalıdır. Paylaşılan yazı ya da fotoğraf ise üç tür tepki beklenilerek paylaşılır. Bunlar beğenme, yorum yapma ve paylaşma’dır. Dolayısıyla din söz konusu olduğunda, sosyal medyanın özü dindarı gösteriş yapmaya yöneltir. Dua, kandil ve bayram tebrikleri yerini namaz, umre, hac selfilerine bırakır. Kişi çocuğunun ilk namazını, ilk örtünmesini, ilk hatmini, kendi kıldığı namazı, tavafını, sa’yini, okuduğu duayı paylaşmaya başladığın-da artık dinbaşladığın-darlık sınırlarını çoktan aşmış gösterişçi dinbaşladığın-darlığa, belki de başladığın-daha özel tabiriyle sosyal medya dinbaşladığın-darlığına adım atmıştır. Online dijital oyunlar ise ailede din eğitimi açısından çok daha büyük tehditler barındırmaktadır. Yapılan araştırmalar dijital oyun-larda yer alan cinsellik ve şiddet unsurlarının uygulama ve tekrara imkan tanıması sayesinde televizyon ve sinemadan çok daha etkili olduğunu ortaya koymuştur. Örneğin dijital oyun kullanıcıları islamofobik bir oyunda bir ABD askeri ile özdeşleşmekte, te-rörist olarak gördüğü Müslümanları öldürmekte, planlamadan eyleme kadar bütün aşamaları bizzat tecrübe etmekte, bu eylemi defalarca kez tekrarlamakta ve Müslüman öldürdükçe puan kazanmaktadır.

(2)

Giriş

Medya alanında çalışan kişiler genellikle medyanın olumsuz etkileri ile ilgili eleştiriler söz konusu olduğunda “Medya bir eğitim değil eğlence aracıdır.” şeklinde savunma yo-lunu seçmektedirler. Elbette ki bunda haklılık payı vardır. Medyanın çoğunlukla amacı eğlenceli içerikler üreterek ekonomik fayda elde etmektir. Fakat bu durum medyanın eğitici/öğretici fonksiyonunu ortadan kaldırmamaktadır. Medyayı kullanan insanlar, farkında olsalar da olmasalar da medyadan bir şeyler öğrenirler (Cortés, 2005: 55). Cortes, medyanın verdiği eğitimin beş farklı yola dayandığını ifade etmektedir. Bun-lar bilgi vermek, düşünmeyi şekillendirmek, değerleri yaymak, beklentileri oluşturmak ya da güçlendirmek ve davranış modelleri sunmaktır (Cortés, 2005: 55). Medyanın ilk göze çarpan özelliği yoğun bir bilgi kaynağı olmasıdır. İkinci olarak medya sadece bilgi vermez aynı zamanda bu bilgiyi nasıl yorumlayacağımıza da etki eder. Medyanın olay-ları ele alış tarzı bir süre sonra kullanıcıolay-larının düşünme şekillerini de etkiler. Medyanın üçüncü eğitme yöntemi değerleri yaymaktır. Burada medya hangi değerlerin toplum-da üstün tutulacağına, hangi değerlerin geri plantoplum-da bırakılacağına karar verir. Medya-nın dördüncü eğitim metodu beklenti oluşturmadır. Medya çeşitli prototipleri sık sık kullanarak toplumda benzer beklentilerin oluşmasını sağlar.

Medyanın son ve en güçlü eğitim yolu ise davranış modelleri üretmesidir. Sosyal öğ-renme teorisine göre insanlar model alarak öğrenirler. Medya da karizmatik karakterler çizerek bu karakterlere ait davranışların toplum tarafından model alınmasını sağlar. Medyanın büyülü dünyası ürettiği modelleri o kadar karizmatik gösterir ki insanlar bu karakterleri örnek almaktan geri duramazlar.

Görüldüğü üzere medya sadece bir eğlence aracı değildir. Okul eğitimini bile gölgede bırakabilecek güçte bir yaygın eğitim ve zaman-mekan sınırlarını aşan bir sosyalizas-yon aracıdır (Arslan, 2019: 9).

Medyanın bu eğitici özellikleri ve aile üyeleri tarafından yoğun bir şekilde kullanımı günümüz toplumunda medyayı anne babadan daha etkili bir ebeveyn konumuna getirmiştir. Modern toplumda ebeveynlerin eğitme, öğretme, kültürü aktarma rolleri medya tarafından üstlenilmiştir. Medyayı yoğun bir şekilde kullanan aileleri “medya ebeveynli aileler” olarak adlandırmak da mümkündür.

Ebeveynlik rolünü medyaya teslim etmemiş kişileri ise çetin bir mücadele beklemek-tedir. Çünkü medya ile ailede verilen din eğitimi arasındaki ilişki kumsalda kumdan kaleler yapmaya benzemektedir. Bir heykeltıraş kumsalda görenlerde hayranlık

(3)

uyan-dıracak kumdan kaleler yapmaktadır. Eserini bitirip hayranlıkla izlerken bir dalganın kaleyi yerle bir ettiğini görür. Bir kale daha yapar ama bu kalenin de akıbeti diğerinden farklı değildir. Heykeltıraş bu şekilde bir ömür boyu yapboz döngüsünün içerisine girer. Hâlbuki kalenin etrafına bir set çekebilse yıkılmasını engelleyebilecektir. Din ve değer-ler eğitimcisi olarak anne babanın da bu heykeltıraştan farkı yoktur. Ebeveyn, aylarca çocuğuna bir değeri kazandırabilmek için çabalar. Çocuk tam o değeri içselleştirmeye başlamışken bir film, bir TV programı, bir haber ya da bir bilgisayar oyunu o değerle çe-lişen davranışlar geliştirmesine sebep olur. Ebeveyn eğitime yeniden başlar ve yeniden medya tarafından bozucu etkiye maruz kalır. Bu kısır döngüyü kıracak set ise medya okuryazarlığı ve ailede alınacak bazı tedbirlerdir (Yorulmaz, 2017).

