26 Mayıs 1995
Yeni Şafak
Ustad'ın vasiyeti
1- Bu vasiyet, çoluk-çocuğumun ve şahsî yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyade, onların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi mu hatap tutuyor. Başta gerçek Türk’ün, ruh köküne bağlı yeni gençlik, şu ka dar yıllık mücadelö hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fert, kısaca Allah ve Rasulü’ne perçinli herkes... Onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışma yı işte bu yeni gençliğe ısmarlıyorum! Eğer üzerlerinde bir hakkım varsa, Hesap Günü’nde tek tek sorumludur lar. Emanetim, beni seven ve İslâm da vasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese...
2- Fikir ve duyguda vasiyet lüzum görmüyorum. Bu bahiste bütün eserle rim, her kelime, cümle, mısra ve top- yekün ifade tarzım vasiyettir. Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söyle necek söz “Allah ve Resulü; başka bir şey hiç ve bâtıl” demekten ibarettir.
3- “Büyük Doğu - b.d. Yayınlan - kitabevi kuruluncaya kadar şunun bu nun neşrettiği eserlerin arasında mu kaddes ölçülere karşı küçük ve hafif çapta lâübâli, dikkatsiz ve ciddiyetsiz, hürmet ve haysiyetten mahrum ne var sa -isterse nokta veya virgül olsun-
on-lan reddediyor, malım olmaktan çıka rıyor ve bütün sorumluluğumu, bun dan böyle kendi idare, murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlıyorum. İnşaallah Hak bana onlan dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamam lanmış gösterir, arkamdan gelecekler de bu örneklere görev devam ederler, virgül oynatmaktan bile çekinirler. İs lâm ’a pazarlıksız ve sımsıkı bağlan madan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında, hatta küfre kadar gidenler ise, çoktanberi eser çerçevem dışına çıkarıldığı, her birinden ayrı ayn istiğ far edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için, nereden nereye geldiğimi göster mekte bile kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteye ceklere -çok denenmiştir- şu cevap ve rilmelidir: “Koca Hazret-i Ömer bile, Allah’ın Rasulü’nü öldürmeye dav ranmış ve peşinden bütün sahabilerin, derecede İkincisi olmak gibi bir şerefe ermiştir. Hiç ona bu ilk davranışından ötürü sonradan dil uzatan olmuş mu dur? Belki o noktadan bu noktaya gel mekte faziletlerin en büyüğü vardır.”
Eserlerimin mevzuunda vasiyetim kısaca şu: İlk yazılarımdan birkaçı asla benim değil; sonrakiler de, en dakik şeriat mihengine vurulduktan, yani na- sib olursa tarafımdan bütünleştirildik
ten sonra benim... Bir kısmını şimdi den tamamlamış bulunduğum eserle rin üzerinde bu ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek bor cu ise, mirasçılarımın ve manevi mi rasçım gençliğin... Ben öldükten sonra kim ne suretle eserlerim üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile olsa örselerse, tezgâhını başına yı kınız! En büyük korkularımdan biri, nice müellifin başına geldiği gibi, ölü mümden sonraki tahriflerdir.
4- Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi, İslâmi usullerin en incelerine riayetle gömünüz!
Burada, umumi vasiyette de belir tilmesi gerek bir noktaya dokunmaya lım: 1935 yılında, Mürşidim ve Kurta rıcım Esseyyid Abdülhakim Efendi Hazretleri’ne, bir yazımı okumuştum. Bu yazı, kendilerini tanıdıktan sonraki dünya görüşüme ait olarak, zamanenin bize aykırı, meşhur bir gazetesinde çıkmıştı ve Türk’ün tarih muhasebesi ni İslami tefekkür noktası etrafında- çerçeveliyordu. Yazıyı ellerine aldılar, kalem istediler ve üstüne öz elleriyle “altın ile yazılacak yazı” buyurdular. İşte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyi, bütün eserlerimin tasdikna mesi olarak kefenime iliştirsinler...
5- Nasıl, nerede ve ne şekilde öle
ceğimi Allah bilir. Fakat imkân âle minde en küçük pay bulundukça, biri cik dileğim, Ankara’da, Bağlum Nahi yesi’ndeki yalçın mezarlıkta, Şey- him’in civarına defnedilmektir. Elden gelen yapılsın...
6- Cenazeme çiçek ve bando muzi- ka gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malûm...
Fakat bu hususta bir muziplik zu hur edecek olursa, ne yapılmak gerek tiği de beni sevenlerce malûm... Çi çekler çamura ve bando yüzgeri koğu şuna...
7- Cenazemde, namazıma durma yacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Ne de, kim olursa olsun kadın... Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam!.. Ve “bid’at” belirtici hiçbir şey!.. Başucumda ne nutuk, ne şamata, ne medh, ne şu, ne bu... Sadece Fâtiha ve K ur’ân...
8- Mezarımda İlâhi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulun mayacak... Mevlid de istemem!.. Onu, uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakı nız! Sadece Kur’ân...
9^ Şimdi sıra en büyük dileğimde... Müslümanlardan, eğer bu davada hiz metim geçtiğine inanan varsa, şunlan
istiyorum: Her ferdin, herhangi bir ki fayet hesabına yanaşmaksızın, benim için “Necip Fazıl’m kaza borcuna kar şılık” niyetiyle bir günlük (5 vakit) na maz kılması ve yine bir gün oruç tut ması... Mevtanın ardından, onun için kaza namazı Şafii içtihadınca caizdiı ve aynı içtihat Hanefılerce de rahmet tir.
Her ferdin, en aşağı 100 Tevhid ke limesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi... 70 bine dolması lâ zım...
Bir de, üzerimde hakkı olanların bunu Allah rızası için helâl etmeleri...
Ölünceyedek, üzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını öde yebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem de ne olaca ğını, nereye, hangi noktaya varabilece ğimi bilmiyorum ve yardımı müslü manlardan bekliyorum. “Şey’en lil- lâh” tabiriyle bana Allah için bir şey veriniz! Yardımınızı esirgemeyiniz.
10- A llah’ı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düş manlarını!.. Olanca sevgi ve nefretini zi bu iki kutup üzerinde toplaymız!
11- Beni de Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi