SULTANAHMET C A M İİ Fotoğraf: Şemsi GÜNER
-77bl<)2U0
Hayat
TARİH
M E C M U A S I
Bu sayıda neler var
Kahve Ü z e r i n e ...
Basra S o y g u n u ...
Osmanlı Tarihçilerinden Seçmeler: Naîmâ
Geçen Yüzyılda Millî Tiyatro
. . . .
Ezan M u s i k i s i ...
Türk Napoleon’u Yüzbaşı Yakup Bey .
.
Tarihî Asma K ö p rü le r...
İstanbul M e v le v îh a n e le r i...
II. Sultan Mehmed ve Sanat
. . . .
Angkor Harabeleri
...
Âşık Çelebî ve Bir İngiliz Müsteşriki
İstanbul’un M e s i r e l e r i ...
Kurtuluş Savaşı’nın Adsız Kahramanları
60 Yıl Önceki T ü r k iy e ...
Gazze M ü d a f i l e r i ...
İttihadçılar’ın Bâbıâlî Baskını
. . . .
İki Sadrâzam, İki H â d is e ...
Telsiz F a a liy e tle r i...
Tarihimizde Topla S e lâ m la m a ...
Kitaplar A r a s ın d a ...
Ülkeler ve İ n s a n l a r ...
Tarihe Akan Bir A y ...
Tarih B ilm e c e s i...
K a r ik a tü r ...
Tarih Postası
...
4
6
8
13
18
21
23
28
34
37
44
47
55
58
60
62
70
72
80
85
88
92
93
94
96
“ 'TARİH
MECMUASIAylık Kültür
Mecmuası
1 Aralık 1969 Yıl: 5 Cilt: 2 Sayı: 11 Sıra: 58 İMTİYAZ SAHİBİ: Şevket RADO NEŞRİYAT MÜDÜRÜ: Yılmaz ÖZTUNA MESUL YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: Orhan Ş. YÜKSEL BASILDIĞI YER:
Tifdruk Matbaacılık Sanayii A. Ş. Basımevi - Divanyolu Türbedar Sok. No: 22, İstanbul TEL: 27 95 10 (5 hat) ABONE:
Bateş Bayilik Teşkilâtı. Ca- ğaloğlu-îstanbul TEL: 27 61 10
Kâtib Çelebî’den Sadeleştirme:
• e
Kahve üzerine
Kâtib Çelebî’nln asıl adı Mustafa'dır. 1609’da İstanbul’da doğmuş, 1657’de gene bu şehirde ölmüştür. Osmanlı devri Türk bilginlerinin en tanınmışlanndandır. Birçok mevzuda çok değerli eserler bırakmıştır. Eserlerinin çoğu, daha dev rinden başlıyarak Batı dillerine çevrilmiştir. Bunlardan bi ri de, son yıllarda Oxford üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Geoffrey Lewis tarafından İngilizce’ye çevrilen Mîzâ- nü’l - Hak (Hak Terazisi) adlı küçük kitabıdır. Bu eserinde Kâtib Çelebi, çeşitli mevzulardaki fikirlerini, makaleler hâ linde toplamıştır. Mîzânü'l - Hakk’dan kahve hakkmdaki makaleyi aşağıda bulacaksınız. Hususi bir yazma nüshadan sadeleştirilmiştir.
Sadeleştiren: ŞEVKET RADO
b AHVE üzerine de geçmişte nice kav- * * galar olmuştur. Aslı Yemen diyarından çıkub tütün gibi âleme yayıldı. Yemen dağlarında oturan bazı şeyhler, bir nevi ağaç yemişi olan Kalbvabun dedikleri ta neleri dögüp adamlarıyla beraber yerler di. Kimi dahi kaynatub suyunu içerdi. Kah ve dervişliğe uygun, şehveti kesici, so ğuk ve kuru bir gıda olmakla Yemen halkı birbirinden görüb şeyhler, sufîler ve baş kaları kullandılar. Hicrî 950 yıllarında (1543) gemiler ile Anadolu’ya geldiği za man büyük ölçüde karşı çıkılub aleyhin de fetvalar verildi. Yanık oluşu [ * ] bir ta rafa «toplu halde elden ele devredilerek içilmesi ahlâksızlığa götürür» dediler [ * * ] .
