• Sonuç bulunamadı

Halk Bilimi Çalışmalarının Gelişimine Paralel Olarak Alan Araştırması Kavramını Yeniden Düşünmek Doç. Dr. Ruhi Ersoy

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halk Bilimi Çalışmalarının Gelişimine Paralel Olarak Alan Araştırması Kavramını Yeniden Düşünmek Doç. Dr. Ruhi Ersoy"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PARALEL OLARAK “ALAN ARAŞTIRMASI”

KAVRAMINI YENİDEN DÜŞÜNMEK

Reconsideration of the Concept of Field Research in Parallel with the Progress of Studies in Folkloristics

Doç. Dr. Ruhi ERSOY*

ÖZ

Bu makalede halk bilimi çalışmalarında alan araştırması ve alan kavramlarının kazandığı yeni anlamlar ele alınmıştır. Bireyi ve toplumu konu edinen disiplinler, çağın şartlarıyla birlikte ortaya çıkan sosyal değişmeye paralel olarak kendilerini yenilemek durumundadır. Bu yenileme süreci, il-gili alanda kullanılan metodoloji başta olmak üzere, kavramlar ve üretilen yeni teknik ve terimler noktasında da olabilir. Halk bilimi özelinde alan araştırması kavramı, bu yenileme süreci için uygun bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. On dokuzuncu yüzyıldan günümüze eğrilen süreçte sosyal değişmeye paralel olarak halk algısı değişmiş, halk bilgisinin sınırları genişlemiş ve bir disiplin olarak halk bilimi araştırma metotları geliştirilmiştir. Bu bağlamda erken dönem halk bilimi çalışmalarında halk bilgisini derleme yeri olarak alan/saha, folklor malzemesinin çıplak gözle izlenebildiği ve tasnif edilebildiği sosyal ve fizikî mekânlarken, teknoloji ve sosyal değişme, folklor unsurlarına günümüzde yeni yaşam koşullarında, yeniden üretilme ve aktarılma ortamları ortaya çıkarmıştır. Kent folkloru kapsamında yapılan çalışmalarda da görüldüğü üzere çeşitli meslek grupları, eğlence mekânları ya da ilgili herhangi bir sosyal ortam araştırma sahası içerisine dâhil olabilmektedir. Folklor ürünlerinin yeni yaşama ve yeniden yaratılma ortamlarından birisi de elektronik kültür ortamıdır. Bu çerçevede denilebilir ki kültürün üretim ve aktarım biçimleri hem değişmiş hem de çeşitlenmiştir. Böylece halk bilimi çalışmalarında alan/saha kavramının kapsamı da genişlemiştir. Halkbilimciler, ancak kuramsal olarak yeni bir bilimsel paradigma olan disiplinlerarası bakış açısını benimseyerek söz konusu bağlam-da elde edilen halk bilgisini anlama ve anlamlandırma noktasınbağlam-da başarıya ulaşabilecektir.

Anah tar Kelimeler

Sosyal Değişme, Halk, Alan Araştırması, Kültür Endüstrisi, Disiplinlerarasılık

ABST RACT

In this article, new dimensions that the concepts field and field research have attained are scru-tinized. Disciplines which concern human and society have to renew themselves in parallel with social change that arises with the conditions of the age. This process of renewal may occur first in the met-hodology used in the field, and in the concepts employed and the terms created newly. The concept of “field research” specifically in folkloristics comes upon us as a structure exemplifying this matter. In the evolved process from the nineteenth century onwards, the perception of folk has changed in parallel with social change, the boundaries of folk lore have been expanded, and folkloristics as a discipline has improved its research methods. In this respect, whereas, in early studies in folkloristics, the room for collecting folk lore was social and physical environment where one could trace and classify folklo-ric material with the naked eye, technology and social change today have provided folklofolklo-ric elements with the environment for recreation, revival, and transmission. Seen in the studies within the scope of urban folklore, various occupational groups can be involved in entertainment venues or any related social environment research area. One of the environments for the recreation and revival of folklore products comes upon us as electronic culture environment. In this frame, it can be said that forms of creation and transmission of culture have both changed and become varied. Therefore, in the studies in folkloristics, the scope of the concept of area/ field has become expanded. Theoretically adopting inter-disciplinary outlook, which is the new scientific paradigm, folkloristics will succeed in understanding and signification of folk lore.

Key Words

Social Change, Folk, Fieldwork, Culture Industry, Interdisciplinary, Culture Change * Gazi Üniv. Edebiyat Fak. Türk Halkbilimi Bölümü Öğretim Üyesi, ersoyruhi@yahoo.com

(2)

İnsan düşünebilen ve üretebilen bir canlı olarak, doğayla olan müca-delesinde ayakta kalabilmiştir. Bu mücadeledeki başarısında ortaya çı-kardığı ürünleri biriktirebilme ve yeni nesillere aktarabilme yeteneği de oldukça önemlidir. Bu varoluş sü-reci insanı, tarihi olan tek canlı türü konumuna yükseltmiş ve böylece de insanın, zaman içinde biriktirdikle-riyle üretebilme kabiliyeti, sürekli bir döngü içerisinde birleşerek, insanlığın her anlamda ilerlemesini sağlamıştır (Özakpınar 1999: 13-20). Bu ilerleyiş, insanın sosyal varlığının da devamlı yenilenmesi gerçeğini ortaya koymuş-tur. İnsanın meydana getirdiği teknik yaratmalar, insanın insanla, insanın toplumla ve toplumların birbirleriyle olan münasebetlerini iletişim-aktarım biçimi ve boyutları bakımından daima dönüştürmüştür. Bu dönüşüm süreci, bugünden yarına süreklilik arz edecek bir biçimde devam etmektedir.1 Söz