Bu bildiride medya platformları içerisinde özellikle çocuklar tarafından yoğun bir kul-lanıma sahip olan televizyon, internet, sosyal medya ve dijital oyunlar ele alınacaktır.

Televizyon

Televizyon öyle büyük bir sosyal ihtiyaç olarak algılanmaktadır ki evlerin vazgeçilmez demirbaşlarından biri konumuna yükselmiştir. Ülkemizde bulunan evlerin %60,8’inde bir, %31’inde iki ve % 8,2’sinde üçten fazla televizyon cihazı bulunmaktadır. Dolayısıyla sadece salonun değil mutfağın, oturma odasının, yatak odasının bile alanı televizyon tarafından işgal edilmiştir. RTÜK’ün 2012 yılında yaptığı araştırmaya göre ortalama ola-rak Türkiye’de günlük hafta içi 3 saat 34 dakika hafta sonu 3 saat 45 dakika televizyon izlenmektedir. En çok izlenilen saatler ise ailece nitelikli beraberlik sağlamaya en uygun olan 18:00-21:00 saatleridir (RTÜK, 2018: 14/40).

Televizyonun –ve diğer medya platformlarının- bu denli yoğun kullanımı başlı başına bir problemdir. Çünkü yoğun şekilde kullanılan medya; çocukların ev ödevlerine, ai-lenin nitelikli beraberliğine, ailede yapılacak din ve değerler eğitimi uygulamalarına, kitap okumaya, oyun oynamaya ayrılacak zamanı ya azaltmakta ya da tamamen or-tadan kaldırmaktadır. Bu durum da ailede ve okulda verilmek istenen din ve değerler eğitimini engelleyici bir etki ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca George Gerbner’in Yetiştirme

Kuramı’na göre sık televizyon izleyen insanlar zaman geçtikçe televizyonda

tekrarla-nan mesaj ve değerlerin etkilediği bir dünya görüşüne sahip olmaktadırlar (Üstündağ, 2017: 6). Bu durum izleme süresi kadar, televizyonun içeriğinin de önem arz ettiğini ortaya koymaktadır. Televizyon programlarının içeriğine bakıldığında ise cinsellik ve şiddet dikkat çekmektedir.

(4)

Cinsellik

Yurtdışında yapılan bir araştırmaya göre her yıl doğrudan veya dolaylı olarak cinselliği çağrıştıran 20 bin görüntü ekranlara gelmektedir (Bahadır, 2005: 47). Türkiye için böyle bir çalışma yapılmamış olmasına rağmen benzer sonuçların çıkacağı öngörülmektedir. Nitekim 2016 yılında RTÜK’e gelen şikâyetlerin çoğu “genel ahlak, manevi değerler ve ailenin korunması ilkesine aykırılık” sebebiyle yapılmıştır (RTÜK, 2017: 5). Ülkemizde-ki birçok televizyon programında uygunsuz giyim kuşam, argo sözler, cinsel çağrışım yapmak üzere tasarlanmış cümleler, cinsel ilişkiyi çağrıştıracak semboller, konuşmalar vasıtasıyla çeşitli şekillerde cinselliğin sık sık vurgulandığı görülmektedir. Haber prog-ramları, kadın programları ve yarışmalarda bile yer alan cinsellik en büyük etkiyi dizi-lerle oluşturmaktadır.

Diziler bazen eşleri aldatma, tecavüz, evlilik öncesi cinsel ilişki gibi durumları haklı ve olması gereken bir durummuş gibi yansıtmaktadır (Yazıcı, 2016: 159). Bu durum da toplumsal değerlerin yıpranmasına neden olmaktadır. Cinsel içerikli görüntüler ve çar-pık ilişkiler vefa, sadakat, sevgi, saygı, insan onuru gibi temel değerlerin yanı sıra Türk toplumuna has toplumsal ve ailevi değerleri de gözden düşürmektedir. Televizyon programlarının etkisi ile çocuklar ve gençler, bu değerlerden uzaklaşmakta ve aileleri ile çatışmaya düşmektedirler (Yorulmaz, 2017: 125).

Televizyonda yoğun şekilde karşılaşılan cinsellikle ilgili söz, görüntü ve eylemlerin gençler üzerindeki etkisi ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalara göre televizyonda sıklıkla cinsel içeriğe maruz kalan gençler cinselliği gözlerinde büyüt-mekte ve evlilik öncesi cinsel ilişkiye daha kolay ikna olmaktadırlar (Escobar-Chaves, ve diğerleri, 2005: 320). Ayrıca gençler ne kadar çok cinsel içeriğe maruz kalmışsa o ka-dar erken yaşta cinsel ilişkiye girme ihtimali bulunmaktadır (Collins, ve diğerleri, 2004: 280). Bu durum AIDS gibi cinsel yollarla bulaşan hastalıklar ya da evlilik öncesi hamile-lik gibi istenmeyen durumların ortaya çıkmasına da neden olmaktadır.

