• Sonuç bulunamadı

Sanayileşme Stratejilerine Teorik Ve Tarihsel Bir Yaklaşım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sanayileşme Stratejilerine Teorik Ve Tarihsel Bir Yaklaşım"

Copied!
48
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SANAYİLEŞME STRATEJİLERİNE TEORİK \ne TARİHSEL BİR YAKLAŞIM

Doç. Dr. İlhan ULUDAÖ Dr. Tomris YILMAZ . GİRİŞ

Gelişmiş ülkelerin dünya piyasalarının ellerinde· tuttukları asrımızda, gelişmekte olan ülkelerin de hazlı bir sanayileşme sü-recine girmek zorunda kaldıkları görülmektedir.· Güçlü dış reka-bet koşulları karşısında başarılı olmaları ise~ bu ülkelerin, ihra-catlarını çeşitlendirmek ve artırmak için yapısal bir değişim ge-çirmelerine, özellilde ıSanayi ürünlerinin ihracattaki payının ıart­

tınlmasına bağlı bulunmaktadır. Ancak böyle gerçek biT sanayi-leşme ile ülkel~r, yalnız kendi ihtiyaçlarını gidermekle kalma-yip, sanıayi ürünlerini ihracata yöneıteı:ıek döviz darboğazlannı · aşabilecek ve dış ticaret açığı sorunlarından giderek uzaklaşabi­ leceklerdir. Hemen, hemen tüm sanayileşme süreci içindıe bulu-nan ülkeler, tüm bu güç koşullar altında kaıkınmaya çalışırllar­ ken, onların bu çabalarına gelişmiş ülkelerin her zaman yardım­ cı oldukları görülmemektıe, aksine uluslarıarası ticari ilişkilerde giderek koruma eğilimlerinin geliştiği görülmektedir. Her ne. ka-dar GATT, UNCT:A.D ve diğer ilgili uluslararası kuruluş çalışma­ larında, bu eğilimin tam aksi tezde, yani gelişmekte olan ülkıe-­ lerin dünya ticaretindeki mtamul mallar payının arttırılması yö-nünde· g·elişmeler kaydedilmekte ise de, uygulama bize bunu ya-nıtlayamamaktadır.

İlıerdeki bölümlerde ,daha detaylı inceleneceği gfüi, bazı ge-lişme yolundaki ülkelerden başarılı bir sanayıleşme strıatejiı3i iz-lemiş olanların, genel olarak orta ve uzun dönemde dışa dönük

(2)

bir politikaya geçmek zorunluluğunda kaldıkları görülmektedir.

Kuşkusuz çalışmamızın amacını dıa, aslında başarılı bir sanayileş­

me stratejisirAiın koşullarını değerlendirmek oluşturmaktadır. An-cak her ülkenin kendine özgü sosyo - ekonomik, politik koşulları, olanakları çerçevesinde başarılı olabileceği bir sanayileşme· modeli olacağı doğaldır. Bu nedenle, henüz sanayileşme sürecine giren ülkeler için bu konuda daha önce aşamalar yapmış ve başarılı da

olmuş ülkelerin stratejileri geçerli olmayabilir. Yalnız ne :var ki, bu ülkelerin edindikleri dıene~imleri değerlendirmek, kendi eko-nomik koşullan içinde yorumlamak, kuşkusuz her zaman yararlı

olabilecektir. Hele ülkemiz gibi doğal zenginlikleri, toprak yapmı,

insan gücü yönünden dünya ticaretindeki payım oldukça arttıra­

bilecek bir potansiyele sahip bulunan ve de sanayileşme sürecine oldukça uzun bir. dönem önce girmiş bulunan bir ülkede, hala sra-nayi sektörünün kendi kendini sürdürebilir bir düzeye ulaşama-. mış olması, bizi diğer ülkelerin deneyimlerini hassasiyetle

izle-meye yöneltmektedir. ·

/

Konuya girmeden önce, ithal ikamesine ve ihracatı teşvike

yönelik sanayileşme politikası kavramlarının ıaydınlığa kavuştu­ rulmaisı hatırlatma yönünden yararlı olacaktır. Kalkınma stra-tejisi olarak, her iki kavl.4amın da literatürde çok çeşitli tanım­ ları bulunup, bunlardan en dar anlamıyla ithal ikamesi; ithal edilen malların yurt içinde üretilmesini sağlamak amac!y l~ ko-ruma önlemlerinin uygulanmasıdır. İhracatı teşvik politikası ise; üretim kaynaklarını ihracat için üretim yapan sektörlere

kay-dırmak v,e üretilmiş malların ihracatını arttırmak amacıyla ko-ruma önlemlerinin uygulanmasıdır. Bunlardan birincisi; içe

dö-nük bir saınayileşme modelini oluştururken, ikincisi ise; nisbi ola-larak daha dışa döııük bir modeli ortaya koymaktadır.

Literatürde genellikle birbirlerinıe alternatif .olıarak gösteri-len bu iki politikanın, ekonomik etkileri yönünden büyük farklı­ lıkları yoktur. Şöyle ki, en azından her iki politika ayrı ayrı

uy-gulanmış oLm dahi, sonuç olarak yerli üretim, yabancı üretimler

karşısında korunmaktadır.

Gelişen ülkeler için ithal ikamesi çok zorunlu olmadığı sü-rece, ihraca ta yönelik" bir ekonomik kalkınma politikası, ithal ika-mesi politikasından :çok daha anlamlı olmaktadır. Ancak vurgu-lanmsaı gereken nokta; ithal ikamesi ve ihracatın arttırılması

(3)

görmenin hem gereksiz, hem d~ gerçek dışı olacağıdır. Uygula-mada pek çok geUşen ülke, ekonomik kıalkınma çabalarında her iki politikanın bir karışımına bağlı kalmakta, hiç olmazsa pratik

olarak bu iki geniş politikanın, sosyal maliyetler ve yararları açı­ sından en uygun bileşimini bulmaya çalışmaktadırl!ar. Ne ya~ık ki, sürekli bir ithal ikameısinin, başarılı olsa dahi ülkenin ihraca-tını arttırma çabalarını engelleyebileceği ~e uygulamadaki

ak-saklıkların dış ticaret sektörünün gelişmesine de sekte verebi-leceği her zaman açıkça gözlenip, değerlendirilememektdir.

Ayrıca unutulmamalıdır ki, her iki politikayı da aynı ağırlık­ ta: uygulamak, hükümetlerin planlama ve yönetim kapasitelerini zorlayacaktır. Her iki politikaya da yönelinmesi, ekonominin iş­ leyişine, vergi ve/veya para yardımı uygulamaları, döviz deneti-mi, lisans uygulamaları, niceliksel kısıtlamalar ve ilave bürok-ratik işlemler gibi müdahaleler gerektirir .. S.on yıllarda birkaç gelişen ülkede yapılan bir araştırmada, bu tür müdahalelerin

so-nuçlarının ağır ve düzensiz olduğu görülmüştür. Ancak çralışma

şöyle sonuçlanmaktadır.1

« ... ihracatı geliştirmeye yönıe1ik önlemledn ekonomik

ma-liyeti, ithal ikamesine yönelik önlemlere· kıyasla daha düşük ol-makta, ihracatın geliştirilmesi politİkıasını izleyen ülkelerin bü-yüme başarıları da ithal ikamesi politikası izleyenlerden daha tatminkar görülmektedir.»

I. Dünyada Uygulaıll.an İthal İkaımesi ve İhracatı Teşvike Yönelik Sanayileşme Stratejileri!llin Değerlendirilmesi

I.a: Kuramsal Yaklaşım

Araştırmamızın konusu olan tüm ülkel1er, kapitalist

ekono-mik sisteme dahil olduklıarından, bu ülkelerin hemen hemen ge-_

(1)' Bhagwaıti. J.N. and Kruger. A.O., «Exchange Control. Liberalization and Economic Development» American Economic Review, Vol. LXIII (2), May 1973. pp. 420-22. Bu çalışmada kapsanan gelişmekte olan fü.· keler; '.Bre~ilya, Şili, Kolombiya, Mısır, A.C. Gana, Hindistan, İsrail,

Güney Kore, Filipinler ve Türki,y.e'dir. İç; T.C. Ticaret Bakanlığı, Unido, Sanayi tTrünUerini Dışsat}mm Geliştirilmesi Seuü;neri, Ankara, Aralık 1978. s. 185.

(4)

lişmelerinin ilk aşamalarında i.ıçe yönelik bir sanayileşme eğili­ mini benimsediklıeri ve hatta bu eğilimin doğal bir şekilde oluş­ tuğu gözlenmektedir. Bilindiği gibi bunun başlıca neden.leri ola-rak, i~e yöneUk bir sanayileşme sürecine giren ülkede, ekonomik sistemin sonucu .olarak iç üııetimin serbest piyasıa koşulları al-tında, talebin büyüme oranına göre belirlenmesi yanında, ayrıca -yerli işletmecilerin, kendi pazarları konusunda çok daha yeterli bilgiye sahip olma~arı gösterilebilir. Böylece sanayilıeşmenin baş­ langıcında oluşan doğal dış alım ikamesi* stratejisi, büy;iime di-namizmini doğrudan doğruya iç talep büyümesinden kazaınmak­ tadır. Fakat bu or!an gelişmekte olan ülkelerde genelliklıe düşük olduğundan, ekonomide uzun yıllar izlenen ithal ikamesi strate-jisi sonucu,GSMH, istihdam artışlarında yeterli bir artış kayde-dilememektedir.

