• Sonuç bulunamadı

Yusuf Atılgan’ın “Çıkılmayan” Adlı Hikâyesinde Karakterin Söylemi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yusuf Atılgan’ın “Çıkılmayan” Adlı Hikâyesinde Karakterin Söylemi"

Copied!
26
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ebru Özlem Yılmaz

*

CHARACTER’S DISCOURSE IN YUSUF ATILGAN’S STORY ENTITLED “ÇIKILMAYAN”

ÖZ: Anlatı analizinin olmazsa olmaz kategorilerinden biri olan “karakter”, Aristo’dan beri tartışma konusu olmuş, zaman zaman ön plana çıkarılmış za-man zaza-man da önemsizleştirilmiştir. Ancak anlatıbilimin günümüzde geldiği son nokta, karakterin anlatı açısından kritik öneme sahip olduğunu kabullenme yönündedir. Çok boyutlu bir konu olan karakterle ilgili birçok teori de mevcuttur. Yakın dönemde karakterle ilgili yapılan çalışmalar özellikle karakterin söylemi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Burada “söylem”den kasıt, “sözün ve düşüncenin” temsilidir. Bu bağlamda, bu çalışmada, Yusuf Atılgan’ın, anlatıcının sesinden ziyade karakterin sözünün ve düşüncelerinin ön planda olduğu “Çıkılmayan” adlı hikâyesinde karakterin söylemi irdelenecektir. Çalışmanın teorik kısmını oluşturan birinci bölümde “anlatıda söylem” kavramı, anlatıcının ve karakterin söylemleri, sözün ve düşüncenin temsilinde yer alan kategoriler ve bu kategoriler arasındaki benzerlikler/farklılıklar ele alınacak; ikinci bölümde ise “Çıkılmayan” ile ilgili genel bilgilere değinilecektir. Çalışmanın uygulama kısmını oluşturan üçüncü bölümünde ise teorik kısımda belirlenen ölçütlere göre hikâyede karakterin söylemi analiz edilecektir.

Anahtar Kelimeler: anlatı, karakter, söylem, sözün ve düşüncenin temsili, “Çıkılmayan”.

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 16, Ekim 2017, s. 161-186. * Arş. Gör., Adnan Menderes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,

(2)

ABSTRACT: The “character”, one of the indispensable categories of narrative analysis, has been the subject of a controversy since Aristotle, occasionally brought to the foreground and sometimes neglected. However, the final point of narratology today is to admit that the character has a critical importance for narrative. There are many theories about character, which is a multidimensional issue. Recent studies on character are focused on especialy character’s discourse. Here, “discourse” refers to representation of “speech and thought”. In this regard, in this paper, character’s discourse in Yusuf Atılgan’s story entitled “Çıkılmayan”, in which character’s speech and thought are far ahead of narrator’s voice will be examined. In the first section which constitutes the theoretical part of the work, the concept of “discourse in narrative”, narrator’s and character’s discourse, the categories in representation of speech and thought and the similarities / differences between these categories will be addressed; in the second section, general information about “Çıkılmayan” will be mentioned. In the third section which constitutes the practical part of the study, the discourse of character will be analyzed in the story according to the criteria set in the theoretical section.

Keywords: narrative, character, discourse, representation of speech and thought, “Çıkılmayan”.

...

Giriş

Anlatı analizinin olmazsa olmaz kategorilerinden biri olan “karakter”, Aristo’dan beri tartışma konusu olmuş, zaman zaman ön plana çıkarılmış zaman zaman da önem-sizleştirilmiştir. Ancak anlatıbilimin günümüzde geldiği son nokta, karakterin anlatı açısından kritik bir öneme sahip olduğunu kabullenme yönündedir. Çok boyutlu bir konu olan karakterle ilgili birçok teori de mevcuttur. Yakın dönemde karakterle ilgili yapılan çalışmalar özellikle karakterin söylemi üzerinde yoğunlaşmaktadır.1 Bu

bağlamda, bu çalışmada, Yusuf Atılgan’ın “Çıkılmayan” adlı hikâyesinde karakterin söylemi irdelenecektir. Çalışmanın teorik kısmını oluşturan birinci bölümde “anlatıda söylem” kavramı, anlatıcının ve karakterin söylemleri, sözün ve düşüncenin temsilinde yer alan kategoriler ve bu kategoriler arasındaki benzerlikler/farklılıklar ele alınacak; ikinci bölümde ise “Çıkılmayan” ile ilgili genel bilgilere değinilecektir. Çalışmanın uygulama kısmını oluşturan üçüncü bölümünde ise teorik kısımda belirlenen ölçütlere göre hikâyede karakterin söylemi analiz edilecektir.

(3)

1. Anlatıda Söylem ve Karakterin Söylemi

Dolezel’in de vurguladığı gibi her anlatı metni, anlatıcının söylemi ile karakterin söyleminin birbirine eklemlenmesi ve münavebeli olarak birbirinin yerini alması ile meydana gelir. Daha geniş bir şekilde ifade etmek gerekirse, anlatıcının söylemi, var-lıklar ve olaylarla ilgili bütün ifadelerle birlikte karakterlerin düşünce ve davranışları üzerine yapılan bütün değerlendirmeleri ve yorumları içerir. Karakterin söylemi ise söze dökülen bütün ifadeleri, düşünceleri ve algıları kapsar.2

Anlatıda sözün ve düşüncenin temsilinden bahsederken genellikle “söylem” terimi kullanılır. Örneğin, dolaysız söylem terimi hem dolaysız sözün hem de dolaysız düşüncenin temsilini kapsayacak şekilde ele alınır.3 Nasıl ki söz/konuşma, “dile getirilmiş düşünce”

olarak tanımlanıyorsa düşünce formları da genellikle “iç konuşma” olarak kabul edilir. Anlatıda anlatıcılar, karakterin zihninden geçenleri okuyucuya sundukları zaman, kurgusal anlamda bir imtiyaz kullanıyorlar demektir. Birer okuyucu olarak öykü dünyasındaki4

karakterlerin zihnine erişim imkânı bize bahşedilse de, gerçek hayatta etrafımızdaki insanların zihinlerinden geçenlere aynı şekilde şahit olmamız imkânsızdır. Söz konusu “doğrudan erişim” kimi araştırmacılar tarafından anlatı kurgusuna ait –özellikle yetkili yazar anlatı durumunda ve figüral anlatı durumunda şahit olunan5– gerçekçi bir özellik

olarak kabul edilmiştir. Bu gerçekçi özellik ise kurgusal anlatıyı gerçek anlatılardan ayırır. Edebî anlatılar, kurgusal zihinlerin belli durumlar ve diğer karakterler karşısındaki bilişsel ve duygusal duruşlarının yanı sıra deneyimlerini de anbean sunar. Bilhassa yetkili yazar anlatıcılar, zihnin farkında olmadığı bilinçdışı ve bilinçaltı alanlara nüfuz ederek karakterle-rin söylemeye yetkin ya da gönüllü olmadığı duyguları açıkça söyleme imkânına sahiptir.6

2 Aktaran: Neumann vd., An Introduction to the Study of Narrative Fiction, s. 107 (Kaynağın aslı için bk. Dolezel, Lubomir, Modes in Czech Literature, University of Toronto Press, Toronto, 1973.). 3 Neuman vd., age., s. 107-108.

4 Bu çalışmada hikâye terimi bir anlatı türünün adı olarak kullanılmıştır. Öykü dünyası terimi ise “içinde kurgusal olayların yer aldığı evrene” karşılık gelir.

5 Franz. K. Stanzel’in tasnifine göre üç tür “anlatı durumu” vardır: Birinci şahıs anlatısında anlatıcı öykü dünyasında bir karakter olarak yer alır ve başından geçen olayları, şahsî tecrübelerini bizzat kendisi anlatır. Yetkili yazar anlatısında öykü dünyasında yer almayan bir anlatıcı söz konusudur. Yani anlatıcı başka insanların başından geçenleri dışarıdan görür ve anlatır. Çoğunlukla öykü dünyasındaki her şeyi sınırsız olarak görme ve bilme yetkisine sahiptir. Figüral anlatıda ise, olanlar öykü dünyasındaki bir kişinin gözünden anlatılır. Burada yansıtıcı bir karakterin (iç odaklayıcı veya figüral aracının) varlığı söz konusudur (Ayrıntı için bk. Jahn, Anlatıbilim, s. 71-81.). Stanzel’in “anlatı durumları” tipolojisi “bakış açısı” konusu içinde ele alınmaktadır. Diğer bir deyişle, farklı araştırmacıların “bakış açısı”, “odaklanma”, “perspektif” başlıkları altında incelediği konuyu Stanzel, “anlatı durumları” başlığı altında incelemiştir (Ayrıntı için bk. Dervişcemaloğlu, age., s. 92-111.).

(4)

Klasik anlatı teorisi düşünceyi “söze dökülmeyen konuşma (non-verbalised spe-ech)” olarak kabul ettiği için, karakterlerin düşünceleri (algıları, duyguları...) de ka-rakterin sözünü analiz etmekte esas alınan kategorilerin kullanılmasıyla analiz edilir: Örneğin anlatı kurgusu, sözcelerini sunarken dolaysız sözü ve serbest dolaylı sözü kullanabilir; öyleyse kurgusal zihinlerin düşünce işleyişini sunmak için de dolaysız

düşünceyi ve serbest dolaylı düşünceyi kullanır. Ancak söz ve düşünce kategorileri

arasında tam bir simetri bulunmadığını belirten araştırmacılar da mevcuttur.7 Sözün

ve düşüncenin temsili konusunda birçok görüş ve teori vardır. Bu çalışmada söz kategorilerinin ve düşünce kategorilerinin temsilinde benzer bir tasnif benimseyen Leech ve Short’un yaklaşımı8 esas alınmış, sözün ve düşüncenin temsilinde kullanılan

kategorilerin farklılaştığı noktalar üzerinde ayrıca durulmuştur.

