g # - y . ( H H İ S CUMHURİYET 6 İu^K AsL , I
€
S
°11
w \\rnmmmmmmm**m m m t
*™*0j
Millî Mücadele tarihinden yazılmamış bir yaprak
Âtatürkiin Veliahd
dülmecid
Efendiyi Anadoluya daveti
Yazan: Emekli Korgeneral Yümnü Üresin
Atatürk 1920 senesinde OsmanlI Veliahdi Abdülmecid Efendiyi A- nadoluya davet etmiş; fakat o, bu davete icabet etmemişti.
İstiklâl harbimizin tarihe geÇ'
memış hâdiselerinden biri olan bu "lir izdivaç yapmak niyetinde bu davet ile ademi icabetin mahiyet
ve sebeblerini anlıyabilmek için Abdülmecid Efendinin şahsiyetini kısaca tetkik ve tahlil etmek, aynı zamanda o tarihte Anadolunun ve İstanbulun durumlarım gözden ge çirmek icab eder.
Padişahla arası açık olan Veliahd Evvelâ Abdülmecid Efendiyi, hü kümet ve Padişahla olan müna sebetini ve bu anda Istanbuldaki durumu umumî olarak gözden ge çirmek faydalı olur. O sıralarda Sultan Mehmed Reşadın ölümü ile vukua gelen saltanat tebeddülü ü- zerine Veliahd olan Abdülmecid Efendinin yaverliğine tayin olun dum. Anadoluya hareketim tarihi ne kadar iki sene bu zata yaverlik ettim. Bu iki sene zarfında Mecid Efendinin şahsiyetine, hükümet ve Padişaha olan münasebetine, bil hassa sonraları başlıyan Anadolu hareketini nasıl telâkki ve takib ettiğine dair müşahedelerim şöyle- dir:
Padişah Vahideddin ile araların daki mazi münasebetlerini ve hu susiyetlerini bilmiyorum ve bura da bundan bahsetmeye lüzum da yoktur. Yalnız daha evvel araların da bazı aile geçimsizlikleri oldu ğunu ve 'padişah olduğu günden- beri Mecid Efendinin, Vahideddini beğenmediğini sık sık söylemesin den, ahlâkım ve hareketlerini dai ma tenkid etmesinden anlamak mümkün oluyordu.
Mecid Efendi, hususî tahsili ol dukça kuvvetli, hayatı ve umumî görüşleri itibarile kendine göre hayli tecrübeli ve yaşlıca bir zat olduğu, için bu ihtilâfı ve çekeme- mezliği, en yakınlarına bile sezdir- memeğe bilhassa itina ederdi. Bel ki de bu maksadla, yani bu haki kati ve hislerini gizlemek için, ya- hud da bize vakit vakit ifade ve telkin etmeğe çalıştığı yeni ve me denî fikirliliğin icabı ile Vahided- dinle daha yakın bir sihriyet te sisine çalışmakta, oğlu Şehzade Q
biha Sultanın hakikaten güzel, kül türlü bir kız olduğunu, kendisinin de sarayda mutad olmiyan bir ha reketle inkılâb yaparak bu kızı almak suretile medenî ve modern lunduğunu bana söyledi.
Ömer Faruk ile Sabiha Sultan evlendiler. Fakat buna rağmen Va hideddin ile Abdülmecid Efendinin dost olarak sevişmeleri bir türlü tahakkuk etmedi, yahud da ümid ve arzu edilen dereceye asla var madı.
İstanbulun İtilâf devletleri tara fından işgali, aralarındaki mücade lenin alevlenerek daha hâd bir sekil almasına vesile oldu, denile bilir.
Veliahdın gözyaşları İtilâf devletleri donanmasının 13 kasım 1334 - 1918 tarihinde İstan- bula geldiği gün Mecid Efendi ile beraber Çamlıca tepesine doğru bir at gezintisi yapıyorduk. O gün çok hüzünlü idi. Çamlıca tepesinden, işgal devletleri gemilerini büyük bir ıztırabla, ağlıyarak ve bir kaç mendil ıslatarak seyrettiğini bizzat müşahede ettim. Bu ıztırabmı er tesi gün Vahldeddine yazdığı ve bana da gösterdiği bir mektubda oldukça güzel bir üslûbla acı btı şekilde tasvir etmişti. Bu acıyı bir an evvel dindirmek ve bu felâketi bertaraf veya tahfif etmek için kuvvetli bir hükümeti iş başına „Tetirmeyi, bir Şûrayi Saltanat top- lıyarak oradan alacağı kararları da kendisine düstur ittihaz etmesini (Hanedanı Âli Ösmamn şerefi ve âtisi) namına teklif ve tavsiye e- diyordu.
Bir Şûrayi Saltanat toplanması evvelce başka taraflardan da ken disine arzedilen Vahideddin, bu nun altında mutlaka bir oyun. Ve- liahdin parmağı vardır, diye bida yette mü’.âyim karşıladığı bu tek lifleri Mecid Efendinin tavsiyesi ü - zerine bililtizam geciktirmeye ça lıştı; fakat ihtiyaç ve ısrar karşı sında bu Şûrayı toplamaya mecbur oldu.
* * *
Bu hâdiseler, Vahideddinle Me cid Efendinin aralarının açık oldu-, Suna, canlı misaller teşkil efti“‘¥b mer Faruk Efendinin, Fadışahı _ ¿ a m a d Feridin 21 mayıs 1335-1919 kızı Sabiha Sultanla evlenmesini
atzü eylemekte biduğütnı ihsas et mekte idi. Sonraları bunu açıkça ifade dahi etmişti.
Avıupadan tahsilden dönen oğlu Ömer Faruk Efendi, uzun müddet Viyanada ve Şerlinde kalmış, ai- mancası kuvvetli, türkçe tahsili ve edebiyatı zayıf, ateşli bir gene ve Prusya ordusu subay ruhunu al mış bir şehzade olarak görünüyor du. Bizimle arkadaşça ve meslekr daşça konuşmalara başladığı sıra da, bir gün Vahideddinin kızı
Sa-T Ü R K
Mecmuaeılfğının
şaheser bir
örneğidir.
En güzel yazılar, en nefis baskı, en güzel renk ve re simler, roman, hikâye ve çeşidi! röportajlar, meraklı bahisler, fıkralar..