-Yukarıda kısaca değindiğimiz «ithal i.k1amesi ıstrateji.sinin» uy-gulamada :vazgeçilmez bir politikası olan «k9rumacılık» anlayışı temelinin, ekonomi tarihinde XVI ve XVIII. yüzyıllar arasında yer ıalan Merkantilist dönemde atıldığını görmekteyiz. Bilindiği gibi Merkantilist dönemde, hükü~etler altın ve gümüş gibi değerli madenleri hem ekonomik refahın, hem de siyasal gücün kaynağı olarak görmüşler ve uygulanan korumacı politikalar sonucunda, orta sınıfı oluşturan tacir ve imalatçılar büyük sermaye birikimi yapabilmişlerdir. İşte bu aşamadan sonra, bu sınıf Merkantilizmin koyduğu koruyucu kısıtlamaları ticari ve sınai kapitalizmin ge-lişmesini ıengelleyici bir faktör ol!ara!k görmüşlerdir. Böylece kn- -rumacılık anlayışına karşı cephe alar!ak (lais.sıe-faire, laissez-pas-ser) liberal görüşü, yani serbest ticareti savunmaya başlamışlar­ du·.

Gerçekte liberalizmin anlayışı ve onun teoriye yıansıyan şekli olan «Karşılaştırmalı Üstünlükler» kuramı; o dönemde (XVIII. yüzyıl sonu ve IX. yüzyıl başları) endüstri devrimini gerçekleştir­ miş ve diğ·er ülkelere .oranla çok daha önce .sanayil:eşmiş olan İn­ giltere ve Fransa k1aynaklı düşünlerin ürijnüdür. Ekonomik çıkar· lanna çok uygun düşen serbest dış ticaret teorilerini savunan İn­ giltere ve Fransa'ya karşı, sanayide daha ,ged aşamada bulunıan Almanya ve.ABD'nin de aksi bir tez olarak koruma politikasını sıa­ vundukları ve milliyetçi olarak nitelendirdikleri teoriler ürettik-lerini görmekteyiz.

(5)

Bu koşullar altında geliştirilen koruma tıeorileri, <<liberal teo-rideki temel bir felsefi ilkeyi değiştirmiştir. Bu da serbest· dış ti caret teorisindeki bütüın ülk~ledn çıkarlarmıri baığdaştığı görüşü­ nün yerine, açıkça ülkeleriıı çıkarlanının çatışıyor olduğu» gö~

rüşüdür.2

. Korumacılık tezini savunanların öncülüğünü Almanya'da F

List yapmıştır. List'in «Üretim Gücü Teorisb>ne göre, cceğer bir ülkede bireylerin ihtiyaçları yab!ancı mallarla tatmin oluy.orsa. bu milli ekonomi hiçbir zaman gelişemeyecıe:k demektir». List'in diğer bir teortsi olan «Gelişme Aşamaları Teorisi»ne göre ise·, top-lumların uygarlığın çeşitli aşamalarında olması doğaldır. Yeterli

·üretim kaynıa.klanna sahip olan Almanya gibi ülkelerin tarım ve sanayi arasında dengeyi :kurarak, uygarlığın daha yüksek aşam­ larına geçmeleri olasıdır. Ancak bu denge devlet müdahaleciliği yoluy~a, imalat sanayiinin kurulması ve geliştirilmesiyle gerçek-leşebilmektedir. Bu sadece diğer ülkelerin sanayi ile rekabet et-mek için değil, gelecek kuşakların da yararlana,bileceği bir üretim gücünün kurulması anlamını taşımaktadır. List, bu görüşlerine

paralel ol!arak da. İngiltere'den özel çıkarlarını, genel çıkarlar olarak tanıttığını ve uluslararası uzmanlaşmayı önerirken, ge-lişme farklarını ihmal ettiğini3 ileri sürmüştür. Dolayı1s.iyle yeni

doğan çocuk sanayilerin yablancılarla rekabet edecek düzeye eri-şinceye !kadar «Terbiyeci Gümrük Koruma Teorisi»ne göre~ vergi-lerin konulmasını savunmaktadır. Ancak List'e göre, tıı.rım bu korumanın kapsamı dışında kalmalıydı. Çünkü s1anayinin geliş­

mesi için ucuz gıda maddeleri, hamnıaddeye ihtiyaç vardır ve bunlar gümrüksüz düşük fiyatla ülke içİll!e geldiğinde, sınai mal-hır dış piyasıalarda rekabet edebilirdi.

A.B.D.'de serbest dış ticaret teorisine ilk karşı çıkan R Carey ve A. Hamilton olumuşlardfr.4 IX. yüzyıhn başında ABD, aynen Almanya gibi, İngiltere'ye oranla sanayileşmede geri k1almış bu-lunuyordu. Ülke i,çinde ıs.mırsız serbest rekabet düzeyini savunan Carey, dış ticaret sö;z konusu olduğunda sürekli koruma taraftarı· olmaktadır. Korumayı savunmanın gerekçesi olarak da A.B.D.'de 1842'lıerde uygulanan gümrük vergilerinin, ekonomik canlanma

sağladığını, geUr ve istihdıamı arttırdığını göstermektedir.

(2) Kıazgan Gülten., «İktisadi Düşünce veya Politik İktisa.dın Evrimi» Il.

basım, İstanbul, 1980, s. 1'99.

(3) tbid, s. 201.

(6)

Ancak ABD XX. yüzyıl başlarında ileri bir sanayi ülkesi ha-line gelmiş bulunduğundan, korumayı savunmak için artık

ge-rekçelerinin kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum gerçekte ileri sürdükleri ilgili teorilıerin de yön değiştirmesinden açıkça gözlen-mektedir.*·

Örneğin Paten'in «Güçlü Ülkelerin Koruma Teorisi», Stelper .. Samuelsan'un «girdi fiyatlarının ıserbest dış ticaret yoluyla e.şit­ lenmesi» teorilıeri gibi. Özet olarak bu teorilere göre, ancak· ser-best dış tictaret yoluyla, gelişmiş ülkele'rin lehine olarak, uluslar-arası girdi fiyatları, özellikle emeğin fiyatı eşitlenmektedir. Çünkü

onlara göre; ıem~k gelişmiş ülkelerde nisbi olarak kıt ve fiyatı (ücreti) yüksektir. Az gelişmiş ülkelerde ise, nisbi ola:rak daha bol ve fiyatı daha düşüktür. Böylece sanayileşmiş ülkeler az

ge-lilşlmiş ülkelerden düşük ücretle üretilmiş olan ürünlerini satın almaları halinde, bu ülkelerde emeğin ·nisbi kıtlığı giderek

aza-lacağından, emeğin fiyatı ve ürün maliyetleri düşme yönünde

et-kilenecektir.

Bundan başka Marshall ve. Taussig'in de, ABD gümrük tari-felerinin ekonomi!k etkileri görülmektedir. Bu aTaştırmalann

so-nuçlarına göre, adı geçen ekonomistlerin, korumanı ekoomik bü-yümeyi hızlandırmadaki etkinliği kO'rmsuda kuşkuyıa: düştükleri

anlaşılmaktadır.

Bununla berıaber 1930'larda, «serbest ticarete dönüş)) konu-sundaki eğilimlerin özellikle 1929 ccBüyük Dünya BuhranI»ndan kaynaklanan ekonomik koşulların zorlamasıyla yerini yeniden

cckorumacılık)) yönündeki eğilimleııe bıraktığı görülmektedir. J.M.

Keynes'in ·felsefesine uygun olarak, geliştirilen ve işsizlik soru-nunu da çözmek amacıyla uygulanan cckomşunu yoksullaştır po-litikasI»na göre, ancak bir ülkenin başka ülke veya ülkelerin aleyhine dış ticaretten yıararlanabileceği ileri sürülmektedir.

Bi-(4) [)aha· geniş bilgi için bkz; Haberler, Gotffried., Thoory of Inıternational

Trade, Alın.dan ·çev: A. Stonier ve F. Benham, London, 1965, ·S. 278-85.

( *) XX. yüzyıl ibaşlarında ABD ve Almanya'nın s;anayileşmelerini tamamla~

yıp liberalizmi savunmaya geçtiıklerinde, Chamberlain'de (1903-4) İn­

gi1tere'nıin liberalizm görüşünden ayrılara;k, korumacılık sistemine

dön-mesıi tez·ini ortaya koyduğunda, gerçe~ten çekindiği ülke Japonya değil, adı geç,eİı ülkelerin rekabetiydi. Çünkü Japonya (1878-1900) arası ko-rumacı bir sistemle sanayileşmiş ve 1904'1erde daha yeni olarak dünya düzeyinde rekaJbete girmiş bulunuyordu.

(7)

. !indiği gibi, ekonomide dış dengeden daha çok, iç dengeyi sağla­ . maya ve ısürdürmeye önem veren ve savunan bu politika, gerçek-te uygulamada yine sanayileşmiş ülkeler lehine son uçlar vermiş­ tir. Çünkü, bu ülkelerin ithalatlarındıa yapacakları azaltma ve buna karşılık yerli mallar tüketimindeki artış, çarpanın büyük-lüğüne bağlı olarak istihdam ve milli geliri a.rttıracaktır. Ancak korumaya yönelen gelişmiş ülkelerdeki bu uygulıama, diğer ülke-lerin özellikle kalkınma amacıyla büyük ölçüde sanayi mallarına ihtiyaç duyan ve döviz gelirini arttırmak zorunda bulunan az ge-lişmiş ülkelerin ihracatlarının azalmasına yol açacaktır. Başka bir deyişlıe, bu ülkelerdeki milli gelir ve istihdam hacmi giderek azaladaktır.

Gerçekten buhran .ve II. Dünya Savaşı dönemlerinde uygula-nan bu politikalar sonucu, dünya ticaret hacminin küçüldüğü kaydedilmiş, ayrıca yıkılan. altın standardı y~rine, yeni bir uluslararası para sisteminin de getirilemeyişi nedeniyle, uluslara-rası ticari ve finansal ilişkilerde tam bir karmaşıklık yaş1anmıştır.

Tüm bu nedenlerle, ba-zı ülkelerin (örneğin; ABD ve. İngilte­ re) henüz savaş bitmeden dahi uluıslı;ırarası ticareti kısıtlayıcı uygulamaları giderek k1aldırmak amacıyla birtfil.kım ön çalışma­ larda bulundukları ve bu gelişmeler sonucu (GATT- Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) anlaşmasına gidildiği ve bu anlaşma çıerçevesi içersinde ulusların yav1aş yavaş gümrük tarifelerini indirmelerinin ve bölgesel ekonomi.k entegrasyonların kurulmasının kabul edildiği görülmektedir. GATT'da kabul edilen serbest dış ticaret ilkelıerinin uygulamada da güçlüklerle karşı­ laşmaması, işlerlik kazanması için, uluslararaısı ortak bir para sisteminin oluşturulmasının gerektiğine inanan ülkelerin 1944 Bretlan Woods'ta toplandıkları (1-27 Temmuz New Hampsire) görülmektedir.

Tüm bu tarihsel gelişmelere rağmen «gelişmiş ülkelerin g. eıÇ-. · mişte uyguladıkları korumacılığı, az gelişmiş ülkelere önerme-:melerinin nedeni, uluslararası uzman~a.şma ilkesinin rekabette üs-tün olana yaramasının bir gerçek olmasıdır.»5 Ancak F. List'in ilk kez korumacılık lehinde ileri sürdüğü görüşlerin geçerliliği, günµmüzde R.osenstein Rodan, R. Nurkse, A. Lewis gibi ekono-mistler tarafından tekrar ele alınmaktadır. Örneğin, Nurkse'ye

(5} Gülıalp, Haldun., «Tilrkiye'de tthal İk:amesıi Bunalımı v-e Dışa Açılma» ODTtJ Gelişme Dergisi, c. 7, s. 1-2. 1980.

(8)

göre, ıa.z gelişmiş ülkelerdeki (AGÜ), tüketim kalıpları,

uluslar-arası ilişkHerin artmasıyla birlikte, sanayileşmiş ülkelerin

etki-sinde kalarak biçimlenmektedir. AGÜ'lerin üretim kalıplarına uymayan bu kalıp ise, ülke içinde enflasyonun :ve ödemeler bilan-çosunda da sür·ekli dengesizliğin kaynıağı olmaktadır. Lük13 mal-lar ithali yasaklansa bile, benimsıenen tüketim kalıbı, ülkede ge-rekli kapital malları ithaline yetecek tasarrufun yapılmasını en-gellemektedir.

Bu konuda bir diğer güçlü :açıklamaya da Hagen'de

rastlan-maktadır ;0 Gerçekte Hagen'in vıe koruma lehinde tüm tezlerin yeni ifadeleri temelini Manoilescu tezinde bulmaktıadır. Bu tezler

korumacılık politikasını, bu politikanın uygulanmadığı durumla

karşılaştı.raralk:, reel üretimi ve reel geliri daha fazla artıran bir araç

öneren tüm tezleri '.kapsamaktadır. Bu yeni tezler arasında, en önemlileri imalat sanayiinde varolduğu sayılan, dışsal - ekonomi-ler ile ilişkili olanlıa:r ve emeğin sanayideki inarjinal veriminin

ta-rımdaki marjinal verimden fazla olmaısı ile karakterize edilen

bir dengesizlik olgusu üzerine geli~tirilen tezlerdir. Sonuç olarak,

tarım ve sanayi sektörü arasındaki bu çarpıklıkların sanayi mal-larına tarifeler konulmasıyl~ giderilmesi gerektiği ileri sürülür. Böylece koruma yoluyla sanayide teşvik edilen üretim artışı,

kar-şılıa.ştırmalı üstünlük teorisi tezinin aksinıe gerçekleştirilebilir.

1

.

Bununla beraber, F. List'in deyimiyle ç.ocuk sanayilerin

ko-runması tezi, uygulamada karşılaşılan güçlükler yüzünden eleş­ tiriye uğramıştır. Mandelbaum'a8 göre, bu politikanın başarıya ulaşıabilmesi için, kullanılan araçlardan (ithal gümrükleri,

kota-lar, sübvans!i.yonlar) yara:r"lanmada belli zaman sınırları vardır. Ülkenin doğal vıe ekonomik koşullarının izin verdiği gümrük

du-varları arasından, dıaha önce ithal edilen mftllan sağlamak için

yerli sanayilerin kurulduğunu ve kapasitelerini yerli talebin

ta-mamını .veya tamamına yakın bir kısmını karşılayabilecekleri bir

noktaya kadar genişlettiklerini düşünelim. Az gıeUşmiş ülkelerde ithalat ve tüketim hacimleri küçük olmakla beraber, eskisine

( 6) Hagen E.E; An Eoonomic Justification of Protectiorusm

Qnarterly Journ:aJ of Econ0ımics, Nowember, 1'968!, s. 510.

(7. Jcmnsıon. Harry G.' «Taırifeler ve İktisadi K'alkınma .. Toorik Bazı Konular»

Çev. Na:z,ım Ergin, TKV Yayını Çevıiri Dizi,si No: 1, :tsıtan:bul, 1978, s.

5~8.

(8) Miandelibaum, K., «Th~ Ii."ldustrialisation of Backward

A.roos», Basil JiUackwell, Oxford, 1'955.

(9)

oranla daha yüksek bir kullanım düzeyinde de olsa, sözkonusu ·sanayilerin kendi kendine yeterliliğe kavuşmaları sağlamıa

bile, (ülkedeki emek fazlalığını içeren nüfus artışı fazla ise) massede-meyeceklerdir. Hatta bir de ülkede ithalat kısıtlamalarının kıal­ dırılmasına ve/v,eya toplam tüketimin düşük bir düzeye

düşürül­ mesine gidildiğinde, yeni uyarıcıların olmaması halinde ( ihra-cat te~viki gibi) sanayiin büyümesi mut~aka yavaşlayacakt~_r.

O halde, sonuç olarak· serbest dış ticar·et bazı ideal koşullar altında en iyisi, eğer bu koşullar ek~ikse koruma politikası

ge-rekli olmaktadır. Kald; ki IX. yüzyılda olduğu gibi, AGÜ'lerin ge-lişmesinde artık dış ticıaret birinci derecede önemli bir role sahip değildir.9'

Gerçekten de Mandelbaum'un da vurgulamış ·olduğu gibi, içinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarına kadar, geçen ·yüzyıla göre, birkaç büyük sanayilıeşmiş ülke dışında, genellikle dış tica-ret ilişkilerinde korumacılık eğiliminde bulundukları, sanayileş­ me strıatejisi olarak ithal ikamesine yöneldikleri bir gerçektir. Bu döınem içinde dünya ekonomi tarihine baktığımız

zaman Rosens-tein -Rodan'a;ı0

göre, kapitalist ve sosyalist sisteme dahil ülkeler-de ülkeler-de bu ıstratejinin geÇerli olduğu yalnız, izlenen yolda aşamala­ rın (tüketim -ara- yıatırım malı) t1ers bir zincir oluşturması, ayrıca­

lık yaratmaktadır. Daha a,çık bir deyişle, ithalatı ikame politikası; kapitalist sisteme dahil ülkelerde sistemin doğal sonucu olarak ilk ıa.şamada tüketim mallarını (hafif sanayii) ikameden başla­ makta, sonra ara malı, en son olarak da yatırım malları ( ağır sanayii) üretimini ikameyi içermektedir. Buna karşılık sosyalist ıs.isteme dahil ülkeler için is1e, bu zincir tıam ters yönde bir

ge1iş­ me göstermektedir. Yani önce yatırım mallan, sonra ara malları ve nihayet ·tüketim mallannın ikamesi (derinliğine yoğunlı~şma) aşamalarıru~ geçilmektedir .

. l.b. Uygulamadaki Durum

Bugün gelişme yolundaki ülkelerin gen~llikle kendilerinden daha önce sanayileşmesini tamam·lamış ülkelerin sanayileşme

dö-(9) fuid., ·S. 5 Vd.

(10 RoS'enste~n-Rodan., «Praiblems of Industrialisation of E:a:sıt

·ern and South·

Ea:sıtern Europe» ·S. 245-46, tç: Agarwala A.N. ·· Siingh S.P.,

The Eoono-mics of Uındeırdevelopment, Oxford Univ. Press. Newyork, 1'975.

(10)

nemleri içinde izlemiş oldukları politikaları ve edindikleri dene-yimleri delil göstererek, adeta kendilerinin tercih ettikleri

ithal ikamesine yönelik. bir sanayileşme için uyguladıkları

koruma po-liti~asının önemini yanıtlamak istemektedirler. Halbuki ekonomi tarihinin gelişmesine bakıldığında, ABD ve SSCB'nin

dışındaki

diğer küçük ve orta boyutlu sanayilıe:şmiş ülkelerin, sadece

ithıal

ikamesine yönelmedikleri, aynı zamanda veya bir

13üre sonra, uluslararası pazar avantajlarmdıan da yararlanmak amacıyla

ih-racatı teşvik eden politikalara da yer verdikleri görülmektedir.

Herşeydfen önce, şu veya bu ülke için yapılan önerilerde, için-de bulunulan özel konjonktür tamamiyle gözönünde bulundurul-malıdır. Herhangi bir sanayileşme politikasının (ithal ikamesi, ihracatı teşvik) onaylanmasında, o ülkeyi karakterize eden

çeşitli

unsurların hesaba kıatılması geııekir; ulusal pazarın boyutu, ya-pıs~, coğrafi durum, yabancı pazarlara tercihli giriş, doğal

zen-ginlikler, geleneksel ihracat perspektifleri, insan ve kapital

kay-naklarının önemi, o ülkenin sosyal ve politik durumu,

bazı en-. düstrilerin daha öncectıen kurulmuş olmaları v.s. gibi sosyal, eko-nomik ve politik ·~tkenler sanayileşme politikalarının

seçimini kı­

sıtlamakta ve başarı düzeyini etkilemektedirler.

