Nâzım Hikmet
ve mezarı
Bundan birkaç ay önce güncelliğini çok az sürdü ren bir konu vardı. Bu ko nu, büyük Türk ozanı Nâ zım Hikmet'in mezarının
Türkiye'ye getirilmesiydi. Yanılmıyorsam bu öneriyi Ankara Belediye Başkanı
Vedat Dal o kay, Nâzı m'/
anma gecelerinden birin de ortaya attı. Kısa bir sü re bu konu üzerinde sözler edildi, yayın organlarında birkaç yazı görüldü ve sonra unutulup gitti. Unutulup gitti diyorum a- ma, belki de unutulma mıştır. Bu konuyla ilgile nen birkaç sanatsever, yurtsever vardır, öyle o l masını dilerim.
Yurdumuzda bu büyük ozanın adını bilmeyen, şiirlerinden birkaç dize duymayan yoktur sanırım. Diğer uluslar ise onu biz den daha iyi tanıyorlar. Bir yabancı ülkede Türki ye'den söz edildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri si Nâzım Hikmet oluyor.
Bilindiği gibi bu büyük ustanın Türkiye’deki ya şamı, çocukluk ve ilk gençlik çağlarını saymaz sak, hapisanelerde ve sürgünlerde, acılar içinde geçti. Özgürlüğüne ka vuştuğu bir sırada öldü rülmek korksuyla yurt d ı şına kaçtı. Sovyetler Birli ğinde görkemli bir yaşan tısı vardı. Birçok ülkede şiir kitapları yayınlandı. Bütün dünyayı dolaştı, her yerde sevgi ve saygı i- le karşılandı. Ama onun bütün düşüncesi yurduy du. Ona kavuşmak umu duyla yaşadı. Sonunda Sovyetler Birliğinde, yurt özlemi içinde öldü.
Şimdi Anadolu’dan bin lerce kilometre uzakta ya tıyor. Ama onun en büyük isteği Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülmekti. M ehm etlerin, A lilerin , Zeyneplerin arasında ya tacaktı. "Vasiyet" adlı şii rinin bir bölümünde: "te pemde bir çınar olursa - taş maş da istemez hani" diyerek en ince ayrıntıla rına kadar bu isteğini be lirtiyordu.
Onun uzun yıllar boyu süren yurt özlemi artık dinmeli. Bu konuda giri şimleri önce yazarlarımız dan, çizerlerimizden ve tüm sanatçılarımızdan, sonrada politikacılarımız dan bekliyoruz. Dileğimiz parlamenterlerimizin o- nun düşüncelerini bir ya na bırakıp sanatına saygı duymaları.
Gerçi bu ortamda bu anlayışı beklemek biraz saflık oluyor ama, belki i- lerde akılcı girişimlerde bulunanlar çıkar. İlgililer den bu konu tekrar gün celliğini kazandığında, çirkin politikacılıktan arı nıp, birtakım küçük he sapları bırakmalarını dile riz.
Sanatseverler ilgilendi, Nâzım 'ın yakın arkadaşı gazeteci Zekeriya Ser te!'in yıllar sonra yurda dönmesi sağlandı. Res sam Fikret M uâlla'nın mezarı Türkiye'ye taşındı. Nâzım Hikmet de aramıza katılmalı. Sağlığında ona karşı olan görevimizi ya pamadık, hiç olmazsa şimdi yapalım. Onun bü yük özlemini dindirelim.
Şimdilik erken ama, o- nun mezarına yakın bir de Nâzım Hikmet Müzesi düşünülebilir. Onun me zarı ve müzesi tüm yerli ve yabancı sanatçıların, sa natseverlerin uğrak yeri o- lacaktır. Bu konuda önce likle geniş bir kamuoyu o- luşturmak gerek.
ERCAN BAYSAL,
Uşak
Olanak
arkadaşa yanıt
Derginizin 235. sayısın da, Okurdan Yankılar sayfasında "Çağrı" baş lıklı bir yazı yayımlandı. Özetle, dilimizin arınması gerektiği ve bu işe hemen başlanılması söyleniyor. Yazar, kendi adını değiş tirip "Olanak" yapıyor başkalarına da, Ali'leri, Emine’leri, Hatçe'leri atın, yerine Türkçe adlar alın diye çağrıda bulunuyor.Amacım, yazıyı eleştir mek değil, yapay özlem lere, saptırılan devrimci sözcüğüne değinmek.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi