■ i
GÖRÜŞ ve
DÜŞÜNÜŞLER-l& V - )
-T _C ^| < 'C L
Cenap Şebabettin
— Ölümünün 17 nci yıldönümü münasebetiyle —
E
lhân-ı Şitâ» şairini 1934 yılının 13 üncü salı gü nü kara toprağa verdik. Soğuk ve fırtınalı bir gündü!.. Karlar tabutunun üzerinde «ufacık bi rer çiçekli yelpaze» idi. Kar lar o büyük ölünün arkasından «hamuşâne dembedem» ağlı yordu. Soğuk iniitili bir şubat rüzgârı insana nefes aldırmı yordu. Cenap kıştan korkardı, kışın ölüm mevsimi olduğunu söylerdi. «Kış intibaâtı» adlı makalesinde bakınız ne diyor du:«Soğuk ve iniitili kış rüzgârı daima kara haber getirecek sa nırım. Her lâmba sanırım ki
bir muhtazırın başı ucunda bekliyor ve hırçın poyraz dam larda hıçkırırken bana öyle hissettirir ki her ân bir yerde bir hasta ölüyor!»
1934 kışının hırçın poyrazı damlarda hıçkırırken ölen bü yük hasta, Cenaptı. Serhad-di zekâda bulunan o hilkat nâdi- resi, uzun ve herhalde sabahsız bir uyku yolculuğuna çıkıyor du: Bazı insanlar ölümün ken dilerine yaklaştığını ne kuv vetli sezerler!.. Cenap da öy leydi. Ölümünden bir yıl önce Hilâl i Ahmeı- reisi Ali Paşa, şair Siret, Muhittin Raif ve Tahir Olgun Beylerle Eyüpte Düğmecilerde şair Ali İffet Be yin evine gitmişti. Bostan is kelesinde oturuldu, sandalla Kâğıthaneye gidildi. Cenap yolda mahfuzu bulunan şiirle rini okudu, lâtifeler etti ve sonra birdenbire ciddileşerek: «Bugün felekten bir gün çal dik. Mtişâere ediyoruz, hasbi- hal ediyoruz, güzel vakit geçi riyoruz. Gelecek sene içimiz den acaba kim veya kimler göçüp gidecek?» dedi. Bir ba har günü bunları söyliven Ce nap ikinci bir bahar daha gö remedi. Yalnız hekimliği ile değil, kendine has kuvvetli sez gisiyle de artık saatinin on ikiyi çalmak üzere bulunduğu nu vaktinden önce anladı ve kitabesini ölümünden az za man önce yine kendi yazdı. Bugüne kadar hiç bir yerde neşredilmemiş olan bu kitâbe- yi aynen alıyoruz:
MEZARIMIN KİTÂBESÎ Ömrümün defterini işte esef-
siz kapadım, Uyusun haşre kadar topra ğın altında adım. Kış günü ruh-ı günehkârımı örter karlar, Göğsüm üstünde yazın af ile • al güller açar. Gökte benden daha mes’ut olamaz bir yıldız, Bu uzun uyku eğer olmasa hiç rûyasız!... Bir mütefekkir der ki: «Ö- lüm ihtiyarlara gelir, gençler ölüme gider. Cenap’a ihtiyar demiye bir türlü dilimiz var mıyor. O başı ve gönlü ile her zaman otuz yaşındaki bir genç gibi yaşadı. Onun içindir ki ölüm ona gelmedi, o ölüme git ti. Doktorlar onu fazla çalış maktan menetmişti. Halbuki Cenap, çalışma zevkinden mah rumiyete hakikî ölüm diyordu. Bütün arzusu, hazırlamakta ol duğu büyük «Türkçe Lügat» ini bir ân önce bitirmekti. Bir dimağ kanaması, o zekâ ser- haddini çok sevdiği yazı ma sasından, kitaplarından ve son arzusundan ebediyen ayırdı. E vet kitaplarından ayırdı.. hal buki Cenap onları ne kadar çok severdi: «Kitaplarım ara sında mes’ut iken harici dai ma şsyan-ı af görürüm. Zira kitaplarım arasındaki pencere den bir mavi madalye gibi yal nız sema görünür!. Kütüpha nemde ben aczimi, zaafımı, hepsini unuturum ve sanırım ki bir emîr-i irfânım, çünkü hep selâtin-i irfân etrafımda- dır!.»