Sebepler nıe olursa olsun, ikinci savaşın sonundıan

itibaren birçok gelişmekte olan ülke, gümrük duvarlarıntn

emniyetinde, ithalatlarını, ulusal üretimle ikame ederek, işlem görmüş

mamül madde sanayilerini gıeliştirmişlerdir. Korumacılık

önlemleri ile genellikle ödemeler dengesindeki açığa çare bulmak gayesi gö-z.eıtilmişse de; sısnayileşme, süratle korumanın başlıca

nedeni ola-rak ortaya :çıkmıştır.n

K'İEL Dünya Ekonomik Enstitüsünün gelişmekte olan ülke-wıin sanayile'şme politikalarını değerlendiren. araştırmasının

so-nuçlarına göre, Hong -.Kong, Slııgapur :ve Yugoslavya hariç,

örnıek olarak seçilmiş olıan diğer ülkelerde* öncelikle, ithal ikamesi faa-liyetleri ve bir süre sonra sınai ürün ihracatına yönelişlerinde

(11); Balassa, Befa., Gelişmekte Ofan Ülkelerde Sana.yün KonmmaSl, Çev. Oktay Kozluca, :bKV yaymı No. 1'977-3, İstanbul,

s. 315. (*) Araştırma konusu olan ülkelerin seçiminde; ülkelerin

büyüklüğü, coğ­ rafi, kültürel 'bakımdan gelişme düzeyleri,

farkhlıklar dikaıte :alınmış­ tır; (Brezilya, Şii, Kolombiya, Mısıc, Hong Kong, Hindistan);

Endonez-ya, İsrail, MalezEndonez-ya, Meıks:ika, Pakistan, Singapur Güney

Kore, ' tspan-ya); (Taywan, Türıkiye, Yugoslavya).

(11)

çarpıcı benzerlikler gözlenmiştir. Yukarıda adı geçen ülkeler ise, ekonomilerinin özel durumu nedeni' ile, Hong- Kong ve Singapur' un; iç piyasanın darlığını gözönüne alarak ithal· ikamesini izle-mektense, sanayilerini dünya pazarlarına açılmaya doğru yönlen-dirmişlerdir. Yug.aslavya ise; _ekonomisinin işçi kesimine dayalı olması ve takas, ikili ticaret anlaşmalarına önem vermesi dolayı­ sıyla aynı zamanda hem ithal ikıamesine, hem de ihracatı ge-· !eştirme. politakasına dayalı bir sanayileşme modeli çizdiği gö .. rülmektedir ~

Özetlersek, KİEL Enstitüsünce seçilmiş, gelişmekte olan ülke-lerden Hong-Kong, Singapur.

ve

Yugoslavya dışındaki ülkelerin genellikle ithal ikamesi politika;sını «ne üretilebilirse ürıetilsin» kavramıyla eş anlamda anladıklarını ve lSana yileşmelerinin belli bir aşamasından sonra, ihracatı teşvike yönelik bir politikra. izle-meye geçtiklerinden, aldıkları öıiendirme önlemlerini selektif ol-maktan çok rastgele dağıttıklarını görmekteyiz.

Bu politikayı izleyen ülkelerde iç piyasa dar olduğundan, üretim artışı ile birlikte ortıaya satış sorunu çıkmış, ihracat da

yapılamadığı için optimal ölçekte işlıetmeler kurulamamış ve

ma-liyetler artmıştır. Çünkü gelişen ve ikamesinin tamamlandığı sek-törlerin, dış rekabete açılmak için en önemli (özellikle tüketim malları) faktörler olarıak kabul ıedilen; dış piyasalardaki tüketici tercihlerine uyum, kalite .ve verimlilik. faktörlerinde başarılı .ola-madıkları görülmüştür. Ayrıca, yüksek gümrük duvarları ve mik-tar kısıtlamaları ile uzun süre korunan bu sektörler, yabancı re-kabet ile karşılaşmadıklarından teknolojik uyuma kayıtsız kal-mışlardır. Sonuçta, gelişim ancak belli bir düzeye kadıar devam edebilmiştir.'

Bununla beraber, bu ülkelerden sadece Tayvan ve Güney Kore'nin diğerlerine oranla daha rrusyonel ithal ikamesi stratejisi

izledikleri dikkati çekmektedir. Bu ülkelerin genellikle uluslararası pazarlarda karşılaştırmalı üstünlüklerine göre en avantajlı

ola-bilecekleri, düşük sermaye gerektiren en verimli hafif ve emek yoğun sanayi dallarında yoğunlıa.ştıkları görülmektedir.12

Buna karşılık, gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan ar-jantin, Brezilya, Kolombiya ve Meksika gibi ülkeler, nispeten

ba-(1'2) Steoher, Bernd., «İıthal İkamesi ve İhracata Dayalı Sanayileşme Dene-yimlerinin Eleştirisel Bir Değerlendirmesi» Unıido, agk. s. 7··12.

(12)

sit ithal ikıamesi aşamalarını tamamladıktan sonra, ikamenin

daha ileri aşamalarını giderek artan maliyıetıerle gerçekleştirmiş­ lerdir. Çünkü, daha ileri ithal ikanıesi aşamaları sermaye yoğun teknikler gerektirdiğinden, varo~an kapasiteden iç piyasanın

dar-lığı nedeniyle yetıerince yararlanılamamıştır. Ayrıca, bu aşamala­ rın gerçekleşmesi için kapital mallarının ithal edilmesi zorunlu-· luğu, net ithal ikamesinin düşük kalmasınıa neden olmuştur. Böy-lece, ihracatın arka planda bırakılmasının sonucunda giderek ar-. tan ödemeler deng.esizliği baskılarıyla karşılaş.an sözkonusu ülke

-lerin gelişme· hızları yavaşlamıştır. 1'3

Pek çok gelişen ülkede ithal ikamesi politikası ekonomik

kal-kınmayı hızlandırmada önemli rol oynamıştır, (Örneğin: gıda sek-töründe, hıa.tta sanayi sektöründe, özellikle önıemli kaynakların var olduğu durumlarda). Fakat diğer yandan. özellikle küçük ül-kelerin kalkınmasında önemli bir engel oluşturmuştur. Daha önce

de belirtildiği gibi, ithal ikamesi için üretim, kalkınmanın ilk aşa­

malarındJa, ısanayile.şme:yi başlatmak ~çısından gerekli ola-oilir . . Ancak, pekçok hükümetin de anlamış olduğu gibi, kalkınmanın

daha sonraki aşamalarında (ki, pe.kçok ülke bu durumdadır) it-hal ikamesi, gelişmeyi engelleyecek bu sanayileşme yıapısı oluş­

masına neden olmakta ve daha hızlı sanayileşmeyi frenlemekre-dir. Bununla beraber, birkaç ülkenin genel bir ithal ikamesi stra-tej.isinden hareketle, sanıayi malları ihracatını geliştirmeyi başar­

dıkları da belirtilmektedir .14

I.c. Yarar v~ Sakıncaları

Bilindiği gibi, ·J ikamesi politikasının, önceden ithal edi-len malların yurt içinde üretimini gerçekleştrmekle başlıca şu

yararları sa,ğladığı ileri sürülmektedir;

1 - Yapısal değişme: Özellikle talıep esnekliği düşük olan mallan üreten, az gelişmiş ülkelerin ihracatları, dünya ekonomik konjonktürunden çok daha fazla etkilendiğinden, ihracat gelirleri istikııarsızlık göstermektedir. Bu nıedenle başarılı bir ithal ikamesi politikası g,erçekleştirildiğinde, ülke ekonomik yapısı, gelişmiş ı

eko-(13) İbid, s. 7-12.

(14) Chen~ry. B.H., «The 8tructural Approach to Depelopmenıt Policy», Aıne. rican Eoonomic Review, Vol. LX (2), 1975, s. 313·-14.

(13)

nomilerlıı yapısına benzer bir biçime dönüştürülecek ve böylece

ülkenirı klasik ihracat sektörüne bağımlılığı azalacak, ihracat gıe­ lirlerindeki istikrarsızlık da (ilkel ürünlerin yerini sanayi ürün-lerinin ıalmasıyla) giderilecektir.

2 - Büyümeyi hızlandırması: Gelişmekte olan ülkelerde uy-gulanan ithalatı ikame modelindeki sanayileşme stratejileri, ge-nellikle dayanıklı olmayan tüketim :malı ithalatını yerli üretimle

karşıladığı sürece, ekonomik büyümeyi hız~aiı.dırmada

olumlu et-kiler yaptığı gözlenmiştir. Özellikle üretimin i1k aşamasında (ya-parak öğrenme) etkin bir 'koruma sağlayan bu stratejinin başarılı olmasında, faktör mobilite gücünün yüksek olmasının

büyük ro-· ıü vardır. Gerçekten içe dönük sanayileşmeyi tercih eden

ülkeler-. de, mamul madde imalatının ( özelliklıe tüketim malı) ekonomiye sağladığı katma değer oldukça yüksek olmuştur. Çünkü bu

en-düstrilerde büyük ölçüde kalifiye emek istihdamının gerekli ol-maması yıanında, karmaşık tekniklerin ve büyük sermaye kulla-nımına da ihtiyaç duyulmaz. Ayrıca, üretim için genellikle a

'

Z

sa-yıda girdiye ihtiyaç duyulduğudan ana ve yar.. sanayii ilişkilerin­

de oldukça kısıtlıdır.

Daha önceki bölümlerde de kısmen değinildiği gibi, bu gibi

mallann tüm ithalatının tamamen ikame e:dildiğini düşündüğü­ müz zaman, üretim gelişmesinin zamanla yavaşlayacağı (iç

üre-timin, iç talebe bağlı olar.ak· gelişmesi nedeniyle) doğaldır. Tabii ki, yeni pazar olanakları bu noktadan sonra devreye girm~diği takdirde bu sonuç doğacaktır. Ayrıca, daha karmaşık te:knoloji, da. -ha kalifiye ıemek ve daha yo~ sermaye ve daha büyük ölçekli kapasite gerektirep ara ve yatırım· malları (dayanıklı tüketim mallıarı, makine -:- teçhizat mallan gibi) endüstrHerinde, ithal ikamesine geçme aşama,sına gelindiğinde, bu stratejin.in başarı gıra­ fiği gidıerek düşmekte ve bunu da en açık olarak, ülke büyüme hı­ zının ve istihdtam !kapasitesinin azalmasında görebilmekteyiz.