Taciz, tecavüz, evlilik öncesi cinsel ilişki ve gebelik gibi aşırı durumlara sebebiyet ver-mese bile cinsellik içeren sahneler, din eğitiminin önündeki en önemli engellerden biri olmaktadır. İmam Gazali’ye göre İnsanda üç temel kuvve (potansiyel güç) vardır. Bunlar kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliyedir. İnsan şahsiyetinin dengede ol-ması için bu üç kuvvenin dengede tutulol-ması gerekmektedir. Kuvve-i şeheviyenin den-ge noktası “iffet”, kuvve-i gadabiyenin denden-ge noktası “şecaat”, kuvve-i akliyenin denden-ge

(5)

noktası da “hikmet”tir (Çamdibi, 2008: 158-197). Bu kuvveler dengede tutulamadığı zaman insanın şahsiyet dengesi/fıtratı bozulmakta ve din eğitimi zorlaşmaktadır. Cin-sellik temalı kelime, sembol, görüntü ve eylemler insandaki kuvve-i şeheviyeyi aşırı şe-kilde uyarmakta ve denge noktasından saptırmaktadır. Dolayısıyla bu mesajlar kişinin din eğitiminden istifadesini zorlaştırmaktadır (Yorulmaz, 2015: 216). İnsan şahsiyetinin dengede olması için bir diğer şart kuvve-i gadabiye’nin dengede olmasıdır. Dolayısıyla cinsellik kadar şiddet öğelerine maruz kalmak da çeşitli problemlere sebep olmaktadır.

Şiddet

ABD’de yapılmış olan bir araştırmaya göre ilkokulu bitirene kadar çocuklar 20 bini ölüm olmak üzere 80 bin şiddet içerikli program izlemektedir. 18 yaşına gelene kadar bu sayı, ortalama olarak 200 bine ulaşmaktadır (Bahadır, 2005: 53). Ayrancı ve arkadaşları ta-rafından ülkemizde 2004 yılında yapılan bir araştırmada beş farklı özel TV kanalında hafta içi 16.00-21.30, hafta sonu 09.00-21.30 saatleri arasında rastgele seçilmiş filmler araştırmacılar tarafından eğitilen çalışma ekibi tarafından izlenmiştir. İzlenilen filmle-rin ortalama süresi 5600 saniye ve şiddet oranı %33.1 (1851.3 sn) olarak bulunmuştur. Bunlar içerisinde vurma, dövme, yaralama ve öldürme şeklindeki fiziksel şiddet %13,8; azar, eleştiri, küfür şeklinde sunulan sözel şiddet %10,9; korkutma, tehdit, endişe ile ifa-de edilen psikolojik şidifa-det ise % 8,4 oranında yer bulmuştur (Ayrancı, Köşgeroğlu, & Günay, 2004: 136). Görüldüğü üzere televizyonun en çok izlendiği zaman dilimlerinin üçte birinde şiddet öğeleri yer almakta ve televizyon izlerken şiddet sahnelerinden uzak durmak neredeyse imkânsız görünmektedir. Şiddet unsurları sadece yetişkinlere yöne-lik programlarda değil, çocuklara yöneyöne-lik yayınlarda da yoğun bir şekilde yer almaktadır. Ülkemizde yapılan başka bir araştırmaya göre de çeşitli çocuk televizyonlarında yayınla-nan çizgi filmlerin %71,43’ünde şiddet yer almaktadır (Özgür Özen, 2017: 89).

Yapılan çalışmalar televizyonda maruz kalınan şiddet sahnelerinin üç tür etkisinin bu-lunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlardan ilki izlenen şiddet görüntülerinin modellen-mesidir. 1961’de Albert Bandura tarafından yapılan deneysel çalışmalar şiddet görün-tülerinin çocuklar üzerindeki modelleme etkisini ortaya koymuştur (Adak, 2004: 32). Bandura’nın çalışmaları televizyonda şahit olunan şiddetin çocukları şiddete sevk ede-bileceğini göstermektedir. Nitekim buna örnek olabilecek bazı üzücü olaylar yaşanmış-tır. Ülkemizde dört yaşında bir çocuk altı aylık kardeşini çizgi filmde gördüğü şekilde

(6)

bıçaklayarak öldürmüştür. Özel bir yurtta kalan 8-12 yaş arası çocuklar ise izledikleri mafya dizisinden etkilenerek çete oluşturmuş ve arkadaşlarını haraca bağlamaya çalış-mışlardır (Bahadır, 2005: 55).

Şiddet sahnelerine şahit olmanın ikinci tür etkisi içine kapanık, pasif kişilerin daha da korkmalarına ve içine kapanmalarına, kaygı ve endişelerinin artmasına sebep olması-dır. Çünkü saldırgan kişiler kendilerini katille ya da şiddeti uygulayan kişi ile özdeşleş-tirir ve onun elde ettiği hazzı yaşamak ister. Pasif kişiler ise, kendilerini maktulle ya da şiddete uğrayan kişi ile özdeşleştirir ve onun çektiği acıları hisseder. Bu durum dünya-yı yaşanılmaz, tekin olmayan, acılarla dolu bir yer olarak algılamasına ve kaygı, korku ve stresinin artmasına sebep olur (Yorulmaz, 2017: 123). Yurtdışında kadınlar üzerin-de yapılan üzerin-deneysel bir çalışmada kadınlara yönelik şidüzerin-det sahnelerinin izleyicilerüzerin-de kurbanla empati kurma, korku ve çaresizlik hissine yol açtığı ortaya çıkmıştır (Reid & Finchilescu, 2006: 407).