Hülâsa, §ey.
al-zu ettiğiniz her
Bu ismi
unutmayınız.
zet, şimdi Orgeneral İzzet Aksalur, üsteğmen Zeki, şimdi emekli Tüm general Zeki Erkmen) Tophane rıhtımından hareket edecek bir vapura bindik. Kaptan bizi kama rasına götürüp kilidledi, fakat bir saat sonra gelerek «Geminin İngi liz donanma kumandanlığı emrine girdiğini, bu andan itibaren ora dan emir alarak hareket edeceği için bizi götüremiyeceğini, özür diliyerek» bildirdi.
Sonradan Altay vapurunun kap tanı İzzet bey ve geminin kâtibi ile tanıştık. İskelelerde polis kon- trollan olduğu için Altay vapuru na yük verecek bir mavnaya bin dik. Mavnanın, geminin bordasına yanaşmasından istifade ederek Al tay vapuruna atladık. Geminin kap tanı, bizden seyahat vesikası sordu. Vesikamız olmadığını söyleyince:
«— Ben çoluk çocuk sahibiyim; korkarım. Ben vesikanız mevcud olduğunu zannetmiştim. Ben sizi götüremem.» dedi.
Gemiye giren İtilâf kontrol he yetini karşılıyan kaptana, İtalyan subayı, bir şeyler sordu. Zabit var mı sualini işittim. Yok cevabını al dı, daha bazı şeyler sorduktan son ra heyet dönüp gitti, ¿iz de K a kulesinden hareket edince geniş bir nefes aldık. Artık İneboluya ka dar serbest olarak gideceğimizi um duk ve ferahladık.
Karadeniz Ereğlisinde bir kon- trola roanız kaldık ama bu Tiirk kontrolundaki komiser, «Üzülme yin, biz de Anadolunun memuru yuz» dediği zaman daha büyük fe rahlık ve daha kuvvetli ümid duy duk. Böylece İneboluya vardık. Sanıyorum ki İneboluya ilk çıkan ve bu suretle Anadolu için İstan bul - İnebolu menzil ve ikmal yo lunu açan ilk subay kafilesi biz olduk. Aylardır İstanbulun bizzat kendisini, her Türkü sıkan, boğa cak gibi olan manevî tazyikli ha vasını teneffüs etmekten kurtula rak Anadolunun saf, ceyid, ümid dolu; hürriyet, istiklâl ve zafer vadeden havasını teneffüs etmeğe
da Sadarete getirilmesini sanki tâ cil etmiş oldu. Damad Feridin Sad- rıâzam olması, Mecid Efendinin sa rayında, hususî ve resmî hayatın da hayli tâ’zib ve tazyik edilmesine sebebiyet ve fırsat verdi. Bu tâ’zib- lere vesile olarak da Abdülmecid Efendinin Anadolu ile ve Musta fa Kemal Paşa ile münasebette ol duğu şayiası ortaya çıkarıldı. Bu münasebet ve irtibata da Veliahd yaverlerinden birinin, tahsisen be nim vasıta olduğum haberleri son radan söylenmeğe ve etrafa yayıl maya başladı.
* * *
Erkânıharbiye Mektebinin (Harb Akademisinin) birinci sınıf tahsili ni bitirip ikinci sınıfa geçer geç mez Mekteb Müdüründen rica ve istihsal ettiğimiz bir tasdikname ile Anadoluya geçmek istedim. O sıralarda İstanbul, Damad Feridin, onun Kuvayi İnzibatiyesi ile İtilâf .devletleri işgal kuvvetlerinin en haşin tazyikleri altında idi. İstan* bulda, Anadolu hesabına çalışabi lecek teşekküller ve tertibler he nüz meydana getirilememişti. Mustafa Kemal Paşanın hareketi ni kalben tasvib edenlerin, işgal ettikleri vazife ve mevkilerine gö re, yaptıkları ve yapabilecekleri çok gizli yardımlarla delâletten baş ka bir teşkilât? sahih ve istinad- gâha malik değildik.
Tehlikeli bir yolculuk Anadoluya geçmek için seyahat Vesikası almak mümkün değildi. Subay olarak seyahate ise asla müsaade edilmiyordu. Nihayet dost 'arımdan birisinin delâletile ve Mu- Janyaya gidecek olan Seyrisefain vapurlarından birinin kaptanına takdim olunmak suretile diğer iki arkadaşımla beraber (üsteğmen İz
5000
LİRALIK
MÜKÂFAT
R ¥
d M İT İ.
M
ji .
R O M A N S
Mecmuası okuyucularına 5000 liralık hediyeler dağıtıyor. Bugün çıkan sayısını okuyunuz.NEBİOĞLU YAYINEVİ
başladığımız zaman duyduğumuz inşirahı ve sevinci o zaman henüz dört küsur senelik harb ve muha rebe hayatında, hiç bir yerde ve durumda hissetmediğim gibi, ne 37 senelik askerlik, ne de 50 küsur senelik umumî hayatımda da böyle ferah bir anı yaşadığımı hatırlıya- mıyorum.
İstanbulda, feyiz ve irfan ocağı mızın, bu hepimize çok şeyler ve ren merkezinde dahilî ve haricî karışık ve bulanık bir hava içinde nefes alamamak, bunalmak, ondan kaçmak bize ne kadar ağır geldiyse serbestimize, hürriyet ve istiklâli mize doğru giden yolun başına var makta bize o kadar ferah ve huzur v ed i.
îneboludan Kastamonu yolile Ankaraya gittik ve derhal Erkânı Harbiyei umumiye riyasetine m ü racaat ettik. Ben Harekât Şubesi ne memur edildim. Bu şubenin garb cephesi kısmında vazife al dım.
1920 de Anadoludaki vaziyetin içyüzü
O tarihlerde yani 1336-1920 sene si haziranında Anadoludaki umu mî durum kısaca ve mücmelen şöy !e idi: Mondros mütarekenamesinin ihlâl edildiği, İtilâf devletlerinin Isjanbula girdikleri günlerden baş layarak yapılan haksız hareketlere ve zulümlere artık tahammülü kal mıyan Türk milleti, başına geçen Mustafa Kemal Paşaya güvenerek harekete vc mücadeleye fccşlerrrşt'
Garbda ilk silâh İzmir içerlerin de ve Aydın ovalarında patlamış ve ilk olarak Aydın, Akhisar, Ber gama bölgelerinde kurtuluş ve mücadele cepheleri kurulmuştu. Şark ve cenub bölgelerinde de halk, gayriresmî surette iltihak eden ko mutanların ve subayların iştira- kile harekete geçmişti.
işte, o zamanki hasım devletle rin bir taraftan hayat ve istiklâli mize son vermek istiyen hareket leri, diğer taraftan da Istanbuldaki Sarayın ve hükümetin ihaneti ve lâkayd hali karşısında İçendi ken dine kalan, yalnız istiklâl aşkı ile yanan ve ayaklanan millet, yer yer millî ceoheler teşkil etti.