konusu bu sosyal değişim, belirli bilgi alanlarının ortaya çıkmasından itiba-ren; konusu insan, insanın toplumsal varlığıyla birlikte ürettikleri ve tüket-tikleri olan disiplinlerin de eş zamanlı olarak dönüşmesi gerçeğini doğurmuş-tur.2 Bu çerçevede sosyal bilimlerin

tarihi, insanlığın ürettiği bilgi biriki-minin çeşitlenmesi, katmanlaşması ve aktarımı süreçlerine paralel olarak gelişmiştir (Ersoy 2009: 1-25). Sosyal değişme ve sosyal bilim dalları arasın-daki dönüşüm sürecindeki paralellik, bilgi alanlarının ekseninin genişleme-si gibi, ilgili alana ait kavramların da kapsamının genişlemesine veya değiş-mesine neden olmuştur.

Bu çalışmada halk bilimi özelin-de, alan araştırması ve alan/saha

kav-ramlarının, yukarıda izaha çalışılan sosyal değişmeyle, sosyal bilimlerde-ki değişmenin paralelliği bağlamında yeni boyutlar kazanması ele alınacak-tır.

Bir disiplin olarak Avrupa’da şekillenen folklorun doğuşunu hazır-layan şartlar, coğrafî keşiflere kadar uzanmaktadır. Coğrafî keşiflerle baş-layan süreç, Rönesans ve Reform ha-reketleriyle devam etmiş ve Avrupa toplumunda köklü yapı ve zihniyet dö-nüşümünü meydana getirmiştir. Ro-mantik akımla birlikte, “soylu vahşi” kavramı ortaya atılmış ve halk hayatı-na olan ilgi artmaya başlamıştır. Daha sonra Fransız İhtilali milliyetlerin araştırılması eğilimlerini yükseltmiş ve halk hayatı bu araştırmaların ze-minini teşkil etmiştir (Yıldırım 1998: 43-60; Oğuz 2010: 1-10; Sevim 2008).

Ulus devletlerin inşası sürecinde önemli bir rol oynayan folklor çalış-maları (Öztürkmen 1998; Ramnarine 2007: 144-153), küreselleşme ve post-modern süreçle yine gündemden düş-meyip kültürel çeşitliliğin korunması, “kolonyalizm”3 sonrası toplumların

al-dıkları yeni kültürel durumların anla-şılması bakımdan en fazla malzemeyi sağlayan kültürel unsurlar olarak kar-şımıza çıkmaktadır (Oğuz 2002: Özde-mir 2011: 101-115).

İnsan davranışlarını geleneklerle birlikte ele alan ve bu yöntemle objesi olan insanı anlamaya çalışan halk bili-mi, 19. yüzyılda müstakil bir bilim dalı hâline gelmiştir. Halk/folk ve ona ait olan bilgi/lore kavramlarının birleş-mesinden meydana gelen halk bilimi çalışmaları tarihi boyunca, “halk/folk” kavramı ve bu alandaki tartışmalar ve tanımlamalar, çalışmaların

(3)

çerçe-vesini belirleyen merkez konumunda olmuştur (Çobanoğlu 2003: 21). Halk bilimi ve halk edebiyatı araştırmala-rında bütün yönleriyle halk hayatına ait olan bilgi esas alındığından, bu alandaki araştırmaların sınırlarını söz konusu bilginin üreticisi olan halk ve bu bilginin yaşadığı bağlam ola-rak da halk hayatı belirlemekteydi. Metin Ekici, bilimsel anlamda folklor disiplininin mahiyetindeki değişim ve dönüşümün çıkış noktasının, halkın kim olduğu ve halk hayatının sınırla-rının nerede başlayıp nerede son bu-lacağı tartışmalarının oluşturduğunu belirtmektedir (Ekici 2007:1-6). Bu çerçevede erken dönem halk bilimi ça-lışmalarında, yapılan araştırmaların yöntemini, araç-gereçlerini, derleme-inceleme metotlarını mevcut halk algı-sının belirlediği söylenebilir.

Halk bilimi uzmanları doğal ola-rak halkın tanımını da kendine göre yapmış ve söz konusu tanımlar üze-rinden konu uluslararası alana taşın-mıştır. Hal böyleyken 19. yüzyıldan günümüze halk kavramı ifade ettiği anlam itibariyle büyük değişiklikler göstermiştir. 19. yüzyıl Avrupa’sında halk bağımsız olarak değil, alt ve üst zümre üzerinden sınıfsal bir tasnifle tanımlanmış ve halk, taşralı bir kimlik olarak algılatılmaya çalışılmıştır. Bu durum, kavramın eksik şekillenmesi sonucunu doğurmuştur. Zira burada pozitivist4 yaklaşım hâkim olduğu için

halk, başka gruplara tezat olarak or-taya konulmaya çalışılmıştır. Bir uçta, toplumun en alt tabakası olarak kaba ve bayağı bir grup bulunurken, diğer uçta toplumun seçkin tabakası bulun-maktaydı. Halk, bu iki kesim arasında bir yerlerde yaşayan insan

toplulu-ğu olarak tarif edilmekteydi. Böylece halk, hem medeniyete hem de vahşi-ilkel topluma tezat teşkil edecek bir tarifle ortaya konulmaktaydı (1998: 139-153).

