• Sonuç bulunamadı

Ataç'ın koltuğu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ataç'ın koltuğu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

8 TEMMUZ 2001 PAZAR

OKUMA LÂMBASI

ENlS BATUR

fltaç'ın Koltuğu

Nurullah Ataç’ın “Ararken”] ilk defa 1954’te ya­

yımlanmış. O küçümen kitaptaki denemeler bugün yazılmış, yayımlanmış, yayımlanacak olsalar, sanı­ rım yer yerinden oynardı. Bir koşulla: Ataç’ın yerine bambaşka, kimsenin daha önce duymadığı bir özel isim yazılması durumunda toza dumana bürünürdü ortalık.

Zamanında böyle bir etkisi olmamış mı? Olmuş­ tur herhalde, Ataç efsanesi doğdu ve büyüdüyse,

“Ararken” ’in denemelerinin bunda az payı olma­

mıştır.

Bugün neden etki yaratmayacak aynı denemeler? Bir kere, “A taç’tır, yazmıştır, söylemiştir” diyenler çı­ kacaktır. İkincisi, daha önemlisi, büyük olasılıkla okunmayacaktır o kitap. Genci yaşlısı için bildik, bi­ lindik, tanınan bir yazardır Ataç, bir de onu okusun­ lar, yeniden okusunlar mı?

Yeniden okumak, sözün gelişi. Öylesine vakit geç­ miştir ki ilk okumanın üzerinden, okunacak olsa, as­ lında bir ‘ilk okuma ’ gerçekleşecektir gene -ama, de­ dim ya, okunmayacaktır nasıl olsa.

Neye dayanarak, yer yerinden oynardı düşünce­ sini öne sürüyorum, “Ararken”in denemelerine ba­ kıp? Yaralayıcı bir kitap bu. Bütün yerleşik değer­ lendirme biçimlerini, kalıplaşmış yargıları, oturmuş görünen kanılan sarsıyor, ne sarsması, tepetaklak edi­ yor Ataç. Üstelik, şiirle ve şairlerle, yazınla ve yazın adamlarıyla sınırlı bir fırtına ortamı değil yarattığı: Başta İstanbul olmak üzere her türden klişeleştiril­ miş ulusal “kıymet”e yükleniyor.

Sonraları, özellikle de “Prospero ile Caliban”ı iz­ leyen yıllarda bir ölçüde durulduğu göze çarpıyor Ataç’ın. Huyu değişmemiş şüphesiz, okları körleş­ memiş, gelgelelim öznelliğini enikonu dinlendirmiş, olgunlaştırmış zaman içinde. Burada, 1954’e gele- siye, daha çok tozkoparan yanı ağır basıyor -sanki, genellikle diklenmeye ayarlamış stratejisini: Kimbi- lir, okunurluğunu ve etkisini belki de bu yoldan sağ­ lamış, pekiştirmiştir.

Herkes payını alıyor bu denemelerde: Yahya Ke­

mal’den, Hâşim’den Sait Faik’e, Tanpınar’a. Kimi­

lerini düpedüz tepeliyor Ataç: Tevfik Fikret’i, Hâ-

mid’i, Necip Fazıl’ı. Gençlere biraz daha yumuşak

çıkıyor (örneğin Oktay Rifat’ı beğeniyor), ama çıkı­ şıyor gene de.

Söylenemeyeni söyleyebilmesi, Ataç’ın özellikle­ rinden birisi. Gelgelelim, “Ararken” döneminde, ba­ na kalırsa, “kimsenin söylemeyi aklından geçirme­

yeceği”ni söylüyor olmaktan pay çıkarıyor kendisi­

ne. içten değilmiş, demiyorum tam, öyle görünme­ yi iş edinmiş biraz. Keşke, kendiliğinden yanı ağır ba- sabilseymiş.

Bugün bu duruşu taşımak mümkün müdür, Tür­ kiye’de? Dünya edebiyatında, kültüründe artık böy­ le yargıçlara yer kalmadı aslına bakılacak olursa; o işi, bir ‘yer’e gelmiş şairler, yazarlar yapıyorlar ara- dabir, bunu da iyice öznel yazı alanlarında gerçek­ leştiriyorlar -güncelerinde örneğin. Eleştirmenler, kuramcılar neredeyse otuz yıldır, yargıçlığı bir yana bıraktılar, yorumlama/çözümleme ekseninde yoğun­ laştırdılar üretimlerini. Bir tek Harold Bloom böyle bir çıkış yaptı, “The Western Canon”ındâtl 994), onun yaklaşımı belli bir yankı doğurdu gerçi, ama yaygın­ laşabileceği konusunda hiçbir belirti görülmedi. Ge­ ne de, Bloom’un kitabı, Antoine Compagnon’un

“Kuramlar Neye Yarıyor Olabilir?” (1998) başlıklı

sarsıcı sorgulama çalışması yeni bir dönemin işaret­ leri olarak görülebilir de.

Türkiye’ye dönecek olursak, Ataç’ın koltuğuna oturma hevesi duyanlar bugün de çıkıyor karşımı­ za. Ne ki, en savlıları bile üzerine yazdığı ya da üze­ rinde sustuğu yazın adamları tarafından önemsen­ miyor pek. Ataç’ın sırrı oradaymış: Ciddîye alınmış yazdığı dönemde, bu sırrı alıp götürmüş, yazdıkları bugün dünkü kadar etkili olamıyorsa, gerekçeyi içe- ri’den çok dışarı’da aramalıyız, diyorum ben.

Diyorum ya, bu altı üstü benim görüşüm. Düşüncemizi böyle koymayı bile Ataç’tan öğren­ medik mi -öte yandan?

Referanslar

Benzer Belgeler

Günefl, öteki y›ld›zlara göre bize çok yak›n oldu¤u için, Günefl gözlemleri bize öteki y›ld›zlarla ilgili bilgi..

«Suriye ve Kilikya’da Fransa Yüksek Komiseri» General Gtıro’- nun emri ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarındaki Fransız kuvvetleri­ nin kumandanlığına

Fakat Curiosity’nin sönmüş bir volkanın etrafında yaptığı ölçümlerde yüksek miktarda feldspata (granit türü kayaların içinde bulunan bir mineral türü)

fiimdiyse, bir grup araflt›rmac›n›n sürekli donmufl durumdaki tortul toprak tabakalar›ndan elde etti¤i bitki ve hayvan DNA’lar›, Sibirya’y› ye- niden verimli bir

"Acaba" diyorum, Barlas dostumuz "Ö zal ailesinin zayıf kişilikli üyeleri" ile "sağlam k işilikli üyeleri” ayrımını bu dü­. ğünde de yapacak

Gökalp, uluslararası banş balonundan çok önemli olan milletlerarası kuruluşlara gerekli­ liğine inanır.. Bunun için dünya kamuoyunun milli kamuoyundan jayıf

Nüfusu milyondan pek de u- zak olmayan Istanbulda, sade kış mevsiminde oynayan bir dram ve bir komedi tiyatrosu mevcuttur; Ankarada devlet tiyatrosunun çe­ kirdek

Halbuki Hakkı Celis, ona bir tanrıça gibi tapan Hakkı Celis, bireyci kişiliği yavaş yavaş de­ ğişirken bile ne yaptığının tam farkında değildir.... Ruhları