Muhtelif tarihlerde II cephede Küvayı Milliye denilen millî mü- :Câw*î% teşkilâtı teşekkül ve taazzuv ederken Istanbuldaki hükümetin ve Sarayın hiyanet ve teşviki ile Anadoluda, muhtelif zamanlarda, yer yer isyanlar çıkmıştı ki bun ların maksadı millî hareket ve hü kümeti imha etmekti. Bu isyanlar 1919 ekiminden 1920 ağustosu son larına kadar 20 yerde patlsk ver mişti. Bu arada Pontüsçülerin çı kardıkları, geniş bir sahayı kapla yan gaile de 1919 da başlamış ve 1922 ye kadar devam etmiştir.
1920 temmuz ve ağustos ayların da da bazı isyanlar daha çıktığı gi bi daha evvelki isyanlar da devam etmekte idi. Muhtelif yerlerde ye ni isyanların başlaması muhtemel görülüyordu; nitekim de böyle ol muştur.
Bütün bu dahilî isyanların tah rik, teşvik ve tertibinde düşman larla işbirliği yapmış elan Vahi deddinin ve Damad Ferid hükü metinin rolü ve parmağı vardı.
(Arkası var)
Bir kadın kürtajdan öldü
C ibali T ü tü n fa b rik a s ın d a ç a lışa n H acer K a ra ta ş a d ın d a b ir k a d ın d ü n ani b ir ra h im k a n a m a sı neticesinde b a y ılm ış tır . B u n u n ü zerin e d e rh a l İsçi S ig o rta la rın ın N işa n ta şın d a k i h a s ta n e sine k a ld ır ıla n H acer k ıs a b ir zam an z a rfın d a ö lm ü ştü r. Cesedi m uayene eden A dli tab ib İzzet İşcan H acerin bir kaç g ü n evvel b ir k ü rta j am e liy a tı geçirdiğini, k a n a m a Ve ö lüm ün bu a m e . liy a t neticesi o ld u ğ u n u te sb it e tm iştir. S a v c ılık H acere k ü rta j am e liy a tı y a p an d o k to ru b u lm ak üzere ta h k ik a ta b a şla m ıştır.
B ir otomobil hırsızı yakalandı
İsm ail H ak k ı a d ın d a b ir şa h ıs Rahm i E rm işe aid 7727 p lâ k a lı ta k siy i ç a la ra k G eliboluya k a ç m ış tır. İsm ail z a b ıta t a ra fın d a n y a k a la n ın c a deli n u m arası y a p a r a k ’ b ir gün y o ld a te şb ih çek erk en bu ta k siy i b u ld u ğ u n u söylem iştir. İs m ail H ak k ı te v k if ed ilm iştir.
X
Millî
Mücadele
tarihinden
—
yazılmamış bir yaprak
Atatürkün bana
verdiği vazife
Yazan: Emekli Korgeneral Yiimnü Üresin
— 2 Askerî vaziyetimize gelince; Garbda meveud ve o zamana k’a- dar meydana getirilmiş bir kaç tü men istisna edilirse, Garb cephe miz millî kuvvetler tarafından tu tulmakta idi. Bu cephede teşkilâtın tesis ve tevsiine henüz başlanmış olup her şey en iptidaî şekilde idi. Garb cephesi kumandanlığı Fe rik Ali Fuad Paşanın (milletvekili emekli General Ali Fuad Cebesoy) komutasında olarak 26 haziran 1336-1920 tarihinde teşekkül etme ğe başlarken ilk Yunan umumî ta arruzu da Garb cephesinde 22 ha ziran 1336-1920 tarihinde inkişafa başlamıştı. 8 temmuz 1336-1920 ta rihinde de Bursa sukut etmişti. Demirci muharebeleri de bu ta rihlere, yani 14 temmuz ile 21 a- ğustos 1336-1920 tarihlerine tesa düf eder. Trakyadaki Birinci Kol ordumuzun Cafer Tayyar Bey ku mandasında olarak Bulgaristana il tica etmezi de, gene bu tarihler dedir. 25-26 temmuz 1336-1920 ta rihinde Edime de Yunanlılar ta rafından işgal edilmişti.
Muhtelif yerlerdeki isyanları sön dürmeğe ve başlarındaki âsileri te’dib etmeğe memur edilen ve o zamanlar adına (Kuvayi Seyyare) denilen gayrimuntazam, millî kuv vetler bidayette ilk kuvvet olarak faydalı hizmetler görmüşlerse de intizam ve inzibattan mahrum ol dukları için söndürdükleri isyan to humları yerine yenilerini atacak zulümlere ve vurgunlara tasaddî edebilen gruplan da içlerinde ya şatmakta idiler. Bu kuvvetlerden Çolak İbrahim komutasındaki ikin ci Kuvayi Seyyareden merkez mm- takasmda, yer yer vâki olan isyan ları söndürmekte, Çerkeş Ethem komutasındaki Birinci Kuvayi Sey yareden de garb mıntakasında isti fade edilmişse de sonraları bunla rın gösterdikleri şimanklık ve yap tıkları hareketler, bidayetteki fay dalarını kat kat zarara çevirmiş ve nihayet iş Çerkeş Ethemin Yunan lılara iltihakına kadar giden ağır cinayetlere dayanmıştı.
Atatürkün bana verdiği vazife Dahilî isyan hareketleri Atatür- kü bilhassa üzüyordu. Bu devre de Erkânıharbiyei Umumiye Ri yaseti binasının etrafına çok va kit dikkati celbedeçek kaçtır fazla
emniyet nöbetçisi koyarak öyle çalışmağa mecbur olduğumuz gün ler az değildi. İşte bu durumda, müşkül ve huzursuz anlarının bi rinde benim İstanbuldan gelerek Genelkurmaya iltihak ettiğimi ha ber alan Atatürk, beni huzuruna çağırdı; İstanbul ahvali ile Veliahd Abdülmecid Efendi hakkında ma lûmat ve izahat istedi. Yukarıdaki malumat ve izahatı kendisine ar- zettim. Mecid Efendinin şahsiye tini, düşünüş ve görüşlerini, Ana dolu hareketi hakkındaki fikirlerini ve telâkkilerini, intihalarını anlat tım.