1.1. Sözün Temsili

Anlatıda sözün temsili, anlatıdaki sözlerin veya konuşmanın hangi şekillerde aktarılabileceği meselesini ele alır. Anlatıda anlatıcının ve karakterin söylemleri bütünleşik hâlde bulunduğu için, birinin otoritesinin ağırlığı diğerininkini tersi oranda etkileyecektir. Aşağıdaki tabloda, Leech ve Short, bir anlatıda anlatıcı mü-dahalesinden yola çıkarak sözün temsilinde kullanılan kategorileri tasnif etmiştir. Soldan sağa doğru gidildiğinde anlatıcının otoritesi azalırken karakterin otoritesinde artış görülmektedir:

Aktarımda anlatıcı tamamen

söz sahibidir Aktarımda anlatıcı kısmen söz sahibidir Aktarımda anlatıcı söz sahibi değildir Eylemin Anlatısal Aktarımı Söz Edimlerinin Anlatısal Aktarımı Dolaylı Söz Serbest

Dolaylı Söz Dolaysız Söz Serbest Dolaysız Söz

Tablo 1 (Leech ve Short 2007)9

Sözün temsilinde kullanılan ve tabloda yer alan kategoriler aşağıda tek tek ele alınacaktır:

1.1.1. Dolaysız Söz: Sözün dolaysız temsili, karakterlerin konuşmalarının doğrudan aktarımını ifade etmektedir. Alıntı (tırnak) işaretlerinin kullanımıyla sunulur. Karakterin 7 Ayrıntı için bk. Neuman vd., age., s. 107; Fludernik, “Speech Representation”, s. 560-561.

8 Leech vd., Style in Fiction: A Linguistic Introduction to English Fictional Prose, s. 255- 281. 9 Bu tablo, Leech ve Short’un “Aktarımda Müdahale Ölçüsü (Cline of ‘interference’ in report )” başlıklı

(5)

sözlü ifadelerini ve diksiyonunu taklit eder. Dolaysız söz, karakterize ettiği gerçek söz ediminin anlatı içindeki muadilini sağlamak amacıyla yüksek ölçüde mimetik10 nitelik

ile tasarlanmıştır ve böylece anlatıya canlılık katar.11

Örnek 1: Ali “Bu akşam seni görmek için buraya tekrar geleceğim.” dedi.12

Yukarıdaki örnekte tırnak içindeki cümle karakterinin sözcesini aktarırken tırnak işaretinin ve “söz eklentilerinin/üçüncü şahıs aktarım ifadelerinin (inquit phrases)”13

(... dedi) kullanımı anlatıcının varlığına işaret etmektedir.

1.1.2. Dolaylı Söz: Dolaylı söz, karakterin aktarılan sözcesini takdim etmek için söz eklentilerinin kullanıldığı bir anlatım formudur. Dolaylı sözde aktarılan sözce, anlatıcının 10 Sözün ve düşüncenin temsili konusunun temelde mimesis ve diegesis ayrımına dayandığını belirtmek gerekir. Mimesis ve diegesis ayrımında yaygın olan görüş şu şekildedir: Mimesis, en basit tabirle, “gösterme” anlamına gelir ve anlatıda olayların gösterilerek sunulmasını ifade eder. Anlatıda karakte-rin sözlekarakte-rinin alıntılanması ya da diyalogların kullanımı mimesise örnektir. “Anlatma” anlamına gelen

diegesis ise olayları ve durumları özetlenmesini ifade eder. Söz konusu özetleme yöntemi ise anlatıcının

varlığına işaret etmektedir. Diegetik yönü ağır basan metinlerde anlatıcı ön planda demektir. Diğer taraftan Genette ve Rimmon-Kenan gibi araştırmacılar asıl ayrımın mimesis ve diegesis arasında değil diegesisin dereceleri arasında yapılması gerektiğini düşünür. Buna göre diegesis “olayların gerçekleştiği evren” yani “öykü dünyası” anlamına gelir. Bu anlayış diğer anlatıbilimciler tarafından da kabul görmüştür. (Bk. Herman vd., Handbook of Narrative Analysis, s. 15.; Rimmon-Kenan, Narrative Fiction, s. 110; Dervişcemaloğlu, age., s. 70.

11 Neuman vd., age., s. 108.

12 Bu çalışmanın teorik kısmındaki bütün örnekler şu kaynaktan uyarlanmıştır: Leech vd., Style in Fiction: A Linguistic Introduction to English Fictional Prose, s. 255-281.

13 Anlatıda karakterlerin söz ve düşünceleri genellikle bir anlatıcıya ait olan “üçüncü şahıs aktarım ifadeleri (inquit phrases)” ile çerçevelenir. “... dedi, ... söyledi, ... düşündü, ... anlattı, ... hissetti vs.” gibi aktarım ifadelerine “söz eklentileri (speech tags)” de denir. “Üçüncü şahıs aktarım ifadeleri” ya da “söz eklentileri”, okuyucuya kelimelerin nasıl ifade edildiğinin (O fısıldadı, bağırdı...) ipucunu verirken genellikle bir “sahne yönetimi” hizmeti sunar. Bu tip yapılar, karakterleri zamanda ve mekânda konumlandırmak için (“... odayı gezerken bağırdı”) ve karakterin sözünü veya düşüncesini değerlendirirken (“... dedi, büyük bir korku içinde”) de önemlidir. “Üçüncü şahıs aktarım ifadeleri”nin sözdizimsel olarak iki ana türü vardır: 1. Giriş niteliğindeki eklenti: Başlangıç konumundaki eklen-tidir (“Ayşe dedi ki...”) 2. Ara eklenti: İfadelerin arasında veya sonunda yer alan eklentilerdir (“Bu,

dedi, o adamdı.” ya da “Bu o adamdı, dedi”). Anlamsal/anlambilimsel olarak “üçüncü şahıs aktarım

ifadeleri”, söz fiilleri (verba dicendi) üzerinde temellenmiş ve söz edimi ile ilgili olan bütün fiilleri (O söyledi, sordu, cevapladı, fısıldadı, itiraf etti, iddia etti, belirtti...) içeren yapılardır. Söz fiilleri (verba dicendi), bazen düşünce fiileri (verba cogitandi) ve algı fiillerinden (verba percipiendi) ayrı-lır. Düşünce fiilleri bilişsellikle (O düşündü, fark etti, kafa yordu...) ilgiliyken algı fiilleri (O gördü, duydu, hissetti...) duyularla ilgilidir. ( Neuman vd., age., s. 106-107.) Bu çalışmada “söz eklentisi” terimi tercih edilmiştir.

(6)

“gösterimsel ifadelerine (deictics)”14 bağlı olarak konumlandırılır. Böylece alıntılanan söz,

anlatıcının söylemi tarafından kontrol edilen bağımlı bir cümle hâline gelir. Dolaylı söz tipik olarak özetler, yorumlar ve karakterin orijinal sözcesini gramer açısından düzenler.15

Kısacası, dolaysız söz ve dolaylı söz arasındaki temel anlamsal fark şudur: Birisi bir başkasının sözlerini kelimesi kelimesine aktarırsa dolaysız sözü kullanmış olur.

Dolaylı sözde ise aktarılanlar, aktaran kişinin kendi sözcükleri ile ifade edilir.16 Aşağıda,

bir dolaylı söz örneği mevcuttur:

Örnek 2: Ali o akşam onu görmek için oraya tekrar geleceğini söyledi.

Yukarıda verilen örnek, Örnek 1’de verilen dolaysız sözün dolaylı söze dönüştü-rülmüş hâlidir. Buna göre Örnek 2’de şu değişiklikler gözlenmiştir:17

a. Dolaysız sözü içine alan tırnak işaretleri ve bunun sözdizimsel olarak bağlı olduğu söz eklentisi (aktarma fiili) olan “... dedi” kaldırılmış ve alıntılanan söz, yeni söz eklentisine bağımlı hâle getirilmiştir.

b. Cümle yapısında değişiklik meydana gelmiştir. Bu örneklerde dolaysız söz “birleşik cümle” yapısında iken dolaylı söz “basit” yapıdadır.18

c. Dolaysız sözdeki birinci ve ikinci şahıs zamirleri dolaylı sözde üçüncü şahsa çevrilirken yine dolaysız sözdeki “bu akşam, buraya” gibi gösterimsel unsurlar (deic-tics) dolaylı sözde “o akşam, oraya” şeklinde değişmiştir.

14 “Bu, bunlar, şu, burada, şimdi, önce” gibi ifadeler ile şahıs zamirlerinden (ben, sen, o, biz, siz, onlar...) oluşan gösterimsel unsurlar (deictics) belli referanslara katkı sunmakla görevlidirler. Söz konusu unsurlar daima söylendikleri durumlarda hâlihazırda bulunan nesneleri işaret ederler (“gösterimsel unsur [deixis]” terimi Yunanca “doğrudan göstermek” anlamına gelen sözcükten türemiştir). Sonuçta bu ifadelerin göndergesel kapsamları, içinde geçtikleri bağlama bağlıdır ve bu da bir tür çeşitliliğe ortam hazırlar. Örneğin “orada” kelimesi kelimenin söylendiği yerle ilgilidir. Bahsi geçen çeşitlilik ise özellikle dolaysız söylemler dolaylı

söylemlere aktarıldığında görülür. Örneğin Ali Ayşe’ye bir gün “Ben seninle bu akşam burada buluşacağım.”

der ve Ayşe bu ifadeyi bir arkadaşına bir başka gün şöyle aktarır: “Ali o akşam benimle orada buluşacağını söyledi.” Bu durumda ilk cümlede gösterimsel unsurlar (deictics) “ben, seninle ve burada” ifadeleridir ve bunlar dolaylı bir şekilde aktarılırken “o (Ali), benimle, orada” ifadelerine çevrilir. Gösterimsel unsurların anlatı kurgusunda yerine getirdiği esas işlev, karakter ve anlatıcıları içinde söylemlerini ürettikleri kurguya bağlı olarak konumlandırmaktır (Neuman vd., An Introduction to the Study of Narrative Fiction, s. 109). 15 Neuman vd., An Introduction to the Study of Narrative Fiction, s. 112.

16 Leech vd., Style in Fiction: A Linguistic Introduction to English Fictional Prose, s. 255.

17 Bu değişiklikler şu kaynaktan uyarlanmıştır: Leech vd., Style in Fiction: A Linguistic Introduction to English Fictional Prose, s. 255.

18 Dolaysız söz örneğindeki “iç içe birleşik cümle” dolaylı söze aktarılırken genellikle içinde eylemsi olan bir “basit cümle”ye dönüşür. İçinde eylemsilerin bulunduğu cümleler bazı araştırmacılar tarafından “girişik birleşik” yapıda kabul edilirken bazıları için “basit” yapıdadır. (Ayrıntı için bk. Karahan, “Türkçede Birleşik Cümle Problemi”, s. 19-20.)