Yazan :
Rifat Necdet Evrimer
/"«enap’ın bir portresini çiz- ^ mek, onu mizacının dört köşesiyle anlatmak öyle kolay değil!. O içinden yaşıyan, içi ni dışından saklıyandı. İstihza sı, neş’eli görünmek gayreti, ze vahiri korumak içindi. Güldü ğü zaman içinin güldüğünü sanmayınız. O bedbindi, biraz da içine çekilmişti; • yegâne teselliyi aşkta buluyordu. Sev mek, daima sevmek, amma bir kadını değil, kadınlan sev mek, bütün bu sevme ve se vilmelerden doğan neş’e, ıs tırap, sitem ve tariz Cenap i- çin bir ruh meşgalesiydi. Ey lül muharriri Mehmet Rauf’un dediği gibi her güzel şey, hele her güzel kadın Cenap’ın kal binde bir başka yara açardı. Evlenmeleri onu mes’ut ede memişti. Onun aradığı kadın, ancak muhayyilesinde yaşıyan dı. Keskin ve müstehzi zekâsı ıstıraplarına (karşı âdeta bir panzehirdi.
Son zamanlarında şiir yaz mak istemiyordu. Değerli kı zının bu mevzudaki bir sua line: «Kırkından sonra şiir yazmanın ne faydası var?» ce vabını vermişti. Cenap, rahmet li Celâl Nuri’nin dediği gibi bir kuyumcu ve bir şekerci idi. Vitrinleri pırıl, pırıl yanan, kelimeleri birer inci tanesi gi bi dizen, terkipleri büyük bir melıaretle işliyen bir kuyum cu... Bir şekerciydi, amma hin distan cevizli bir lokumdan son ra hazar bir leblebi şekeri ver mek muzipliğini de gösteren bir şekerci!...
Cenap bütün hayatı boyun ca mes’ut görünmeye çalıştı, etrafındakiler de öyle sandı lar. O daha çok his adamı, gö nül adamiydi. Zaman oldu ki hislerinin şiddeti, zekâsını ve mantığını susturdu. Bir alev Eskiyesi halindeki hisleri onu sonunda pişman olduğa, ıs tırap çektiği hatâlara şevketti. İhtiraslı bir insandı ve onun içindir ki daima kendisine hâ kim olamadı. O, bir idyile ada miydi. Çabuk hiddetlenmezdi, veya öyle görünürdü. Biraz da kindardı.