Yanında Erkânıharbiyei Umumi ye Harekât Şubesi Müdürü erkânı- harb binbaşı Salih Bey de vardı. (Bilâhare Genelkurmay Başkanı o- lan emekli Orgeneral Salih Omur- tak).
Mustafa Kemal Paşa, bana: «t— Istanbulda senin için bir teh like var mı?» diye sordu.
Ben de, Damad Feridin beni va kit vakit ve bilhassa Mecid Efen dinin yaverliğinden ayrılarak A- nadoluya hareketime takaddüm e- den günler zarfında çok arattığını ve Vahideddinin bana bilhassa muğ ber olduğunu işittiğim için «Evet vardır» dedim.
® Peki, o halde kalsın» deyince ve simasında bir hoşnudusuzluk belirdiğini görünce, Atatürkün ar zu ettiği cevabı veremediğimi an lamaktan doğan bir ıztırabla:
Efendim sualinize düşünme den vehleten verdiğim cevabdan dolayı beni mazur görün. Yalan söylemiş olmamak için evet de meğe mecbur oldum. Yoksa ben as kerim. Tehlike olan yerde de vazi fem vardır. O vazifeye gitmek be nim memleket ve şeref borcumdur. Tehlike diye arzettiğim şey, sade ce Damad Feridin beni aratma sından ibarettir, yoldsa Istanbulda benim için yapılacak bir iş ve va zife varsa, beni oraya göndermenizi rica ederim. Nâçiz hizmetimden be ni mahrum etmemeniz için yalva- rır’m» dedim.
Gözlerinde bir memnuniyet ışı ğının parladığını gördüm; benim bir vazife ile İstanbula gönderil mekliğimi sureti mahsusada arzu et mekte olduğunu aniıyarak niyazımı tekrar ettim.
«-- Fek iyi teşekkür ederim» de diler ve ilâve buyurdular; «Veliahd
Mecid Efendi Ankaraya gelir mi acaba? Ne dersin» dediler.
Cevab verdim:
«— Size arz ve izah ettiğim dü şüncelerinden, fikirlerinden ve hareketlerinden anlıyabildiğime gö re Anadolu hareketine ve şahsan zatı devletinizin hareket ve karar larınıza karşı derin bir alâka ve muhabbet beslemektedir. Günü gününe Anadoludan haberler al mak istemesi, İyi haberleri işitin ce, okuyunca gözlerinde, yüzünde hakikî bir memnuniyet ışığının be lirmesi, Padişah ile daima ve bil hassa Anadolu hareketi mevzuun da çok defa ihtilâf halinde olması, onunla sevişmemesi ve iyi geçin memesi, Damad Feridi hiç sevme • mesi ve eline geçerse onu bir yum rukta öldürmeğe muktedir olduğu nu bize vakit vakit, bazan lâtife yollu bazan da ciddî olarak ifade etmesi, bu sempatisinin sıhhat ve samimiyetinin delilleri, misalleri o- larak ele alınabilir. Fikren ve şah san Anadoluyu ve sizi destekleme sinin, sizin muvaffakiyetinizden son ra belki kendisinin Padişah ilân edilmesi fikrinden ve ümdiinden doğduğu, hareketlerinin sebeb ve mahiyetinin de buna dayandığı dü şünülebilir. Fakat ben şahsan ken dişini böyle bir maceraya atılacak kadar müteşebbis, azimli ve cür’etli görmem. Çünkü bunlar hayat mü cadelesi içinde değil, sarayda, ke narda naz-ı naim içinde, hayat ve hakikat sahasından uzak yerde bü yüyüp yetişmiş oldukları için, bel ki de bu gibi hareketlere girişmek te kendilerini hatalı, hiç olmazsa mazur görebilirler. Onun için Mecid Efendinin Anadoluya gele ceğini ummam.»
Sonra sözlerime şöyle devam et tim:
«— Gerçi ben yaverken münasib fırsatlar buldukça fikrini yoklamak için böyle bir hareket ve teşeb büsü kapalı bir surette kendisine de açmıştım. Her defasında bana müspet veya menfî bir cevab ver- miyerek daima Anadolunun mu vaffak olması temennisini izhar ve teyid ederek mevzuu kapamak is ter gibi bir vaziyet almıştı. Ben de bu mevzuda daha fazla üzerine düşmenin muvafık olmadığı ka naatine varmıştım. Fakat zatı- devletlerinden şahsan bir teklif a- lırlarsa, çok zayıf bir ihtimal dahi olsa müspet bir karar vermek için düşüneceklerini veya hiç olmazsa noktai nazarlarını • ifadeye vesile bulabileceklerini zannederim.»
Bu cevabım üzerine Atatürk:
a— Öyle ise İstanbula gitmeğe
hazırlan. Kimseye bir şey söyle me, yalnız Hariciye Vekili Muhtar Beyle Maliye Vekili Ferid Beyi ve Dahiliye Vekili Beyi gör. Ben, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile de gö rüşürüm.» buyurdular.
(Birinci Ferik Mustafa Fevzi Pa şa (merhum Mareşal Fevzi Çak mak) 17 haziran 1336-1920 tarihin den itibaren Millî Müdafaa Vekâ leti, İsmet Paşa da (sayın İsmet İnönü) mayıs 1336-1920 den itiba ren Erkânıharbiyei Umumiye Ri yaseti vazifelerini deruhde etmiş lerdi.)
Hareket hazırlığı Dahiliye Vekili bana:
«— Kastamonu üzerinden İne- boluya, oradan da İstanbula gide ceğinize göre size Kastamonudan bir nüfus kâğıdı çıkaralım. Anka- radan değil de, Kastamonudan ha reket etmiş olun. Sizin için daha ihtiyatlı bir hareket olur.» dedi. Filhakika ben de Ankaradan Kas- tamonuya giderek valinin tavassu tu ile «Kastamonulu tüccar Ha- tibzade Mehmed Cemil» adına ya zılmış bir nüfus cüzdanı aldım. Kas tamonudan bir miktar da numu nelik kendir ve kenevir verildi. Gû ya İstanbul tacirlerine bunu gös terecek ve sipariş alacaktım. Böy- lece tanınmadan vazife yapabile cektim. Bu nüfus kâğıdını bir ha tıra olarak saklıyorum. Sureti ve kaydı da her halde Kastamonu nü fus idaresinde mevcuddur.
Maliye Vekili Ferid Beyi gör düm. İstanbuldaki 'gizli Anadolu ajanlarını ve oradaki grup tarafın dan kira ile tutulacak olan bir ge minin ücretinin temini için para verilmesi mevzuu üzerinde konuş- j tum. Böyle bir geminin sureti mah ı susada kiralanması ve İstanbuldan ' İnoboluya kadar sefer yapması için j hatırımda kaldığına göre 5000 li- < raya ihtiyaç görülmüş, yahud da t <Syle tahmin edilmişti. Bu para güç
lükle temin edildi; avans olarak 1 İstanbuldaki gizli grupâ gönderildi. ‘ Yapılan temas ve müzakereden ,
CUMHURİYET
Millî
Mücadele
tarihinden
---yazılmamış bir
yaprak---Atatürkün bana
verdiği vazife
(İkinci sahiieden devam)
sonra bir İtalyan vapurunun kira- ! lanması mümkün olacağı cevabı a- : İmdi. Ben İstanbula varınca kira- . lanacak olan geminin, vereceğim t malûmat ve göstereceğim ihtiyaç
üzerine istediğim günde Büyükde- ■ re önünde bulundurulması esası ı kararlaştırıldı.
Atatiirkten istediğim ınektublar Sair teferruat benimle İstanbul- daki gizli grup başkanı arasında tanzim ve idare edilecekti. Bu ha zırlığın son hatlarını o zamanki Erkânıharbiyei Umumiye Riyaseti binası olan Keçiören yakınındaki Ziraat Mektebi binasında, hemen her gün orada çalışan, bazan da geceleri dahi orada kalan Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Musta fa Kemal Paşaya arzettim. Muvafık buldular. Ve hemen hareketimi em rettiler. Kendilerinden Veliahd Ab- dülmecid Efendiye hitaben yazılıp kendileri tarafından imza edilmiş bir teklif mektubunun da bana verilmesini, yalnız benim şifahi müracaat ve davetimle iktifa edil memesini rica ettim.
«— Senin için tehlikeli olmaz mı? buyurdular.»
«— Hayır, dedim ve ilâve ettim: Gerçi Veliahd Mecid Efendinin bana çok itimadı vardır. Benim sö züme ve davetime itimad eder a- ma, vereceği karar, yapacağı hare ket, kendisi ve ailesi bakımından mühim olduğu için böyle bir davet ve teklifin kıymetinin bilhassa mü him ve kendisi için ayrıca bir ifti har ve şeref mevzuu olacağını dü şünebilir. İstanbuldan ayrılmadan evvel son defaki ziyaretimde de kendisile bir irtibat ve muhabere tesis edimlesi arzusunda olduğunu hissetmiştim.»
Bunun üzerine bir davet mek tubu yazıldı. Atatürk, imza buyur du. Bir de Heypti Vekile Reisi im- zasile ayrı bir mektub daha ve rildi. Bunları aldım, bavulumun kapağının içinde koydum ve üze rine, bütün bavulu kavrıyacak şe- *kilde, kabarıklık yapmıyaeak ve bavulun kapağı içinde bir şey ol duğu belli olmıvacak surette aynı renkte çizgili bir bez yapıştırdım. 1336-1920 senesi temmuzunun or tasında Kastamonu - İnebolu ta- rikile İneboluya hareket ettim.
Tekrar İsfanbulda
İneboludan Seyıüsefain İdaresinin bir vapuru ile İstanbula gittim. Bu defa muntazam seyahat vesikası ile nüfus cüzdanına malik olduğum için deniz seyahatim tehlikesizdi. Fakat istanbula vasıl olup da rıhtıma çık tıktan sonra Beşiktaşta tanıdıklar dan birinin evine gitmek için Sir keci rıhtımından ayrılıp tramvay yoluna çıkarken karşlıaştığım bir sınıf ve muharebe arkadaşım (Ça nakkale harbinde aynı taburda mu harebe ederken aynı günde ve aynı yerde beraber yaralandığımız üs teğmen Ortaköylü Sabri bey) beni görünce durdu, şaşırıp kaldı:
«— Sen burada ne arıyorsun? Hiç gazete okumuyor musun? de di.»
Ben de, bir kaç gündür gazete o- kumadığımı söyledim. Hemen be ni Bahçekapısmdaki bir yazıhane ye götürdü. Orada elime bir İstan
bul gazetesi verdi ve bir ilân gös terdi. Nemrud Kürd Mustafa na- mile maruf olup 8 nisan 1335-1919 tarihindenberi İstanbulda faaliyette bulunan, divanı haıbden yazılmış olan bu ilânda, «eski Veliahd ya verlerinden yüzbaşı Yümnü Efendi hakkında, Anadolu harekâtı ile yakından ilgisi ve bir takım fi’lî ha reketleri oludğu anlaşıldığından do layı gıyaben idama mahkûm edil miş olduğu için asker, sivil bütün zabıta memurlarının bu zabiti ölü veya diri olarak yakalamaya mec bur ve mezun oldukları, tanıyanla rın, yerini bilip görenlerin kendi sini hükümete ihbar ve teslim et meye memur oldukları» yazılı idi. Bir kaç gündenberi bütün İstan bul gazetelerinde bu ilânın intişar etmekte olduğunu sınıf arkadaşım dan öğrendim.
Akşama kadar bu yazıhanede kaldım. Akşam Beşiktaşta sevdiğim ve itimad ettiğim bir ailenin evine gittim. Onlar da beni görünce şa şırdılar; İstanbula gelmekle büyük bir ihtiyatsızlık yaptığımı söyledi ler.
«— İşim var, yakında hemen dö neceğim» dedim.
Derhal Veliahdin Dolmabahçe sa rayındaki dairesinde, kendisinin iti mad ederek sevdiği beylerden biri olan ve Mecid Efendi Halife oldu ğu zaman Esvabcıbaşı tayin edilen, benim de beraber çalışırken pek sevdiğim ve inandığım İsmail Be ye (şimdi Belediye Müzeleri Mü dürü İsmail Baykal) haber gön dererek gelip beni görmesini rica ettim. Zaten kendisi de Beşiktaşta, bizim mahalle civarında oturduğu için hemen o gece geldi. Görüştük; kendisinden Veliahdin beni bilhassa bir gece kabul etmesine delâletini rica ettim. İsmail Beyi çok vatan perver, hizmet ettiği zata olduğu gibi vazifesine de sadık ve bağlı, temiz nasiyeli bir Türk çocuğu o- larak tanımıştım. Veliahd sarayın da beraber çalışırken Anadolu ha rekâtım benimle beraber büyük bir alâka ve ümidle takib eder, Mecid Efendiye Anadolu harekâtı hakkında daima iyi haberler getir meğe çalışırdı. İsmail Beyin delâ- letile hemen ertesi gece Beşiktaş- taki Veliahd sarayına gittim.