(7)

Örnek 1’de ve Örnek 2’de gösterilen cümlelerden dolaysız olan dolaylı hâle geti-rilirken cümlenin neredeyse tamamında değişiklik gözlenmiştir; çünkü dolaylı sözün aktarılma yeri ve zamanı ilk örnektekinden tamamen farklıdır. Ancak kimi anlatılarda bütün değişikliklerin mevcut olmadığı örneklere rastlanır. Mesela, Örnek 1’deki

do-laysız söz “Ali bu akşam onu görmek için tekrar buraya geleceğini söyledi.” şeklinde

de dolaylı söz hâline getirilebilir. Bu durumda Örnek 1’deki dolaysız sözü aktaran kişi aktarma eylemini aynı günde ve aynı mekânda yapmış demektir.19

1.1.3. Serbest Dolaysız Söz: Dolaysız sözde anlatıcının varlığını ispatlayan iki unsur vardır: Bunlardan birincisi tırnak/alıntılama işareti (konuşma çizgisi de kulla-nılabilir) ikincisi ise söz eklentileridir. Buna bağlı olarak, bu iki unsurdan birini ya da her ikisini ortadan kaldırarak daha serbest bir form yaratmak mümkündür. Karak-terlerin anlatıcıya ihtiyaç duymadan doğrudan konuştuğu bu forma serbest dolaysız

söz denir.20 Karakter, söyleyeceklerini okuyucuya daha doğrudan, anlatıcıyı bir aracı

olarak kullanmadan söyler.

Örnek 3: Ali, bu akşam seni görmek için buraya tekrar geleceğim dedi. Örnek 4: “Bu akşam seni görmek için buraya tekrar geleceğim.” Örnek 5: Bu akşam seni görmek için buraya tekrar geleceğim.

Örnek 3’te sadece tırnak işareti, Örnek 4’te ise sadece söz eklentisi kullanılmamıştır. Örnek 5’te ise ne tırnak işareti ne de söz eklentisi kullanılmış, bu üç örnek arasındaki en serbest form elde edilmiştir.

1.1.4. Söz Edimlerinin Anlatısal Aktarımı: Dolaylı sözden daha dolaylı bir tekniktir. Burada asıl cümlenin çok kısa bir özeti verilir.

Örnek 6: Ali döneceğine söz verdi. Örnek 7: Ali tekrar buluşmayı vaat etti.

Örnek 1’deki cümle, yukarıdaki iki örnekte minimal bir rapor hâline gelmiştir. 1.1.5. Serbest Dolaylı Söz: Tablo 1’de görüldüğü gibi serbest dolaylı söz, dolaysız

söz ile dolaylı söz arasında bir yerdedir. Bu söylem kategorisi, adından da anlaşılacağı

gibi, görünüşte dolaylı olan bir formun daha serbest bir hâli gibidir. En tipik özelliği şudur: Sözcelerin sonunda mevcut olan söz eklentileri (... dedi, ... söyledi) kaldırılırken cümledeki zaman ve zamirler dolaylı sözdeki gibi düzenlenir. Dolaysız sözde tırnak içinde bir alıntı şeklinde gösterilen ve karaktere ait olan sözler, serbest dolaysız sözde temel cümlenin imkânlarından faydalanır.21

Serbest dolaylı söylemde (hem sözü hem de düşünceyi kapsayacak şekilde) ses

etkisi tamamen alıntılanan karakterden geliyor gibidir. Anlatıcı yalnızca zaman ve 19 Leech vd., Style in Fiction: A Linguistic Introduction to English Fictional Prose, s. 256.

20 age., s. 256. 21 age., s. 256.

(8)

şahıs üzerinde etkili görünür, yani anlatıcının katkısı sadece az seviyede bir dilbilgisel etkiye indirgenir. Serbest dolaylı söylem üzerinde eskiye dayanan tartışmalardan biri, anlatıcının kendisini geri planda tutması ve karakter ile empatik kimlik oluşturması varsayımına dayanır. Bununla beraber, serbest dolaylı söylemin bir ironi aracı olarak hizmet etme olasılığı yüksektir ve bu durumlarda “çift ses hipotezi”22 denen kavram

dikkat çeker. Çift-ses hipotezine göre serbest dolaylı söylem cümlelerinde anlatıcının sesi karakterinkiyle bütünleşmiştir veya karakterin sesine eklenir (böylece “bütünleşik/ müşterek söylem [combined discourse]23” oluşur).24

Örnek 8: Ali onu görmek için bu akşam oraya dönecekti.

Yukarıdaki cümlede, Örnek 1’deki ve Örnek 2’deki cümlelerin her ikisinden de belli özellikler alan bir örnek mevcuttur. Örnek 1’deki birinci ve ikinci şahıs zamirleri Örnek 2’deki gibi üçüncü şahsa aktarılmış, gösterimsel unsurlardan (deictics) “bu akşam” ifadesi karakterin üslubuna yakın dururken (Örnek 1), “oraya” kullanımı anlatıcının üslubuna (Örnek 2) yaklaşmıştır. Diğer taraftan söz eklentisi (... söyledi) kaldırılmıştır. 1.1.6. Eylemin Anlatısal Aktarımı: Tablo 1’de de gösterildiği gibi, bu kategori tamamen anlatıcının güdümündedir. Anlatıda –karakterin ya da anlatıcının söylemine ait– düşünce ve söz fiillerinin dışında kalan tüm eylemlerin aktarımını içerir.

1.2. Düşüncenin/Bilincin Temsili

Kurmaca metinlerde anlatıcılar, karakterlerin zihninden geçenleri doğrudan oku-yucuya sunduklarında gerçek hayatta yapılamayan bir şeyi yapmış olurlar. Okuyucular olarak, kurgusal dünyadaki insanların zihinlerine girebildiğimiz gibi gerçek hayattaki insanların zihinlerine girmemiz mümkün değildir. Söz konusu doğrudan girişin bu ol-dukça yapay aracı, Dorrit Cohn25 ve diğer araştırmacılar tarafından kurgusal anlatının

“ayırt edici özelliği” olarak kabul edilir: Bu araç kurgusal anlatıyı, örneğin, bir tarih anlatısından ayırır.26

Yukarıda, sözün temsili kısmında ele aldığımız kategorileri birbirinden ayıran

şekilsel özellikler düşünceyi yansıtma teknikleri için de geçerlidir. Dolayısıyla

çalış-22 Mikhail Bakhtin, serbest dolaylı söylemde anlatıcının sesinin karakterin sesiyle bütünleşmesini “çift-sesli söylem (double-voiced disscourse)” terimi ile açıklar (Ayrıntı için bk. Palmer, “Thought and Consciousness Representation (Literature)”, s. 605; McHale, “Dual-Voice Hypothesis”, s. 127.). 23 “Bütünleşik/müşterek söylem (combined discourse)” tabiri Tel Aviv ekolünün “çift-ses hipotezi”ne

verdikleri addır (Ayrıntı için bk. McHale vd., “Tel Aviv School of Narrative Poetics”, s. 582.). 24 McHale, “Speech Representation”, pr. 19.

25 Dorrit Cohn’un bu konuda öncü olarak kabul edilen çalışması için bk. Cohn, Dorrit, Transparent Minds, Princeton, 1978 (Çevirisi için bk. Cohn, Dorrit, Şeffaf Zihinler).

(9)

manın bu kısmında, düşüncenin temsilinde kullanılan teknikleri sözün temsilindeki tekniklerden ayıran hususlara değineceğiz.

Aşağıdaki tabloda sözün ve düşüncenin temsilini incelemek için anlatıbilimin geliştirdiği en önemli analitik kategorilere genel bir bakış vardır:

Söz Edimlerinin

Anlatısal Aktarımı Dolaylı Söz Serbest Dolaylı Söz Dolaysız Söz

SÖZ Anlatıcının Kontrolü ---à ß-- ---Mimetik Nitelik DÜŞÜNCE Düşünce Edimlerinin Anlatısal Aktarımı

Dolaylı Düşünce Serbest Dolaylı

Düşünce Dolaysız Düşünce

Psiko-anlatma

Tablo 2 (Jahn ve Nünning, 1994)27

Ana kategoriler boyunca ilerledikçe birbirine karşıt olarak bağlı iki eğilimle karşılaşılır: Bir tarafta anlatıcının kontrolü azalırken karakterin söylemine ait olan mimetik nitelik artar. Anlatıcı otoritesinin arttığı yerde ise mimetik nitelik azalmış olur.28 Buna uygun olarak aşağıdaki örnekleri inceleyelim:29

Örnek 9: Ayşe beni hâlâ seviyor mu? (Serbest Dolaysız Düşünce)

Örnek 10: “Ayşe beni hâlâ seviyor mu?” diye düşündü. (Dolaysız Düşünce) Örnek 11: Ayşe onu hâlâ seviyor muydu? (Serbest Dolaylı Düşünce) Örnek 12: Ayşe’nin onu hâlâ sevip sevmediğini düşündü. (Dolaylı Düşünce) Örnek 13: Ayşe’nin ona olan sevgisini düşündü. (Düşünce Edimlerinin Anlatısal

Aktarımı)

Örnek 9’daki serbest dolaysız düşünce cümlesinde doğrudan karakterin zihnine giril-miş gibi bir izlenim vardır ve anlatıcının varlığını ispatlayan bir delil yoktur. Örnek 10’daki

dolaysız düşünce cümlesinde karakterin sözlerinin tırnak içinde yer alması ve “... diye

düşündü.” şeklindeki bir söz eklentisi, bir aracının/anlatıcının varlığına işaret eder. Örnek 27 Aktaran: Neuman vd., age., s. 107-108 (Kaynağın aslı için bk. Jahn, Manfred ve Ansgar Nünning, “A

Survey Of Narratological Models”, Literatur in Wissenschaft und Unterricht, XXVII, S. 4, 1994.). 28 Neuman vd., age., s. 107-108.