Şiddet görüntülerinin üçüncü tür etkisi ise, şiddete karşı duyarsızlaştırmadır. Yapılan bilimsel çalışmalar şiddet görüntülerine maruz kalan kişilerin bir süre sonra şiddeti vicdanlarında normalleştirmeye ve duyarsızlaşmaya başladıklarını göstermiştir (Krahe, Möller, Felber, & Berger, 2011: 4); (Anderson & Berkowitz, 2003: 81). RTÜK tarafından yapılan Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırmasında katılımcılara televizyonda hangi tür görüntülerden rahatsız oldukları sorulmuştur. Katılımcıların %16,5’i reklamların uzun sürmesi ve sık olmasından rahatsızlık duyduklarını belirtirken, %4,3’ü küfürlü, argo konuşmalardan, %2’si aile kavgalarından, %2’si çocuğa şiddetten, %1,2’si cinayet görüntülerinden rahatsız olduğunu ifade etmiştir. Görüldüğü üzere insanlar izleye iz-leye insan onuruna aykırı olan ve rahatsız olmaları gereken durumları kanıksar hale gelmişlerdir (Yazıcı, 2016: 156). Medya kanalıyla pompalan şiddet bir süre sonra olağan hale gelmektedir. Olağan hale gelen bu görüntülerin tepki toplayabilmesi için şiddetin dozunun artması gerekmektedir. Dolayısıyla şiddet gösterisi şiddetin dozunu artıran bir süreci tetiklemektedir (Demirel & Uluç, 2017: 71).

Sonuçta şiddetin üç tür etkisi de din ve değerler eğitimi açısından problemler doğur-maktadır. Şiddetin modellenmesi ve şiddete karşı duyarsızlaşma durumunda kişi insan onuru, insan hayatına saygı, dostluk, sevgi, saygı gibi temel değerlerden uzaklaşmak-tadır. Şiddet sonucu içine kapanıp, korku ve kaygı geliştirdiğinde de diğer insanlarla sağlıklı bir şekilde sosyalleşip değerleri kazanacağı ortamı kaybetmekte, kendi prob-lemlerine odaklandığı için olumlu sosyal davranışlar geliştirememektedir.

(7)

İnternet

İnternet, televizyondan daha popüler bir platform olma yolunda ilerlemektedir. Ülkemiz-de 2006 yılında günlük ortalama 5 saat 8 dakika televizyon izlenirken 2018 yılında bu süre 3 saat 34 dakikaya düşmüştür (RTÜK, 2018: 26). Özellikle gençler arasında televizyon izle-me oranı azalırken internette zaman geçirizle-me süresi artmaktadır. Bu durum internet üze-rinde gelecekte daha fazla çalışmalar yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. İnternet denilince akla sosyal medyadan web sitelerine, dijital online oyunlardan blog sayfalarına kadar çok çeşitli mecralar gelmektedir. Fakat bu mecraların her biri hakkında değerlendir-me yapmak bu çalışmanın sınırlarını aşmaktadır. Bu nedenle bu bölümde internetin en sık kullanılan platformları olan sosyal medya ve dijital oyunlar ele alınacaktır.

Fakat genel olarak internet kullanımı ile ilgili ciddi problemler de bulunmaktadır. Bu problemlere işaret etmek çalışmanın bütünlüğü açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle sosyal medya ve dijital oyunlar konusuna geçmeden önce genel bir değer-lendirme yapılacaktır. Öncelikle cinsellik ve şiddet gibi televizyon açısından ele alınan problemlerin internet söz konusu olduğunda çok daha yıkıcı bir mahiyet arz ettiğini belirtmek gerekmektedir. Televizyonda RTÜK sayesinde cinsellik ve şiddetin kullanı-mında belirli bir denetim sağlanabilirken, internette böyle bir denetim söz konusu ola-mamaktadır. 2006 yılında dünya çapında yapılan bir araştırmaya göre internette 4,2 milyon pornografik web sitesi bulunmaktadır. Bu oran tüm web sitelerinin %12’sine te-kabül etmektedir. İnternet kullanıcılarının %42,7’si pornografik içeriğe erişmektedir. İn-ternette pornografik içeriğe maruz kalmanın ortalama yaşı 11’dir ve her 7 gençten biri internet üzerinden cinsel tacize uğramaktadır (Internet Pornography Statistics, 2018). 8-16 yaş arası on çocuktan dokuzu pornografik siteleri ziyaret etmektedir (Turanalp, 2016: 119). Ülkemizde ise internet aramalarının %69’u müstehcen terimler içermekte-dir ve Türkiye pornografiye ilgide dünya üçüncüsüdür (Gürsu, 2016: 820). Görüldüğü üzere televizyonda cinsel içerikle sınırlı ölçüde karşılaşma durumu varken, internet ile pornografik içeriğe bile ulaşmak çok kolay ve yaygındır. Ayrıca pornografik içeriğe ma-ruz kalma süresi de kullanıcının inisiyatifindedir.

Aynı durum şiddet için de geçerlidir. Televizyonda şiddet belirli sınırlılıklarla verilebilirken internette şiddetin pornografik sunumuna ulaşmak mümkündür. İnternet üzerinden en ince detaylarına kadar adam öldürme, tecavüz, el, kol gibi uzuvların kesilmesi, insan ve hayvanlara yapılan çeşitli işkenceler hiçbir sansüre uğramadan yayınlanabilmektedir. Bu görüntüler de elbette maruz kalan kişilerde travmatik sonuçlar doğurmaktadır.

(8)

İnternetin genel olarak ortaya çıkardığı diğer problemler; yanlış bilgilere ulaşma, suç işleme yollarını öğrenme; gizli bilgilere ulaşma, mahremiyet ihlali, zaman israfı, bağım-lılık ve asosyalleşme şeklinde özetlenebilir (Turanalp, 2016: 114).