Gerçekten, yatırım oranlarındaki artışlara rağmer-ı, Arjantin ve Şili gibi ülkeler de, ithal ikamesinin ilk aşamasındia;

bir defa artış

gösteren gayri safi milli hiasılalarında gelişme oranının düştüğünü

görmekteyiz.1

Büyümenin giderek azalmasını önlemek için, bazı

ülkelerin (Örneğin, Hong Kong, Güney Kore ve Si:iıgapur gibi) ithal ikame stratejisinin ,çerıçevesini daha rasyonel çizdiklerini,

ya-(15) Bal:assa, ag1k,, s. 34,

(14)

ni ihracat preferansını gözönünde tutarak, üretimi; (.iç pazar

artı

dışı pazar) potansiyeline göre yönlendirdiklermi ve hafif

sanayii ikameden ağır sanayie geçerlerken oluşan pazar .ve döviz

darbo-ğazını, ihra,ç gelirleriyle gidermey çalıştıklarını görmekteyiz. Böylece bu ülkelerin karşılaştılkları, aşağıda belirtilen ç.ok yönlü sorunlara karşı daha güçlü oldukları, sağlıklı bir büyüme düze-yini sürdürdüklerinden de anlaşılmaktadır.

Yerli ekonomilerin dış rekabetten soyutlanmaları

sonucun-da, yerli işletmeciler ıserbest rıekabet koşullarında

veri olarak al-mak zorunda oldukları fiyatı, istedikleri gibi belirleme

serbestisi-ne sahip olabilmektedirler. Kuşkusuz, böyle bir

gelişme, ekonomi-de tekelci eğilimleri teşvik etmekte ve uluslararası

maliyet ve ka-lite standartlarından işletmeleri uzaklaştırmaktadır. Diğer

bir deyişle,. teknolojik gelişmeleri izleme ve uygulama konusuna

ka-yıtsız kalmalarına neden olmaktıadır. Bunun da

yanında, eğer

ülkede yabancı sermayeye açık bir politika izlmmekteyse,

yaban-cı sermaye dış pazarlardan çok korunmuş iç pazarı

tercih ede-cektir. Böylece, uluslararası pazar çevresinden ve

etkilerindıen ko-runmakta olan bu ülkelerde ithal ikamesi sosyal maliyetinin,

sağ­ ladığı yararlarla karşılaştırılma~ı yerinde olacaktır.

İthalıata karşı bağımsızlığı amaçlayan ithal ikame·si

politi-kası, uygulamada ilk bakışta çeliş.kili gibi götünen bir

g·elişmeye

· yol açmaktadır ki, o da; ithalata bağımlılığın zamanla giderek

artmasıdır. Bunun başlıca nedenlerinden biri olarak,

nihai (ma-mul) mal ile ara ve yatırım mallarına uygulaman koruma

politi-kasında belirgin farklılıklar bulunması gösterilebilir.

Şöyle ki, mamul mallar iç~ yüksek gümrük tarif el eri ve kota uygulama-sıyl~ birlikte aşın değerleındirilnıiş kur politikası izlenirken, ara

ve· yatırım mallarında ise düşük tarife ve düşük döviz

değerlen­

dirilmesine gidilmesi sonucu bu malların ithalatı kolaylaşmaktıa ve aynı zaman.da alternatif maliyetler nedeniyle ülke içinde ulu-sal üretimle ikameleri s1=_Ilırlı kalmaktadır. Sonuç olarak, bir bi-rimlik döviz tasarrufu amacıyle daha fazla miktarda döviz

har-·

camak zorunda kalınmaktadır. Bu durum ise, g:enel olarak eko-nomide kaynak dağılımında bozulmalara y.ol açmaktadır. Ayrıca,

.

sermaye mallarında korumanm etkin olmaması,

yarii dış reka-bete açık bulunmaları sonucunda, ülkede sermaye -yoğun

tekno lojinin emek -yoğun teknoloji gelişimini önlediği

görülmektedir. Sonuç olarak, gelişmekte olan ülkeler, hem ödemeler

(15)

dö-viz dar boğazı) ve henı de istihdam sorunu ile karşı karşıya. kal~ mış~ardır. Diğer taraftan, döviz darboğazı nedeniyle,· özellikle gir-di ithalinin yeterli miktarda ısağ.lanamaması sonucu, sanayide atıı kapas.ite kullanımı doğmakta (durgunluk), diğer yandan

gir-di yönünden ithıalata bu derece bağımlılık dışı fiyat artışlarını

ekonomiye yansıtmaktadır (maliyet enflasyonu). Böylece, her iki

olgunun birlikteliği (enflasyon -işsizlik) gelişmekte olan

ülkeler-de ülkeler-de ortaya çıkmakta ve adeta «sanayileşmenin bed·eih> olarıak yorumlanmaktadır.

Bu koşullar altında ithal ikamesinin belli bir aşamadan son-·

ra uluslararası uzmanlaşmanın (ihracata yönelik sanayileşme) ya-rarlılığı ortaya çıkmaktadır. Herşeyden önce, bu politika sayesin-de sağlanacak ihracat artışı, milli geliri dış ticaret çarpanı kadar

çoğaltarak, ekonomik kalkınmaya diııekt etki yapacaktır. Ger-çekten ihracat artışı ile atıl kapasite sorunu giderilerek, kurulu kapaısite tam olarak kullanılabileceğinden, ekonomide optimal

öl-çekte işletmelerin kurulmasına uygun bir ortam hazırlayabilıe­

cektir.

Ger1çekten, ithal ikamesinin sakıncaları, ihracatı teşvik poli-tikasının yararlarını oluşturmaktadır. İhracatın. geliştirilmesine

ağırlık veren ·bir politikanın, ekonomik kalkınma için üstün bir

strateji olabileC!e:ğini açıklamak için şu kuramsal nedenler sıra­

lanabilir: ·

a) Dış satımın arttırılmasını destekleyen hükümet _müdıa­

halelerinin maliyeti, ithal ikamesini destekleyen müdahalelerin"." kine kıyasla politika saptayanlar açıısından daha gözle görülür

olmakta, dolaYısıyla fazlalıklar dahıa. kolaylıkla farkedilip önlene-bilmektedir.

b) İhracatın arttırılması stratejisi, dolaylı müdahalelerden çok, doğrudan müdahıalelere dayanmakta ve hem o ölçüde dal;ıa

az maliyetli kuruluşlar, hem de uluslararası ticaretle uğraşan

fir-maların etkinliği açısından, daha az kısıt~ayıcı olmaktadır .

. c) İthal ikamesi politikası g1eçerli olduğunda, · firmalar iç pazar tarafından korunmaktadır. Oysa ihracatın arttırılması po-litikası uluslararası pazarlarda fiyıat ve kalite rekabetini zorunlu kılacağından, verimlilik

ve

üretkenlik açısından da yararlı etkileri ola bilecektir.

(16)

d) Önemli ölçek ekonomileri sözkonusu olduğunda, ihraca-tın arttırılması politikası yeterli büyüklükteki firmaların bunu

gerçekleştirmesini destekleme eğiliminde olduğu halde, ithal ika-mesi strıatejisi, firmaların büyüklüğün'Ü i_ç pazarla sınırlamakta­ dır.1·6

Böylelikle ihracata dönük sanayileşme stratejisini, g.elişen ül-kelerin üretim potanısiyelini güdüleyen bir katalizör olmakta ve girişimcHerin ve yöneticilerin aşağıdıaki konuların özel dikkat gös-termelerini zorunlu kılmaktadır.

a) İhraç mallarının çeşitlendirilmesi, ki bunun sonucu ola-rak teknik araştırmaların desteklenmesi ve uygulanması. Müm-kün olan yeni teknolojilerin ülke dışı kaynıaklardan uyarlanması sağlanabilir.

b) İhracat için maliyet ve fiyatlandırma.

c) İhraç mallarının kalite, tasarını vıe ambalajı.

Hükümet açısından, ihracata yönelik çabaları, ekonomik kal-kınmaya yönelik kurumsıa1 alt yapıdaki ciddi aksaklıkların açığa

çıkmasını sağlar. Örneğin, aşırı değerlendirilmiş kambiyo kuru, demode olmuş bir gümrük tarife yapısı, ısadece hükümet gelirle-rini arttırıcı bir kaynak olarak görülen sınırlayıcı bir gelir vıer­ gisi sistemi, ihracatçılıara uygulanan çok sayıda bürokratik ve ~ırtasiyecili'k işlemleri gibi.11

Şimdiye kadar her iki politikanın yarar ve sakıncalarım

or-taya koymaya çalışmaktaki amacımız; gerçekte kıt olan

kaynak-ların ihracat sektörüne mi, yoksa_ ithad. ikamesine yönelik

sektör-lere mi tahsis edilmesi gerektiği sorununa yanıt aranıaktır. Bu

yanıtın cevabını iıse literatürde ithal ikamesini savunanların,

po-litikanın başarısızlığını ve sağlıksız uyg~lanm~sına bağlayan tar-tışmalarda bulabilmekteyiz.

Sağlıklı ve sağlıksız kavramlarının ise değer yargısı içerdiği açıktır. Bu yaklaşım en ra..çık ifadesini ithal ikamesinin hangi sa-nayilerden başlayıp, hangi aşamaları izlıemesi gerektiği tartışma­

larında kalmaktadır. Oysıa başlangı&ta itici güç ne olursa olsun,

(16·) Preıbiısh. Paul., Towards a Neıw Tradıe Pollcy for Development, United Naıtions, 1964, P. 21-22. Iç. UNIDO, ag.k. s. 185.

(17)

bilindiği gibi, ithal ikameci sanayileşme daha önce ithal edilmekte olan, nihai tüketim mallarının üretimiyle başlar ve· zıaten bu sa-nayilerin kurulması da ithal edilen girdi ve makinelere dayandı­

ğından, ithal ikameci sanayileşme ve de kesin ıaşamalı süreç

ha-lini alır. Daha önce de değindiğimiz gibi, az gelişmiş kapitalist bir ülkede ba~ka yolu da kalmamaktadır.18 Aıncak, ithal ikamesinin tüketim sektöründen başlamasını kabul etmeyen ve bunuı:n

ulus-lararası iş bölümünün AGÜ'lere kabul ettirdiği bir model olduğu

yönünde görüşlere. d~ rastıanmaktıadır. Böylece, AGÜ sanayileri-nin yapısı, ara malı ithalatına dayalı bir tüketim araçları yapı­ sıdır. Yapının giderek artıan bir hızla, ithalata karşı istekli, ihra-cata karşı gerektiğinde atılgan bir yapının bulunmamasının

ve

.

-melinde, üretim - tüketim örgüısü, dengesi ve tüketim modeli yat-maktadır. Hemen hemen tüm ekonomik, kültürel .ve toplumsal araçlar, bu nıodıelde batının tüketim kıalıbını özendirmek için yönlendirilmiştir. Sonuçta AGÜ, sanayilerinin ağırlık merkezini tüketim sanayilerine kaydırmışlar ve ithal ikamesinin en yanlış kesimde uygulanması, temel ikamenin yıapılması gereken alan olan, yatırım mallan sanayilerini ıen azından ihmal etmelerine yol açmıştır. Böylelikle önemli bir bölümü dışarıya bağımlı, yaşa­ bilmek için gümrük duvıarları ile, kotalarla, dışarıdan

soyutlan-mak zorunluluğunda bir sanayi oluşmuştur.

.. ' , __ 7."f'."~]

«ünce, montaj sanayisi olacak elbette denilir. Sonra, bu yavaş yavaş gerçek yapım sanayiine dönüşecek. Bak, şimdiden otomobil montıajında yerli oran şu kadara ulaştı. Önemli bir yan sanayii doğdu . . Artık buna montaj sanayii- demeyelim de, otomo-tiv endüstds.i diyelim. Gerçekte, bir ikisi dışında hiçbir montaj

.kuruluşunun, gerçek yapıma dönüşme olasılığı yoktur. Ne kuru-luşları, ne pazar umutları, ne parasal güçleri, ne de gerçek ıÇıkar­ ları buna olanak verir .19 Gerçekten hızlandıran ilkesi gereğince kapitalist bir ülkıede, sanayileşmeye tüketim mıalı sektöründen

(18)· Hirsc:hman, A.0.,«<The Political Economy of Import-Su'bstiıtuting Indust.

·rialis:ation in Latin A:merica «Quıarterly Journal of. EOOtllıOmics», 1968,

.s. '5·-7. Bu görüşü ·savunanlar, ekonominin temel kavramlarından biri

olan hızlandır2.n ilkesinden hareket etmekıtedirler. Bilindiği giibi,

kapi-talist bir ülkede tüketim planlamanamadığınd:an, üretim, tüketime göre

beirlenmektedir ve tüketim malları sanayiindekiı bir birimlik artış, hız­

landıran katsayısı kadar yatırım (sermaye) malları sanayiinde de üre. tim al"tışma yol açar.

{19) Zeytinoğlu, Mümtaz., «Ulusal Sanayii» İstanbul, 1981. s. 31.

(18)

başlamak gerekir ve .günümüzün gelişmiş ülkeleri de bu. sektör-lerden başlamışlardır. Ancak, geçmiş koşulların gereği olarak, bu sektörleri kurarken hammadde ve emek gereksinmelerini, AGÜ' -den veya sömürgelerin-den ucuz fiyıa tla sağladıklarını gözden uzak tutmamak gerekir. O halde burada AGÜ'den gelişmiş· ülkelere kaynak aktarmaısı sonucu, bu ülkeler, sermaye birikimi sorununu kolaylıkla çözümleyebildiklerinden, sanayileşmelerini tamamlıaya­

bilmişlerdir. Oysa günümüzdıeki AGÜ, sanayilerinin gerisel ve

önsel bağlılıklar*ın kopuk, güçlü olmaması nedeniyle hrzlandı­ ran ilkesi yeterince işleyememektedir. O halde ithal ikamesini bu ülkelerin ara mallan sektöründen başlamaları çok daha başarılı sonuçlar verebilecektir_.

Teorik 0larak ithal ikamesinin kalkınmaya en önemli katkısı, belki de üretim zincirinde yarattığı (vıeya meydana gelmesinde yardımcı olduğu) bağıntılardır. Bu bağıntılar, hem dikey, hem yatay olmaktıadır. Zincirin daha öıneınli malı, .ara mallarıdır. Çünkü her iki uçla da kolaylıkla bağıntı kurabilirler. Bir ara malı endüstrisi nihai mal endüstrisinin kurulmasına yardımcı olabilir. Örneğin, Türkiye'de bunun en az iki önemli örneği var

dır. Birincisi-tekstil ,endüstrisi~ir. Önce iplik endüstrisi genişle­

tilmiş, iplikte ithal ikamesi yapılmış, arkıasından da tekstil ve pa-muk üretiminde ~thal ikamesi ve hızlı üretim artışı görülmüştür. Böylece çok kuvvetli bir iddia Ôlmaşa bile ilk iti'ş, ·ara mallan endüstrisinden gelmiştir. Büyük bir ihtimalle elbise ve delfilrrus-. yon endüstrisiyle bağıntılar kurmuştur. 'İkinci örnek .. demir ve

çeliktir. Yerli ham demfr ve kömür üretiminin, başlıca arttırıcısı, yerli demir çelik sanayiidir. Demir çıelikten de hafif ima~ata doğ­

ru bir ön bağıntı vardır. D~mir çelik endüstrisinin gelişmesi, ser-maye mallari endüstrisinin gelişmesinden, biraz önce başlar.

2-0

( *) Geı:isel ve önsel blağlılık: ·Seıktö!fuı dikey entegrasyon etkisi diye de ad-landırılan gerisel ıbağlılık etkisi, bir sektörün üretiminin belirli bir mik.

ıtar arttırı]µna:sı . halinde; bu sektöre girdi veren sektörlerden başlamak üzere ıbilıtüİı ekop.omi üzerindeki ür~timi arttırıcı etkisidir. Yatay enteg-rasyon etkisi diye. de adlandırılan Önsel bağlılık etkisi ise, sektör

lireti--minin ötcld sekıtöri~r tarafından doğrudan ve dolayı ııbiçirnde girdi ola-rak kullanılmasıdır. , '·

(20) Aker, Ahmet., «Türkiye'de İthal İkamesi ve Mukayeseli Avantaj» İç;

(19)

Bu konuya bir başka açıdan, literatürde son bir yaklaşıma göre,21 ithal ikamesi türleri ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan bi-rinciısi «doğal ithal ikamesi», ikincisi ise «uyarılmış ithal ikamesi»

dir. Yukarıda değindiğimiz doğal ithal ikamesine göre, bu

yakla-şımda ikamenin tüketim malları sektöründen başlamasının ne-denleri olarak, büyüme sürecine paralel olarak, üretim faktör-lerinin niceliği ve niteliği, teknik beceri düzeyi, kurumsal yapının zamanla değişmesi sonucu, bazı üretim türleri karlı olarak yapı­ labilmesi Heri sürülmektedir. Bir diğer nedeni ise, gelişmiş ülke-lerde dinamik değişmeler sonucu, geri sayılan teknolojilerin AGÜ' e transferi sonucu, bu ülkelerin bu tür üretimi (tüketim malları) yüklenmeleridir.

Yine bu yaklaşım, ithal ikamesi. politikasının yanlışlarını, uyarılmış ithıal ikamesinin türlerinin seçilişir:ıde görmektedir. Bu-na göre uyarılmış ithal ikamesi; «plaınlanmış ithuJ ikamesi» ve

«rastgele ithal ikamesi» olarak ikiye ayrılmaktadır.

Planlanmış ithal ikaımesi, dinamik üstünlükler kavramı

çer-çevesinde ölçek, maliyet, v~rim artışı unsurları gözönüne alarak,

fiili olmasa bile potansiyel kazaınçlara sahip bazı üretim dalları­

nı tespit ederek, süresiz bir koruma yerine, bu süreyi , önceden

belirleyerek, sanayide yapısal değişmeye yönelik bir politikadır.

Kanıniızca, sadece bu tür bir ithal ikamesi stratejisinin başarılı

ofuıa. şaınsı daha çok olabilir. Rıastgele ithal ikamesi ise, dış tica-ret açığını kapatmaya yönelik olduğundan, uygulanan ithalat sınırlamalarının, dolıaylı olarak yerli üretimi uyarması sonucu or-taya çıkan bir politikadır. Böylelikle gıenellikle AGÜ'de uygula-nan bu politikanın, yerli üretim maliyetleriyle, uluslararası ma-liyetler arası fahiş fıarkı; yani uluslar:araısı fiyatlarla karlı olma-yacak sektörleri ·bile karlı hale getirmek amacıyla dağınık ve maçsız bir şekilde uygulandığı görülmektedir.

Sonuçta yukarıda da değindiğimiz gibi, bu politika

gelenek-sel ve potansiyel ihracat kapasitesini arttırmadığı gibi, sanayileş­

me sürecinde ortaya çıkan, yeni ürünlerin ihracatını da engelle-mektedir. O halde şimdiye kadar yapılan açıklamalardan vardı­ ğımız sonuca göre, özetlersek; döviz kıtlığını gidermenin çaresi, ithalatı veri kabul ıedip, sadece ihracatı arttırmak değildir. Önemli (21•) Berksoy, Taner.,«Ulusl'ararası Ticaret, İikıtlsadl Kalkınma . ve İthal İka­

mesi». Toplum ve Biliın Dergisi, Bahar 1981, s. 53.