“Halk” kavramı, Alan Dundes’in modern tanımlamasına gelinceye ka-darki süreçte; soyluyla vahşi arasında, ilkele uzak, gelişmiş olana yakın bir yerde yaşayan nüfus olarak tanımlan-makta ve yaşam alanı olarak da köy ve köy çevresi gösterilmekteydi. Böy-lece halk bilgisinin yaratıcısı ve icra bağlamı, söz konusu bu geri kalmış insan topluluğu ve onun yaşadığı köy çevresi şeklinde kabul edilmekteydi. Bu tanımlamalara göre halk bilgisi, dar bir çevreye sıkıştırılmıştı. Bu yak-laşım, sınıf farkını esas alan bir anla-yıştan temellenmekteydi. Avrupa’daki bu algı, kendi gelişmişlik düzeylerini esas alarak farklı toplum kesimlerini kendi değer yargılarına göre değer-lendirmenin bir sonucuydu. (Dundes 1998: 139-153).

M. Öcal Oğuz, Folklor ve Kültürel

Mekân adlı makalesinde halk ve

be-raberinde halkın bulunduğu bağlam kavramının folkloristlerce zaman için-de nasıl algılandığını şu şekiliçin-de izah eder:

“Eski kuramlara göre eski halk eski şeyleri üretmemeye başlayınca so-runlar baş gösterdi. Herkes okuryazar oluyordu, her yere teknoloji giriyordu ve köylü nüfus azalıyordu. Folkloru eski köyde eski ürün olarak tanımla-yan kuramlara göre çalışanlar için bu durum folklorun sonu demekti. Çünkü artık saf, temiz ve en önemlisi binlerce yıl ötelerden süzülüp gelen ürün bul-mak zorlaşıyordu. Bu olgu, folklorda iki bakış açısını öne çıkardı:

(4)

Birinci-si, kültürlerin durağan olmadığı bu süreçte görüldü ve halk olarak nitele-nen köylünün folklor diye tanımlanan binlerce yıllık eski elbiseyi uluslaşma sürecine giren kentli bir gün kullansın diye sırtında taşıyan yaşayan fosiller olmadığı anlaşıldı. Kentli zaman için-de onların da kültürlerinin için-devingen ve değişken olduğunu kabul etti. İkin-cisi, bu devingenlik ve değişkenliğin, hızlı teknoloji kullanımı, yoğun kent-leşme ve küreselkent-leşme gibi nedenlerle kabul edilebilir sınırları zorlayarak, dünyayı kitle kültürü denilen tek kül-türlü bir yapıya doğru sürüklediği sa-nısının, korkusunun veya yargısının uluslararası alanda güçlü destek bul-ması oldu.” (Oğuz, 2007: 30-31)

Bu çerçevede folklor ürününün sadece köyde olmayacağı ve köylünün de değişime açık olduğu gerçeği, bağ-lamın sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Başlangıçtaki halkın ve halk hayatının sosyal ve coğrafi çevre-sinin bu şekilde tanımlanması, araş-tırmacı için “halka inmek” şeklinde ifade edilen ve düşük bir sosyo-ekono-mik çevreye ve taşraya gitmek demek-ti. Zira halk bilgisi, kabul gören halk anlayışına göre yalnızca burada mev-cuttu. Halk bilgisinin peşinden koşan folklorcu, alan araştırması yapmak için “halka inmek” anlayışı çerçeve-sinde bir algılamaya sahip olmakta ve bu düzeyde alan araştırması yapmak durumundaydı. Dolayısıyla saha/alan, halkın yaşadığı kırsal bölge olarak kar-şımıza çıkmakta ve araştırmacının sa-hip olması gereken nitelikler de buna göre şekillenmekteydi. Örneğin doğal ortamda katılımcı gözlemci olarak derleme çalışması yapan araştırmacı, dâhil olduğu sosyo-ekonomik çevreye

göre giyinmek, bu yapıya uygun ileti-şim teknikleri kullanmak ve ilgili araç gereci temin etmek durumundaydı.

Halk, halk bilgisi ve bunlara bağlı olarak da alan araştırması kavramları 19. yüzyılda bu çerçevede şekillenir-ken ve araştırmacının da bu şartlara göre kendisini donatması gerekliliği söz konusuyken, köyde/kırsalda yaşa-yan nüfusun azalması ya da göç etme-ye başlaması, bu anlayışı ortadan kal-dırmıştır. Kırsalda yaşayan kitlelerin eğitilmesi ya da yer değiştirmesi halk bilgisinin yok olup olmayacağı sorusu-nu doğurmuştur. Bu soru, beraberin-de halk ve halk hayatının sınırlarını tayin konusunda yeniden düşünme süreçlerini başlatmış ve yukarıda da ifade edildiği üzere Alan Dundes, “ara-larında ortak payda bulunan ve en az iki kişiden oluşan insan topluluğu” şeklinde halkı yeniden tanımlamıştır (Dundes 1998: 139-153). Bu yaklaşım, beraberinde ilgili diğer kavramların da yeni boyutlar kazanması gerçeğini doğurmuştur. Sadece köy ve köy çevre-sinde yaşayan insan topluluğu yerine, şehirlerde ve farklı sosyo-ekonomik ta-bakalarda yaşayan insan toplulukları da halk kavramına dâhil olmuştur. Böylece halk bilgisi araştırmacısı için birinci aşama olan, alandan bilgi top-lama konusunda yeni gelişmeleri be-raberinde getirmiştir (Goldstein 1983: 1-3).

