• Sonuç bulunamadı

[Emirgan'daki Arif Efendi Camii]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Emirgan'daki Arif Efendi Camii]"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bir semt adı içine sıkışan iki tarih vak- iası biliyoruz: Biri Istanbulun düşmandan teslim almışı, öteki düşmanlara teslim e - dilişi...

Ne garib tesadüftür ki, bu vak’alarm her ikisi de Balta limanında hazırlandı.

Emirgân korusundan kestirdiği ağaç - larla altı düz gemiler yaptırarak bunları kızaklarla Halice indiren Baltaoğlu Sü- leymanla, Devlet gemisini Balta limanın­

da karaya çarpan Osmanlı Sadrıazamı Damad Ferid...

Balta limanına giderken, işte bu iki tezad ipinin uçları beynimin içinde bir - leşmişti.

Düşmana balta olan Baltaoğluna, sonra da düşman baltasile kendi bindiği ağacı baltalıyan «Kuvayi inzıbatiyeci» Damad Paşaya kafamın içinde bir geçid resmi yaptırdım.

Baltaoğlu Süleyman Beyin, sonradan müslüman olmuş bir Bulgar olduğunu ta­ rihler kaydeder. H atta, bir aralık, düş­ man donanması karşısında «cebanet» gösterdiği için Fatih Mehmedden yaman bir sille yediği de şayidir!

Fatihin Baltaoğluna indirdiği tokatla, Vahideddinin damadını okşıyan eldivenli eli arasında, bir mukayese yapmağa bile imkân var mıdır?

Kendi kendime düşünüyorum:

— Belki de, şu üzerinde yürüdüğü - müz çayırda kızakları kurmuşlardı. A - ğacları, kaim tomruklar halinde, ihtimal ki şu vadiden aşağı yuvarladılar. Şu sa-' hillerde, kimbilir, ne canla başla, geceyi gündüze katarak, irgadlar gibi çalıştı - lar.

Gözümü yumunca tarihte yeni bir de­ vir açmak üzere, eski bir devri kapat - mağa savaşan levendleri görür gibi olu­ yorum.

Yeniçeri kazanları, belki de, şu köprü­ nün yerinde kurulmuş, palalar, bu çalıla­ rın arasında bilenmiş, yağlı paçavralar, şu ağaçlığın bir köşesinde hazırlanmıştı.

Ellerinde meşalelerle Anadolu sipah- ları, şu tepenin üzerinde gülbank çekmiş; serdengeçti dalkılıçlar, şu oyukların için­ de «Yeğdir A llah» çağırmışlardı.

Arkadaşım, beni daldığım düşünce - den ayırarak:

— İşte cami göründü! diye seslendi. Y er yer harab olmuş kalın temel du -varları üzerinde, yükselen gösterişsiz kubbesile, «Arifefendi» camii, karşımız­ da idi.

«Baltaoğlu Süleyman» la hiçbir mü­ nasebeti olmamakla beraber, Balta lima­ nının, biricik ziynetini teşkil eden bu kıy­ metli san’at eserine, bir mabed diyebil - mek için, insanda, çok geniş bir hüsnüni­ yet olmalı idi. Bina, parça parça dökül­ müştü. Barsakları dışarı fırlamış alil bir vücude benziyen çarpık minarenin bütün tuğlaları meydanda idi.

Sağa, sola, bakınarak, bir aşina çeh­ re aradık. Gelip geçen yolculara camiin imamını, müezzinini sorduk. Kimse bizi tenvir edecek bir cevab veremedi. Niha­ yet, bir ihtiyar:

— İmamı mı soruyorsunuz, dedi, O şimdi Yeniköyde başka bir camiin imamı oldu...

— Buraya hiç uğramaz mı?

— Arasıra uğrar.. Geçn gün, bize ge­ lip: «H ele şükür, camii uğraşa uğraşa yıkılmaktan kurtardık!» diye müjde etti.

— Peki amma, bu vaziyetile cami kurtarılmış sayılmaz ki... Üzerinden bir sene daha geçerse, olduğu gibi çökecek!.

ihtiyar boynunu büktü:

Emirkânda meşhur Arif Efendi camiinin bugünkü harap hali — Onun orası öyle...