(10)

12’de anlatıcının varlığı belirgin bir şekilde hissedilir; zira karakterin düşüncesini aktaran odur. Dolaysız düşüncede ve serbest dolaysız düşüncede yer alan birinci şahıs zamirinin burada üçüncü şahıs zamirine çevrilmesi ve söz eklentisinin (... diye düşündü.) korunması

dolaylı düşüncenin belirleyici özelliğidir. Örnek 11’de yer alan serbest dolaylı düşünce ise dolaysız düşünce ile dolaylı düşüncenin arasında bir yerdedir. Burada, birinci şahıs

zamiri-nin üçüncü şahsa çevrilmesi ve fiil zamanının söz eklentisizamiri-ninki ile aynı olması bu cümleyi

dolaylı düşünceye yaklaştırır. Diğer yandan, karaktere has cümle yapısının ve cümledeki

soru şeklinin korunması bu örneği dolaysız düşünceye yakın kılar. Örnek 13’teki düşünce

edimlerinin anlatısal aktarımında ise dolaysız düşüncedeki cümlenin minimal bir özeti vardır.30

Düşünce kategorilerinin şekilsel açıdan söz kategorileri ile aynı olduğuna daha önce de değinilmiştir. Burada ağırlıklı olarak, düşünce kategorilerini söz kategorile-rinden ayıran özellikler üzerinde durulacaktır:

1.2.1. Dolaysız Düşünce ve Serbest Dolaysız Düşünce: Karakterlerin düşüncele-rinin tasviri her şeyi bilen bir anlatıcının varlığını gerekli kıldığından, düşüncenin tem-silinde daha dolaysız olan kategoriler (dolaysız düşünce ve serbest dolaysız düşünce), sözün temsilindeki muadillerine göre daha farklı bir değer kazanır. Sözün temsilinde,

dolaysız söz ya da serbest dolaysız söz kullanıldığında, anlatıcı müdahalesi en aza

in-dirgenir ve karakterler okuyucunun huzurunda konuşuyormuş gibi bir izlenim yaratılır. Benzer şekilde, dolaysız düşüncede ve serbest dolaysız düşüncede de anlatıcı müdahalesi asgari düzeydedir. Ancak burada, karakterin kendi kendine konuşması (monologu) söz konusu olduğundan, karakterin ürettiği düşünceler bilinçsel bir nitelik kazanır.31

1.2.2. Serbest Dolaylı Düşünce: Tıpkı dolaysız düşünce ve serbest dolaysız

dü-şünce gibi, serbest dolaylı düdü-şünce de sözün temsilindeki muadiline (serbest dolaylı söze) göre farklı bir değer kazanır. Sözün temsilinde serbest dolaylı söz, anlatıcının

söylemine yakın bir konumdayken düşüncenin temsilinde serbest dolaylı düşünce, karakterin söylemine yakındır. Serbest dolaylı söz, okuyucuyu karakterin ürettiği söz-den bir miktar uzaklaştırırken serbest dolaylı düşünce, okuyucuyu tam da karakterin zihnine koyarak tam tersi bir etki yaratır (Bk. Örnek 8 ve Örnek 11). 32 Bunun sebebi,

sözün temsiline temel oluşturan kategori dolaysız söz iken düşüncenin temsiline temel oluşturan kategorinin dolaylı düşünce olmasıdır.33

30 age., s. 270-271. 31 age., s. 274. 32 age., s. 275.

33 Leech ve Short, düşünce kategorilerinin ürettiği söylem etkisi ile söz kategorilerin ürettiği söylem etkisinin birbirinden farklı olduğu konusunda okuyucuyu uyarır. Çünkü söz kategorisi için ölçü/standart olan kategori dolaysız söz iken düşünce kategorisi için ölçü/standart olan kategori dolaylı düşünce olur (Ayrıntı için bk. Palmer, “Thought and Consciousness Representation [Literature]”, s. 605-606.; Leech vd., Style in Fiction: A Linguistic Introduction to English Fictional Prose, s. 276-277.).

(11)

Anlatılarda bazı cümlelerin hangi kategoride ele alınacağı konusunda ihtilafa dü-şülebilir. Örneğin, kendi başına ele alındığında düşünce edimlerinin anlatısal aktarımı kategorisine dâhil olan bir cümle, şekilsel olarak serbest dolaylı düşünce cümlesine çok benzer. Bu kategorileri birbirinden ayırırken söz konusu cümlenin öncesindeki ve sonrasındaki ifadelere dikkat etmek gerekecektir. Eğer cümleden önceki ve sonraki ifadeler, cümlenin karakterin zihninden geçen bir ifade olduğunu gösteriyorsa, bunu

serbest dolaylı düşünce olarak değerlendirmek gerekir. Öyleyse söz konusu cümlenin

öncesindeki ya da devamındaki cümlelerin belirleyici niteliği göz önüne alınmalıdır.34

1.2.3. Dolaylı Düşünce ve Düşünce Edimlerinin Anlatısal Aktarımı: Düşünce kategorileri içinde en dolaylı olan ve neredeyse tamamen anlatıcının söylemi içinde yer alan kategorilerin dolaylı düşünce ve düşünce edimlerinin anlatısal aktarımı35 olduğunu

belirtmek gerekir. Örnek 15’te görülen düşünce edimlerinin anlatısal aktarımı cümlesi olabildiğince kısa bir özet/rapor gibidir ve bu kategoriler içinde en dolaylı olanıdır.36

Bu çalışmanın konusu her ne kadar “karakterin söylemi” olsa da anlatıcının söylemi ile karakterin söyleminin anlatı içinde girift bir yapıda olduğu görülür. Bu sebeple çalışmanın teorik kısmını oluşturan bu bölümde, (yalnızca karakterin güdü-mündeki söylem kategorilerini değil) bütün söz ve düşünce kategorilerini tek tek ele almayı uygun gördük. Çalışma boyunca, “karakterin söylemi” açısından incelenecek olan hikâyede, esas olarak karakterin söyleminin ağırlıkta olduğu serbest dolaysız söz,

serbest dolaysız düşünce, dolaysız söz ve dolaysız düşünce (ve kısmen serbest dolaylı söz ve serbest dolaylı düşünce) kategorileri ve bunların hikâyeye katkısı üzerinde

durulacak, diğer söylem kategorilerine gerek görüldükçe değinilecektir. 34 Leech vd., age., s. 277.

35 Dorrit Cohn ve onu takip eden araştırmacılar, düşüncenin temsilindeki dolaylı kategorileri ayrı ayrı ele almak yerine psiko-anlatma başlığı altında incelerler. Söz konusu durum Tablo 2’de de açıkça görülmek-tedir. Dorrit Cohn’un üçüncü şahıs anlatılarda bilincin sunumu için ortaya koyduğu kategorilerden biri olan psiko-anlatma, büyük ölçüde özetlemenin yer aldığı ve anlatıcı katılımıyla içsel sürecin sunulduğu bir tarza işaret eder. Cohn, psiko-anlatmayı uyumsuz (dissonant) ve uyumlu (consonant) olmak üzere ikiye ayırır ve bunlar arasındaki farkı şöyle ortaya koyar: Uyumsuz psiko-anlatmada öne çıkan/açık anlatıcı ile karakterin bilinci ve dili arasında dikkat çeken bir mesafe vardır. Anlatıcı, karakterin gör-meye yetkin ya da gönüllü olmadığı durumları sunar ve değerlendirir; genellikle kendinden emin etik yargılarda bulunur. Uyumsuz psiko-anlatma, genellikle yetkili yazar anlatısındaki araya giren anlatıcının karakteristik özelliğidir. Figüral anlatının karakteristiği olan uyumlu psiko-anlatmada, silinmiş ya da kapalı anlatıcı öykülenen (narrated) bilinçle bütünleşik hâldedir. Anlatıcının dili karakterin söyleyişine boyanmıştır. Bu tür bir “boyanmış” düşünce aktarımı serbest dolaylı düşünceye kayar. Bk. Neuman vd., An Introduction to the Study of Narrative Fiction, s. 117; Palmer, “Thought and Consciousness Representation (Literature)”, s. 604.

(12)

2. “Çıkılmayan” Adlı Hikâyeye Genel Bir Bakış

Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında bireyin yalnızlığını ve bunalımını konu edinen eserleriyle tanınan Yusuf Atılgan (1921-1989), hikâyelerini Bodur Minareden

Öte (1960)37 adlı kitabında toplar.38 Kitapta yer alan hikâyelerin Kasabadan, Köyden

ve Kentten şeklinde mekânlarına göre tasnif edildiği görülür.39 Hikâyelerindeki

kişi-leri –kasabada, köyde ya da kentte oldukları fark etmeksizin– yaşanmaz bir hayatta konumlandıran Atılgan’ın40 “Çıkılmayan” adlı hikâyesi Bodur Minareden Öte’nin

Kentten kısmında41 yer almaktadır.

Şehirde yaşayan küçük bir memurun hayatından bir bölüm sunan “Çıkılmayan”, bir yağma42 sahnesiyle başlar. Bir devlet dairesinde çalışan başkarakter43 kalabalık

37 İlk baskısı A Dergisi Yayınları’ndan (1960), ikinci baskısı Karacan Yayınları’ndan (1981) çıkan Bodur Minareden Öte’ye ikinci baskısında ilk baskıda yer almayan “Yük” başlıklı hikâye de eklenmiştir.

1992’de Simavi Yayınları’ndan Eylemci ismiyle çıkan baskıda ise diğer hikâyelere ek olarak “Ağaç” ve “Eylemci” adlı hikâyelere yer verilmiştir. 2000 yılında Atılgan’ın “Ekmek Elden Süt Memeden” adlı masal kitabıyla birleştirilerek Yapı Kredi Yayınları tarafından ilk baskısı yapılmıştır (bk. Oğuz, “Yusuf Atılgan’ın Hikâyelerinde Kasaba”, s. 690.). Bu çalışmada kitabın şu baskısı esas alınmıştır: Atılgan, Yusuf, Bütün Hikâyeleri, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017.

38 Enginün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, s. 360.

39 Kasabadan kısmında “Evdeki” ve “Saatlerin Tıkırtısı” başlıklı iki hikâye; Köyden kısmında “Tutku”, “Kümesin Ötesi”, “Dedikodu” ve “Yük” (ikinci baskıda eklenmiştir) başlıklı dört hikâye; Kentten kıs-mında “Yaşanmaz”, “Atılmış”, “Çıkılmayan” ve “Bodur Minareden Öte” başlıklı dört hikâye yer alır (Kitabın ikinci ve üçüncü baskısından itibaren yapılan eklemeler ve değişiklikler yukarıdaki dipnotta belirtilmiştir.).