Halkın tanımındaki bu dönüşüm, doğal olarak halk bilgisinin de sınır-larını ve şeklini genişletmiştir. Halk bilgisini arayan araştırmacı, bu yeni tanım ve algılamalara paralel olarak yeni bilgi birikimlerine ve yeni dona-nımlara sahip olmak durumunda kal-mıştır. Zira malzemenin bulunduğu “alan” yeni boyutlar kazanmıştır.5

(5)

Halk biliminin temel kavramla-rının yeni boyutlar kazanması, onun kültürü bütün yanlarıyla konu alması ve kültürel değişim ve dönüşümlere paralel olarak kendini yenilemesiy-le ilgilidir (Çobanoğlu 2000: 27-43). “Bir cemiyetin mevcut nizamını, yani içtimaî, maddî ve manevî medeniye-tini bir tipten başka bir tipe kalbeden bir proses” (Günay 1987: 23-30) olarak tanımlanan sosyal değişme, kültürü konu alan bilim dallarını da dönüş-türmektedir. 19. asırdan beri büyük bir hızla gelişimini sürdüren teknolo-jinin, sosyal değişmeyi de beraberin-de getirmesi (Güngör 2006: 20-23), konusu kültür olan bilgi alanlarına da bir şekilde yansımıştır. Halk bili-mi ölçeğinde alan kavramı gibi ilgili diğer kavramların değişmesi, yeni boyutlar kazanması folklorun yapı-sıyla da ilgilidir. Folklorun bir bilim dalı olarak doğuşuna 19. asırda pek çok sahadaki değişmeler zemin hazır-lamıştır. Konusu kültür olan ve millî kültürün unsurlarını özel olarak ele alan folklor, kültür değişmelerine pa-ralel olarak çerçevesini genişletmiştir. Sözlü kültür çağından yazılı kültüre ve daha sonra bilgisayar çağına geçen kültürün tarihi akışında folklora konu olabilecek malzeme daima insanlık tarafından üretilecektir. Dolayısıy-la kültürün dinamik sürecine paralel olarak folklor da dinamik bir yapıya sahiptir ve sürekli yenilenmektedir. (Günay 1987: 23-30). Umay Günay’ın 1987’de yapmış olduğu tespitlerle halk bilimi bağlamında bugün gelinen sü-reç arasında paralel bir durum söz ko-nusudur. Bilgisayar teknolojisinin bir yaratımı olarak sosyal medya folklo-run araştırma alanına girebilmekte ve

folklor disiplini alan/saha kavramında olduğu gibi kendini kültür değişimin-de eşzamanlı olarak güncelleyebilmek-tedir (Köse vd. 2010: 183-193). Çünkü halk ve halk bilgisinin değişen ekseni, alan/saha kavramını da değiştirmiştir. Alan, “halk bilgisi ürünlerinin yaratı-lıp yaşatıldığı ve halk edebiyatı metin-lerinin bir kaynak kişi veya kaynak ki-şiler tarafından aktarıldığı ve aktarım sırasında sözlü, yazılı ve elektronik olarak kaydedildiği yer” olarak tanım-lanmaktadır (Ekici 2010: 411; Ekici 2007: 25-44). Halk bilgisi ürünlerinin yaratıldığı, yaşadığı sınırların genişle-mesi söz konusu bu derleme yerinin de sınırlarını genişletmiştir.

Türk halk bilimi çalışmaları, folk-lorun XIX. yüzyıldaki ürün merkezli yaklaşımına sıkı sıkıya bağlı kalmış, bütün derleme ve arşivleme çalış-malarında bu yaklaşım belirleyici ol-muştur. Avrupa’daki gibi başlangıçta Türkiye’deki genel kanı da, folklorun kendi yatağında sonsuza kadar akıp gideceği yönündeydi. Ürün her şeyin temeliydi ve adeta ürün, ortaya çık-mak için insanları araç olarak kulla-nıyordu ve insanlar bu geçişin sadece basit bir köprüsü idi. Ancak süreç bu görüşü doğrulamadı. Üreten ve üretim

yeri yok olunca üretimin durduğu yani ürünün ortaya çıkmadığı ve bunun

kültürel süreklilik ve çeşitlilik açısın-dan vahim bir sonuç olduğu UNESCO tarafından güçlü bir sava dönüştürül-dü.

Bu bağlamda Öcal Oğuz’un da ifadesiyle (Oğuz, 2009: 95) 19. yüzyıl-daki tanımlamalara göre alan; taşra/ köy olarak karşımıza çıkarken, bu durum 20. yüzyılın son çeyreğindeki ve günümüzdeki şehirleşme süreci ve

(6)

elektronik devrimlere paralel olarak çok farklı boyutlar kazanmıştır. Daha önce “halka inerek” köyde halk bilgisi ürünlerini derlemeye çalışan araştır-macı, bugün bakış açısına, kırsal böl-gelerle birlikte kent merkezleri, farklı sosyal kesimlere ait eğlence mekânlar, resmi törenler, festivaller, kurumlar, sosyal medya ağları gibi çalışma konu-larını da dâhil etmek durumundadır. Taşraya giderek derleme çalışması yapan bir araştırmacı, bir meslek gru-bu protokol folkloru ya da bir eğlence mekânıyla ilgili çalışma yaparken es-kisinden daha farklı kişisel donanım-lara ve farklı araç gereçlere ihtiyaç duymaktadır. Bu durumda “halka in-mek” yaklaşımı, bugünkü şekliyle bir-likte “halka çıkmak” yaklaşımına mı dönüşmüştür, çelişkisi ortaya çıkmak-tadır. Zira kültürün katmanları düşü-nüldüğünde araştırmacı, farklı kültür çevrelerine de dâhil olmak, araştırma sahasında kullanacağı jargonu bilmek durumunda kalabilmektedir.