Veliahdin telâşı
Mecid Efendi beni görünce telâş etti:
«— Niçin kendini benim için tehlikelere atıyorsun?» dedi.
«— Bizim mesleğimiz tehlikeler- lş doludur. Vatan için her hizmet tehlikeli de olsa şereflidir» ceva bını verdim.
Benim gelişimden memnun ol duğunu gizliyemiyordu. Mektubln- rı kendisine verdim. Şifahen de Mustafa Kemal Paşanın ve h ü k ü metin kendisini beklediğini, daima fikren desteklediği Anadolu hare ketini bu davete icabetle kuvvet lendireceğini, bu suretle hanedanı na da müstesna bir hizmet ifasına imkân ve fırsat bulmuş olacağını, iki senedenberi kavradığım şahsi yetine, haleti ruhiyesine ve hassa siyetine uygun bir ifade ile söy
ledim. /
a
Millî
Mücadele
tarihinden
—
yazılmamış bir yaprak ....
-Veliahdın benim vasıtamla
Âtatürke
yolladığı cevab
■ ■
Yazan.1 Emekli Korgeneral Yümnü üresin
— 3 —
Böyle bir teklif karşısında kal maktan ve hele kendi sempatisinin ve müsbet hareketinin Mustafa Kemal Paşa tarafından bilinip ifade ve takdir edilmesinden duyduğu memnuniyeti gizliyemiyor ve bu, gözlerinin parlamasından belli o- luyordu. Yarım saat kadar t u mevzu üzerinde görüştük. Padişah ile Damad Feridin ve hükümetin yaptığı işler üzerinde konuştuktan sonra dedi ki:
«— Bana bir kaç gün müsaade edin. Kendilerine güvendiğim in sanlarla görüşeyim, onların da fik rini alayım ondan sonra görüşe lim»
Kimlerle görüşmek istediğini sordum.
«— Eski Sadrıazam ve Harbiye Nazırı Ahmed İzzet Paşa, eniştesi ve eski Dahiliye Nazırlarından Mhhmed Şerif Paşa ve diğer eniş tesi Hslid Paşa ile görüşeceğini söyledi.
3en, kararmı bu görüşmelere ta lik etmesinin faydalı olmıyacağım, çünkü bu zevatın kendisine ne müsbet, ne menfi bir fikir verebile ceklerini tahmin etmediğimi, ilk iki zatın hükümet azası olarak bu mevzuda müsbet ve aktif hareket lerine ve tekliflerine tesadüf ve şahid olunmadığını, çok muhtemel olarak hattâ kendisini kararsızlık içinde bırakabileceklerini söyledim. O, şunu tekrar etti:
a— Vereceğim karar Osmanlı hanedanının 600 küsur senedenbe- ri takib ettiği yolu ve istikameti esaslı surette ve tamamile değiş tirici mahiyette ve karekterde bir karar olacağı için kolay bir karar ve iş değildir. Yalnız şahsıma aid bir iş ve hüküm olsaydı hiç tered- düd etmezdim. Fakat bütün hane danın hal ve atisine şamil olacak bir kararı verebilmek için bu isti şareleri lüzumlu, faydalı, hattâ zarurî bulmaktayım.»
Ben de belki rütbemin, vazifemin ve yapacağım hizmetin hududunu ve ölçüsünü aşarak, fakat Ankara- dan aldığım intıbala, yüklendiğim vazifenin ilhamı ve kuvvetile şöy le dedim:
«— Bugün OsmanlI hanedanının değil, Türkiyenin, Devletin ve Türk milletinin hayatı ve atisi ba his mevzuudur. Vereceğiniz kararı daha şamil, daha umumî ve daha mühim olarak bu zaviyeden ölçmek lâzımdır. Türkiyenin mukadderatı Anadoluda belli olacak, Milli H a reketin muvaffak olmasile taayyün edecektir. Anadolu hükümetinin ve Millî Hareket ve Mücadelenin, şefi, bu muvaffakiyete yardım etmeniz için sizin Ankaraya gelmenizi fay dalı buluyor ve istiyor. Bu itibarla ondan ve onlardan başkasının mü- talea ve fikri, en az nazarî olur. Bilhassa senelerce Padişahlar kar şısında elpençe divan durmağa a- lışmış; debdebe ve ihtişam içinde yaşayıp yetişmiş iki damad paşa nın fikirlerinin, yapabilecekleri tel kinin müsbet ve hattâ vazıh olabi leceğine ihtimal verilemez. Onun için eğer herhangi bir müşavereye ihtiyaç varsa size hakikati açıkça söyleyebilecek, memlekete hakikî ve fi’lî sahada hizmet etmiş, müs- bet ruhlu, aynı zamanda daha azim li zevatla görüşmenizi naçizane tav siye ederim.»
İki gün sonra buluşmak üzere ayrıldım. Şunu da ilâve ettim ki verilecek kararın iki gün içinde verilmesi lâzımdır. Çünkü hem bu hareket ve faaliyetlerin duyulması ihtimali vardır, hem de Millî Hü kümetin bir çok masraf ve feda kârlık ihtiyar ederek kendisini gö türmek için kiraladığı ecnebi va purunun çok bekletilmemesi lâzım dır.