40 Akatlı, “Daralan Dünyalar”, s. 268.

41 Dizdaroğlu’na göre, Kasabadan, Köyden, Kentten tasnifi bir kenara bırakıldığında, Yusuf Atılgan’ın hikâyeleri belli bir ortamı yansıtmaz. Hikâyeleri köye, kasabaya ya da kente sıkı sıkıya bağlayan her-hangi bir koşul ya da sorun olmadığını söylemek mümkündür. Zira, Yusuf Atılgan için çevre ve konudan ziyade kişilerin davranışları, bunalımları ve tedirginlikleri hikâyeye yön vermektedir (bk. Dizdaroğlu, “Bodur Minareden Öte”, s. 173.). Oğuz ise, Atılgan’ın hikâyelerinin Kentten kısmını değerlendirirken, hikâye kişilerinin zihinlerinde belirgin bir “kent” imajı bulunmadığını belirtir. Kent, “hikâye kişilerinin problemli psikolojilerinden bulanık bir resim olarak yansıyan” bir mekândır. İsimlerinin ya da belirgin tasvirlerinin verilmediği hikâyelerde kent, hikâye kişileri için “toplumla mücadele alanı” olmaktan öteye geçmez (bk. Oğuz, “Yusuf Atılgan’ın Hikâyelerinde Kent”, s. 1656.).

42 Hikâyede açıkça yer almasa da, buradaki yağma olayının 6-7 Eylül olaylarından bir kesit sunduğu bilgisi çeşitli kaynaklarda mevcuttur (Bk. Akatlı, “Daralan Dünyalar”, s. 268; Öneş, “Bodur Minareden Öte”, s. 268.).

43 Hikâyede son derece pasif bir tablo çizen hikâye kişisinin Forster’ın (düz/yuvarlak karakter) ayrımına göre düz bir karakter olduğu söylenebilir. Yaşayışının başkaları tarafından şekillendirildiğini düşünen

(13)

bir grupla bir yağmalama olayına karışmış ve girdikleri son dükkanda bulduğu bir tomar parayı cebine indirmiştir. Bir parçası olmaktan çok da hoşlanmadığı yağmacı kalabalıktan kurtulduktan sonra kimseye görünmeden evine varmaya çalışır. Yol bo-yunca cebindeki paraları düşürme kaygısı taşır. Ona göre bulduğu bu para, kendisinin kurtuluşu olacak ve yaşadığı toplumda onu özgürleştirecektir. Ertesi gün dairedeki herkesin gündeminde akşamki yağma olayı vardır. Daireden biri yağmacıların evinin basıldığı ve yakalanmaya başladıkları haberini duyurur. Bunu duyan karakterin içine bir sıkıntı çöker, dairede herkesin kendisine kuşku ile baktığı hissine kapılır. Bir ara izin alıp eve gitmeyi aklından geçirir, ancak bunun kendisini ele vereceğini düşünerek vazgeçer. Arkadaşlarının kendisine kurudukları cümlelerde ima sezmektedir. Öğle tatilinde caddede yürürken takip edildiği vehmine kapılır. Artık kuruntu ve şüphe içini kemirmeye başlamış; parayı kaybetme kaygısı yakalanma endişesine dönüşmüştür. O kadar ki, akşam evine vardığında polisin eve girmemiş olması ve her şeyi bıraktığı gibi bulmak bile onu şaşırtmıştır. Evinde de huzur bulamaz, her an birilerinin gelip kendisini yakalayacağını düşünür. Bütün gününü bu tedirginlik içinde geçirmiştir. Bir günde çok şey öğrenmiş ve “batağından çıkamayacağını, kendisi için düzenlenmiş yaşayışı sürmesi gerektiğini” anlamıştır. Karakter, nihayet paraları sakladığı yerden çıkararak mutfağa geçer. İçerisinden “iki yüzlük” aldığı para tomarını ocağa fırlatarak kibriti çalar. Paraların kül olmasıyla birlikte kuşkularından ve tedirginliğinden kurtulur. “Çıkılmayan”, yaklaşık bir günlük zaman dilimine yayılarak başkarakterin ha-yatından kısa bir bölüm sunan bir kesit hikâyesidir. Hikâye boyunca başkarakterin kim olduğu, nerede bulunduğu gibi bilgiler açıkça sunulmamış; okuyucu, doğrudan gerçekleşmekte olan olayın içine çekilmiştir. Ayrıca, hikâyenin başlangıç paragrafında, göndergesi belli olmayan zamirlerin varlığı dikkat çeker. Bütün bunların ilk paragraftan itibaren metnin tamamına yayıldığı göz önüne alındığında, hikâyenin figüral anlatı

durumunda yazıldığı söylenebilir.44 Dolayısıyla, şimdiye kadar kendisinden

“başka-karakter, illegal yollarla da olsa eline geçen kurtulma fırsatını değerlendirmeyerek yaşadığı hayatı kendisine “çıkılmaz” kılar (Ayrıntı için bk. Stevick, “Karakter”, s. 164-166.).

44 Figüral anlatıların göstergesi olan bazı unsurlar şu şekildedir: 1. Göndergesiz zamirler: Çoğu figüral anlatının başlangıcında, göndergesi henüz belli olmayan zamirler mevcuttur. Kullanılan göndergesiz zamirler genel-likle “yansıtıcı figürü” işaret eder. 2. Yakınlaştırıcı işaret: Hikâyede yansıtıcı figürün gördüğünü “yansıtma” adı altında yeni bilgiler sunulur. Bunu yaparken hikâyedeki kişinin zaten bildiği/gördüğü bilgiler okuyucu için yakın hâle getirilir. Örneğin “Çıkılmayan” adlı hikâye “Para tomarı, kırık tezgâhın ardında yerdeydi.” cümlesiyle başlar. Buradaki sahneyi gören yansıtıcı figürdür ve okuyucu için yeni olan bu bilgiler, yine okuyucunun da bilgisi dâhilindeymiş gibi, ona yakınlaştırılarak sunulur. Hikâyenin “Bir para tomarı, kırık

bir tezgâhın ardında yerdeydi.” diye başladığı varsayıldığında ise söz konusu “tezgâhın” da “paranın” da

yansıtıcı figürün bilgisi dâhilinde olup olmadığından şüphe ederiz. Böyle bir cümle, ayrıca, okuyucunun bildiği bir bilgiyi iletiyor izlenimi de yaratmayacaktır. Sonuç olarak, anlatıda okuyucu bilgi sahibi varsa-yan ayrıntıların yakınlaştırıcı işaret olduğu söylenebilir. 3. Hayattan bir kesit hikâyesi/romanı: Hikâyenin

(14)

rakter” olarak bahsedilen hikâye kişisi de burada “yansıtıcı figür” konumundadır ve hikâye onun bakış açısından anlatılmaktadır.

Hikâyede –figüral anlatıların tipik bir özelliği olarak– üçüncü şahıs, kapalı45

bir anlatıcının yer aldığı görülür.46 Anlatının çoğu yerinde anlatıcının ve karakterin

söylemleri birbirine karışmış olması, anlatıcının sesi geri planda tutulurken karakte-rin sözünün ve düşüncelekarakte-rinin ön plana çıkarılması gibi hususlar, anlatıda karakter söyleminin analizine elverişli bir zemin sunmaktadır.

3. Karakterin Söylemi Açısından “Çıkılmayan”

Herhangi bir anlatıda yazar, bir karakterin düşüncesini sunma yolunu seçiyorsa, okuyucu da olayları karakterin bakış açısıyla görmeye davet ediliyor demektir. Ancak bir anlatıda karakterin düşünceleri sunulmadığında da olayları onun bakış açısından izlemek mümkündür.47 “Çıkılmayan” adlı hikâye aşağıdaki alıntı ile başlar:

(1) Para tomarı kırık tezgâhın ardında, yerdeydi. Ellerindeki kutuyu bıraktı. Eli baltalılar, kocaman gözlüler, sarı yüzlüler hiçbir şey görmüyorlardı; kırıp yırtıyorlardı yalnız. Eğildi tomarı avuçladı. Yağlımsı, kirli paralar. Cebine koydu (s. 64).

Akşam vakti bir yağma olayına karışan karakter, girdikleri son dükkanda diğer yağmacılarla birliktedir. Bir para tomarı görür ve onu alıp cebine koyar. Alıntının ilk cümlesi karaktere ait herhangi bir sözü ya da düşünceyi temsil etmez, ancak görüneni karakterin bakış açısından okuyucuya sunar. Yukarıdaki paragraftaki üçüncü cümlede yer alan “eli baltalılar, kocaman gözlüler, sarı yüzlüler” ifadesi karakterin söylemine has bir kullanımdır. Diğer taraftan cümle üçüncü şahısla kurulmuştur. Söz konusu cümlenin, karakterin zihninden geçen bir düşünceyi yansıttığı düşünülürse, bunun

serbest dolaylı düşünceye örnek teşkil ettiği söylenebilir.

Yukarıdaki “Yağlımsı, kirli paralar.” cümlesi ise serbest dolaysız düşüncenin uç bir örneğidir. Daha önce de belirtildiği gibi (bk. 1.1.3. ve 1.2.1.) serbest dolaysız zamanı hikâye kişisinin yaşamından küçük bir bölümle (bir gün, birkaç saat vs.) sınırlı olması durumudur. 4. Epifani: sıradan bir nesne ya da olayın algılanması sırasında ortaya çıkan güçlü ve yoğun bir “görme” anı olarak nitelenebilir (Ayrıntı için bakınız: Jahn, Anlatıbilim, s. 77-78; Metnin aslı için bk. Jahn, Manfred, Narratology, 3.3.10, http://www.uni-koeln.de/~ame02/pppn.htm).

45 Anlatıda anlatıcıyı nitelemek için açık ve kapalı terimlerinin kullanıldığı görülür. Kapalı anlatıcı ayırt edilmesi zor, belirsiz bir sese sahiptir. Anlatıda kendisini ön plana çıkaracak konuşmalardan ve işaret-lerden kaçınır. Açık anlatıcı ise bunun tam tersidir (Ayrıntı için bk. Jahn, Anlatıbilim, s. 17.). 46 Jahn, age., s. 76.