(20)

olaµ ihracatın artması ve ulaştığı yüksek düzeyde sürdürülmesi için AGÜ'üın herşeyden öınc~ yapısal dönüşümü gerçekleştirerek, kendi· kendini besleyebilen bir sanayiye kaıvuşmaları gerekmek-tedir. Buınun için kısa dönemde ithal ikaınesiniın tamamlandığı tü-ketim malı sektörledni korumadan v·azgeçip, ihracata açılmaya yöneltirken, belki uzun döneınlde bu sektörlerin uyarısıyla sonuç verecek olaın ara mallan sektörü d·e geliştiırllmiş olacaktır. Böy-lece, ithalata bağımlılık giderek azalırken, doğal_ olarak kıt kay-naklann ithal sektörüne mi, yoksa, ihracat sektörüne mi aktarı­ lacağı sorunu da (seçicilik zorunluluğu) çözümlenmiş olacaktır.

II. Türkiye'de (1923 - 24 Ocak 1980) Döneminde İthal

İkamesi ve İhracatı Teşvike Yönelik Sanayileşme S tratejileriıniın Değerlendirilmesi.

Bundan önceki bölümlerimizde ithal ikamesi ve ihrac1ata · dö-nük sanayileşme stratejilerini, gıelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler yönünden irdelediğimizde, gözlediğimiz en önemli olgu; her iki poltikanın da, ülkenin yapısal ve konjonktüre! (iç ve dış) neden-lere bağlı olarak, devrevi bir biçimde birbirlerini izlemeleridir. Bu olgu, ülkemiz yönünden de aşağıdıa ele alacağımız dönemler çer,çevesinde de geç.erli .olmakta ve bugüne dek uygulanan ekono-mik politikaların, öznıel tercihlerden daha çok, nesnel gerçeklere göre biçimlenerek süregeldiği anlaşılmaktadır. Daha açık bir de-yişle, uygu~anan sanayileşme stratejileri, genellikle zamanın si-yasal iktidarlarının, ekonomik -politik görüşlerinden bağımsız ola-rak oluşmakta ve Ö2)ellikle ülke ekonomisinin içinde bulunduğu iç ve dış konjonktüre! koşulların hazırladığı ortamdan kaynak-lanmaktadır.22

Ancak Türkiye'de son kırk yıl içinde, mutlak olarak ithal ikamesi p.olitikıasına sadık kalındığı görüşüne, literatürde sık sık

rastlanmaktadır. Bununla beraber, gözardı edÜmeme.si gerekli bir

gerçek de, Türkiye'nin iç ve dış ekonomik konjonktürünün etkisin-de kalarak, zaman zaman ihracata yönelik liberıal bir sanayileş­ me ve dış ticaret politikası izlemiş olduğudur. Fakat ülk!emizin

(22) G.ülalp, agm., s. 50. Bu konuda bkz. Tekeli. İ. İlkin, S., Savaş Soması

Or-tamında 1947 Türkiye İktisadi Politika Arayışlıarı, ODTÜ, Ankara, 1974.

Boratav, Kor:kut, Türkiye'de Devlet~ilik, İstanbul, 1974.

(21)

tüm sanayileşme çabasınıa. karşıtı, hızlı büyümesinin gerektirdiğj

döviz harcamalarını, kendi döviz gelirleri ile karşılayabileceği

di-namik bir ihracat sektörüne halen kavuşamadığı görülmektedir.

·Bunun en önemli nedeninin de herhıalde, Türkiye'nin sanayileş­ meside daha .çok ithal ikamesinin tercih edilmesiınde değil,

aksi-ne bir ülkeyi sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşturmada çok

ya-rarlı b~r araç olarak kullanılabilecek bu politikanın, belirli sınır­ lamalar ve selektif bir şekild~ kullanıılmadığııııda aranması gerek-mektedir.

Diğer bir deyişle, girişte de vurguladığımız gibi, az gelişmiş

bir ülkeyi sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşturmak için, teorik anlamda ithal ikamesi ve ihracatı teşvik politikalarının

birbirle-rine alternatif olmamaları gerekmektedir. Oysa, ülkemizin

uy-gulamada· hızlı bir büyüme düzeyini sürdürememesinin nedeni 1

ise, bu iki politikayı uygulamada birbirlerini tamamlar biçimde değil de, iç v~ dış konjonktüre! koşulların etkisi altında, sadece biriınin daha çok tercih edilmesinde arayabiliriz. Gerçekten,

Tür-kiye' de her ekonomik bunalımın kaynağını, benimsenmiş sanayi

ve dış ticaret politikasında arayıp, bunun alternatifi bir

politika-ya gıeçme eğiliminin egemen olduğu görülmektedir.

Oysa, bir az gelişmiş ülkede korumacılığın (ithal ikamesi)

sanayileşme sürecinde önemli bir politika olması doğıaldır.

Bunun-la beraber gelişmekte olan bir ekonomi, kullandığı her malı, ülke olarak üretmeye yönetmek yerine, daha elverişli koşullara sahip

olduğu bazı sanıayi mallarını da, ihraç etmek için seçilmiş

ölçek-ler ve teknolojiölçek-ler ile üretim kapaısiteleri kurarak, t.oplam gelirini

ve büyüme hızını daha da arttırabilir. Burada sözkonusu olan,

aşın ithal ikameciliği ve koru:nıacılık bileşimi yerine, dengeli . bir ihraç özeındiriciliği ve korumacılığın, daha yüksek büyüme hızları yaratmak açısından yen olanaklar getirme olasılığıdır.23

Ger!çekten, ülkemizde, aşın ithıal ikameciliği ile, dış ekono-mik bağımlılığın azaltılması isteği arasındaki ilişki t1e.rs yönde

gerçekleşmiştir. Büyüyen ve yapısı· değişen bir ekonominin ithal

gereksinmesi artarken, dünya piyasasındaki verimlilik ve

etkili-lik koşullarından kopuk bir şekilde sürdürülen ithıal ikameci

~a-(23} Tez~l. Yahya S,,, «Türkiye'de 1929-78 döneminde Sanayileşme ve Dış Ti:. care:t Poliıtikalarının Arasındaki Etkileşimle llgili Bazı İzlenimler» UNIDO, ,agık. s. 23.

(22)

nayileşme (ikamenin tamamlandığı sektörlerde korumamn de-vam etmesi yanında, dinamik dünya piyasası koşullarına göre

fahiş maliyet farkı olan sektörlerde yeni yatırımlan teşvik eden

korumacılık) ülkenin ihracatını arttıramadığı için büyük dış ti-caret açıklarına yol açmıştır.

Literatürde ülkemiz yönünden her iki sanayileşme strateji-sinin dengeli bir biçimde uygulamasınıa gidildiğinde, ekonomiide gerçekte kıt olan kaynakların yetersz kalacağı endişesine rast-lanmaktadır. Gerçekten de ithal ikameciliği ve ihracatı teşvik politikasının optimıal bir bileşimine ulaşmak, her ne kadar teorik yönden olası gözükmekteyse de, uygulamada her zaman başarılı olunması kolay olmamakta ve bu nedenle böyle g.üç kompozisyon lara ulaşmayıa çalışmanı:n maliyetine katlanmak yerine, daha pra-tik çözümlerin (yalnız bir stratejinin izlenmesi gibi) tercih edil-diği görülmektedir.

Aynı şekilde ülkemizde de uygulana~ korumacilık politikası .nihai mal üretimini teşvik etmiş, ara

ve

yatırım mallan

sanayi-lerinin kurulmalanrnı

ve

gelişmelerini engellemiştir. Şöyle ki, ma-mul mallar içim yüksek gümrük tarifeleri ve kota uygulaması ile birlikte, aşın değedendirilmiş kur politikası izlenirken, mamul mal üretimini kolaylaştırmak. için, ara ve yatırım mananın.da ise

düşük tarif~ ve düşük döviz değerlendirilmesine gidilmiştir. Yani,

«yerli ara ve yatırım mallan sanayileri iki alanda birden müca-dele· etmek durumundadırlar. Sınırlı finansman ve döviz olanak-larım kısmen kendi alanlarına çekmek ve ,çok .elverişli koşullarla ithal edilen yabancı ara ve. yatırım mallarıyla rekabet etmek. Türkiye'de özellikle yatırım rrıallan sanayilerinin mücadele ,etmek zorunda kaldıkları üçüncü bir faktör, aşın değerlendirilmiş Türk lirasının yabancı .makine- te·çhizat fiyatlarını yapay olarak daha da düşük tutup, sözkonusu malların dışalımını olağanın üstünde

uyarmaısıdır. )) 24

O halde, bundan sonra izlenecek sanayileşme stratejisinde ise, şimdiye kadıar uygulanan ithal ikamesi politikasının tersine; nihai tüketim mollarında korumayı kaldırıp, ara· ve yatırım

mal-lıannda ~orumaya yönelirsek, genellikle hem ithal ikame.sini

ta-(24) Alkin, Erdoğan., «Kur Politikasının Türk Sanayiine v.e :thracruta Etkilerb 19801den 1981'e Türkiye Ekonomisi Semineri, Ankara· S'anayi Oda:sı,

(23)

mamlamış sektörlerin ihracatı teşvik edilmiş olacağı

gibi, hem de bu sektörlere girdi sağlayan ara ve yatırım malları

üretimi de dolaylı olarak uyarılmış olacaktır. Böylelikle

, bugüne dek koru-·

manın sürekliliği ile ihracata açılmakta gecikmiş

sektörler, gide-rek ihracata açılırlarken, aynı

zamanda bu sektörlerin özellikle yerli girdilere dayalı üretim yapmaları daha cazip hıale gelece-ğinden ara mallarında da ithal ikamesini tamamlıama

sürecine

girilmiş olacaktır.

·Bu öneriler ışığında ıbir sanayileşme stratejisi

izlendiğinde, daha önce· değindiğimiz gibi, teorik yönden mümkün

o~an her iki stratejinin optimal bileşimine uygulamada da yaklaşmak

müm- .

kün olabilecektir.