îki gün sonra verdiği kararı öğ renmek üzere kimse ile görüşüp herhangi bir randevu almadan Dolmabahçe Sarayınm Beşik taşta ki Veliahd dairesi kısmına gittim. Mecid Efendi beni derhal kabul et ti. Görüşmeğe başladık. Hemen ka rarını sordum. Tahmin ettiğim gibi Abdülmecid Efendinin iki gün ev velkinden daha karışık, kendisini daha mütereddid buldum. Çünkü, görüştüğü zevat hakikaten kendisi ne ne müsbet, ne de menfi bir fikir yardımı yapamamışlardı. «Gitme niz şu sebebden dolayı doğru değil dir» diyebilmiş olsalardı, eğer bu sebebler de makul ve mantıkî hır sebebe dayanmış olsaydı
acımıya-caktım. Fakat gitseniz şu olur, git meseniz bu olur gibi birbirini tut- mıyan müphem fikir ve sözlerle Veliahdı büsbütün kararsızlığa sev- ketmişlerdi. Kendisine:
«— Şunu öğrenmeme müsaade edin dedim. Anadoluya gitmekte ve Millî Hareketi manen tak n ya etmekte Hanedanı Âli Osman hesa bına bir mahzur veya zarar müta- lea etiğinize göre, burada kalmak, la Hanedanın başındaki zatın, yani Vahideddinin ve onun hükümetin başına memur ettiği hükümet reisi Sadrıazamın artık herkesçe öğre nilmiş olan zihniyet ve akideleri nin, ecnebi tazyiki ve boyunduruğu altında icrayi saltanat ve hükümet eylemenin Türkiyenin ve Türk mil letinin, hattâ binnefis hanedanı Âli Osmanm lehinde bir hareket ve ne tice verebileceğini ümid eder, oun- dan herhangi bir fayda bekliyeoılir misiniz? »
Hayli düşündü. Beni, hattâ ken disini, tatmin edici bir cevab bul makta ve kararsızlığım sebeblen- dirmekte hayli güçlük çektiğini gizliyemiyordu. Vazıh ve tatmin edici bir şey söylemiyordu ama bü tün maksad ve ümidinin, kendisi Padişah olunca Türk devletine ve milletine hizmet edebileceğine, bu nun tahakkuk etmesi için de İstan- bulda çalışmak lâzım geldiğine dair olan kanaatini sezmek de güç.j değildi. Nitekim şunu söyliyeoildi:
«— Anadoluya gitmeyi ve bu mücadeleye katılmayı çok isterim, fakat bu karar ve hareketin ailevî durumumuzda, yani Hanedanın va ziyetinde nasıl bir değişiklik gös tereceğini, bunun millet ve mem lekete faydalı olup olmıyacağım sarahatle anlayıncıya kadar intiza rın müreccah olduğunu düşünmek- teyim.»
Bu mevzuda daha konuşmakta, fikir teati etmekte iken içeriye bir haremağası girdi ve Mecid Efendi yi selâmladıktan sonra:
«— Efendimiz, sarayınız abluka altına alınmıştır, dedi. Ne içeri, ne dışarı kimseyi çıkarmıyorlar. Hat tâ araba ile gezmeğe gidip dönen Sultan Efendiyi (kızı Dürrüşehvar Sultan) dahi büyük bir güçlükle İçeri bıraktılar. Komiserler, polisler, inzibatlar sarayın etrafını sarmış lar, bir kısmı da Daire Müdürünün odasında nöbet bekliyor.»
Mecid Efendi büyük bir te essür ve telâşla derhal beni mu hafaza netmeyi. düşündü. Veliahd- Sarayının bir tarafında vaktile bi zi şehzadelerin muhafaza veya hap sedildikleri demir kapılı bir odaya'; götürdü; bir müddet orada intizar ve istirahat etmemi istedi. Akşama kadar burada kaldım.
Filhakika Veliahd Sarayının en az yirmi polis ve bir o kadar da askerî inzibat subay ve memurları tarafından muhafaza ve tarassud altına alınmış olduğunu, bunun bizzat Sadrıazam Damad Ferid ta rafından verilen emirle yapıldığını öğrendim. Sözde Veliahd Ablül- mecid Efendi Anadolu ile devamlı, muntazaman muhabere ve irtibatta olduğu için, bunu önlemek mansa- dile bu tedbire başvurulduğu söy leniyordu.
Sarayın yakından tanıdığım Ma- beynci ve memurlarına yaptırdığım tetkikte benim kolayca Saraydan çıkmamı temin edecek tanıdık kim se bulunmadığını öğrendim. Gece yarısı Veliahd Mecid Efendiye yap tığım teklif ile bir kısım polis nıe- murlarile komiserlere para ve he diye tevzii suretile Saraydan çık mamı temin ettim. Ayrılırken Me cid Efendiyi bir daha gördüm. Ba- ne dedi ki:
' «— Vaziyeti görüyorsunuz, bu şerait altında benim ayrılmamın maddeten de mümkün olmadığı anlaşılıyor. Mustafa Kemal Paşa- ya hürmetlerimi ve muvaffakiyet temennilerimi söyleyin. Beni mazur
Millî
Mücadele tarihinden
--- yazılmamış bir
yaprak---Veliahdın
benim
vasıtamla
Atatürke
yolladığı
cevab
(ik in c i sa hüeden d ev a m ı
görsün. Vaziyetin salâh bulmasına ve inkişafına intizar edelim, inşal lah hayırlı olur.»
Son olarak dedim ki:
«— Bu maddî güçlüğe rağmen eğer siz karar verirseniz bu vazi yette de sizi Saraydan ayırmak ve rahatça seyahat ettirmek imitânı mevcuddur. Yeter ki siz Anadoluya hareket ve iltihaka karar veriniz. Benim çıktığım gibi bir gece sizin de böylece çıkmanız ve Büyük- dereye kadar otomobille giderek o- rada bizi bekliyecek olan İtalyan bandıralı vapura binmeniz müm kündür. Son ricam, teklifim ve ar zum budur.»
Kararında ısrar ederek imkân sızlıktan, güçlükten ve mahzurla rından bir daha bahsetti; beni bir daha alnımdan öptü. Gecevarısm- dan sonra Saraydan ayrıldım. Ge ceyi bir başka evde geçirdikten sonra ertesi gün İstanbuldaki Gizii Teşkilât Temsilcisine, kiraladığı mız İtalyan vapuruna ihtiyaç kal madığını, Büytikdereye gelip de mirlemişse de geri dönmesini bil dirdikten sonra İnaboluya gidecek bir vapura atlayarak Anadoluya döndüm.
İneboluya iner inmez derhal tel grafhaneye gittim ve bizzat Mus tafa Kemal Paşaya İneboluya yal nız döndüğümü bildiren bir telgraf çektim. Beni makine başına çağır dı. Orada kısaca durumu kendisine arzettim: »Allah müstahaklarmı versin, ne yapalım. Milletin kendi öz kuvvetinden başka bir şeye gü venmemek, inanmamak lâzım gel diğine bir daha kani olduk. Siz he men Ankaraya geliniz» dediler. İneboludan hemen hareketle An karaya döndüm ve Mustafa Kemal Paşaya hâdiseyi, Veliahd Mecid Efendiye mektubu verdiğimi, neler konuştuğumuzu, son geceki mülâ- kat neticesini tafsilâtile arzettim. Beraberinde Fevzi Paşa da (mer hum Mareşal Fevzi Çakmak» ''a r dı. Bana, tehlikeli vazifemi başar mak için sarfettiğim gayretten do. layı teşekkürlerini ifade buyurdu ve Genelkurmaydaki vazifeme il tihakımı emretti.