(15)

düşünce, dolaysız düşüncenin şekilsel özelliklerinde birtakım eksiltmelere gidilerek

uygulanır. Dolaysız düşünce için gerekli olan şekilsel koşullardan –söz eklentileri ve tırnak işaretlerinden– birinin ya da her ikisinin kaldırılması, serbest dolaysız

düşün-ceye olanak tanır. Buradaki şekilsel özellikleri kaldırmak, bir yandan da anlatıdaki

anlatıcının varlığını asgari düzeye indirmek demektir. Yukarıdaki alıntıda “Yağlımsı, kirli paralar.” ifadesinde söz eklentisine (aktarma fiiline) ve tırnak işaretine rastlan-maz. Serbest dolaysız düşünce olarak değerlendirilen bu cümle, yağmacı karakterin parayı avucuna aldığı andaki tepkisel düşüncesini yansıtır. Bu noktada serbest dolaysız

düşüncenin, karakterin “ani idrak/kavrayış gücünü” temsil etmede kullanılabileceğini

belirtmek gerekir.48

Hikâyenin devamında başkarakterle aynı dükkanda olan diğer yağmacılar polisi görüp kaçarlar:

(2) – Polis! dedi birisi. – Çıkın, çıkın...

Tezgâhın ardına sindi. Kimse kalmadı içeride, “Neden ben de onlarla çıkmadım dışarı? Yakalarlarsa beni burada...” Birden çürük azı dişinin acısını duydu. Dişçi çekiciyle vurmuş gibi. Şimdi yalnız. Kalabalıktan biri değil. İlerde bugünün insanlarını eli baltalılar, kocaman gözlüler diye hatırlayacak. “Benim gözlerim de öyle büyük mü?” (s. 64)

Metnin bu kısmında kısa süreli bir diyalog söz konusudur. Anlatıdaki mimetik niteliği öne çıkaran diyaloglar, karakterlerin anlatıdaki konumu ile ilgili de ipucu verir: Karakterlerin anlatıya sundukları katkı dağılımı, onların anlatıdaki ağırlığını belirler. Diğer bir deyişle, karakterler arasındaki hiyerarşi ve konuşmaların kimin kontrolünde olduğu gibi bilgiler, en çok ve en uzun kimin konuştuğuna bakılarak anlaşılabilir.49

Yukarıdaki (2) numaralı alıntıda, figüran konumdaki hikâye kişilerine ait sözlerin bir iki kelimeyi geçmemesi bu savı kuvvetlendirir.

Diyalogda ilk konuşan hikâye kişisinin sözleri –konuşma çizgisi ve söz eklentisinin varlığından dolayı– dolaysız söz ile, ikinci konuşanın sözleri ise –yalnızca konuşma çizgisi kullanıldığı için– serbest dolaysız söz ile aktarılmıştır. Hikâyede kim oldukların-dan çok ne söyledikleri önemsenen bu kişiler, anlatıda yalnızca uyarı niteliğindeki bu söylemleri ile yer bulmuşlardır. Onların uyarılarına uymayan başkarakter, dükkandan çıkmak yerine tezgahın arkasına saklanmıştır. Diğer yandan içindeki korku zihninde yankılanır: “Neden ben de onlarla çıkmadım dışarı? Yakalarlarsa beni burada...” Söz eklentisinin (... diye düşündü) yer almadığı ve yalnızca tırnak işaretinin kullanıldığı bu ifade serbest dolaysız düşünceye örnek teşkil eder. Karakter, korku duyduğu anda çürük dişinin ağrısını hisseder. Bu ağrı, hikâye boyunca –özellikle karakterin çıkmaza 48 Leech vd., age., s. 273.

(16)

girdiği anlarda– kendisini hatırlatacaktır. Alıntının devamında yer alan “Şimdi yalnız. Kalabalıktan biri değil. İlerde bugünün insanlarını eli baltalılar, kocaman gözlüler diye hatırlayacak.” ifadeleri tipik birer serbest dolaylı düşünce cümleleridir. Düşünen karakter iken aktaran anlatıcıdır. İlk cümlede yer alan “şimdi” bir gösterimsel unsur-dur (deictic) ve “karakterin şimdisini” ifade eder. Son cümlede yer alan ve karakterin diğerlerine bakışını yansıtan “eli baltalılar, kocaman gözlüler” ifadesi ile anlatıcının söylemi birleştiğinde son cümlenin serbest dolaylı düşünce olduğu görülür. Bu cüm-leden hareketle buradaki üç cümlenin de serbest dolaylı düşünce olduğunu söylemek mümkündür (bk. 1.2.2.).

Hikâyenin devamında, başkarakter, polisten gizlendiği tezgâhın arkasında o gece başından geçenleri düşünmektedir. Bilmediği bir kentte tanımadığı insanların arasına düştüğü hissine kapılmış, bir süre sonra kalabalıktan biri olmuştur:

(3) “Kimsin sen arkadaş, niye yırtmıyorsun sen?” demişti biri. Kıpkızıl gözleri vardı. Kaçıncı dükkandı bu girdikleri bilmiyordu. Onların arasındayken kafası durmuştu, düşünemiyor-du. Boydan boya yırtılmış kumaşların, gömleklerin, parçalanmış ayakkapların, saatlerin, cam kırıklarının üstünde yürüyorlardı. Yolun taşları görünmüyordu. Şimdi yalnız (s. 64). Anlatının bu kısmında bir “geriye dönüş” söz konusudur. Öykünün öncesinde gerçekleşmiş bir olay, karaktere sonradan hatırlatılır. Yukarıdaki ilk cümle, tırnak işaretinin ve söz eklentisinin de kullanılmasından anlaşıldığı gibi, dolaysız sözdür (bk. 1.1.1.). Bir söz kategorisinin zihinde tekrar canlandırılması, söz ve düşünce katego-rileri arasında bir katmanlılık yaratmıştır. Hatırlanan bu bilgiler, okuyucu için yeni bilgilerdir ve öykünün öncesindeki olaylar hakkında bir fikir verir. Alıntıda yer alan “Kıpkızıl gözleri vardı.” cümlesi karakterin bakış açısından bir başkasını tasvir eder. “Kaçıncı dükkandı bu girdikleri bilmiyordu.” cümlesi ise üçüncü şahısta kurulması ve karaktere has bir gösterimsel unsur (“bu girdikleri”) içermesi sebebiyle yine serbest

dolaylı düşünceye örnektir. Bunun devamındaki cümle ise sıralı cümle yapısındadır.

Cümlenin “Onlar arasındayken kafası durmuştu” kısmı yine serbest dolaylı düşünce olarak sunulurken, “... düşünemiyordu” kısmı özetleme içerdiğinden düşünce

edim-lerinin anlatısal aktarımı ile sunulmuştur. Diğer bir deyişle, cümlenin virgüle kadarki

ilk kısmında karakterin söylemi ağır basarken ikinci kısmında anlatıcının söylemi ağırlık kazanmıştır.

Bir anlatıda, karakterin düşüncelerini sunmadan da sahneleri onun bakış açısından görmenin mümkün olduğu yukarıda belirtilmiştir. Bu durum çeşitli şekillerde sağlana-bilir: 1. Bu durumda karakterin içsel benine atıflar söz konusu olacaktır. Burada “içsel ben”le kastedilen karakterin ruhsal/zihinsel durumudur, onun düşünsel deneyiminin doğrudan temsili değildir. 2. Diğer taraftan karakterin ruhsal/zihinsel durumu anlatıl-madan da onun bakış açısını temsil etmek mümkündür. Bu durumda anlatıcı, sahneleri

(17)

ve olayları, bunların karaktere nasıl görünebileceğini hesaba katarak aktarır.50

Yuka-rıda, (3) numaralı alıntıda yer alan “Boydan boya yırtılmış kumaşların, gömleklerin, parçalanmış ayakkapların, saatlerin, cam kırıklarının üstünde yürüyorlardı. Yolun taşları görünmüyordu.” cümleleri karakterin düşüncesini ya da ruhsal/zihinsel duru-munu sunmadan, yürünen yolu onun bakış açısından aktarır. Buraya kadar bir “geriye dönük anlatma” söz konusuyken, alıntının sonunda yer alan “Şimdi yalnız.” cümlesi bir “şimdiye dönüş” cümlesidir. Bu cümle (2) numaralı alıntıda da tekrarlanmıştır. Bu tekrarlı kullanım, karakterin “eli baltalı, kocaman gözlü, sarı yüzlü kalabalıktan biri olmadığını” hissetme ihtiyacı ile açıklanabilir.

Hikâyenin devamında başkarakter dışarıdaki polise yakalanma korkusuyla bir süre daha dükkanın içinde bekler, dışarıdaki sesleri dinler:

(4) Dışarının uğultusunu duyuyor. Anlamsız bağırışların karması bir uğultu bu. Korkutu-yor onu. Çömeldiği yerde dizleri ağrıKorkutu-yor. Durumunu değiştirmekten korkuKorkutu-yor. Kapıdaki polis duyabilir. Az önce içeriye girmek isteyenlerle tartışıyordu. Bir de şu ağır, bunaltıcı koku; kırılan şişelerin salıverdiği, boyalı, şişman kadın kokusu... Kaçması gerek buradan. Yukarıdaki alıntıda “Dışarının uğultusunu duyuyor.”, “(...) Korkutuyor onu.”, “Çömeldiği yerde dizleri ağrıyor.” ve “Durumunu değiştirmekten korkuyor.” cümle-leri kaygı ve korku içerisindeki karakterin düşüncesini değil bulunduğu durumu ifade etmektedir. Burada karakterin içsel durumuna göndermeler vardır. Bunların dışında kalan cümleler, karakterin söyleyişine has unsurlar taşımakta olup anlatıcı tarafında aktarılmıştır. Örneğin; “Kaçması gerek buradan.” cümlesinde “buradan” ifadesi karak-terin bulunduğu yeri kasteden bir gösterimsel unsurdur. Karakkarak-terin kaçma düşüncesini temsil eden cümlenin ise anlatıcı tarafından kurulduğu açıktır. Anlatıcı ve karakterin söylemlerinin karıştığı bu cümlenin serbest dolaylı düşünce olduğu söylenebilir.

Başkarakter, kendisini bunaltan bütün fiziksel koşullara rağmen bir süre daha dükkanda kalır ve dışarıdaki polisin dikkatini çekmemeye çalışır. Bir an önce bulun-duğu yerden çıkmak niyetindedir. Bir ara polis fenerinin ışığı dükkanın içinde gezinir. Yakalanma korkusu bir kez daha içini yoklar ve bu korkuyla diş ağrısını daha yoğun hisseder. Bütün bu sıkıntılar içinde onu teselli eden tek şey cebindeki bir tomar para-dır. Nihayet ayağa kalkıp dükkandan ayrılma cesaretini kendinde bulur. Sokağa çıkıp polisten kaçan diğer insanların arasına karışır.

(5) Biri koşarak geçti yanından. Başka birisi: – Geliyorlar, diye bağırdı.

Seğirtti. Şimdi tümü de koşuyordu sokaktakilerin (s. 66).

(18)

Yukarıda konuşma çizgisinin devamındaki dolaysız söz, figüran konumdaki bir hikâye kişisine aittir. Diğer cümleler ise eylemin anlatısal aktarımına (bk. 1.1.6.) örnektir. Anlatısal aktarım cümleleri içinde dolaysız sözün yer alması buradaki tek-düzeliği giderir. Bir süre koşmaya devam eden karakterin dikkati canlıdır. Koşarken tek amacı eve varmaktır:

(6) Önünde koşanlardan birine yetişip geçti. Şahdamarını gördü adamın, kabarmış. “Eve bir varsam. Sola sapmam gerek. Bunu unutmayayım. Ya paralar düşerse!” Elini cebine bastırdı. Oradaydılar.

Alıntıda tırnak işareti içinde verilen ifadeler, karaktere ait olan serbest

dolay-sız düşünce cümleleridir (bk. 1.1.3. ve 1.2.1.). Karakterin çaldığı parayı kaybetme

korkusunun en mimetik formla aktarılması dikkate değerdir. Zira, zihninden geçen “Ya paralar düşerse!” cümlesini doğrudan onun zihninden okumak, parayı kaybetme korkusunun yanında bu paraya atfedilen değerin bir kez daha hissedilmesini sağlar.

(7) Sağdaki sokağa saptı. Ağzından soluyordu, sık sık, “İki kişi var ardımda. İzliyorlar beni.” Sağa saptı. Daha hızlı koşmak istiyordu. Bir ekse şu ardından koşanları. (...) Ayaklarını gücün kaldırı-yordu yerden. Soluğu ağzından çıkarken gırtlağını yakıkaldırı-yordu. “Yüreğim bu kadar hızlı çarpsın da durmasın. Koşamam artık. Yakalayacaklar beni.” Dönüp baktı; kimse yoktu ardında (s. 66). Koşarken paraları kaybetme korkusunun yanında takip edilme kaygısı da taşıyan karakter, bu kaygıyı yine serbest dolaysız düşünce ile ifade eder: “İki kişi var ardım-da. İzliyorlar beni.”, “Yüreğim bu kadar hızlı çarpsın da durmasın. Koşamam artık. Yakalayacaklar beni.” Karakterin zihninden geçenlere “doğrudan” şahit olunduğunda yakalanmasının an meselesi olduğu hissine kapılmak mümkündür. Oysa bunların karakterin kuruntusu olduğu karakterin bakış açısından ve anlatıcının cümlelerinden anlaşılır: “Dönüp baktı; kimse yoktu ardında.” Yukarıdaki alıntıda karakter ve anla-tıcının söylemlerinin birbirine karıştığı “Bir ekse şu ardından koşanları.” cümlesi ise

serbest dolaylı düşünceye örnektir (bk. 1.1.5. ve 1.2.2.).

Nihayet evine varan karakter hemen yatıp uyur. Parayla ne yapacağını, alacağı arabayı ertesi gün düşünmeye karar verir.

(8) Dairede, ertesi gün, hep o geceyi konuşuyorlardı. (...) O konuşmuyordu. İçi rahat. Sevmediği bu yerde günleri sayılı.

Başkarakter ertesi gün daireye gittiğinde herkesin gündeminde yağma gecesi vardır. Bulduğu parayla kaçma planları yaptığı için, geçici olduğunu düşündüğü bu ortamda kendisini bir süre rahat hisseder. Alıntıdaki birinci ve ikinci cümleler –özetleme/rapor niteliği taşıyan birer söz edimi olduğundan– söz edimlerinin anlatısal aktarımına (bk. 1.1.4.) örnektir. Diğer iki cümle ise, karaktere has ifadelerin üçüncü şahısta aktarılması sebebiyle serbest dolaylı düşünce niteliği taşır.

(19)

(9) – Okudunuz mu gazetede, dedi birisi, yağmacıları toplamaya başlamışlar. Evleri basıyorlarmış.

Elinde kalem dondu. “Yatağın içine, pamukların arasına tıkmıştım paraları. Ya bulurlarsa!” Sabahki şemsiyeli adamı hatırladı. Hangi sokağa dönse ardından geliyordu. Sigaracının önünde durmuş, adam geçip gitmişti. Gene o kuşku uyandı kafasında. İzin alıp gitsem? Olmaz anlarlar. Odayı dolduranlara iğrenerek baktı. “Ne istiyorlar benden? Domuzlar...” Öğleye değin nasıl oturacak burda? (s. 66)

Yukarıdaki alıntıda ilk cümle, dolaysız söz şeklinde aktarılmıştır (bk. 1.1.1.). Da-iredeki kalabalıktan biri yağmacıların evlerinin basıldığı haberini aktarır. Başkarakter bu haberden oldukça rahatsız olur. Hemen çaldığı paraları hatırlar ve içine bir korku düşer: “Yatağın içine, pamukların arasına tıkmıştım paraları. Ya bulurlarsa!” Burada karakterin düşünceleri aktarılırken tırnak işareti kullanılmış, söz eklentisi kullanılma-mıştır; dolayısıyla bu kısım, serbest dolaysız düşünceye örnektir. Karakterin aklına düşenlere doğrudan şahit olunduktan sonra anlatıcının devreye girdiği görülür: “Sa-bahki şemsiyeli adamı hatırladı.” Karakterin zihninden geçenleri özetleyen bu cümle ile düşünce edimlerinin anlatısal aktarımı sunulmuştur. Burada zamansal olarak bir “geriye dönüş” söz konusudur. Karakterin yakalanma kaygısı depreşmiş, izlendiğine dair kuruntuları geri gelmiştir. Bundan sonraki iki cümlede karakterin ve anlatıcının üslupları birbirine karışmış hâldedir (serbest dolaylı düşünce). “Gene o kuşku uyandı kafasında.” cümlesi, yine karakterin zihninden geçenlerin özetini sunduğu için düşünce

edimlerinin anlatısal aktarımına örnektir ve anlatıcının söylemini içeren kategorilerden

neredeyse en diegetik olanıdır. Yukarıda da görüldüğü gibi, bu cümleden sonra gelen “İzin alıp gitsem? Olmaz anlarlar.” cümlelerinin en mimetik formla (serbest dolaysız

düşünce) aktarılmış olması dikkate değerdir. En diegetik olan kategoriden en mimetik

olana geçişin keskin bir şekilde yapılması, burada hissedilen kaygı hâlinin daha yoğun hissedilmesine katkı sunar.

Alıntıda yer alan “Ne istiyorlar benden? Domuzlar...” cümleleri, karakterin mesai arkadaşları ile ilgili düşüncelerini doğrudan gösterir (serbest dolaysız düşünce). Bir sonraki cümlede ise karakterin ve anlatıcının söylemlerinin aynı anda hissedildiği görülür: “Öğlene değin nasıl oturacak burda?” Serbest dolaylı düşünce örneği olan bu cümle, kriz ve iç mücadele hâlini51 yansıtmaktadır.

(10) Sabri geldi masanın önünde durdu. – Geceki patırtıda var mıydın, diye sordu. – Yoktum, dedi kavga eder gibi. Evdeydim ben.

– İyi ki yoktun. Seni düşündüm dün gece, parçalanmış otomobilleri gördükçe. Yüreğin inerdi. Birini ona verselerdi şunların diyordum. Oysa paramparçaydılar. İyi ki yoktun (s. 67).

(20)

Yukarıdaki alıntıda bir diyalog gerçekleşmektedir. Başkarakter, yakalanma kay-gısı içindeyken arkadaşı Sabri gelir ve ona, gece yağma olayına karışıp karışmadığını sorar. “Sabri geldi masanın önünde durdu.” cümlesi tamamen anlatıcının güdümünde olan bir eylemin anlatısal aktarımı (bk. 1.1.6.) cümlesidir. Bundan sonraki iki cümle

dolaysız söz (bk. 1.1.1.) ile aktarılmıştır. Konuşma çizgisi olmasına rağmen söz

eklen-tisine yer verilmeyen son kısım ise serbest dolaysız söz (bk. 1.1.3.) olarak kabul edilir. Başkaraktere ait olan ifadedeki “... dedi kavga eder gibi” kısmı bir “ara eklenti”dir. Söz eklentileri, oldukça mimetik bir sunum tarzı olan diyaloglarda “sahne yönetimi” hizmeti sunar (bk. 1.1.1.). Diyaloglardaki konuşmalar okunurken bunların “nasıl” söylendiği sorusuna cevap verir. Buradaki örnekte ise başkarakterin gergin ve kaygılı hâli –sözünü “kavga eder gibi” sarf etmesinden anlaşılacağı gibi– onun başkalarıyla konuşmalarına da yansımıştır. Başkarakterin arabaya olan düşkünlüğü anlatının bu kısmına kadar net bir şekilde hissedilmez. Onun bu özelliği, Sabri’nin sözlerinden açıkça anlaşılır. Nitekim sonrasında kendisi de bunu onaylar:

(11) Burada herkes bilir onun otomobile düşkünlüğünü; sık sık takılırlar. “Bir taksi bul-sam, der bazı, patlıyorum burada. Canımın çektiği gibi yaşasam şu dünyada.” “– Benim apartmanım olursa senin de taksin olur.” der Cevdet. Üstelik güler (s. 67).

Alıntıdaki ilk cümlenin başındaki “burada” bir gösterimsel unsurdur ve karak-terin bulunduğu yeri işaret eder. Diğer taraftan zamirler üçüncü şahısta sunulmuştur ve karakterin aklından geçenleri aktaran kişi anlatıcıdır. Bu bilgilerden hareketle ilk cümlenin serbest dolaylı düşüncede sunulduğu söylenebilir. Anlatıda herkesin bildiği bir konu açıklanırken eylemin kipi geniş zamana kayar. Başkarakterin belirli aralıklarla dile getirdiği “bir taksi bulup dilediği gibi yaşama” isteğine karşılık arkadaşı Cevdet de “Benim apartmanım olursa senin de taksin olur.” der. Burada her iki isteğin de imkânsızlığına bir vurgu var gibidir. Dolaysız söz ile sunulan bu konuşmaların, karak-terin zihninden geçmesi, yani söz ve düşünce kategorilerinin aynı anda kullanılması bir katmanlılık yaratır. Buradaki hatırlama hâli yine öykü öncesi bir zamanı işaret ettiği için okuyucu için yeni bilgiler sunar.