Çeşitli meslek grupları, halk ta-nımının yeni boyutu bağlamında halk olarak ele alınıp halk bilimi çalışmala-rının konusu olabilmektedir. Zira her meslek grubu kendi içerisinde belirli iletişim biçimlerini ve folklorik unsur-ları üretmektedir. Kent folkloru çalış-maları kapsamında “doktor folkloru” konulu yapılan çalışmalar buna örnek teşkil etmektedir (Metin 2006: 34-39). Burada “poliklinik” karşımıza bir alan olarak çıkmaktadır. Asker folkloru ör-neğinde de, sahanın genişliğine ve söz-lü kaynaklara kolay ulaşılabilirliğine rağmen; araştırmacı çalışmasının bir bölümünü kışlada yürütmek zorunda-dır.

Alan kavramındaki algı, sadece folkloristleri değil, antropologları da

derinden etkilemiştir. Daha önce il-kel kabileleri kendine bağlam edinen antropolog, artık şehirlerde “marjinal” topluluklara yönelmiştir. N. Serpil Al-tuntek “Yerlinin Bakışı Etnografya: Kuram ve Yöntem” adlı eserinde bu değişimi şöyle ifade eder:

“‘Ben’ ve ‘Öteki’ arasındaki diya-lektik bağı koparan postmodern etnog-raflar, ‘öteki’yi anlamak yerine kendini (Batı kültürü) anlamaya yönelirler. Bu durumu pekiştiren bir başka olgu da, yıllarca Batılı antropologların in-celeme nesnesi olan birçok ülkede yerel antropolojinin gelişmeye başlaması ve bu yerel antropologların ötekileştirici, egzotikleştirici söylemlerle bir hesap-lama içine girmeleridir. Eleştirel ku-ramlar, postkoloniyel araştırmalar da bu durum, kurumsal, siyasal, ideolojik zeminini hazırlar. Bununla birlikte küreselleşme-yerelleşme söylemleri, ka-dın hareketleri, göçmenlik olgusu, yeni milliyetçilik akımları, dinin yükselişi vb. ‘ben’ ve ‘öteki’ tanımlarının yeni-den kurulmasını talep eyeni-den, son derece güçlü toplumsal, siyasal oluşumlardır. Bu nedenle dünyadan tecrit bir yerel topluluğu imleyen ‘öteki’ kavramı, ar-tık egemen kültür karşısındaki kadını, homoseksüeli, evsizleri, yoksulları, et-nik aidiyetleri vb. imleyerek, kültür-içi ve kültürler arası çatışan (ırk, toplum-sal cinsiyet, etnik gruplar, azınlıklar vb.) yapılan analizinde daha sıklıkla karşımıza çıkmaya başlamıştır. Bu durum, antropolojinin ‘ben’ ve ‘öteki’ arasındaki diyalektik bağı yeniden kuran, daha düşünümsel perspektifle yoluna devam edeceğinin işaretini ver-mektedir.” (Altuntek, 2009: 202-203).

Kültürü yazılı, sözlü ve elektro-nik kültür ortamı boyutlarıyla ele

(7)

al-dığımızda (Ong:1995); sözlü ortamın bir araştırmacı için alan/saha olabi-leceği gibi, yazılı ve elektronik kültür ortamlarının da aynı şekilde alan ola-bildiği görülebilmektedir. Sözlü kültür ürünleri, elektronik kültür ortamı içe-risinde varlık göstermekte ve yeniden yaratılma süreçlerini de devam ettir-mektedir. İnternet ortamında efsane-ler, masallar, fıkralar, memoratlar, deyim ve atasözleri, alkış ve kargışlar gibi pek çok unsur taşınma, aktarılma ve yeniden yaratılma boyutunu sür-dürmektedir. Elektronik ortamın ken-di iletişim biçimlerine uygun olarak değişen ve yeni durumlara uyarlanan deyim ve atasözleri, çalışmalara konu olabilmektedir (Gürçayır 2008: 70-78). Öte yandan “sosyal medya” olarak ta-nımlanan ve kendi içerisinde yeni ile-tişim ve aktarım kanalları oluşturan sosyal paylaşım siteleri, halk kültürü unsurlarının taşındığı, yeniden yara-tıldığı ortamlar olarak karşımıza çık-maktadır. Bu durum kültür endüstri-sinin teknolojiyle birleşmesi sürecinin doğal sonucudur (Camkara 2008: 27-30). Teknoloji, kültürün taşınması, aktarılması ve yeniden yaratılması sürecini hızlandırmıştır.