Cenap nazımda da, nesirde de büyük san’atkârdı, fakat kendisine hiç bir sahada ihti sas sahibi denemezdi. Ansik lopedik bilgisi çok kuvvetliy di Garp edebiyatını iyi bilir di. Abdülhak Hâmit bir mek tubunda şöyle diyor: «Diyebi lirim ki ben o yegâne üstadın bir ihtiyar tilmizi idim. Bu sö züm mahviyete veyahut riyâ ya hamlolunmasın. Zaten bu iki ihtimalin bence yeri yok tur. Vicdanî bir kanaatle yazı yorum ki asrın en râyiç edebi yatı olan garp edebiyatında Cenap hepimizin üstadı idi. Müessir iğtiyap etmekle eser kaybolmaz. Mürur-ı zamanla o- nun her « seri bir nev-eser ola caktır.» (1)
Cenap’ın şiirlerinde lirizm, idealizm, senbolizm muaneka halindedir. Cenap bir filozof değildi, fakat üslûbunda müs tehzi bir filozof edası vardı. Tab’an nazikti, garbe hayran dı, bu hayranlığını ifrata var dırdığı zamanlar da olurdu. Bazan reybiliğe temayül gös terirdi, o zaman yazılarında kendini bir nevi zorlamanın izleri görünürdü. Şair, nâsir, makaleci, tenkidci, müsahabe- ci Cenap bütün bu türlerle se yahat edebiyatı türünde mu vaffak olmuştur. Tek muvaf fak olamadığı, tiyatro sahası dır. Hâmit, Fikret, Hüseyin
Siret, Mehmet Akif sevdiği şairlerdi. Hele Akifteki nazım kudretine hayrandı. İstiklâl .marşı için açılan müsabakaya Cenap da «Şehit oğlu» imza- siyle bir şiir hazırlamıştı. Fa kat Akif’in müsabakaya işti- râk edeceğini duyunca: «Bu vâdide Akif’in yazacağı esere faik eser yazmak benim kârım değildir» dedi, müsabakaya iş tirak etmedi. Bu şiiriyle yine henüz basılmamış olan diğer bir şiirini, ruhunu tazize vesile olacağı düşüncesiyle aynen neşrediyoruz:
İSTİKLÂL MARŞI GÜFTESİ Doğduk güneşin doğduğu yerden, Aştık en aşılmaz tepelerden, Tarihi yarattık bu seferden. Türküz bizi hürmetle selâm lar, İnsanlar, ufuklar ve asır lar! Ecdadımızın geçtiği yerler, Hâlâ zaferin yâdını inkar, Şânın ulu destanını söyler. Türküz, gideriz ok gibi doğ
ru, Her gün daha yükseklere
doğru! Türk herkese üstün yaratıl
dı, Üstünlüğü herkesçe tanıldı, Yılmaz denilen düşmanı yıl dı. Türküz, gücümüz çünki ya
mandır, Her ferdimiz insanlığa şan dır! Türk’ün ezilir hasmı kim
olsa, Deryaya dretnavtları dolsa, Dağlar gibi toplarla kurul sa. Türküz, ezeriz hasmı yürekle, Toplar, süreriz kazma kü rekle! Türk’ün özü sağlam, yüzü
aktır, Yardımcısı kuvvet ile hak tır, Elbet başı yüksek kalacak
tır. Türküz, başımız zorla eğil mez, Dünyayı ezer, kendi ezilmez! Biz her yeri hak uğruna gez dik, Her kıt’ada zalimleri ezdik, Zulm altına bizler giremez dik. Türküz, dövüşüp hür yaşa rız biz, Zenciri kırar, ray yaparız
biz! Aşık bize ciddî medeniyyet,
Haktır bize mev’ut ebediy- yet, Ölmez bu kadar şanlı bir
ümmet. Hattâ bizi mahşerde selâm lar, İnsanlar, ufuklar ve asırlar! İzmirin kurtuluşunu mütea kip şu şiiri yazmıştır:
MEHMETÇİĞİN KİTÂBESİ Sana ey şanlı şehit az görü
rüm ben demeyi, Ordunun göz bebeği, mille tin arslan yüreği! Çiğnedin düşmanı, serdin yere, sürdün denize, Yaşamak hakkını hak ettin o çenginle bize. Ezdi kalırın yedi yüz yıl bizi ezmiş tahtı, Milletin güldü yüzü, güldü öksüz bahtı. Kefenindir senin al kan ve vatandır türben. Vatanın al kanı al sancak a- çar türbenden! Sen bu dar toprağa sığmış koca bir milyonsun, Ey şehit oğlu şehit artık a- dın Türk olsun. Cenap, Türk edebiyatı tari hinin solmıyan, sevimli, kud retli ve mümtaz bir siması o- larak daima yaşayacaktır. Ru hunu taziz ederiz.
(1) Cumhuriyet: 14 şubat 1934.
WŞ!1H M iyw iut! lUdnbüî »eneği Taha Toros Arşivi