a
n| S a y f a
S Ur
BURHAN
FELEK
HATIRLAYAMADIKLARIM
E
! SKİ tabirle, “ malûmatfürûş” luk et mek, yani bilgiçlik taslamak için “ Tanıdığım Devlet Adamları" diye kısa bir yazı yazmış, daha ziyade Ankara’da bulunmuş ve şahıslarını bir-iki defa görüp de görüşmek dahi nasip olmamış kimseleri sayıp dökmüştük.Yası çıktıktan bir-iki gün sonra, merhum Başbakan Şemsettin Günaltay Bey’ in keri meleri telefon edip:
— Babam sizi severdi. Hatta bir seçimde kaybetmenize üzülmüştü. Kendisini, tanıdı ğınız devlet adamları arasında yazmamışsı nız! deyince, bende şafak attı. Hemen özür diledim ve yaptığım hatayı tamire çalışaca ğımı vaadederek, takkemi önüme koyup düşündüm.
Ben, yalnız, Şemsettin Bey’i değil, daha pek çok devlet adamlarımızı hatırlayama mışım. Yaşlüık ve yakın tarihi çabuk unut manın neticesi. Bakınız kimleri unutmuşum.
Şemsettin Günaltay Bey. İktidarda iken Halk Partisi seçime girmişti. Ben de İstanbul adaylanndandım. Bizi, Cağaloğlu’ ndaki eski büyük Halk Partisi binasına topladı. Bize:
— Bana bakın!.. Bu seçimde Allah ile seçmenin önündesiniz. Benden, yâni hükü metten hiçbir yardım beklemeyin! demişti.
Bunu söylerken de, daha evvelki seçim lerde Halk Partisi’nin seçime nasıl hile karış tırdığım hatırlatmak istemişti. Hiç unut mam. İstanbul’ da yapılan ve eski Demokrat Parti’nin kazandığı bir seçimi hükümet (Kır- dar merhum valiydi) seçim kuramlarındaki adamları vasıtasıyla tamamen Halk Partisi lehine çevirmişti. Demokrat Parti buna itiraz etti. Vali Kırdar vasıtasıyla pazarlıklar oldu da, milletvekillerini paylaştılardı.
Sonra, son cumhurbaşkanı muhterem Fahri Paşa, mükemmel bir devlet adamıdır. Bizim Anayasa’nın cumhurbaşkanlarına ver diği yetkiden bir santim dışarı çıkmamış ve kendisine, daha kuvvetli olmasını hatırla tanlara, demokrasilerde anayasaların cum hurbaşkanlarına verdiği yetkilerin en azma bizim cumhurbaşkanlarının sahip olduklarım göstererek, ölçünün kaidesine riayetten bir an hâli kalmamıştır. M oskova’ daki sefirliği de kendilerine ayn bir diplomatik yetenek eklemektedir.
Başbakanlığa ve hatta senato başkanlığına kadar yükselmiş olan dostum ve spor âle minde elimizde yetişen Suat Hayri Bey nasıl unutulur? Suat Hayri Bey’ de, babadan kalma bir siyasî riayet ve seziş vardır. İsmet Paşa’ nın o kadar yakını olduğu halde, kendi sini Divan-ı Â li’ye sevketmesi de, merhum Paşa’nın vefakârlığına bir alâmettir.
Daha birkaç gün evvel vefatıyla dilhûn olduğumuz eski dışişleri bakanlarımızdan ve maruf diplomatlarımızdan Feridun Cemal Bey’ i nasıl hatırlamamışım? Benden 5-10 yaş küçük olmasına rağmen Levazım Mektebi’nde
tahsilimizi beraber yapmıştık. O zamandan başlamış olan dostluğumuz sürdü gitti. Hatta ben hasta iken lütfen ziyaretime gelmişlerdi. Gerçekten pek üzücü olan vefatı hadisesi olsun, bana bu büyük devlet adamım hatırlatmalıydı. Ne gaflet! Kendimi affedemiyorum.