Folklorun esas araştırma alanla-rından birisini sözlü gelenek olarak ifade eden ve “sözlü gelenekte yer alan tamamen söz ile ve tamamen sözsüz yaratılan; ama sözlü geçiş ve iletişim-le fertiletişim-ler arasında dolaşan ve nesilden nesile geçen tüm unsurları, yapı, muh-teva, biçim ve fonksiyonları ne olursa olsun sözlü kültürün kapsamında” (Yıldırım 1998: 37-43) değerlendiren Dursun Yıldırım’ın tanımından hare-ketle; geçiş, iletişim ve aktarım bağ-lamında kültürün elektronik ortamda

yeni boyutlarının ne olacağı tekrar dü-şünülebilir (Özer ve Dağtaş 2011). Bu çerçevede, kültürü konu alan folklorun bu yeni boyutlara göre kendini güncel-lemesi, yeni iletişim biçimlerinin yeni folklor ürünleri ortaya koyması kaçı-nılmaz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Netice itibariyle halk bilgisinin bulunduğu alan/saha kavramı, yeni boyutlar kazanmıştır. Halkbilimci için alan köy mü, kent mi; bir meslek gru-bu söz konusu olduğunda o mesleğin icra edildiği yer mi, yoksa elektronik ortam mı sorusu sorulmalı ve alan kavramı ve alan araştırmasıyla ilgili metodoloji yeniden düşünülmelidir. Söz konusu bu süreç, araştırmacıda olması gereken nitelikleri de yeniden belirleyecektir. Zira köyde derleme çalışması yapmak isteyen bir araştır-macıyla, doktor folkloru, eğlence kül-türü, kamyoncu folkloru gibi farklı alt dallarıyla kent folkloru çalışan veya resmî kültür çevresinde protokol folk-loru çalışan ya da elektronik ortamda derleme çalışması yapan veya ikincil sözlü kültür ortamı bağlamında halk anlatıları konusunda çalışma yapan bir araştırmacının sahip olması gere-ken nitelikler birbirinden farklıdır. Bu farklar; giyim-kuşamdan, tutum ve davranışlara, kullanılan araç gerece, derleme-inceleme yöntemine kadar uzanmaktadır. Bir sosyal paylaşım si-tesinde çalışma yapan kişi; o ortamın gereklerini bilmek, o ortamı kullana-bilecek teknik donanıma sahip olmak ve hatta katılımcı olduğu durumlarda uygun jargonu kullanmak ve o atmos-fere bütün boyutlarıyla dâhil olmak durumundadır.

Sonuç olarak; halk tanımının ve halk bilgisinin sınırlarının değişe-rek alan kavramının yeni boyutlar

(8)

kazanması, halk biliminin sosyal bi-limlerin kesişme noktasında olduğu anlayışının yerleşmeye başlaması, teknolojinin sağladığı imkânlar bir yandan halk bilimi araştırmacısına çalışılmayı bekleyen nice konuyu su-narken, bir yandan da derlenen mal-zemenin inceleme ve değerlendirme metotlarının da yeniden gözden geçi-rilmesi, yeni alan araştırması teorileri üzerine eğilinmesi ve araştırmacının donanımına eklemeler yapması ge-rekliliği gerçeğini doğurmuştur. Artık halk bilgisi ürünleri, yukarıda ifade edilen değişme ve gelişmelere para-lel olarak daha katmanlı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede, halk bilgisinin yeni atmosferinde der-lenmesi, sınıflandırılması ve değerlen-dirilmesi disiplinler arası bakış açısını gerektirmektedir (Ersoy 2009: 1-25). Zira daha önce köyde/kırsalda çıplak olarak gözlemlenebilen, derlenebilen ve sınıflandırılabilen bir halk bilgisi unsuru, bugün birden fazla metinle iç içe geçmiş olarak karşımıza çıkmakta-dır. Bu noktada halk bilimci; sosyoloji, sosyal psikoloji, antropoloji, iktisat, iletişim vs. bilim dallarından haberdar olmak zorundadır. Zira farklı boyutlar kazanan ve elektronik ortama kadar uzanan yeni alan/saha içerisindeki halk bilgisi, daha senkretik bir yapı arz etmektedir. Bu durum, araştır-macısının da daha nitelikli olması zo-runluluğunu doğurmaktadır. Üniver-sitelerde bu çerçevede, ihtiyaca cevap verebilecek nitelikli insanlar yetiştiril-mektedir; ancak kamu kuruluşlarında istihdam edilecek folklor araştırmacısı kadrolarına Türk Halk Bilimi Bölümü mezunlarının ve alanda uzmanlaşmış kalifiye insan gücünün taşınması hu-susunda daha bilinçli hareket edilmesi gerekmektedir.

NOTLAR

1 Sosyal değişme ve teknik üretim ile sosyal değişmenin ilişkisi ve sürekliliği konusun-da geniş bilgi için bkz.: Erol Güngör. (2006). Kül-tür Değişmesi ve Milliyetçilik. Ötüken, İstanbul. 2 Bu konuda kapsamlı bilgi için bkz: Yılmaz Özakpınar. (2002). “İnsan Düşüncesinin Boyutları” Ötüken, İstanbul.

