• Sonuç bulunamadı

Fakir de gitti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fakir de gitti"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

« « T '

söyle

§[

___________ ATTİLÂ İLHAN

Fakir de Gitti...

A

ramızda nesil farkı da vardı, m etot farkı da: o,

‘enstitülü’ köy yazarlardandı; en önde gelenle­

rinden; ben ‘40 K aranlığı’ Toplum cu gerçekçi ya­ zarlarının ikinci kuşağından; sadece, bu kadarı bi­ le, o dağdağalı 70 ’li yıllarda, tartışmamıza yeterdi; tartışmışızdır da, ama o iş başka, iki insan arasın­ daki dostça yakınlık başka!

Ağzından duym uşum dur, eserlerini yayımlayan yayınevinin ‘danışmanı’ olduğum zaman, biraz kay­

gılanmış; beni belki de kalem tartışmalarındaki sert üslûptan, eli sopalı birisi sanıyordu; fakat yayınevi­ nin A nkara’da Tunalıhilmi C add esi’ndeki ofisinde göz göze gelir gelmez, içinde kımıldanan kuşkula­ rın yanlışlığını anlamıştı: İnsan insana, pekâlâ anla­ şabilecektik. Dost bile olabilirdik. Bir bakıma, olduk da zaten!

Fakir’i saman kâğıda basılmış, kötü mürekkep ko­

kan taşra dergilerinde yayınladığı, şiirleriyle tanımış­ tım; yeni bir imza: Tahir Baykurt adını T a h ir’den F a k ir’e değiştirm esi, ne kadar hoşum a gitmediyse; ilk hikâyeleri, sonraları romanları o kadar hoşuma gitti: Diyalektik sayamayacağım, ‘eleştirel’ bir ger­

çekçilik yapıyordu ama; öyle dikkatli, özenli ve yü­ rekten yazıyordu ki, saygı duymamak, düpedüz ayıp olurdu.

Hele o metinleri, nasıl ölesiye çalışarak, dünyaya getirdiğini öğrendikten sonra!

K a rın c a gibi ç a lış m a k , b a ş k a nasıl olur?

B

azı öğle sonları, çat kapı, gelir; elinde tükenm iş,

yeni basımı yapılacak bir romanı, karşılıklı o tu ­ ruruz; o şirin gülümsemesi, pırıltılı bakışları, ortalığı aydınlatır; ellerimizde, ince belli, yaldızı parıldayan çay bardakları; çevremizi görünm ez kalorifer sıca­ ğı kuşatmış, dışarıda gök mavi kar! Kitabı elinden alır, sayfalarını çevirdikçe, hayrete düşerim: düşm e­ mek m üm kün m üdür? Çünkü aynı metni, nasıl en az beş kere elden geçirdiğini öğrenm işim dir; hatta bunun için, kendine mahsus bir yazım tekniği ge­ liştirdiğini! İlk müsveddeyi, daktiloda beş satır ara­ lığıyla çalatuş yazıyordu; ondan sonraki her çalış­ masında, satır boşluklarından birisi, değiştirilm iş ve düzeltilm iş, yeni cümlelerle dolduruluyor: beşinci satır boşluğu, dolduruldu mu, roman bitmiştir!

Hayır, tekrar basım metinlerinin, dizgi ve baskı hatalarını düzeltm ekle yetinmez; onları da m üsved­ de gibi alır, adeta ‘ince ayarını’ yapardı.

Karınca gibi çalışmak, başka nasıl olur, söyler m i­ siniz?

E s te tik te , insanı ve to p lu m u y o k e tm e k !...

Ş

öyle bir düşündüm : son üç ayda, şehirde dola­ şırken, kitap okuyan sadece üç kişi görm üşüm: D iri o ince, varla yok arası, saydam kız; Boğaz va­ purunda, pencerenin kenarına oturm uş, kalın çer­ çeveli gözlükleriyle elindeki romana eğilmiş, başını bile kaldırmıyor. Ötekisi, B eşiktaş’ta, hani ‘Şairler

Parkı’ var ya, ağaçların koyu nefti gölgelediği bir kuy­

tu sıraya saklanmış, orta yaşlı hanım; ne vakit yo­ lum düşse, elinde kitabıyla, onu orada, bir başka dün­ yaya dalmış, görüyorum . Üçüncüsü, bazı günler o sabah pastahanesine düşüp, önüne açtığı romanın sayfaları arasında kaybolan, kıvırcık saçlı, sivilceli oğ­ lan; kim bilir hangi fakültenin öğrencisi?

İzmir gazeteciliğimde (1965/1973), Körfez vapur­

larında, ne kadar çok kitap okuyan olurdu! P a ris ’ten

henüz dönm üştüm , orası kahvede, parkta, sokak­ ta, metroda, herkesin kitap okum asıyla ünlü bir şe­ hir; daha çok ‘kom prador’ mayalı bir ‘ticaret’ ve l i ­ m an' şehri sayılan İzm ir’de, okuyanları görmek, şa­