11 .. a. Cuınhuriyte Öncesi Dön~m

Türkiye'nin senayile§me hlreketi Osmanlı İmparatorluğu za-manında başlamıştır. Batı Avrupa ülkıelerinin

henüz daha maki-neli üretim sürecine girmediği 15. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı İm­ parıatorluğu sanayi yönfuiden dünyanın

en ileri gitmiş ülkelerin-den biriydi. Özellikle lonca adı verilen ve üretilıen malların satış

fiyatlarıyla, satış yöntemlerini belirleyen ve düzenleyen yerel ör-gütLer sayesinde çinicilik, dokumacılık ve g-emi yapımı

gibi sa-natlar çok ileri bir seviyeye yükselmişti. Düzenli ve kon troliü bir

şekilde yürütülen sınai faaliyetler

sonundıa üretilen tekstil

ürün-leri dış piyrusal~ra çok kolaylıkla

ihraç ediliyor ve tersanelerde Venedikliler için savaş gemileri yapılıyordu.25 Fakat, İngiltre'de buharın makineye ·uygulanmıası sonucu ortaya çıkan ve sanayi

devrimi olarak adlandırılan harekete ayak uydurulamaması,

Ba-tılıların da Osmanlı ülkesini bir hammaddıe ambarı

olarak değer­

lendirip, bu ülkeye mamdl mallar gönderilmesi biçiminde bir po-litika izlemeleri sonucu, ülkemizdeki sanayi ve-te:knik bilgi

du-raklayıp, gerilemiştir.26

Avrupa'daki sanayi devrimine karşı, Osmanlı idaresi başlan­

gıçta kayıtsızlık göstermiş ve ancak,· yarım yüzyıldan

fazla bir gecikmeden ·sonra, maıkine gücüne dayalı

bir sanayinin

kurulma-(25). Zeytinoğıu, Er9l.

1 «Türkiye'nin İktisadi Büytiıınesi» lstan'bul, 196

.9. (26) Uyguner. Muzaffer., «50 Yılda

Türk Sanayii» Mülkiyeliler Birliği Der. gisi, 50. Yıl No. 32., 1973.

(24)

sına yönelmiştir. Kuşkusuz, bu gecikme döneminde Avrupa sanay,i hızla makinele.şmiş, seri imalata geç1erek maliyetleri büyük ölçüde düşürmüş ve el sanayi artık bu yeni sistemle rekabet egemez ha-le gelmiştir. O sıralarda gelenıe:ksel sisteme dayanan Osmanlı yerli sanayinin hızla gerilemesini etkileyen önemli nedenlerdn bi-ri de kapitülasyonlar .olmuştur ... Zamanla kapitülasyonların alanı genişletilmiş, ülke adeta açık bir pazar haline getirilmişti. Bu ne -denle yerli sanayinin rekıabeti korumasız durumdaydı.'

21

O halde özetle, bazı yabancı ülkelerle imzalanan ticari anlaş­ malar sonucunda yıabancılara tanınan ayrıcalıiklar, koruyucu bir gümrük sts:teminin uygulanmasına olanak vermemiş ve ülke, sa-dece bir hammadde deposu ve ekonomiısi dışa bağımlı b!i.r ülke durumna gelmi.ştir.

Kısa ve savıaş içind~ geçen Meşrutiyet dönemlerind~ ise, sa-nayi alanında önemli bir reformun yapıldığı görülmemektedir. Yalnız 1913'de sınai tesis kuracakları bazı vergilerden muaf

tut-mak vıe hazine arsası sahibi olmak gibi kolaylıklar g.etiren «Te.ş­ vik-i Sanayi Kanunu» yürürlüğe konuldu ise de, hemen .ortaya çıkan 1914, I. Dünya Savaşı nedeniyle bu kanundan pek

yararla-nılıamamıştır. Yine, 1916 yılında da koruyucu bir gümrük kanunu

yürürlüğe konulmuş iıse de, ülk1enin savaş içinde bulunması, tüm ekonomik kaynakların savaş gereksinmelerine yöneltilmesi, bu girişimlerden olumlu sonuçlar alınmasına olanak vermemiştir.

Cumhuriyetin kuruluşu ile devralınan sıanayi hakkında is- · tatistiki bilgilıer yeterli olmamakla beraber, yıllarca süren iç ve dış savaşlar sonucu, mevcut olan sanayi kuruluşlar yıkılmış, · ça-lışmaz olmuş, sermaye kıaynakları kurumuş, prod'üktif nüfusun bir kısmının da savaşlarda !kaybedildiği açıkça bilinmektedir. Böy-lece, İmparatorluktan Cumhuriyet'e Adana ve Tarsuıs'daki 4 pa-muk ipliği fabrikıası ile genellikle şehirlerde görfüıen un ve gıda

fabrikaları dışında bir sınai tesisin kalmadığı görülmektedir.!

28

Türkiye Cumhuriyeti'nin devraldığı ekonominin üretim

ya-pısı da zayıf, istikrarsız ve dışa bağlıdır. Tarım milli gelirin %50' sini, sanayi %10-ll'ini, hizmetlıer de gerisini oluşturur. Tarım

(27) T.C . .Sanayi ve Teknoloji Ba:karuığı, 50. Yılda Tttrk Sanayi, Ankara, 1973, 9, 1.

(28) Ökıçün, GündUz., Osmanlı Sanıayıil 1913-15 Yıllıan Sanayii İstatistlki, SBF Yay. No. 289, Ankara, 1·970.

(25)

nüfusun %80'nini barındıran en geri yöntemlerle yapılmaktadır. Ekonominin sanayi temeli yoktur. 1927 Sanayi Sayımına göre,

toplam 65.300 saayi kuruluşunda 270 bin kişi çalışmaktadır.

Var-olan sanayi kuruluşların % 60'ı dokuma ve gıdıa

sanayidir. Buna

rağmen, çok düşük

bir tüketim düzeyini sürdürmek tçin bile, Türkiye, şekerden, pamuklu dokumaya, pamuk

ipliğinden yünlü

dokumaya kadar ithalat yapma!k zorundadır.29

İşte, Cumhuriyet'detı ısmıra izlenen sıanayileşme

stratejileri; böylesine güç koşullar altında başlamış olup, iç ve

dış konjonkt'ü-rel koşulların etkisi altında kalarak,

çıeşitli biçim ve

kompozis-yonlarda oluşmuştur. Bu nedenle, aşağıda yaptığımız

dönemle-mede bu kıstas gözönüne ıalınmiştır.

11.b. (1923 - 1929) - 1. Liberal Dönem

1923 - 1929 yıllarını kapsayan bu dönemde izlenen ekonomi

politikası, 1923 İzmir İktisat Kongresinde belfrlenmiş

olup, kö-kenini liberal görüş oluşturmaktadır.

Her ne kadar, devletin eko-nomik görevleri olan bir organ haline gelmesi Kongre'de

benim-senmiş ise dıe, bu görev özellikle özel s·ektörün

gelişmesini teşvik

edici yönde olacağı belirtilmiştir.

Yine, kongrede ulusal sıanayinin gümrük duvarlarıyla korunmaısı

ilke olarak kabul edilmiş ise de,

Lozan anlaşmasının

bu konudaki önleyici hükümlerinin 1929 yılı­

na dek devam etmesi· nıedeniyle, uygulamaya geçilememiştir.

Di-ğer kararların önemlilerini

şöylece sıralama~ mümkündür:~Q

1 - Hammaddeleri Yurt içinde sıağlanan

sanayi dalları

ku-rulmalıdır.

2 - Elişçiliği

ve küçük imalatlarda süratle fabrikasyona ge-çilmelidir.

3 ____, Dış rekabete dayanabilmek için, sanayinin bütün olarak kurulması ve yabancı tekellerin

oluşmasını engellemek gerekli~ dir.

': 1 1

Bu dönemin en önemli kanunu, 1927 Teşvik-i Sanayi Kanunu

olup, bununlıa 1947'ye kadar bazı sanayi

firmalarına arazi verme,

(29); Kıaı;gen,

Gülten., «Türkiye Ekonomisinde 1927·-3'5 Depresyonu», Atattirk Döneminiin Ekonomik ve 'lioplumsal Soruınla.rı, İİTİA

Mezunlar Cemiyeti

Yay, Eylül 1972, s. 237-38. (30) Sanayi Bakanlığı, a.g.k., s. 23.

Referanslar

Benzer Belgeler

-3- Serbest Mallar Mallar İktisadi (Nadir/Kıt Mallar) Tamamlayıcı Mallar İkâme Mallar Tüketim Malları Üretim Malları Ara Dayanıklı Malları Tüketim Malları Dayanıksız

IYFT’nin, son tahlilde kesif bir bireyciliğe hapsolmuş ve herhangi bir siyasi yönelimden kesinlikle uzak duran happening ve body art gibi performans sanatı girişimlerinden çok

Malların sınıflandırılması Mal İktisadi mal Üretim malları (sermaye/yatırım malları) Ara Malları Yatırım malları Tüketim malları (nihai mal) Dayanıklı tüketim

MEDİGAP ORTADOĞU; görüntüleme, ameliyathane, yoğun bakım, fizik te- davi, rehabilitasyon, ambulans sistem ve donanımları, ortopedik ürünler, protezler, hasta yatakları,

Tüm bu faydalar ışığında Kocaeli, Türkiye’de bulunan lastik üretim fabrikasının alan bazlı olarak elektrik enerjisi tüketimine etkisi olan parametrelerinin belirlenmesi

Tüketici bakış açısından; ilgili yazında, “marka bilinirliği”, “marka çağrışımları”, “algılanan kalite” ve “marka bağlılığı” marka değerinin dört

İşletme, mevcut üretim olanaklarını daha verimli kullanmak, üretim maliyetlerini düşürmek ve varsa atıl üretim kapasitesini değerlendirmek için ürün

Bu analizde ayrıca, sektörde faaliyet gösteren işletmelerin rekabette diğer aktörlere göre daha başarılı olmasını sağlayacak temel başarı kriterleri de ortaya