[ * ] Kavrulmuş. [ “ ] Kahve ilk zamanlarda böyle içilirdi. Arap ülkelerinde hâlâ böyle İçilen yerler vardır.
Ebüssuud Efendi merhumdan nakleder ler ki, getiren gemileri deldirüb kahve yüklerini denize döktürdü. Lâkin bu sert likler fayda etmedi. Verilen fetvalar ve söylenen sözler halkın kulağına girmedi. Yer yer kahvehaneler açıldı. Büyük bir şevk ve istekle bir yere gelüb içtiler. He le keyif erbabı keyiflerini arttırır, cana can katar buldukları kahvenin bir fincanı uğruna nerede ise can vermeği göze al dılar.
Bundan sonra gelen müftüler içilmesi ne izin verdiler. Bostanzâde Efendi bir mufassal ve manzum fetva verdi. Kahve haneler gâh yasaklandı, gâh açıldı. Böy- lece birkaç sene süründü. Hicrî 1000 (1591 - 1592) tarihlerinden sonra yasak lanmasından vazgeçilip her yerde serbest çe içildi, her sokak başında bir kahveha ne açıldı. Hikâye anlatanlar, çengiler ile 4
İstanbul'da eski bir kahvehane.
halk işinden gücünden kaldı, iş ve ka zanç durdu. Artık padişahtan dilenciye va rınca halk, birbirini kesip biçmekle eğle nirdi.
Merhum Sultan Murad Han hicri 1042 (1633} sonlarına doğru bu halin farkına varıp halka şefkat ve nasihat olmak üze re bütün memlekette «kahvehaneler bo- zulub bundan böyle kahve içilmeye!» di ye ferman ettiler. O zamandan beri Dâ- rüssaltana (İstanbul) kahveleri cahillerin kalpleri gibi virandır. Yeniden açılır ümi diyle bir zaman sahipleri bozmayıp kapa mışlar idi. Sonra çoğu bozulub başka dük kân yapıldı. Lâkin İstanbul’dan başka şe hir ve kasabalarda eskiden olduğu gibi açılub içilir. Önce de söylendiği üzere, bu türlü işler ebedî yasak kabul etmez.
Şimdi kahvenin vasfına gelelim: Kahve nin kendisinin soğuk kuru idüğünde şüp he yoktur. Dâvud Antâkî tezkeresinde sı
cak, kuru diyorsa da doğru değildir. Ni hayet su ile kaynayub şerbeti alındıkta soğukluk kaybolmaz: belki daha ziyade olur. Onun için susuzluğu giderir ve bir uzva dökülse yakmaz, zira onun sıcaklığı garib bir sıcaklıktır, tesir eylemez; lâkin kuruluğu bir miktar azalır. Meselâ kendi üçüncü derecede kuru iken ikinci dere cede yaş soğukla karışdıkta kuruluğunun bir derecesi gider, ikinci derecede kuru kalır ve bu kurulukla uykuyu kaçırır. Mi zaca göre mutlaka idrarı vardır. Kuru mi zaçlı kimselere, hele sevdavî (melânko lik) mizaca çokluk münasip değildir, bel ki muhaliftir. Fazla kullanılması uykusuz luğa ve sevdavî kuruntulara sebep olur. İçildiği takdirde şeker ile içile. Lâkin mi zacı yaş olana, hele kadınlara gayet mu vafıktır. Onlar ağır kahveleri çok içmek gerek. Sevdavî olmamak şartiyle çokluğu onlara zarar etmef.
S