şırtıcı ve sevindirici: hem hoşuma gidiyor, hem yü ­ reklendiriyor. 12 M a rt ve 12 Eylül, onlardan sonra yaşadığım ız Ö za l/Ç ille r dönem inin, ‘ö ze lle ş tir-

m e ’ci ve ‘küreselleşm e’ci ‘amerikancılığı’', 27 M a-

yıs’ı m üteakip bereket kazanan okum a çabamızı

nasıl da bıçak gibi kesmiş; sonra da, p o s t/ m o d er­

nist birfanteziye kaydırmıştır: eskiden -ve sâhiden- okum ak, okuyanın kendisini, yurdunu ve dün­ yasını anlaması dem ekti; bizim nesil, kuram sal kitapları, rom anlardan sonra okuduğundan mı nedir, her türlü ‘çözüm ’ önerisinde, çok daha ger­ çekçi, çok daha tutarlı davranmıştır; oysa, son

zamanlarda okum ak, grafik değerlendirm ek gibi bir şey; çünkü estetikte araç, amaca dönüştürüldü: yâ­ ni dil, onun kullanılış biçimi; yâni ses, onun kullanı­ lış biçimi; yalnız renk ve şekil, onların kullanılış bi­ çimleri; yakaladıkları beşeri ve toplum sal ‘gerçe­ ğ in ’ diyalektik anlatımından, önemli sayılıyor; bu ne­

yi gösterir, asıl amacın, estetikte insanı ve toplum u yok etm ek olduğunu mu? O zaman elbette ortaya bir ‘eser’ çıkmıyor, bir ‘m arifet’ çıkıyor.

Eğer sanat eserini yığınlara duyurup, ikisini özleş­ tirecek Media; aynen estetik gibi, olanca sosyalli­ ğini kaybetm işse, elinde olmayarak ‘m arifeti’ tercih

edip göklere çıkaracak; ayaklan yere basan, toplum ­ cuyu, toplumsalı, hatta insancıyı görm ezden gele­ cektir. G ünüm üzde okum a eyleminin diyalektiği, iş­ te bu koşullar altında oluşuyor, çok da mühim, zira artık ne ‘eleştirel gerçekçilikle ‘toplumcu gerçek­ çilik’ tartışmalan içindeyiz; ne ‘Narodnik’likle ‘Mark-

sistlik’ tartışmaları içinde; dahası, gerçekçilikle/ro-

m antikliği bile tartışmıyoruz; çünkü, estetiği, bü­

tünüyle toplum sal işlevselliğinden soyutlam ak isteyen, bir ‘baskı’ yaşanıyor; bu baskıya dire­ nişin oluşm ası, neyle mümkün; başka koşullar altında çabşmış, ama mahiyetleri ve mayalan ‘ger­ ç e k ç i’ ve ‘m u htevacı’ olan bütün sanat e s erle­ rinin, okunmasıyla; yurttaşta, dil, yurt ve tarih bi­ lincini, -yâni ulusal direnişin akaryakıtını- oluş­ turacak, işte bu çabadır.

Diyalektik, neyi gerektirir sanıyorsunuz?

Ö ze llik le , F a k ir B aykurt!...

Fakir B aykurt’u, öncelikle okumayı!

En başta onun, olağanüstü inceltilmiş ve a d a ­ m akıllı yoğunlaştırılm ış ‘te s b it’ gücünden y a ­ rarlanm ak için; yüzyılın sonundaki ‘kırsal’; yüz­ yılın ortalarındaki hangi ‘kırsal’ın devamıdır; ¿öy­ lece anlarsınız. Dahası, o zaman yanlış duran öğ- retm en/im am çelişkisi, tarım sal kapitalizm olu­ şurken, bir ağ a/ırg at çelişkisinden daha ağırlaş­ tığı; ya da ikisinin birleşm esinden, çok daha kahredici bir çelişki ortaya çıktığı için, A nado­ lu’yu saran ‘tarikatçılığın’ özünü kavrarsınız! Ni­ hayet Türk köylüsünün, hangi yöreden, hangi tö ­ reden olursa olsun; nasıl sağlam bir m ayadan yoğrulduğunu, ne büyük bir sabır ve taham m ül birikimine sahip olduğunu, satır satır, kelim e ke ­ lime önünüze serdiği için, geleceğim ize güve­ niniz artar, umutlanırsınız!

Diyalektik başka nedir sanıyorsunuz?

h ttp ://w w w .p rizm a .n e t.tr/A IL H A N http ://w w w .b ilgiyayın evi.co m .tr./ailhan F a k s /0 -2 1 2 /2 6 0 19 88

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

O' O'nun Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir belâ bel â gelmesinden veya âhirette elîm elîm bir azaba uğramaktan

Buğday ve tahıl üretimini baltalayan politikalardan sonra AKP Hükümeti'nin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Türkiye'nin ya ğlı tohumların üretimini artırması

Çalışmamızda Bursa dağ köylerinden Akçapınar, Belenören, Çöreler, Düvenli, Dağgüney, Haydar, Kemaliye, Mazlumlar, Menteşe, Pınarcık, Sırıl ve Sorgun köylerine

Hukuk İzmir şi­ mal mıntakası heyeti merkezi yesi «İstanbul’da miting heye ti başkanlığına ve gazetelere» aşağıdaki telgrafı çekmiştir: I «Sevgili

Bugün çoğu kansere yönelik çok sayıda bağışıklık kontrol noktası tedavisi denemesi yapılıyor ve yeni kontrol noktası proteinleri hedef olarak sınanıyor. Yüz yıldan

Hammurabi’den yaklaşık yüz yıl sonra yaşamış olan Kral Ammi-Saduqa10nın yine kendi ismi ile anılan fermanı (Yalvaç-Tosun, 1975) karşımıza çıkıyor. Osmanlı döneminde

• Türe veya Boyuta göre yazdırmak istiyorsanız ve tepsiler HP color LaserJet 1500 araç kutusundan belirli bir tür veya boyut için yapılandırılmamışsa, kağıt veya

Bu nedenle, öğreteceği konuyla ilgili hedef davranışları kazandıracak yaşantıları sağlamak, hedeflere uygun öğretim yöntem ve araçları seçmek ve kullanmak