3 Metin içerisinde kolonyal sonrası ifa-desinden kastettiğimiz post-kolonyalizm teorisi-dir. Söz konusu bu terim II. Dünya Savaşından sonra toplumların bağımsızlık sonrası süreçle-rini tanımlamak için tarihçiler tarafından kul-lanılmaya başlamıştır. Ancak zaman içerisinde diğer sosyal bilimciler tarafından özellikle sö-mürgeleştirilmiş toplumların, sosyal yapıları, kültürleri, sanatları konusunda yapılan eleşti-rilerle ilgili temel bir teori haline gelmiştir. Her ne kadar kavramın önüne eklenen “post” ön eki “sonrası” gibi bir anlama sahip olsa da “post-kolonyal” kavramı toplumların sömürgeleşti-rildikleri ilk günden beri ürettikleri metinlerle ilgilenmektedir. Üretilen söz konusu metinler sadece yazılı olmayıp aynı zamanda sözlü metin-leri de kapsamaktadır. Kolonyal sonrası üretilen bu metinler o toplumu anlama ve anlamlan-dırma işlevi üstlenmiştir. Kolonyalizme maruz toplumların sözlü kültür/folklor pratikleri de bu bağlamda post-kolonyal çalışmalara malzeme te-min etmektedir.

Bu konuda kapsamlı bilgi için bkz: Adeleke vd. 2005; Ashcroft vd. 2002; Ashcroft vd. 2006: 117-137, 165-169; Dirlik 2010; Kanar 2006.

4 Sosyal bilimler doğa bilimlerinden daha sonra gelişim sürecine girdiği için, kullanı-lan metodoloji ve bilimsel paradigma noktasında doğa bilimlerinin etkisi altında kalmıştır. Poziti-vist bakış açısı bu noktada sosyal bilimlerde bir anlamda doğa bilimleri mantığını taklit nokta-sında kalarak uzun süre geniş kabul görmüştür. Darwin Teorisi pozitif bilimlerin o çağda öncüsü olurken, sosyal Darwinizm yaklaşımı da devrin sosyal bilim araştırmalarında ve siyaset belir-lemelerinde etkin bir rol almıştır. Ancak sosyal değişme ve bunu takiben sosyal bilimlerdeki bütünün bilgisini anlama mücadelesi bu bakış açısının değişmeye başlamasını sağlamıştır. Bu konuda kapsamlı bilgi için bkz.: Gülbankıan Ko-misyonu. (2000). Sosyal Bilimleri Açın, Metis Ya-yınlar, İstanbul; Sezgin Kızılçelik. (2004). Sosyal Bilimleri Yeniden Yapılandırmak. Anı Yayınları, Ankara.

5 Sosyal değişmeye paralel olarak alan araştırması, saha kavramlarının değişmesi ve folklorun söz konusu değişim sürecine paralel olarak yeni araştırma alanlarına yönelmesiyle ilgili olarak Millî Folklor’un bir gelenek haline

(9)

getirdiği genç halk bilimcilere ayrılan güz sayı-larına bakılabilir. Özellikle 67. ve 71. sayılara bakıldığında söz konusu sosyal değişme ve kül-türün kazandığı yeni boyutlar çerçevesinde ele alınan konuların çeşitliliği ve folklorun kapsamı-nın genişlemesi bağlamında gelinen nokta daha iyi anlaşılacaktır.

KAYNAKÇA

Adeleke, Adeeko. The Slave’s Rebellion, Fiction, History, Orature. İndiana University Pres, Bloomington, Indianapolis, 2005.

Altuntek, N.Serpil. Yerlinin Bakışı Etnog-rafya: Kuram ve Yöntem, Ütopya Yayınevi, An-kara, 2009.

Artun, Erman. Türk Halkbilimi, 7. Baskı, Karahan Kitabevi, Adana, 2011.

Ashcroft, Bill, Griffiths ve Gareth, Tiffin Helen. Post-Colonial Studies. Routledge Taylor and Francis.London And New York, 2002.

Ashcroft, Bill, Griffiths ve Gareth, Tiffin Helen. The Post-Colonial Studies Reader. Rout-ledge Taylor and Francis.London And New York, 2006.

Camkara, Ayşe. “Teknoloji ve Kültürel En-düstri”, Milli Folklor, 75,(Güz 2007): 27-30.

Çobanoğlu, Özkul. “Halkbilimsel Bilgi-nin Teleolojik Serüveni”, Folklor/Edebiyat, 24 (2000):27-43.

Çobanoğlu, Özkul. Halkbilimi Kuramları ve Araştırmaları Yöntemleri Tarihine Giriş. 2. Baskı, Akçağ Yay, Ankara, 2002.

Dirlik, Arif. Postkolonyal Aura Küresel Kapitalizm Çağında Üçüncü Dünya Eleştirisi. Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010.

Dundes Alan. “Halk Kimdir”, (Çev: Metin EKİCİ), 5 (37), Bahar 1998, 139-153

Ersoy, Ruhi. Sözlü Tarih Folklor İlişkisi Baraklar Örneği, Disiplinlerarası Bir Yaklaşım Denemesi, Akçağ Yay, Ankara, 2009.

Goldsteın, Kenneth S. Sahada Folklor Der-leme Metotları. Ahmet E. Uysal (Çev.), 2. Baskı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araş-tırma Dairesi Yayınları, Başbakanlık Basımevi, Ankara,1983.

Wallerstein, İmmanuel vd. Gülbankıan Ko-misyonu. Sosyal Bilimleri Açın, Metis Yayınlar, İstanbul, 2000.

Günay, Umay. “Folklor Nedir?” Türk Folk-loru Araştırmaları, Ankara, 1987.

Güngör, Erol. Kültür Değişmesi ve Milli-yetçilik. Ötüken, İstanbul, 2006.