CH P’nin bir ara cumhurbaşkanı adayı olacağı söylenen ve bu partiye şahsi kıymeti, diplomasi âlemindeki tecrübe ve hizmeti ve ifade-i meramdaki berraklık ve selaseti ile epeyce değer kazandırmış olan eski dışişleri bakanlarından Haşan Esat Işık Beyefendi’ - nin, tanıdığını devlet adamları arasında ha fızamdan nasıl kaçmış olduğuna şaşıyorum. Söz aramızda, galiba yaşlanıyoruz dostlarım! Haşan Esat İşık Bey, hâlâ mevcut diplo matlarımızın en tecrübeli ve dünya görmüş, dünya politikasını tahlil edecek, netice çıka racak ve Türkiye’nin dışişlerine veçhe vere bilecek kudrette bir devlet adamı olduğunu, memleket hesabına sevinerek ve övünerek söylememek benim için büyük günah olurdu.
Gelelim, hâlâ afiyetle ahval-i âlemi kendi köşesinden seyrederken, maşallah hiçbir düğün dernekten geri kalmayan pek muhte rem eski cumhurbaşkanı Celâl Bayar Bey- efendi’ye. Ben bu zatın iki şahsiyetini, iki vak’ ada müşahede fırsatını bulmuşumdur. Buna göre hakkında hüküm yürüteceğim, isabetsiz olursa bizi affetmeleri, büyüklük- lükleri icabıdır.
Sayın Celâl Beyefendi’yi bir defa Refik Saydam merhumun başbakanlığı zamanında Ankara’ da merhum Osmanzâde Hamdi B ey’ in evinde görmüştüm. Oğlu Refik Bey’ i, merhumu, “ Satie davası” diye meşhur olan bir gayrimenkulün alım-satımından dolayı tevkif etmişlerdi. Orada çocuğunu kurtar mak için, Refik Saydam B ey’le konuşmaya gelmişti ve bu işe, Refik Saydam merhumun Manisa’ da vali iken, tanıyıp tuttuğu, Lütfü Kırdar merhum delâlet edecekti. Bana, oğlunun tevkifi meselesini sordu. Ben, kendisine:
— Efendim! Bunlar siyasî davalardır. Bugün zirvesindedir, gitgide hararetini kay beder, endişe etmeyin! demiştim.
O sırada Celâl Bey hasta olan oğlunun akibeti endişesiyle ürkek bir adamdı.
Sonra Celâl Bey’i Yassıada Mahkemesi önünde kaya gibi görüyoruz. Bence Celâl Bey, eski bir ittihatçı olarak ve İttihatçıların Bulgar lardan kopya ettikleri komitecilik ekolünden yetişmiş bir zattır. Cumhur başkanlığı sırasında vukua gelen 27 Mayıs darbesi, Adnan Bey merhumun etrafını alan mobilya dostlan tarafından fazla şişirilmiş olmasının neticesi ve bir ara hükümetten istifa etmesi üzerine:
— Dere geçilirken at değiştirilmez! diye Adnan Bey merhumu tekrar iktidara getir mekle, dolayısıyla feci akibetini hazırlayan lardandır.
.Tabiî isteyerek olmasa da, bunun azabını hissetse gerektir.
.Adnan B ey’e gelince, son derece zeki, dirayetli bir başbakan iken, şimdi isimlerini söylemek istemediğim bir sürü merhum kişi lerin teşvikleriyle orduya, üniversite gençliği ni karşısına alacak kadar gözünü iktidar sisi bürümüş olmasaydı, Türkiye’nin sayılı dev let adamları arasında, belki de hâlâ yaşardı. Kendisiyle yakından görüşmüş ve dostluk etmiş olmak fırsatını bulmuş bir arkadaşı sıfatıyla merhuma en çok acıyanlardan biri yim.