Sosyal Medya

İnternet kullanıcılarının büyük bir kısmı interneti sosyal medyaya erişmek için kullan-maktadır. Sosyal medya platformları her türlü sosyo ekonomik ve sosyo kültürel teme-le sahip insana ulaşabilmektedir. Örneğin dindar olup olmamak sosyal medya kulla-nımını etkilememektedir. İlahiyat fakültesi öğrencileri (Bodur & Korkmaz, 2017: 341) (Cevherli & Şantepe, 2016: 129), DKAB bölümü öğrencileri (Polat & Eren, 2013: 119) ve imam hatip lisesi öğrencileri (Solmaz, 2017: 91) üzerinde yapılan çalışmalar dindar olup olmamanın sosyal medya kullanımını etkilemediğini, dindarların da sosyal med-yayı yoğun bir şekilde kullandıklarını ortaya koymuştur.

Sosyal medyanın dindar insanlar açısından en büyük tehlikesi gösterişçi dindarlıktır. Ej-der Okumuş’a göre gösterişçi dindarlık dünyaya dair arzu ve isteklerine kavuşmak uğ-runa, insanların nezdinde bir makam veya konum elde etmek amacıyla kulluğa ilişkin ibâdet ve eylemleri insanlara göstermek; başka bir deyişle dinî fiil ve amelleri kullana-rak insanlar katında bir mevki elde etmeye çalışmaktır. Gösterişçi dindarlıkta Allah için sergilenmesi gereken davranışlar kul görsün, takdir etsin diye sergilenir ve mükâfatı da insanlardan beklenir (Okumuş, 2006: 25).

McLuhan ve Postman’ın aracın mesaj olduğu ve mesajı iletirken kendi özünü de dayat-tığı şeklindeki yaklaşımı sosyal medya söz konusu olduğunda daha net anlaşılmaktadır. Sosyal medyanın özü paylaşmaya dayalıdır. Paylaşılan yazı ya da fotoğraf ise üç tür tepki beklenilerek paylaşılır. Bunlar beğenme, yorum yapma ve paylaşmadır. Dolayısıyla din söz konusu olduğunda, sosyal medyanın özü dindarı gösteriş yapmaya yöneltir. Dua, kandil ve bayram tebrikleri yerini namaz, umre, hac selfilerine bırakır. Kişi çocuğunun ilk namazını, ilk örtünmesini, ilk hatmini, kendi kıldığı namazı, tavafını, sa’yini, okuduğu du-ayı paylaşmaya başladığında artık dindarlık sınırlarını çoktan aşmış gösterişçi dindarlığa, belki de daha özel tabiriyle sosyal medya dindarlığına adım atmıştır. Teheccüt namazını sosyal medyadan paylaşan bir kişi mükafatını Allah’tan beklemez. Bu namazın ödülü insanların beğenmesi, övücü ifadelerle yorum yazması ve daha çok kişiyi bu riyakar na-mazı göstermek için paylaşmasıdır. Sosyal medya dindarı bu beğeni, yorum ve payla-şımlarla mutlu olur. Bundan sonraki amelleri ise bu geri dönüşleri artırmak üzerinedir.

(9)

Sosyal medyanın insanlar üzerindeki bir diğer tezahürü de sosyal medya ikiyüzlülüğü-dür. Sosyal medya dindarı kıldığı namazın reklamını yaparken sosyal medya ikiyüzlüsü kılmadığı namazın övgüsünü düzer. Bikinili eşiyle sahilde güneşlenirken takkeli fotoğra-fını, secdeli gol sevincini paylaşan futbolcular, dindar olmadığı halde umreye gidip bunu reklam eden ünlüler sosyal medya ikiyüzlülüğünün göz önündeki örnekleridir. Fakat du-rum bundan da vahimdir. Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre yapmadığı ibadetin önemine dair paylaşımlarda bulunanların oranı %70’tir (Oyman, 2016: 158). Yani sosyal medya ikiyüzlülüğü çok yaygın bir durumdur. İnsanlar sırf çevrelerine dindar görünebil-mek adına cumaya gitmediği halde Cuma namazının önemine dair mesajlar yayımla-makta, Cuma mesajları atyayımla-makta, teheccüt namazı kılmadığı halde teheccütün önemine dair bir mesajı paylaşmakta ve emrine uymadığı ayet ve hadisleri “beğen”mektedir. Sosyal medyanın insanlar üzerindeki bir etkisi de tepki verme güdüsünü sanal ortam-la sınırortam-layarak, psikolojik arınma ile bireyde kayıtsızlık hali oluşturmasıdır. Yapıortam-lan bir araştırmaya göre sosyal sorumluluk gerektiren paylaşımlardan etkilenerek miting ve düzenlenen söyleşilere katılmak, imza ve yardım kampanyalarına destek olmak, hayır kurumlarına bağışta bulunmak, protestolara katılmak, kitap dağıtımı, sosyal yardım organizasyonları düzenleme, gönüllü eğitmenlik, çocuklara hediye ve temel ihtiyaç yardımları gibi eylemlerde bulunanların oranı sadece %28’dir. Sosyal medyada bu tür paylaşımlarla karşılaşanların %71’i sadece yorum yapma ve paylaşmayı tercih etmiştir (Yumrukuz, 2017: 97). Dolayısıyla Filistin, Suriye, Arakan, Doğu Türkistan’la ilgili payla-şım yapanların da büyük çoğunluğu bu kişiler için gözyaşı dökmemekte, dua etme-mekte, maddi yardımda bulunmamakta ya da problemi reel düzlemde çözebilecek herhangi bir adım atmamaktadırlar. Fakat paylaş tuşuna basıp yorum kısmına özlü sözler yazdıklarında Müslüman olarak vazifelerini tamamlamış hissetmekte ve gönül rahatlığıyla yastığa baş koymaktadırlar. Sosyal medyada bu tür mesajlarla sık karşılaş-ma ise meselenin önemini sadece bir “tık” seviyesine düşürmektedir.