— Peki, diye sorduk, Evkaf ne ya­ pıyor?.. Tam ir etmeğe niyeti yok mu?.

İhtiyar; içini çekti:

— Ben Evkafın ceynii tamir ettireceği­ ne inanmam!..

Sebebini de söyleyim: Geçende kula­ ğıma çalındığına göre, camiin imamına, Evkaftan «Sen, ashabıhayırdan birini bul da, on beş, yirmi bin liraya şu camii tamir ettiriver!» demişler.

Güldüm:

— Böyle şey olmaz canım...

— Benim duyduğum böyle.. Belki de yanlışım vardır. Tahkik edebilirsiniz!..

Doğrusunu isterseniz, ihtiyarın verdi­ ği habere, hâlâ bir türlü inanacağım gel­ miyor. Bu zamanda, Evkafın tamirine yanaşmadığı bir camii, on beş yirmi bin liraya tamir etmeği üzerine alacak baba­ yiğit nerede bulunur?..

Üzerinden çok zaman geçmediği için hatırlardadır: Emirgân yolunun açılma­ sı mevzuu bahsolurken; bu harab cami - in akıbeti etrafında da münakaşalar ya - pılmıştı. Neticede, Müzeler idaresi, ağır bastı. Camiin, yüksek tarihî kıymeti do - layısile, yerinde bırakılmasına karar ve­ rildi. Peki amma, bu tarihî kıymet, bu yürekler acısı vaziyetten ne zaman kurtu­ lacak?..

Balta limanı camii, bazılarının zannet­ tiği gibi, Baltaoğlunun binası değildir.

Cami, o tarihten, çok daha sonra, 1242 Hicrî yılında, Padişah İkinci Mah- mudun Hazine Nazırı A rif Efendi tara­

fından yaptırılmıştır. Üzerindeki kitabe­ den son iki mısraı alıyorum:

Es’adâ, tarihini kılsın musalliler salâ Mabedi pâki bina etti ricalin tAriJ-» i

1242

Camiin, metin temeller üzerine tuttu - rulmuş olduğunu söylemiştim. Ağaçları kökünden söken büyük su baskınlarında bile, bu temellerin tek taşı yerinden oy - namamıştır.

Boyacıköyünde tanıştığım meraklı bir zat, camiin hususî mimarisini ve eski na­ kışlarını bozmamak şartile, tamirine pek imkân olmadığını, hele pencere kenarla­ rına, o devrin üslûbunu verebilecek san - atkâr kalmadığını bana söyledi.

Fakat, ne olursa olsun, bir «abide» o- larak muhafazasına karar verildiğine gö­ re tez elden, tamiri de zaruridir!

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Breast cancer classification and biomarker discovery from microarray data using silhouette statistics and genetic algorithms..

Bu çalışmada, psoriasis patogenezinde etkilenen alan ana hücreler olan Keratinositlerin, transforme ve primer hücre hatları kullanılarak, LPS (lipopolisakkarit)

By the year 1517, Martin Luther, by announcing the annulment of the inconveniences stemming from the practice of the Catholic Church, has revealed a new understanding

檢查。 (3) 大於 2 公分者:對於高危險群或肝硬化患者,要有二種影像檢查認定是肝

Midyelerin üzerinde, bunlarla beslenen ve say›lar› oldukça fazla olan denizy›l- d›zlar› bulunuyor.. Denizy›ld›zlar›, ya- vafl hareket etmelerine karfl›n çok

O gece yüz görümlüğü önüne ko­ nup duvağı kaldırılır kaldırılmaz ge­ lin hanımcı!: bülbül gibi ötmeğe, kabak çiçeği gibi açılmağa başlamaz

İsmail Hami Danişnıen.de, Râ­ bia Hatun imzalı şiirlerin Nazan hanıma ait olduğunu tevsik edecek delillerin neler olduğunu ve bunu gizlemek için hangi

Haberi veren arkadaşlardan, kimi O’nun fo­ toğrafını sorar, kimi tercüme-i halini arar, kimi gazete bas­ kısının geciktiğine yanar.... Çünkü meslek aşkı