Gürçayır, Selcan. “Kuşaktan Foruma Geçiş ve Bilgisayar Atasözleri” Millî Folklor, 79 (2008): 70-78.

Kanar, Yüksel. Batının Doğusu Avrupa Barbarlığının Küreselleşmesi, Kitabevi Yayınla-rı, İstanbul, 2006.

Kızılçelik, Sezgin. Sosyal Bilimleri Yeniden Yapılandırmak, Anı Yayınları, Ankara, 2004.

Köse, Aynur ve Yılmaz, Mustafa. “Fısıltı Gazetesi İçin Yeni Bir Mecra: Çevrim İçi Fo-rumlar”. Millî Folklor, 85 (Bahar 2010): 183-192. Metin, Ezgi. “Kent Folkloruna Bir Örnek, Doktor Folkloru”, Millî Folklor, 71 (Güz 2006): 34-39.

Ekici, Metin. Türk Halk Edebiyatı El Kita-bı. 7. Baskı, Grafiker Yay, Ankara,

2010.

Ekici, Metin. Halkbilgisi (Folklor) Derleme ve İnceleme Yöntemleri, 2. Baskı Geleneksel Ya-yıncılık, Ankara, 2007.

Oğuz, M. Öcal. Küreselleşme ve Uygula-malı Halkbilimi, Akçağ, Ankara, 2002.

Oğuz, M. Öcal. Türk Halk Edebiyatı El Ki-tabı. 7. Baskı, Grafiker, Ankara, 2010.

Oğuz, M. Öcal. “Folklor ve Kültürel Mekân”, Millî Folklor, 76(Kış 2007):30-31.

Oğuz, M. Öcal. Somut Olmayan Kültürel Miras Nedir?, Geleneksel Yayıncılık, Ankara, 2009: 95)

Ong, Walter J. Sözlü ve Yazılı Kültür / Sö-zün Teknolojileşmesi. Sema Postacıoğlu Banon (Çev.), Metis Yayınları, İstanbul, 1995.

Özakpınar, Yılmaz. Kültür ve Medeniyet Anlayışları ve Bir Medeniyet Teorisi. Ötüken, İstanbul, 1999.

Özakpınar, Yılmaz. İnsan Düşüncesinin Boyutları. Ötüken, İstanbul, 2002.

Özdemir, Nebi. “Edebiyat ve Ekonomi (Kültürel Ekonomik Bir Alan Olarak Edebiyat”. Millî Folklor, 91 (Güz 2011): 101-115.

Özer Ömer ve Dağtaş Erdal. Popüler Kül-türün Hakimiyeti, Bir Türkiye Hikâyesi, Lite-ratür Yay, İstanbul, 2011.

Öztürkmen, Arzu. Türkiye’de Folklor ve Milliyetçilik. İletişim Yayınları, İstanbul, 1998.

Ramnarine, Tina Kartina. “Finlandiya’da Millî Kimliğin Gelişi ve Folklor”. Selcan Gülça-yır (Çev.) Millî Folklor, 74 (Yaz 2007):144-153.

Sevim, Acar. Herder Alman Milliyetçiliği-nin Öncüsü, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İs-tanbul, 2008.

Yıldırım, Dursun. Türkiye’de Folklor Araş-tırmalarının Gelişim Devreleri, Türk Bitiği, Araştırma İnceleme Yazıları, Akçağ Yay, Anka-ra, 1998.

Yıldırım, Dursun. Sözlü Kültür ve Folklor Kavramı Üzerine Düşünceler, Türk Bitiği Araş-tırma İnceleme Yazıları, Akçağ Yay, Ankara, 1998.

Referanslar

Benzer Belgeler

Günümüzde sabit protetik restorasyonlarda materyal yetersizliklerinin büyük bir ço unlu unu ortadan kald rabilen üstün biyolojik uyumluluk, yüksek k r lma direnci, mükemmel

Ö renim durumu de erlendirildi inde genel anksiyete, spesifik anksiyete ve katastrofik anksiyete alt gruplar nda farkl ö renim düzeylerine göre anlaml farkl l k

Conference on Educational Science (ICES’08), 1137-1146. Ankara: Pegem AYayıncılık. “Ortaöğretim fizik 9 ders kitabı değerlendirme raporu.” Ders Kitabı Yazarlarına, MEB

Lang’in Kúnos’un eserlerini uyarlamak için kullandığı kaynak 1905 tarihli Almanca yazılmış Türkische Volksmärchen aus Stambul adlı kitap olup metinde hikâyelerin

Genel olarak Urdu Dili ve Edebiyatı’nın özel olarak Urdu Nesri'nin Ahmed Han’ın yazılarından etkilenmekle kalmadığı, aynı zamanda onun yardımıyla geliştiği ve nihayet

Dağküplü köyü mekikli dokumalarının ilk örnekleri ile günümüzde dokunan örneklerinin görsel ve teknik özellikler bakımından karşılaştırılması ve dokuma

Günümüz dilbiliminde bu konuların üzerinde önemle durulmakta ve dilin her şeyden önce bir iletişim aracı olduğu, dil öğretiminde bu aracın dilbilgisi (gramer) boyutunun

Tüketicilerin satın alma kararı vermeden önce tutumun genel bir fikir oluşturduğu ancak yöresel restoranlarda yemek yemenin kimliğin iletilmesine yardımcı olması,