Başkarakter ve arkadaşı Sabri’nin konuşmasına kulak misafiri olan Cevdet de konuşmaya dâhil olur:

(12) – Demek evdeydin dün gece, dedi birisi, yandan. Baktı, Cevdet’ti. – Evet.

– Tuhaf. Bir ara kalabalıkta seni gördüm gibi geldi bana. Kanı çekildi derisinden. Çürük dişi zonkladı.

– Benzetmişsin, dedi. Evdeydim ben. Karnım ağrıdı durdu. Şimdi de ağrıyor. “İyi buldum bu karın ağrısını. Çok şeyleri açıklar bu.”

(21)

Anlatıda diyalogların işlevine yukarıda, (2) numaralı alıntıda da değinilmiştir. Diyaloglar anlatının mimetik yönünü vurguladığı gibi karakterlerin anlatıdaki ağır-lıklarının da anlaşılmasını sağlar. Anlatıda söz edimleri ile var olan Sabri ve Cevdet, başkarakterden sonra en önemli hikâye kişileri olarak görülebilir. Bu kişilerin ka-rakterleştirilmesi açıkça yapılmak yerine anlatıdaki diyaloglar sayesinde (kapalı bir şekilde)52 yapılmıştır. Örneğin Cevdet’in bir apartmana sahip olma hayalleri kuran,

biraz da esprili bir hikâye kişisi olduğu başkarakterle girdiği bir diyalog sayesinde anlaşılır (bk. [11] numaralı alıntı). Diğer taraftan başkarakterin arabalara olan düşkün-lüğü Sabri’nin söyledikleri sayesinde ortaya çıkar (bk. [12] numaralı alıntı). Bütün bu bilgiler, anlatıda karakterin söylemi ve bunun işlevleri hakkında ipucu verir.

Yukarıdaki alıntıda Cevdet, başkarakterin yağma olayına karışmadığına inanmaz görünür, ancak itiraz etmez. Başkarakter bütün gece karnının ağrıdığı yalanını söyler ve içten içe bu yalanı bulduğu için sevinir. Burada karakterin “söyledikleri” dolaysız

söz ile, “düşündükleri” ise serbest dolaysız düşünce ile aktarılmıştır. Dolaysız sözde

karakter okuyucu huzurunda konuşuyor gibiyken, serbest dolaysız düşüncede karak-terin zihnine doğrudan girildiği izlenimi yaratılmıştır. Diğer bir deyişle, dolaysız söz gerçek hayat deneyimine yakınken serbest dolaysız düşünce –gerçek hayatta insanların zihnine girmek mümkün olmadığından– imkânsızın başarılması gibidir. Bu iki mimetik kategorinin zıtlığı, bu anlatıdaki başkarakterin söyledikleri ile düşündükleri arasındaki zıtlığın belirgin bir şekilde sunulmasına ortam hazırlar. Bu karşıtlık ayrıca, karakterin yaşadığı hayatla hayalini kurduğu hayat arasındaki zıtlığın da bir sembolü gibidir.

Başkarakterin söylediği yalana kuşku ile yaklaşan Cevdet oradan ayrılıp başka bir topluluğun arasına karışır. Aşağıdaki ilk üç cümle karakterin bakış açısından olanları anlatır:

(13) Kuşkulu kuşkulu baktı. Gitti ileride dört kişilik topluluğa karıştı. Bir şeyler anlatıyordu. “Orospu çocuğu beni gördüğünü söylüyor.” Bir yapışsa gırtlağına; sıksa, sıksa (s. 67). “Bir şeyler anlatıyordu.” cümlesi minimal bir rapor şeklindeki bir söz edimini aktardığından söz edimlerinin anlatısal aktarımına örnektir. Tırnak içinde cümleler karakterin zihninden geçenlerdir ve serbest dolaysız düşünce ile sunulmuştur. Karakter, söylediği yalana inanmadığını ima eden Cevdet’e öfke ve nefretle bakar, hatta fiziksel şiddete başvurmayı bile aklından geçirir: “Bir yapışsa gırtlağına; sıksa, sıksa.” Anlatıcı söyleminin karakterin diline boyandığı bu cümle serbest dolaylı düşünceye örnektir. 52 Anlatıda karakterleştirme analizi çeşitli değişkenler üzerinden yapılabilir. Açık karakterleştirmeye karşı kapalı karakterleştirme ayrımı bu değişkenlerden biridir. Açık karakterleştirme; bir kişiyi tanımlayan,

sınıflandıran, bireyselleştiren bütün betimleyici ifadelerle yapılır. Kapalı karakterleştirme ise bir kişinin ne yaptığı, ne söylediği veya bir duruma tepkisine bakılarak onu karakterleştirmek demektir (Ayrıntı için bk. Janh, Anlatıbilim, s. 112-115.).

(22)

Bu cümleyi her ne kadar anlatıcı aktarmış olsa da, burada karakterin zihnine doğrudan girildiği izlenimi yaratılmıştır.

Başkarakter öğle vakti daireden çıkar. Yemeğe gitmemeyi düşünür ancak bunun kendisinin ele vermesinden korkarak vazgeçer. Her zaman gittikleri lokantaya gider ve diğerleriyle birlikte yemeğini yer. Tuvalete gitmek bahanesiyle erken kalkıp dışarı çıkar. Yola çıkınca takip edildiği düşüncesine kapılır. Sokak değiştirir, adımlarını hız-landırır ancak peşindeki ayak seslerinden bir türlü kurtulamaz. Nihayet kendisini takip eden kişiyle konuşmaya karar verir, arkasına döner. Ancak arkasında kimse yoktur:

(14) Çıktı. Manavın yanına varınca arkasında ayak sesleri işitti. İzleniyordu. Omuzları kasıldı. “Vay canına, Sabahki adam bu. Şemsiyesini bırakmış ama o.” Önüne çıkan ilk sokağa saptı. Hızlandı. Kurtulamıyordu ayak seslerinden. Birkaç sokak değiştirdi. “Belki izlemiyordur beni. Neden olmasın? Evine gidiyordur. Şu soldaki ev belki onundur.” Evi geçti. Ayak sesleri de geçti evi. “İt oğlu evine bile girmedi.” Durdu. Ne olursa olsun ko-nuşacaktı onunla. Döndü. Şaşırdı birden. Birkaç kadın vardı sokakta. İleride iki çocuk top oynuyorlardı. Yandaki evin radyosundan bir erkek konuşuyordu. “Ne oluyor bana?” (s. 68) Yukarıdaki alıntıda karakterin eylemlerini anlatan cümleler eylemin anlatısal

aktarımına (bk. 1.1.6.) örnektir ve genellikle bir ya da iki kelimeden oluşmaktadır.

Karakterin düşüncelerinin tırnak içinde aktarıldığı cümleler (serbest dolaysız düşünce) ise nispeten uzun tutulmuştur. Kendi kendine bir kovalamacaya giren karakter oldukça kaygılıdır. Eylemlerinin sade bir şekilde sunulmasına karşılık düşüncelerinin daha ay-rıntılı verilmesi, karakterin olanları zihninde büyüttüğünün anlaşılmasına hizmet eder.

Başkarakter öğle tatilinin bittiğini ve eve gidemeyeceğini fark eder. Dairede geçirmesi gereken zorunlu süre gözünde büyümektedir:

(15) Saatine baktı. Biri geçmiş. Eve gidemez artık. Daireye gidecek. Korku, merak içinde üç buçuk saat oturması gerek. Gitmezse olmaz. Bir umutsuzluk kapladı içini yürürken. Hep olağanüstü şeyler düşünmüştü, yaşadığı düzenden kurtulmak için. Piyangolardan ummuştu. İşte beklediği geldi, ama kurtulamıyor. “Belli bir yaşayış uygulamışlar bana. Görünmeyen bir giysi giydirmişler. Sıkıyor beni, çıkarıp atamıyorum. Düğmelerini çözemem mi? Bu bile güç. Ya çıkarıp atanlar? Tutuyorlar onları. Deliler evine kapatıyorlar ya da kodese. Alamayacağım bu arabayı. Sinirlerim bozuldu üstelik.” (s. 68)

Yukarıdaki alıntıda ilk cümle eylemin anlatısal aktarımına (bk. 1.1.6.) örnektir. “Bir umutsuzluk kapladı içini yürürken.” cümlesi ise karakterin düşünce edimini yansıt-madan ruhsal/zihinsel durumu hakkında bilgi verir. Bunun dışında ilk cümleden tırnak işaretine kadar kurulan cümlelerin tamamı serbest dolaylı düşünce ile sunulmuştur. Umutsuzca yapılan bir iç muhasebeyi yansıtan bu cümlelerde, karakterin öznelliğini ve dilinin anlatıcının söylemi ile birleştiği görülmektedir. Tırnak işareti içinde yer alan

Referanslar

Benzer Belgeler

Sahaflık yaptığı için Sahaf Rüşdî adıyla da tanınan şairin asıl adı Ah- med'dir. Daha sonra İstanbul Sultan Ahmed Han Medresesi'nde müderris Mirza Mehmed Efendi ile

Stüdyo dışında canlı yayın için gerekli olan en pa- halı şey bir canlı yayın aracıdır.. Genellikle panelvan araçlara veya kamyonlara yerleştirilen canlı yayın

Yalnıagöz köprüsü- Yeniiraarete giderken İlk köprüdür tek göslü ol­ du* u için bu ismi almıştır 16 cı asrın son yarısında mimar sinan tarafından yapılmış

The stem failure by fatigue is the consequence of several concurrent causes such as the surface or bulk material defects induced by technological processes, the high local stress

Askeri Örnekler (Rockwell Scientific). Boomerang Sniper Algılama Sistemi... Uzaktan Büyük Ölçekli Bir Ortamda Taktik Algılayıcı Ağ Operasyon Sistemi ... Sistem Modeli ...

Örneğin İstanbul Liman Tüzüğü’nde ‘’ Limanda kılavuzluk ve römorkör hizmetleri Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzüğün 43 üncü

Söz konusu dönemdeki tıp ilmi de teorik düşünceye dayandığı için felsefeyle, düşüncede yanlışa düşmemek için mantık ilmiyle ilişkili olmak