Online Oyunlar

Yapılan bir araştırmaya göre en çok satan oyunların yaklaşık %89’u en az bir çeşit şiddet içeren öğeye yer vermektedir (Fair Play? Violence, Gender and Race, 2014). Bunlar sözlü (argo, küfür), sembolik (el kol hareketi), görsel (korkunç yüzler), pornografik (çıplaklık) şiddet ya da silah, bıçak, ateş vs. içeren araçsal şiddet öğeleri olabilmektedir (Akçayır, 2013: 255-257).

(10)

Yine bu alanda yapılan araştırmalar oyunlardaki şiddetin TV, film gibi medyalarda yer alan şiddetten daha fazla etkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu durumun nedenleri; a. Dijital oyunlarda kendini bir saldırganla özdeşleştirme ve karakterin kendisi olarak oyunda yer alabilme,

b. Dijital oyunlarda oyuncunun şiddeti bizzat aktif olarak tecrübe edebilmesi,

c. Dijital oyunlarda bir davranışın tüm aşamalarının (tasarı, hazırlık, uygulama) gerçek-leştirilebiliyor olması,

d. Dijital oyunlarda şiddet içeren davranışların sürekli tekrar edilmesi,

e. Dijital oyunlarda şiddet içeren davranışların ödüllendirilmesi şeklinde ifade edilmek-tedir (Gentile & Anderson, 2003: 135).

Dijital oyunların zararları söz konusu olduğunda göze çarpan ikinci husus ise cinsel-liktir. Cinselliğin, cinsel ifadelerin sözel olarak kullanımı, çıplaklık, cinselliği çağrıştıran beden dili, cinsel ilişki, tecavüz, kadın aşağılama gibi çeşitli şekillerde farklı yaş grupla-rına hitap eden oyunlarda yer aldığı görülmektedir. Birçok oyunda çıplaklık gençlerin ilgisini çekmek için bir yan unsur olarak kullanılırken bazı oyunlarda cinsellik oyunun merkezinde ya da ana unsurlarından biri olarak yer alabilmektedir.

Din eğitimi açısından dijital oyunlar alanında daha birçok problemli konu bulunmak-tadır. Örneğin God Games (Tanrı Oyunu) olarak adlandırılan oyun türünde oyuncu bir tanrı rolüne bürünmekte ve kullar yaratmaktadır. Bu yarattığı kullarına isterse rahmet edip yağmurlar yağdırmakta, ekinlerini ve hayvanlarını bereketlendirmekte ve kullarını kullanarak diğer tanrıların kullarına savaş açabilmektedir. İsterse de kullarına deprem, yıldırım vs. ile azap edebilmektedir. Bir tanrı rolüne bürünme, kullara sahip olma, var-lıklar yaratma, gazap ve ihsan ile kullarına muamele etmenin oyuncunun öz algısını, tanrı tasavvurunu, yaratıcı karşısındaki konumunu olumsuz etkileyeceği ortadadır. Bazı oyunlarda ise oyuncu yaralarının iyileşmesi için tanrılara tapınmak ve sunakta adaklar adamak zorunda kalmakta ya da mitolojik tanrıları kullanarak savaşlar vermektedir. Bu tür mitolojik oyunları oynamanın oyuncuların manevi varlıklara bakışını, peygamber mucizelerine yaklaşımını ve Allah tasavvurunu olumsuz yönde etkileyeceği bir gerçek-tir. Evanjelik temalara sahip oyunlar ise Hristiyanlıkla ilgili pratikleri oyunculara dayata-bilmektedirler. Örneğin BioShock Infinite adlı oyunda oyuncunun oyuna başlayabilmesi için oyun içerisinde vaftiz olmayı kabul etmesi gerekmektedir. Böylece Müslüman bir oyuncu oyuna başlamak ya da belirli bölümleri atlamak için farklı dinlerin ritüellerini uygulamak zorunda bırakılmaktadır (Yorulmaz, 2015: 389-390).

(11)

İslam’ı terörle ilişkili gösteren oyunlar da bir diğer problem alanıdır. Batılı üreticilerin oyunlarında savaş alanı olarak Ortadoğu’nun seçildiği ve düşmanın açıkça Müslüman-lar olduğu görülmektedir. Özellikle FPS (First Person Shooter) oyunMüslüman-larında amaç te-rörist, düşman, öteki olarak tanımlanan Müslümanları öldürerek oyunu kazanmaktır. Bu oyunların Müslüman olan ve olmayan oyuncular üzerindeki etkisi, temsil, bedene bürünme ve öz algı/iç gözlem açısından incelenmeye değerdir (Heidbrink, Knoll, & Wysocki, 2014: 27). Acaba Müslüman oyuncular bu oyunları oynadıklarında kendile-ri ve dindaşları hakkında ne düşünmektedirler? Batıyı ve Batılı değerlekendile-ri yüceltmekte midirler? Aşağılık kompleksine girmekte midirler? Diğer taraftan bu oyunları oynayan gayr-i müslim oyuncuların Müslümanlara karşı ön yargısı perçinlenmekte midir?