Hususî vazifem bitmişti. Orada çalışmağa başladım.
sğ % gî
Bir müddet sonra cereyan eden bir hâdiseden burada bahsetme yi de, bu davet ve teşebbüsle alâ kalı gördüğüm için faydalı bul dum:
Birinci İnönü muharebesinin ka zanılması (ocak 1336-1921) üzerine Londra Sulh Konferansına davet edildiğimiz zaman ben de Askeri Murahhas Hiisrev Geredenin (erki sefirlerden) yardımcısı olarak An- karadan Hariciye Vekili Bekir Sa mi Bey riyasetindeki heyetle bir likte Londraya gitmiştim. (7 mart 1336-1921) Londradan Parise dö nen heyeti murahhasamızm Pariste Fransızlarla yaptığı bir paktı sür atle İstanbul üzerinden Ankaıaya götürmeğe memur edilmiştim. (31 mart 1337-1921) İstanbuldan geçer ken Veliahd Abdülmecid Efendinin oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi beni, kaldığım evde ziyaret ederek Anadoluya gelmek istediğini söy ledi. Ben. babasının bir kaç ay ev vel Mustafa Kemal Pasa tarafından Ankaraya davet edildiğini, bu da vete icabet etmemesinin Ankarada iyi karşılanmamış olduğunu, bu yüzden Abdülmecid Efendiye kar şı, bir memnuniyetsizlik duyıı’nıak- ta bulunduğunu hatırlattım. Ömer Faruk Efendi, babasının Anka raya daveti esnasında onır Anado luya hareket ve iltihak etmesinde çok teşvikkâr ve tasvibkâr davra narak adeta ısrar etmişti. Babası nın ademi icabeti üzerine hasıl o- lan gayrimiısaid durumdan sonra kendisinin de Ankaraya gelmek ar
zusunun iyi karşılanmıyacağmı rn- lattım. Hareket etmemesini ısrarla söyledim. Fakat ben Ankaraya döndükten bir kaç gün sonra. Fa ruk Efendinin, o zaman kendisine İstanbulda hocalık etmekte o'an Kurmay Albay Asım Beyin (şimdi Emekli General Kütahya milletve kili Asım Gündüz) refakatile İr e- boluya gelmiş olduğunu, İnebolu İrtibat Subaylığından Genelkurma ya gelmiş olan telgraftan öğrendim. Ben Avrupadan döndükten son- ra İstihbarat Şubesinde çalıştığım için benim meşgul olduğum mev zu olması itibarile o zamanki Ge nelkurmay Başkanı Fevzi Paşanın bu husustaki emirlerini telâkki et mek istedim. Paşa bana Mustafa Kemal Paşadan emir almamı söy ledi. Onun (Ömer Faruk Efendi bi zim davet ve muvafakatimizle gel miş olmadığı ve şimdi kendisine ih tiyacımız da bulunmadığı için Js- tanbula iade edilmesi» lazım gel diği hakkın d ak i emrini alarak; tel grafla İnebolu İrtibat Subaylığına bildirdim.
Asım Beyin Anadolu ordusuna kabul edilerek Ankarava gelmesine müsaade edildi. Fakat Ömer ia ru k Efendi İneboludan İstanbula İade olundu ve Osmanlı Hanedanı ile olan irtibat ve münasebet de bu suretle -belki de son olarak- kesil miş oldu.
* # *
Veliahd Mecid Efendinin Anka raya niçin davet edildiğini ben şöv le izah ve tahlil ediyorum; zanne diyorum ki sebeb ve âmil de bu ol muştur:
Memleket, haricî bir tehlikenin yakın tesiri ve tazyiki altındadır. Düşman adeta mukavemetsiz ola rak Anadolu içerisinde ilerlemek tedir. Çeşidli bölgeler işgal altın dadır. Yeni baştan meydana getiril mesine çalışılan askerî kuvvetim'zi, en yakın, en müessir bir tehlike ve düşman olan Yunanlılar karşı sına koymağa mecburuz. Bunu tam yapamıyoruz. Çünkü bir kısım kuvvetlerimizi dahilî isyanlar tts- bit ve meşgul ediyor.
Bir kısım halk henüz Padişahçı- dır. Halkın temayülleri, düşmanlar tarafından da mütemadiyen tahrik ve istismar ediliyor. Padişah ise. millî davaya ve memlekete kendi tac ve tahtı için ihanet etmek'edir, demlemese bile esaret altındadır, denebilir. Millî harekete sempatisi olduğu anlaşılan veya söylenen Veliahdi Anadoluya celbederek belki (Padişah İstanbulda tazyik ve esaret altındadır, gelemiyor rina Veliahd geldi ve Millî Mücadele -hareketine iştirak ve onu tasvıb etti» denir. Hiç olmazsa isyan ve ayaklanma hareketleri durur veya ¿¿alır: biz de askerî kuvvetimizi kimilen düşmana karşı kullanmak imkânını buluruz.
Bu imkân tahakkuk etmedi ve Türk milleti -rahmetli Büyük Ata- türkün dediği ve inandığı, hepimi zin de inandığımız ve güvendiği miz gibi- kendi yağı ile kavrulmağa mecbur oldu ve kendi tükenmez manevî kaynağından ald’ğı kuvvet ve iman ile mücadeleyi başarmağa muvaffak oldu.
Milletin hürriyet, istiklâl ve ha kimiyetini temin ve tesis yolun la- ki Millî Mücadelemizde muvaffak olmak için, zaruret halinde her ça reye ve her vasıtaya başvurmak tan ibaret olan bu ve buna ben zer teşebbüs ve hareketlerin tek amili olan, bu uğurda her şahıs tan ve her kuvvetten istifadeyi düşünerek hiç birini ihmal etmemiş bulunan Büyük Atatürkü, bu uğur da varlıklarını ve canlarını veıeıı mukaddes İstiklâl Mücadelesi şe- hidlerini tazimle anmayı şerefli bir vazife addeder ve aziz ruhlarına fatihalar ithaf ederim.
— SON —