Sonuç ve Öneriler

Aile kurumunun geleceği hakkında araştırmacılar birçok tahminde bulunmaktadırlar. Bunlar içerisinde en kötümseri gelecekte aile kurumunun tamamen ortadan kalkacağı, bireysel tatmine dayalı sosyal ilişkilerin ön plana çıkacağı görüşüdür. Bir diğer görüşe göre ise aile kurumu varlığını çeşitlenerek devam ettirecek, anne baba ve çocuklardan oluşan aile modeli zayıflayacaktır. Bu durumda tek ebeveynli, eşcinsel ebeveynli, yapay zeka/robot eşli gibi aile çeşitleri yaygınlık kazanacaktır. Ailenin geleceği ile ilgili iyimser görüşlere göre ise boşanmalar artsa, aile yapısında marjinal çeşitlenmeler yaşansa ve geleneksel aile zayıflasa bile her zaman aile kurumu varlığını sürdürecektir.

Aile kurumunun geleceği ile ilgili tahminler yakın gelecekte gerçeğe dönüşecek gibi gö-rünmektedir. Bu tehditlere karşı yapılacak mücadele ise günümüzdedir. Bu tahminlerin güçlü bir şekilde gerçeğe dönüşmesini engellemek için hem günümüzde hem de yakın gelecekte aile kurumuna en büyük etkide bulunan medyaya karşı tedbir alınmalıdır. Medya hem nitelik hem de nicelik bakımından günümüz insanının hayatında merkezi bir yere sahiptir. Televizyon, tablet ve akıllı telefonlar artık sosyal bir ihtiyaç olarak al-gılanmakta, her bireyin vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır. Bireyin neredeyse bir uzvu konumuna yükselen medya aygıtlarını ondan koparmak artık neredeyse imkan-sız bir hal almıştır. Medya, dindarlar ve dini gruplar tarafından da önemli görülmekte ve kendini ifade ve tebliğ aracı olarak sıklıkla kullanılmaktadır. Öte yandan din, medyanın maddi gelir elde etmek için kullandığı konulardan biridir. Özellikle son yıllarda dinin popülerleşmesiyle getirisi de artmıştır. Dolayısıyla medya, dinden para kazanmaya de-vam ettiği sürece dini kullanmaya dede-vam edecektir.

(12)

Medya okur yazarlığının iki boyutu da (okuma/yazma) çalışmalara konu edilmelidir. Televizyon, gazete gibi tek yönlü medyalar söz konusu olduğunda “okuma” önem arz etmektedir. Fakat günümüzde insanlar sosyal medya ile aynı zamanda medyayı inşa etmekte, medya yazarı da olmaktadırlar. Artık insanlar, sadece medyadan etkilenme-mekte aynı zamanda medyayı şekillendiretkilenme-mektedirler. Bu nedenle dini medya okur yazarlığı eğitimi verirken sahih bilgiye ulaşma, bilgiyi yorumlama, alt metin çözümle-me gibi çözümle-medyayı okuma boyutunun yanında sosyal çözümle-medyada içerik paylaşma, hesap açma, bilgi paylaşma, mahremiyet gibi medyayı yazma boyutuna yönelik konular da ele alınmalıdır.

Kaynakça

Adak, N. (2004). Bir Sosyalizasyon Aracı Olarak Televizyon ve Şiddet. Bilig, 27-38.

Akçayır, M. (2013). Dijital Oyunlarda Şiddet. M. Akçayır içinde. Eğitsel Dijital Oyunlar (s. 249-262). Ankara: Pe-gemA.

Anderson, C. A., & Berkowitz, L. (2003). The Influence of Media Violence on Youth. Psychological Science in the

Public Interest.

Arslan, M. (2016). Kitle İletişim Araçları, Medya ve Din İlişkisi Üzerine. Birey ve Toplum. 9.

Ayrancı, Ü., Köşgeroğlu, N. & Günay, Y. (2004). Televizyonda Çocukların En Çok Seyrettikleri Saatlerde Göste-rilen Filmlerdeki Şiddet Düzeyi. Anadolu Psikiyatri Dergisi. 133-140.

Bahadır, A. (2005). Çocukluk Dönemi Din ve Değer Yapılanmasında Tv Yayınlarının Olumsuz Etkileri ve Çözüm Önerileri. SÜİFD.

Bodur, H. E. & Korkmaz, S. (2017). İlahiyat Öğrencilerinde Sosyal Medya Kullanımı ve Dindarlık İlişkisi. KSÜ

İlahiyat Fakültesi Dergisi.

Cevherli, K. & Şantepe, A. (2016). İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin Sosyal Medya Kullanım Alışkanlıkları.

Genç-liğin Gelişimi ve Problemleri Karşısında Din Görevlileri. İstanbul: Ensar Neşriyat.

Collins, R. L., Elliott, M. N., Berry, S. H., Kanouse, D. E., Kunkel, D., Hunter, S. B. & Miu, A. (2004). Watching Sex on Television Predicts Adolescent Initiation of Sexual Behavior. Pediatrics.

Cortés, C. E. (2005). How the Media Teach. Yearbook of the National Society for the Study of Education. 55-73. Çamdibi, H. M. (2008). Şahsiyet Terbiyesi ve Din Eğitimi. İstanbul: Çamlıca.

Demirel, G. & Uluç, G. (2017). Savaşa İlişkin Fotoğrafların Toplumsal Etkileri. Marmara İletişim Dergisi. Escobar-Chaves, S. L., Tortolero, S. R., Markham, C. M., Low, B. J., Eitel, P. & Thickstun, P. (2005). Impact of the

Media on Adolescent Sexual Attitudes and Behaviors. Pediatrics.

Fair Play? Violence, Gender and Race. (2014, Kasım 23). http://www.childrennow.org/uploads/documents/

(13)

Gentile, D. A., & Anderson, C. A. (2003). Violent video games: The newest media violence hazard . D. A. Gentile içinde, Media Violence and Children: A Complete Guide for Parents and Professionals. Westport: Praeger Publication.

Gürsu, O. (2016). Değerlerin Çözülmesi Bağlamında Medya, Bilişim ve İletişim Teknolojilerinin İnsan Psiko-lojisi Üzerindeki Etkisi. Eğitimde Gelecek Arayışları: Dünden Bugüne Türkiye’de Beceri, Ahlak ve Değerler

Eğitimi Uluslararası Sempozyumu. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.

Heidbrink, S., Knoll, T. & Wysocki, J. (2014). Theorizing Religion in Digital Games. Online Heidelberg Journal

for Religions. 5-50.

Internet Pornography Statistics. (2018, Şubat 13).

http://www.toptenreviews.com/internet-pornography-sta-tistics/ adresinden alındı

Krahe, B., Möller, I., Felber, J. & Berger, A. (2011). Desensitization to Media Violence: Links With Habitual Media Violence Exposure, Aggressive Cognitions, and Aggressive Behavior. Journal of Personality and Social

Psychology.

Okumuş, E. (2006). Gösterişçi Dindarlık. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi. Oyman, N. (2016). Sosyal Medya Dindarlığı. KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi.

Özgür Özen, F. K. (2017). Türkiye’de Yayın Yapan Çocuk Kanallarında Yayınlanan Çizgi Filmlerdeki Şiddet Olgu-sunun Analizi. Marmara İletişim Dergisi.

Polat, M. & Eren, E. (2013). İlköğretim DKAB Öğretmen Adaylarının Sosyal Medya Kullanım Alışkanlıklarının Değerler Eğitimi Bağlamında Analizi. Küreselleşme Sürecinde Din Eğitimi Sempozyum Kitabı. Eskişehir. Reid, P. & Finchilescu, G. (2006). The Disempowering Effects of Media Violence Against Women On College

Women. Psychology of Women Quarterly.

RTÜK. (2017). 2016 Yılı Vatandaş Bildirimleri Yıllık Raporu. Ankara: RTÜK.

RTÜK. (2018). Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması 2018. Ankara: Kamuoyu, Yayın Araştırmaları ve Ölçme Dairesi Başkanlığı.

Solmaz, A. (2017). Toplumsallaşma Sürecinde Din Eğitiminin Medya Algılaması ve Medya Kullanım Alışkanlıkları

Üzerindeki Rolü. (Yayınlanmamış Yükseklisans Tezi). Selçuk Üniversitesi /Sosyal Bilimler Enstitüsü. Konya.

Turanalp, M. F. (2016). İnternetin Ergenlere Olumsuz Etkileri Üzerine Din Eğitimi Temelli Bir Yaklaşım. Marife. Üstündağ, A. (2017). 10-18 Yaş Arası Gençlerin İzledikleri Dizilerin İçerik Açısından Değerlendirilmesi.

(Yayınlan-mamış Doktora Tezi). Hacettepe Üniversitesi/Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Ankara.

Yazıcı, K. (2016). Medya ve Değerler. K. U. Refik Turan içinde. Farklı Yönleriyle Değerler Eğitimi (s. 141-189). Ankara: Pegem Akademi.

Yorulmaz, B. (2015). Dijital Oyunlardaki Din ve Din Eğitiminde Dijital Oyunların Kullanılma İmkanı. B. O. Mete Çamdereli içinde, Dijitalleşen Din. İstanbul: Köprü Yayınları.

Yorulmaz, B. (2015). Sinema ve Din Eğitimi. İstanbul: DEM. Yorulmaz, B. (2017). Ailede Değerler Eğitimi. İstanbul: Erkam.

Yumrukuz, Ö. (2017). Şiddete Karşı Duyarsızlaşma ve Sosyal Medya İlişkisi Üzerine Bir İnceleme. Marmara

Referanslar

Benzer Belgeler

[6] İnternette pornografi kullanımı, sanal cinsel ilişki ve mastürbasyon amaçlı olup aynı zamanda pek çok kişi tarafından cin- sel arkadaş bulmak için

Çalışmada genel olarak veri madenciliği ve metin madenciliği terimlerinin farklı yönleri ele alınmış ve metin madenciliği bakımından Dede Korkut Kitabı’nın

Bu açıdan bakıldığında çoklu disiplinler (multi-disipliner) yak- laşımının çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bu yaklaşım sayesinde.. ilmî metodoloji daha kapsamlı

sağlanması ve gerekli düzeltmelerin yapılarak yayıma hazır hale getirilmesine redaksiyon adı verilmektedir.. Redaksiyon işlemi için öncelikle metnin

 Problem Çözme; bir problemin üstesinden gelmek, onu çözebilmek için daha önce yaşanılan deneyimler ile öğrenilen kuralları basit bir şekilde uygulamanın ötesinde

Birine karşıtlık (tezad), diğerine alt karşıtlık (duhul tahte’t-tezat) denir. Karşıtlık iki tümel arasında, alt karşıtlık iki tikel arasında olur. 19- Hem

Öğrencinin konuları anlayabilmesi için mutlaka bu kitap dışında başka kaynaklardan ders öncesi araştırma yapması ve konuları kavrayıp öncesinde anlamış

Yapılan araştırmalarda aile içinde yaşanan şiddetin, özellikle kadına yönelik şiddetin, kadınlara eşleri, babaları, eşinin ailesi, erkek kardeşleri ve diğer aile